Kur'an'da "Zikir" Kavramı: İlahi Vahyin Ortak Adı

"ذِكْر" (zikir) kelimesi, Arapça’da “hatırlamak, anmak, söz etmek, düşünmek” gibi anlamlara gelen ذ-ك-ر (ḏ-k-r) kökünden türemiştir. Bu kök, yalnızca Arapça’ya özgü olmayıp Sami dil ailesinin diğer üyelerinde de benzer biçim ve anlamlarda yer almaktadır. Örneğin, İbranice’de “זֵכֶר” (zeker) kelimesi “anma, hatırlatma” anlamında kullanılırken; Aramice/Süryanice’de “ܕܘܟܪܢܐ” (dukhrānā) biçiminde “hatırlama, anma, yâd etme” anlamına gelir. Antik Sami dillerinden Akadca’da ise “zakāru” fiili, “hatırlamak, anmak, söz etmek” anlamlarına gelmektedir.

Kur’an bütüncül olarak incelendiğinde ise “ذِكر” (zikir) kelimesinin, söz konusu temel anlamlarının yanı sıra, Allah tarafından insanlara gönderilen ilahi mesajları ifade etmek üzere de kullanıldığı görülmektedir.

1- “Zikir” İlahi Vahyin Genel Adıdır

Kur’an’ı incelediğimizde ise zikir kelimesi ile bazen Allah’ın indirdiği vahiy, bazen ilahi mesaj bazen de ilahi bir kitabın kastedildiğini görüyoruz;

Bunun üzerine kendi zikirlerini unuttukları anda onunla üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Kendilerine verilenlerle sevindikleri anda da onları ansızın yakaladık. Böylece çaresiz bir şekilde kalakaldılar.” (6:44)

İman eden ve kalpleri Allah’ın zikri (hatırlatıcı olan vahyi) ile tatmin olan (huzur, sükunet bulan) kimseler, Dikkat edin! Kalpler, Allah’ın zikri ile tatmin olur.” (13:28)

Zikri Biz indirdik, onu koruyup gözeten de Biziz.” (15:9)

“Ve o gün Cehennemi kafirlere (gerçeği örtenlere) sunacağız. Bizim zikrimize karşı onların gözleri perdeli idi, duymaya da tahammül edemiyorlardı.” (18:100, 101)

Ve kim Benim zikrimi umursamazsa, şüphesiz ki onun için sıkıntılı bir geçim vardır. Kıyamet Günü de onu kör olarak mahşerde toplarız.” (20:124)

“İnsanlar için hesap yaklaştı. Onlar ise gaflet içinde umursamamaktadırlar. Onlar, Rablerinden kendilerine gelen her yeni zikri ancak eğlenerek dinlerler.” (21:1, 2)

“Andolsun ki size bir kitap indirdik! Onda zikriniz vardır. O halde aklınızı kullanmayacak mısınız?” (21:10)

“Yoksa O’nun peşi sıra birtakım ilahlar mı edindiler? De ki: “O halde burhanınızı (delilinizi) getirin! Bu, benimle birlikte olanların zikridir, benden öncekilerin de zikridir.” Ancak onların çoğu hakkı bilmezler. Bundan dolayı umursamıyorlar!” (21:24)

De ki: “Râhmân’dan (Merhamet Eden’in azabından), gece gündüz sizi kim koruyabilir?” Hayır! Onlar, Rablerinin zikrini (vahyini) umursamıyorlar!” (21:42)

“Yazıklar olsun! Ne olurdu falanı kendime halil (dost) edinmeseydim! Zikir bana geldikten sonra o beni saptırdı.” Şeytan, insanı yüzüstü bırakandır.” (25:28)

Rahman’dan onlara ne zaman yeni bir zikir gelse onu umursamazlar.” (26:5)

“Kim Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, bir şeytanı ona sardırırız. Artık o yakın arkadaşı olur. Böylece onlar, bunları yoldan alıkoyarlar, bunlar da hidayet üzere olduklarını sanırlar.” (43:36, 37)

“… Ve kim Rabbinin zikrini umursamazsa, (Allah) onu katlanarak artan bir azaba sokar.” (72:17)

Onlara ne oluyor da tezkireyi (vahyi) umursamıyorlar. Sanki aslandan ürküp kaçan yabani eşekler (zebralar) gibidirler. Hayır! Her bir insan, onlardan kendisine teşhir edilmiş sahifeler verilmesini ister. Bilakis Hayır! Aslında ahiretten korkmuyorlar. Hayır! Şüphesiz ki o bir tezkiredir. O halde isteyen kişi onu zikreder! Allah’ın istediğinden de başkasını zikretmezler. O (vahiy), takvanın ehlidir (yakınıdır, yoldaşıdır), mağfiretin de ehlidir.” (74:49-56)

2- “Zikir” Kur’an için kullanılır

“İşte bu (Kur’an), sana tilavet ettiğimiz (okuyup bildirdiğimiz) ayetlerdendir ve hakim olan zikirdir.” (3:58)

“Ve eğer ayetlerimiz hakkında (boş sözlerle) meşgul olanları görürsen, başka bir sözle meşgul oluncaya kadar onlara aldırma. Ve eğer şeytan sana unutturursa, o zaman zikirden (hatırlatmadan) sonra o zalim toplumla birlikte oturma. Takva sahibi olan kimselere ise, onların hesabından bir şey (vebal, sorumluluk) yoktur. Fakat takvalı olmaları için bu bir zikirdir.” (6:68, 69)

“İşte onlar, Allah’ın hidayet (kılavuzluk) ettiği kimselerdir. Öyleyse sen de onların hidayetine uy. De ki: “Ben ona karşılık sizden bir ecir istemiyorum. O, âlemler için ancak bir zikirdir.” (6:90)

“Elif, Lam, Mim, Sad. Bu, sana indirilmiş bir Kitaptır. O  halde onunla uyardığın için  göğsünde bir sıkıntı olmasın. Müminler için bir zikirdir.(7:1, 2)

“Sizi uyarsın ki takvalı olasınız ve merhamet edilesiniz diye içinizden bir adama Rabbinizden bir zikrin gelmesi size garip mi geldi?” (7:63)

“Dediler ki; Ey kendisine zikir indirilen! Sen, bir mecnunsun!’” (15:6)

            “Senden önce de adamlardan başkasını resul olarak göndermedik. Onlara vahyediyorduk. Bilmiyorsanız Zikir ehline sorun. Onları beyyinelerle (apaçık delillerle) ve Zeburlarla (yazılı metinlerle) gönderdik. İnsanlara açıklayasın diye sana da zikri indirdik.  Belki düşünürler.” (16:43, 44)

            “Geçmiş haberlerden bazılarını sana işte böyle kıssa ediyoruz. Gerçekten de Katımızdan sana bir zikir verdik.” (20:99)

“Küfreden (hakkı örten) kimseler de seni gördüklerinde seni sadece alay konusu edinirler (ve derler ki): “İlahlarınızı (yücelerinizi) zikreden (anan) kişi bu mu?” Ve onlar, Rahmân’ın zikriyle (alay ederler/hakkı örterler). Onlar kafirdirler (hakkı örterler). (21:36)

“Öyleyse sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen sırat-ı müstakim (dosdoğru olan yol) üzeresin. Şüphesiz ki O (Kur’an), senin ve kavmin için bir zikirdir. Ve yakında sorulacaksınız!” (43:43, 44)

Ayrıca şu ayetlerde de zikir kelimesinin, Kur’an için kullanıldığını görüyoruz: 7:69, 114; 11:114, 120; 12:104; 13:27, 28; 20:113; 21:10, 24, 50, 99, 113, 123, 124; 23:71; 24:37; 26:209, 210; 29:45, 51; 36:11, 69; 37:1-4; 38:1, 8, 49, 87, 88; 39:21-23; 41:40-44; 43:36, 37; 50:1, 8; 53:29; 54:17, 22, 32, 40; 58:19; 65:10; 68:51, 52; 69:38-52; 74:31; 80:1, 19-29; 87:9-11.

3- “Zikir” Önceki Kitaplar İçin de Kullanılır

* Zikir ifadesinin Tevrat ve Tanah için kullanıldığı ayetler:

Musa ile Harun’a da takva sahipleri için bir ışık ve bir zikir olan Furkan’ı verdik. Onlar, Rablerini görmedikleri halde O’na huşu (içten derin bir saygı) duyarlar.” (21:48, 49)

“Andolsun ki Zikirden sonra Zebur’da da yazdık: Şüphesiz ki salih kullarım arḍa (yeryüzüne) varis olacak!” (21:105)

“Andolsun ki Musa’ya da hidayeti (kılavuzu) verdik. İsrailoğullarını da Kitaba varis kıldık. (O Kitap) Ulü’l-elbab1 (duruşu sağlam olanlar) için bir hidayet (kılavuz) ve bir zikirdir.” (40:53, 54)       Bu ayetlerde Musa ve Harun Nebi’ye indirilmiş olan Tevrat’a da İsrailoğullarına verilen kitabın tümü olan Tanah’a da “zikir” dendiği görülmektedir.

Tevrat, İbranice’de “תּוֹרָה” (Torah), “yasa” ve “öğreti” (doktrin) anlamına gelir. Torah, Arapça’da ses değişimlerine uğrayarak “ﺗﻮﺭﺍﺓ” (Tawrāh/Tevrat) şeklinde yer alır.

İsrailoğullarına gönderilen nebîlere indirilen 39 Kitaptan oluşan kutsal kitabın tümüne ise “Tanah” denilmektedir. Tevrat ise Tanah’ın ilk beş kitabına (Başlangıç, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Yasa’nın Tekrarı) verilen isimdir.

Yahudi ve Hristiyanlar, Torah’ın Musa’ya indirildiğini söylerler. Kur’an’da ise Tevrat’ın yalnızca Musa’ya değil, aynı zamanda Harun’a da indirilen bir kitap olduğu belirtilir:

Musa ile Harun’a da takva sahipleri için bir ışık ve bir zikir olan Furkan’ı verdik.” (Enbiya, 21:48)

* Zikir ifadesinin İncil için kullanıldığı ayetler:

            “Bizler Nasarayız.” diyenlerden de misak aldık. Buna rağmen onunla kendilerine zikredilen şeyden (hatırlatıcı olan İncil’den) bir pay almayı unuttular. Bundan dolayı kıyamet gününe kadar aralarına buğz (kin, nefret) ve düşmanlık saldık. Ardından da Allah, yapmakta oldukları şeyleri  onlara bildirecektir. (5:14)

Bu ayette geçen ‘kendilerine zikredilen şeyden’ ifadesi, bağlam (siyak) gereği İncil’e de ‘zikir’ dendiğini göstermektedir.

* Zikir ifadesinin hem Tevrat hem de İncil için kullanıldığı ayetler:

            “Senden önce de adamlardan başkasını resul olarak göndermedik. Onlara vahyediyorduk. Bilmiyorsanız Zikir (Tevrat ve İncil) ehline sorun!” (16:43; 21:7)

4- “Zikir” elçilere gelen vahiyler için de kullanılır

“Andolsun ki Nuh’u kavmine gönderdik...” (7:59)

“Sizi uyarması ve takvalı olmanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ve belki size merhamet edilmesi için, sizden olan bir adama Rabbinizden bir zikrin (hatırlatıcı olan vahyin) gelmesine mi şaşırdınız? Böylece onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla gemide bulunanları kurtardık, ayetlerimiz ile yalanlayanları da suya batırdık. Onlar, kör (basiretleri kapanmış) bir topluluktu.” (7:63, 64)

“Ve Ad’a, kardeşleri Hud’u (gönderdik)…” (7:65)

“Sizi uyarması için, sizden olan bir adama Rabbinizden bir zikrin (hatırlatıcı olan vahyin) gelmesine mi şaşırdınız? Nuh’un kavminden sonra da sizi halefler yaptığını zikredin (hatırda tutun, anın). Ve yaradılışça da sizi yaydı (arttırdı). O halde Allah’ın nimetlerini zikredin (hatırda tutun, anın), belki felaha (kurtuluşa, saadete) erersiniz.” (7:65-69)

“Ve Semud’a, kardeşleri Salih’i (gönderdik)…” (11:61)

“Semud, uyarıları yalanladı. Ardından dediler ki: “Bizden bir beşere (Salih’e) mi uyacağız? O zaman gerçekten sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz! Zikir (hatırlatıcı olan vahiy) içimizden ona mı verildi? Hayır! O, küstah bir yalancıdır.” Küstah yalancının kim olduğunu yarın öğrenecekler! Biz de fitne olsun diye onlara dişi deveyi gönderdik. “Sen onları gözetle ve sabret (onların yaptıklarına dayan, diren).” (54:23-27)

“Sana Zulkarneyn’i soruyorlar. De ki: ‘Size ondan bir zikri tilavet edeceğim (okuyup aktaracağım).’ (18:83)

“Bizim zikrimize (hatırlatıcı olan vahye) karşı onların gözleri perdeli idi, duymaya da tahammül edemiyorlardı.” (18:101)

Bu ayetlerde adı geçen Nûh, Hûd, Sâlih ve Zülkarneyn’e indirilen vahiylere dair müstakil kitaplara rastlanmamaktadır. Ancak Nûh’a indirilen ilahî metinlerin (ayetlerin) varlığı, En‘âm Suresi’nin 84. ve 89. ayetlerinden anlaşılmaktadır. Yapılan incelemeler, Tevrat’ın Başlangıç Kitabı’nın 6, 7, 8, 9 ve 10. bölümlerinde Nûh’un mücadelesine yer verildiğini göstermektedir.

Kur’an’da ise 71. sureye Nûh’un adı verilmiş ve onun verdiği tevhid mücadelesi şu ayetlerde ayrıntılı biçimde anlatılmıştır: A‘râf 59–64, Yûnus 71–73, Hûd 25–48, Enbiyâ 76–77, Mü’minûn 23–30, Furkân 37, Şuarâ 105–121, Ankebût 14–15, Sâffât 75–82, Kamer 9–16 ve Nûh 1–28.

Bu incelemeler, Nûh’a indirilen mesajların hem Tevrat’ta hem de Kur’an’da anlatılarak kayıt altına alındığını göstermektedir.

Aynı durum Hûd, Sâlih ve Zülkarneyn için de geçerlidir. Nitekim: Hûd’un verdiği tevhid mücadelesi A‘râf 65–72, Hûd 50–58 ve Şuarâ 123–139 ayetlerinde; Sâlih’in mücadelesi A‘râf 73–79, Hûd 61–69, Neml 45–53, Şuarâ 141–158, Şems 11–15 ve Kamer 23–31 ayetlerinde; Zülkarneyn ile ilgili vahiy ise Kehf Suresi’nin 83–98. ayetlerinde yer almaktadır.

Benzer durum, En’am Suresi'nin 83-89. ayetlerinde kendilerine kitap verildiği belirtilen Nuh, İbrahim, İsmail, Lut, İshak, Yakub, Yusuf, Harun, Yahya, Yahya’nın babası olan Zekeriya, İsmail, Elyesa ve İlyas için de geçerlidir. Nuh, İbrahim, İsmail, Lut, İshak, Yakub, Yusuf, Musa, Harun’a indirilmiş olan ayetler Tevrat ve Kur’an’da; Davud, Süleyman, Eyyub ve Yunus’a indirilmiş olan kitaplar ise Tanah’ta ve Kur’an’da yer almaktadır. İsa'ya indirilmiş olan vahiy ise İncil'in ilk dört kitabında bulunmaktadır.

            Sonuç olarak bu metinler, elçilere indirilen ilahi mesajların zaman içinde farklı kutsal kitaplar aracılığıyla nesilden nesile aktarıldığını ortaya koymaktadır. Kur’an, farklı dönemlerde ve farklı topluluklara indirilen bu ilahi mesajların tamamını "zikir" olarak adlandırır.

5- Zikrin, yani vahiy kitaplarının (Tevrat, İncil ve Kur’an’ın) korunmuş olduğu, Kur’an’da açıkça belirtilir

“Zikri Biz indirdik, onu koruyup gözeten de Biziz.” (15:9)

6- İncil’de de Tevrat’ın korunduğuna dair benzer ifadeler yer alır

“Yasa’yı (Tevrat’ı) ya da nebilerin (prophets) sözlerini geçersiz kılmak (neshetmek) için geldiğimi düşünmeyin. Ben bunları geçersiz kılmaya değil, yerine getirmeye geldim. Gerçek şu ki, gök ve yer silinip gitse de, Yasa’nın en küçük bir harfi, hatta bir noktası bile silinmeyecek ve her sözü gerçekleşecektir.” (Matta, 5:17-18)

Göğün ve yerin ortadan kalkması, Yasa’daki bir harfin tek bir noktasının boşa çıkmasından daha kolaydır.” (Luka, 16:17)

 

Sonuç

Yapılan bu kapsamlı inceleme, Arapça "ẕ-k-r" kökünden türeyen "zikir" kavramının semantik açıdan ne denli zengin ve derin bir anlamlar kümesine sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Kelime, basit bir "hatırlama" eyleminden, ilahi vahyin tamamını kuşatan kapsayıcı bir üst kavrama evrilmiştir.

Kur'an’ın kendi içinde yapılan bu analiz, "zikir" ifadesinin;

1- Genel anlamda ilahi vahyin ortak adı,

2- Özelde Kur'an-ı Kerim'in bir sıfatı,

3- Tevrat ve İncil gibi önceki kutsal metinleri tanımlayan bir terim,

4- Elçilere gelen vahiy ve mesajların bütünü için kullanılan bir ifade olduğunu açıkça göstermektedir.

Bu durum, Kur'an'ın, kendisinden önce indirilmiş olan kitapları da meşru birer "ilahi hatırlatma" (zikir) kaynağı olarak gördüğünü ve kendi mesajını bu köklü vahiy geleneğinin bir devamı ve tasdikçisi olarak konumlandırdığını ispatlar niteliktedir. Nihayetinde, "zikir", insanlık tarihi boyunca Allah'tan gelen, insanı hakikate yönlendiren, onu uyaran ve hatırlatan tüm vahiy ve öğütlerin ortak paydada buluştuğu üst kimliktir. Bu çalışma, Kur'an'ı anlamak için onun kavramlar dünyasına nüfuz etmenin ve bu kavramların tarihsel ve metinsel bağlamdaki yerini doğru tespit etmenin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.