Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 43.
suredir. Adını, ilk ayette geçen ve “bir şeyi/varlığı yarıp ortaya çıkaran,
yaratıp ortaya çıkaran” anlamına gelen “Fatır” kelimesinden alır. Sure 45 ayettir.
Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Hamd (övgü), gökleri (evrenleri)
ve yeryüzünü (Dünya’yı) yarıp/yaratıp ortaya çıkaran ve melekleri ikişer,
üçer ve dörder kanatlı resuller (elçiler) yapan, o yaratmada da istediğini
artıran Allah’ındır. Allah, her
şeye Kadir’dir
(her
şeye gücü yetendir).
1 “Yarılmak, kabuğu yarılıp ortaya çıkmak,
yaratılıp ortaya çıkmak” gibi anlamlara gelen fatr sözcüğü, Kur’an’da
türevleriyle (fetara, fâtır, fıtrat, infitar) birlikte 20 kez geçer: 6:14, 79;
11:51; 12:101; 14:10; 17:51; 19:90; 20:72; 21:56; 30:30 (2 kez); 35:1; 36:22;
39:46; 42:5, 11; 43:27; 67:3; 73:18; 82:1.
2. Allah, insanlara rahmetinden neyi açarsa, onu
engelleyebilecek yoktur. O’nun engellediğini de salıverebilecek yoktur.1 Ve O, Azizul-Hâkîm’dir (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak
güç sahibidir).
1 Benzer
mesajlar: 21:42; 33:17; 39:38; 67:20-21, 28.
3. Ey
insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah’ın dışında gökten ve
yerden size rızık veren bir yaratıcı mı var? O’nun dışında ilah (Yüce olan) yoktur. Nasıl oluyor da saptırılıyorsunuz!1
1 “فِكَ” kökünden türemiş olan bu fiil; “gerçeği
çarpıtmak”, “gerçeği saptırmak”, “haktan çevrilmek”, “yalan uydurmak” gibi
anlamlara gelir. Bu fiilden türemiş kelimeler Kur’an’da 27 kez geçer: 5:75;
6:95; 7:117; 9:30; 10:34; 24:11, 12; 25:4; 26:45, 222; 29:17, 61; 30:55; 34:43;
35:3; 37:86, 151; 40:62, 63; 43:87; 45:7; 46:11, 22, 28; 51:9 (2); 63:4.
4. Seni
yalanlarlarsa (üzülme),
senden önceki resuller de yalanlanmıştı. Bütün işler Allah’a döndürülecektir.
5. Ey
insanlar, Allah’ın vaadi haktır (gerçektir). Dünya hayatı sizi aldatmasın1,
o çok aldatan (şeytan, güç) da sizi Allah ile aldatmasın!2
1 “غَرَّ”
(ğârra) sözcüğü “aldatmak, yanıltmak, kandırmak” anlamlarına
gelir. Bu ifade Kur’an’da 21 ayette 27 kez geçer: 3:24, 185, 196; 4:120; 6:70,
112, 130; 7:22, 51; 8:49; 17:64; 31:33 (3 kez); 33:12; 35:5 (3 kez), 40; 40:4;
45:35; 57:14 (3 kez), 20; 67:20; 82:6.
“Allah
ile aldatmak” Allah, Bağışlayan ve Rahîm olduğunu, siz ne yaparsanız yapın Allah’ın
sizi affedeceğini veya şu dine, mezhebe, tarikata, cemaate mensup olanları
Allah, resullerinin veya önderlerinin şefaatiyle bağışlayacak şeklinde aldatıcı
olan şeytanın kandırmasıdır.
2 Bu
ayet, “Allah” lafzından itibaren aynı sözcüklerle 31:33’te de
tekrarlanmaktadır.
6. Şeytan
(aldatan, saptıran) size
düşmandır, siz de onu düşman edinin!ı O, kendi hizbini (grubunu,
taraftarlarını) yakıcı ateşin2 halkı olmaya çağırır.
1 Şeytanın
insanların düşmanı oluşu ile ilgili ayetler: 2:168, 208; 4:101; 6:142; 7:22; 12:5;
17:53; 18:50; 20:117; 28:19; 36:60; 43:62.
2 “سَعِيرًۭ” (sa’iyrân) sözcüğü “alevli ateş, yakıcı ateş” anlamlarına
gelir. Bu ifade Kur’an’da 19 kez geçer: 4:10, 55; 17:97; 22:4; 25:11; 31:21;
33:64; 34:12; 35:6; 42:7; 48:13; 54:24, 47; 65:5, 10, 11; 76:4; 81:12; 84:12.
7. Kâfirler
için şiddetli bir azap vardır. İman edip salihât (doğru,
yapıcı, erdemli fiiller) işleyenlere ise, onlar için mağfiret
(bağışlanma) ve büyük bir ecir (karşılık) vardır.
8. Yoksa
işlediği kötülükler kendisine çekici gösterilmiş de onu hasen (güzel, iyi) mi görüyor? Allah,
istediğini saptırır, istediğini de hidayete erdirir.1 Onlara
üzülüp kendini hasretlere sokma (kederlenme, kendini kınama).2
Allah, onların yaptıkları şeyleri Bilendir.
1 Benzer
mesajlar: 2:284; 3:129; 5:18, 40; 13:27; 14:4; 16:93; 22:16; 29:21; 48:14; 74:31.
2 Benzer
mesajlar: 18:6; 26:3. Hasrete; Sözlükte şiddetli pişmanlık anlamına
gelmektedir. Ayrıca, artık geri getirilmesi mümkün olmayacak bir şekilde elden
çıkıp gitmiş bir şey için üzüntü duymak, kederlenmek manasında da
kullanılmaktadır. Bunun
yanı sıra Kur’an’da kınama, tasalanma ve de kıyamet günü anlamında
kullanılmaktadır. Geçtiği ayetler: 2:167; 3:156; 6:31; 8:36; 17:29; 19:39;
35:8; 36:30; 39:56; 69:50.
9. Rüzgârları
gönderip bulutu yayanı Allah’tır. Böylece onu ölü bir beldeye
süreriz ve onunla yeri diriltiriz. Teşhir ediliş1 de
böyledir.
1 “Açılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir
edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ”
(neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16;
21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7;
62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.
10. Kim
izzet (şeref, itibar) istiyorsa, izzet tamamen Allah’ındır. Tayyib (güzel,
iyi) söz O’na çıkar, salihât (doğru,
yapıcı, erdemli fiiller) da onu
yükseltir.1 Kötülük
planlayanlara şiddetli bir azap vardır, onların planları2 da yok
olacak.
1 Bu
ayet, duaların kabul şartının samimiyet ve istenen şey uğrunda öncelikle
fedakârlık gerçekleştirmek olduğunu ortaya koymaktadır. Kur’an’a göre tayyib
(güzel, iyi) söz ile salih amelin birbirine sıkı bir şekilde bağlı olması çok
dikkate değerdir. Hiçbir amel arkasında salih bir akide olmadıkça makbul
değildir. Yine hiçbir salih akide, onu tasdik eden (doğrulayan) salih bir amel
olmadıkça makbul değildir.
2 “مَكَرُوا”
(mekerû), “plan yapmak”, “hile yapmak” anlamına gelir. Bu
kelime Kur’an’da 43 kez geçer: 3:54 (3 kez); 6:123 (2 kez), 124; 7:99 (2 kez);
7:123 (2 kez); 8:30 (4 kez); 10:21 (3 kez); 12:31, 102; 13:33, 42 (2 kez);
14:46 (4 kez); 16:26, 45, 127; 27:50 (4 kez), 51, 70; 34:33; 35:10 (2 kez), 43
(2 kez); 40:45; 72:22 (2 kez).
11. Allah,
sizi topraktan, sonra da nutfeden (bir damla sıvıdan) yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. Hiçbir
dişi, O’nun bilgisi olmadan ne hamile kalabilir ne de doğurabilir. Bir kimseye
ömür verilmesi, ömrünün uzaması veya kısalması, hepsi bir Kitap’tadır. Bu,
Allah için kolaydır.
12. İki
deniz1 aynı olmaz. Biri tatlıdır, susuzluğu keser, içmesi kolaydır;
diğeri ise tuzludur, acıdır. Tümünden de taze et yersiniz ve kuşandığınız süsleri
(inci, mercan) çıkarırsınız. O’nun lütfundan rızık aramanız için
onu yararak giden gemileri görürsün. Umulur ki şükredersiniz.2
1 Arapça’da
“بحر” (bahr); deniz, okyanus, kıyı denizi ve gökyüzü gibi
geniş bir alan gibi anlamlarda kullanılır. Büyük nehir ve göller için de
kullanılabilmektedir. Ancak bugün Türkçede deniz denince sadece birbirine
bağlantısı olan çok büyük su kütleleri anlaşılmaktadır.
2 Kendi
astronotlarımızı uzaya gönderdiğimizde, onların minimum gıda, su ve oksijen
ihtiyaçlarını sağlarız. Milyarlarca yıl önce Şeytanın küfrüne taraf olduğumuzda
(Reşat Halife Ek 7), Yüce Allah, bizi Dünya uzay gemisinde uzaya fırlattı.
Fakat Allah, uzay gemimizi çok çeşitli taze yiyecekler, su, oksijen ve hatta
biz astronotların çoğalmasını sağlayan müthiş yenilenebilir sistemlerle
donattı.
13. (Allah),
geceyi gündüzün içine
sokar, gündüzü de gecenin içine sokar? Güneş’i ve Ay’ı da buyruğuna boyun
eğdirmiştir. Her biri belirlenmiş bir ecele (ölüm zamanına) doğru (yörüngesinde) akıp gider.1
Rabbiniz Allah işte budur; mülk mülk (egemenlik)
O’nundur. O’nun dışında kulluk (hizmet) ettikleriniz ise bir kıtmire (bir
hurma çekirdeğinin zarına) bile sahip değildirler.
1 Bu
ifade, aynı sözcüklerle 31:29’da da tekrarlanmaktadır. “Ecel-i müsemma” ile
ilgili açıklama 2:282’de yer alır.
14. Onlara
yalvarsanız, çağrınızı duyamazlar. Sizi duysalar da isteklerinize karşılık
veremezler. Kıyamet günü onları (Allah’a) ortak koşmanızı
da reddederler. Her şeyden Haberdar Olanın benzeri gibi kimse sana (bu
gerçekleri) bildiremez.
15. Ey
insanlar! Sizler Allah’a muhtaçsınız. Allah ise, Ğaniyyul-Hamid (şükredilmeye, övülmeye layık olan Zengin)
olandır.
16. İsterse
sizi yok eder ve yeni bir halk getirir.1
1 Benzer
mesajlar: 4:133; 5:54; 6:133; 9:39; 11:57; 14:19; 47:38.
17. Bu, Allah için güç (zor) değildir.1
1 Bu ayet, 14:20 ayetinde de tekrarlanmaktadır.
18. Hiçbir
yüklü (günahkâr)
bir başkasının yükünü1 yüklenemez. Yükü ağır olan onu taşımaları
için yalvarsa, akrabası dahi ondan bir şey yüklenmez. Sen, ancak görmediği
halde Rablerine huşu (derin saygı) duyanları ve salatı doğru ve
istikrarlı biçimde yapanları uyarabilirsin2. Kim arınırsa,
kendisi için arınmış olur ve dönüş Allah’adır.
1 Vizr: Günah, yük, borç (Açıklama için bakınız:6:31)
2 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça "ص ل و"
(s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, "eğilmek, yönelmek ve bir şeyi
takip etmek" gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de
mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda
kullanılmıştır:
Allah’a yönelik salât: "Allah’a yönelme, Allah’a dua etme" anlamına
gelir.
Allah’ın salât etmesi: "Allah’ın rahmet ve yardım etmesi" şeklinde
yorumlanır.
İnsanlar arası salât: "Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma
içinde olmak" gibi anlamlar taşır.
"أَقِيمُوا" (âkîmû) kelimesi, “sağlamlık,
doğruluk, istikrar ve dik duruş” gibi anlamlara gelen 'ق و م' (k-v-m)
kökünden türemiştir. “أقيموا الصلاة” (akim us-salât)
ifadesi de emir kipinde olup 'düzgün şekilde yerine getirin', ‘doğru ve istikrarlı
bir şekilde yapın’, 'istikamet üzere uygulayın' gibi anlamlara gelir.
19. Kör
ile gören eşit (aynı) olmaz.
20. Karanlıklar
ile aydınlık,
21. Gölge
ile sıcaklık,
22. Diriler
ile ölüler de eşit (aynı) olmaz. Allah, istediği kimseye işittirir. Sen
kabirlerdekilere işittirecek değilsin.1
1 Bu ayet
ruhen ölülere duyurulamayacağını göstermektedir. Ölü ruha duyurulamayacağına
göre, bedenen ölmüş kişilere de elbette hiçbir şey duyurulamaz. Benzer mesaj: 19:98.
23. Sen
sadece bir nezirsin (uyarıcısın).
24. Biz seni hak (hakikat ve bir amaç) ile bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak
gönderdik. Hiçbir ümmet (toplum) de yoktur ki içinde uyarıcı olmasın.1
1 Benzer
mesajlar: 6:42; 10:47; 13:7; 15:10; 16:36, 63; 43:6. Ayrıca 17:15’te geçtiği
üzere, risalet öğretileri birilerine hiç ulaşmamış veya doğru ulaşmamış ise o
kişilere de risalet öğretileriyle ilgili azap edilmeyeceği ifade edilmektedir.
25. Ve
eğer seni yalanlarlarsa, şüphesiz ki bunlardan öncekilere de beyyinelerle (kanıtlar),
sahifelerle ve aydınlatıcı1 bir kitapla gelen resulleri
yalanlamışlardı.
1 “مُّنِيرٍ”
(mûniyr) sözcüğü, “nur saçan”, “ışık yayan” demektir. Bu sözcük, Kur’an’da 6
kez geçer: 3:184; 22:8; 25:61; 31:20; 33:46; 35:25.
26. Sonra
inkâr edenleri yakaladım. Benim inkârım nasıl oldu?
27. Allah’ın,
gökten su indirdiğini görmez misin? Onunla çeşitli renklerde ürünler çıkardık.
Dağlardan da beyaz, kırmızı ve çeşitli renklerde kara katmanlar.
28. İnsanlardan,
hayvanlardan ve diğer canlılardan da türlü türlü renkte olanları vardır.
Kulları arasından yalnız ilim sahibi (gerçeği idrak etmiş) olanlar Allah’tan haşyet ederler
(derin saygı ve içten sevgi duyarlar). Allah, Aziz
olandır
(mutlak güç ve otorite sahibi),
Gafur
olandır (günahları
örten ve bağışlayandır).
29. Allah’ın Kitabı’nı tilavet
edenler (okuyup uyanlar) de
salatı doğru ve istikrarlı biçimde yapanlar1 da kendilerini
rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infak edenler (harcayanlar)
de asla yok olmayacak bir ticaret (alışveriş) umarlar.
1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça "ص ل و"
(s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, "eğilmek, yönelmek ve bir şeyi
takip etmek" gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de
mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda
kullanılmıştır:
Allah’a yönelik salât: "Allah’a yönelme, Allah’a dua etme" anlamına
gelir.
Allah’ın salât etmesi: "Allah’ın rahmet ve yardım etmesi" şeklinde
yorumlanır.
İnsanlar arası salât: "Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma
içinde olmak" gibi anlamlar taşır.
"أَقِيمُوا" (âkîmû) kelimesi, “sağlamlık,
doğruluk, istikrar ve dik duruş” gibi anlamlara gelen 'ق و م' (k-v-m)
kökünden türemiştir. “أقيموا الصلاة” (akim us-salât)
ifadesi de emir kipinde olup 'düzgün şekilde yerine getirin', ‘doğru ve istikrarlı
bir şekilde yapın’, 'istikamet üzere uygulayın' gibi anlamlara gelir.
30. (Allah),
onlara, yaptıklarının ecrini (karşılığını) lütfundan arttırarak
fazlasıyla verir. O, Gafur
ve Şekur (hayırlı
işe fazlasıyla ecir veren) olandır.
31. Sana vahyettiğimiz bu Kitap, yanlarındakini
(Tevrat ve İncil’i) tasdik eden (doğrulayan) haktır (gerçektir).
Şüphesiz ki Allah, kullarından Habir’dir (haberdardır),
Basir’dir (her şeyin farkında olandır).
32. Ardından
kitabı, kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bıraktık. Böylece bunlardan
kimisi nefsine (kendine) zulmeder, kimisi orta bir yol tutar ve kimisi de
Allah'ın izniyle hayırlarda önde olurlardı. İşte bu, büyük bir fazilettir.
1 “سَبَقَ” (sebekâ) sözcüğü, “önce olmak, önde olmak, geçmek,
öne geçmek, üstün gelmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 36
defa geçmektedir: 2:148; 5:48; 7:80; 8:59, 68; 9:100; 10:19; 11:40;
11:110; 12:17, 25; 20:99, 129; 21:27, 101; 23:27, 43, 61; 29:4, 28, 39; 35:32;
36:40, 66; 37:171; 41:45; 42:14; 46:11; 56:10 (2 defa), 60; 57:21; 59:10;
70:41; 79:4 (2 defa).
33.
Adn cennetlerine girerler.1 Orada altın bilezikler
ve incilerle2 süslenirler.3 Orada giysileri
ipektir.
1 Adn kelimesi Tevrat’ta “Aden” şeklinde geçmektedir ve İbranice’de ‘mutluluk’
veya ‘sevinç’ gibi anlamlara gelir. Adn
Cennetleri ifadesi Kur’an’da 11 kez geçer: 9:72; 13:23; 16:31; 18:31; 19:61;
20:76; 35:33; 38:50; 40:8; 61:12; 98:8.
2 “اللُّؤْلُؤُ۬”
(el-lu’lu) sözcüğü “inci” anlamına gelmektedir. Bu sözcük
Kur’an’da 6 kez geçer: 22:23; 35:33; 52:24; 55:22; 56:23; 76:19.
3 Mücevherler, tarih boyunca sadece kadınlar için değil, aynı
zamanda erkekler, krallar ve güçlü liderler için de statü simgesiydi.
Kur'an’daki benzetmelerde ise bu tür zenginlik, gücün ve prestijin göstergesi
olarak kullanılır.
34. Ve
derler ki “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’ındır. Rabbimiz, Gafur (günahları Örten ve
Bağışlayan) ve Şekur
(Hayırlı
işe fazlasıyla ecir veren) olandır.
35. O,
bizi lütfuyla kalınacak bir yurda yerleştirdi. Orada bize bir yorgunluk
dokunmaz ve orada bize bir bıkkınlık da dokunmaz.”
Yani,
bizim çekmemiz gereken tüm zahmetler bitti. Şimdi burada bize zahmet çektirecek
hiçbir zorluk ve meşakkat bulunmuyor.
36. Kafirlere
(hakkı bildiği halde inkar edenlere, onun üstünü bilerek
örtenlere) ise cehennem
ateşi vardır. Ölmeleri için hüküm verilmez, onlardan azap da hafifletilmez.1 Biz her kafiri işte böyle cezalandırırız
(yaptıklarının karşılığını veririz).
1 Benzer mesajlar: 2:86, 162; 3:88; 16:85;
40:49; 43:75.
37. O’na
da “Rabbimiz, bizi çıkar, önceden yaptığımızdan başka salih amellerde
bulunacağız” diye feryat ederler.ı Size, dünyada öğüt dinleyecek bir
kimsenin, öğüt alacağı kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da geldi.
Öyleyse (azabı) tadın. Artık zalimlerin yardımcısı yoktur.
1 Benzer
mesajlar: 2:167; 6:27; 7:53; 23:99-100; 32:12; 39:58.
38. Şüphesiz ki Allah, göklerin ve yerin gaybını (bilinmeyenini)
Bilendir.
Şüphesiz ki O, göğüslerin içinde olanı da (asıl niyetleri de) Bilendir.
39. O, sizi yeryüzünde halifeler
(sorumlular, yöneticiler) kıldı. Kim kâfir olursa nankörlüğü
kendi aleyhinedir. Kâfirlerin nankörlüğü de Rableri katında öfkeden başka bir
şey artırmaz. Kâfirlerin nankörlüğü (kendileri için) zarardan başka bir
şey artırmaz.
1 Ayetteki
bu iki cümlede de küfrün kişinin kötülüğünü ve zararını artırmaktan başka bir
işe yaramayacağı haber verilmektedir.
40. De
ki: “Allah’ın dışında dua ettiklerinize bir bakın. Yeryüzünde ne yarattıklarını
Bana gösterin! Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları (payları)
mı varmış?1 Yoksa, biz onlara
bir kitap vermişiz de o Kitap’tan bir delile mi dayanıyorlarmış?” Bilakis o
zalimler, kendi nefislerine (kendilerine/yandaşlarına) aldanıştan
başkasını vadetmiyorlar.
1 Bu
ifadeler, aynı sözcüklerle 46:4’te de tekrarlanmaktadır.
41. Şüphesiz
ki Allah, gökleri ve yeri zeval bulmasınlar diye tutmaktadır. Eğer yok
olurlarsa, o ikisini O’nun dışında kimse (bir düzende) tutamaz.
Şüphesiz ki O, Halim olandır, Gafur
olandır (Yumuşak huylu, sabırlı
olan ve öfkesini kontrol edendir. Günahları
örten ve bağışlayandır).
42. Kendilerine
bir uyarıcı geldiği zaman da diğer toplumlardan daha doğru yolda olacaklarına
dair var güçleriyle Allah ile (O’nun adını anarak) yeminler ettiler. Ancak
onlara uyarıcı gelince, onların nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı.
43. Yeryüzünde
büyüklük tasladır ve kötü1 planlar yaptılar. Oysa kötü plan,
sahibinden başkasını kuşatmaz. Öyleyse öncekilerin sünnetinden (önceki yasalardan) başkasını mı gözlüyorlar?
Halbuki Allah’ın sünneti2 (yasası) ile asla bir
değişikliğe3 ulaşamazsın4. Allah’ın sünneti
ile asla bir dönüşüme5 de ulaşamazsın.
1 “مَكَرُوا” (mekerû), “plan
yapmak”, “hile yapmak” anlamına gelir. Bu kelime Kur’an’da 43 kez geçer: 3:54
(3 kez); 6:123 (2 kez), 124; 7:99 (2 kez); 7:123 (2 kez); 8:30 (4 kez); 10:21
(3 kez); 12:31, 102; 13:33, 42 (2 kez); 14:46 (4 kez); 16:26, 45, 127; 27:50 (4
kez), 51, 70; 34:33; 35:10 (2 kez), 43 (2 kez); 40:45; 72:22 (2 kez).
2 “سُنَّة”
(sünnet) sözcüğü, “örf, alışkanlık, gelenek” anlamlarına gelir. “Sünnetullah”
(Allah’ın Sünneti) terimi de Allah’ın
koymuş olduğu yasa, uygulama, nizam demektir. Allah’ın Sünnetinin hiçbir zaman
değişmediği, 17:77, 33:62, 35:43 ve 40:85 ayetlerinde de benzer şekilde
tekrarlanmaktadır. “Sünnetullah” terimi, Kur’an’da 5 ayette 8 kez geçer: 33:38,
62 (2 kez); 35:43 (2 kez); 40:85; 48:23 (2 kez).
3 “تَبْدِيل”
(tebdil) sözcüğü, “Bir şeyi başka bir şeyle değiştirme” veya “yerine başka bir
şey koyma” anlamlarına gelir.
4 “لَنْ
تَجِدَ” (lâ tecide) ifadesi, “bulamazsın, erişemezsin, ulaşamazsın,
göremezsin” anlamlarına
gelir.
5 “تَحْو۪يلاً۟”
(tehvilen) sözcüğü, “dönüşüm, yönlendirme, döndürme” anlamlarına gelir. Bu
sözcük Kur’an’da 3 kez geçer: 17:56, 77; 35:43.
44. Yeryüzünde dolaştıklarında kendilerinden
öncekilerin sonunun ne olduğunu görmediler mi? Üstelik
onlar, kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde
ve yerde Allah’ı aciz bırakabilecek yoktur.1 O, Alim olandır,
Kadir olandır (her şeye gücü yetendir).
1 Benzer
mesajlar: 6:134; 8:59; 9:2, 3; 10:53; 11:20, 33; 16:46; 24:57; 29:22; 39:51; 42:31;
46:32.
45. Ve
eğer Allah, insanların yaptıklarının hesabını hemen görecek olsaydı, yeryüzünde
hiçbir dabbe (varlık) bırakmazdı. Fakat onları belirlenmiş
bir ecele (ölüm zamanına) kadar erteler. Onların
ecelleri (ölüm zamanları) gelince
artık Allah, kullarını Görendir.
1 Dabbe ile ilgili açıklama 27:82 ayetinde yer
alır.
2 “Ecel-i
müsemma” ile ilgili açıklama 2:282’de yer alır.