61. SAFF SÛRESİ

        Sure, Mekke döneminde Uhud Savaşı’ndan sonra inmiştir ve nüzul sırasına göre 108. suredir.  Adını, 4’üncü ayette geçen “saff” kelimesinden alır. Sure 14 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih1 etti. Ve O, Azizul-Hâkîm’dir (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak güç sahibidir).2

1 Bu kelime, "yüzmek”, “uzaklaşmak” ve “yüceltmek" gibi anlamlara gelen “س-ب-ح” (sīn-be-ḥe) kökünden türemiştir.

 “تَسْبِيح” (tesbih) ifadesi, yüceltmek veya tenzih etmek (her türlü eksiklikten uzak tutmak) anlamına gelir.

“Allah’ı tesbih etmek” ise, “Allah’ın kusursuz, eşsiz ve her türlü noksanlıktan uzak olduğunu bilerek O’nu yüceltmek ve O’na saygı göstermek” demektir.

Allah’ı tesbih ederken kullanılan “سُبْحَانَ اللّٰهُ” (Sûbhânallah) ifadesi de, “Allah, her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir (uzaktır) ve yücedir” anlamına gelir.

Kur'an'da, evrendeki tüm varlıkların (melekler, dağlar, kuşlar, yıldızlar, vb.) da Allah’ı tesbih ettiği belirtilir: 13:13; 17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6. Bu nedenle “tesbih etmeyi”, sadece tesbih çekmeye indirgemek bidat ve hurafedir.

2 Bu ayet 59:1’de de tekrarlanmaktadır.

2. Ey iman edenler! Neden yapmıyor olduğunuz şeyi söylüyorsunuz?

3. Yapmıyor olduğunuz şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük1 bir nefret nedenidir.

1 “كَبُرَ” (keburâ), "Büyük geldi" ya da "ağır geldi" anlamına gelir. Bu ifade Kur’an’da 6 kez geçer: 6:35; 10:71; 18:5; 40:35; 42:13; 61:3.

4. Şüphesiz ki Allah kendi yolunda kenetlenmiş yapılar1 gibi saf tutarak çarpışanları sever.

            1 Bu sözcük, “ب ن ي” (b-n-y) kökünden türetilmiş bir fiildir. Bu kök genellikle “kurmak”, “yapı”, “bina”, “inşa etmek”, “bina yapmak”, “düzenlemek” anlamlarını taşır. Kur’an’da, bu kökten türemiş 13 sözcük geçmektedir: 2:22; 9:110 (2 kez); 16:26; 18:21 (2 kez); 37:97; 38:37; 40:64; 50:6; 51:47; 61:4; 78:12.

5. Musa, kavmine “Ey kavmim! Benim, Allah tarafından gönderilen resulü olduğumu bildiğiniz hâlde niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti.ı Saptıkları zaman, Allah da kalplerini saptırdı. Allah fasık bir topluluğu hidayete erdirmez.

ı İsrailoğullarının, Musa’nın, Allah’ın resulü olduğunu ve kendilerine onca ihsanda bulunduğunu bilmelerine rağmen, yine de onu incittikleri ve defalarca ona ihanet ettikleri Kur’an’da ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Bu husus için Bkz: 2:51, 55, 60, 67, 71; 4:153, 5:20, 26; 7:138, 141, 148, 151; 20:86, 98. Tevrat’taki örneklerden birkaçı için Bkz: Çıkış, 5:20, 21, 14:11-13, 16:2-3, 17:3-4; Sayılar, 11:1-15, 14:1-10, 16:1-50, 20:1-5.

Bu hadiselere işaret edilmekle ve İsrailoğullarının kendi elçilerine davrandıkları gibi, Müslimlerin de kendi elçilerine aynı şekilde davranmamaları hususunda uyarılmışlardır.

6. Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Ben size önümdeki Tevrat’ı tasdik edici (doğrulayıcı), benden sonra gelecek ve ismi Ahmed (övgüye daha layık) olan resulü de müjdeleyici olan Allah’ın resulüyüm.” dedi. (Muhammed) Kendilerine beyyinelerle (apaçık kanıtlarla, mucizelerle) geldiği zaman da “Bu apaçık bir sihirdir!” dediler.

Bu gerçek, Tevrat’ta şöyle yer alır: (Musa dedi ki), “Yücen Olan Yahve size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir nebi çıkaracak (onu dinlemelisin)” (Tekrar, 18:15) “Onlara kendi kardeşleri arasından senin gibi bir nebi çıkaracağım; sözlerimi onun ağzından bildireceğim, kendisine emredeceğim her şeyi onlara anlatacak.” (Tekrar, 18:18)

İncil’de ise şöyle geçmektedir: “Aslında size daha çok söyleyeceklerim var, fakat şu anda bunları kaldıramazsınız.  Ancak o, hakikat ruhu gelince, her hakikati anlamanız için size yol gösterecek. Çünkü o kendiliğinden konuşmayıp duyduklarını söyleyecek ve size ilerideki şeyleri bildirecek.  O beni yüceltecek, çünkü benden aldıklarını size aktaracak.” (Yuhanna, 16:12-14), (İsa şöyle dedi), “Bu yüzden, şunu bilin, Allah’ın krallığı sizden alınacak ve meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecek.” (Matta, 21: 43) “… Mademki sen Mesih, İlya veya o nebi değilsin, neden vaftiz ediyorsun?” (Yuhanna, 1:25)

7. İslam’a çağrıldığı hâlde Allah’a yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?ı Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

ı Benzer mesaj benzer ifadelerle şu ayetlerde tekrarlanmaktadır: 3:94; 6:21, 93, 144, 157; 7:37; 10:17; 11:18; 18:15; 29:68; 39:32.

Günümüzde de cemaatler, tarikatlar, dini ekoller ve din üzerinden siyasi, ticari, itibari rant elde edenler, kısacası dini geçim kaynağı haline dönüştürenler, sünnet ve hadis adı altında uydurdukları yalanları Allah’a dayandırmaya çalışıyorlar.

8. Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar.ı Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayıcıdır.

ı Benzer mesajlar: 9:32; 14:9; 71:7.

9. Müşrikler hoşlanmasalar da dinini bütün dinlere üstün kılmak için resulünü hidayet (kılavuz) ve hak (doğru, gerçek) din ile gönderen O’dur.

Ayetteki “dini bütün dinlere üstün kılmak” ifadesiyle Yüce Allah, Resulü görevlendirmesinin gerekçesini ortaya koymaktadır. Çünkü 3:19, 83 ve 85’te de belirtildiği gibi, Allah katında tek din İslam’dır. Bunun dışındaki din edinme arayışları kabul edilmeyecektir.

Bu ayet, 9:33 ayetinde de tekrarlanmaktadır.

10. Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?

 “Ticaret” özetle; kişinin mal, vakit, emek, zihin ve yeteneklerini ortaya koyarak kâr elde etmesidir. 9 ve 10’uncu ayetlerde belirtilen alışverişin bir benzeri de 9:111 ve 112’nci ayetlerde şöyle ele alınmıştır: “Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da (Allah’ın) hak olan vaadidir. Ahdine Allah’tan daha vefalı kim olabilir ki! Onunla yapmış olduğunuz bu alışverişiniz için sevinin. Büyük kurtuluş işte budur. Onlar tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, arayanlar, rükû edenler, secde edenler, maruf ile emredip münkerden alıkoyanlar ve Allah’ın hududunu koruyup gözetenlerdir. Müminleri müjdele!”. Bu ayetlerle, kurtuluşa erebilmenin, fedakarlıklara bağlı olduğuna dikkat çekilmektedir.

11. Allah ve resulü ile iman edersiniz (onları aracılığıyla inanır ve güvenirseniz). Mallarınız ve canınız ile de Allah yolunda cihad edersiniz. Bu sizin için hayırlı olandır, eğer bilirseniz!

12. Suçlarınızı1 bağışlar ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere ve adn cennetlerindeki meskenlere yerleştirir. Âzîm (muazzam) kazanç işte budur.

1 “ذَنْبٌ” (zenb) sözcüğü, “bir şeyin sonu” veya “arka tarafı” anlamlarına gelir. Deyimsel olarak, birinin sorumlu tutulabileceği ve karşılığında ceza ya da pişmanlık duyacağı eylemleri ifade eder ve "suç", "sorumluluk", "günah" gibi anlamlara gelebilir. Ancak dini bağlamda en yaygın çevirisi "günah" şeklindedir. Bu sözcük, türevleriyle birlikte Kur’an’da 38 yerde geçer: 3:11, 16, 31, 135 (2), 147, 193; 5:18, 49; 6:6; 7:100; 8:52, 54; 9:102; 12:29, 97; 14:10; 17:17; 25:58; 26:14; 28:78; 29:40; 33:71; 39:53; 40:3, 21, 55; 46:31; 47:19; 48:2; 51;59 (2); 55:39; 61:12; 67:11; 71:4; 81:9; 91:14.

13. Seveceğiniz başka bir şey daha var; Allah’tan yardım ve yakın bir fetih (zafer). Müminleri müjdele!

14. Ey iman edenler! Meryem oğlu İsa’nın, Havarilere dediği gibi sizler de Ensarullah (Allah’ın yardımcıları) olun!  (İsa) “Ensarullah kimlerdir?” diye sordu. Havariler de “Ensarullah bizleriz!” dediler. İsrailoğullarından bir grup iman etti, bir grup ise inkâr etti (küfrü seçti). Biz de müminleri düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün gelenlerden olarak sabahladılar1.2

1 "صَبَاح" (sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden geniş bir terimdir. "صَبَاح" (sabah) kelimesi, Kur’an’da 41 kez geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81 (2 kez), 94; 15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82; 29:37; 30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20, 21; 74:34; 81:18; 100:3.

2 Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi insanları topyekûn değerlendirmek doğru değildir. Çünkü içlerinden kötüler olduğu gibi iyiler de çıkmaktadır.