Bu kitabın orijinal olan adı, İbranice
Tevrat’ta “başlangıçta” anlamına gelen “bereşit”tir. Bu ismi ilk ayetin
(ayetin) ilk kelimesinden almıştır.
Yunanca “genesis” (Başlangıç) adı ise, kitabın
baş tarafında yer alan “Başlangıç” hikâyesinden gelmektedir. İslam
literatüründe de “Tekvin” (oluşturma, var kılma) adıyla bilinmektedir.
Bu kitapta yer alan başlıca konular şunlardır:
1-
Alemlerin (evrenlerin) yaratılışı (1:1-31;
2:1-7),
2- İlk insanın ve eşinin yaratılışı (2:8-25),
3- Adem ile Havva'nın cennete konmaları ve
oradan kovulmaları (3:1-24),
4- Yeryüzündeki ilk cinayet (4:1-16),
5- İnsan neslinin yeryüzünde çoğalması
(4:17-26; 5:1-32),
6- Nuh Nebi’nin kıssası: İnsanların yeryüzünde
fesat çıkarmaları yüzünden ilahi ceza (6:1-22),
7- Nuh Tufanı (7:1-24; 8:1-22),
8- Nuh Nebi’nin Tufan’dan sonraki yaşamı
(9:1-29),
9- Nuh’un oğulları (10:1-32),
10- Babil Kulesi ve İnsanların yeryüzüne
dağılması (11:1-9)
11- İbrahim Nebi’nin ilk yılları (11:10-29;
12:1-20),
12- İbrahim ile Lut’un Ayrılması (13:1-18)
13- İbrahim, Lut’u Kurtarıyor (14:1-24)
14- Yahve İbrahim ile Antlaşma Yapıyor
(15:1-21)
15- Hacer ile İsmail (16:1-16), Sünnet
(17:1-27),
16- 3 konuk (18:1-15), İbrahim Lut Kavmi için
yalvarıyor (18:16-33
8- Lut Nebi’nin kıssası; Sodom ve Gomora’nın
Yıkılışı (19:1-
9- İshak Nebi’nin kıssası
10- Yakup Nebi’nin kıssaları,
11- Yusuf Nebi’nin kıssası: İsrail oğullarının
12 kabilesinin atası olan Yakup'un 12 oğlu, Yusuf'un kuyuya atılması ve Mısır'a
götürülmesi, Mısır'da saraya girmesi, hapse girmesi ve sultanlığa kadar
yükselmesi, Yusuf zamanında İsrail oğullarının Mısır'a yerleşmesi ve Yusuf'un
ölümü.
Başlangıç
Kitabı, 50 bap ve 1533 ayetten oluşmaktadır.
1. Bap
1:1- Başlangıçta elohim1 (yüce melekler) gökleri (evrenleri) ve arzı2
yarattı.
1 Ezelden, yani sonsuz geçmişten değil, Dünya’nın da bir
parçası olduğu bu galaksinin ve evrenlerin başlangıcında.
Tevrat’ı okumaya başlamadan önce şu önemli hususun bilinmesi
gerekmektedir.
Tevrat’ta
yer alan “İlahın
Yahve’nin adını boşuna ağzına almayacaksın. Çünkü Yahve, adını boş yere ağzına
alan kişiyi cezasız bırakmayacaktır.” (Çıkış, 20:7) ayeti nedeniyle Yahudi ve
Hristiyan topluluklarının büyük bir kısmı bu ismi doğrudan kullanmaktan
kaçınır. Bu nedenle, Tevrat çevirilerinde bazı değişiklikler yapmaktadırlar.
Örneğin, anlamları farklı olan şu ifadelerin yerine genellikle “Tanrı”
kelimesini kullanmaktadırlar:
·
“El” (אֵ֣ל): “güçlü,
kudretli, yüce”
·
“Elim”
(אֵלִם֙): “güçlüler, kudretliler, yüceler”
·
“Elyon”
(עֶלְיֽוֹן): “En Yüce, En Güçlü, En Kudretli”
·
“Eloah” (אלה): “güçlü olan,
yüce olan, kudretli olan”
·
“El-Elohe”
(אֵ֖ל אֱלֹהֵ֣י): “Yüce Olan Yüce, Güçlü Olan Yüce, Kudretli Olan Yüce”
·
“Elohim”
(אֱלֹהִ֔ים): “Güçlü olanlar, Yüce olanlar, Kudretli olanlar”
·
“El Elohim”
(אֶל־הָֽאֱלֹהִ֑ים): “Yüce Olanların Yücesi”
Yine Tevratta
yer alan;
· Yüce Allah’ı ifade eden “Yahve” (יְהוָ֥ה) lafzı
yerine “Ha-şem” (İsim) veya “Rab” ,
· “Elohim Yahve” (אֱלֹהִ֔ים יְהוָ֥ה), yani
“Yücelerin Yahvesi” ifadesi yerine “Rab Tanrı”,
· “Rabbim, efendim, sahibim, lordum, beyim” gibi anlamlara
gelen “Adonay” (אֲדֹנִ֗) lafzı yerine ise “efendim”
ifadelerinin
kullanıldığını görüyoruz.
Tevrat
çevirilerindeki bu değişiklikler, ayetlerin anlamını değiştirmekte ve
kavramların yanlış anlaşılmasına yol açmaktadır.
Örnek olarak verdiğimiz aşağıdaki bazı ayetlerden de, söz
konusu terimlerin farklı anlamlara geldiği açıkça görülmektedir.
* “El” (אֵ֣ל) sözcüğü, “güçlü”, “kudretli” ve “yüce”
demektir.
“וַיִּצְעַ֣ק מֹשֶׁ֔ה אֶל־יְהוָֹ֖ה לֵאמֹ֑ר
אֵ֕ל נָ֛א רְפָ֥א נָ֖א לָֽהּ”(Sayılar, 12:13)
“Musa da Yahve’ye “Lütfen Yücem! Lütfen ona
şifa ver!” diye haykırdı.”
* “Elim” (אֵלִם֙) sözcüğü, “güçlüler”, “kudretliler”
ve “yüceler” demektir.
“מִֽי־כָמֹ֤כָה בָּֽאֵלִם֙ יְהֹוָ֔ה מִ֥י כָּמֹ֖כָה נֶאְדָּ֣ר
בַּקֹּ֑דֶשׁ נוֹרָ֥א תְהִלֹּ֖ת עֹ֥שֵׂה פֶֽלֶא” (Çıkış, 15:11)
“Yüceler arasında sana benzeyen kim var, ey Yahve?
Senin gibi kutsiyette görkemli; Överken huşu edilen; Harikalar yaratan kim?”
* “Elyon” (עֶלְיֽוֹן) sözcüğü, “En
Yüce”, “En Güçlü” ve “En Kudretli” demektir:
“וְה֥וּא כֹהֵ֖ן לְאֵ֣ל עֶלְיֽוֹן” (Başlangıç 14:18)
“o, En Yüce’nin koheni (din adamı) idi.”
* “Eloah” (אלה) sözcüğü “güçlü
olan”, “yüce olan” ve “kudretli olan” demektir:
“שְׁמַ֖ע יִשְׂרָאֵ֑ל יְהוָֹ֥ה אֱלֹהֵ֖ינוּ יְהוָֹ֥ה ׀ אֶחָֽד”
(Yasanın Tekrarı, 6:4)
(Şema Yisrael, Yehova Eloheynu, Yehova Ahad)
“Dinle İsrail, Yahve Yücemiz Olandır, Yahve
bir ve tektir.”
* “El- Elohe” (אֵ֖ל אֱלֹהֵ֣י) sözcüğü “Yüce Olan Yüce”, “Güçlü olan Yüce”, “Kudretli
olan Yüce” ve “Kudretli olan Kudretli” gibi anlamlara gelmektedir:
“…וַיֹּ֕אמֶר אָֽנֹכִ֥י הָאֵ֖ל אֱלֹהֵ֣י” (Başlangıç,
46:3)
(Va-yo'mer ani hokhi ha-El Elohai)
“Ve dedi ki: Ben, babanın Kudretli olan Yücesiyim!…”
“אֵ֕ל אֱלֹהֵ֥י הָֽרוּחֹ֖ת לְכָל־בָּשָׂ֑ר” (Sayılar,
16:22)
“El Elohei Ha-Ruhot Le-Kûl Bâşâr”
“Tüm beşerin (canlıların) ruhlarının Kudretli Olan Yücesi!”
* “Elohim” (אֱלֹהִ֔ים) sözcüğü ise “Güçlü
olanlar”, “Yüce olanlar” ve “Kudretli olanlar” demektir.
Bu sözcük “Eloah” (אלה) sözcüğünün çoğul halidir. Türkçe
karşılığı “ilahlar” demektir.
“Elohim” (אֱלֹהִ֔ים) sözcüğü ile Tevrat’ta hiçbir ayette Yahve
kastedilmemektedir; bazen “Yüce olan Melekler”, bazen “önderler” bazen “yargıçlar”
bazen de “putlar” için kullanılmaktadır:
Yargıçlar,
önderler için kullanıldığı ayet: “Eğer hırsız bulunamazsa; evin sahibi
yakınının eşyalarına el uzatmadığına dair elohime yaklaşacaktır” (Çıkış, 22:8)
Putlar, sahte ilahlar için kullanıldığı ayet: “Elohime
kurban kesen haram kılınacaktır. Sadece Yahve’ye...” (Çıkış, 22:20)
Yüce Melekler (Mele-i
âla) için kullanıldığı ayet: “Başlangıçta Elohim gökleri ve yeri yarattı.”
(Başlangıç 14:18)
* “El Elohim” (אֶל־הָֽאֱלֹהִ֑ים) “Yüce
Olanların Yücesi” demektir:
“וַיֹּ֥אמֶר אַבְרָהָ֖ם אֶל־הָֽאֱלֹהִ֑ים ל֥וּ יִשְׁמָעֵ֖אל יִחְיֶ֥ה
לְפָנֶֽיךָ” (Başlangıç 17:18)
İbrahim de Yüce Olanların Yücesine dedi ki: “Keşke
İsmail senin önünde yaşasa!”
Bu Tevrat çevirisinde, hem anlam
bütünlüğünün sağlanması hem de farklı anlaşılmaların önlenmesi için, “lh” kökünden
türemiş olan “el” ve diğer sözcükleri “yüce” ifadesi ile Türkçeye
çevirmenin daha uygun olacağı kanaatine varılmıştır.
Çünkü "Elohim" sözcüğü
"İlah" veya "Tanrı" olarak çevrildiğinde, Tevrat'ın çok
tanrılı bir dinden söz ettiği gibi yanlış bir anlam çıkmaktadır.
Nitekim, birçok Hristiyan'ın da bu
etkiyi hissettiklerini görüyoruz. Çünkü “אֶלהִים” (Elohim) isminin çoğul formu,
bu ismin birden fazla kişiyi ifade ettiğini iddia etmelerine ve bunu Teslis
(Tanrı'nın üçlü birliği) ile ilişkilendirmeye çalışmaktadırlar.
Ayrıca: “Elohim” ifadesinin
bulunduğu cümlelerde tekil bir fiil yüklem kullanıldığından, “Elohim”
ifadesinin de tekil bir sıfat niteliği taşıdığı, bu nedenle de hangi ayetlerde “Yahve”nin
kastedildiğinin anlaşılabildiği yönünde bir görüş var.
Ancak bu görüşün doğru olmadığını,
ilahi bir kitap olan Kur’an'dan vereceğimiz örneklerle gösterebiliriz. Aşağıdaki
iki örneğin de fiil çekimi belirttiğimiz şekildedir:
“…وَاِذْ
قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ” “Melekler demişti ki…” (Ali İmran, 3:42)
“…قَالَ
الْحَوَارِيُّونَ” “Havariler dedi ki…”(Ali İmran, 3:52)
2 Arz; Dünya, yeryüzü, toprak, yer, zemin,
memleket ve ülke gibi anlamlara gelmektedir.
2- Ve dünya biçimsiz ve
boştu; denizlerin yüzünde karanlık vardı. Yüce meleklerin Ruhu da suların yüzü üzerinde
geziniyordu.
3- Ve yüce melekler, “Işık
olsun!” dediler ve ışık var oldu.
4- Ve yüce melekler,
ışığın hayırlı1 olduğunu görünce, yüce melekler, ışığı karanlıktan ayırdı.
1 “ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
İlk varedilen ışıktır. (ışın/elektrik/manyetizma-elektrik
akımı-)
Bu husus Kur’an’da da şu şekilde
belirtilmektedir: “Yedi göğü katmanlar halinde yaratan O’dur. Rahmân’ın
yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Dön ve bir bak, herhangi bir kusur
görebilecek misin?” (67:3)
5- Ve yüce melekler ışığa ‘gün(düz)’ diye
seslendi. Karanlığı da ‘gece’ diye seslendi. Ve akşam oldu ve sabah oldu;1
ehad gün.2
1
“Akşam oldu ve sabah oldu” bu şekilde gün tamamlanmıştır.
2 Ehad:
“İlk, bir ve tek olan” demektir.
Burada sözü edilen “gün” terimi,
dünya günü değildir. Çünkü göklerin ve yerin Başlangıçı henüz tamamlanmamış ve
kullanmakta olduğumuz vakitler henüz oluşmamıştı. Bu kelime Kur’an’da 22:47’de
aynı mana ile “Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan 1000
sene gibidir.” Şeklinde kullanılmış ve Allah katındaki 1 günün 1000 dünya yıla
eşit olduğu belirtilmiştir. Yine 70:4 ayetinde “Melekler ve ruh, 50.000 yıla
eşit 1 gün içinde O’na yükselir.” şeklinde farklı 1 günün de 50000 yılımıza
denk geldiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi zaman kavramı dünyada, her
gezegende, samanyolu galaksisinde ve arşta farklılıklar göstermektedir. Bu
nedenle ayette geçen zamanın gerçek anlamını yalnız Allah bilir. Bu ifade;
7:54, 10:3, 11:7, 25:59, 32:4, 50:38 ve 57:4 ayetlerinde tekrarlanır.
6- Ve yüce melekler, “Suların
ortasında bir kubbe (gök, atmosfer) olsun ve suları sulardan (birbirinden)
ayırsın.” dedi.
7- Böylece yüce melekler
kubbeyi (göğü) yarattı ve kubbenin altındaki suları, kubbedeki sulardan
ayırdı. Ve öyle oldu.
Atmosfer, yeryüzünden ve okyanustan buharlaşan suların
kabıdır ve elektriksel etki yoluyla bu sulu parçacıkları tutar ve rüzgarların
koynunda taşıdığı bulutları oluşturur.
8- Ve yüce melekler, kubbeye
(göğe, atmosfere, uzay boşluğuna) ‘sema’ diye
seslendi. Ve akşam oldu ve sabah oldu; ikinci
bir gün (oluştu).
Tevrat’ta da
gökyüzüne ve göklere “sema” (שָׁמָ֑יִם=şema) denmekte olduğu görülmektedir. Yüce
Allah Kur’an’da da semayı (gökleri) 2 günde yaratıldığını belirtmektedir:
“Böylece
onları 2 günde 7 sema (evren) olarak yarattı ve her semaya (göğe) emrini
(görevini) bildirdi. Dünya semasını da kandiller ve muhafızlarla donattık.” (41:12)
Allah, Tevrat’ta
kaç sema (gök) yarattığını belirtmemekte ve sadece “sema” demektedir. Kur’an’da ise 7 sema yarattığını
belirtmektedir:
“O, yeryüzünde
ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra O, göğe istiva etti (hakim oldu, yerleşti) ve onları 7 sema halinde
düzenledi. O, her şeyi de Bilendir.” (2:29, 17:44, 23:86, 41:12,
65:12, 67:3, 71:15)
9- Ve yüce melekler, “Semanın
altındaki sular bir yere toplansın ve kuru toprak görünsün.” dedi ve öyle oldu.
10- Ve yüce melekler, kuru
toprağa “ard” (אָ֙רֶץ֙=erets) (yer/kara) diye seslendi. Suların
birikintisine de “denizler” diye seslendi. Yüce melekler bunun da hayırlı olduğunu
gördü.
1“diye seslendi.”
Şeklinde çevirdiğimiz ifadeyi, çevirilerin çoğunda dedi şeklinde
çevirmektedirler. Oysa “קָרָ֣א” (kara) fiili,
"çağırmak", “seslenmek” veya "okumak" anlamına gelir. Bu
nedenle “Kur’an” sözcüğünün de bu fiilden türemiş olduğu ve “Çağrı, Bildiri ve
Okunan” gibi anlamlara geldiği kanaati oluşmaktadır.
11- Ve yüce melekler, “Yeryüzü
otlar (çimen), tohum veren otlar (tahıl) ve türüne göre
tohumu meyvesinde bulunan meyve veren olan ağaçlar (sebzeler, meyveler) yeryüzünde
yetişsin.” dedi. Ve öyle oldu.
12- Ve yeryüzü otlar,
türüne göre tohum veren bitkiler ve türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve
veren ağaçlar çıkardı. Ve yüce melekler, bunun da hayırlı olduğunu gördü.
Bitkilerdeki tohum ve
çekirdekten Kur’an’da da söz edilmektedir: “Allah, tohumu ve çekirdeği yarıp
filizlendirendir. Ölüden diriyi çıkarır; diriden de ölüyü çıkarır. Allah, işte
budur!” (Enam, 6:95)
13- Ve akşam oldu ve sabah
oldu; üçüncü bir gün (oluştu).
14- Ve yüce melekler dedi
ki: “Gündüzü geceden ayırmak için gök kubbede ışıklar olsun. Bunlar da
alâmetler ve vakitler ve günler ve seneler için olsunlar.
15- Ve
onlar yeryüzüne ışık vermek için gök kubbedeki ışıklar olacaklar.” Ve öyle oldu.
16- Ve yüce melekler, büyüğü gündüze, küçüğü de geceye egemen olacak iki büyük
ışığı (güneş ve ay) ve yıldızları yarattı.
17- Ve yüce melekler,
yeryüzüne ışık vermeleri için onları göklerin kubbesine yerleştirdi.
18- Ve
Böylece Yüce iki büyük ışık; büyüğü gündüze hükmedecek, küçüğü de geceye
hükmedecek. (Yüce melekler) Yıldızları
da yarattı. Ve yüce melekler, bunun da hayırlı olduğunu gördü.
19- Akşam oldu ve sabah
oldu; dördüncü bir gün (oluştu).
“Büyük” kelimesi ile bu ışık
kaynaklarının saçtıkları görülebilir ışık miktarının ifade edildiği
belirtilmektedir. Zira yıldızlar aydan daha büyüktür. Ancak Ay, Dünyaya
yıldızlardan daha yakın olduğundan, onun dünyadan görülebilen ışığı,
yıldızlarınkinden daha güçlüdür.
20- Ve yüce melekler, “Sularda
hareket eden canlılar (deniz canlıları) sürülerle dolup taşsın ve yeryüzünde
debelenen (hareket eden) ve gökyüzünde uçan kuşlar…” dedi.
“נֶּ֖פֶשׁ” (nefeş)
sözcüğü; can, hayat, nefes gibi anlamlara gelir.
21- Ve yüce melekler, büyük
deniz canavarlarını ve türlerine göre sularda kaynaşan her canlıyı ve türüne
göre her kanatlı kuşu var etti. Ve yüce melekler, bunun da hayırlı olduğunu gördü.
Deniz canavarlarının balina veya
ejderha olduğu düşünülmektedir. (Bkz. Yeşaya 27:1)
22- Ve
yüce melekler, onları bereketli kıldı ve “Verimli olun ve
çoğalın ve denizleri doldurun. Yeryüzünde uçan (kuşlar) da çoğalsın.”
dedi.
23- Ve akşam oldu ve sabah oldu;
beşinci bir gün (oluştu).
24- Ve
yüce melekler, “Yeryüzü, türlerine göre her canlıyı, sığırları, sürüngenleri
ve türlerine göre debelenen canlılar (dabbeler) çıkarsın (türetsin).” dedi. Ve öyle oldu.
Çevirilerde canlı, yaban hayvanı; hayvan, evcil hayvan; debelenen
(dabbe) de sürüngen şeklinde çevirilmektedir. Ancak biz sözcükleri olduğu gibi
çevirmeyi tercih ediyoruz.
“הָרֶ֛מֶשׂ”
sözcüğünün Arapça karşılığı “dabbe”dir. Dabbe’nin de
ne olduğu hakkında birçok tartışma yaşanmıştır. Buna; virüs, taşıt, canlılar,
sürüngen hayvan gibi anlam verenler vardır. Hatta Allah’ın Elçisi Reşat Halife,
Kur’an’da Neml Suresi 82’inci ayetinde geçen “Üzerlerine söz gerçekleştiği
zaman, onlara yerden bir dabbe çıkarırız. O da insanların, ayetlerimize kesin
olarak iman etmediklerini onlara söyler.”şeklindeki cümlede söz edilen dabbenin
bilgisayar olduğunu, çünkü 19 sayı sistemine dayanan Kur’andaki matematiksel
mucizesinin bilgisayar sayesinde ortaya çıkarıldığını belirtmektedir.
“Sürüngen” teriminin İbranicesi,
fare, böcek gibi öteki kara hayvanlarını da kapsar.
25- Böylece
yüce melekler, yerdeki hayvanları türlerine göre, sığırları türlerine göre ve
yeryüzünde debelenen (hareket eden) her şeyi türlerine göre yarattı. Yüce melekler,
bunun da hayırlı1 olduğunu gördü.
1 “ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
26- Ve yüce melekler “Adamı
(insanı) kendi suretimizde ve kendimize benzer yapalım ve
denizdeki balıklara ve gökteki kuşlara ve canlılara ve debelenenlere (dabbelere)
ve yeryüzünün tümüne egemen olsun.” dedi.
Artık
sıra, fiziksel Başlangıçın doruk noktasına gelmiştir. Önce hayvan hayatı
yaratılır. Ardından insan – performansının iyi ya da kötülüğüne bağlı olarak
evrenin kaderini belirleyecek olan varlık – ortaya çıkar.
Bu husus Kur’an’da şöyle
anlatılmaktadır: “Rabbin, meleklere dedi ki: “Ben balçıktan bir beşer
yaratıyorum. Onu biçimlendirip ruhumdan ona (can) üflediğimde, hemen ona
secdeye kapanın!” (Sad, 38:71,72. Benzer mesaj Hicr, 15:28,29)
27- Böylece yüce melekler, adamı kendi suretinde yarattı. Yüce meleklere benzer yarattı. O
ikisini de erkek ve dişi olarak yarattı.
İnsanın benzersiz olması gibi, Başlangıç
şekli de benzersiz ve yüksek düzeyde gerçekleşmiştir.
28- Ve
yüce melekler onları bereketli kıldı ve onlara “Verimli olun ve çoğalın ve yeryüzünü
doldurun ve onu denetiminize alın. Ve denizin balıklarına da göklerin kuşlarına
da debelenenlere (dabbelere) de egemen olun.” dedi.
Bereketli kılma; çoğalmayı,
yeryüzünü doldurmayı ve yeryüzündeki yaratıklar üzerinde egemen olmayı içerir
(bkz. Başlangıç 1:26; Başlangıç 2:15; Mezmurlar 8:6-8).
29- Ve yüce melekler dedi ki:
“İşte, bütün yeryüzünde tohum veren her otu ve içinde tohum veren meyvesi
bulunan her meyve ağacını size veriyoruz; bunlar size yiyecek olacak.
30- Yerdeki hayvanlara da
gökteki kuşlara da kendisinde hayat ruhu bulunan ve yeryüzünde debelenen (hareket eden) her
varlığa da yiyecek olarak yeşil otları verdik.”
Bu ayetten (ayetten), insan ve
hayvanların ilk yiyeceğinin ot, yani bitkiler olduğu anlaşılmaktadır. İnsanın hayvanları yemek amacıyla öldürülmesinin
o dönem yasak olduğu, “Ve tüm canlılar size yiyecek olacak. Yeşil
bitkiler gibi, hepsini size verdim.” (Başlangıç 9:3) ayetinden de bu iznin Nuh
Nebi zamanında, tufandan sonra verildiği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte, Başlangıç 1:28’de
insana balık, kuş ve hayvan üzerinde verilen egemenlik, onları yiyeceği için
kullanmasını yasal hale getirdi; Adem ve Havva’nın cennetten kovulduklarında
giydirdikleri deriler, hayvanların çoktan öldürülmüş olduğunu kanıtlıyor.
31- Ve yüce melekler,
yaptıkları her şeyi gördü. Ve işte, her şey hayırlı idi.1
Ve Akşam oldu ve sabah oldu; altıncı gün2 (oluştu).
1 “ט֖וֹב” (tov, tôvb) sözcüğü kelimesi
iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır veya hayırlı anlamına da
gelebilir.
Yaratılan her şey, amacına uygun ve
buna bağlı davranmaya hazır şekilde yaratılmıştı.
2 Yüce Allah,
Kur’an’da da Fussilet, 41:12 ayetinde gökleri 2 günde yarattığını belirtmişti. Fussilet,
41:10 ayetinde ise; 4 günde yeryüzünde kütleler ve canlılar için gıda takdir
ettiğini belirtmektedir: “Ve onda sabitlenmiş kütleler
(dağlar/yerçekimi) yerleştirdi. Onu bereketli kıldı ve arayıp soranlar için 4
gün içinde onda gıdalarını takdir etti.”
Bu ayette, diğer günlerden farklı olarak, “altıncı bir
gün” değil, “altıncı gün” ifadesi kullanılmıştır. Bundan da, Yüce Allah’ın yaratma
işini tamamlamış olduğu “özel gün” anlaşılmaktadır.
2:1- Sonra
da gökler ve yeryüzü ve onların tüm orduları (tüm
öğeleri) tamamlandı.
2- Ve
yüce melekler, yapmakta oldukları tüm işi yedinci günde tamamladı ve yedinci
günde yapmış oldukları tüm işleri bıraktı.
“İşi bıraktı”
olarak çevrilen fiilin İbranicesi (bkz. Başlangıç 2:2) “Şabat” sözcüğünün
köküdür (bkz. Çıkış 16. Bab; Başlangıç 20:11). Bu ifade günümüz İbranicesinde
de grev (iş bırakma) anlamında kullanılmaktadır.
3- Ve
yüce melekler, yedinci günü (cumartesi gününü) mübarek kıldı
ve onu kutsadı (takdis etti). O gün yüce melekler, yapmak üzere oldukları
tüm yaratma işlerini bıraktı.
“yapmak üzere”
ifadesi, yaratma işinin başka bir boyutta da olsa sürdüğünü belirtmektedir.. Zira evrendeki ve canlılardaki değişim, yaratma ve
çoğalma işi kıyamete kadar devam edecektir.
Kur’an’da da
Dünyanın yaratılması ile ilgili olarak 3 yerde “Gökleri, yeri
ve ikisinin arasındakileri 6 günde yaratan O’dur.” ifadesi (25:59; 32:4, 50:38), 4 yerde de “Rabbiniz,
gökleri ve yeri 6 günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır.” ifadesi (7:54, 10:3, 11:7, ve 57:4) geçmektedir.
Bu Ayetler Doğrultusunda Başlangıç Sürecinin Özeti Şöyledir:
İbranicedeki יֹ֥ום “yom” kelimesinin
Arapçadaki karşılığı يوم “yâvm” kelimesidir.
İkisi de dünyadaki 24 saatlik bir zaman dilimi anlamına geldiği gibi, aynı
zamanda “uzun bir dönem” ve “evre” anlamlarına da gelmektedir.
Başlangıçta Allah, gökleri ve yeri
yarattı. Yani evren, güneş sistemi ve dünya, ilk günden önce yaratıldı. Tevrat’taki
bu ilk sözlere göre, gezegenimiz de dahil olmak üzere tüm evren, Başlangıç
günlerinin başlamasından önce belirsiz bir süre önce yaratılmıştı.
Jeologlar göre, Dünya’nın yaklaşık
olarak 4 milyar yıldır var olduğu; gökbilimciler de evrenin yaklaşık 15 milyar
yıldır var olduğunu söylemektedirler. Bilimsel çalışmalara göre de Tevrat’ta
belirtildiği (Başlangıç, 2:2) gibi, gezegenimiz oluşumundan sonra tamamen sular
altında kalmıştır. Bilimin bildiğimiz ilk tek hücreli organizmaları bu sularda
ortaya çıktı. Bilim, ilk canlıların yaklaşık 4,3 milyar yıl önce Arkeyan
devirdeki sığ sularda belirdiğini; bunların, proton pompalayarak enerji
ürettiğini ve çalıştığını; canlıların da o dönem henüz evrim geçirmemiş
olduklarını, ancak alkalin menfezlerin içinde ortaya çıktıklarını ve onlar
sayesinde proton pompalandığını söylemektedir.
İlk Gün (Pazar): Işık bu gün yaratıldı. Gece ve
gündüz yaratıldı. Yani dünyanın güneş ve kendi ekseni etrafında dönerek gece ve gündüz meydana
geldi.
İkinci Gün (Pazartesi): Dünya’nın seması (gök) yaratıldı.
Üçüncü Gün (Salı): Dünya’daki karalar ve denizler
oluşturuldu; bitkiler (otlar, sebzeler, meyveler, ağaçlar) yaratıldı. Bu
ayetler bize kıtaların (yaklaşık 2,7 milyar yıl önce) düzenli su döngüleri ve
tektonik hareketler sonucunda oluştuğunu göstermektedir.
Dördüncü Gün (Çarşamba): Yıldızlar, Güneş ve Ay’ın ışığı
Dünya’dan göründü.
Bilim bize, dünyanın Başlangıçında
katı bulutların ve gaz katmanlarının varlığı nedeniyle her yerde karanlık
olduğunu söylüyor. Yani bulut tabakasının büyük bir kısmı yavaş yavaş kalktı. Bu
sayede varolan Güneş’in, Ay’ın ve yıldızların ışıkları Dünya’yı aydınlatmaya
başladı ve böylece günler, aylar, mevsimler ve seneler oluştu.
Beşinci Gün (Perşembe): Sulardaki ve gökyüzündeki canlılar yaratıldı.
Altıncı Gün (Cuma): Kara hayvanları (evcil ve yabani
hayvanlar, sürüngenler vb) ve insan (erkek ve dişisi) yaratıldı.
Yedinci Gün (Şabat/Cumartesi): İlk 6 gün evrenlerin ve canlıların Başlangıç
süreci tamamlanmış oldu.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki
varlıkların Başlangıçı ile ilgili olarak Tevrat ayetleri ile Kur’an ayetlerini karşılaştırdığmızda;
Tevrat’ta Yüce Allah’ın bunları son aşamasına kadar “Elohim”
adını verdiği Seçkin Yüce Varlıklara yaptırdığını görüyoruz.
Kur’an’da bu yaratma işi, Tevrat’taki kadar ayrıntılı
olarak açıklanmasa da orada da bunların Başlangıçında çoğul ifadelerin
kullanıldığını görüyoruz. Bu nedenle de Yüce Allah’ın, bu işleri “Mele-i Ala”
dediği Seçkin Yüce Meleklere yaptırdığını anlıyoruz:
“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir
hak (amaç) ile ve belirlenmiş bir ecel için yarattık.” (Ahkaf, 46:3.
Benzer mesaj: Hicr, 15:85)
“Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri 6 günde yarattık...”(Kaf,
50:38)
Başlangıç 2:4 ayetinden, 4:26 ayetine kadar
insanlık tarihine odaklanılmaktadır:
4- İşte
bunlar, göklerin ve yerin yaratılış sürecidir; Yücelerin Yahve’sinin, gökleri
ve yeri yarattığı günün.
“יהוה”
İsmi, “Yehova”, “YHVH” ve “Yahve” şeklinde üç farklı şekilde telafuz
edilmektdir. “Yahveh” ismi “Ben, Ben Olanım” demektir. Tevrat’ta
ilk defa bu ayette (ayette) geçmektedir.
Bu isim, insanoğlu
tarafından değil, bizzat Yüce Yaratıcı tarafından kendi için tercih edilmiş bir
isimdir: “Ve Yüce Olan (El), Musa’ya dedi ki: “Ben, Yahve’yim (Ben, Ben Olanım).’”
(Çıkış, 3:15)
Bu isim Yahudi inancına
göre son derece Kutsal’dır. Bu ismi gereksiz yere söylemez, boş yere
kullanılamaz: “Yücelerin Yahve’sinin adını boş yere ağzına almayacaksın; Çünkü Yahve,
adını boş yere ağzına alan kişiyi cezasızz bırakmayacaktır.” (Çıkış, 20:7).
Bu nedenle Yahudiler,
onun bu ismini söylemekten çekinirler. Yahudi din adamları da; bu isim bir yere
yazıldığında silinemez, bu ismin yazılı olduğu sayfa yırtılamaz, çöpe atılamaz,
demektedirler. için, O’na Ha-Şem
(İsim), Elohim (İlah, Tanrı) veya Adoniy (אדוני=Rabbim,
Efendim) diye seslenirler ve çevirilerde de “Yehova” ismini yerine “Rab” ismini
kullanmaktadırlar. Oysa böyle bir çeviri ile Tevrat’ta yer alan Yehova ve
Adonay (Rab, Efendi) isimlerinin aynı anlama geldiği izlenimi verilmektedir. Bu
durum ayrıca, ayetlerde
anlatılanlardan farklı anlamlar çıkarılmasına da neden olmaktadır.
5- Yeryüzünde
henüz ağaçlar yoktu, kırdaki bitkiler de henüz bitmemişti. Çünkü Yücelerin Yahve’si
henüz yeryüzüne yağmur yağdırmamıştı ve toprağı işleyecek adam (insan)
da yoktu.
6- Sonra
yerden bir sis (buhar) yükseldi ve tüm yeryüzünü
suladı.
7- Ve Yücelerin Yahve’si, adamı yerdeki topraktan yarattı1
ve onun burnuna yaşam nefesini (ruhunu) üfledi2 ve adam
yaşayan bir can (nefes) oldu.
1 İbranicede “insan” için kullanılan “adam” kelimesi, “kırmızı”
anlamındaki “Adom” ve “kan” anlamındaki “dam” sözcükleriyle ilişkilidir.
Tevrat’ta
insanın Başlangıçı kısaca şu şekilde anlatılmaktadır:
“Ve Yüce melekler, adamı (insanı) kendi suretinde yarattı, onu Yüce meleklerin suretinde
yarattı. Onları da erkek ve dişi olarak yarattı.” (Başlangıç, 1:27)
Aynı şekilde
Kur’an’da da insanın yaratma işini yapan ile ilgili olarak çoğul ifade
kullanıldığını görüyoruz: “Sizi ondan (topraktan) yarattık…” (20:55); “İnsanı, salsaldan (ses çıkaran kupkuru balçıktan) yarattık.
Sonra onu güvenli ve sağlam bir mekânda bir nutfe (sperm) kıldık. Sonra
o nutfeyi (spermi), alaka (anne rahmine
tutunan embriyoya) dönüştürdük. Derken alakı, mudğaya (bir çiğnem et
parçasına) çevirdik. Ardından da mudğadan kemikler inşa ettik. Sonra
kemiklere et (ve sinir, kas, damar, deri) giydirdik ve sonunda onu,
bambaşka bir varlık (düşünebilen, farklı
şekillerde konuşabilen ve diğer varlıkları yönetebilen bir varlık) hâline getirdik.
(Muminun, 23:12-14)
Tevrat’taki ayet
(ayet) göz önünde bulundurulduğunda; Kur’an’da da Yüce Allah’ın, bu yaratma
işlerini “Mele-i Ala” (37/8; 38/69) denilen
Seçkin Yüce Meleklere yaptırdığını anlıyoruz.
Yine, Tevrat’ta
yaratma
işleminin son aşamasında insanın burnuna yaşam nefesini (ruhunu)Yücelerin Yahve’si
(Allah) üflediği belirtilmektedir: “Ve Yücelerin Yahve’si, adamı (insan) yerin
toprağından yarattı ve burnuna yaşam nefesini üfledi ve adam yaşayan bir ruh (varlık)
oldu.” (Başlangıç, 2:7)
Aynı şekilde Kuran’da da insanın
yaratma işleminin son aşamasında yaşam nefesini (ruhunu) Yüce Allah’ın
üflediğini görüyoruz: “Onu
biçimlendirip ruhumdan ona (can) üflediğimde, hemen ona secde edin!”
(Hicr, 15:29; Sad, 38:72)
8- Ve Yücelerin Yahve’si doğudaki
Aden’de bir bahçe dikti ve yarattığı adamı oraya yerleştirdi.
Bu ayetten (ayetten) de
anlaşılacağı üzere Adem yaratıldıktan sonra cennete (bahçeye) yerleştirilmiş.
Aden
(Eden) İbranicede ‘mutluluk’ veya ‘sevinç’ anlamlarına gelir. Başlangıçın
başlangıcında insanların birlikte bulunduğu yerdir. ‘Adn cennetleri’ ifadesi de
Kur’an’da 11 defa geçmektedir: 9:72; 13:23; 16:31; 18:31; 19:61; 20:76; 35:33;
38:50; 40:8; 61:12; 98:8.
9- Ve Yücelerin Yahve’si, bahçede göze hoş gelen ve yemesi hayırlı1 olan her ağacı topraktan
çıkardı. Bahçenin ortasında da hayat ağacı ile hayır1 ve şerri2 bilme ağacı...
1
“ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
2
“רָֽע” (râ) sözcüğü “şer”, yani kötü, çirkin ve
zararlı olan şey anlamına gelmektedir.
Burada bize bahçedeki iki farklı ağaç tanıtılıyor:
Hayat Ağacı ile Hayır ve Şerri Bilme Ağacı. Hayat Ağacı sonsuz yaşamı sembolize
ederken, Hayır ve Şerri Bilme Ağacı doğruyu yanlıştan ayırma kapasitesini
temsil eder.
10- Ve Aden’den bir nehir çıkıyor
ve bahçeyi suluyor ve orada 4 baş (4 kol) oluyordu.
11- İlkinin
adı Pişon’dur;1 altın
kaynakları olan Havilaıı topraklarını
dolaşır.
1
Pişon’un, Nil Nehri,
Ganj ya da Indus nehri olabileceği yönünde farklı görüşler vardır.
2
Buranın İran Körfezi
civarında bir yer olduğu yönünde bir görüş vardır. Ancak Bahreyn'deki “Havila”,
Keşmir ve Pakistan arasında “Havelian” olduğu yönünde farklı görüşler de vardır.
12- O diyarın altını
da güzeldir. Burada inci ve değerli taş da vardır.
İncilerden kastın
kristal, reçine veya günnük olabileceği; değerli taşlardan kastın da zümrüt,
akik taşı yada oniks olabileceği yönünde görüşler vardır.
13- İkinci nehrin adı da Gihon’dur;1 Kûş2 topraklarını dolaşır.
1
Bunun Nil Nehri,
Afganistan’dan doğup Aral gölüne akan Amuderya Nehri, İran içinden Hazar Denizi’ne
dökülen Qezal Nehri ya da Fırat Nehri olduğu şeklinde farklı görüşler vardır.
2 Buranın Etyopya yada Babil’de yaşamış olan Kasitler’in Ülkesi
olduğu yönünde farklı görüşler vardır.
Ancak Büyük Tufan
sonucunda burada sözü edilen şehir ve nehirlerin günümüzdekilerden farklı
yerlerde olabileceği yönünde görüşler de yer almaktadır.
14- Üçüncü nehrin adı da Hiddekel’dir; Asur’un (Musul’un) doğusundan akar. Dördüncü nehir
de Ferat’tır (Fırat).
Dicle olduğu düşünülen Hiddekel, “hızlı akan
nehir” demektir.
15- Yücelerin Yahve’si, Aden
bahçesine bakması ve onu işlemesi için de Ademi (insanı) oraya koydu.
16- Ve Yücelerin Yahve’si, ona dedi ki: “Bahçedeki her ağacın meyvesinden yiyebilirsin;
17- (Ancak) hayır1 ve şerri bilme
ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün!”2
1
“ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
2 “kesinlikle ölürsün” ifadesini yılan (iblis) daha sonra Başlangıç
3:4 ayetinde “Kesinlikle ölmezsiniz” şeklinde çevirmiştir. Adem 930 yıl
yaşadığına göre, bu ifadenin, meyveyi yediği anda öleceği anlamına gelmediği
onun “ölümlü hale geleceği” anlamına geleceği belirtmektedir.
Bu husus Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Ey Adem! “Sen ve eşin cennete yerleşin ve dilediğiniz yerden
yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!” Kendilerine görünmeyen mahrem yerlerini açıp
kendilerine göstermek için şeytan onlara fısıldayarak: “Rabbiniz, melek ya
da ölümsüz olmayasınız diye size bu ağacı yasakladı.” dedi. “Ben size nasihat edenlerdenim!” diye de onlara yemin etti.” (7:19-21)
Bu ilahi direktif, insanlık için ilk
ahlaki sınavdır. İnananlar olarak bugün de Allah’ın hikmetine itaat etmek ya da
kendi anlayışımıza güvenmek arasında benzer seçimlerle karşı karşıyayız.
18- Ve Yücelerin Yahve’si, “Ademin yalnız kalması hayırlı1 değil, kendisine karşı
bir yardımcı yapayım.” dedi.2
1
“ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
2
Birçok otorite, ideal
evliliğin her şeyde aynı fikirde olmak anlamına gelmediği konusunda birleşir.
Çoğunlukla, erkeğe karşı çıkıp, onun hatalı davranmasını engellemek ya da onu sorgulayarak
ve eleştirerek yardımcı olmak kadının görevidir. Bu nedenle ayet, açık bir
şekilde kadının erkeğe yardımcı olacağı zamanlar gibi, ona karşı gelebileceği
zamanların da olabileceğini vurgulamaktadır. (bkz. Başlangıç, 21:10-12).
19- Ve Yücelerin Yahve’si, kırdaki her canlıyı ve havadaki her kuşu topraktan yarattı
ve onlara ne ad vereceklerini görmek için onları Adem’e getirdi. Adem de her
birine ne isim verdiyse, nefes alan her canlı o isim ile anıldı.
20- Bunun üzerine Adem tüm
canlılara, havadaki kuşlara ve bütün hayvanlara adlarıyla seslendi. Ancak Adem kendine denk/eşit bir yardımcı bulamadı.
Tora’da Ademin varlıklara isim
verdiği anlatılmaktadır. Ademe isim verme yeteneğinin Allah tarafından
öğretildiği Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Allah, Ademe tüm
isimleri öğretti. Sonra onları,
meleklere gösterdi ve dedi ki: “Eğer haklı iseniz bunların isimlerini
bana bildirin.” (Bakara, 2:31)
21- Bunun
üzerine Yücelerin Yahve’si, Adem’i bilinçsiz hale getirdi. O (Adem) da
uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapladı.
22- Ve Yücelerin Yahve’si, Ademden aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yarattı ve onu Ademe
getirdi.
23- Adem de dedi
ki: “Şimdi bu
benim kemiğimden kemik, etimden
de ettir. İsmi kadın (işa)
olsun, çünkü Ademden (iş) alındı.”
İbranice kadın (אִשָּׁ֔ה=işâ)
sözcüğü adam (אִ֖ישׁ=İş) sözcüğünden türemiştir. Erkeğinkinin aksine, kadının
vücudu topraktan yaratılmamıştır. Adem’den alınan kısım ile kadın inşa
edilmiştir.
24- Bu nedenle Adem,
annesini ve babasını bırakıp karısına bağlanacak ve ikisi tek beden olacak.
25- Adem ve eşi
ikisi de çıplaktılar, ancak (bu
durumdan/birbirlerinden) utanmıyorlardı.1
1 Havva’nın Başlangıçı Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “O, sizi bir tek
nefisten yarattı ve kendisi ile sükûnet bulsun diye ondan eşini var etti.”
(7:189; 39:6; 4:1)
3. Bab
3:1- Yücelerin Yahve’sinin yaptığı (yarattığı)
tüm canlıların en kurnazı1 (hilekarı) yılandı. Ve (yılan),
kadına dedi ki: “Yüce melekler gerçekten, ‘hiçbir ağacın meyvesini yemeyeceksin!’
dedi mi?”2
1”עָר֔וּם” (arum), İbranicede, “zekasını kurnazlıkta kullanan,
açıkgöz, hilekar, tuzakçı, kıımpasçı, kötü, kötülükte uzman, soysuz, alçak, fesat,
cingöz, açıkgöz, fettan, dalavereci, üçkağıtçı, oyunbaz ve düzenbaz” gibi
anlamlara gelmektedir.
2”Yüce melekler gerçekten... dedi mi?”
Aldatıcı, insanı Allah’ın sözü konusunda şüpheye düşürmeye, dolayısıyla onları Allah’tan
uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
2- Kadın da dedi
ki: “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz.
3- Ancak yüce
melekler dedi ki: ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin ve ona
dokunmayın, yoksa ölürsünüz.’”
Yücelerin Yahve’si, Adem’e ağaçtan
yememesini emretmiş (Baişlangıç, 2:17). Havva ise sonradan yaratılmış ve ona bu
emri yüce melekler “ağacun meyvesini yemeyin ve ona dokunmayın” şeklinde hatırlatmaktadırlar.
Ehli kitaptan bazıları, Havva’nın kendi kafasından “ve ona dokunmayın” sözü ile
Allah’ın emrine bir şey eklediği yönünde çıkarımda bulunmaktadırlar.
Oysa Kur’an’daki ayet de Havva’ya yüce
meleklerin bu şekilde ona söylediğini doğrulamaktadır: “ ‘Ey Adem! Sen ve eşin cennete
yerleşin ve dilediğiniz yerde, ondan (nimetlerinden) bolca yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zalimlerden olursunuz!’ dedik.”
(Bakara, 2:35)
4- Bunun üzerine yılan dedi
ki: “Ölmeyeceksiniz!
5- Ancak yüce melekler biliyor ki,
ondan yediğiniz gün gözleriniz açılacak ve hayır1 ve
şerri (kötüyü, çirkini,
zararlıyı) bilerek yüce melekler gibi olacaksınız.”
1
“ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
6- Kadın da ağacın hayırlı bir
yiyecek olduğunu, göze de hoş geldiğini,
bilgiyi elde etmek için de arzulanan bir ağaç olduğunu gördü. Bunun üzerine de meyvesinden
aldı ve yedi. Yanındaki kocasına da verdi, o da yedi.
7- İkisinin de gözleri açıldı ve şimdi
ikisi de çıplaktı. Ve (örtünmek
için) incir yapraklarını birbirine diktiler ve kendilerine kuşak (kemer)
yaptılar.
Buradaki husus ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır: “Böylece,
onları yalanlarla aldattı. Ağacı tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü
ve cennetin yapraklarıyla üstlerini örtmeye başladılar. Rableri de onlara
seslendi: “Sizi o ağaçtan menetmedim mi, şeytan da sizin apaçık düşmanınızdır
demedim mi?” (Araf, 7:22)
8- Günün rüzgârı estiğinde de Yücelerin Yahve’sinin bahçede gezinen
sesini duydular. Bundan üzerine de Adem ile karısı, bahçenin ağaçları arasında Yahve’den
(utanarak)
saklandılar.
Yorumcular, ‘bir
fırtınanın koptuğunu gören ve doğanın kargaşasını ilk kez duyan suçlu çift,
dehşet içinde saklanıyor.’ şeklinde yorumluyorlar.
9- Yücelerin Yahve’si de Ademe seslendi
ve ona “Neredesin?” dedi.
10- (Adem de) “Sesini bahçede duydum ve korktum. Çünkü çıplaktım, ben de saklandım.”
dedi.
11- (Yahve) dedi ki: “Çıplak olduğunu sana kim söyledi? (Yoksa) ‘Yeme!’ diye emrettiğim ağacın meyvesinden mi
yedin?”
Yüce Allah, Adem’in
nerede olduğunu elbette bilmektedir. Sorunun tek amacı, onun, hatasından
dönmesini [ya da cevap vermesini] engelleyecek kadar korkutmamak ve sakin bir
diyalog başlatmaktır. Ancak Adem hatasını itiraf etmemektedir. Onun yerine, 12’nci
ayetten (ayetten) de anlaşılacağı üzere Allah’a, kendisine vermiş olduğu
değerli varlıktan dolayı şikayete başlamış.
12- Bunun üzerine Adem “Yanıma verdiğin
kadın, bana ağaçtan verdi, ben de yedim.” dedi.
İnsanın suçu başkasına attığının ve sorumluluk
kabul etmediğinin ilk örneği.
13- Yücelerin Yahve’si de
kadına “Bu yaptığın nedir?” dedi. Kadın da “Yılan beni kandırdı (aklımı çeldi), ben de yedim.” dedi.
14- Ve öyle
oldu. Yücelerin Yahve’si, yılana dedi ki: “Bu yaptığından ötürü tüm canlılar ve hayvanlar
arasında lanetlendin! Karnının üzerinde gidecek (yüzüstü sürünecek) ve ömrünün tüm günlerinde toz
yiyeceksin.
15- Ve seninle kadın
arasına da senin soyunla onun soyu arasına da düşmanlık koyacağım. Onlar, senin
başını ezecekler; sen de onların topuğunu yaralayacaksın.”
Burada
yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da şunlar yer almaktadır:
“Ey Adem! Sen ve eşin
cennete yerleşin ve dilediğiniz yerde, ondan (nimetlerinden) bolca yiyin. Fakat
şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!” dedik. Fakat şeytan
(düşmanları) onları oradan (kandırarak) kaydırdı ve içinde bulundukları yerden
çıkardı. Biz de “Birbirinize düşman olarak inin. Belirli bir süreye kadar,
yeryüzü size barınak ve geçinme yeri olacak.” dedik. (Bakara, 2:35, 36)
“Böylece, onları
yalanlarla aldattı. Ağacı tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü ve
cennetin yapraklarıyla üstlerini örtmeye başladılar. Rableri de onlara
seslendi: “Sizi o ağaçtan menetmedim mi, şeytan da sizin apaçık düşmanınızdır
demedim mi?” “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Bizi bağışlamaz ve bize
merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler. Dedi ki: “Birbirinize
düşman olarak inin. Belirli bir süreye kadar, yeryüzü size barınak ve geçinme
yeri olacak.” Dedi ki: “Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan (hesap vermek
üzere) çıkarılacaksınız.” (Araf, 7:22-25)
16- Kadına da dedi
ki: “Acını ve sancını çok artıracağım ve acı çekerek çocuklar doğuracaksın. Kocanı
arzulayacaksın, o da sana hükmedecek.”
17- Ve Ademe dedi ki: “Eşinin
sözünü dinlediğin ve sana ‘Ondan yemeyeceksin!’ diye emrettiğim ağaçtan yediğinden
dolayı senin yüzünden toprak1 bereketsizleşti2. (Bu nedenle) ömrünün tüm günlerinde ondan zahmetle yiyeceksin
(emek dökerek yiyecek elde edeceksin).
1
“הָֽאֲדָמָה֙” (ha'adama) sözcüğünün İbranicede genellikle dünya, kara
veya tarım yapılan arazi (toprak) gibi anlamlarda da kullanıldığı
belirtilmektedir. Adam, İnsan anlamına gelir. Buradaki "adama"
kelimesi, "kırmızı" anlamına gelen kökten türemiştir. Toprak da genellikle
kırmızımsı bir renge sahip olduğu için bu isim verilmiştir. "Adama"
kelimesi Tevrat'ta sıkça geçer ve genellikle Yahve’nin, insanı topraktan
yarattığına atıfta bulunur.
2
“אֲרוּרָ֤” (arar) sözcüğü lanetlenmiş,
bereketsiz, melun, menfur, talihsiz,
hırçın gibi birçok farklı olumsuz anlama gelmektedir.
Ancak “toprakı bereketsizleşti” ifadesi, çevirilerde genellikle “toprak
lanetlendi.” şeklinde çevrilmektedir.
18- Ve (toprak) sana diken ve çalı verecek ve yabani otları
yiyebileceksin.
19- Toprağa dönene
kadar da alın teriyle ekmek yiyeceksin (rızık
kazanacaksın). Çünkü sen topraksın ve (ölüp) toza döneceksin.”
Adem’in çabaları ölüme
engel olamayacaktı. Bedeninin (Başlangıç, 2:7) ve yiyeceğinin (bkz. Başlangıç, 3:17)
kaynağı olan toprak, ölümünün simgesi haline gelmişti.
20- Ve Adem, karısına Havva1 adıyla seslendi. Çünkü o tüm canlıların
annesiydi.
1
Havva ve insan
sözcükleri İbranicede “yaşayan, canlı veya yaşam üreten” anlamına gelen
aynı sözcükten türemiştir. Adem, ölüm cezasına çarptırılmış olmasına rağmen
(bkz. Başlangıç, 2:17; 3:7,10,16-19) Havva’nın aracılığıyla kendi soyunun devam
edeceğine inanmaktadır. Bu isim, batı dillerine de “Eve” veya “Eva” yani “yaşayan
varlıkların annesi” olarak geçmiştir.
21- Ve Yücelerin Yahve’si, Adem
ve karısı için deri giysi yaptı ve onları giydirdi.
İnsanın, tufana kadar tamamen vejetaryen olduğu
kesin değildir. Ancak insanın cennette iken de hayvanları öldükleri veya
öldürüldükleri ve onlardan yararlanıldığı bu ayetten anlaşılmaktadır.
Kovuluş
22- Ve Yücelerin
Yahve’si dedi ki: “Adem, hayrı1 ve şerri bilmede bizden biri gibi oldu. Şimdi de elini uzatıp
hayat ağacından almasın ve yemesin ki sonsuza kadar yaşamasın.”2
1
“ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
2 Yüce Allah’ın insanı ölümlü yapması insan
için aslında bir lütuftur. Çünkü Allah, insanın sonsuza dek günahlı yaşamasına
engel olmakla, günahtan kurtuluşun yolunu açmıştır (Bkz. Romalılar, 5:18-19).
23- Böylece Yücelerin
Yahve’si, yaratılmış olduğu toprağı sürmesi (işlemesi)
için onu (insanı) Aden bahçesinden çıkardı.
24- Ve Ademi
kovdu. Hayat ağacına giden yolu korumak için de Aden bahçesinin doğusuna kerubiler
(melekler) ve her yana dönen alevli kılıç koydu.
Kerubilerin (Keruv), gücü ve ihtişamı temsil eden melekler oldukları
yönünde bir görüş vardır. Bu
meleklerin kanatlı ve insan yüzlü oldukları yönünde de bir görüş vardır.
Kerubilerden, Toplanma Çadırı ve Şehadet Sandığının tarif edildiği Tevrat’ın Çıkış Kitabında (25’inci Bab) da söz
edilmektedir.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır:
“Ey Adem! Sen ve eşin
cennete yerleşin ve dilediğiniz yerde, ondan (nimetlerinden) bolca yiyin.
(7:19; 20:35)
“Senin için orada
acıkmak ve çıplak kalmak yoktur. Orada susamayacaksın ve sıcaktan
bunalmayacaksın.” (20:118; 119)
“Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zalimlerden olursunuz!” dedik.”
(7:19; 20:35)
“Ey Adem! Bu (İblis),
hem senin hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi bahçeden çıkarmasına izi
vermeyin, yoksa perişan olursun. (20:117)
“Kendilerine
görünmeyen mahrem yerlerini açıp kendilerine göstermek için şeytan onlara
fısıldayarak: “Rabbiniz, melek ya da ölümsüz olmayasınız diye size bu ağacı
yasakladı.” dedi. (7:20)
“Ben size nasihat
edenlerdenim!” diye de onlara yemin etti.” (7:21)
“Derken şeytan ona
vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Adem, ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir
egemenliği sana göstereyim mi?” (20:120)
Şeytanın, Adem’i ve eşini
kandırması Tevrat’ta da yer almaktadır (Başlangıç 3:1-24).
“Böylece, onları yalanlarla
aldattı.” (7:22)
“Ondan yediler” (20:121)
“Ağacı tattıklarında ayıp
yerleri kendilerine göründü.” (7:22)
“Cennet yaprakları ile
de üstlerini örtmeye çalıştılar.” (7:22; 20:121)
“Adem de Rabbine isyan
etti ve şaşırdı.”
(20:121)
“Rableri de onlara
seslendi: “Sizi o ağaçtan menetmedim mi, şeytan da sizin apaçık düşmanınızdır
demedim mi?” (7:22)
“Şeytan (düşmanları)
onları oradan (kandırarak) kaydırdı ve içinde bulundukları yerden çıkardı.”
(2:36)
“Daha önce Adem’den de
ahit (söz) almıştık (20:35, 117, 120), fakat unuttu. Biz de onda bir azim
(kararlılık) bulamadık. (20:115)
“Biz de, “Birbirinize
düşman olarak inin. (2:36; 20:123)
Belirli bir süreye
kadar, yeryüzü size barınak ve geçinme yeri olacak.” dedik. (2:36; 7:24)
“Dedi ki: “Orada yaşayacak,
orada ölecek ve oradan (hesap vermek üzere) çıkarılacaksınız.” (7:25)
“Hepiniz oradan inin.
Benden size bir hidayet (rehber) geldiğinde, kim hidayetime uyarsa
(2:38;20:123) onlara korku yoktur. (2:38) İşte o, sapmayacak da bedbaht da
olmayacak.” (20:123)
Onlar (Hesap Günü) üzülenlerden de
olmayacaklar. Küfreden ve ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar ateş
halkıdır ve orada kalıcıdırlar.” (2:38, 39)
“Sonra, Rabbi onu
seçti,”
(20:122)
“Derken, Adem
Rabbinden kelimeler aldı.” (2:37)
Adem ve eşinin duası “Rabbimiz!
Biz kendimize zulmettik ve eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen
elbette hüsrana uğrayanlardan (kaybedenlerden) oluruz.” (7:23)
“Böylece (Allah) onun tevbesini kabul
etti.” (2:37; 20:122)
“ve ona hidayet etti.” (20:122)
4. Bab
Ailenin kuruluşu ve cennettekinden farklı bir
yaşamın başlangıcı.
4:1- Ve
Adem (adam, iş) karısı Havva’yı tanıdı (onunla yattı), o da
hamile kaldı ve Kayin’i (Kabil’i) doğurdu ve dedi ki: “Yahve’den (O’nun lütfuyla) bir
adam (iş=אִ֖ישׁ) kazandım.”
2- Ve bir doğum daha yaptı
ve (Kabil’in) kardeşi Evel’i
(Habil’i doğurdu). Evel koyun bekçisiydi (çobanıydı), Kayin ise toprağı
işleyen (çiftçi).1
1 Her
ne kadar insan henüz et yeme hakkına sahip değilse de (bkz. 9:3), hayvanların
sütünden, yününden ve derilerinden faydalanması mümkündür. Evel’in (Habil’in)
işi, koyunları kırkmak ve inekleri sağmaktan ibarettir.
İnsanın geçimini çalışma yoluyla
sağlayabilmesi yönündeki ilahi karara uygun olarak, Adem ve Havva’nın oğulları Kabil
ile Habil, kendilerine farklı şekillerde uğraşlar edinirler. Aralarındaki
ayrılık, Allah’a hizmet konusunda da geçerlidir. Bu, kıskançlığı doğurur ve
sonuçta tarihin ilk cinayeti gerçekleşir:
3- Ve
öyle oldu. Bir gün Kayin, toprağın meyvesinden Yahve’ye minha (tahıl kurbanı, hediye
sunusu) sundu.
Çiftçilikten elde
ettiği meyvelerde (ürünlerden) Yahve’ye bir hediye, teşekkür sunusu sundu. Yüce
Allah, binlerce yıl sonra İsrail oğullarına minha (hediye, tahıl) kurbanı ile
ilgili olarak bir standart belirlemiş ve “ince buğday unu”, zeytinyağı ve
günlükten (bir ağacın reçinesi) ağacından yapılmasını emretmiş. (Levililer Kitabı
2:1-16 ayetleri)
4- Evel
de koyunlarının ilk doğanlarından, semiz olanlarından (sunu) getirdi. Yahve, Kabil’e ve sunusuna baktı.
5- Kayin’e
ve onun sunusuna ise bakmadı. Kabil de çok öfkelendi ve yüzü
düştü (suratı asıldı).
İncil’de şöyle belirtilmektedir:
Habil’in, abisi Kabil’den daha iyi bir kurban sunması Yahve’ye olan iman
sayesinde oldu. İmanı sayesinde doğru biri olarak Yahve’nin beğenisini kazandı.
Çünkü Yahve onun sunduğu adakları kabul etti. Nitekim Habil ölmüş olduğu halde,
iman sayesinde hâlâ konuşmaktadır. (İbraniler, 11:4)
Buradaki kıyaslama, getirilen
sununun türü (bitki veya hayvan) ile ilgili değil, rastgele ve kayıtsızca
getirilen (toprağın ürünlerinden) bir sunu ile seçkin sunu (sürünün ilk doğanı;
sununun özenle ve itaatle sunulduğunu gösterir) arasındaki farkla ilgilidir.
Sunu getiren kişinin amacı ve tutumu son derece önemlidir. Yahve, Habil’in
sunusunu imanından ötürü kabul etmiştir.
6- Bunun
üzerine Yahve, Kayin’e dedi ki: “Niçin öfkelisin? Neden suratın asık?
7- Eğer
doğru olanı yaparsan, senden kabul edilmez mi? Ancak doğru olanı yapmazsan, hata (suç) kapıda çömelmiş
(pusuya yatmış). Hasreti de sanadır. Onun üzerinde hakimiyet sahibi olan
sensin.”
Yüce Allah, Kayin’e hatasından
dönmeyi öğretmektedir: Bir günahkar, eğer içten bir şekilde suçunu kabullenir,
itiraf eder ve bir daha yapmamaya şartlanırsa, suçu affedilecektir.
8- Kayin
de kardeşi Evel’e “Tarlaya (kıra) gidelim” dedi. Ve öyle
oldu. Onlar tarladayken Kayin, kardeşi Evel’e karşı ayaklandı ve onu öldürdü.
Bu olay, insanlık tarihindeki ilk
cinayettir.
9- Bunun üzerine Yahve,
Kayin’e “Kardeşin Evel nerede?” dedi. “Bilmiyorum!” dedi. Ben kardeşimin bekçisi miyim?
Kabil’in cevabı, onun yüreğinin
katılığının ve olanlara kayıtsızlığının göstergesidir: “Kötü insan içindeki
isteklerle övünür, Açgözlü insan Yahve’ye lanet okur, O’nu hor görür. Kendini
beğenmiş kötü insan O’na yönelmez ve hep,
“Yüce melekler yok!” diye düşünür.” (Mezmurlar, 10:3,4)
10- (Yahve)
“Ne yaptın?” dedi. Kardeşinin kanının
sesi yerden bana haykırıyor.
11- Şimdi de kardeşinin kanını
elinden almak için ağzını açan toprak seni lanetledi.
Kabil, kendisine lanet
uygulanan ilk insandır.
12- Toprağı işlediğinde
artık sana kuvvetini (ürününü) vermeyecek. Yeryüzünde de gezen (kaçak,
mülteci, serseri, sürgün hayatı yaşayan) ve yalnız (dışlanmış) olacaksın.”
Allah’ın adaleti, yapılan her adaletsizliğin
karşılığını bulması gerektiğini öngörür. (Bkz Matta, 23:35; Luka, 11:50-51;
İbraniler, 11:4). Şiddet içeren bir tutumla dökülen kan, her şeyin saflığını
bozar (Mezmurlar, 106:38; Yeşeya, 59:3; Ağıtlar, 4:14).
13- Bunun üzerine Kayin, Yahve’ye
dedi ki: “Cezam (suçum) taşınamayacak (bağışlanamayacak) kadar büyük.
14- Ve işte bugün, beni bu
topraklardan kovdun. (Senin) yüzünden de yeryüzünde bir göçebe ve yalnız (kaçak)
olacağım. Beni bulan da beni öldürecek.”
15- Bunun üzerine Yahve
dedi ki: “Kayin’i bu nedenle öldürenden 7 kat intikam alınacaktır.” Ve
Yahve, onu bulan kimse öldürmesin
diye Kayin’e bir ayet koydu.
“Alamet, işaret ve
kanıt” gibi anlamlara gelen “א֔וֹת” (âvt) sözcüğünün, Arapçadaki “ayet”
sözcüğü ile aynı anlamlara geldiğini görüyoruz.
16- Böylece Kayin, Yahve’nin
huzurundan ayrıldı ve Aden’in doğusunda, Nod diyarında yaşadı.
Bir görüşe göre; Adem ve
ailesi Allah’a kulluk ediyorlardı. Kabil ise Aden diyarından ayrılmakla kalmadı,
aynı zamanda Allah’a kulluk etmekten de vaz geçti.
“Nod”, İbranicede “yalıtılma”
ya da “göçebelik” anlamına gelir (bkz. Başlangıç 4:12) Nod diyarının ise Çin
veya Hindistan olduğunu düşünenler de var. Kesin bilinen tek şey, Kabil’in,
Aden’in doğusu olan Asya’ya göç ettiğidir.
Burası, babası Adem’in de Aden’den kovulduktan sonra gittiği yerdir
(bkz. Başlangıç 3:24).
İlk kardeş katli ile ilgili
olarak, Kur’an’da da şunlar yer almaktadır:
“Onlara, iki Ademoğlunun haberini hak (gerçek) ile tilavet et (okuyup
aktar). (Allah’a) birer kurban sunmuşlardı da birisinden kabul edilmiş,
diğerinden ise kabul edilmemişti. (O) “Seni kesinlikle öldüreceğim.” dedi.
(Diğeri) dedi ki “Allah sadece muttakilerden (erdemli, sorumluluk bilincine
sahip olanlardan) kabul eder. Sen, öldürmek için elini bana uzatırsan, ben de
seni öldürmek için elimi uzatmam. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.
İsterim ki hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateş halkından
olasın. Zalimlerin cezası budur.” Sonunda nefsi onu, kardeşini öldürmeye
kışkırttı ve onu öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu. Allah, kardeşinin
cesedini nasıl örteceğini ona göstermek için, toprağı eşeleyen bir karga
gönderdi. “Vah, yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olamadım, kardeşimin
cesedini gömmekten aciz miyim?” dedi ve pişmanlık duyanlardan oldu. İşte bu
nedenle İsrail oğullarına yazdık: “Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde
bozgunculuk yapmamış birini öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir.
Kim de onu yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Maide 5:27-31)
17- Ve Kayin karısını tanıdı, o da hamile kaldı ve Hanok’u
doğurdu. Ve bir şehir inşa ediyordu. Şehrin
adını da oğlunun adı gibi Hanok (eğitimli,
edepli, adanmış) koydu.
18- Hanok da İrad’ı
doğurdu. İrad da Mehuyael’in babası oldu. Mehuyael de Metuşael’in babası oldu. Metuşael
de Lemek’in babası oldu.
19- Ve Lemek, iki kadınla evlendi. Birinin adı Ada, diğerinin ise Zillah
idi.
Çok eşliliğin Lemek ile başlayıp başlamadığı tam olarak
bilinmemektedir.
20- Ve Ada, Yabal’ı
doğurdu. (Yabal), çadırda yaşayanların ve sürüleri
olanların babasıydı.
21- Kardeşinin
adı da Yubal’dı; Arp ve kaval çalanların babasıydı.
22- Zillah da tunç
ve demirden her türlü alet yapan Tubal (imalatçı)
Kayin’i doğurdu. Tubal Kayin’in kız kardeşi de Naama idi.
23- Bunun
üzerine Lemek, karılarına dedi ki: “Ey Adah ve Zillah, sesimi dinleyin! Ey
Lemek’in karıları! Konuşmama kulak verin. Beni yaraladığı için bir adamı
öldürdüm; beni hırpaladığı için bir genci öldürdüm.
24- Kayin’in (onu öldürenin intikamı) 7 kat olacaksa, Lemek’in intikamı
77 kat alınacaktır.”
Bu ayet bazı çevirilerde
şöyledir: Bilinçli olarak katil olan Kabil’i öldüren biri 7
kat cezalandırılacaksa, kaza sonucu katil olan Lemek’e zarar vermenin cezası 77
kat olacaktır.
25- Ve Adem (adam) karısını tekrar tanıdı (onunla yattı) ve (Havva)
bir oğul doğurdu ve “Yüce melekler, bana Kayin’in öldürdüğü Evel’in yerine
başka bir oğul verdi.” dedi ve ona Şet (bağışlamak) adıyla seslendi.
“Şet”, İslam kaynaklarında “Şit” olarak bilinmektedir.
26- Şet’in de bir
oğlu oldu ve ona Enoş adıyla seslendi1. O zaman Yahve adıyla çağrıya (tevhide) başlandı.
1”לִקְרֹא” (likro) sözcüğü “bildirmek, okumak, çağrı yapmak,
seslenmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu nedenle de Enoş’un doğduğu
zamanlarda insanların, Yahve’ye kulluğa davet edildiği veya Yahve’ye dua
edildiği veye Yahve’ye dua eylemi (salat, namaz) yapılmaya başlandığı kanaati
oluşmaktadır.
5. Bab
Adem’den Nuh’a Ataerkil Şecere
1- Bu, Adem’in nesillerinin kitabıdır: Yüce melekler, insanı yarattığı gün onu yüce
meleklere (kendilerine) benzer yaptı.
2- Ve onu
erkek ve dişi olarak yarattı ve onu bereketli kıldı ve yarattıkları gün ona “adam”
(adem/insan) adıyla seslendi.
3- Ve Adem, 130
yıl yaşadıktan sonra kendi suretinde ve
kendisine benzer bir oğul sahibi oldu ve ona Şit (başka çocuğun yerine verilen) adıyla seslendi.
4- Ve Adem’in,
Şit’in babası olduktan sonraki günleri 800 yıldı; oğulları ve kızları oldu.
5- Ve böylece
Âdem’in (yaşadığı) tüm günleri 930 yıl oldu ve öldü.
וַיָּמֹֽת -yemut- “ölmek”
demektir. Adem, insanlığın ilk 930 yılında yaşadı.
6- Şit de 105 yıl
yaşadı ve Enoş’un babası oldu.
7- Şit de Enoş’un
babası olduktan sonra 807 yıl yaşadı; oğulları ve kızları oldu.
8- Şit’in de tüm
günleri 912 yıl oldu ve öldü. (Şit, insanlığın
130-1042 yıllarında yaşadı.)
9- Enoş da 90 yaşındaydı
ve Kenan’ın babası oldu.
10- Enoş da Kenan’ın
babası olduktan sonra 815
yıl yaşadı; oğulları ve kızları oldu.
11- Enoş’un da
tüm günleri 905 yıl oldu ve öldü. (Enoş,
insanlığın 235-1140 yıllarında yaşadı.)
12- Ve Kenan,
70 yıl yaşındaydı ve Mahalalel’in babası oldu.
13- Kenan da
Mahalalel’in babası olduktan sonra 840 yıl yaşadı; oğulları ve kızları oldu.
14- Kenan’ın da
tüm günleri 910 yıl oldu ve öldü. (Kenan, insanlığın 325-1235 yıllarında yaşadı.)
15- Mahalalel
de 65 yıl yaşadı ve Yeret’in babası oldu.
16- Mahalalel
de Yeret’in babası olduktan sonra 830 yıl yaşadı; oğulları ve kızları oldu.
17- Mahalalel’in
de tüm günleri 895 yıl oldu ve öldü. (Mahalelel, insanlığın 395-1290 yıllarında yaşadı.)
18- Yeret de 162
yıl yaşadı ve Hanok’un babası oldu.
19- Yeret de
Hanok’un babası olduktan sonra 800 yıl yaşadı; oğulları ve kızları oldu.
20- Yeret’in
de tüm günleri 962 yıl oldu ve öldü. (Yeret,
insanlığın 460-1422 yıllarında yaşadı.)
21- Hanok da 65
yıl yaşadı ve Metuşelah’ın babası oldu.
22- Hanok da
Metuşelah’ın babası olduktan sonra 300 yıl yüce melekler ile birlikte yürüdü,
oğulları ve kızları oldu.
23- Hanok’un
da tüm günleri 365 yıldı.
24- Ve Hanok, Yüce
melekler ile beraber yürüdü1 ve kayboldu. Çünkü onu Yüce melekler (yanına) aldı2. (Hanok, insanlığın
622-987 yıllarında yaşadı.)
1
Diğer ayetlerde “yaşadı”
ifadesi geçiyorken, Hanok için “Yüce melekler ile birlikte yürüdü.” ifadesi
kullanılmış. Bu, sıradan bir yaşam sürmek ile vahye uygun yaşamak arasında fark
olduğunu hatırlatır. Aynı ifade 9:6’da Nuh nebi için de kullanılmıştır.
2
Hanok, ölümü (mevt)
tatmadan (İbraniler 11:5) Allah’ın huzuruna alınmıştır (2. Krallar, 2:11;
Mezmurlar, 49:15; 73:24). Kayin’in soyunda Adem’den sonra yedinci nesil olan
Lemek’in aksine; Şit’in soyundan olan ve yine Adem’den sonra yedinci nesil olan
Hanok (Yahuda 1:14), Yüce melekleri hoşnut eden biri idi (İbraniler, 11:5).
25- Metuşelah da
187 yıl yaşadı ve Lemek’in babası oldu.
26- Metuşelah
da Lemek’in babası olduktan sonra 782 yıl yaşadı; oğulları ve kızları oldu.
27- Metuşelah’ın
da tüm günleri 969 yıl oldu ve öldü. (Metuşelah, insanlığın 687-1656
yıllarında yaşadı.)
Yaşlar doğru kabul
edilirse Metuşelah, tufanın olduğu yıl ölmüştür (Başlangıç, 5:25, 28’de ve 7:6’da
verilen sayıların toplamı tam 969’dur).
28- Lemek de 182
yıl yaşadı ve bir oğul sahibi oldu.
29- Ve “Bu Adem,
Yahve’nin lanetlemiş olduğu topraktan dolayı, işimizden ve ellerimizin
emeğinin verdiği ızdıraptan bizi rahatlatacak (kurtaracak).” dedi ve ona Nuh (Noah=rahatlık) adıyla
seslendi.
30- Lemek de
Nuh’un doğumundan sonra 535 yıl yaşadı, oğulları ve kızları oldu.
31- Lemek’in de
tüm günleri 777 yıl oldu ve öldü.
Lemek, insanlığın 824-1651
yıllarında yaşadı. Böylece Nuh, Adem’in ölümünden 126 yıl sonra doğdu. Lemek,
Adem’in gördüğü en son nesildir. Nuh, ‘Rahatlık’ anlamına gelir. Nuh da
1056-2006 yıllarında yaşadı.
32- Ve Nuh 500 yaşındaydı.
Ve Nuh, Sam ve Ham ve Yafet’in babası
oldu.
Nuh'un bu kadar olgun bir yaşa gelene kadar neden oğlu
olmadığına dair bir bilgi yer almamaktadır. Gemide onunla birlikte olan üç
oğlunun da tufandan önce çocuklarının olmaması da dikkat çekicidir. (Bkz.
Başlangıç, 11:19)
Sam, Yafet'in ağabeyidir (Başlangıç, 10:21) Ham ise Nuh'un
küçük oğludur (Başlangıç, 9:24)
Nuh, Adem’in çocukları Kābil ile Şît’in çocuklarına elçi olarak gönderilmiş.
Nuh’un adı, Kur’an’da 43 defa geçmektedir. Kur’an’ın 71’inci
suresi onun adını taşımaktadır. Allah’ın, Kur’an’da
ismi zikrederek selam ettiği 7 nebiden biridir (37/79). Kavminden
kendisine çok az kişi iman etmiştir. Karısı ve çocuklarından biri de iman
etmeyenler arasındadır. Nuh; kendisine vahyedilen (4/163)
kendisinden sapasağlam bir misak (söz) alınan (3/87; 33/7), muhsin olanlardan
(6/84), salihlerden olan (6/85), alemlere faziletli kılınan (6/86) ve kendisine kitap ve hüküm verilen (6/89) bir nebidir (4/163; 6/84,89;
33/7; 57/26) ve bir resuldür (3/33; 7/61; 11/28,29; 26/107;
29/14; 40/5; 71/1).
6. Bab
Büyük Tufan
6:1- Ve öyle oldu. İnsanlar yeryüzünde
çoğalmaya başladı ve onlardan kızlar doğdu.
2- Yücelerin oğulları1 da Adem’in (insanın) kızlarının hayırlı2 olduğunu
gördüler ve dilediklerini kendilerine
eşler edindiler.
1“Elohimin (Yücelerin) oğulları”
ifadesi bazı çevirilerde ilahi varlıklar, bazılarında ise Tanrı’nın oğulları
şeklinde çevrilmiştir. Bu ifade birkaç şekilde yorumlanabilir:
1- Bunların melekler
olabilir. (Eyüp, 1:6; 2:1; Mezmurlar, 29:1)
2- Yücelerin Oğulları, Şit’in
soyundan gelen Allah’a sadık (takvalı, erdemli) erkekler; Adem’in Kızları da Kayin’in
(Kabil’in) soyundan gelen iyi/hayırlı kişiler olabilir.
3- Yüceler ifadesi ile yöneticilerin
yani kralların soyundan gelenler veya soylular olabilir.
4- Yüceler ifadesi ile
mümin erkekler kastedilebilir: “Sizler, Yüceniz Olan Yahve’nin oğullarısınız” (Yasanın
Tekrarı, 14:1). Bu görüşün daha doğru olduğu kanaatine varılmaktadır.
Cinler
2
“טֹבֹ֖ת” (tövb) kelimesi,
İbranicede hem “iyi” hem de
“hayırlı” anlamına gelmektedir.
3- Yahve de dedi ki: “Ruhum, sonsuza
dek insanda kalmayacak. Çünkü o, beşerden (etten)
başka bir şey değildir. Ve onun günleri 120 yıl olacak.”
Bu ayet ile ilgili
olarak: 120 yıl sonra Nuh Tufanıyla insanların helak edileceği veya insanın
yaşam süresinde bir kısaltmaya gidildiği veya insan yaşamının azami 120 yıl
şekilde kısaltıldığı yönünde farklı görüşler var.
4- Ve nefiller,1 Yücelerin oğullarının ademin kızlarına geldikleri ve baba
oldukları o günlerde de daha sonrasında da yeryüzünde vardı. Ve bunlar,
eskinin kudretli adamları ve şöhretli adamlarıydı.
1
“Nefilim” (נְפִילִים) (nefiller) ile ilgili
üç görüş vardır:
ı- Nefilim, “devler”
demektir. Yani dinazor gibi dev canlılar olabilir, tufan ile de yok olmuş
olabilirler.
ıı- “Nefilim” ile büyük
bir fiziksel güç ve boyda olan “dev” bir millettir: “… Üstelik orada
gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller’i, Nefiller’in soyundan gelen
Anaklılar’ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da
öyle göründük.” (Sayılar, 13:32,33)
5- Ve Yahve, insanın yeryüzünde
şerrinin (kötülüğünün) büyük olduğunu ve yüreğindeki düşüncelerinin
de sürekli şer olduğunu gördü.
Tevrat’ta, günahın insanı nasıl her
yönden etkilediğiyle ilgili yapılan en net tanımlardan biridir. İnsan doğası
değişmediği için tufandan sonra da insan günahlı tutumunu sürdürür (Başlangıç
8:21)
6- Ve Yahve, yeryüzünde insanı yarattığı için pişman oldu. Bu da onu yüreğinde üzdü.
Allah’ın, insanı
yaratmakla hata yaptığının değil, lütfuna ve sabrına karşın tövbe etmeye
yanaşmayan insanı yüce adaletinden ötürü yargılamak zorunda olması nedeniyle
duyduğu kederin ifadesidir. Bu, Yüce Allah’ın geleceği bilmesine engel değildir;
burada Allah’ın insana vermiş olduğu değeri vurgulamak için burada insani
terimler kullanmaktadır.
7- Ve Yahve dedi ki: “Yarattığım insanı yeryüzünden silip atacağım; hayvanları da debelenenleri
(dabbe, sürüngen, canlı, böcek vb) de uçan kuşları
da… Çünkü onları yaptığım (yarattığım) için üzüldüm.”
Açıklama: Bu ilk yedi ayetten
(ayetten) (Başlangıç 6:1-7) anlaşılıyor ki; Nuh tufanı öncesinde insanlar insanlar
gibi dünya ekosisteminin de bozulduğu; bunun sonucunda da nefiller gibi dev
yaratıklar da dahil tüm varlıların yeryüzünden silindikleri ve böylece günümüz
dünyasının oluştuğu kanaatlerine varılmaktadır.
8- Fakat Nuh (Noah), Yahve’nin gözünde
lütuf (saygı, beğeni, kayra, değer) buldu.
Bu ayet (ayet),
Tevrat’ta “lütuftan” bahsedilen ilk yerdir.
Bu husus Kur’an’da
şöyle şu ifadelerle anlatılmaktadır:
“Onlara, Nuh’un
haberini tilavet et (oku ve aktar). (10:71)
“Biz… Nuh’a da hidayet
etmiştik.” (6:84)
“Allah, … Nuh’u … alemlere
seçkin kıldı.” (3:33)
“Nuh’a … vahyettik. (3:163)
“Üzücü azap
gelmeden önce kavmini uyarması için,” (71:1)
“Nuh’u kendi kavmine gönderdik.” (71:1, 7:59, 11: 25: 23:23)
9- Bunlar, Nuh’un nesilleridir: Nuh, kendi neslinde sadık1 (צַדִּ֛יק) (doğru ve erdemli) ve kusursuz2
bir adamdı. Ve Nuh, yüce melekler ile birlikte yürüdü.3
1
sadik (צַדִּ֛יק) ifadesi
Tora’da sadece Nuh nebi için kullanılmıştır.
2
İbranicedeki “tamim”
sözcüğü; tam, tamam, kusursuz, bütün, eksiksiz, mükemmel ve masum gibi
anlamlara gelmektedir.
3 Nuh’un insanları tevhide çağıdığını Kur’an’da
da görüyoruz: “Dedi ki: “Ey halkım! Ben, sizin için
apaçık bir uyarıcıyım. Ben, sizin için büyük günün azabından korkuyorum.
Allah’tan başkasına kulluk etmeyin.”
(Hud, 11: 25, 26) (Benzer mesaj: Araf, 7:59; Nuh, 71:2, 3)
10- Ve Nuh’un üç oğlu
oldu; Sam, Ham ve Yafet.
11- Ve yeryüzü,
yüce meleklerin önünde yozlaşmıştı ve yeryüzü şiddetle doluydu.
12- Ve yüce
melekler, yeryüzünü gördü, işte yozlaşmıştı1. Zira yeryüzündeki tüm
beşer (canlı varlıklar, bedenler)2
yolunu sapıtmıştı.
1
Yozlaşmayı ifade eden
sözcükler İbranice הִשְׁחִ֧ית (şakhat) kökünden gelmektedir. Bu kök, yozlaşmak,
çürümüşlük, sapkınlık, yıkım ve zarar gibi anlamlara gelir. “חָמָֽס” (khamas)
da; ahlaksızlık, şiddet, baskı, acımasızlık ve kontrolsüz öfke gibi anlamlara
gelir.
Yahudi kaynaklarında;
İnsanların Nuh zamanında “Avoda Zara” yani putperestliğin başladığı, çarpık
cinsel ilişkilerde bulundukları, hatta hayvanlarla çiftleşmeye başladıkları
belirtilmektedir.
Kur’an’da da bunun izlerini
görebilmekteyiz: “(Nuh) dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk (hizmet) edin. Sizin O’ndan başka ilahınız
yoktur. O’na karşı takvalı (erdemli, sorumluluk bilincine sahip) olmayacak mısınız?” (Müminun,
23:23)
(Nuh) dedi ki: “Ey halkım! Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a
kulluk edin, O’na karşı takvalı olun. Bana da itaat edin ki suçlarınızı
bağışlasın ve sizi bir ecele (belirlenmiş bir süreye) kadar ertelesin
(yaşatsın). Allah’ın eceli gelince ertelenmez. Bir bilseydiniz.” (Nuh, 71:2-4)
2 İbranicedeki בָּשָׂ֛ר “Basar”
sözcüğü, Arapçadaki “beşer” sözcüğüyle eş anlamlıdır.
13- Ve yüce
melekler, Nuh’a dedi ki: “Tüm beşerin eceli önümüze geldi.1 Çünkü onların yüzünden
yeryüzü zulümle (zorbalıkla) doldu. Bu yüzden onları yeryüzü
ile birlikte yok edeceğim.
1 Tevrat'ta yer alan “קֵ֤ץ” (cets) sözcüğü, Arapçadaki “ecel”
ile aynı anlamdadır. “Ecel”, “tespit edilmiş zaman, belirlenmiş bir sürenin
sonu ve ölüm vakti” gibi anlamlara gelmektedir.
Dünyevi kralların geleneklerinden alınmış bir
metafor. Bir emir yerine getirilmeden önce, kararname hükümdara sunulur,
nihayet incelenir ve onaylanır. Böylece o iş karara bağlanmış olur.
14- Kendine gofer1 ağacından bir sandık2 (gemi) yap. Sandığa odalar yap ve içini ve dışını katran (zift)
ile kapla.
1‘Gofer’in, servi ağacı olduğu tahmin
edilmektedir.
2 İbranice’deki “תֵּבַ֣ת” (tebat) kelimesi ile Arapçadaki “تَّابُوتِ” (tabut) kelimesi aynı sandık ve kutu anlamına
gelmektedir. Bu sözcük Başlangıç, 8:4 ayetinde da geçmektedir. Aynı sözcük Musa’yı nehrin
sularında taşıyan sandık için de kullanılmıştır (Çıkış, 2:3, 5).
Benzer bir şekilde Arapçadaki
“تَّابُوتِ” (tabut) sözcüğü
de Kur’an’da Taha, 20:39 ayetinde Musa’yı nehrin sularında taşıyan sandık için
de; Bakara, 2:184 ayetinde geçen ve Musa Nebiden kalan emanetlerin taşındığı
sandık için de kullanılmıştır.
Bu nedenle Nuh’un
gemisinin, aslında bir gemi şekline olmadığı yönünde görüşler de var. Ancak Kur’an’da
“لْفُلْكِ” (fulki)
kelimesi kullanılmaktadır, o sözcüğün de “su üstünde yüzen” şeklinde bir anlamı
vardır: “Gözetimimiz altında ve vahyettiğimiz
gibi gemiyi yap. Zalimler hakkında da Benden istekte bulunma. Onlar
boğulacaklar.” (Hud, 11:37)
15- Ve onu böyle
yapacaksın: Uzunluğu 300 ama, genişliği 50 ama, yüksekliği de 30 ama.
“Ama”, bir görüşe göre 48 cm
karşılığındaki bir uzunluk ölçüsüdür. Arapçadaki karşılığı zirâ (dirsekle orta
parmak ucu arasındaki uzunluk miktarı) olabilir. Buna göre geminin uzunluğu 144
m, genişliği 24 m yüksekliği de 14,4m. olmalıdır. Hacmi de 49.766 m3,
üç katın her birinin alanı da yaklaşık 3.456 m2’dir. Bir görüşe göre
ise 1 “ama” 62 cm’dir. Buna göre geminin uzunluğu 186 m, genişliği 31 m,
yüksekliği de 18,6 m olmalıdır. Hacmi de yaklaşık 107.248 m3, kat
alanı da 5.766 m2’dir.
16- Ve (gemiye) pencere yap.1 Ve üstü 1 ama’ya
tamamla (böylece eğik olsun). Geminin yan tarafına da kapı yerleştir. Ve
(gemiye) alt, ikinci ve üçüncü (güverteler olacak şekilde katlar)
yap.2
1 İbranice “Tsoar”, güneşin en tepede olduğu
ve ışığının en güçlü olduğu zaman olan “öğle üzeri” anlamındaki Tsaorayim
kelimesiyle bağlantılı olduğu için bunun bir dam penceresi olduğu yönünde bir
görüş de vardır.
2
Geminin yapımının 120
yıl sürdüğü belirtilmektedir. Akla, “Yüce Allah, Nuh’u birçok şekilde
kurtarabilecekken, onu niçin 120 yıl boyunca gemi inşa etmek gibi ağır bir işle
görevlendirmiştir?” şeklinde bir soru gelmektedir.
Yüce Allah’ın bu süre
zarfında Nuh’tan insanlara tebliğ de etmesi istenmiş ve onlara uzun bir süre
tevbe etmeleri için fırsat verildiği kanaati oluşmaktadır.
Zira
Tevrat’ta anlatılmayan Nuh Nebi’nin tebliğ süreci ile ilgili olarak, Kur’an’da da şunlar yer almaktadır:
Nuh, Halkına Tebliğ
Ediyor: (Nuh) dedi ki: “Ey halkım!
Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a kulluk (hizmet) edin, O’na karşı
takvalı (Allah’a karşı erdemli, sorumluluk bilincinde) olun. Bana da itaat edin ki suçlarınızı bağışlasın ve
sizi, ecele (bir süreye) kadar ertelesin (yaşatsın). Allah’ın eceli
(belirlediği süre) gelince ertelenmez. Bir bilseydiniz.” (Nuh,
71:4)
(Nuh) dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka
ilahınız yoktur. O’na karşı takvalı (erdemli, sorumluluk bilincine sahip) olmayacak mısınız?”
Kavminin inkar eden ileri gelenleri dediler ki: “Bu, sizin benzeriniz bir beşerden başka bir şey değildir. Size üstünlük kurmak
istiyor. Allah isteseydi melek indirirdi. Atalarımızdan böyle bir şey işitmiş
de değiliz. O, cinlenmiş (cinlerin etkisinde
kalmış, delirmiş) bir adamdan başkası değildir.
Onu bir süre gözetleyin!” “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı
bana yardım et!” dedi. (Muminun, 23:23-26)
(Nuh) dedi ki: “Ey
kavmim, Allah’a kulluk (hizmet) edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ben,
sizin için büyük günün azabından korkuyorum.” Halkının ileri gelenleri, “Biz, seni apaçık
bir sapkınlık içinde görüyoruz.” dediler. Dedi ki: “Ey halkım, bende
herhangi bir sapıklık yok. Bilakis ben, alemlerin Rabbinden (görevli) bir
resulüm. Size Rabbimin mesajlarını tebliğ ediyorum. Size nasihat ediyorum ve Allah
katından sizin bilmediklerinizi de biliyorum.” “Sizi uyarsın ki takvalı
(erdemli) olasınız ve merhamet edilesiniz diye içinizden bir adama Rabbinizden
bir zikrin (öğüdün, uyarının) gelmesi acaibinize mi gitti (tuhafınıza mı gitti,
garip mi geldi, şaşırdınız mı)? “Onu yalanladılar.” (Araf, 7:59-64)
(Nuh) kavmine şöyle
demişti: “Ey kavmim, eğer benim konumum ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size
büyük (ağır bir sorumluluk) ise, ben Allah’a tevekkül ettim (O’na güvendim,
dayandım). Siz ve ortaklarınız bir araya gelip aranızda nihai bir karara varın.
Sonra da vakit kaybetmeden bana bildirin. Yüz çevirirseniz; sizden bir ecir (karşılık, ücret) istemiş değilim. Benim ecrim Allah’a
aittir. Bana teslim olanlardan (Müslümanlardan) olmam emredildi.” Onu
yalanladılar. (Yunus, 10:71-73)
(Nuh dedi ki) “Ben,
sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına kulluk (hizmet) etmeyin.
Ben, size elem verecek bir günün azabından korkuyorum.” Kavminden kâfir olan ileri
gelenler (meleler) dediler ki: “Biz, seni bizim mislimiz (benzerimiz) bir beşer
(insan) görüyoruz. Sığ görüşlü (düşünemeyen, akıl edemeyen) rezillerimizden
başkasının sana uyduğunu da görmüyoruz. Sizin, bize karşı bir faziletinizi
(üstünlüğünüzü, ayrıcalığınızı) de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancı olduğunuzu
sanıyoruz.” Dedi
ki: “Ey kavmim! Bir düşünsenize; Ben, Rabbimden bir beyyine (apaçık bir kanıt)
üzerinde isem ve O, bana kendi katından bir rahmet vermişse ve onu
istemediğiniz halde sizi zorlayacak mıyız? Ey kavmim! Buna karşılık sizden bir
mal da istemiyorum. Benim ecrim (ödülüm) Allah’a aittir, ben iman edenleri
(fakirleri) kovacak da değilim. Onlar, Rablerine kavuşacaklardır. Ancak sizi
cahillik eden bir topluluk olarak görüyorum. Ey halkım! Onları kovacak olursam,
Allah’a karşı (O’nun azabına karşı) kim bana yardımcı olabilir? Hiç düşünmez
misiniz? Size ‘Ben size Allah’ın hazineler bendedir demiyorum, gaybı da
bilmiyorum. ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Gözlerinizin küçük gördüğü kimseler
için ‘Allah onlara bir hayır vermeyecek’ de diyemem. İçlerinde olanı en iyi
bilen Allah’tır. O takdirde (kovarsam) zalimlerden olurum.” “Ey Nuh! Bizimle
cedelleştin (tartıştın, mücadele ettin). Üstelik bu mücadelede çok ileri
gittin. Eğer doğru sözlü isen, bize vadettiğin şeyi getir bakalım!” dediler. Dedi ki: “Allah isterse onu
size getirir, siz de engel olamazsınız. Ve eğer Allah sizi azdırmak isterse;
size öğüt versem de öğüdüm fayda sağlamaz. O, sizin Rabbinizdir ve O’na
döndürüleceksiniz.” Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Ben onu
uyduruyorsam suçu bana aittir. Ben, sizin işlediğiniz suçlardan uzağım (sorumlunuz
değilim).” (Hud, 11:25-35)
Nuh
tehdit ediliyor: Kardeşleri Nuh, onlara dedi ki, ‘Takvalı olmayacak mısınız? Ben, sizin için (gönderilmiş) emin (güvenilir) bir
resulüm. Allah’a karşı takvalı
(erdemli) olun ve bana itaat edin. Ve buna karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. Benim ecrim (karşılığı) ancak alemlerin Rabbindendir. Allah’a
karşı takvalı olun ve bana itaat edin.’ Dediler ki ‘Sana düşük insanlar
uymuşken, biz sana iman eder miyiz!’ Dedi ki: ‘Onların (geçmişte) neler yaptıklarını ben
bilemem. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Keşke anlasanız. Ben de iman
edenleri (yanımdan)
kovacak değilim.Ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası
değilim.’ Dediler ki ‘Ey Nuh, vazgeçmezsen, mutlaka taşlananlardan olursun!’ (Şuara,
26:106-116)
Nuh, Allah’tan
yardım istiyor:”Kulumuzu (Nuh’u) yalanladılar, ‘cinlenmiştir!’
dediler ve engel oldular. Bunun üzerine Rabbine dua
etti: “Ben yenildim, yardım et!” (Kamer, 54:9, 10)
Dedi ki “Rabbim, halkım beni
yalanladı. Benimle onların arasını iyice aç. Beni ve benim yanımda yer alan
müminleri kurtar.” (Şuara, 26:117,
118)
“(Nuh) daha önce bize
dua etti.” (Enbiya, 21:76)
“Rabbim!
Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi. (Muminun, 23:26)
(Nuh) dedi ki: “Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet
ettim. Fakat davetim, onların kaçışını artırmaktan başka bir işe yaramadı. Andolsun
ki ben, onları ne zaman bağışlaman için çağırsam, parmaklarını kulaklarına
tıkadıları ve örtülerini başlarına çektiler. Direttiler ve
kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra onları açıkça davet ettim. Ardından, ısrarla
onlara hem açıkça ilan ettim hem de gizlice söyledim ve dedim ki: ‘Rabbinizden
bağışlanma dileyin. O, günahları örten ve bağışlayandır. Üzerinize gökten bol
yağmur göndersin! Ve size, mallarla ve oğullarla yardım etsin. Sizin için de
bahçeler yapsın ve nehirler akıtsın. Size ne oluyor ki, Allah için vakarlı bir
tavır takınmıyorsunuz? Oysa O, sizi çeşitli aşamalardan
geçirerek yarattı. Allah’ın, 7 göğü üst üste nasıl yarattığını görmediniz
mi? Ay’ı onların içinde bir nur (ışık) kıldı, Güneş’i de kandil yaptı. Allah,
sizi de yerden bir bitki gibi bitirdi. Sonra sizi oraya (toprağa) geri
döndürecek, ardından da bir çıkışla oradan çıkaracak. Ve Allah, orada geniş
yollarda gidesiniz diye yeryüzünü sizin için (bir halı gibi) yaydı.’ Ve Nuh
dedi ki: “Rabbim, doğrusu onlar bana isyan ettiler ve malı ile evladı kendisine
zarardan başka bir şey artırmayan kimseye uydular. Ve büyük tuzaklarla tuzaklar
kurdular. Ve dediler ki, ‘Sakın ilahlarınızı bırakmayın; sakın Vedd’i, Suva’yı,
Yeğus’u, Yeuk’u ve Nesr’i bırakmayın.’ Böylece bir çoklarını saptırdılar. Sen
de o zalimlerin sapkınlıklarından başka bir şeylerini artırma! Sen onları
bırakırsan, kullarını saptırırlar, yalnızca facir ve kafir (inkârcı)
kimselerden başkasını doğurmazlar (yetiştirmezler). Rabbim, beni, annemi,
babamı, mümin olarak evime girenleri, mümin erkekleri ve mümin kadınları
bağışla. Zalimlerin de yıkımlarından başka bir şeylerini artırma!”(Nuh, 71:5-28)
Nuh’a
gemi yapması emrediliyor: Bunun üzerine ona vahyettik: “Gözetimimizde
ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gereği tennur
kaynadığı zaman da ona her cinsten birer çift ve aleyhlerinde hüküm verilmiş
olanlar hariç, aileni (sana inananları gemiye) bindir. Zulmedenler hakkında da
Benden bir dilekte bulunma. Onlar boğulacak olanlardır. Sen ve beraberindekiler gemiye bindiğiniz
zaman, ‘Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a
hamdolsun (şükür ve övgüler olsun)!’ de. Ve de ki: ‘Rabbim!
Beni kutlu, mübarek bir yere indir ve Sen, menzile ulaştıranların en
hayırlısısın.’” (Muminun, 23:27-29)
Nuh’a vahyedildi: ‘Kavminden
iman etmiş olanlar dışında kimse sana iman etmeyecek. Onların yapmakta
olduklarından dolayı üzülme. Gözetimimizde ve vahyimize uygun
olarak gemiyi yap. Zalimler hakkında da Benden istekte
bulunma. Onlar boğulacaklar.’ Gemiyi yapıyorken, halkının ileri gelenleri
yanından her geçtiklerinde onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: ‘Eğer bizimle alay
ederseniz, biz de alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz. Alçaltıcı azabın
kime geleceğini ve kalıcı azaba kimin uğrayacağını yakında öğreneceksiniz.’ Buyruğumuz
geldiğinde ve tandır kaynamağa başladığında (sular fışkırdığında), ‘Her cinsten
birer çift ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanlar hariç, aileni ve iman
edenleri ona yükle.’ dedik. Zaten onunla birlikte çok az kimse iman
etmişti. (Hud, 11:36-40)
17- Göğün
altında bulunan ve yaşam nefesine sahip olan tüm beşeri (canlıları) yok etmek için, yeryüzüne bir su seli (tufan)1
göndereceğiz ve yeryüzündekiler helak olacak.
1
“הַמַּבּ֛וּל” (ha mabul) İbranicede “su seli, tufan”
anlamına gelmektedir. Bu ayette (ayette) yer alan ifadelerden dolayı tufanın
tüm yeryüzünü kapsadığı düşünülmektedir (bkz. Başlangıç 6:7, 12-13; 7:4, 19,
21-23; 8:21; 9:11, 15).
18- Ama seninle
olan antlaşmamızı (misakı, ahdimi)1 yerine
getireceğiz; Oğulların, eşin ve gelinlerinle gemiye bin.
1 Nuh
ile yapılan antlaşmanın detayları, Başlangıç 9:1-17 ayetlerinde
yer almaktadır.
19- Ve seninle
yaşatılmaları için, her beşerden (canlıdan)
ikişer taneyi gemiye getireceksin; erkek ve dişi olacaklar.
20- Ve her kuştan
ve her hayvandan ve her debelenenden (dabbeden,
sürüngenden, canlıdan), onları yaşatmak için iki tane (bir çift) sana
gelecekler.
Hayvanlar Nuh’a kendi
istekleri ile gelmişler, Nuh da gemiye girmelerine izin vermiştir.
21- Yenilebilir
her türdeki yiyecekten de yanına al ve kendine topla (depola). (Bunlar) hem sana hem de onlara (diğer
canlılara) yiyecek olacak.”
22- Ve Nuh öyle
yaptı; yüce meleklerin emrettiği her şeyi yaptı.
7. Bab
Büyük Tufan Başlıyor
7:1- Ve Yahve1, Nuh’a dedi ki: “Sen ve ev halkın gemiye binin. Çünkü bu neslinde
yalnız seni tsadik2 buldum.
1
“Yahve” Yüce Allah’ın,
Tevrat’ta kendisi için kullandığı isimdir.
2
“צַדִּ֥יק” (tsadik), “doğru olan, dürüst, adil olan” demektir.
2- Ve yanına tahir1 olan hayvanlardan 7
çift al; erkek ve eşi olsun. Tahir olmayan hayvanlardan ise 1 çift; 1 erkek ve
eşi.
1”הַטְּהוֹרָ֗” (Ha-t'hora) ve “טְהֹרָ֥ה” (tahara) kelimelerinin Arapçadaki
karşılığı “طَهِّر” tahir kelimesidir. Tahir de saf,
temiz, sağlıklı ve faydalı demektir.
3- Ve gökteki kuşlarından
erkek ve dişi 7 çift al ki yeryüzünde soyları yaşasın.
4- Çünkü 7 gün
sonra yeryüzüne 40 gün ve 40 gece yağmur yağdıracağım. Ve yaratmış olduğum her
canlı maddeyi yeryüzünden sileceğim.”
“her canlı madde”
ifadesi Tora’da 3 yerde geçmektedir. (Başlangıç, 7:4, 23'te ve Yasanın Tekrarı,
11:6'da).
Son Çağrı; Allah,
tanımış olduğu 120 senelik süre sonunda, merhameti sebebiyle, insanlara tövbe
edip hatadan dönmeleri için 7 gün daha süre vermektedir. Bir görüşe göre de Nuh’un
dedesi Metuşelah, yeni (1656’da) ölmüştür. Allah, onun onuru için Tufan’ı 7 gün
ertelemiştir.
5- Nuh da Yahve’nin kendisine emrettiği her şeyi yaptı.
6- Ve tufan yeryüzünü
kapladığında Nuh 600 yaşındaydı.
Başlangıç kitabının 5. babtaki soy ağaçlarından Nuh’un, Adem’in
yaratıldığı yıldan 1056 yıl sonra doğduğunu hesaplayabiliriz. Buna göre Tufan’ın
gerçekleştiği yıl da 1656 olacaktır.
7- Nuh ve
oğulları, eşi ve oğullarının eşleriyle birlikte tufandan dolayı gemiye girdiler.
Nuh ile birlikte gemiye binen eşi, oğulları ve
gelinlerinin kafir insanlar olmadıklarını söyleyebiliriz. Ancak onların
tamamının günahkar veya cehennemlik olmadığını söyleyemeyiz.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak,
Kur’an’da da şunlar yer almaktadır:
“(Nuh’un kavmi) günahlarından dolayı
boğuldular. Sonra ateşe sokuldular. Kendilerine Allah’tan başka yardımcı da
bulamadılar.” (71:25)
“Nuh dedi ki: “Rabbim, o kâfirlerden kimseyi
yeryüzünde bırakma!” (71:26)
“Nuh’un kavmi resulleri yalanladı.” (26:105.
37:82: 10:73)
“Ve ayetlerimizi yalanlayanları (suda) boğduk.”
(7:64, 37:82: 10:73; 21:7726:120)
“Nuh’un kavmi de resulleri yalanladıklarında
suda boğduk ve onları insanlar için bir ayet (ibret, kanıt) yaptık ve zalimlere
acıklı bir azap hazırladık.” (25:37)
“Allah, kâfirlere, Nuh’un hanımı ile
Lut’un hanımını misal (örnek) vermektedir. Onlar, iki salih kulumuzun himayesi
altında idiler ve onlara ihanet ettiler. Ve (kocaları) Allah’tan gelen bir şeyi
onlardan savamadı ve “Ateşe girenlerle birlikte (ikiniz de) girin!” denildi”
(Tahrim 66:10)
8- Ve tahir (temiz,
sağlıklı, faydalı) olan hayvanlar ve tahir olmayan hayvanlar ve kuşlar ve debelenenlerin
tümü;
9- Erkek ve dişi ikişer (çift) Nuh’un yanına, gemiye geldiler. Yüce meleklerin,
Nuh’a emrettiği gibi.
10- Ve
günlerin yedisinde tufan yeryüzündeydi;
11- Nuh’un
yaşamının 600’üncü yılının 2’nci ayının 17’nci gününde. Ve o gün, büyük
derinliklerin (denizlerin) bütün pınarları fışkırdı ve göğün
kapakları açıldı.
12- Ve 40 gün ve
40 gece yeryüzüne yağmur yağdı.
13- Ve Nuh ve Nuh’un oğulları
Sam ve Ham ve Yafet ve Nuh’un eşi ve oğullarının üç eşi tam olarak o gün gemiye
bindiler.
14- Onlar ve türüne
göre her canlı ve her hayvan ve her debelenen ve her kuş, her kanatlı… (gemiye bindiler).
Suda yaşayan canlılar ise yaşamını
suda sürdürecektir.
15- Ve yaşam
nefesine sahip her beşerden (canlıdan)
ikişer ikişer Nuh’un yanına, gemiye geldiler;
16- Ve (gemiye) girdiler ve yüce meleklerin ona (Nuh’a)
emrettiği gibi dişi ve erkek idiler. Yahve de onu (Nuh’u) içeriye kapattı.
8-9. babtaki aktarılan
olaylar ile 1. babtaki bazı olaylar arasında benzerlikler görülür:
Örneğin: Sırasıyla Başlangıç
8:2 ile 1:7’yi; 8:5 ile 1:9’u; 8:7 ile 1:20’yi; 8:17 ile 1:25’i; 9:1-2 ile 1:28’i;
9:3 ile 1:30’u kıyaslayın. 1. bapta ayetlerinde her şeyin ilk başlangıcı
anlatılır; 8-9. Baplarda ise tufan sonrası yeni bir başlangıç anlatılır.
17- Ve 40 gün
boyunca sel yeryüzüne devam etti ve sular çoğalıp gemiyi taşıdı, o da yerden yükseldi.
18- Ve su
yeryüzünde kabarıpı çoğaldı, gemi de suyun üzerinde sürüklenmeye
başladı.
Talmut’ta yükselen
suların kaynama derecesinde sıcak oldukları belirtilmektedir. (Talmud –
Sanedrin 108b).
Kur’an’da da yer alan “tandırın
kaynaması” hususu da bu görüşü destekleyebilir: “Ve emrimiz gereği tennur
(tandır) kaynadığı zaman ona her cinsten birer çift ve aleyhlerinde hüküm
verilmiş olanlar hariç aileni bindir ve zalimler hakkında Benden bir
dilekte bulunma.” (23:27) ve
“Buyruğumuz geldiğinde ve tennur (tandır) kaynamağa başladığında, “Her
cinsten birer çift ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanlar hariç, aileni ve iman
edenleri ona yükle.” dedik.” (11:40)
Tufanda bazı bölgelerde suların
kaynaması, petrol ve yeraltı gazlarının oluşumu ve belirli bölgelerde birikmiş
olmasının nedenleri hakkında bir fikir verebilir.
19- Ve sular yeryüzüne hakim oldu ve tüm yüksek dağları su
kapladı.
20- Ve sular
15 ama (7,2 m - 9,3 m arası) yukarı kabardı ve
dağlar örtüldü.
Bu ayetler, suların
ağaçları sökecek ve binaları yıkacak güçte ve düzeyde olduğunu göstermektedir.
21-Ve yeryüzünde yaşayan tüm canlılar; uçan kuşlar ve sığırlar ve hayvanlar
ve debelenenler (dabbeler, sürüngenler) ve tüm insanlar yok oldu.
22- Burun
deliklerinde yaşam nefesi olan her canlı ve yeryüzünde yaşayan her şey öldü.
Bu ayetten, karada
yaşayan tüm canlıların tamamen silindiği, ancak deniz canlılarının ölmediği
anlaşılmaktadır.
23- Ve yeryüzündeki her canlı madde; insanlar ve hayvanlar ve debelenenler ve kuşlar tamamen yok
edildi ve sadece Nuh ve gemide onunla bulunanlar kaldı.
24- Ve sular
yeryüzünde 150 gün hüküm sürdü.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır:
Kulumuzu (Nuh’u) yalanladılar, “cinlenmiştir!” dediler
ve engel oldular. (54:9)
Bunun üzerine Rabbine dua etti: “Ben yenildim, yardım
et!” (54:10)
Biz de boşalan bir sularla göğün kapılarını açtık.
(54:11)
Yerden de kaynakları fışkırttık. Böylece sular takdir
edilmiş bir emir için birleşti. (54:12)
Onu da tahtalar ve çiviler üzerinde taşıdık. (54:13)
İnkâr edilene (Nuh’a) bir ödül olarak, gözlerimiz
önünde akıp gidiyordu. (54:14)
Onu da bir ibret olarak bıraktık. İbret alan yok mudur?
(54:15)
Uyarılarım ve azabım nasıl imiş! (54:16)
Sen ve
beraberindekiler gemiye bindiğiniz zaman, “Bizi zalimler topluluğundan kurtaran
Allah’a hamdolsun (şükür ve övgüler olsun)!” de. (23:28)
Ve de ki: “Rabbim!
Beni kutlu, mübarek bir yere indir ve Sen, menzile ulaştıranların en
hayırlısısın.” (23:29)
Bunda nice ayetler
(ibretler) vardır. Biz kesinlikle sınarız. (23:30)
Nuh’un
oğlu Meselesi
Yine
Tevrat’ta bu üç oğlunun tufandan sonra birçok oğlunun olduğu belirtilmekte (Başlangıç
10:1), sonraki ayetlerde de bunların soylarından söz edilmektedir (Başlangıç,
10:2-32).
Ayrıca; Nuh’a, eşini
de gemiye bindirmesinin söylendiği (Başlangıç, 6:18; 8:15,16), kendisinin de
öyle yaptığı (Başlangıç, 7:7; 8:18) belirtilmektedir.
Ancak: Kur’an’da tufanda
boğulan Nuh’un oğlundan ve karısının kötü bir örnek olduğundan söz
edilmektedir:
(Nuh) “Gemiye binin. Onun
gidişi de durması da Allah’ın adıyladır. Rabbim, Gafur’dur, Rahim’dir.” dedi. Tepeler gibi olmuş
dalgalar arasında yol alırken, Nuh, bir kenarda ayrı duran oğluna seslendi: “Ey
oğulcuğum! Gel, bizimle bin! kafirlerle beraber olma! Beni, sudan koruyacak bir
dağa sığınacağım.” dedi. “Allah’ın merhamet ettiği dışında, bugün Allah’ın emrinden
kurtulacak yoktur.” dedi. Aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu. Ve “Ey yer! suyunu yut. Ey gök!
(suyunu) tut.” denildi. Su çekildi, iş (hüküm) de bitirilmişti. (Gemi) Cudi’nin
üzerine oturdu ve “o zalimler topluluğu uzak olsunlar” denildi. Nuh, Rabbine seslendi: “Rabbim! oğlum da ailemdendir, Sen’in vaadin haktır
(gerçektir). Hüküm verenlerin Hakimi de Sen’sin.” “Ey Nuh! O, senin ailenden
değildir. O, salih olmayan (Allah’ın emirlerine aykırı) bir amel (iş) idi.
Hakkında bilgin olmayan bir şeyi de benden isteme. Cahillerden
olmayasın diye seni uyarıyorum.” dedi. “Rabbim! Hakkında bilgim
olmayanı Senden istemekten Sana sığınırım ve eğer beni bağışlamaz ve merhamet
etmezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.” dedi. (Hud, 11:41-47)
Kur’an’da ayrıca Nuh’un karısının kötü bir örnek olduğu
ve kocasına ihanet ettiğinden söz edilmektedir: “Allah, kâfirlere, Nuh’un
hanımını ve Lut’un hanımını misal vermektedir. Onlar, iki salih kulumuzun
himayesi altında idiler de onlara ihanet ettiler…” (Tahrim, 66:10)
Tevrat
ve Kur’an ayetleri birlikte değerlendirildiğinde:
Tevrat’ta söz edilmemiş olan, Kur’an’da
ise boğulduğundan söz edilen kişinin, Nuh’un öz oğlu olmadığı kanaati
oluşmaktadır.
Çünkü Yüce Allah, Nuh’a, o kişinin
ailesinden olmadığını, onun salih olmayan (Allah’ın emirlerine aykırı) bir amel
(iş) olduğu belirtilmekte ve Nuh, hakkında bilgi sahibi olmadığı şeyi Allah’tan
istememesi emredilmektedir. (Hud, 11:46)
Ayrıca da Kur’an’da ayrıntısı
açıklanmadığı halde, Nuh’un karısının kötü bir örnek olduğundan, kocasına da
ihanet etmiş (Tahrim, 66:10) olduğundan söz edilmektedir.
Bazı Kur’an yorumcuları,
bu çocuğun Nuh’un üvey oğlu olduğunu ve karısının eski evliliğinden olduğunu
belirtilmektedirler. Bazı Kur’an yorumcuların da 66/10
ayetinde yer alan “ihanet/hainlik” ifadesini delil göstererek, karısının
Nuh’a ihanet etmiş olduğunu ve çocuğun gayr-i meşru olduğunu iddia edenlerin olduğu
da belirtilmektedir. (Râzî,
Mefâtîhu’l-Ğayb, XVII, 350-351; İbn Kesir, Tefsîr, II, 448) Yine de en
doğrusunu Allah bilir.
8. Bab
Sular Çekiliyor
8:1- Ve Yüce melekler, Nuh’u ve onunla gemide bulunan tüm canlıları
ve hayvanları hatırladı.ı Ve yüce meleklerin ruhu (rüzgarı) yeryüzünde esti ve sular (buharlaşarak) azalmaya
başladı.
ı
Yüce Allah, yarattıklarının
bulundukları kötü duruma bu ana kadar aldırmamaya karar vermiştir. Şimdi ise,
onlara merhamet göstermeyi uygun gördüğü zaman gelmiştir. Tora, başka birçok
yerde olduğu gibi burada da insanlara özgü bir dilde konuşmakta ve geçen
olaylar dizisini anlamamızı kolaylaştırmak için bu tür ifadeler kullanmaktadır.
Örneğin Nehemya 5:19 ve 13:31 ayetlerinde ‘anımsamak’ ifadesi, birisi ile
(iyilikle) ilgilenmek, ona sevgi göstermek anlamında kullanılmış.
2- Ve derin pınarlar
(yeraltı suları) ve göklerin pencereleri
susturuldu ve gökten gelen yağmur dizginlendi.
3- Ve sular yeryüzünden çekilmeye devam etti ve 150 günün bitiminden sonra sular azaldı.
Suların bu geriye doğru hareketi, 40 günlük
yağmura ek olarak, denizden gelen büyük bir dalganın karayı süpürdüğünü de
gösteriyor gibi görünüyor.
4- Ve gemi, yedinci ayın ayın on yedinci gününde Cibalü
Kerdâ’ya oturdu.
Cibalü kerdâ, Mezopotamya’nın
kuzeyinde bir yerde olduğu tahmin edilmektedir (bkz. Yeşeya.37:38; Yeremya
51:27). Süryanice Tevrat tercümelerinde hep “Kardun Dağları” olarak tercüme
edilmiştir. “Kerdâ, Kardu” ismi, tarihi olarak bugünkü Irak-Suriye-Türkiye 'nin
sınır bölgeleri için kullanılmaktadır. “Kürd” kelimesi de muhtemelen bu isimden
gelmektedir. Miladın ilk asırlarında Mezopotamya'daki Yahudiler, “Ararat'
ismiyle coğrafyasını iyi bildikleri lrak'ın kuzeyini ve Türkiye'nin bugünkü
güneydoğusunu anlıyorlardı.
Kur'an'da ise dağın adı Cudi’dir:
“Ve “Ey yer! suyunu yut. Ey gök! (suyunu) tut.” denildi. Su çekildi, iş (hüküm)
de bitirilmişti. (Gemi) Cudi’nin üzerine oturdu ve “o zalimler topluluğu uzak
olsunlar!” denildi.” (Hud, 11:44)
Cudi Dağı, Dicle
ırmağının kıyısında bulunan Cizre'nin 32 km. kuzeydoğusunda, Şırnak il
merkezine de 17 km. mesafededir
Bazı yorumculara göre ise Cudi, Ölü Deniz’e yakınında,
Yahudiye Tepelerinde bir yerdir.
5- Ve onuncu aya kadar sular sürekli azaldı. Ve onuncu ayın ilk gününde dağların
tepeleri göründü.
6- Ve öyle oldu. Nuh, 40’ıncı günün sonunda yaptığı geminin penceresini açtı.
7- Ve bir kuzgun gönderdi ve
yeryüzündeki sular kuruyuncaya kadar (kuzgun)
gidip geldi.
Kuzgun, genel olarak
leşler ile beslenir. Nuh, kuzgunun ağzında bir miktar leşle dönmesinin, suların
buna olanak verecek kadar alçaldığının bir göstergesi olacağını düşünmüştür.
8- Ve suların yerde azalıp
azalmadığını anlamak için bir güvercin de gönderdi.
9- Güvercin ayağını
koyacak (konacak) bir yer bulamadı ve gemiye döndü. Çünkü
yeryüzünde (hala) su vardı. Elini uzattı ve güvercini tuttu ve gemiye
getirdi.
Nuh, kuzgunu
gönderdikten 7 gün sonra bu kez güvercini serbest bırakır. Konacak bir yer
bulursa gemiye dönmeyecektir.
10- 7 gün daha
bekledi ve güvercini tekrar gemiden gönderdi.
11- Ve güvercin
akşam vakti ona geldi ve işte, gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağı vardı.
Böylece Nuh, suların yeryüzünden çekildiğini biliyordu.
Zeytin ağaçları
genellikle yüksek yerlerde yetişmediği için bu taze yaprak Nuh için suların
çekildiğine dair bir işaretti.
12- 7 gün daha
bekledi ve güvercini gönderdi ve bir daha ona dönmedi.
13- Ve Nuh’un 601’inci
yılının 1’inci ayının ilk gününde yeryüzündeki sular kurudu. Nuh da geminin örtüsünü (güverte kapağını) açtı ve yerin
yüzeyinin kurumuş olduğunu gördü.
14- Ve 2’nci
ayın 27’nci gününde toprak kurudu.
Yani, Nuh'un örtüyü
kaldırmasından 57 gün sonra ve tufanın başlamasından 1 yıl 11 gün sonra (bkz. Başlangıç
7:11).
15- Ve Yüce melekler Nuh’a
dedi ki:
16- “Sen de karın da
oğulların da oğullarının eşleri de gemiden birlikte çıkın.
17- Seninle
birlikte olan tüm canlıları da; kuşları da hayvanları da debelenenleri
(dabbeleri,
sürüngenleri) de çıkar. Yeryüzüne yayılsınlar ve
verimli olsunlar ve yeryüzünde çoğalsınlar.”
18- Nuh da oğulları ve eşi
ve oğullarının eşleriyle birlikte çıktı.
19- Yeryüzünde
yaşayan tüm canlılar; kuş da hayvan da debelenen her şey de gemiden çıktı.
20- Nuh da Yahve’ye bir sunak (mizbâh)
inşa etti. Ve tahir (temiz, sağlıklı ve faydalı) olan hayvanlardan ve tahir
olan tüm kuşlardan aldı ve onları sunağın üzerinde ola kurbanı yaptı.
Ola kurbanı; “yükselen” yani sunakta tamamen
yakılan ve her şeyiyle göğe “yükselen” türdeki kurban demektir.
21- Yahve de hoşnut eden kokuyu kokladı ve Yahve kendine dedi ki: “Bir
daha insan yüzünden toprağı lanetlemeyeceğim. Çünkü insanın yüreğinin eğilimi gençliğinden
beri fesattır (veya kötüdür, şerlidir). Ve yapmış olduğum
gibi bir daha tüm yaşamı vurmayacağım.1
1 Bazı toplumlar, kendi günahlarından sorumlu tutulacak, ancak
bundan dolayı tüm insanlık helak edilmeyecektir. Dolayısıyla Allah,
gerektiğinde insanları başka yollarla cezalandıracaktır.
22- Ve yeryüzünün
tüm günlerinde (dünya var oldukça) ekim ve hasat zamanı,
soğuk ve sıcak, yaz ve kış, gün ve gece durdumayacak.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır:
Nuh ve Ailesi
Kurtuluyor:
Biz de ona karşılık
verdik. Onu ve ehlini (yakınlarını) büyük sıkıntıdan kurtardık. Ayetlerimizi
yalanlayan bir halka karşı da ona yardım ettik. Onlar kötü bir halktı. (Enbiya,
21:76, 77)
“Ey Nuh! Sana ve seninle
beraber olan ümmetlere Bizden selam ve bereket ile in. Bazı ümmetleri de
(nimetlerden) yararlandırırız, ardından, onlara tarafımızdan acı bir azap
dokunacaktır.” denildi. (Hud, 11:48)
Nuh, Bize seslendi. Biz de ne güzel karşılık vermiştik.
Onu ve ehlini (destekçilerini) büyük felâketten kurtardık. Onun soyunu da baki
(kalıcı) kıldık. Sonrakiler (gelecek nesiller) arasında da ona (övgüyle
anılacak iyi bir ün) bıraktık. Alemler içinde, Nuh’a
selam olsun! Muhsinlere (samimilere, erdemliler) işte böyle karşılık veririz. O, Bizim mümin
kullarımızdandı. (Saffat, 37:75-81)
Onu ve onunla birlikte
olanları yüklü gemide kurtardık. Bunda bir ayet (delil, ibret) vardır. Ancak
çokları iman etmez. Ve Rabbin Aziz, Rahim Olandır. (Şuara, 26:121-122)
Onu ve gemideki halkı
kurtardık ve onu âlemlere bir ayet (ibret) yaptık. (Ankebut, 29:15,
16)
“Biz de onu ve onunla
gemide bulunanları kurtardık, onları yeryüzünün halifeleri (sorumluları,
temsilcileri) yaptık. Bak, uyarılanların akıbeti nasıl olmuş!” (Yunus, 10:73)
Bunda nice ayetler
(ibretler) vardır. Biz kesinlikle sınarız. Sonra, onların ardından başka bir
nesil inşa ettik (yarattık). (Müminun, 23:31)
Nuh’a vasiyet ettiği dinden ne varsa size şeriat yaptı.
(Şura, 42:13)
Nuh’un kavmi helak oldu:
“(Allah) Zengin eden de O’dur ve kısan da. Şiranın
(galaksilerin) Rabbi de O’dur. Ad’ı (Ad kavmini) helak eden de O’dur, Semud’u
da. Geriye ne kaldı? Önceki Nuh kavmini de; Onlar, en zalimleri ve
azgınlarıydılar. (Necm, 53:48-52)
Nuh halkı da onlardan sonraki hizipler (gruplar) de
yalanladılar. Her ümmet, kendi resullerini yalanlamaya yeltendi ve hak (gerçek)
olanı batıl ile geçersiz kılmak
için mücadele ettiler. Ben de onları yakalayıverdim. Cezalandırmam nasıl oldu!
Rabbinin, kafirler (gerçeği yalanlayan nankörler) için “Onlar Cehennem
halkıdır.” kelimesi (sözü, hükmü) de hak oldu (gerçek oldu). (Mümin, 40:5,6)
Nuh’u da halkına elçi
gönderdik. Onların içinde 1000 yıldan 50 yıl eksik kaldı. Sonunda zalimleri tufan aldı.
Fakat onu ve gemideki halkı kurtardık ve onu âlemlere bir ayet (ibret) yaptık.
(Ankebut, 29:15, 16)
(Nuh’un kavmi) günahlarından dolayı boğuldular. Sonra
ateşe sokuldular. Kendilerine Allah’tan başka yardımcı da bulamadılar.” Nuh
dedi ki: “Rabbim, o kâfirlerden kimseyi yeryüzünde bırakma!” (Nuh, 71:25, 26)
Nuh’un kavmi gönderilenleri
yalanladı. (Şuara, 26:105; Saffat, 37:82: Yunus, 10:73)
Ayetlerimizi
yalanlayanları (suda) boğduk. (Araf,
7:64; Saffat, 37:82; Yunus, 10:73;
Enbiya, 21:77; Şuara, 26:120)
Nuh’un kavmi de
resulleri yalanladıklarında suda boğduk ve onları insanlar için bir ayet
(ibret, kanıt) yaptık ve zalimlere acıklı bir azap hazırladık. (Furkan, 25:37)
Elçileri onlara
beyyinelerle (apaçık delillerle) gelmişti. Allah onlara zulmedecek (haksızlık
edecek) değildi fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. (Tevbe,
9:70)
Allah da kullarına haksızlık etmek istiyor değildir. (Mümin,
40:31)
Onlar, kör
(basiretleri kapanmış) bir topluluktu.” (Araf, 7:64)
Bak, uyarılanların
akıbeti nasıl olmuş! (Yunus, 10:73)
Nuh’u ve İbrahim’i gönderdik. Onların
soyundan da nebiler kıldık ve Kitabı verdik. İçlerinden bir kısmı hidayete erdi, pek çokları ise
fasıktı (yoldan sapmıştı). (Hadid, 57:26)
Onlar fasık (Allah’ın emirlerinden sapan, itaat
etmeyen) bir topluluktu. (Zariyat, 51:46)
9. Bab
Allah, Nuh’la Antlaşma Yapıyor
9:1- Ve
Yüce melekler, Nuh’u ve oğullarını bereketli
kıldı ve onlara dedi ki: “Verimli olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun.
2- Ve yeryüzündeki
canlılar da gökteki kuşlar da debelenenler de denizdeki balıklar da sizden
korku ve dehşet duyacak. Onları da sizin yönetiminize bıraktık.
3- Yaşayan ve
hareket eden her şey de sizin için yiyecek olacak ve yeşil bitkiler gibi
hepsini size verdik.
Tufan’dan önce sadece
bitkilerin yenmesine izin vardı (bkz. Başlangıç 1:30). Şimdi ise her canlının
etini yemeye izin verilmiştir. Ancak bir sonraki ayet ile aynı canlı bir
hayvanın etini yemek de yasaklanmıştır.
4- Ancak hiçbir
eti, kanı canındayken (canlı iken)
yemeyeceksiniz.
5- Sizden de canınızın kanının hesabını isteyeceğiz.ı Nefes alan her canlıdan da hesabını isteyeceğiz. Her insandan da kardeşinin canına kıyan herkesten de hesabını
isteyeceğiz.
İnsanın canına kıyandan da kendi
canına kıyandan da hesabını soracağım.
6- Her kim insan (adem) kanı dökerse, kendi kanı da adem (insan) tarafından
dökülecektir.1 Çünkü yüce melekler, ademi kendi suretlerinde
yarattı.
1
Tufandan sonraki yeni
başlangıçta Allah, ilk Başlangıçtaki bereketli kılmayıı (Başlangıç 1:28-30;
9:3) yeniliyor. Ancak ilk bereketli kılmadan farklı olarak, Allah, insana yeni
sınırlamalar getirir (Yar.9:3-6).
Kur’an’da da öldürülenler için kısas size farz kılınmıştır. (Bakara Suresi
2:178, 179)
7- Ve şimdi verimli
olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun.”
8- Ve Yücelerin Yücesi (Yahve), Nuh’a ve oğullarına dedi ki:
9- “İşte şimdi seninle ve senden
sonraki nesillerinle antlaşmamı (ahit, misak) yapıyorum.
10- Ve yeryüzünde nefes alan tüm canlılarla ve kuşlarla ve
hayvanlarla ve seninle birlikte gemide çıkan yeryüzünün tüm canlılarıyla.
11- Ve seninle (şu) antlaşmamı yapıyorum: Bir
daha asla tüm beşer, bir sel tarafından yok edilmeyecek. Ve yeryüzünü
yok edecek bir sel bir daha asla olmayacak.”
Yüce Allah’ın, Nuh ile yaptığı anlaşmada (7 Emir
/ 7 Yasa) şunların yer aldığı
belirtilmektedir:
1- Şirk koşmamak. Bu da Allah’ın O’nun Bir ve Tek ilah olduğunu kabul etmek ve
buna riayet etmekle mümkündür.
2- Allah’ın İsmini
Yüceltmek (mübarek kılmak). Bizzat Allah’a, ya da O’nun İsmi’ni kullanarak O’nun yaratmış olduğu
herhangi bir varlığa lanet okumamak bu yasağın kapsamındadır.
3- Cinayet İşlememek.
4- Zina yapmamak.
5- Hırsızlık Yapmamak.
6- Canlı Bir Hayvanın
Organını Yememek.
7- Allah’ın Koymuş Olduğu
Hükümlere Uymak (Yargı Sistemi). Diğer 6 kuralın uygulanmasını sağlayacak bir yargı sistemi gereklidir.
Zira 7 Kanun’u birer “kanun” olarak tanımlamak, onları gerektiği zaman
dayatacak bir sistemin yokluğunda anlamsız olacaktır.
“Bir
daha” (Başlangıç 9:11,15), “kuşaklar
boyunca” (9:12) ve “sonsuza dek” (9:16) ifadeleri, Yüce Allah’ın,
tufandan sonra insanla yaptığı bu ahdin kıyamete kadar sürecek olduğunu
gösterir.
12- Yüce melekler de dedi ki: “Bu, Bizimle sizin aranızda
ve gelecek tüm nesillerle ve sizinle birlikte nefes alan tüm canlılar arasında yaptığımız
antlaşmanın yeyüzündeki ayetidir (alamaeti, işareti,
kanıtıdır):
13- Yayımı (gökkuşağını) bulutlara yerleştirdim. Bu, benimle yeryüzü
arasındaki antlaşmanın işareti olacak.
14- Ve öyle
olacak. Yeryüzüne bir bulut getirdiğimde, yay (gökkuşağı) bulutta belirdiğinde;
15- Sizinle ve
nefes alan tüm canlılarla yaptığımız antlaşmayı anımsayacağım. Su da bir daha asla
tüm canlıları yok etmek için bir sele dönüşmeyecek.
16- Yay (gökkuşağı) da bulutta olacak. Yüce melekler ile yeryüzünde
nefes alan tüm beşerle (canlılarla) yaptığım ebedi antlaşmayı’ anımsamak
için onu (gökkuşağını) göstereceğim.”
17- Yücelerin
Yücesi de Nuh’a dedi ki: “Bu, Benim yeryüzündeki tüm beşerle (canlılarla) yaptığım antlaşmanın işaretidir.”
İbrahim’le yapılan
antlaşmanın belirtisi de sünnet olmaktır (Başlangıç 17:11); Sina Dağı’nda Musa’nın
aracısı olduğu antlaşmanın belirtisi ise Şabat (Çıkış 31:16-17) olacak.
Nuh ile yapılan antlaşma Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “… Nuh’tan … sapasağlam bir misak
(kuvvetli ahit, söz) almıştık.” (Ahzab, 33:7)
18- Ve öyle oldu. Nuh’un gemiden çıkan oğulları Sam, Ham ve
Yafet idi. Ve Ham, Kenan’ın babasıydı.
19- Bunlar Nuh’un üç oğludur.
Tüm yeryüzü bunlardan dallanıp budaklandı.
20- Nuh da
toprağın adamı (çiftçi) olmaya başladı ve bir bağ dikti.
Nuh’un babası Lemek de
çiftiydi (Başlangıç 5:29)
21- Ve
şaraptan içti ve sarhoş oldu ve çadırında kendini soydu.
Tevrat’ta
ilk kez bu ayette (ayette) şaraptan söz edilmektedir.
Tevrat’ı ve İncil’i
incelediğimizde; sarhoş edici içecekler (şarap, içki vb) içmenin bazen doğal
bir şeymiş gibi karşılanmakta olduğunu, bazen de şaraptan ondalık (zekat)
alındığını görmekteyiz. Ancak aynı zamanda sarhoşluğun nahoş bir şey olduğundan
söz edildiğini ve sarhoşun kötü durumların da anlatıldığını görüyoruz:
Örneğin, bu ayette
Nuh’un şarap yapıp içtiğinden söz edilmektedir. (Başlangıç, 9:21)
Yine Tevrat’ta,
İbrahim’e şarap ikram edildiği belirtilmektedir: “İbrahim, Kedorlaomer’le onu
destekleyen kralları bozguna uğratıp dönünce, Sodom Kralı onu karşılamak için
Kral Vadisi olan Şave Vadisi’ne gitti. Yüce Allah’ın kâhini olan Şalem Kralı
Melkisedek ekmek ve şarap getirdi. İbrahim’i bereketli kılarak şöyle dedi: “Ve
Abram’ı bereketli kıldı ve dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Yüce, Abram’ı bereketli
kılsın. Ve düşmanlarını eline teslim eden Yüce’ye hamd (övgüler) olsun.” Bunun
üzerine Abram her şeyin ondalığını (zekatını) Melkisedek’e verdi..” (Başlangıç,
14:17-20)
Lut’un kızlarının,
kötü bir amaç için babalarına şarap içirdiklerinden söz edilmektedir.
(Başlangıç, 19:30-35)
(İshak’ın, oğlu Yakub’a duası) “Yüce
melekler de sana göklerin çiyinden ve yeryüzünün yağından (bereketli
yerlerinden, topraklarından) ve bol buğday ve şarap bahşetsin..” şeklinde
dua ettiği hem de ona şarap ikram ettiği, onun da içtiği belirtilmektedir. (Başlangıç,
27:28)
Yakup (İsrail) oğlu
Yahuda için şunları der: “Sahibi gelene kadar Krallık asası Yahuda’nın elinden
çıkmayacak… giysilerini şarapta, kaftanını üzümün kızıl kanında yıkayacak.
Gözleri şaraptan kızıl, dişleri sütten beyaz olacak.” (Başlangıç, 49:8-12)
Allah, emirlerine
uyanlara şunları demektedir: “Yücelerin Yahve’sini sevmek, bütün yüreğinizle,
bütün canınızla O’na kulluk etmek için bugün size bildirdiğim buyruklara iyice
kulak verirseniz, Allah ülkenize ilk ve son yağmuru vaktinde yağdıracak. Öyle
ki, tahılınızı, yeni şarabınızı, zeytinyağınızı toplayasınız.” (Yasanın Tekrarı,
11:13,14)
“Ancak kan
yemeyeceksiniz. Kanı su gibi toprağa akıtacaksınız. Tahılınızın, yeni
şarabınızın, zeytinyağınızın ondalığını, sığırlarınızın, davarlarınızın ilk
doğanlarını, adadıklarınızın tümünü, gönülden verdiğiniz sunuları,
bağışlarınızı yaşadığınız kentlerde yememelisiniz. Siz, oğullarınız,
kızlarınız, kullarınız (erkek
hizmetkarlar) da şifhalarınız (kadın hizmetkarlar), kentlerinizde oturan
Levililer bunları Yücelerin Yahve’sinin huzurunda, O’nun seçeceği yerde
yiyeceksiniz.” (Yasanın Tekrarı, 12:16-18)
“Eğer İbrani
kardeşlerinizden bir erkek ya da kadın size satılırsa, 6 yıl size kulluk
(hizmetkarlık) edecek, 7’nci yıl onu özgür bırakacaksınız. Onu özgür
bırakırken, eli boş göndermeyin. Ona davarlarınızdan, tahılınızdan,
şarabınızdan bol bol verin.” (Yasanın Tekrarı, 15:12-14)
Allah, Yasanın
Tekrarı Kitabının 7:12,13 ayetinde, emirlere uyan İsrail oğullarına şarabı da
bereketli kılacağını belirtmektedir. (Benzer mesajlar: Yasanın Tekrarı, 14:23)
Ancak Yücelerin Yahve’sinin sözünü dinlemezlerse; çok tohum ekeceklerini ancak
az tahıl toplayacaklarını; bağlar dikeceklerini, bakımını yapacaklarını ama
üzüm toplamayacaklarını ve şarap içmeyecekleri belirtilmektedir. (Yasanın
Tekrarı, 28:38, 39)
Aynı şekilde İncil’de
de birçok yerde şarap geçmektedir. Hatta İsa’nın da şarap içtiğinden söz
edilmektedir. (Yuhanna, 2:3; 19:30; Matta, 27:33-34, 48; Luka, 1:15; 23:36-37;
1. Timoteos, 5:23 vb)
Kimi
zamanlarda da sarhoşluk veren içeceklerin yerildiğini ve içkiden kaynaklanan
bazı kötü eylemlerinin karşılıksız bırakılmayacağının belirtildiğini görüyoruz:
“Zevkine düşkün
olan yoksullaşır, Şaraba ve zeytinyağına düşkün kişi de zengin olmaz.”
(Süleyman’ın Özdeyişleri 21:17)
“Aşırı şarap
içenlerle, Ete düşkün oburlarla arkadaşlık etme. Çünkü ayyaş ve obur kişi
yoksullaşır, uyuşukluk da insana paçavra giydirir.” (Süleyman’ın Özdeyişleri
23:20,21)
“Şarap içmek
krallara yakışmaz, ey Lemuel, Krallara yakışmaz! İçkiyi özlemek hükümdarlara
yaraşmaz.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 31:4)
“Zina, yeni ve
eski şarap insanın aklını başından alır.” (Hoşea 4:11)
Ey sarhoşlar,
ayılın ve ağlayın. Ey şarap düşkünleri, tatlı şarap için ağıt yakın. Çünkü
şarabınızı ağzınızdan kaptılar. (Yoel 1:5)
“Yalancı, aldatıcı
biri gelip, ‘Size şarap ve içkiden söz edeyim’ dese, Bu halk onu peygamber
kabul edecek.” (Mika 2:11)
Kimi
zamanlarda da ibadetlerden önce içki içilmemesinin emredildiğini görüyoruz:
Allah, Harun’a “Sen
ve oğulların, Toplanma Çadırına gireceğiniz zaman, ölmeyesiniz diye, şarap veya
başka herhangi bir içki içmeyin; bu, devirlerce, nesiller boyu bir kanun
olacak.” der. (Levililer 10:8)
Yahve’nin meleği, Manoah’a “Şimdi sen, şarap ya da başka
bir içki içmekten sakın ve murdar bir şey yeme.” der. (Hakimler 13:4)
“Yürekten yakarmıyorlar,
Uluyorlar yataklarının üzerinde. Tahıl ve yeni şarap için kendilerini
yaralıyor, Bana sırt çeviriyorlar.” (Hoşea 7:14)
“Bunun yerine
göğün Rabbine karşı kendini yükselttin. O’nun tapınağından aldıkları kapları
sana getirdiler. Sen, karıların, cariyelerin ve
soylu adamların onlarla şarap içtiniz. Görmeyen, duymayan, anlamayan altından,
gümüşten, tunçtan, demirden, ağaçtan, taştan ilahları övdün. Soluğunu elinde
tutan, bütün yollarını gözeten Yüceleri ise yüceltmedin.” (Daniel 5:23)
Kimi
zamanlarda ise bazı elçilerin ve toplulukların içki içmekten menedildiğini de
görüyoruz:
“Sabah erkenden
kalkıp içki peşinden koşanların, gece geç vakte kadar şarap içip kızışanların
vay haline!” (Yeşaya 5:11)
“Şarap içmekte
sınır tanımayanların, içkileri karıştırıp içmekten çekinmeyenlerin, rüşvet
uğruna kötüyü haklı çıkaranların, haklıların hakkını elinden alanların vay
haline!” (Yeşaya 5:22-23)
“Ne var ki, (Rekav
ailesi) “Biz şarap içmeyiz” diye karşılık verdiler, “Çünkü atamız Rekav oğlu
Yehonadav bize şu buyruğu verdi: ‘Siz de soyunuzdan gelenler de asla şarap
içmeyeceksiniz! Atamız Rekav oğlu Yehonadav’ın bize buyurduğu her şeyi yaptık.
Kendimiz de karılarımız, oğullarımız, kızlarımız da hiç şarap içmedik.”
(Yeremya 35:6,8)
“Rekav oğlu
Yehonadav, soyuna şarap içmemelerini buyurdu; buyruğuna uyuldu. Bugüne dek
şarap içmediler. Çünkü atalarının buyruğuna uydular.” (Yeremya 35:14)
“Vaftizci Yahya
geldiği zaman oruç tutup şaraptan kaçındı, ona cinlenmiş (delirmiş) diyorsunuz.”
(Luka 7:33)
“Yiyecek uğruna Allah’ın
işini bozma! Her yiyecek temizdir, ama yedikleriyle başkasının sürçmesine yol
açan kişi kötülük etmiş olur. Et yememen, şarap içmemen, kardeşinin sürçmesine
yol açacak bir şey yapmaman iyidir.” (Romalılar 14:20,21)
“Şarapla sarhoş
olmayın, bu sizi sefahate götürür. Bunun yerine Ruh’la dolun.” (Efesliler 5:18)
“… Gözetmen (dini
bir kurumun yöneticisi) … Şarap düşkünü, zorba olmamalı; uysal, kavgadan ve
para sevgisinden uzak olmalı.” (1. Timoteos 3:3)
“Aynı şekilde
kilise görevlileri, özü sözü ayrı, şarap tutkunu, haksız kazanç peşinde koşan
kişiler değil, ağırbaşlı kişiler olmalı.” (1. Timoteos 3:8)
“Yaşlı kadınlar
saygın bir yaşam sürmeli. İftiracı, şaraba tutsak olmamalı; iyi olanı
öğretmeli.” (Titus 2:3)
“Çıplak bedenlerini
seyretmek için Komşularına içki içirip sarhoş eden, içkiye zehir bile katan
sizlerin vay haline! Onur yerine utanca boğulacaksınız. Şimdi sıra sizde, için
de çıplaklığınız görünsün.” (Habakkuk 2:15,16)
“Daniel dinsel
açıdan kendini kirletmemek için kralın onlara ayırdığı yemeklerden yemeyi de
şaraptan içmeyi de istemedi.” (Daniel 1:8) “Böylece gözetici o günden sonra
kralın gençler için ayırdığı yemekle şarabı kaldırdı ve onlara sebze vermeyi
sürdürdü.” (Daniel 1:16)
Son Ahit olan Kur’an’da ise,
hamr “aklı örten, sarhoşluk veren içecekler” ile ilgili kesin hüküm verildiğini
görüyoruz:
1- Meyvelerden sarhoşluk veren içkiler elde
edilebileceği, ancak güzel rızıklar da elde edilebileceği belirtilmektedir: “Üzüm
ve hurma meyvelerinden de sarhoşluk veren içecek ve güzel bir rızık elde
edersiniz. Bunda aklını kullanan bir halk için bir ayet (ibret, delil) vardır.”
(Nahl, 16:67)
2- ‘hamr’da insanlar için birtakım çıkarlar olsa da bunun büyük
bir günah olduğu ve günahının yararından daha büyük olduğu belirtilmektedir: “Sana
hamr ve kumardan soruyorlar. De ki: ‘Her ikisinde de büyük bir ism (günah, haram) ve insanlar için birtakım menfaatler
vardır. Her ikisinin ism’i (günahı) yararından daha büyüktür.’” (Bakara, 2:219)
3- Sarhoşken ibadete yaklaşılmaması gerektiği
emredilmektedir: “Ey iman
edenler! Sarhoşken ve cünüpken, yıkanıncaya kadar salâta (iletişim duasına)
yaklaşmayın!” (Nisa, 4:43)
4- ‘hamr’ın, tıpkı kumar,
dikili taşlar ve fal okları gibi şeytan işi bir rics (pislik, çirkin iş, günah)
olduğu ve müminlerin felaha ermesi için de bunlardan kaçınılması gerektiği
belirtilmektedir: “Ey iman edenler! Hamr (aklı örten, sarhoşluk veren
içeceklerde), kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytan işi ricslerdir
(pislik, günah, çirkin işlerdir). Onlardan kaçının ki felaha eresiniz.” (Maide, 5:90-91)
“שְׁכָּ֑ר”
(şekâr) ifadesi de “sarhoş oldu”
demektir. Bunun Arapça karşılığı da “sarhoş olmak” anlamına gelen “سكر”
(sekr) kelimesidir.
22- Kenan’ın
babası Ham da babasının çıplaklığını gördü ve dışarıda iki kardeşine söyledi.
23- Bunun
üzerine Sam ile Yafet bir giysi (cübbe/pelerin)
aldılar ve kendi omuzlarına koydular ve geri geri (içeri) yürüdüler ve
babalarının çıplaklığını örttüler. (Bunu yaparken de) yüzleri geriye
dönüktü ve babalarının çıplaklığını görmediler.
24- Ve Nuh,
şarabından uyandı (ayıldı) ve küçük oğlunun (Ham’ın)
kendisine ne yaptığını öğrendi.
25- Ve dedi ki:
“Kenan’a lanet olsun ve kardeşlerinin kulların kulu (hizmetkarlarının hizmetkarı) olsun.
Tevrat’ta ilk defa bu ayette
geçen ve Sâmî dillerde kullanılan ve İbranicede de “ebed”
(עבד) (çoğulu: abadim) olan sözcük, çalışmak anlamına gelen “bd” kökünden
türemiştir. “ebed” sözcüğü, “işçi”
ve “efendisine hizmet eden; onun emirlerini yerine getiren memur” anlamlarına
gelmektedir.
Bu kelimenin Arapça karşılığı da “abd” kelimesidir.
Bu sözcük bir çok anlama
gelmektedir. Örneğin Tevrat’ta; bir evde hizmet eden kişiye de kralın sarayında
hizmet eden bir memura da “ebed”
deniyordu. Yani borcu karşılığında çalıştırılana da ücret/maaş karşılığında
çalışana da “ebed” deniyordu.
Bu nedenle kulluk
sistemini “Ücret karşılığı Çalışan Kullar” ve “Zorunlu Olarak Çalışan Kullar”
şeklinde gruplara ayırmayı daha uygun gördük.
Ücret
karşılığı Çalışan Kullar:
Ücret karşılığına, bir
evde veya sarayda çalışan tüm işçi ve memurlar bu sınıfa girmektedir. Bunlar
kesinlikle hürdürler, sözleşmelerine uygun olarak da istedikleri zaman
işlerinden ayrılabilirlerdi.
Bu ayetlerde (Başlangıç,
24:2-4) geçen ve İbrahim Nebinin, oğlunu evlendirmesi için yardım istediği ve
kendisinden rica edip yemin ettirdiği kul (hizmetkar), bu statüde olan biridir.
Aynı şekilde; “Ve avimelek
(kral) sabah erkenden kalktı ve tüm kullarını çağırdı ve tüm bunları
kulaklarına anlattı ve adamlar çok korkmuştu.” (Başlangıç 20:8) ifadelerinin
yer aldığı ayetten da kralın kulları ile onun emri altındaki önemli
makamlardaki görevlilerin kastedildiğini anlıyoruz.
Zorunlu
Olarak Çalışan Kullar:
a- Yahudi Kullar
(İbrani Hizmetkarlar):
İkinci yol ise; Kişi
geçimini sağlamakta zorluk yaşıyorsa, son çare olarak kendisini bu statüye
satma seçeneğine sahiptir. İbrani olan kullar, 6 yıl kulluk edecek, ama 7’nci
yıl karşılık ödemeden özgür olacak. (Çıkış, 21:2) Ayrıca İbraniler, kul olarak
bir başkasına satılamazlar. (Levililer, 25/42)
Eğer bir adam İbrani
kızını kul olarak satarsa, o kız ergenliğe girdiğinde özgür statüsü kazanır.
Ancak özgür kaldığında gidecek yeri yoksa, erkek kullar gibi özgür
bırakılmayacak ve efendisi ona ücret ödeyecek ya da kendi kızı gibi bakacak. (Çıkış,
21:7-9)
Borcu yüzünden kul
(hizmetkar) durumuna düşen bir İbrani’ye efendilik edilmeyecek ve sert
davranmayacak. Ona, yanında çalışan ücretli bir işçi ya da yabancı gibi
davranılacak. (Levililer, 25/39, 40, 43, 46)
Borcu olan bir kişi,
borcu karşılığında bir müddet kendisini veya ailesinden birilerini borçlu
olduğu kişiye bir senet/vesika karşılığında satıp ona hizmetkarlık
edebiliyordu.
İbrani asıllı olup borcu
sebebiyle köle olanların köleliğine gelince; borcu ne kadar olursa olsun,
yubil’in ilk yılında sonar ermektedir (Levililler, 25:41). Aynı durum, fakirler
için de geçerlidir. O yılda toprağını ve mülkünü geri alır (Levililler,
25:10,13) ve kendi ailesinin yanına dönebilir (Levililler, 25:41)
“Yubil”, İbranicede “koç boynuzu” demektir.
Yubil yılında araziler nadasa “dinlenmeye” bırakılır, bütün borçlar affedilir,
sahiplenilmiş araziler ilk sahiplerine iade edilir ve fakirlik nedeniyle
başkalarının yanında kul (hizmetkar) olarak çalışmak zorunda olan Yahudiler
azat edilir. “Yubil” sözcüğü Latinceye “jubilaeus”, Fransızcaya da “jubile”
şeklinde geçmiş.
b- Yahudi olmayan
Kullar (Hizmetkarlar):
Tevrat’a göre yabancılardan olan âmâtlar (kadın hizmetkarlar)
ve kullar (erkek hizmetkarlar) satın alınabilir. Yahudi, onları miras olarak çocuklarına bırakabilir. Yabancılar
sürekli olarak kul kalabilirler, çünkü onların kulluk edecekleri yılları
kısıtlayan bir madde de yoktur. (Levililer, 25:44-46)
c- Savaş Esiri Kullar:
Normalde savaşın
galipleri, esirleri tasfiye ederken mübadele ve fidyenin dışında, müracaat
edilen yöntemlerin başında da öldürme gelmektedir. Bu tasfiyenin bir başka yolu
ise köle statüsüne sokup, öldürülmelerini engellemektir.
Tevrat ise; bilinen
kölelik sistemini kabul etmemektedir. O dönemlerde hapis sistemi de
olmadığından dolayı savaş esirleri de
cezalarını aynı kulluk (işçilik) sistemiyle çekiyorlardı. (Sayılar, 31:25, 27).
Savaş mahkûmlarının veya suçluların kulluk yıllarını kısıtlayan bir madde de yoktur.
(Levililler, 25:46)
Kulların (Hizmetkarların) Hakları:
1- Kim, birini
kaçırırsa, onu ister satmış olsun, ister elinde tutsun, kesinlikle
öldürülecektir. (Çıkış, 21:16)
2- Kullar, efendilerinin
ailesinden sayılırlar. Bunun için de Şabatta (cumartesi günü) çalıştırılmayacak (Çıkış, 20:10, 23:12; Yasanın Tekrarı,
5:14) ile dini bayramların (Yasanın Tekrarı, 16:11-14, 12:18) hak ve
sorumluluklarını taşırlar.
3- Efendisi nelerden
yiyorsa kulu da o ondan yiyecek. (Levililer 25:6)
4- Başkasının kuluna
kötü davranmak suçtur (Çıkış, 20:17)
5- Kişi, kendisi ile
ters düşen kul ve hizmetkarın hakkını yemeyecek. (Eyüp, 31:13, 14)
“Ey efendiler, gökte
sizin de bir Efendiniz olduğunu bilerek kullarınıza adalet ve eşitlikle
davranın.”
(İncil, Koloseliler,
4:1)
6- Bir kişi erkek ya da
kadın kulu değnekle döverken öldürürse, kesinlikle cezalandırılacaktır. (Çıkış,
21:20)
7- Efendisi tarafından
gözü kör edilen veya dişi kırılan kadın veya erkek kul artık özgürdür. (Çıkış,
21:26, 27)
8- Sahiplerinin malı
olmalarına rağmen kendileri başka mallara sahip olabilirler. Bir kul, eğer gücü
yeterse, kendisi
bedelini
ödeyerek özgür kalabilir. (Levililer, 25/48, 49)
9- Kulun satın alındığı
ücret, 6 yıla göre bölünecek ve kul geri kalan yılların ücretini ödeyebilirse
özgürlüğünü geri alabilecek. (Levililer, 25/50-53)
10- Kul, özgür
bırakırken, eli boş gönderilmeyecek. Efendisi ona davarlarından, tahıllarından
ve şarabınızdan bol bol verecek. (Yasanın Tekrarı, 15:13, 14)
11- Bekâr geldiyse,
yalnız kendisi özgür olacak; evli geldiyse, karısı da özgür olacak. (Çıkış,
21:3)
12- Efendisi kendisine
bir kadın verir ve o kadından çocukları olursa, kadın ve çocuklar efendisinde
kalacak ve yalnız kendisi gidecek. (Çıkış, 21:4)
13- Kullardan ergenliğe
giren kızlar özgür statüsü kazanır. Ancak özgür kaldığında gidecek yeri yoksa,
erkek kullar gibi özgür bırakılmayacak. Efendisi ya onu ücretli kul olarak ile
çalıştıracak ya da kendi kızı gibi bakacak. (Çıkış, 21:7-9)
14- Efendisi kızla
nikahlanırsa artık özgür sayılır. Ama nişanlanır sonra kızdan hoşlanmazsa,
yabancıya satamaz. Kızın, kendi ailesi tarafından geri alınmasına izin verir. (Çıkış,
21:8)
15- Efendisi ikinci bir
kadınla evlenirse, ilk karısını nafakadan, giysiden, karılık haklarından yoksun
bırakmamalıdır. (Çıkış, 21:10)
16- Eğer kul bir kızı
oğlu ile nişanlarsa, ona kendi kızı gibi davranmalıdır. (Çıkış, 21:9)
17 - Eğer efendisi ona
kızı gibi bakmazsa ve ailesine göndermezse ve nafakasını, giysilerini
karşılamaz, onu karılık haklarından mahrum bırakırsa o kız artık özgür olur. (Çıkış,
21:11)
18- Efendisinden kaçıp
size sığınan kul, efendisine teslim edilmeyecek ve özgür bırakılacak. (Yasanın
Tekrarı, 23/15, 16)
19- Çalışma şartlarından
memnun olan kullar, borçları bittikten sonra bir maaş karşılığında aynı sahibin
evinde çalışmayı isterlerse yaşamını aynı evde sürdürebiliyorlardı. Nitekim
böyle yapanlar, evin sahibiyle ant içip eve (“Beyt”e) olan bağlılıklarının bir
sembolü olarak kulaklarını delerlerdi (Çıkış, 21:5-6)
Yemin eden kullar,
ailenin bir parçası sayılır ve belirli koşullara göre efendilerinin mirasçısı
da olabilirler. (Çıkış, 12:45; Başlangıç, 15:3)
20- İman eden kullar
sünnet edilir (Başlangıç, 17:27)
21- Tevrat’taki “hizmetkarlarınızı
çocukları” ve “evinizde doğanlar” ifadesinden kulların çocuklarının da kul
statüsünde olduğu anlaşılmaktadır. Sahibin çocukları gibi kulların çocuklarına
da temel dini bilgiler vermek efendinin vazifeleri arasındadır. Ancak bu kulun Museviliği kabul etme şartına
bağlıdır (Çıkış, 23:12; Başlangıç, 17:12-13; Levililer 22:11)
22- Tevrat’ta kadın
hizmetkarlar için “שִפְחָה”
(şifha),
“אֲמָת” (âmât), “פִֽלַגְשִׁ” (filegeş) ifadeleri
kullanılmaktadır. Gelenekçi Müslüman din adamlarının, Arapça bir kelime “cariye”
sözcüğü Kur’an’da geçmediği halde Kur’an’da geçen bazı kelimelere cariye anlamı
verdikleri gibi; Yahudi din amları da bu sözcüklere, Talmud gibi kitaplarında
cariye anlamı da vermiş ve Tevrat’ta kullanıldığından farklı şekilde anlamlar
yüklemişler.
Bu sözcüklerin,
Tevrat’ta imanlı toplum bir toplum için nasıl kullanılmış olduklarına bakalım:
*
“שִפְחָה”
(şifha) genellikle daha
hafif işlerde çalışan kadın hizmetçi için kullanılır.
Bunlar ücret karşılığı çalışmayan ve sahibinin malı sayılan hizmetkarlardır.
Ve “Ey Saray’ın şifhası (hanım
hizmetkarı) Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?’’ dedi. “Kumam Saray’ın yüzünden
kaçıyorum.” dedi. (Başlangıç, 16:8)
“Avimelek de davarı ve sığırları ve kulları (erkek
hizmetkarları) ve şifhaları (hanım
hizmetkarları) aldı ve İbrahim’e verdi. Saray’ı da İbrahim’e karısı olarak geri
verdi.” (Başlangıç, 20:14)
*
“אֲמָת” (âmât) genellikle daha
zorlu işlerde, tarım işlerinde çalışan kız ya da
kadın
hizmetçi için kullanılır. Kız, kabul
etmesi durumunda efendisiyle veya efendisinin oğluyla evlenebilirdi. Bu durumda
hür kadın olarak kabul edilirdi (Çıkış, 21:7-11).
Örnek: Ama yüce melekler, İbrahim’e dedi ki: “Delikanlı ve âmâtin (kadın hizmetkarın) için
endişelenme. Saray ne derse, onu dinle. Çünkü zürriyetin (soyun) İshak’la
çağrılacak. (Başlangıç, 21:12)
“Bir adam kızını âmât olarak satarsa; o (kız), erkek kulların yaptığı
gibi çıkmayacak (başıboş bırakılmayacak). Onu kendine (nişanlı, eş) belirleyen
efendisini memnun etmezse, o zaman (efendisi) onu kurtaracak (özgür kaldığında
onun güvende kalmasını sağlayacak). Kendisine aldatıcı davrandığı için de onu
yabancıya (Yahudi olmayana) satma hakkı yoktur.
Onu oğluyla evlendirirse, kendi kızlarına davrandığı gibi davranacak.
(Efendisinin oğlu) kendisine başka bir eş (daha) alırsa, onun yiyeceğinden de
giysisinden de vakit haklarından (evlilik haklarından) da eksiltmeyecek. Ve
(efendisi) bu üçünü ona yapmazsa, o zaman (kız) ücretsiz olarak çıkacak
(karşılıksız olarak serbest kalacak).” (Çıkış, 21:7-11).
* “פִֽלַגְשִׁ” (filegeş) kadın hizmetkarlardan olan ancak daha iyi
koşullarda yaşayan efendisinin ikincil
olan eşlerine atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir.
“Ama İbrahim, filegeşinin (ikincil eşi olan hanım hizmetkarının) oğullarına İbrahim
hediyeler verdi...” (Başlangıç, 25:6)
Sonuç olarak: Kullar
ile ilgili bu hususları bağlamlarıyla incelediğimizde, Tevrat’taki bu kulluk kavramının, diğer medeniyetler veya
milletler tarafından uygulanmış olan kölelik sistemleriyle hiçbir ilgisinin
olmadığını görüyoruz.
Bu nedenle de “ebed”
veya “abd” sözcüklerini diğer dillere, farklı bir anlam ve statüye sahip “köle”sözcüğüyle
çevirmenin doğru olmadığı kanaati oluşmaktadır.
Suçu işleyen Ham iken
nasıl olup da Kenan lanetlenmektedir? Bir görüşe göre, Nuh ve oğulları (Ham da
dahil) mübarek kılınmıştı. (Başlangıç, 9:1) Nuh da bu yüzden torununu
lanetlemiştir. Zira daha önce açıklandığı üzere Kenan da bu utanç dolu olayla
yakından ilgilidir. Bir başka görüşe göre ise; Kenan, bu trajediye yol
açtığından dolayı lanete layık görülmüştür.
26- Ve Sam’ın,
Yücelerinin Yahve’sine hamd (övgü ve şükürler) olsun ve Kenan, Sam’a kul (hizmetkar)
olsun.1
1
Yeşu’nun Givonlular’ı
hâkimiyetine almasıyla (Yeşu 9:27) bu sözün yerine geldiği söylenilmektedir.
(Bkz. Yeşu, 16:10; Hakimler, 1:28, 30,33,35; 1. Korintliler, 9:20-21).
27- Ve yüce
melekler, Yafet’e bolluk versin ve Yafet, Sam’ın çadırlarında yaşasın1, ve Kenan, Yafet’e kul
olsun.”2
1
Bu deyimin ‘Sam’a
verilen berekete ortak olsun’ anlamına geldiği belirtilmektedir.
2
Tora, Nuh’un içine
düştüğü utanç dolu durumdan bahsetmektedir. Bu olay, Nuh’un bir yandan mübarek
kılınışı, diğer yandan da lanet edişiyle tarihin akışını bugüne dek
etkilemiştir. Tora burada, en büyük insanların bile, kontrollerini
kaybettikleri zaman düşebileceklerini öğretmektedir.
Aynı şekilde Nuh’un
oğullarının davranışları da insanların gerçek karakterlerinin, kriz zamanlarında
ortaya çıktığını öğretir. Dolayısıyla bu anlatım, ahlaki ve tarihi açılardan önemli
dersler içermektedir.
28- Nuh da
tufandan sonra 350 yıl yaşadı.
Nuh, insanlığın 1056’ncı yılında
doğmuştur. Tufan 1656 yılında meydana gelmiş ve Nuh 2006 yılında, yani Babil
Kulesi olayının ardından gerçekleşen Dağılış’tan (Başlangıç 11:1-32) on yıl
sonra ölmüştür. İbrahim ise 1948 yılında doğmuştur ve Nuh öldüğünde, İbrahim 58
yaşındadır.
29- Ve Nuh’un
tüm günleri 950 yıldı ve öldü.
Nuh’un yaşı Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Nuh’u da halkına elçi
gönderdik. Onların içinde 1000 yıldan 50 yıl eksik kaldı.” (Ankebut, 29:15)
10. Bab
Nuh’un Oğullarının Soyları
10:1- Ve bunlar, Nuh’un oğulları Sam,
Ham ve Yafet’in nesilleridir: Ve onlar için oğullar doğdu; Tufandan sonra.
Nuh’un oğulları 100 yaşına erişmiş
olmalarına rağmen ya tufandan önce çocukları olmamıştır yada tufanda helak
olmuşlardır. Bu ayette tufandan sonra birçok oğullarının olduğu
belirtilmektedir. Önemli bir diğer husus da; Başlangıç, 5:32’de Nuh’un
kızlarının olup olmadığına dair bir bilgi verilmediği gibi, oğulları ve
torunlarının soylarından söz edilirken de kızlardan söz edilmemektedir.
2- Yafet’in
oğulları: Gömer ve Magog ve Maday ve Yâvan ve Tuval ve Meşek
ve Tiras.
Yafet’in Kutsal Kitap’ta
en az adı geçen Yafet’in soyu, Nuh’un oğullarının belki de en büyüğü (ama bkz. Başlangıç,
10:21) olarak ilk önce sıralanır. Seçilen soy olan Sam’ın soyu en son sıralanır
(bkz. Başlangıç, 10:21-31; 11:10-26).
3- Gomer’in
oğulları: Aşkenaz ve Rifat ve Togarma.
4- Yâvan’ın
oğulları: Elişa (Misis) ve Tarşiş (Tarsus) ve Kittim (Kıbrıs)
ve Rodanim (Adana).
5- Onların her
biri ve çeşitli dillere ve kendi milletlerinde boylara bölündüler ve çeşitli
diyarlara yayıldılar.
6- Ham’ın
oğulları: Kûş (Habeş) ve Misrayim (Mısır) ve Pût (Tefet)
ve Kenan.
7- Kûş’un
oğulları: Seva ve Havila ve Savta ve Raama ve Savteka. Raama’nın oğulları: Şeva
ve Dedan.
8- Ve Kûş, ülkede kudretli bir adam olmaya başlayan Nemrut’a baba
oldu.
Nemrut Akatların erken dönem
hükümdarlarından biri olan I. Sargon, İbranicede bu şekilde geçiyor olabilir
(bkz. Başlangıç, 10:10).
9- O, Yahve’nin önünde güçlü bir avcıydı1.
Bu nedenle de “Nemrut (Nimrod) gibi Yahve’nin huzurunda avlanan güçlü bir adam” denir.
1 Bu ifadeyi,
“O (Nemrut), Yahve’nin önünde korkunç/müthiş bir zorba idi.”
Şeklinde yorumlayanlar da vardır.
10- Onun krallığının
başlangıcı da Babil’dir ve Şiyar diyarındaki Erek ve Akat ve Kalne’dir.
“Babil” Sümerce “Tanrı kapısı” Akadçada da
(Bab-eli) Eski Mezopotamya'nın en büyük ve en ünlü şehri idi.
11- Ve Asur’dan
çıkıp Ninova’yı ve Rehovot-İr’i ve Kalah’ı inşa etti.
12- Resende Ninova
ile Kalah arasında büyük bir şehirdir.
13- Ve Mizraların atası oldu:
ve Ludlulara ve Anamlılara ve Lehavlılara ve Naftuhlulara…
14- Ve Patruslulara
ve Kasluhlulara -ki Filistliler ondan oldu- ve Kaftorlular’a da (baba oldu).
Tevrat'ta “Peliştim” M.Ö. Xll. yüzyılda Kavimler göçü
sırasında deniz yoluyla Filistin'e gelen ve bölgeye adını veren Filistler,
başlangıçta Mısır-Filistin sınırında yerleşik iken zamanla kuzey bölgelerdeki
verimli platolara yerleşmiş; Lübnan, Ürdün, Girit ve Akdeniz'deki adalara hakim
olmuşlar.
15- Kenan da Sidon’a ve Het’e
baba oldu;
“Het”
Hitilerin atası idi. Bunlar Lut Gölü'nün (Ölüdeniz) batısında el Halil (Hebron)
civarında yaşarlardı.
16- Ve Yebusilere
ve Amorilere ve Girgaşlılara…
Amorilerin, Arnon Nehri’nin (günümüzde Ürdün’deki Mücib
Nehri’nin) doğusunda ve Lut Gölü (Ölüdeniz) civarında yaşayan halk olduğu
belirtilmektedir. Çevre halklar tarafından “Dağlılar” olarak isimlendirilen bu halk,
daha sonra buradan sürülmüştür.
17- Ve Hetilere
ve Arklılara ve Sinlilere…
18- Ve Arvatlılara
ve Semarlılara ve Hamalılara. Bundan sonra Kenani kabileleri dağıldı.
19- Kenan
diyarının sınırı Sayda’ya Gerar’a ve Gazze’ye ve Sodom’a ve Gomora’ya ve Adma’ya
ve Sevoyim’e Laşa’ya kadar uzanıyordu.
Sodom, Gomora, Adma ve
Sevoyim’e.. (Başlangıç, 14:2, 8). Bu kentler muhtemelen Lut Gölü’nün doğu veya
güneydoğusunda bulunuyordu.
20- Bunlar da
ülkelerine ve halklarına ve boylarına ve dillerine göre Ham’ın oğullarıdır.
21- Sam’ın da oğulları
oldu. Sam, tüm Ever oğullarının babasıdır. Behor (ilk doğan erkek olan) Yafet’in de kardeşidir.
Sam’ın, Samilerin atası
olduğu belirtilmektedir. Ever de Sam’ın birkaç kuşak sonraki torunlarından olsa
da (bkz. Başlangıç, 10:24-25; 11:14-17), Ever, İbranilerin atası (“İbrani”
sözcüğünün kökeni “Ever”dir) olarak özel bir öneme sahip olduğu anlaşılır.
22- Sam’ın
oğulları da Elamı veAsur ve Arpakşat ve Lud ve Aram’dır.
23- Aram’ın
oğulları: Ûs ve Hul ve Geter ve Maş’tır.
24- Arpakşat’ın
Şelah adında bir oğlu oldu. Şelah’tan da Ever oldu.
25- Ever’in de
iki oğlu oldu. Birinin adı Pelek’ti. çünkü onun günlerinde ülke
bölünmüştü. Kardeşinin adı da Yoktan’dı.
26-29-
Yoktan da Almodat’a ve Şelef’a ve Hasarmavet’a ve Yerah’a baba oldu. Hadoram’a
ve Uzal’a ve Dikla’ya ve Oval’a, Avimael’a ve Şeva’ya ve Ofir’e ve Havila’ya ve
Yovav’a... Bunların hepsi Yoktan’ın oğullarıdır.
30- Ve doğuda,
Meşa’dan Sefar’a uzanan dağlık bölgede yaşarlardı.
31- İşte bunlar,
ülkelerine ve halklarına ve ailelerine ve dillerine göre Sam’ın oğullarıdır.
32- Aileleri,
halklarındaki nesillerine göre Nuh’un oğulları da bunlardı. Ve tufandan sonra
halklar yeryüzüne bunlardan (türeyerek)
yayıldılar.
11. Bab
Babil Kulesi
11:1- Tüm yer(yüzü) (insanları, başlangıçta) tek
bir lisana ve ortak bir konuşmaya sahipti.
2- Ve öyle
oldu. Doğuda yolculuk ederken, Şinar topraklarında bir vadi buldular ve orada
yerleştiler.
Bu babta anlatılan
olaylar dünyanın Başlangıçının 1996’ncı yılında, Tufan’dan 340 yıl sonra
meydana geldiği belirtilmektedir. Nuh ve çocukları halen hayatta, Yüce melekleri
keşfetmiş olan İbrahim ise 48 yaşındadır. Dünyada bulunan tüm milletlerin
bugünün Irak (Babil) topraklarında yoğunlaştıkları tek bir dil; “Laşon Akodeş –
Kutsal Dil” olan İbraniceyi konuştukları belirtilmektedir. Yahudi görüşe göre
İbranice, dünyanın Başlangıçında kullanılan dildir.
3- Ve birbirlerine “Gelin, tuğlalar yapıp ve onları yakalım (pişirelim).” dediler. Artık taş
yerine tuğlaları, balçık yerine de katranları (ziftleri veya killeri) vardı.
4- Ve Adam arkadaşına dedi ki: “Haydi kendimize bir şehir başı gökte olan bir kule inşa
edelim ve kendimize bir isim yapalım ki yeryüzüne dağılmaış oluruz.”
Aralarında hala,
geçmişte büyük bir tufan gerçekleştiğini çok iyi bilen insanların (Nuh ve
çocuklarının) bulunduğu bu topluluğun, Nuh’un ve İbrahim’in tebliğine rağmen Allah’ın
öğretilerini bırakıp
putperestliğe
yönelmiş ve ellerindeki imkanları kendi basit çıkarları için kullanmaya
çalıştığı görülmektedir.
5- Ve Yahve, insanoğulların
yaptığı şehri ve kuleyi görmek için aşağı indi.
1
Adil bir yargıç, sanığı mahkum etmeden önce, olayı tüm
yönleriyle inceler.
6- Yahve de dedi ki: “Hepsi bir
halk iken ve tek bir lisan konuşuyor iken ve yapmak istedikleri hiçbir şey
onlardan esirgenmiyor iken ilk yaptıkları şey bu mudur!
7- Gelin (aşağı) inelim1 ve orada lisanlarını
karıştıralım ki biri bir diğerinin konuşmasını anlamasın.”
1
Buradaki çoğul kullanım,
Allah’ın Mele-i Ala (Seçkin Yüceler) ile müzakere içinde olduğunu vurgulama
amaçlı olarak kullanılmış olabilir. Yoksa Allah’ın, meleklerin öğüdüne ihtiyacı
olmadığı açıktır.
Böylece birbirlerini
anlamayan hale gelen bu halk, söz konusu kuleyi tamamlayamamış.
8- Ve Yahve, onları oradan tüm yeryüzüne dağıttı. Böylece şehri inşa
etmeyi bıraktılar.
9- Bu nedenle de
buraya Bavel (Babil)1 adıyla seslendi. Çünkü Yahve’nin, tüm dünyanın dilini karıştırdığı yer orasıydı ve Yahve
onları tüm yeryüzüne işte buradan dağıtmıştı.2
1
Bavel, Babil sözcüğünün
İbranicesi ve “kargaşa” anlamına gelmektedir.
“Bavel’in (Babil'in) en
az 2000 yıl devam ettiği anlaşılan tarihi serüveninin başlıca aşamalarını
Amurrular ( Eski Babil Krallığı: m.ö. 1894-1 595), Kassitler (m.ö. 1 595- 1 1
74),Asur hakimiyeti (m.ö. 745-626) Keldaniler (Yeni Babil Krallığı]:
m.ö.626-539), Ahameniler (İran hakimiyeti: m.ö. 539-332) ve İskender-Selevki
(m.ö. 332-275) dönemleri teşkil etmektedir. Bu tarihi aşamalar içinde özellikle
önem taşıyan iki devir, en büyük hükümdarlan kanunlarıyla ünlü Hammurabi olan Amurrular
ile Keldanller devirleridir. Babil'e en parlak dönemini yaşatan Keldaniler,
imar faaliyetleri, dünyanın 7 harikasından biri kabul edilen Babil'in asma bahçelerini
ve daha sonra Büyük İskender'in de içinde öldüğü muhteşem sarayı yaptırmakla
ünlü Buhtunnasr'ın (Nevubadnetsar: m.ö. 605-562) ölümünden sonra hızla siyasi
ve askeri güçlerini kaybetmeye başlamışlar; Pers Kralı Koreş (Cyrus:m.ö.
559-530) tarafından da yıkılmışlardır (m.ö. 539). Tarih boyunca pek çok defa istila
edilip yıkılmasına rağmen ünlü Babil Kulesi'nin ihtişamı karşısında büyülenen
Koreş (Cyrus) tarafından yıkılmayıp onarılan Babil, 60 sene sonra başlayan büyük
bir isyan üzerine şehri tekrar zapt eden Xerxes'in (m.ö. 486-465) emriyle neredeyse
tamamen yıkılmıştır (m.ö. 478). Babil'i daha sonra, imparatorluğunun başşehri
yapan Büyük İskender (m.ö. 336-323). kulenin molozlarını 2 ayda 10.000 kişiye
temizleterek büyük bir onarım faaliyetine başlamışsa da, bu çalışmalar onun
ölümü üzerine dunnuştur. Şehir 1. Seleukos’un (m.ö. 305-280) Dicle kenarında
yeni başşehir Seleukeia'yı kurmasından sonra önemini kaybetmiş. 275 yılında da
1. Antiyobus (Antiokhos: 28 1 -260) emriyle ahalisinin büyük kısmının yeni
başşehre nakledilmesi üzerine yavaş yavaş harap olan Babil. milattan sonra II.
yüzyılın başlarında tamamen terk edilmiştir.
2
Şehrin ve kulenin inşası
kendi başına bir günah değildir. O toplumun diğer günahlarından söz
edilmemektedir. Ancak söz konusu toplum, işlediği suçlarda birlik içinde
hareket ettiklerinden dolayı Allah, onların birliklerini bozmaya karar
vermiştir.
10- Bunlar da Sam’ın
soyudur: Tufandan 2 yıl sonra Sam 100 yaşındayken bir oğlu
oldu; Arpakşat.
11- Sam, Arpakşat
doğduktan sonra 500 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
12- Ve Arpakşat,
35 yaşındayken bir oğlu oldu; Şelah.
13- Arpakşat, Şelah
doğduktan sonra 403 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
14- Ve Şelah, 30 yaşındayken bir oğlu oldu; Ever.
15- Şelah, Ever
doğduktan sonra 403 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
16- Ve Ever, 34 yaşındayken bir oğlu oldu; Pelek.
17- Ever, Pelek
doğduktan sonra 430 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
18- Ve Pelek, 30 yaşındayken bir oğlu oldu; Reu.
19- Pelek, Reu
doğduktan sonra 209 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
Pelek ile, insan
hayatının büyük ölçüde kısaldığını gözlemekteyiz. Pelek’in babası 464 yıl
yaşarken, kendisi sadece 239 yıl yaşamıştır. Sonraki nesillerin de yaşının
gittikçe kısaldığını görmekteyiz. Bu da Başlangıç, 6:3’teki kararın
uygulamasında doğanın bir araç olarak kullanıldığı anlamına gelmektedir. Tora, Yeryüzüne Dağılış’ın Pelek’in zamanında
gerçekleştiğini belirtmektedir (10:25).
20- Ve Reu 32 yaşındayken bir oğlu oldu; Seruk.
21 Reu, Seruk
doğduktan sonra 207 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
22- Ve Seruk 30 yaşındayken bir oğlu oldu; Nahor.
23- Seruk, Nahor
doğduktan sonra 200 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
24- Ve Nahor 29 yaşındayken bir oğlu oldu; Terah.
25- Nahor, Terah
doğduktan sonra 119 yıl daha yaşadı ve oğulları ve kızları oldu.
26- Ve Terah 70
yıl yaşadı ve Abram’a ve Nahor’a ve Haran’a baba oldu.
27- Bunlar da Terah’ın
soyudur: Terah, İbrahim’e ve Nahor’a ve Haran’a baba oldu. Haran’ın da bir oğlu
oldu; Lut.
28- Ve Haran, babası
Terah’ın önünde, doğduğu yerde Ur Kasdim’de öldü.
29- İbrahim ve
Nahor da evlendiler. İbrahim’in karısının adı Saray’dı. Nahor’un karısının adı da
Milka’ydı. (Milka), Haran’ın kızıydı. (Haran),
Milka ve Yiska’nın babasıdır.
Bazı Tevrat yorumcuları, Saray’ın, İbrahim’in
yeğeni Yiska olduğunu söylemektedir. Ancak, Saray'ın, İbrahim’in üvey kız
kardeşi olduğunun Başlangıç, 20:12 ayetinden (ayetinden öğreniyoruz: “O
gerçekten benim kız kardeşim. O babamın kızı ama annemin kızı değil ve onunla
evlendim.” Bir erkeğin üvey kız kardeşi ya da yeğeniyle evlenmesi, Musa Nebi
zamanında Musa kanunu ile yasaklanmıştı (Levililer 18:9, 14).
Tora’nın bu babında İbrahim Nebi’nin tevhit mücadelesi
anlatılmıyor. Yahudi kaynakları da, İbrahim’in 52 yaşındayken (2000 yılında;
yani Dağılış’tan 4 yıl sonra, Nuh’un ölümünden de 6 yıl önce) kendine yakın
olan insanları Allah’a kulluk etmeye davet etmeye başladığı belirtilmektedir.
Oysa Kur’an onun genç iken insanları
tevhide çağırdığını söylemektedir: “Kendisine İbrahim denilen bir gencin
onları zikrettiğini (diline doladığını) duyduk. dediler.” (Enbiya, 21:60)
İbrahim
Nebi’nin tevhit mücadelesi ile ilgili
olarak, Kur’an’da da şunlar yer almaktadır:
İbrahim, Allah’ın ölüleri nasıl dirilttiğini merak ediyor:
Hani, “Rabbim! Bana
ölüleri nasıl dirilttiğini göster.” demişti. Allah, “İman etmiyor (inanıp
güvenmiyor) musun?” dedi. İbrahim, “Bilakis, velakin kalbimin tatmin olması
için.” dedi. Allah, ona “Öyleyse kuşlardan dördünü tut ve onları kendine
alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça koy. Sonra da onları çağır,
koşarak sana gelecekler.” buyurdu. Allah, Aziz’dir, Hakim’dir.
(Bakara, 2:260)
İbrahim, babası ve halkıyla tartışıyor:
“Hâlâ, Allah’a tevbe edip (O’nun emrine yönelip) mağfiret
dilemiyorlar mı? Allah, Gafur’dur, Rahim’dir. Meryem oğlu Mesih sadece bir
resuldür. Ondan önce de resuller gelip geçti. Annesi de sıddik (sözünde duran,
dosdoğru) bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara ayetleri nasıl
açıklıyoruz, bak ardından nasıl da saptırılıyorlar. De ki “Allah’ın peşi sıra
size zarar ya da fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi kulluk ediyorsunuz?”
Allah, Semi’dir, Alim’dir. De ki: “Ey Kitap ehli! Dininizde hak (gerçek) olanın
ötesinde aşırıya gitmeyin. Öteden beri yolun doğrusundan sapmış ve çok kişiyi
saptırmış olan sapık bir topluluğun hevalarına (arzu ve isteklerine) da
uymayın!” İsrail oğullarından kafir olanlar, Davud ve Meryem oğlu
İsa’nın diliyle lanetlenmiştir. Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmalarından
dolayıdır. Onlar, işledikleri münkerden birbirlerini sakındırmıyorlardı.
Yaptıkları ne kadar çirkindi. Onlardan (İsrail oğullarından) çoğunun, kâfir
olanlarla mütevelli (yönetici) olduğunu görürsün. Nefislerinin kendileri için
sunduğu şey ne kötüdür! Allah, onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî
kalıcıdırlar. Onlar, Allah’a, Nebiye ve ona indirilene iman etmiş olsalardı
onları (müşrikleri) veli edinmezlerdi, ancak onların çoğu fasıktır. İman
edenlerin en şiddetli düşmanı olarak Yahudileri ve müşrikleri bulacaksın. İman
edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da “Biz Nasarayız!” diyenleri
bulursun. Bu böyledir. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve
onlar büyüklük taslamazlar. Resul’e indirileni
duyduklarında da hak (gerçeği) olanı bildiklerinden dolayı gözlerinin yaşla
dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz, iman ettik, bizi şahitlerle
birlikte yaz.” (Maide, 5:74-83)
“Ve İbrahim,
babasına ve kavmine demişti ki: “Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Bana fıtrat
veren hariç. Çünkü o beni doğruya ulaştırır.” Bunu da belki dönerler diye,
ondan sonrakiler için kalıcı bir kelime (ayet, ilke) yaptı.” (Zuhruf, 43:26-28)
“Onlara, İbrahim’in
haberini de tilavet et (oku ve aktar). Babasına ve kavmine ‘Siz neye tapıp
duruyorsunuz?” demişti. “Putlara kulluk ediyoruz ve kendimizi onlara adıyoruz.”
dediler. Dedi ki: “Onlara dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı? Veya bir
faydaları ya da zararları oluyor mu?” “Hayır. Biz, atalarımızı böyle
yaparlarken gördük.” dediler. Dedi ki: “Peki neye kulluk ettiklerinizi görüyor
musunuz? Siz ve geçmiş atalarınız. Alemlerin Rabbi hariç, onlar
(taptıklarınız) benim düşmandır. Beni yaratan ve bana yol gösteren O’dur. Ve
beni yediren ve içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren de O’dur.
Beni öldürecek olan, ardından diriltecek olan da O’dur. Hesap Gününde
hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur.” (Şuara, 26:69-82)
“İbrahim’i de (elçi
gönderdik). Halkına dedi ki: “Allah’a kulluk (hizmet) edin ve O’na karşı takva
sahibi (erdemli, sorumluluk bilincinde) olun. Bilirseniz, bu sizin için en
hayırlısıdır. Siz ise, Allah’tan başka, birtakım putlara kulluk (hizmet)
ediyorsunuz ve (Allah adına) yalan şeyler uyduruyorsunuz! Allah’tan başka
kulluk ettikleriniz, size rızık vermeye güç yetiremezler. Öyleyse, rızkı
Allah’ın yanında arayın ve yalnızca O’na kulluk edin ve O’na şükredin. O’na
döndürüleceksiniz. Ve eğer yalanlarsanız, sizden önceki toplumlar da yalanladı.
Resul’e düşen, açıkça çağrı yapmaktan başka bir şey değildir.” Allah’ın
yaratmaya nasıl başladığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmediler mi? Bu,
Allah için kolaydır. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın ve nasıl inşa etmeye
(yaratmaya) başladığına bakın. Allah,
son inşayı da aynı şekilde yapacaktır. Allah, her şeye Kadir’dir (her şeyi ölçü
ve plan dahilinde dilediği gibi takdir edendir). O, istediğine azap eder,
istediğine de rahmet eder. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz. Ve siz, ne yerde ve
ne de gökte (O’nu) aciz bırakacak değilsiniz. Sizin de Allah’tan başka ne bir
veliniz ne de bir yardımcınız vardır.” (Ankebut, 29:16-22)
İbrahim
Ateşe Atılıyor:
İbrahim de onun
(Nuh’un) yolundandı. O, selim olan bir kalp ile Rabbine geldiği zaman, Babasına
ve kavmine demişti ki, “Neye kulluk (hizmet) ediyorsunuz? Allah’ın yanı sıra
uydurukı ilâhlar mı istiyorsunuz?” Alemlerin Rabbini hakkındaki zannınız
(varsayımınız) nedir? Yıldızlara bir göz attı:”Aslında, hasta bir haldeyim.”
dedi. Onlar da arkalarını dönüp gittiler. (İbrahim), putlara gizlice yanaştı ve
dedi ki: “Yemez misiniz? Neyiniz var sizin, neden konuşmuyorsunuz?” Üzerlerine
yürüyüp sağıyla vurdu. (Putperestler) kınamak için ona geldiler. Dedi ki: “(Ellerinizle)
yonttuğunuza mı kulluk ediyorsunuz? Sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı.” (Saffat, 37:83-96)
“Sonra onun halkının
cevabı, ‘Onu öldürün veya yakın!’ demekten başka bir şey olmadı.” (Ankebut, 29:24)
“ ‘Onun
için bir kule yapın ve onu cehime (alevli ateşe) atın!’ dediler. Ona bir tuzak
kurmak istediler. Biz de onları aşağılıklardan kıldık.” (Saffat, 37:97, 98)
“Bunun üzerine Allah,
onu ateşten kurtardı.” (Ankebut, 29:24)
İbrahim’in
Nemrut ile Tartışması:
“Allah, kendisine mülk
(yetki, hükümdarlık) verdi diye, İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim hem yaşatır hem de öldürür.” deyince, “Ben
de yaşatır ve öldürürüm!” dedi. Buna karşılık İbrahim, “Allah Güneşi doğudan getirir, haydi
sen de onu batıdan getirsene!” deyince, o inkârcı şaşırıp kaldı. Allah,
zalim kavmi hidayete erdirmez.” (Bakara, 2:258)
“(İbrahim, ateşten kurtulunca) dedi ki: ‘Siz, dünya
hayatında aranızdaki muhabbetten dolayı, Allah’ı bırakıp putlar edindiniz.
Sonra Kıyamet Günü, bir kısmınız bir kısmınızı tekfir eder, bir kısmınız da bir
kısmınızı lanetlersiniz. Varacağınız yer ateştir, sizin için bir yardımcı da
yoktur.’ Bunun üzerine Lut ona iman etti. (İbrahim) dedi ki: ‘Ben, Rabbime
(emrettiği yere) hicret ediyorum. O, Aziz’dir (mutlak güç ve otorite
sahibidir), Hakîm’dir (Hüküm ve hikmet sahibidir).’ “ (Ankebut, 29:25, 26)
O da “Beni
hidayete erdirecek olan Rabbime gidiyorum.” dedi. (Saffat, 37:99)
Rabbimiz, bizi kafirler için bir imtihan aracı kılma.
Rabbimiz, bizi bağışla. Sen, Aziz’sin (mutlak güç ve otorite
sahibisin), Hakîm’sin (ilim ve hikmetinle en mükemmel hükmü
verirsin).” (60:5)
30- Saray
kısırdı ve çocuğu yoktu.
“Saray”, Sara'nın “(Yönetici
anlamında) Hatımum. Melikem” anlamına gelen önceki adıdır. İbrahim gibi onun da
adı daha sonra değiştirilmiştir (Başlangıç, 17:15). Tıpkı Abram’ın isminin “Avraam”
olarak değiştirilmesinin, ona verilen daha yüksek görevi ifade etmesi gibi,
Saray’ın ismi de bu yükselişin simgesidir. O güne kadar Aram bölgesinin sultanı
(prensesi) olan “Saray”, ahde dahil olarak “Sara” ismini almış ve bu isimle
artık bütün milletlerin sultanı statüsü kazanmıştır.
31- Terah,
oğlu İbrahim’i ve Haran’ın oğlu Lut’u ve gelini Saray’ı yani İbrahim’in karısını
yanına aldı ve Kenan diyarına gitmek üzere (Kildaniler’in)
Ur şehrinden çıkıp Harran’a geldiler ve oraya yerleştiler.
Harran
– Mezopotamya’da, Kutsal Topraklar’ın 740 km kadar kuzeydoğusundaki bir şehir.
Harran Ovası’nın bulunduğu Urfa olduğu sanılmaktadır. Ur’dan Harran’a olan
yolculuk yaklaşık 1110 km. idi. Terah’ın, İbrahim’in Harran’dan
ayrılışından yaklaşık 60 yıl sonra (2083 yılında) öldüğü belirtilmektedir. Babanın
anlatım içindeki rolü artık tamamlanmıştır. Dolayısıyla babanın ölümü aslında
yıllar sonra gerçekleşiyorsa da yeni anlatıma geçmeden önce verilir. Ayrıca
İbrahim’e giydirilen “seçilmişlik elbisesi” dolayısıyla, biyolojik ailesi
ile ilişkisi artık kesilmiştir. Bu yüzden ilk ailesini ve anavatanını
hayatından çıkarmıştır ve Terah, bir anlamda artık İbrahim için ölmüştür.
32- Ve Terah’ın
günleri 205 yıldı ve Terah, Harran’da öldü.
İbrahim’in ateşe
atılması hadisesinden ve Aran’ın ateşte yanarak ölmesi üzerine, baba Terah’ın,
torunu Lut’u ve İbrahim ve eşini yanına alıp Haran’a göç ettiğini görüyoruz. Ancak
Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarıyla İbrahim’in Harran’da da elçilik görevini
sürdürmesi ve tevhit mücadelesini tebliğ etmesinden dolayı, babası Terah ile
arası daha çok açılıyor.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır: “(İbrahim) Babasına demişti ki: ‘Ey Babacığım!
Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan şeye niçin kulluk ediyorsun?
Ey babacığım! Sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy ki, seni
düzgün olan yola eriştireyim. Ey babacığım! Şeytana kulluk etme. Çünkü şeytan,
Rahman’a isyan eden biridir. Ey Babacığım! Rahman’dan olan bir azaba
uğratılmandan, şeytanın da velisi (yandaşı) olmandan korkuyorum.’ ‘Ey İbrahim!
Sen, benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen seni recmederim
(taşlarım). Benden uzun bir süre uzak dur.’ dedi.” (Meryem, 19:42- 46)
İbrahim’in
Duası: “Rabbim, bana hikmet ver ve beni salihler (dürüst ve erdemli
olanlar) arasına kat. Sonraki nesiller arasında da doğrulukla anılmamı sağla.
Ve beni Naim (saadet, nimet) Cennetinin varislerinden eyle. Babamı da bağışla.
Çünkü o dalalete düşenlerdendi. (Şuara, 26:87)
İbrahim’in babası Terah’ın müşrik olarak öldüğü Tevrat’ta da şöyle
anlatılıyor: “Yeşu,
tüm halka, şöyle dedi: ‘İsrail’in Yücelerinin Yahve’si diyor ki, İbrahim’in ve
Nahor’un babası Terah ve öbür atalarınız, eski çağlarda, Fırat Nehri’nin
ötesinde yaşar; başka ilahlara kulluk ederlerdi.’” (Yeşu, 24:2)
12. Bab
İbrahim’e Çağrı
12:1- Ve Yahve, Abram’a demiş ki: “Topraklarından (vatanından), doğduğun yerden ve
babanın evinden (ayrıl) sana hidayet (kılavuzluk) edeceğim yere git.
Arapçada
“hidayet et” anlamına gelen “הוֹדִיעֵנִי” kelimesinin fiil kökü “הוֹדָעָה”
(hodaʿah) kelimesidir. Bu kelime “bildirmek, haber vermek, yol göstermek,
rehberlik etmek, kılavuzuk etmek” anlamlarına gelir. Bu kelime ilk defa burada
geçmektedir.
1 İbrahim, Kenan’a (İsrail-Filistin
Topraklarına) geliyor:
75 yaşındaki İbrahim ve 65 yaşındaki
Saray’ın, geçmişleri ve sevdikleriyle olan tüm bağlarını, sadece Allah
emrettiği için koparmaları İbrahim’in sınandığı sınavlardan biridir. Zira iyi
bir mevkiye ve refaha ulaştıktan sonra, hayata yeni baştan başlamak hiç de
kolay değildir.
İbrahim, “Ever – Diğer Taraf”
sözcüğünden türemiş olan “İvri” lakabıyla çağrılmaktadır. Bu sözcük basit
anlamıyla, “Fırat Nehri’nin karşı tarafından gelen” demekse de Yahudi din
adamları bu sözcüğü daha derin bir bakışla şöyle açıklarlar: “Manevi ve ahlaki
bağlamda, tüm dünya bir tarafta, İbrahim karşı taraftaydı”. “Sadıklar” böyle
bir yalnızlığa tahammül etmeye hazır olmalıdırlar.
Kur’an da İbrahim için “tek
başına bir ümmet” olduğunu söyler:
İbrahim, hanif (şirk koşmaksızın, Allah’ı birleyen) olarak Allah’a yönelen
bir ümmetti ve müşriklerden değildi. (Nahl, 16:120)
İbrahim ve Saray karşı tarafa geçme
konusunda görevlendirilmişlerdir. Sadece nehrin karşı tarafına değil, aynı
zamanda, Allah’ın boyunduruğunu kabul etmeyen herkesin de karşı tarafına...
Yaşamlarının bu noktasında, Abram ve Saray olan isimleri, Kenan diyarına doğru
yola çıkışlarından 24 yıl sonra Abram (Başlangıç, 17:5) ve Sara (Başlangıç, 17:15)
olarak değiştirilmiştir.
2- Seni büyük
bir millet yapacağım, ve seni bereketli (mübarek)
kılacağım ve adını yücelteceğim ve sen bir beraha (bereket kaynağı)
olacaksın.
“בְּרָכָֽה” Beraha,
bereket kaynağı demektir. Arapça karşılığı da بَرَكَ “bereke”dir.
3- Seni mübarek sayanları mübarek
sayacak ve seni lanetleyeni de lanetleyeceğim. Yeryüzünün tüm aileleri de senin
aracılığınla bereketli kılınacak.”
Yüce Allah, dışlanan ve hatta ateşe
atılan İbrahim’e bu kez moral vermektedir ve yine onu Bizzat koruyacağına dair
güvence vermektedir.
4- Abram, Yahve’nin buyurduğu gibi (Harran’dan/Urdan)
ayrıldı. (Yeğeni) Lut da onunla birlikte gitti. Abram, Harran’dan çıktığında
75 yaşındaydı.
5- Abram, eşi Saray’ı ve kardeşinin oğu Lut’u ve topladıkları maddeleri
(mal, servet ve hayvanlar) ve Haran’da edindikleri
canları (iman edenleri) aldı ve Kenan diyarına doğru yola çıktılar.1
Kenan diyarına geldiklerinde;
1 Bu ayetten, İbrahim Nebinin uzun yıllar Harran’da da tevhidi
anlattığı anlaşılmaktadır.
İbrahim’in
hicreti ile ilgili olarak, Kur’an’da da şunlar yer
almaktadır:
(İbrahim) Dedi ki: “(Ey
babacığım!) selam üzerine olsun, Rabbimden sana mağfiret dileyeceğim. Çünkü O,
bana çok lütufkardır. Sizden de Allah’ın yanı sıra kulluk ettiklerinizden de
uzaklaşıyorum ve yalnızca Rabbime dua ediyorum. Rabbime ettiğim dua sayesinde
de mahrum kalmayacağımı umut ediyorum.” Onlardan ve Allah’ın yanı sıra kulluk ettiklerinden uzaklaşınca, ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik ve hepsini
nebi yaptık. Ve onlara rahmetimizden lütfettik ve onlara sıddık (doğru) bir
lisan verdik. (Meryem, 19:47-50)
6- Ve Abram, ülkenin içinde Şekem’deki
More Ovası’na kadar ilerledi. O sırada Kenanlılar o ülkedeydi. (Ülkede Kenanlılar yaşıyordu).
Şekem, günümüzdeki Nablus şehrinin yakınlarında bulunmaktadır.
7- Ve Yahve, Abram’a
göründü ve “Bu toprakları senin soyuna vereceğim” dedi. Ve (Abram) kendisine görünen Yahve’ye orada bir mizbeah (sunak)
inşa etti.
“וַיֵּרָ֤א” sözcüğü rü’yet, görünmek anlamına gelmektedir. Bu
nedenle de Yahve’nin görünmesinin rüya şeklinde de olabileceği kanaati oluşmaktadır.
8- Ve oradan
Beyt El’in (Yüce’nin Evi) doğusundaki dağlara taşındı. Ve
çadırını batıda Beyt El ve doğuda Ay (Kenti) olacak şekilde kurdu. Ve orada
Yahve’ye bir sunak inşa etti ve Yahve’nin adıyla çağrıda
bulundu.
“Beyt El” Şekem'in 20 mil güneyinde, Kudüs'ün
de 10 mil kuzeyinde idi.
9- Ve Abram negeve doğru yoluna devam etti.
Yahudi
kültüründe Filistin'in güney tarafı için kullanılır. Negev, “kuru, çöllük bölge”
anlamına gelmektedir.
Abram Mısır’da
10- Ve bir
kıtlık vardı. Abram da (bir süre) orada kalmak
için Mısır’a indi.
11- Mısır’a girmeye
yaklaştıklarında, eşi Saray’a dedi ki: “Biliyorum ki sen, bakılması güzel bir
kadınsın.
12- Seni
görecekler ve ‘Bu, onun karısıdır.’ diyecekler ve seni ele geçirmek için beni öldürecekler.
13- Lütfen kız
kardeşim olduğunu söyle ki senin uğruna benim için her şey iyi olsun ve ruhum senin
sayende yaşasın.”
Saray, İbrahim’in üvey
kız kardeşidir. “Ve o gerçekten benim kız kardeşimdir. Babamın kızı; ama
annemin kızı değil ve o benim eşim oldu. Ve Yüce melekler, beni babamın evinden
uzaklaştırdığında ona (Saray’a), ‘Nereye gidersen git, benim hakkımda, ‘O benim
kardeşimdir.’ diyeceksin. Bana göstereceğin iyiliğin budur.”(Başlangıç, 20:12,
13) Bu iki ayetten; İbrahim’in, daha babasının evinden ayrılırken, Saray’ın
güzelliği yüzünden birileri tarafından öldürülmemeleri için öyle bir tedbir
almış olduğu anlaşılmaktadır.
14- Ve Abram
Mısır’a vardığında Mısırlılar, kadının çok güzel olduğunu gördüler.
15- Ve Paronun1 memurları onu (Saray’ı) gördüler ve onu Paroya övdüler. Kadın da Paronun
sarayına alındı.
1 Tora’da geçen Paro (פרעה), Paro demektir. Mısır
hükümdarları için kullanılan Pera'o tabiri, Akkadcaya “Pir'u”, İbraniceye “Par'o”,
Arapçaya ise “Firavun” şeklinde geçmiştir. İbrahim’in Mısır’a gelişi, MÖ 1900
yılında görev başında olan, XII. Hanedan’a mensup II. Amenemhet zamanında
olabilir.
16- Ve (Paro, Saray’ın) uğruna, Abram’a iyilik yaptı. Ve (Abram)
davarı ve sığırları ve katırları ve kulları
(erkek hizmetkarları) ve şifhaları1
ve eşekleri ve develeri oldu.2
1 Tevrat’ta kadın
hizmetkarlar için “שִפְחָה”
(şifha),
“אֲמָת” (âmât), “פִֽלַגְשִׁ” (filegeş) ifadeleri
kullanılmaktadır. Gelenekçi Müslüman din adamlarının, Arapça bir kelime “cariye”
sözcüğü Kur’an’da geçmediği halde Kur’an’da geçen bazı kelimelere cariye anlamı
verdikleri gibi; Yahudi din amları da bu sözcüklere, Talmud gibi kitaplarında
cariye anlamı da vermiş ve Tevrat’ta kullanıldığından farklı şekilde anlamlar
yüklemişler.
Bu sözcüklerin,
Tevrat’ta imanlı toplum bir toplum için nasıl kullanılmış olduklarına bakalım:
*
“שִפְחָה”
(şifha) genellikle daha
hafif işlerde çalışan kadın hizmetçiler için kullanılır.
Ve “Ey Saray’ın şifhası Hacer, nereden
gelip nereye gidiyorsun?’’
dedi. “Kumam Saray’ın yüzünden kaçıyorum.” dedi. (Başlangıç, 16:8)
*
“אֲמָת” (âmât) genellikle daha
zorlu işlerde, tarım işlerinde çalışan kız ya da
kadın
hizmetçi için kullanılır. Kız, kabul
etmesi durumunda efendisiyle veya efendisinin oğluyla evlenebilirdi. Bu durumda
hür kadın olarak kabul edilirdi (Çıkış, 21:7-11).
Örnek: Ama yüce melekler, İbrahim’e dedi ki: “Delikanlı ve âmâtin (kadın hizmetkarın) için
endişelenme. Sara ne derse, onu dinle. Çünkü zürriyetin (soyun) İshak’la
çağrılacak. (Başlangıç, 21:12)
“Bir adam kızını âmât olarak
satarsa; o, erkek kulların yaptığı gibi çıkmayacak (başıboş bırakılmayacak).
Onu kendine (nişanlı, eş) belirleyen efendisini memnun etmezse, o zaman
(efendisi) onu kurtaracak (özgür kaldığında onun güvende kalmasını sağlayacak).
Kendisine aldatıcı davrandığı için de onu yabancıya (Yahudi olmayana) satma
hakkı yoktur. Onu oğluyla evlendirirse,
kendi kızlarına davrandığı gibi davranacak. (Efendisinin oğlu) kendisine başka
bir eş (daha) alırsa, onun yiyeceğinden de giysisinden de vakit haklarından (evlilik
haklarından) da eksiltmeyecek. Ve (efendisi) bu üçünü ona yapmazsa, o zaman
(kız) ücretsiz olarak çıkacak (karşılıksız olarak serbest kalacak).” (Çıkış,
21:7-11).
* “פִֽלַגְשִׁ” (filegeş) kadın hizmetkarlardan olan ancak daha iyi
koşullarda yaşayan efendisinin ikincil
olan eşlerine atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir.
“Ama İbrahim, filegeşinin (ikincil eşi olan hanım hizmetkarının) oğullarına İbrahim
hediyeler verdi...” (Başlangıç, 25:6)
2 Başlangıç, 14:23 ayetinde (ayetinde) görüleceği üzere
İbrahim, Sedom Kralı’ndan hediye almayı şiddetle reddetmiştir. Oysa burada Paronun
verdiği hediyeleri kabul ederek birbirine taban tabana zıt iki davranışta
bulunmuştur. “Saray’ın ağabeyi” olması hasebiyle burada İbrahim’in seçeneğinin
olmadığı ve hediyeleri kabul etmek zorunda olduğu belirtilmektedir. Zira aksi
bir tavır, “kız kardeşi Saray’ı” Paro ile evlendirmek istemediği anlamına
geleceği ve bu davranışın ikisinin de hayatının tehlikeye düşeceği
düşünülmektedir.
17- Ve Yahve, Abram’ın karısı Saray
yüzünden Paronun evini (saray
halkını) şiddetli lekelerle (büyük fiziksel veya ruhsal rahatsızlıklarla)
vurdu.
18- Paro da Abram’ı
çağırdı ve dedi ki: “Bana bu yaptığın nedir? Neden bana onun eşin olduğunu
söylemedin?
Ester, 2:12 ayetinde (ayetinde), bakireler söz
konusu olduğunda, evlilik gerçekleşmeden önce 12 aylık bir alıştırma süresi
olduğu, Saray'ın da muhtemelen böyle bir uygulama nedeniyle kurtarıldığı
şeklinde bazı görüşler vardır.
19- Neden ‘O
benim kız kardeşimdir.” dedin de ben de onu kendime eş olarak aldım? İşte eşin!
(Karını) al ve git!”
20- Paro, adamlarına
onunla (İbrahim ile) ilgili emirler verdi ve onu ve
karısını ve sahip olduğu şeylerle gönderdi.
13. Bab
Abram’la Lut’un Ayrılması
13:1- Böylece Abram,
karısı ve sahip olduğu her şeyle birlikte Mısır’dan ayrıldı ve Necef’e (kuzeye) çıktı. Lut da onunla birlikteydi.
2- Ve Abram çok zengindi; sürüleri,
altınları ve gümüşleri vardı.
3- Ve Necef’ten başlayıp bir yerden öbürüne göçerek Beyt El’e (Yüce’nin Evi’ne) kadar gitti. Ve Beyt El ile Ay (Kenti)
arasında daha önce çadırını kurmuş olduğu yere vardı.
4- Ve önceden
yapmış olduğu sunağın bulunduğu yere gitti ve orada Yahve’nin adıyla çağrıda bulundu.
5- Abram ile birlikte
göç eden Lut’un da davarları, sığırları ve çadırları vardı.
6- Ve malları öyle çoktu
ki, toprak onları taşıyamaz oldu (arazileri onlara
yetersiz geldi). Çünkü özleri (nüfusları) büyüktü ve bu yüzden yan
yana yaşayamadılar.
7- Ve Abram’ın hayvanlarına bakanlar (çobanları) ile Lut’un hayvanlarına bakanlar arasında
kavga çıktı. O günlerde Kenanlılar ile Periziler de orada yaşıyorlardı.
8- Ve Abram, Lut’a dedi ki: “Seninle
benim aramda ve hayvanlara bakanlar arasında çekişme olmasın. Çünkü biz
kardeşiz.
9- Bütün
topraklar senin önünde değil mi? Lütfen kendini benden ayır! Sen sol ele (yöne) gidersen,
ben sağ yöne gideceğim; sen sağ ele (yöne) gidersen, ben sol yöne
gideceğim.”
10- Lut çevresine
baktı. Şeria (Ürdün) Ovası’nın tümü Yahve’nin bahçesi gibiydi. Soar’a doğru giderken de Mısır toprakları
gibiydi. Her yerde bol su vardı. Yahve, Sodom ve Gomora
kentlerini yok etmeden önce ova öyleydi.
11- Lut da kendine
Şeria (Ürdün) Ovası’nın tümünü seçti ve doğuya
doğru gitti ve kendilerini birbirlerinden ayırdılar.
12- Abram da Kenan
diyarında yaşıyordu. Lut da ovadaki kentlerin arasında yaşıyordu ve çadırını Sodom’a
doğru kurdu.
13- Ama Sodom’un
adamları kötüydü ve Yahve’nin
önünde büyük günah işliyorlardı.
14- Lut, Abram’dan
ayrıldıktan sonra Yahve, Abram’a dedi ki: “Bulunduğun yerden kuzeye doğru ve güneye
doğru ve doğuya doğru ve batıya doğru dikkatle bak.
15- Gördüğün tüm
toprakları alemler içinde sana ve soyuna vereceğim.
“עוֹלָֽם” sözcüğü evren, alemler demektir. “עַד־עוֹלָֽם”
sözcüğü de alemler içinde demektir ve ilk defa bu ayette geçmektedir.
16- Ve soyunu
toprağın tozu kadar yeryüzünde çoğaltacağım. Böylece biri toprağın tozunu
sayabilirse, o zaman senin soyun da sayılacaktır.1
1 Bu cümle şu anlama gelmektedir: Yerdeki tozları saymak nasıl
imkansız ise, senin neslini saymak da o şekilde imkansız olacaktır!
17- Kalkın ve bu
toprakta enine ve boyuna dolaşın. Çünkü onu sana vereceğim.”
Yerlerinin değiştirilmesi sadece göçebe yaşamının
zevklerinden biri değil, aynı zamanda bir zorunluluktur. Çünkü ilkbaharda
zengin otlarla kaplı olan yaylalar genellikle yazın yanar, kışın da şiddetli
rüzgarlara ve yağmur fırtınalarına maruz kalır.
18- Abram da çadırlarını
taşıdı ve gidip Hebron’daki Mamre Ovası’na yerleşti ve orada Yahve’ye bir sunak inşa etti.
14. Bab
Abram Lut’u Kurtarıyor
14:1- Ve öyle oldu. Şinar (Bağdat) Kralı Amrafel ve Elasar Kralı Aryok ve Elam (Şuşan)
Kralı Kedorlaomer ve Goyim (Aşiretler) Kralı Tidal,
“Elasar”ın Babil'in 100 mil güneyinde, antik dönemde önemli
bir güç merkezi olan, Ereb'in hemen altında bulunan “Larsa” olduğu kabul
edilmektedir.
Çivi yazılı tabletlerde adı geçen kral “Tid'al”ın,
Kuzey Irak Kürtleri ya da Hiti kralı “Tudghuala” ya da “Tudhaliya” olabileceği
belirtilmektedir.
2- Sodom Kralı
Bera’ya ve Gomore Kralı Birşa’ya ve Adma Kralı Şinav’a ve Sevoyim Kralı Şemever’e
ve Bala –Soar– Kralı’na karşı savaş açtılar.
3- Bu ikinci 5
kral bugün Lut Gölü olan Siddim Vadisi’nde güçlerini birleştirdi.
4- (Bunlar) 12 yılboyunca Kedorlaomer'e (Golan Tepelerinde) hizmet
etmişlerdi ve on üçüncü yılda isyan ettiler.
5- 14’üncü
yıl Kedorlaomer ile onu destekleyen diğer krallar geldiler ve Aşterot-Karnayim’de
Refalılar’ı vurdular (katlettiler); Ham’da Zuzimler’i ve
Şave-Kiryatayim’de Emi’yi de…
6- Çöl kenarındaki El-Paran’a
kadar uzanan dağlık Seir bölgesinde Horlular’ı da (vurdular).
7- Ve oradan geri dönüp
Eyn-Mişpat’a (Yargı Pınarı’na, Kadeş’e) gittiler ve Amalekliler’in
tüm topraklarını alarak Haseson-Tamar’da yaşayan Amoriler’ı bozguna vurdular.
8- Ve (bunun üzerine) Sodom, Gomora, Adma, Sevoyim ve Bala (Soar)
kralları yola çıktı ve Siddim Vadisi’nde (ölü denizin bulunduğu yer) savaş
düzenine girdiler.
9- Elam Kralı
Kedorlaomer ve Goyim Kralı Tidal ve Şinar Kralı Amrafel ve Ellasar Kralı Aryok’a
karşı; 5’e karşı 4 kral.
10- Siddim
Vadisi katran (zift/asfalt) çukurlarıyla doluydu. Ve Sodom
ve Gomora kralları kaçarken adamlarından bazıları bu çukurlara düştü. Kalanlar
da dağlara kaçtı.
Romalılar, bu özelliğinden dolayı Lut Gölü'nü “Asfalt Denizi”
anlamında “MerAsphaltitis” olarak isimlendirmişlerdi. Lut Gölü (Ölüdeniz)
bölgesi bugün dahi asfalt ve zift bakımından zengindir.
11- Ve onlar (galip gelen 4 kral), Sodom ve Gomora’nın bütün malını ve
yiyeceğini aldılar ve gittiler.
12- Ve Abram’ın
yeğeni Lut’u ve mallarını da götürdüler. Çünkü o da Sodom’da yaşıyordu.
13- Ve kaçan bir
adam geldi ve İbraniı Abram’a her şeyi bildirdi. Abram, Eşkol ile
Aner’in kardeşi Amorlu Mamre’nin ovasında yaşıyordu ve bunlar Abram ile
müttefik idiler.
Yahudiler bu sebeple “ibrani” olarak isimlendirilmektedir. “İbrani,
Fırat Nehri’nin öte yakasından geçip gelen” demektir.
“İbrani” ile ilgili bir diğer yorum da “Ever’in
soyundan gelen ve onun dilini kullanan kimse” şeklindedir.
14- Abram, kardeşi
(yeğeni) Lut’un esir alındığını duyunca,
evinde doğmuş 318 savaşçı adamını silahlandırdı ve onları (4 kralı) Dan’a
(Şam’a) kadar takip etti.
15- Ve adamlarını
onlara karşı (gruplara) böldü ve gece onlara saldırdı ve (onları
bozguna uğratarak) Şam’ın kuzeyindeki Hova’ya kadar onları kovaladı.
Bu, İbrahim'in stratejik bir hamlesiydi.
Geceleyin saldırarak hem ansız bir hamle yapmış hem de 318 gibi çok az bir askere
sahip olduğunu gizleyerek düşmanı korkutmuştur.
16- Ve (yağmalanan) bütün malı da yeğeni Lut’u, mallarını, kadınları
ve halkı da geri getirdi.
17- Abram, Kedorlaomer ile onu
destekleyen kralları öldürülmesinden (sonra) dönünce, Sodom Kralı onu karşılamak için Kral
Vadisi olan Şave Vadisi’ne gitti.
18- Şalem’in Melkisedek’i1 de ekmek ve şarap getirdi; o, Yüce’nin Koheni
(kahini) idi.2
1 “Şalem” Yeruşalimdir. Yani bugün Kudüs olarak adlandırılan
yerin adıdır. “Melkisedek” de “sadik
melik” yani dürüst kral anlamına gelmektedir. Bu kişinin de Nuh Nebinin oğlu
Sam’ın behor olan (ilk doğan) oğlu Elam’ın (diğer adı Kedorlaomer) olduğu
yönünde görüşler vardır.
2 Kohen (כֹּהֵן,)
kelimesine her ne kadar “rahip” veya “kahin” şeklinde anlamlar veriliyor olsa
da; kökeni hakkında kesin bilgiler
bulunmamaktadır. Bununla birlikte, kabul edilen en yaygın görüş kohenin Yüce Olanın
huzurunda bir kul (hizmetkar) gibi ayakta durması gerektiğinden “dik durmak” (Yasanın
Tekrarı 10:18; 17:12.) anlamına gelen “kvn” kökünden geldiği şeklindedir.
Ancak Tevrat’ta, diğer dinlere mensup din
adamlarına da “kohen” denildiğini görüyoruz. Örnek; II. Krallar 10:19 ve I.
Samuel 5:5 ile 6:2 ayetleri.
Ancak Tevrat’ta “kohen” kelimesinin ilk defa
geçtiği bu ayetteki “Yücelerin koheni” ifadesinin “Allah’ın bir Elçisi (Resulü)”
anlamına gelebileceği, bu nedenle de Salem Kralı Melkisedek’in bir resul/elçi olabileceği
kanaatindeyim.
19- Ve Abram’ı
mübarek kıldı ve dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Yüce, Abram’ı mübarek kılsın.
20- Ve düşmanlarını
eline teslim eden Yüce’ye hamd (övgüler)
olsun.” Bunun üzerine Abram her şeyin ondalığını (zekatını) Melkisedek’e
verdi.
İbranicedeki “Maaser” sözcüğü “Onda birlik
pay” demektir. Bu ifadeni, Kur’an’daki karşılığı da zekattır. Zekattan, Tevrat’ta
ilk defa bu ayette (ayette) söz edilmektedir. Tevrat ve İncil’de zekat “ondalık”
şeklinde belirtilmektedir. Miktarı da elde edilen gelirin 1/10’u oranındadır.
Aynı şekilde zekatın, ilk defa hanif dini yayan İbrahim Nebi
zamanında farz kılındığını Kur’an’dan da öğreniyoruz:
“Ve kitap ehli, kendilerine
beyyine geldikten sonra ayrılığa düştüler. Oysa onlar, Allah’a kulluk etmeleri,
hanifler (Şirk koşmadan Allah’a yönelenler) olarak dini O’na has kılmaları,
salatı (iletişim duasını, ibadeti, desteği, dayanışmayı) diri tutmaları ve
zekâtı vermelerinden başka bir şeyle emrolunmadılar. Doğru din işte budur.” (Beyyine, 98:4, 5)
İbrahim Nebi’nin oğlu İsmail’in de zekat verdiğini ve
zekatı emrettiğini yine Kur’an’dan öğreniyoruz: “Kitap’ta İsmail’i de an. O, sözüne sadık nebi olan bir resuldü. Halkına salatı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin katında da
hoşnutluk kazanmıştı. (Meryem, 19:54, 55)
21- Sodom
Kralı da Abram’a, “(Esir aldığın) canları bana ver; mallar sana
kalsın.” dedi.
22- Abram,
Sodom Kralı’na, “Gökleri ve yeri yaratan Yüce Yahve’ye (ant ederek) elimi kaldırdım,
23- Ve ‘Abram’ı zengin ettim.’ demeyesiniz diye ne bir ipliği, ne bir
çarık bağını; sana ait hiçbir şeyi almayacağım.
24- Ancak, (benimle savaşa gelen) adamlarımın yedikleri ve benimle
birlikte gelen Aner, Eşkol ve Mamre hariç. Onlar da kendi paylarını alsınlar.”
İbrahim, kendisi ganimet almaz; ancak
savaşanların hakkı olduğu için de adamlarının ganimet malları almasına engel
olmaz.
15. Bab
Allah’ın Abram’la Yaptığı Antlaşma
15:1- Ardından
Yahve, rüyada1 Abram’a “Abram korkma! Senin kalkanın Benim, ecrin2 de çok büyük olacak.”
diye seslendi.
1”מַּֽחֲזֶ֖ה”
(mahaze) kelimenin “suret, ru’yet, görüntü ve vizyon” gibi anlamlara gelmektedir.
Rüyanın
bir vahiy çeşidi olduğu burada da Sayılar, 12:6 ayetinde de görülmektedir.
2 “שְׂכָֽרְ”
(şâkâr) kelimesi “ücret, karşılık, mükafat, ödül” anlamların gelmektedir,
Arapça karşılığı da “اَجْرٍۜ” (ecir) dir. İbrahim'in ecri hem bu dünyada hem
de ahirette verilecektir.
Yahudi geleneğine göre İbrahim, bölge krallarına karşı
Allah’ın mucizevi desteğiyle kazandığı zaferden sonra, bu kralların rövanşından
korkmuş ve vefatından sonra ikamet ettiği toprakların akıbetinin ne olacağı
endişesine kapılmıştı .
Bu endişede onun Ken'an İli'ne (Filistin) yerleşmesinden 10
sene geçmesine rağmen (Başlangıç, 16:3) henüz herhangi bir çocuğunun
olmamasının da etkisi olmuştur (1-3). İbrahim 'in bu sırada 75 yaşında olduğu
belirtilir. Ancak Allah, akrabaya yardımı ve mazlumlara sahip çıkması nedeniyle
İbrahim'e endişe etmemesini söylemiş; onun neslini çoğaltacağını (4-7) Mısır
nehrinden (Nil) Fırat'a kadarki toprakları onun nesline vereceği vaadini
tekrarlamıştır ( 18-20).
Bu bölümde bu toprakları miras edinmesinin alameti olarak
İbrahim'in, Allah ile yaptığı ahitleşmeyle ilgili bir uygulamadan da
bahsedilmiştir. Buna göre Allah, İbrahim'den üçer buzağı, üçer keçi, üçer koç
ile birer kumru ve güvercin yavrusu getirerek (kestikten sonra) bunları
ortalarından ayırmasını; kuşlar hariç diğerlerini ait oldukları bedenlerin
karşısına koyarak aralarından geçmesini emretmiştir (8-1O).
2- Abram da dedi ki: “Ey Adonay
(Rabbimiz) Yahve1, bana ne vereceksin? (Mezarıma) kısır (çocuksuz)
bir şekilde gidiyorum! Evimin varisi (evimde
doğan uşağım) de şu Şamlı2 Eliezer olacak.”
1 Tevrat’ta
ilk defa Yüce yaratıcı için “Yücelerin Yahve’si” dışında başka bir şekilde
hitap edildiği bu ayette (ayette), İbrahim Nebi, Yüce Allah’a “Adonay Yahve”
şeklinde hitap etmektedir.
‘Adon’ sözcüğü “Rab, Efendi, bay, bey ve sahip” gibi
anlamlara gelmektedir. “ADONAY” (אֲדֹנִ֗) ise “Rabbimiz, Efendimiz ve Sahibimiz” gibi anlamlarına gelmektedir.
Bu ifade ile Tevrat’ta bazen Yüce
Yaratıcı için bazen de melekler veya insanlara atıfta bulunulduğunu şu
örneklerle görebiliriz.
1- İnsanlar için
kullanıldığına dair bir örnek: “(Saray) içtenlikle
güldü ve “Bu yaştan sonra bu sevinci tadabilir miyim? Üstelik rabbim
(efendim=אֲדֹנִ֗) de yaşlı.” dedi. (Başlangıç, 18:12)
“Ülkenin rabbi (efendisi) olan adam (הָאִ֨ישׁ אֲדֹנֵ֥י הָאָ֛רֶץ),
bizimle sert bir şekilde konuştu ve bizi ülkenin casusları sandı.” (Başlangıç,
42:30)
2- Melekler için
kullanıldığına dair bir örnek: “İki melek akşamleyin Sodom’a vardılar. Lut kentin
kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı. Yere
kapanarak, “Rablerim
(Efendilerim=אֲדֹנַ֗י)” dedi, “Kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın, geceyi bizde
geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz.” Melekler, “Olmaz”
dediler, “Geceyi kent meydanında geçireceğiz.” (Başlangıç 19:1,2)
3- Allah için
kullanıldığına dair bir örnek: “Ey Rabbim Yehova (אֲדֹנָ֣י יֱהֹוִ֗ה), kuluna büyüklüğünü
ve kudretli elini (gücünü) göstermeye başladın”( Yasanın Tekrarı, 3:24)
“Ey Rabbim (efendim=אֲדֹנָ֗י),
eğer gözünde lütuf bulduysam, lütfen kulunun yanından ayrılma.” dedi. (Başlangıç 18:3)
“Adon
ulam” (עולם
אדון) ifadesi de “Alemlerin Rabbi/efendisi” demektir.
Tevrat tercümelerinde ise genellikle; “Yehova” isminin “Rab”, “Adonay”
isminin ise “Efendi” şeklinde tercüme edildiğini görüyoruz. Ancak, “Adonay” isminin Kur’an’da yer
alan “Rab” ismi ile aynı anlamlarda kullanıldığını görürüz.
Bu nedenle İslam’i bir
bakış açısıyla yapılacak Tevrat çevirilerinde; “Yehova/Yahve” isminin aynı şekilde, “Adonay” isminin ise “Rab veya Efendi” şeklinde çevrilmesi gerektiği kanaatine vardık.
2
Elizer’in Şamlı olduğu, yada Lut’u kurtarmak için düşmanı
Dimaşk'a (Şam’a) kadar takip etmede büyük gayret sarfetmesinden dolayı bu
lakabın verilmiş olabileceği yönünde iki görüş vardır.
3- Ve Abram
dedi ki: “İşte, bana hiç soy vermezsen, evimdeki o oğul (akrabam olmayan uşağım) bana mirasçı olacak.”
4- Ardından, Yahve ona seslendi: “Mirasçın o olmayacak! Senin
mirasçın sülbundan (soyundan; neslinden, belinden)
çıkan olacak.”
5- Ve (Yahve) onu dışarı (çadırın
dışına) çıkardı ve dedi ki: “Şimdi (gözlerini kaldır da) gökyüzüne
bak ve söyle, yıldızları sayabilir misin? Ve (Yahve) ona dedi ki: “Senin
soyun da işte öyle olacak!”
6- Ve (Abram), Yahve’ye
iman etti, (Yahve) de (bunu) onun için
doğruluk olarak hesap etti (yazdı, kabul etti).
7- Ve (Yahve) ona dedi ki: “Bu
toprakları sana miras olarak vermek için seni Keldaniler'in ocağından (onların
Ur şehrinden) çıkaran Yahve Benim.”
8- Ve (Abram) dedi ki: “Ey Rabbim Yahve! Onu miras alacağımı nereden bileceğim?” diye sordu.
9- Ve (Yahve) ona dedi ki: “Bana üç yaşında bir düve (dişi
inek) ve üç yaşında bir keçi ve üç yaşında bir koç ve bir kumru ve güvercin
yavrusu getir.”
10- Ve (Abram) tüm bunları ona getirdi ve (onları kesip)
ortadan böldü ve her parçayı diğerinin karşısına koydu. (Ama) kuşları
ikiye bölmedi.
11- Ve leşlerin üzerine kuş (şahin, doğan, akbaba gibi yırtıcı kuş) kondu, Abram da onları
hareketlendi (onlarda uçup gitti).
12- Güneş batarken Abram’ın üzerine bir uyku çöktü ve üzerine büyük
bir karanlığın dehşeti çöktü.
13- Ve Yahve Abram’a dedi ki: “Şunu iyi bil ki, senin soyun, kendilerine
ait olmayan bir diyarda bir garip (sığıntı,
sürgün, yabancı) olacak ve onlara kulluk1 edecekler ve (o
diyarın sakinleri) onlara 400 yıl eziyet edecek.
1“ebed” (abd/kul) sözcüğü ile ilgili açıklama Başlangıç 8:4 ayetinde
(ayetinde) yer almaktadır.
14- Soyunun kulluk
(hizmet) ettikleri ulusu da yargılayacağım,
sonra da büyük bir özle (servetle, nüfuzla) çıkacaklar.
15- Sen de
esenlik içinde atalarına kavuşacaksın ve iyice yaşlanmış olarak (ölecek ve) defnedileceksin.
16- Ve (soyundan olan) dördüncü nesil buraya dönecek. Çünkü Amorilerin1
kötülüğü henüz tamamlanmadı.”
1 Amorilerin,
Arnon Nehri’nin (günümüzde Ürdün’deki Mücib Nehri’nin) doğusunda ve Lut Gölü
(Ölüdeniz) civarında yaşayan halk olduğu belirtilmektedir. Çevre halklar
tarafından “Dağlılar” olarak isimlendirilen bu halk, daha sonra buradan
sürülmüştür. Amori halkında; genç kızlar evlenmeden önce 7
gün fahişelik yaptıkları ve bundan elde ettikleri ücretleri de putları için
harcadıkları şeklinde bir gelenek olduğu belirtilmektedir. (Herodotus 1:199;
Talmud, Ketubot 3b).
17- Güneş batıp
karanlık çökünce de dumanı tüten bir ocak gibi yanan bir meşale belirdi ve (leşlerin) parçaların arasından geçti.
18- Ve o gün Yahve, Abram ile bir ahit (antlaşma)
yaptı ve ona dedi ki: “Mısır (Nil) Nehri’nden büyük nehre (Fırat
Nehrine) kadar olan bu toprakları senin soyuna verdim;
19- Keniler (Ölü
Deniz’in batısında yaşayan demirci bir halkı) ve Keniziler (Kutsal
Topraklar’ın güneydoğusu yaşayan bir halk) ve Kadmoniler (Ölü Deniz’in
kuzeydoğusunda yaşayan Araplar)
20- Hetiler (Hebron
civarında oturan halk) ve Periziler (Büyük olasılıkla Bet-El ile Şekem arasındaki
bölgede, özellikle Bezek yöresinde yaşayan halk) ve Refaimler (Ürdün
Nehri’nin doğusunda yaşayan halk)
21- Amorilerı ve Kenaniler (Kenan bölgesinin halkı) ve Girgaşiler (Kutsal Topraklar’da yaşayan bir halk) ve
Yebusiler (Yeruşalayim/Kudüs bölgesinde yaşayan halk) (halklarının
bu topraklarını senin soyuna verdim)
Yüce Allah’ın İbrahim’den misak alması ile ilgili olarak,
Kur’an’da da şunlar yer almaktadır:
Nebilerden misak
(kuvvetli ahit, söz) almıştık. Senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan
ve Meryem oğlu İsa’dan. Onlardan
sapasağlam bir misak almıştık. (Ahzab, 33:7)
Onlar, kendilerine kitap, hüküm (vahye uygun
karar verme yeteneği) ve nübüvvet (nebilik) verdiklerimizdir. Onlar (kâfirler),
bunları (nebileri) inkâr ederlerse, bunları inkâr etmeyecek bir toplumu
yerlerine vekil kılarız. (Maide, 5:89)
16. Bab
Hacer ile İsmail
16:1- Abram’ın eşi Saray ona çocuk
doğurmamıştı ve (Saray’ın) Hacer adında Mısırlı bir şifhası (hanım
hizmetkarı) vardı.
2- Saray, Abram’a,
“İşte Yahve, beni dayanmaktan (çocuk doğurmaktan)
alıkoydu. Şifhama (hanım hizmetkarı) git, belki ondan inşa olurum (onun
sayesinde çocuk sahibi olabilirim).” dedi. Abram da Saray’ın sözüne kulak
verdi.
3- Ve Abram, Kenan’da on yıl
yaşadıktan sonra karısı Saray, Mısırlı şifhası (hanım hizmetkarı) Hacer’i aldı ve onu, kocası Abram’a eş
olarak verdi.
Eski
Yahudi geleneğinde bir erkeğin, kendisine çocuk doğurmayan bir kadınla 10
seneden fazla evli kalmaması gerektiği şeklinde uydurulmuş olan dini kural
varmış. Ezra, bu kuralın bu ayate dayandığı görüşündedir. (B.T. Yevamot 64a)
4- Ve (Abram) Hacer’e gitti, o (Hacer) da hamile kaldı.
Hacer de hamile kaldığını görünce, kuması (Saray) gözünde hafif (önemsiz)
göründü.
5- Saray da Abram’a dedi ki:
“Hepsi senin yüzünden! Şifhamı (hanım
hizmetkarımı) kollarına ben verdim. Hamile kaldığını görünce de onun gözünde
önemsiz görüldüm. (O halde) seninle benim aramda Yahve hüküm versin.”
6- Abram, “Şifhan (hanım hizmetkarın) senin elinde ve ona neyi uygun görürsen yap.” dedi. Saray da ona
(Hacer’e) eziyet etti,
Hacer de onun yüzünden kaçtı.
Saray, İbrahim'den Hacer'i tedip etmesini istemiştir. Ancak İbrahim,
Saray’a kendisinin Hacer’e ders vermesini söyler.
7- Ve Yahve’nin meleği1 onu çölde bir su kaynağında, Şur’a giden yolda (Hacer’i) buldu.
1
Kur’an’daki
melek kelimesiyle aynı anlama gelen “מַלְאַ֣ךְ” (malâk) kelimesi Tevrat’ta ilk
defa burada geçmektedir. Ayrıca “Mele-i Ala” yani Seçkin Yücelere de melek
dendiğini buradan anlıyoruz.
Şur yolu, Akdeniz kıyısından 93 km kadar
güneyde, iyi bilinen bir Mısır’a gidiş yolu olduğu şeklinde bir görüş vardır.
Hacer, anavatanı Mısır’a dönmek istemiş olabilir.
8- Ve “Ey Saray’ın
şifhası (hanım hizmetkarı) Hacer, nereden gelip
nereye gidiyorsun?” dedi. “Kumam Saray’ın yüzünden kaçıyorum.” dedi.
Melek, Hacer’e “Saray’ın şifhası (hanım
hizmetkarı)” olarak çağırarak, halen Saray’ın buyruğu altında olduğunu
kendisine hatırlatmaktadır.
9- Yahve’nin meleği ona
dedi ki: “Hanımına dön ve ona itaat et.”
10- Ve Yahve’nin
meleği ona dedi ki: “Senin soyunu çoğaltacağım ve
böylece sayılamayacak.”
11- Ve Yahve’nin
meleği ona dedi ki: “İşte hamilesin ve bir oğul
doğuracaksın ve ona İsmail (İsma el=Yüce işitir)
adıyla sesleneceksin. Çünkü Yahve senin duanı (feryadını, isteğini) duydu.
12- Ve o, zebra
gibi (güçlü) bir adam olacak. Onun eli herkesin
üzerinde olacak; herkesin eli de onun üzerinde olacak (herkesin gözü
üzerinde olacak).ı Ve o, tüm kardeşlerinin yüzü önünde yaşayacak.”
Bazı çevirilerinde İsmail ile ilgili Tevrat
ayetlerinin, İsmail’i küçümser şekilde çevrildiğini görmekteyiz.
Oysa Kur’an’da; İsmail’in de diğer nebiler gibi alemlere faziletli kılındığı
(6:86),
sabredenlerden (21:85), salihlerden
(21:86) ve hayırlılardan (38:48) biri olduğu, sözüne sadık olduğu, halkına
salatı ve zekâtı emrettiği ve Rabbinin katında da hoşnutluk kazanan bir nebi ve
bir resul olduğu (19:54,55) belirtilmektedir.
ı İsmail Nebi’nin yaşamış olduğu Mekke’nin Muhammed Nebi
döneminde bir ticaret merkezi olmuştur. Günümüzde de petrol nedeniyle ülkelerin
Arabistan petrolüne muhtaç olmasına karşın, hiçbir şey üretmeyen Araplar da
diğer milletlere muhtaçtır. Öte yandan Arapların hem kendi aralarında hem de
diğer ülkelere karşı sürekli bir savaş/mücadele içerisinde olmaları da dikkat
çekicidir.
13- Ve Hacer, Yahve’nin kendisiyle konuşanına (meleğine) dedi
ki “Sen, El-Roi’sin
(Sen beni gören Yücesin)! Beni gören Yüce’yi
ben de gerçekten burada gördüm mü?”
14- Bu nedenle
de o kuyuya Beer-Lahay-Roi1 adını verdi. İşte, Kadeş ile Beret arasındadır.
1 Bu nedenle o yere “Hay olanı (Yüceyi) gördüğüm kuyu.”
anlamında Beer-Lahey-Roi ismi verilmiştir.
Rakim (Kadeş) ile Beret arasının 20 mil olduğu
belirtilir.
15- Ve Hacer, Abram’a
bir oğul doğurdu. Abram da ona İsmail adıyla seslendi.
16:11 ayetinde görüldüğü gibi İsmail Nebinin de adı Allah
tarafından verilmiştir.
16- Hacer,
İsmail’i doğurduğunda, Abram 86 yaşındaydı.
Tevrat’ın bu bölümünde İbrahim’in,
eşi Hacer’i ve İsmail’i Mekke’ye götürdüğüne dair bir bilgi yer almamaktadır.
Oysa Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır:
“Rabbimiz! Ailemden bir kısmını salatı (duayı, iletişim
duasını, desteği) diri tutsunlar diye, Senin muharrem (kutsal, saygın) Evinin
yanında, sahibi olmayan çorak bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların bir kısmının gönlünü
onlara yönelt, onları da meyvelerle rızıklandır ki
şükretsinler. Rabbimiz! Bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da
Sen bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Hamd (övgü ve şükür),
yaşlılığımda bana İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’adır. Rabbim, dualarımı
işitendir. Rabbim! Beni ve soyumu salatı (dini, iletişim duasını,
desteği) ikame edenlerden kıl. Rabbimiz! Duamı da kabul eyle. Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni, ana-babamı ve
müminleri bağışla (onlara mağfiret et).” (İbrahim, 14:35-41)
17. Bab
Sünnet: Antlaşma Simgesi
17:1- Abram
99 yaşındaydı ve Yahve ona göründü ve dedi ki: “Ben, Her Şeye Kadir Olan (Gücü Yeten) Yüce’yim! Önümde yürü ve tastamam (Tüm
kalbinde Benimle) ol.
“El Şeday” İbranice “ךשׁדַד” ‘güçlü olmak;
muktedir olmak’ kelimesinden türemiştir. Şeday, “Aziz, güçlü, kudretli,
kahredici ve yarattıkları üzerine hakim olan” ya da “Her şeye kadir olan (gücü
yeten)” gibi anlamlarına gelmektedir. Bu
ifade, Başlangıç Kitabında 6, Eyüp Kitabında da 31 defa geçmektedir.
2- Ve seninle
aramda ahdimi (misak, antlaşma) yapacağım ve seni
fazlasıyla çoğaltacağım.”
3- Ve Abram yüzüstü yere
kapandı (secde etti). Yüce melekler de dedi ki:
4- “İşte bu, seninle olan antlaşmdır ve seni bir çok ulusun
atası yapacağım.
5- Ve artık adın “Abram”
olmayacak, adın “Abraham (İbrahim)” olacak. Çünkü
seni birçok ulusun atası yaptım.
Allah, Abram’ın ismini Abraham (İbrahim) olarak
değiştirmektedir. Abram ismi, “Aram’ın Babası/Lideri” isminin kısaltmasıydı.
Aram da Abram’ın doğduğu yerin adıydı. Yeni verilen isim ise “Abraham” yani “Kalabalıkların/Birçok
Milletin Babası” anlamına gelmektedir.
6- Ve seni çok
verimli (bereketli) kılacağım ve senden uluslar
yaratacağım ve krallar senden çıkacak.
7- Ve Benimle senin ve senden
sonraki nesillerin ile sonsuza dek (sürecek)
bir anlaşma yapacağım. Ve (böylece) hem senin hem de senden sonraki
nesillerinin yüce melerkleri olacağım.
8- Ve (şu anda) bir yabancı olarak yaşadığın (şu
anda geçici olarak ikamet ettiğin) toprakları ve bütün Kenan ülkesini ebedi olarak
ele geçireceğin bir mülk olarak sana ve soyuna vereceğim. Onların da ilahı (Yüce
melekleri olan) olacağım.”
Bu vaat bir şarta bağlıdır. Antlaşmaya uyulmaması
durumunda bu vadin geçerliliğini yitireceğini İncil’den de anlıyoruz: “(İsa),
Bu nedenle size şunu söyleyeyim tanrının egemenliği (halifelik) sizden alınacak
ve bunun meyvesini yetiştiren bir ulusa verilecek.” (Matta, 21:43)
Başka milletlere de elçi gönderildiğini yine
İncil’de görüyoruz: “Sezariye’de, İtalyan taburundan Kornelius adında bir
yüzbaşı vardı. Dindar bir adamdı, kendisi ve tüm ev halkı Tanrı’dan korkan
kişilerdi. Birçok hayır işi yapar ve daima Tanrı’ya yakarırdı. Bir gün dokuzuncu saat sularında, bir
görüntüde Tanrı’nın meleğinin kendisine doğru geldiğini açıkça gördü; melek “Kornelius!”
diye seslendi. Meleğe korku içinde
bakakaldı ve “Buyur, emret!” dedi. Melek ona şunları söyledi: “Duaların ve
yaptığın hayırlar Tanrı tarafından anılmak üzere O’nun katına erişti. Şimdi Yafa’ya adamlar gönder ve Petrus
denilen Simun’u çağırt...” (Elçilerin İşleri, 10:1-5)
İbrahim Nebinin oğlu
İshak’ın soyundan gelen İsrail oğullarının dışında başka milletlere de
elçilerin gönderildiğini yine Tevrat’tan da öğreniyoruz. Örneğin Eyyub Nebi’nin,
İsmail Nebi’nin soyundan geldiği yönünde görüşler vardır. Ayrıca Eyüp Nebi’ye
hastalığında öğüt veren arkadaşları da resul (elçi) olabilirler.
Yahudi anlayışında
Ken'an toprakları dışında yaşamak “küfür” (Tanrı'yı inkar) ile eşdeğer bir
günah olarak kabul edilmektedir. (Bk. B.T., Ketubot 1l 0b; RaŞY, l,163.)
9- Ve yüce melekler, İbrahim’e
dedi ki: “Sana gelince, misaka sadık kalacaksın; hem sen hem de nesiller
boyunca ardından gelecek nesillerin.”
10- Benimle senin
ve senden sonraki nesillerin arasında tutacağınız antlaşma şudur: “Aranızdaki
her erkek sünnet edilecektir.
Bu emrin sembolik önemi, kesilen derinin adında
da görülmektedir. “Orla” kelimesi genelde “fazlalık deri” ya da “sünnet derisi”
olarak çevrilse de daha derin bir anlam taşımaktadır. Orla”‘nın Tora boyunca
çeşitli yerlerdeki ortak anlamı “amaca giden yolda bulunan engel” şeklindedir.
Örneğin kişinin değiştirmekten kaçındığı ve onun Yüce Olanın yolunda
ilerlemesini engelleyen günahkar davranışları da “Orla” olarak
nitelendirilmektedir. (Levililer, 26:41; Yeremya, 9:25; Hezekiel, 44:7)
11- Ve Tenasül uzvunuzun gulfesini (kabuğunu) sünnet edeceksiniz ve
bu benimle sizin aranızdaki anlaşmanın alameti (işareti) olacak.
12- Ve
aranızda, sizin soyunuzdan olmadığı halde evinizde doğan veya herhangi bir
yabancıdanı parayla satın alınan (kul/hizmetkar)
ve nesiller boyunca 8 günlük olan her erkek sünnet edilecektir.
“יִוָּלֵ֔ד” (nohri), “garib, yabancı, acem,
dıştan gelen, misafir, konuk, el ve Yahudi olmayan” gibi anlamlara gelmektedir.
13- Evinde doğan ya da parayla
satın aldığın (kul/hizmetkar) sünnet edilmelidir. Bu antlaşmamız,
ebedi bir misak olarak sizin bedeninizde olacak.
14- Sünnetsiz erkeğe gelince; sünnet derisinin
etinde sünnet olmayan o can halkından koparılacak; (çünkü) ahdimizi bozdu.”
Yahudi
geleneğinde, bir erkek çocuk 8 günlükken mutlak surette babası tarafından
sünnet edilmeli ya da ettirilmelidir. Bu, babanın en önemli görevlerinden
biridir. Çeşitli sebeplerle bebekliğinde sünneti yapılmayan ya da yaptırılmayan
bir kimse ise kendisi sünnet olmalıdır. Gelenekte ihmal sebebiyle sünnet
edilmeyen bir bebeğin sünnetsiz olarak ölmesi durumunda öbür dünyada nasibinin
olmayacağı kabul edilmektedir. Sünnet olmayan bir kimse ise Yahudi topluluğunda
barındırılmayacak; “karet” adı verilen ceza ile topluluktan atılacaktır.
15- Ve ardından
yüce melekler İbrahim’e dediler ki: “Karın Saray’a gelince, artık onu “Saray” adlandırmayacaksın.
Çünkü onun adı Sara’dır.
İbrahim'in isminin değişmesine benzer durum “Saray” için de
olmuştur. O güne kadar “Aram bölgesinin sultanı (prensesi)” olan “Saray”, ahde
dahil olarak “Sara” ismini almış ve bu isimle artık bütün milletlerin sultanı
statüsü kazanmıştır.
16- Onu da bereketli
kılacağım ve ondan sana bir oğul vereceğim. Evet, onu bereketli kılacağım ve
ulusların anası olacak. Ve halkların kralları ondan olacak.”
17- İbrahim
yüzüstü yere kapandı, güldü ve dedi ki: “100 yaşında bir adam baba olabilir mi?
90 yaşındaki Sara doğurabilir mi?”
18- İbrahim de Yücelerin
Yücesine dedi ki: “Keşke İsmail de senin huzurunda yaşayabilse!”
19- Yüce
melekler de dedi ki: “Evet, eşin Sara sana bir oğul doğuracak ve İshak adıyla
sesleneceksin. Onunla ve ondan sonra onun soyunu ebedi bir ahit (antlaşma) olarak ahdimi yapacağım.
İshak, “gülecek” ya da “güldü” anlamına
gelmektedir. Bu isim, İbrahim’in memnuniyet ifade eden gülüşü ile paralel
olarak verildiği düşünülmektedir.
20- İsmail’e
gelince, seni işittim. Onu bereketli kılacağım ve verimli kılacağım ve soyunu
çokça çoğaltacağım. Ve 12 beye (prense)
baba olacak ve soyunu büyük bir ulus yapacağım.
Bu ayette (ayette) yer alan Allah’ın vaadi ile
ilgili Yahudi bir alimin görüşü: Bu
kehanetin, İsmail’in soyu (yani Araplar) için İslamiyet’in yükselişi ile,
2337 yıl sonra (MS. 624’da) gerçekleştiğini görmekteyiz. Tüm bu süre
boyunca İsmail’in soyu özlem içinde bu kehanetin gerçekleşmesini beklemiş ve sonunda buna şahit olup,
dünya üzerinde büyük bir hakimiyet sağlamışlardır. İshak’ın soyundan gelen ve
kendilerine verilmiş olan sözlerin işledikleri günahlar sebebiyle ertelendiği
bizler de, bizimle ilgili kehanetlerin mutlaka gerçekleşeceğine dair ümidimizi
yitirmemeli ve Tanrı’nın sözlerinin her an gerçekleşebileceğini tam bir inançla
bilmeliyiz” (Rabenu Hananel’den alıntı yapan Rabenu Bahya).
21- Ancak Sara’nın
gelecek yıl bu zamanlarda sana taşıyacağı oğlun İshak ile antlaşmamızı ikame
edeceğim (sürdüreceğim).”
İkame etmek (sürdürmek) anlamına gelen “אָקִ֣ים” (aqim) sözcüğü
Tevrat’ta 2 yerde geçmektedir (Başlangıç, 17:21 ve I. Samuel, 3:12
22- Ve onunla
konuşmalarını bitirdiler ve yüce melekler, İbrahim’in üzerinden yükseldi.
23- Tam da o
gün İbrahim, oğlu İsmail’i ve evinde
doğan ve parayla satın aldığı evindeki tüm erkekleri aldı ve Yüce meleklerin
ona söylediği gibi sünnet ettirdi.
24- Ve İbrahim
sünnet olduğunda 99 yaşındaydı.
25- Oğlu
İsmail de (sünnet olduğunda) 13 yaşındaydı.
26- İbrahim de
oğlu İsmail ile aynı gün sünnet edildi.
27- Ve evinin
tüm erkekleri, evinde doğanlar ve yabancılardan satın alınanlar da onunla (İbrahim ile) birlikte sünnet edildi.
18. Bab
Üç Konuk
18:1- Ve
(İbrahim), günün
sıcak saatlerinde Mamre1 Ovası’ndaki çadırının önünde
otururken Yahve göründü.
1 Mamre Ovası,
günümüzde Batı Şeria’da, Filistin topraklarında bulunan Hebron (El-Halil) kenti
yakınlarında yer alır.
2- İbrahim, bakışını
kaldırdı; ayakta duran üç adam! Onları görünce karşılamak için çadırın girişine
koştu ve secde etti.
Bu üç adam, Sodom ve
çevresini helak için gelen 3 melektir. Meleklerin insan kılığında İbrahim’e geldikleri
belirtilmektedir.
Yapılan bu secde, ibadet amacıyla
değil o dönemin bir adeti olarak selamlama kastıyla yapılan secdedir.
3- Ve dedi ki: “Adonay (Rabbim/efendim), eğer gözünüzde lütuf bulduysam, lütfen
kulunuzun yanından ayrılmayın!
“עַבְדֶּֽךָ”
(abduke=kulunun) ifadesi Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.
4- Biraz su getirelim ve ayaklarınızı
yıkayın ve şu ağacın altında dinlenin.
5- Biraz
da ekmek getireyim ve yüreğinizi ferahlatayım. Sonra da yolunuza devam edersiniz. Çünkü bu nedenle
kulunuzun yanından geçtiniz.” (Adamlar), “Peki, dediğin gibi yap.” dediler.
6- Ve
İbrahim hemen çadıra, Sara’nın yanına gitti. Ona, “Hemen üç ölçek
(sea) has (kepeksi) un al da yoğur ve biraz ekmek yap.”
dedi.
7- Ardından sığırlara
koştu. Körpe ve besili bir buzağı aldı ve gence (uşağına) verdi. Ve
onu hazırlamak için acele etti.
8- Ve (İbrahim), biraz eritilmiş
yağ (tereyağı) ve süt ve hazırladığı buzağıyı aldı ve önlerine koydu ve
ağacın altında onların yanında durdu. Ve (onlar da) yediler.
Melekler aslında
yemeyen ve içmeyen varlıklardır. Ancak Tevrat yazarları, ayette geçtiği üzere,
onların yemek yediklerini belirtmektedirler. Tevrat yorumcuları ise meleklerin
tabiatları gereği yemedikleri, ancak misafire ikramın geri çevrildiğini belli
etmemek için yer gözüktükleri şeklinde bir notla ayeti yorumlama yoluna gitmişlerdir.
9- Ve
ona “Karın Sara nerede?” dediler. (O da) “İşte, çadırda.”
dedi.
10- Ve dedi ki: “Gelecek
yıl aynı vakitte sana döneceğim ve karının, Sara'nın bir oğlu olacak!” Sara
onun arkasında, çadırın girişinde durmuş, dinliyordu.
11- İbrahim ile Sara yaşlıydı
ve yaşları hayli ileriydi. Ve Sara çocuk doğurma çağını geçmişti.
12- Sara
sevinçten güldü ve içinden “Yaşımı başımı almışken bu (bir çocuk) sevinci mi tadacağım? Üstelik adoni (beyim,
efendim) de yaşlı.” dedi.
“Adonay” kelimesinden farklı
olan ve “bay, bey, beyefendi, efendi ve sahip” gibi anlamlara gelen “adoni”
kelimesi ilk defa bu ayette (ayette) geçmektedir.
13- Ve Yahve, İbrahim’e dedi ki: “Sara
niçin, ‘Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım?’ diyerek güldüı?
1 “צָחֲקָ֨”
(tsahak) sözcüğü, bağlama göre “gülmek, kıkırdamak, yüksek sesle gülmek” gibi
anlamlara gelmektedir. Bu kelime, genellikle mutluluk, sevinç veya keyif durumlarında
kullanılır.
14- (Melek) “Yahve için imkansız bir şey
mi var! Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zamanda döneceğim ve Sara’nın bir oğlu olacak.”
15- Sara korktu ve “Gülmedim”
diyerek gülüşünü inkar etti. (Melek) “Ama sen güldün.” dedi.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır:
İbrahim’in o ağırlanan konuklarının haberi sana ulaştı
mı? (Zariyat, 51:24)
Onlara, İbrahim’in
konuklarından da haber ver. (Hicr,
15:51)
Ve elçilerimiz, İbrahim’e müjdeyle geldiler. Yanına geldiklerinde, “Selam” dediler. (Hud, 11:69; Hicr, 15:52)
“Selam size, ey yabancı topluluk.” dedi. Ardından
ailesinin yanına gitti ve besili (Zariyat, 51:26) ve kızartılmış (Hud, 11:69) bir buzağı getirdi. (Hud, 11:69; Zariyat, 51:26)
İbrahim Nebi’nin,
elçilere kızarmış buzağı sunması, Tevrat’ta şöyle yazılıdır: “Körpe ve besili
bir buzağı seçip uşağına verdi. Uşak, buzağıyı hemen hazırladı. İbrahim,
hazırlanan buzağıyı, yoğurt ve sütle birlikte konuklarının önüne koydu.” (Başlangıç
18:7,8)
Onu onlara yaklaştırdı ve “Yemez misiniz?” dedi. (Zariyat,
51:27)
Ellerinin ona (yemeğe) uzanmadığını görünce, onlardan
hoşlanmadı (Hud, 11:70) ve onlardan
dolayı bir korkuya kapıldı. (Hud, 11:70, Zariyat, 51:28)
İbrahim, “Biz, sizden korkuyoruz!” dedi. (Hicr, 15:52)
“Korkma! Bizler, Lut kavmine gönderildik.” dediler. (Hud, 11:70)
“Korkma! Biz, sana, alim bir oğul müjdeliyoruz.”
dediler. (15:53, Zariyat, 51:28)
Karısı da ayaktaydı, (bu sözleri duyunca) gülümsedi. Biz de ona, İshak’ı, İshak’ın ardından da
(torunu) Yakub’u müjdeledik. (Hud, 11:71)
“Beni mi müjdeliyorsunuz? Bana dokunsanıza, bu yaşlı
halimle mi?” dedi. (Hicr, 15:54)
“Biz, hak (gerçek) olanı sana müjdeledik, umudunu
kesenlerden olma!” dediler. (Hicr, 15:55)
Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, dalalete düşenlerden başka kim
ümidini keser ki? (15:56)
Karısı çığlık
atarak, yüzüne vurdu ve “kısır ve yaşlı bir kadınım!” dedi. (Zariyat, 51:29)
Tevrat’taki
anlatıma göre İbrahim’in 100 yaşında, eşi Sara’nın da 90 yaşındaymış.
“Vay başıma gelene! Ben mi doğuracağım? Ben, kocamış
bir kadınım, kocam da ihtiyar bir adam? Bu acayip (tuhaf, hayret edilecek) bir
şey.” dedi. (Hud, 11:72)
Dediler ki “Senin Rabbin böyle buyurdu. O, Hakîm’dir (hak ile
hüküm verendir ve hükmünde de hikmet sahibidir), Alim’dir (her şeyi Bilendir).” (Zariyat, 51:30)
Dediler ki: “Allah’ın emri acaibine mi gitti (tuhafına
mı gitti, garip mi geldi, seni şaşırttı mı)? Allah’ın rahmeti ve bereketi
üzerinize olsun, ey ev halkı! O, Hamid’dir (şükür ve
övgüye lâyıktır), Mecid’dir (Şanlıdır, izzetli ve şerefli olandır).” (Hud, 11:73)
İbrahim Sodom için Yalvarıyor
16- Ve adamlar
oradan kalkıp Sodom’a baktılar. İbrahim de onları yolcu etmek için yanlarında
yürüyordu.
17- Ve Yahve dedi ki: “Yapacağım şeyi İbrahim’den mi gizleyeceğim?
18- Kuşkusuz
İbrahim’den büyük ve güçlü bir ulus olacak ve yeryüzündeki tüm uluslar onun
aracılığıyla mübarek kılınacak.
19- Ve biliyorum
ki, o (İbrahim), doğrulukla ve adaletle hükmetmeleri
için oğullarını ve ev halkını Allah'ın yolunu tutmaya yönlendirecek. Ve bu
sayede Yahve, İbrahim’e vadettiği her şeyi gerçekleştirecek.”
20- Ve Yahve dedi ki: “Sodom ve Amure’nin haykırışı (Sodom ve Gomore’nin çığlığı) çok büyük. Hataları (suçları,
günahları) da çok ağır.
21- (Aşağı) inip bakacağım ve bana gelen haykırışları yapıp
yapmadıklarına bakacağım. Ve değilse, bileceğim.”
22- Ve adamlar
(melekler) oradan ayrılıp Sodom’a doğru
gitti. İbrahim de Yahve’nin huzurunda duruyordu.
23- Ve İbrahim
yaklaştı ve dedi ki: “Gerçekten şerlilerle birlikte sadık (doğru, erdemli) olanları da mı yok edeceksin?
“רָשָֽׁע” (raşa) şerli, kötü demektir.
24- Şehirde
elli sadık (erdemli, doğru) insan var diyelim.
Gerçekten içindeki o elli sadık insan için o yeri bağışlamayacak ve yok mu edeceksin?
25- Senden
uzak olsun! Sadık olanları şerlilerle birlikte öldürmek gibi bir şey yapmazsın!
Senden uzak olsun! Tüm dünyanın Hakimi adil olanı yapmaz mı?”
26- Yahve de dedi ki: “Sodom’da 50 sadık insan bulursam, onların
hatırına tüm şehri bağışlayacağım!”
27- Ve İbrahim
cevap verdi: “İşte toz ve külden ibaret olan ben, Adonay’ımın (Rabbimin) huzurunda gereğinden fazla konuştum.
28- Diyelim ki
50 sadık kişi 5 eksik; 5 kişi yüzünden tüm şehri yok edecek misin?” Ve (Yahve) dedi ki: “Orada 45 bulursam orayı yok etmeyeceğim!”
29- Ve (İbrahim) O’na yine seslendi: “Diyelim ki 40 (sadık
insan) bulunursa?” Ve (Yahve) dedi ki: “O 40 uğruna yapmayacağım.”
30- Ve dedi
ki: “Lütfen Rabbim konuşmamdan öfkelenmesin; fakat konuşacağım. Ya orada 30 (sadık insan) bulunursa?” dedi. Ve (Yahve) dedi ki:
“Orada 30 bulursam yapmayacağım!”
31- Ve dedi
ki: “Rabbime gereğinden fazla konuştum. Ya orada 20 (sadık insan) bulunursa?” Ve (Yahve) dedi ki: “O 20
(kişi) uğruna yapmayacağım!”
32- Ve dedi
ki: “Lütfen Rabbim öfkelenmesin, fakat bir kez daha konuşacağım. Belki orada 10
(sadık insan) bulunuyordur?” Ve (Yahve)
dedi ki: “O 10 (kişi) uğruna (Sodom halkını) helak etmeyeceğim!”
33- Ve İbrahim
konuşmasını tamamladı. Ve Yahve oradan ayrıldı, İbrahim de çadırına döndü.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır:
İbrahim’in korkusu
geçince, kendisine müjde de verilince, Lut kavmi için bizimle
(elçilerimizle) tartışmaya çalıştı. (Hud,
11:74)
İbrahim Nebi’nin, Lut
toplumu hakkında Allah ile tartışması, Tevrat, şöyle yazılıdır: “İbrahim,
Rabbin huzurunda kaldı. Rabbe yaklaşarak, ‘Haksızla birlikte, haklıyı da mı yok
edeceksin?’ diye sordu.” (Başlangıç 18:22,23)
“Ey resuller, asıl göreviniz nedir?” dedi. (Hicr, 15:57; Zariyat,
51:31)
Dediler ki: “Biz, mücrim (azılı suçlu) bir kavme gönderildik. (Hicr, 15:58; Zariyat,
51:32)
Üzerlerine balçıktan taşlar yağdırmak için. (Zariyat, 51:33)
“Biz, şu beldenin
(sodom) halkını helak edeceğiz. Zira o beldenin halkı zalimler (haksızlık yapanlar)
oldular!” dediler. “Orada Lut var!” dedi. “Orada kimlerin
bulunduğunu daha iyi biliyoruz! Onu ve ehlini (destekçilerini)
kurtaracağız, yalnız karısı hariç. O, geride kalanlardan
olmuştur!” dediler. (Ankebut, 29:30-32)
Ancak Lut’un ailesi
(destekçileri) hariç; hepsini kurtaracağız. Ancak karısı hariç; onun geride
kalanlardan olmasını takdir ettik.” (Hicr, 15:59, 60)
İbrahim, hoşgörülü,
yufka yürekli ve gönülden yönelen biriydi. “Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri (hükmü) geldi. Onlara geri çevrilmeyecek bir
azap gelmektedir.” dediler. (Hud,
11:75, 76)
19. Bab
Sodom ve Gomora’nın Yıkılışı
19:1- İki melek Sodom’a vardıklarında
akşam olmuştu. Lut da şehrin kapısında oturuyordu.1 Onları görürünce,
onları karşılamak için ayağa kalktı ve yüzünü yere doğru eğdi (secde etti).2
1 Lut büyük olasılıkla
Sodom’daki ihtiyar heyetinin bir üyesiydi, çünkü kent kapısı yasal konuların
konuşulup karara bağlandığı idari ve adli merkez işlevini görüyordu. (bkz.
Rut.4:1-12).
2 “יִּשְׁתַּ֥חוּ” (yishtachu) sözcüğünün Türkçe karşılığı secde
etti demektir.
2- Ve dedi ki: “Adonay (Rablerim/Efendilerim),
lütfen kulunuzun evine gelin, ayaklarınızı yıkayın ve tüm gece oyalanın (dinlenin).
Ve erkenden kalkar ve yolunuza devam edersiniz.” Ve (melekler) “Olmaz!
Biz sokakta geceleyeceğiz.” ediler.
3- Ama (Lut) o kadar ısrar etti ki onunla evine geldiler. Lut
onlara sofra yaptı. Mayasız ekmek de pişirdi ve (onlar da) yediler.
4- Ama onlar yatmadan önce, şehrin erkekleri, genç, yaşlı Sodom halkı
evi sardı.
Bu
durum aslında Sedom halkının neredeyse tamamının ne kadar büyük bir sapıklık
içerisinde olduğunu göstermektedir.
5- Ve Lut’a seslendiler: “Bu
gece sana gelen adamlar nerede? Onları bize göster de onları tanıyalım.”
“Yine, Sodom ve Gomorra ile etraflarındaki şehirler de onlar
gibi cinsel ahlaksızlığa dalıp sapık arzularını tatmin etme peşine düşmüşler ve
sonsuz ateş cezasını çekerek bizim için uyarıcı birer örnek olmuşlardı.” (İncil,
Yahuda, 1:7)
6- Lut da dışarı
çıktı ve arkasından kapıyı kapattı.
7- Ve dedi
ki: “Kardeşler! Lütfen böyle kötü bir şey yapmayın!
8- İşte, erkek tanımayan (erkek eli değmemiş) iki kızım var. Lütfen onları size getireyim ve onlara gözlerinizde
hoşunuza gidecek olanı yapın.1 Yeter ki, bu adamlara2 bir
şey yapmayın. Çünkü onlar çatımın gölgesi altına3 geldiler (benim himayemdedirler).”
1
Bu ifade ile lut’un erkeklere, kadınlarla
yapılan meşru bir cinsel ilişkiyi teklif ederek onları bir cinsel sapıklıktan alıkoymaya çalıştığını
görüyoruz.
Gayri meşru ilişkileri bırakıp kızlarla
evliliği tavsiye eden Lut, kavmine ısrarla bunun kendileri için daha temiz
olduğunu söylemiştir.
Lut, onlara kavminin kızlarını ya da kendi
kızlarını teklif ederken zinayı kasdetmiş olması mümkün gözükmemektedir. Lut,
sapkın kavmini gayri meşru ilişkilerden. meşru ilişki olan evliliğe çağırmıştır.
2
“לָֽאֲנָשִׁ֤ים הָאֵל֙” (ha-anaşim ha-El) ifadesi “Yücenin bu
adamlarına” şeklinde de anlaşılabilir.
3 “çatımın gölgesi altına geldiler” Eski Ortadoğu geleneğine
göre, ev sahibinin ne pahasına olursa olsun konuğunu koruması gerekirdi (krş.
Hak.4:18; bkz. 2Pe.2:7’ye ait not).
9- “Kenara
çekil!” dediler ve “Bu adam (yurdumuza,
geçici) konaklamak için geldi, şimdi de (bizi) yargılıyor! Şimdi sana
(o erkeklere yapacağımızadan) daha beterini yaparız!” dediler. Lut’u sertçe
ittiler ve kapıyı kırmak için (öne) atıldılar.
10- Ancak
adamlar uzanıp Lut’u evin içine çektiler, kapıyı da kapattılar.
11- Ve (yüce melekler) evin kapısındaki yaşlı genç tüm erkekleri kör
ettiler. Öyle ki, kapıyı bulmak için hepsi (boş yere çabaladılar ve) kendilerini
yordular.
12- Ardından (melek olan o) iki adam Lut’a dediler ki: “Burada başka
kimsen var mı? Damadın ve oğulların ve kızların, (kısaca) şehirde kimin
varsa hepsini dışarı çıkar.
13- Çünkü
burayı helak edeceğiz. Çünkü (şehrin)
yakarışları Yahve’nin huzurunda
büyüdü ve Yahve onu (şehri) helak etmek üzere bizi gönderdi.”
14- Lut da dışarı
çıktı ve kızlarını alan (onlarla nişanlanan) damatlarına
dedi ki: “(Hemen) kalkın ve buradan çıkın! Çünkü Yahve şehri helak
edecek!” Ancak (Lut), damatlarına şaka yapan biri gibi görünmüştü.
15- Şafak
sökerken melekler Lut’u sıkıştırdılar ve dediler ki: “Kalk! Burada bulunan karını
ve iki kızını al ve hemen buradan uzaklaş! Yoksa şehrin günahı yüzünden sen de
helak olursun.”
16- Ama Lut (tereddüt etti ve) oyalandı. Ancak Yahve’nin ona (Lut’a)
olan merhameti nedeniyle o yabancılar (melekler) onun, eşinin ve iki kızının
ellerinden kapıp onları çıkardılar ve şehrin dışına bıraktılar.
17- Şehrin dışına
çıktıklarında da (meleklerden biri) dedi ki: “Kaç ve canını
kurtar! Arkana da bakma! Bu ovanın hiçbir
yerinde de durma! Dağa kaçın, yoksa helak olursunuz!”
Lut ve ailesinin arkalarına bakmamaları önemlidir.
Kurtuluşun iki anahtarı vardır: Kaçmak ve arkaya bakmamak. Yoksa. azap bunu
yapmayanları da gelip bulacaktır. Nitekim Lut’un hanımı bu uyarıya kulak
asmadığı için o da helak edilecektir.
18- Lut da onlara dedi ki: “Ama Rabbim (Efendim)!”
19- “Şüphesiz ki kulun gözünde lütuf
buldu. Canımı kurtarmakla da bana ne kadar merhametli olduğunu gösterdin. (Ama) dağa kaçamam, yoksa bir kötülüğe1
yakalanır ve ölürüm.
1
“הָרָעָ֖ה” (ha-ra'ah), kötü, kötülük ve günah gibi anlamlara
gelmektedir.
20- İşte
şurada kaçabileceğim yakın bir şehir var; (üstelik)
küçük bir yer. İzin ver de oraya kaçayım, hem (o şehir) önemsiz bir yer değil
mi? (Böylece) ruhum da yaşar (canım da kurtulur).'
21- Ve (melek) ona dedi ki: “Bak, bu konuda yüzünü kaldırıyorum (seni
kırmıyorum) ve sözünü ettiğin şehri yıkmayacağım.
22- Çabuk ol
ve hemen kaç! Çünkü sen oraya varana kadar bir şey yapamam.” Bu yüzden o şehre
Soar (küçük) adını verdi.
23- Ve Lut, Soar’a
vardığında güneş yeryüzünde doğmuştu.
24- Yahve
de Sodom ve Gomore’nin üzerine göklerden kükürt ve Yahve ateş yağdırdı.
25- Ve o şehirleri de ovalarını
da şehirlerin tüm sakinlerini de o yerde yetişenleri (bitkileri) de yerle
bir etti.
26- Ancak (Lut’un) karısı arkasına
dönüp baktı ve o tuzdan bir sütun (haline dönüştü).
Tevrat, Lut’un karısının, Lut ile birlikte melekler
tarafından şehirden çıkarıldığı halde sonradan neden helak edildiği
Tevrat’ta da açıkça belirtilmemektedir.
Kur’an’da da Lut’un karısının ne tür bir fiil (günah)
işlediği açıkça belirtilmese de onun Lut’a ihanet ettiğinden
söz edilmektedir: “Allah, kâfirlere,
Nuh’un hanımı ile Lut’un hanımını misal vermektedir. Onlar, iki salih kulumuzun
himayesi altında idiler ve onlara ihanet ettiler. Ve (kocaları) Allah’tan gelen
hiçbir şeyi onlardan savamadı ve (onlara) “Haydi,
girenlerle beraber ateşe girin!” denildi. (Tahrim, 66:10)
Bu nedenle de; melek
tarafından söylenen Lut’a arkasına bakmaması yönündeki emri Lut’un da
yanındakilere söylediği, ancak karısının onun bu emrine uymayarak ona ihanet
etmiş olduğu (Başlangıç, 19:17, 26) kanaatine varıyoruz. Bunun en doğrusunu
Allah bilir.
27- İbrahim
de sabaha karşı1 kalktı ve Yahve’nin huzurunda durduğu yere gitti.
1
"בַּבֹּ֑קֶר" kelimesi,
genellikle sabah veya sabaha karşı anlamında kullanılmaktadır. Yani, boker
sabahın geniş bir zaman dilimini ifade ederken, fecr o zaman
diliminin çok erken bir bölümünü kapsar.
28- Ve Sodom’a
ve Gomore’ye ve ovanın topraklarına baktı. Ve işte, bir ocağın dumanı gibi yerden
dumanın yükseldiğini gördü.
29- Ve öyle oldu. Yüce melekler, ovadaki şehirleri helak
ederken İbrahim’i hatırlamıştı. Ve Yüce melekler, Lut’un yaşadığı şehirleri helak
ederken Lut’u bu yıkımdan uzaklaştırmıştı.
Lut Nebi ile ilgili olarak, Kur’an’da da şunlar yer
almaktadır:
“Ve
Lut da Elçilerimizdendi.” (Saffat, 37:133)
“Lut’u da kavmine (gönderdik).” (Araf, 7:80)
“Ve Lut’un kavmi elçileri yalanladı.” (Şuara, 26:160; Sad, 38:13,
14; Kaf, 50:13, 14)
“Kardeşleri Lut, onlara dedi ki, “Takvalı olmayacak mısınız? Ben, sizin için
(gönderilmiş) emin (güvenilir) bir elçiyim. Allah’a karşı takvalı olun ve bana
itaat edin. Ve buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim
(ücretim) ancak alemlerin Rabbindendir. Alemlerin içinde erkeklere mi
yöneliyorsunuz? Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz.
Doğrusu siz azgın bir topluluksunuz.” Dediler
ki: “Ey Lut, vazgeçmezsen tehcir edilenlerden (yurdundan sürülenlerden)
olacaksın.” Dedi ki “Ben sizin yaptıklarınızı kınayanlardanım! (Şuara,
26:161-168)
(Lut) kavmine dedi ki: “Siz,
bu alemde sizden önce hiçbir
toplumun işlemediği bir fuhşu (ahlaksızlığı, iğrençliği) yapıyorsunuz. Demek
siz, erkeklere yöneliyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda çirkin işler yapıyorsunuz, öyle
mi?” Kavminin cevabı,
“Eğer sadıklardan (doğru sözlülerden) isen, o zaman Allah’ın azabını haydi
getir!” oldu. Dedi ki: “Rabbim, fesatçı (bozguncu) şu kavme karşı bana yardım
et.” (Ankebut, 29:28-30)
Lut halkına dedi ki: “Göz göre göre fahişelik (sapıklık, iğrençlik)
mi yapıyorsunuz? Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere
mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten çok cahil bir toplumsunuz.” Fakat halkının
cevabı, “Lut ailesini kasabamızdan çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen
kimselermiş!” demekten başka bir şey olmadı. (Neml, 27:54-56)
(Lut) dedi ki: “Ey halkım, sizden önceki alemlerin hiçbirinin
yapmadığı bir fuhşu (aşırılığı,
hayasızlığı) mu yapıyorsunuz? Kadınları bırakıp
şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten de müsrif (haddi aşan) bir topluluksunuz. Fakat kavminin cevabı, “Onları kasabanızdan
çıkarın. Çünkü onlar temiz olmak isteyen insanlarmış!” sözünden başkası olmadı.
(Araf, 7:80-82)
Lut Dua Ediyor:
Dedi ki: “Rabbim, fesatçı (bozguncu) şu kavme karşı bana
yardım et.” (Ankebut, 29:30)
Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıklarından
kurtar.” (Şuara, 26:169)
Elçiler Lut’un Kavminin Helak Edileceğini
İbrahim’e Söylüyor:
(Elçiler İbrahim’e)
dediler ki: “Biz, mücrim (azılı suçlu)
bir
kavme gönderildik. (Hicr, 15:58; Zariyat, 51:32)
Elçilerimiz İbrahim’e bir müjde ile geldiklerinde, “Biz, şu
beldenin (sodom) halkını helak edeceğiz. Zira o beldenin halkı zalimler
(haksızlık yapanlar) oldular!” dediler. (Ankebut, 29:31)
Üzerlerine
balçıktan taşlar yağdırmak için. Haddi aşanlar için, Rabbinin katında
işaretlenmiş (taşlar).” (Zariyat, 51:33, 34)
Ancak Lut’un ailesi (destekçileri) hariç; hepsini
kurtaracağız. Ancak karısı hariç; onun geride kalanlardan olmasını takdir
ettik.” (Hicr, 15:59, 60)
Lut’a Elçiler Geliyor:
Resuller, Lut ailesine geldiklerinde,
(Hicr, 15:61)
Elçilerimiz
Lut’a gelince, onlardan kaygılandı. (Hud, 11:77)
“Doğrusu siz, (buralarda)
tanınmayan kimselersiniz.” dedi.
Dediler ki: “Onların şüphe ettikleri şeyi sana getirdik.” (Hicr, 15:62, 63)
“Onların
yüzünden göğsünü bir sıkıntı bastı. Dedi ki “Bu, zor bir gündür!” (Hud, 11:77)
Sana hak
(gerçek) ile geldik ve biz doğru sözlüyüz. (Hicr, 15:64)
Elçilerimiz
Lut’a gelince, onlar yüzünden fenalaştı ve onlardan dolayı içi daraldı. Dediler ki: “Korkma ve
üzülme. Biz seni ve ehlini (yakınlarını) kurtaracağız; eşin hariç. O, geride
kalanlardandır. Bu belde halkına, sapkınlıkları nedeniyle gökten acı bir azap indireceğiz!”
(Ankebut, 29:33, 34)
Gecenin bir
bölümünde aileni yola çıkar, onları geriden takip et ve hiçbiriniz geriye dönüp
bakmasın. Size emredilen yere gidin.” Ona şu emri (hükmü) bildirdik: “Sabahladıklarında
bunların kökü kazınacak” (Hicr, 15:65, 66)
Dediler ki: “Ey Lut! Biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana
dokunamazlar. Gecenin bir kısmında ailenle yola çık, sizden kimse de arkasına
bakmasın, senin hanımın hariç; onlara isabet edecek olan, ona da isabet
edecektir. Onlara belirlenen vakit sabahtır. Sabah yakın değil mi?” (Hud, 11:81)
Şehir halkı
birbirlerini müjdeleyerek geldi. (Hicr, 15:67)
Kavmi, koşa koşa ona geldi. Daha önce de kötü işler
yapıyorlardı. (Hud, 11:78)
Dedi ki: “Bunlar benim misafirimdir, sakın beni utandırmayın! Allah’a
karşı takvalı (erdemli) olun ve beni rezil etmeyin!” (Dediler ki:) “Seni, başkalarına karışmaktan menetmemiş miydik?” Dedi ki: “İşte kızlarım; eğer yapacaksanız…” (Hicr, 15:68-71)
Dedi ki: “Ey kavmim! Bunlar benim kızlarımdır. Onlar, sizin
için en temiz olandır. Allah’a karşı takvalı olun ve misafirlerime karşı beni
rezil etmeyin. İçinizde raşid (doğru yolda olan) bir adam yok mu?”
Dediler ki: “Sen de biliyorsun ki kızlarında gözümüz
yok ve sen bizim ne istediğimizi de bilirsin.” Dedi ki: “Keşke size karşı bir
gücüm veya kuvvetli bir dayanağım
olsaydı.” (Hud, 11:78-80)
(Melekler) “Ömrün üzerine andulsun ki, sarhoşlukları onları
kör etti.” (Hicr, 15:72)
Lut kavmindeki sapkınların meleklere sarkıntılık yapması, Tevrat, Başlangıç
19:4-9 ayetlerinde de anlatılmaktadır.
Lut’un Kavmi Helak Oluyor:
(Lut dedi ki) Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar.” (Şuara, 26:169)
Lut’un kavmi de
uyarıları yalanladı. (Kamer, 54:33)
Onları
yakalayışımız hakkında uyarmıştı, fakat onlar uyarıları kuşkuyla karşıladılar. Ve
Onun konuklarından (ahlaksızca) yararlanmak istediler. Biz de onları kör ettik
(gözlerini sildik). “Öyleyse azabımı ve uyarılarımı tadın!” (Kamer, 54:36, 37)
Bu olay Tevrat’ta,
Başlangıç, 19: 1-11’de şöyle anlatılmaktadır: “Kapı önündekilerin hepsini de
küçüğünden büyüğüne kör ettiler. Öyle ki kapıyı aramaktan yoruldular.”
Ertesi sabah,
kalıcı bir azap onları yakaladı. “Öyleyse azabımı
ve uyarılarımı tadın!” (Kamer, 54:38,
39)
Biz de onu ve tüm ailesini kurtardık. (Şuara, 26:170; Saffat, 37:134)
Geride kalanlardan acuze (yaşlı, düşkün) bir kadın hariç. (26:171; Saffat, 37:135)
Sonra diğerlerini dumura uğrattık (kırıp geçirdik, yerle bir
ettik). (Şuara, 26:172)
Güneş doğarken, onları bir çığlık (korkunç bir ses) yakaladı.
(Hicr, 15:73)
Ve oranın altını üstüne getirdik. (Hicr, 15:74; Hud, 11:82)
Onların üzerlerine
taş savuran bir kasırga gönderdik. (Kamer,
54:34)
Üzerlerine yağmur (taş yağmuru) yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne
kötüdür! (Şuara, 26:173)
Rabbinin katında işaretlenmiş (Hud,
11:82), yığınla sicilden (ateşte
pişirilmiş çamurdan) taşları üzerlerine yağdırdık (Hicr, 15:74; Hud, 11:82). Onlar (taşlar) zalimlerden
uzak değildi (Hud, 11: 83).
Üzerlerine (taştan) yağmur yağdırdık. (Araf, 7:84; 27:58)
Uyarılanların yağmuru ne kötüdür! (27:58)
Bak mücrimlerin (azılı suçluların) sonu ne oldu! (Araf, 7:84)
Ve elem verici
azaptan korkanlar için orada bir ayet bıraktık. (Zariyat, 51:37)
Derin kavrayış yetisi olanlar için bunda ayetler (dersler)
vardır. Ve o (helak olan şehir) yol üzerinde durmaktadır. Müminler için bunda
ayetler (ibretler) vardır. (Hicr, 15:75-77)
Bunda bir ayet (delil, ibret) vardır. Ancak çokları iman
etmez. (Şuara, 26:174)
Siz, sabah vakti
yanlarından (harap olan yurtlarının yanından) geçiyorsunuz. Gece
vakti de. Akıl etmez misiniz? (Saffat,
37:137, 138)
Lut ve Ailesi Kurtuluyor:
Lut’un kavmi de
uyarıları yalanladı. (Kamer, 54:33)
Onların üzerlerine
taş savuran bir kasırga gönderdik. (Kamer,
54:34)
Ancak Lut’un
ailesi hariç. (Kamer, 54:35)
Onları, katımızdan
bir nimet olarak, seher vaktinde (şehirden uzaklaştırarak) kurtardık. (Kamer, 54:34)
Biz, şükredenleri işte böyle ödüllendiririz. (Kamer, 54:33-35)
Bunun üzerine, onu ve ailesini kurtardık (Araf, 7:83; Neml, 27:57)
Oradaki bütün
müminleri de çıkardık. Orada, Müslümanlara ait bir evden başkasını bulmadık. (Zariyat,
51:35, 36)
Lut’a da hüküm (hikmet, bilgelik) ve ilim (bilgi) verdik ve
onu habis (iğrenç, zararlı, kötü, hileli) işler yapan kentten
kurtardık. Onlar sapkın, kötü bir halktı. Onu da merhametimize dahil ettik. O
salihlerden idi.
(Enbiya, 21:74, 75)
Yalnız karısı hariç; onun geride kalanlardan olmasını takdir
ettik. (Neml, 27:57)
O (karısı) geride kalanlardan oldu! (Araf, 7:83)
Lut’un kavminin
helak edilmesi hususu İncil’de de şöyle yer almaktadır:
İsa öğrencilerine
şöyle dedi: “… Lut’un günlerinde de durum aynıydı. İnsanlar yiyip içiyor, alıp
satıyor, tohum ekiyor, ev yapıyorlardı. Ama Lut’un Sodom’dan ayrıldığı gün
gökten ateşle kükürt yağdı ve hepsini yok etti.” (Luka 17:28,29)
Lut ile Kızları
30- Lut, Soar’dan
çıktı ve iki kızıyla birlikte dağa yerleşti. Çünkü Soar’da kalmaktan korkuyordu ve artık o ve iki kızı bir
mağarada yaşıyordu.
Melek, Lut’a, ovanın
hiçbir yerinde durmamasını, dağa kaçmasını ve arkasına da bakmamasını, yoksa
helak olacağını 19:17 ayetinde söylemişti. Lut’un da, meleğe Soar’a yerleşmek
istediğini söylediğini (19:20), meleğin de Soar’ı yıkmayacaklarını söylediğini
(19:21) biliyoruz. Ayrıca Lut’un, Soar’a vardıktan sonra (19:23) Yahve’nin,
Sodom ve Gomore’yi yerle bir ettiğini de görüyoruz (19:24, 25).
O zaman da bu ayetleri
okuyanların kafasına “Lut, neden Soar’da kalmayıp dağlara kaçtı?” şeklinde bir
soru takılıyor.
Bunun iki nedeni
olabilir:
1- Lut ile birlikte
Soar’a varan, ancak “arkana (helak edilen Sodom ve Gomore’ye) bakma… yoksa
helak olursunuz!” (19:17) şeklindeki emre uymayıp arkasına dönüp bakan
karısının helak olduğunu görünce (19:26) korkmuş ve kızları ile birlikte dağa
kaçmış olabilir.
2- Lut, “arkana (helak
edilen Sodom ve Gomore’ye) bakma… yoksa helak olursunuz!” (19:17) şeklindeki
emri ailesine ve Soar halkına söylemiş. Ancak bu emre sadece kendisi ve iki
kızı dışında kimse uymamış olabilir. Emre uymayan karısı (19:26) ve Soar
halkının helak olduğunu görünce de korkmuş
ve kızları ile birlikte dağa kaçmış olabilir. Aşağıdaki ayetin (19:31) de bu
görüşü desteklediği kanaatindeyim.
31- Ve (bir gün) behira (ilk doğan kız, abla), küçüğüne
dedi ki: “Babamız yaşlanıyor.1 Ve tüm dünyanın bu
geleneğinden (helak olayından) sonra her insanın yaptığı gibi bize gelecek
(ve bizimle evlenecek) yeryüzünde bir erkek (artık) yok.2
1
Bu ifade ile babalarının her an ölebileceği ya
da erkeklik gücünü kaybedebileceği kastedilmiş olabilir.
2
Lut’un kızları, Nuh Tufanında olduğu gibi dünyanın tamamın helak
olduğunu düşündükleri için böyle bir karar almış oldukları anlaşılmaktadır.
32- Öyleyse
babamıza şarap içirelim ve babamızın soyunu korumak için onunla yatalım.”
33- Ve o gece
babalarına şarap içirdiler ve ilk doğan kız, içeri girdi ve babasıyla yattı. (Ancak Lut), ne zaman yattığını da ne zaman kalktığını da
fark etmedi.
34- Ve öyle
oldu ve ertesi gün ilk doğan kız (abla),
küçüğüne, dedi ki: “İşte, dün gece babamla yattım. Bu gece de ona şarap
içirelim ve babamızdan bir nesil yaşatmak için içeri gir ve onunla yat.”
35- Ve o gece
de babalarına şarap içirdiler ve küçüğü kalktı ve babasıyla yattı. (Ancak Lut), ne zaman yattığını da ne zaman kalktığını da
fark etmedi.
36- Böylece
Lut’un iki kızı da babalarından çocuk sahibi oldular.
37- Ve ilk
doğan kız (abla) bir oğul doğurdu ve ona Moab (babadan)
adıyla seslendi. O, bugüne kadar Moab’ın (oğullarının) atasıdır.
38- Ve küçüğü
de bir oğul doğurdu ve ona Ben ami (halkımın
oğlu) adıyla seslendi. O da bugüne kadar Amon’un oğullarının atasıdır.
Lut’un kızlarının
yaptıkları ile ilgili olarak Kur’an’da herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Bu
nedenle de günümüz gelenekçi Müslümanları
buna benzer ayetler nedeniyle Tevrat’a inanmamakta ve Tevrat’ın değiştirildiğine
dair iddialarına bu tür ayetleri gerekçe olarak göstermektedirler. Oysa
yeryüzüne dağılmış Yahudilerin, kendi inandıkları kutsal kitapları olan Tevrat’ın
bütün nüshalarını toplayarak böyle bir şeyi eklemeleri pek mantıklı değildir.
Aksine ellerinden gelebilseydi bu tür
hadiseleri inkar etmeleri veya yeryüzündeki bütün Tevratları toplayarak silmek
için çaba sarf edecekleri daha mantıklı görünüyor.
Ayrıca; günümüz gelenekçi Müslümanların şu
hususları da göz ardı ettikleri kanaatindeyim:
1- Lut’un kızları bu hadiseyi yaptığında Lut’un
bilinci yerinde değildir ve olup biten her şeyden tamamen habersizdir. Bu
nedenle de Lut tamamen suçsuzdur.
2- Sodom ve Gomore’deki helak olayından, Lut
Nebi dışında sadece bu iki kızının kurtulmuş olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle de
helaktan kurtulan bu kızlarının doğru kişiliğe sahip insanlar oldukları
kanaatindeyim.
Çünkü; Başlangıç, 19:31 ve 32 ayetlerinde yer
alan ve kızlara ait olan “Babamız yaşlıdır ve yeryüzünde tüm dünyanın bu
geleneğinden (helak olayından) sonra bize gelecek (ve bizimle evlenecek)
yeryüzünde bir erkek yoktur… ve babamızın soyunu korumak için onunla yatalım” şeklindeki
ifaden de; kızlar, Nuh tufanında olduğu gibi bu helak olayının tüm yeryüzünü
kapsadığını ve tüm insanların helak olduğunu düşünmüş ve babalarının soyunu
korumak ve devam ettirmek için babalarından habersiz bu işi gerçekleştirmiş
olabilirler.
Moablılar ve Ammonlular (bkz. Yasanın Tekrarı, 2:9,
19), İbrahim soyunun amansız düşmanları haline gelen iki ulus olduğu
belirtilmektedir. (bkz. 1.Samuel 14:47; 2. Tarihler 20:1).
Lut Nebi, Kur’an’da 27 defa anılmaktadır. İbrahim Peygamberin
yeğenidir ve ona iman eden ve onunla hicret edenlerdendir. Lut Peygamber; bugün Lut gölü olarak bilinen bölgede
bulunan Sodom ve Gomora şehirlerinde yaşayan fasık (Hak yoldan sapmış) bir
kavme gönderilen (27/54), Allah’ın
rahmetine dahil edilen (21/74,75); ancak kavmi
tarafından yalanlanan (26/160; 38/13) ve sürülmeye çalışılan (7/82; 26/167; 27/54), kavmi ile birlikte yaşlı karısı
da helak edilen (26/171; 27/54); salihlerden
olan (6/85; 21/72,75), alemlere faziletli kılınan
(6/86) ve kendisine kitap ve hüküm verilen (6/89) bir resul (37/133; 26/162) ve bir nebidir (6/86,89).
20. Bab
İbrahim ile Avimelek
20:1- Ve İbrahim (Mamre’den) güneye (Necef’e) doğru gitti ve Kadeş ile
Şur arasında yaşadı, sonra da Gerar’da konakladı.
Gerar’ın, Kadeş’in 25 km kadar güneybatısındaki
Gerur Çayı civarında olduğu da belirtilmektedir.
Sodom halkının helakinden sonra bölgenin ıssız
hale gelmesi sebebiyle İbrahim Nebi’nin de kalabalık bir nüfusa sahip olan
Gerar'a tebliğ amaçlı göç ettiği düşünülmektedir.
2- Ve
İbrahim, karısı Sara için, “Bu benim kız kardeşimdir.” dedi. (Bunun üzerine) Gerar avimeleki (kralı) de Sara’yı çağırttı
ve (kendine eş) aldı.
İbrahim, Sara’nın daha
önce de Paro tarafından alıkonması şeklindeki acı tecrübeyi yaşamıştı (Bkz.
Başlangıç, 12:15). Sara,
İbrahim’in üvey kız kardeşidir. “Ve o gerçekten benim kız kardeşimdir. Babamın
kızı; ama annemin kızı değil ve o benim eşim oldu. Ve Yüce melekler, beni
babamın evinden uzaklaştırdığında ona (Sara’ya), ‘Nereye gidersen git, benim
hakkımda, ‘O benim kardeşimdir.’ diyeceksin. Bana göstereceğin iyiliğin budur.”(Başlangıç
20:12, 13) Bu iki ayetten (ayetten); İbrahim’in, daha babasının evinden
ayrılırken, Sara’nın güzelliği yüzünden birileri tarafından öldürülmemeleri
için öyle bir tedbir almış olduğu anlaşılmaktadır.
3- Ama yüce melekler
geceleyin bir rüyayla avimeleke geldi ve ona dedi ki: “İşte, aldığın kadın
nedeniyle yüzünden ölüyorsun! Çünkü o bir adamın karısıdır.”
Avimelek, “Baba kral” ya da “Babam kral” anlamına gelmektedir
ve o dönemde Filistin bölgesindeki halkların krallarına, “Firavun” gibi verilen
bir ünvan olduğu belirtilmektedir.
4- Avimelek ona
yaklaşmamıştı (Sara’ya dokunmamıştı) ve dedi ki: “Ey
Adonay (Rabbim, Efendim)! Sadık (doğru, erdemli) bir halkı da helak
mı edeceksiniz?
Bu ayetten (ayetten) avimelekin dürüst ve
erdemli bir kral olduğu, Pelişti’nin de Mısır’a göre hukuka dayalı bir ülke
olduğu belirtilmektedir.
5- (İbrahim) bana (Sara için) ‘O benim Kız kardeşim.’
demedi mi? Kendisi (Sara) de ‘O
benim kardeşimdir.’ dedi! (Bir şey yaptıysam), bütün bir kalp ile (yüreğimin
saflığıyla) ve ellerimin masumiyetiyle bunu yaptım.”
6- Yüce
melekler de rüyasında ona dedi ki: “Evet, bütün bir kalp ile (yüreğimin saflığıyla) yaptığını biliyoru. Bana karşı
günah işlemekten alıkoyan da benim. Bu yüzden de ona dokunmana izin vermedim.
7- Öyleyse şimdi adamın
karısını geri ver. Çünkü o bir Nebidir. Senin için dua edecek ve sen yaşayacaksın. Ve Eğer geri vermezsen, bil ki
öleceksin; sen ve senin olan her şey.”
8- Avimelek de
sabaha karşı uyandı ve tüm kullarını (hizmetkarlarını,
görevlilerini) çağırdı, tüm bunları da kulaklarına anlattı. Adamlar da çok
korkmuştu.
9- Sonra da avimelek, İbrahim’i çağırdı ve dedi ki: “Bize ne
yaptın? Sana ne haksızlık ettim ki, beni ve krallığımı bu büyük günaha
sürükledin? Bana bu yaptığın yapılacak iş değil.”
10- Ve avimelek, İbrahim’e “Neyle karşılaştın da böyle bir şey
yaptın?” dedi.
11- İbrahim de
dedi ki: “Çünkü ‘Burada hiç yüce meleklerin korkusu yok ve karım uğruna beni
öldürecekler, diye düşündüm.
12- Ve o gerçekten benim kız kardeşimdir. Babamın kızı, ama
annemin kızı değil. Ve o benim eşim oldu.
13- Yüce
melekler de beni babamın evinden uzaklaştırdığında ona (Sara’ya), ‘Nereye gidersen git, benim hakkımda, ‘O benim
kardeşimdir’ diyeceksin. Bana göstereceğin iyiliğin budur.” dedim.
14- Avimelek de davarı ve
sığırları ve kulları (erkek hizmetkarları) ve şifhaları (hanım hizmetkarları) aldı
ve İbrahim’e verdi. Sara’yı da İbrahim’e karısı olarak geri verdi.
Avimelek, bununla Sara’ya dokunmadığını herkese
göstermiş olmaktadır. Yoksa kralla birlikte olmuş bir kadının kendi ülkesindeki
sıradan kocasına dönmesine izin verilmesi elbette söz konusu olmayacaktır (Abravanel).
15- Ve avimelek
(İbrahim’e), “İşte ülkem önünde, nereye
istersen oraya yerleş.” dedi.
16- Sara’ya da
dedi ki: “İşte, kardeşine 1000 parça gümüş verdim. İşte bu, senin için sizinle
birlikte olan herkesin gözlerini perdelemesi içindir ve herkesin içinde sizin aklanmanızdır.”
17- İbrahim de
Yücelerin Yücesi’ne dua etti. Yüce melekler de avimelek ile karısına ve hizmetkarlarına
şifa verdi. Ve (böylece) çocuk doğurabildiler.
18- Çünkü Yahve,
İbrahim’in eşi Sara yüzünden avimelekin evine ait her rahmi kapatmıştı.
Bu babta anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
21. Bab
İshak’ın Doğumu
21:1- Sonra Yahve, Sara’yı
hatırında tuttu ve Yahve, Sara’ya vadettiği
şeyi1 yaptı.
1”Gelecek yıl bu zamanlarda sana döneceğim ve karının,
Sara'nın bir oğlu olacak!” (Başlangıç, 18:10)
2- Sara da
yaşlılığında ve yüce meleklerin vadettiği zamanda gebe kaldı ve İbrahim’e bir
oğul doğurdu.
3- İbrahim de
Sara’nın doğurduğu oğluna İshak (gülüş, neşe)1
adıyla seslendi.
1 İshak, Allah’ın, İbrahim’e oğluna koymasını emrettiği isimdir
(Başlangıç, 17:19).
4- İbrahim de yüce meleklerin kendisine emrettiği gibi oğlu
İshak’ı 8 günlükken sünnet etti.
5- Ve İbrahim, oğlu İshak doğduğunda 100 yaşındaydı.
6- Sara da
dedi ki: “Yüce melekler bana neşe (sevinç)
bahşetti, duyan herkes de benimle gülecek (sevinecek).
7- Ve kim derdi ki ‘Sara, İbrahim’e
çocuk emzirecek?’ Yine de yaşlılığında ona bir oğul doğurdum.”
Biz de ona (oğlu) İshak’ı ve (torunu) Yakub’u armağan ettik.
Onun soyundan gelenlere nebilik ve kitap verdik. Böylece ona dünyada ecrini (mükafatını) verdik. O, ahirette de
salihlerden (ahlaklı, dürüst ve erdemli) olacaktır. (Ankebut, 29:27)
Hacer’le İsmail Uzaklaştırılıyor
8- Çocuk da büyüdü. Sütten
kesildiği gün de İbrahim büyük bir ziyafet verdi.
9- Sara da Mısırlı Hacer’in İbrahim’e doğurmuş olduğu oğlunun
oynadığını gördü.
10- Ve İbrahim’e dedi ki: “Bu âmâtıı oğluyla
birlikte kov! Bu âmâtıın oğlu, oğlumla (İshak ile birlikte) mirasçı olmayacak!”
“אמת” (âmât)
sözcüğü “hanım hizmetkar” demektir. Hanım sözcüğü de kız ve kadınlara verilen
sandır. “Âmât” sözcüğü, Kur’an’da da “أَمَةٌ” (emet) şeklinde (Bakara,
2:221) geçmektedir.
Başlangıç, 16:16 ayetinde İsmail doğduğunda,
İbrahim Nebi’nin 86 yaşında; Başlangıç, 21:5 ayetinde ise İshak doğduğunda
İbrahim Nebi’nin 100 yaşında olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla İshak
doğduğunda İsmail 14 yaşındaydı. İshak’ın sütten kesilmesi 2 yaşlarında
olmuşsa, bu ayette (ayette) anlatılan hadisenin gerçekleştiği zaman İsmail’in
16 yaşında olduğu anlaşılmaktadır.
11- Ve bu
mesele, İbrahim’i, oğlu (İsmail) yüzünden
çok üzdü.
Benzer Mesaj: “Bununla birlikte, Kutsal Yazılar
ne diyor? “Hizmetkaryi ve oğlunu kov, çünkü hizmetkarnin oğlu asla özgür
kadının oğluyla birlikte mirasçı olamaz.” (İncil, Galatyalılar 4:30)
12- Ama yüce
melekler, İbrahim’e dedi ki: “Delikanlı ve âmâtın (kadın hizmetkarın) için endişelenme. Sara ne derse, onu dinle.
Çünkü zürriyetin (soyun) İshak’la çağrılacak.
13- Ayrıca, âmâtının
oğlundan da bir ulus yaratacağım. Çünkü o da senin zürriyetindir.”
“İbrahim, Yücelerin Yücesi’ne “Keşke İsmail
Senin önünde yaşasa!” dedi.” (Başlangıç 17:18)
14- İbrahim de
sabaha karşı uyandı ve ekmek ve bir deri (tulum)
su aldı. (Bunları) Hacer’e verdi, onun omuzuna koydu ve onu oğluyla1
gönderdi. Ve (Hacer) oradan ayrıldı ve Beer Şeba2 Çölü’nde
(amaçsızca) dolaştı.
1 İsmail,
babasından ayrı düştüğü zaman 14-15 yaşlarındadır.
2 Beer Şeba’dan ilk defa bu ayette (ayette) söz edilmektedir. Beer
Şeba’nın, Necef Çölü’nde büyük bir şehir olduğu belirtilmektedir. Ancak Kur’an’da
anlatılanlara göre sonraki ayetlerde sözü edilen Paran Çölü’nün (Başlangıç,
21:15-21), günümüzdeki Mekke’yi de içine alan bir yer olduğuna inanıyoruz.
“Beer Şeba”; “Yedi kuyu” veya “Yemin kuyusu” anlamlarına
gelmektedir.
Ayrıca; Bugün Filistin Topraklarında bulunan ve
Beerşeba olarak bilinen şehir, Osmanlılar tarafından planlanıp inşa edilmiş
olan bir şehirdir. Osmanlı buraya “Birüssebi” adını vermiş.
15- Derideki (tulumdaki) su da tükenince, oğlunu çalılardan birinin
altına bıraktı.
16- Onu
oturttu ve ardından bir ok atımı kadar uzağa gitti ve “Oğlumun ölümünü izleyemem.” dedi ve (oğlunun)
karşısında oturdu ve yüksek
sesle ağladı.
Bu ayetlerden hem annenin hem de genç oğlunun susuzluktan
ölme riski ile karşı karşıya kaldıklarını ve Hacer’in, kendisi gibi susuz kalan
oğlunun can çekişip ölmesini izlemeye dayanamadığı için onun yanından uzaklaşıp
feryat ettiği görülmektedir.
17- Yüce
melekler de gencin sesini duydu. Yücelerin Yücesi’nin meleği de gökyüzünden
Hacer’e seslendi ve ona dedi ki: “Sana ne oluyor Hacer? Korkmayın! Çünkü yüce
melekler, gencin sesini oradan (bulunduğu
yerden) duydu.
18- Kalk! Genci
kaldır ve onu elinle (sımsıkı) tut. Çünkü onu büyük bir ulus
yapacağım.”
19- Ardından yüce
melekler, Hacer’in gözlerini açtı. Hacer de bir su kuyusu gördü. Gidip tulumunu
doldurdu ve delikanlıya içirdi.
20- Yüce
melekler de delikanlı ile birlikteydi; Ve (İsmail)
büyüdü ve çölde yaşadı ve okçu oldu.
21- Paran Çölü’nde yaşarken de annesi ona Mısırlı bir eş
aldı.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da da
şunlar yer almaktadır:
“İbrahim şöyle
demişti: “Rabbim! Bu şehri (Mekke’yi) güvenli kıl, beni ve
çocuklarımı da putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! Birçok insanı onlar
(müşrikler) saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir, kim de bana karşı
gelirse; Sen Gafursun (günahları Örten ve Bağışlayansın), Rahimsin (Merhametlisin;
Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibisin).” Rabbimiz! Ailemden bir
kısmını salatı (dini, ibadeti, iletişim duasını, desteği) diri tutsunlar diye,
Senin Muharrem (kutsal, saygın) Evinin yanında, sahibi olmayan çorak bir vadiye
yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların bir
kısmının fuadını (gönlünü) onlara yönelt, onları da meyvelerle rızıklandır ki
şükretsinler. Rabbimiz! Bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da Sen
bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Hamd (övgü ve şükür),
yaşlılığımda bana İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’adır. Rabbim, dualarımı
işitendir. Rabbim! Beni ve soyumu salatı (dini, ibadeti, iletişim duasını,
desteği) ikame
edenlerden kıl. Rabbimiz! Duamı da kabul eyle.
Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla
(onlara mağfiret et).” (İbrahim, 14:35-41)
İbrahim’le Avimelek Arasındaki Antlaşma
22- O sırada avimelek
(kral) ve ordusunun komutanı Fikol, İbrahim’e
dediler ki: “Yaptığın her şeyde yüce melekler seninledir.
23- Şimdi bu
nedenle Yüce meleklerin huzurunda yemin et ki ne bana, ne oğluma, ne de oğlumun
oğluna haksızlık etmeyeceksin; fakat benim sana yaptığım hesedı gibi
sen de bana ve misafir olduğun ülkeye (iyilik)
yapacaksın.”
“חֶ֕סֶד” (hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan,
hayırda bulunma, şefaat, adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.
24- İbrahim de
“Yemin ederim” dedi.
25- Ardından
da İbrahim, (avimelekin) hizmetkarlarının (şiddet
yoluyla) ele geçirdiği su hakkında avimeleki azarladı.
İbrahim, kralın hakimiyetinde olan bu yerde
zaman zaman kendilerinin taciz, soygun ya da çapula maruz kaldıklarını: öte
yandan etrafındaki bazı kötü adamların da kendilerini taciz ettiğini belirterek
kraldan gerekli önlemleri almasını istemiştir.
26- Avimelek de
dedi ki: “Bunu kimin yaptığını bilmiyorum ve (sen
de) bana söylemedin, bugüne kadar da duymadım.”
27- İbrahim de
avimeleke davar ve sığır getirdi ve ikisi bir antlaşma yaptı.
28- İbrahim de
sürüsünden 7 dişi kuzuyu bir başlarına koydu (ayırdı).
29- Avimelek,
İbrahim’e “Bunun anlamı ne? Niçin bu 7 dişi kuzuyu ayırdın?” dedi.
30- Ve (İbrahim) dedi ki: “Bu 7 dişi kuzuyu benim elimden alacaksın
ki bu kuyuyu benim kazdığımın kanıtı olsun.”
31- Bu nedenle
de oraya Beer Şeba (Yedi Kuyu/Yemin Kuyusu) adını koydu. Çünkü
ikisi de orada yemin etti.
32- Beer Şeba’da
bir antlaşma yaptılar. Avimelek de ayağa kalktı ve ordusunun komutanı Fikol ile
Filistilerin diyarına döndüler.
33- İbrahim de
Beer Şeba’da bir koru (ağaçlık) dikti ve orada
Alemlerin Yücesi Yahve’nin adıyla (Allah’a kulluğa)
çağrıda bulundu.
“עוֹלָֽם” (âlem), Arapçadaki “عالم” (alem) ile aynı anlama gelmektedir. “יְהוָֹ֖ה אֵ֥ל עוֹלָֽם”
de “Alemlerin Yücesi Yahve” ifadesi sadece burada geçmektedir.
34- Ve İbrahim,
Filistlilerin diyarında günlerce (uzun süre)
kaldı.
22. Bab
İbrahim’in Denenmesi
22:1- Ve öyle oldu. Bir süre sonra Yüce melekler,
İbrahim’i sınadı ve ona “İbrahim!” dedi. (İbrahim), “Buyur, emret!” dedi.
“הִנֵּֽנִי”
(hınneni) ifadesi “Buyur, emret!” anlamına gelmektedir. Arapçadaki “لَبَّيْكَ” (Lebbeyk) ifadesi de aynı anlamda gelmektedir.
2- Ve dedi ki: “Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlun İshak’ı al
ve Moriya1 bölgesine git ve orada sana söyleyeceğim dağlardan birinde onu,
ola kurbanı2 olarak sun!”
1
Moriah’ın (Moriya)
neresi olduğu ile ilgili 3 görüş vardır: 1- Süleyman Tapınağı'nın bulunduğu
Tapınak dağı’dır. 2- Nablus yakınındaki bölgenin adıdır. 3- Mekke’deki Merve
Tepesi’dir.
2 Tevrat’ta 2 çeşit Kurbandan söz edilmektedir:
1- Şelamim kurbanı:
Bir bölümü kurbanı sunan kişi
tarafından yenen, diğer kalanı ise Mizbah (sunak) üzerinde tamamen yakılarak Yahve’ye
hediye olarak sunulan kurbandır. (Bkz: Çıkış, 20:24)
2- Ola kurbanı: Kesilen hayvandan hiçbir şey
yenilmeden, mizbah üzerinde tamamının yakılmak suretiyle Yahve’ye hediye edilen
kurbandır. (Bkz: Başlangıç, 8:20; Çıkış, 20:24)
3- İbrahim
de sabah erkenden kalktı ve eşeğini yükledi. Yanına da iki genç adamını ve oğlu
İshak’ı aldı. Ola kurbanı için de odunları kesti ve kalktı ve Yüce meleklerin kendisine
söylediği yere doğru yola çıktı.
4- Üçüncü gün İbrahim
gözlerini kaldırdı ve orayı (oğlunu
kurban edeceği yeri) uzaktan gördü.
5- İbrahim de gençlerine, “Siz ikiniz eşek ile
beraber burada kalın. Delikanlı ve ben de oraya gidip secde edeceğiz, sonra da döneceğiz.”
dedi.
6- İbrahim de ola kurbanı için odunları aldı ve
oğlu İshak’ın sırtına koydu. Eline de ateşi ve bıçağı aldı ve birlikte yürüdüler.
7- İshak da İbrahim’e “Babacığım!” dedi. (İbrahim), “Buyur
oğlum!” dedi. (İshak), “Ateş ve odun burada (ama) ola kurbanı için
kuzu nerede?” dedi.
8- (İbrahim), “Ola
kurbanı için kuzuyu yüce meleklerin kendisi verecek, oğlum.” dedi ve ikisi
birlikte yürüdüler.
9- Ve Yüce meleklerin söylediği yere geldiler
ve İbrahim bir sunak inşa etti. Üzerine de odunları dizdi. Oğlu İshak’ın
ellerini de arkadan bağladı ve sunağın üstüne, odunun üzerine yatırdı.
10- İbrahim de elini uzattı ve oğlunu boğazlamak
için bıçağı aldı.
11- Yahve’nin
meleği de gökten ona seslendi ve “İbrahim, İbrahim!” dedi. İbrahim
de “Buyur, emret!” dedi.
12- (Melek) “Elini
delikanlıya uzatma! Ona hiçbir şey de yapma! Şimdi yüce meleklere karşı muttaki
olduğunu anladım.” dedi. (Yahve dedi ki:) “Biricik oğlunu Benden
esirgemedin.”
“יְרֵ֤א” (yirʾē); dinin
emir ve tavsiyelerine uyma, haram ve günahlardan kaçınma konusuna azami
derecede dikkat eden; Allah 'a karşı sorumluluk bilinci çok yüksek kimse”
anlamına gelmektedir. Bu kelimenin Arapça karşılığı da “تقوى” takva'dır.
13- İbrahim gözlerini kaldırdı ve arkasına baktı.
İşte, arkasında boynuzları sık çalılara takılmış bir koç! İbrahim de gitti ve
koçu aldı ve oğlunun yerine onu ola kurbanı olarak sundu.
14- İbrahim de oraya “Yahve yire” (Yahve sağlayacak) adını
verdi. Bu güne kadar da söylendiği gibi “Yahve’nin dağında sağlanacak.”
15- Yahve’nin
meleği gökten İbrahim’e yine seslendi:
16- Ve dedi ki “Kendi adıma yemin ederim ki, Yahve diyor ki: ‘Bunu
yaptığın ve biricik oğlunu esirgemediğin için
17- Seni kesinlikle mübarek kılacağım ve soyunu
göklerin yıldızları ve kıyıların kumu gibi çoğaltacağım. Soyun da düşmanlarının
kapısına varis olacak (kentlerini fethedecekler).
18- Soyun sayesinde de tüm milletler mübarek kılınacak.
Çünkü sesime itaat ettin.”
19- İbrahim de
gençlerinin yanına döndü ve kalkıp birlikte Beer Şeba’ya gittiler. Ve İbrahim Beer
Şeba’da yaşadı.
Burada yer alan hususlar ile ilgili olarak,
Kur’an’da da şunlar yer almaktadır:
“Rabbim, bana
Salihlerden (dürüst ve erdemli evlat) lütfet.” Biz de ona, halim (yumuşak huylu) bir çocuk
müjdeledik. Yanında koşacak çağa erişince “Ey
oğulcuğum, ben rüyamda seni boğazlıyorken görüyorum, sen de bak ne görüyorsun
(ne düşünüyorsun)?” dedi. (Oğlu) “Ey babacığım, sana emredileni yap. İnşAllah (Allah
isterse) beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi. Böylece, ikisi de teslim oldu
ve (oğlunu) yüzüstü yere yatırdı. Biz de ona seslendik: “Ey İbrahim! Sen rüyaya sadık
kaldın. Biz de Muhsinleri mükafatlandırırız. Doğrusu bu apaçık bir imtihandı! Biz de ona büyük bir
fidye (karşılık, bedel, kurbanlık) verdik. Sonrakiler arasında da ona (övgüyle
anılacak iyi bir ün) bıraktık. İbrahim’e selam olsun! Biz, muhsinleri işte
böyle ödüllendiririz. O, bizim mümin kullarımızdandı.” (Saffat, 37:100-111)
Nahor’un Oğulları
20- Ve öyle oldu. Sonra İbrahim’e haber ulaştı ve
ona “Milka, kardeşin Nahor için oğullar doğurdu.” dendi.
Milka, Haran'ın kızı olup amcası Nahor'un karısıdır. Bir
diğer ifadeyle Nahor, yeğeni “Milka” ile evlenmiştir. (Başlangıç, 11:29)
21- (Milka’ın, Nahor’a doğurduğu oğullar:) Behor (ilk doğan)
Us ve (Us’un) kardeşi Buz ve Aram’ın babası Kemuel
22- Ve Keset
ve Hazo ve Pildaş ve Yidlaf ve Betuel.”
23- Betuel de
Rebeka’nın babası oldu. Bu sekizi Milka, İbrahim’in kardeşi Nahor için doğurdu.
İbrahim Nebi 137 yaşında iken yeğeni Betuel’in, Rebeka adında
bir kızı oldu. Rebeka bir kadın Nebi olacak. Aynı zamanda Yakup Nebi’nin annesi
de olacak.
24- Adı Reuma
olan filegeşi (ikincil eşi olan hanım hizmetkarı) de Nahor
için Tevah ve Gaham ve Tahaş ve Maaka’yı doğurdu.
23. Bab
Sara’nın Ölümü
23:1- Ve Sara’nın yaşamı, 100 yıl ve 20 yıl ve 7 yıldı. Bunlar, Sara’nın yaşamının yıllarıydı.
Sara, Tevrat’ta ölüm yaşı belirtilen tek kadındır.
İshak doğduğunda 90 yaşında olduğuna göre, öldüğünde
İshak 37 yaşındaydı.
Bazı
Yahudi kaynaklar, Sara'nın ölümünü, İshak'ın kurban edilmesi olayı ile
bağlantılı olarak izah etmektedir. Sara, İbrahim'in Beer-Şeba’daki bir işi ya
da oraya yerleşmeyi düşündükleri için gerekli ortamı hazırlamak üzere Beer-Şeba’ya
gitmiş. Ancak Sara'nın, oğlu İshak'ın kurban edilmek üzere götürüldüğü haberini
duyması üzerine kriz geçirip vefat ettiği belirtilir. Vefatı sırasında İbrahim
ve İshak'ın onun yanında olmamasının sebebi olarak bunu gösterirler.
2- Ve Sara (Kenan diyarındaki) Kiryat Arba’da, yani Hebron’da (el
Halil’de) öldü. İbrahim de yas tutmak ve ağlamak için geldi.
“מוּת” (öldü) fiilinin türediği İbranicedeki “מיתה”
(miyta) sözcüğü, Arapçadaki “موت” (mevt)
ile aynı anlamdadır. “Kiryat-Arba”, “Dört’ün şehri” demektir.
İslam geleneğinde “el- Halil” olarak
isimlendirilen bu yer, Yahudi geleneğinde “Hebron” olaak adlandırılmaktadır.
Şehrin adı. Tevrat metninde de bu şekilde Hebron geçmektedir.
3- Sonra (karısının) ölüsünün yanından kalktı ve Hetilere (Het
oğullarına) gitti ve dedi ki:
4- “Ben
aranızda bir misafir ve yabancıyım. Aranızda bana bir mezar yeri verin ki cenazemi
defnedeyim.”
5- Hetiler, İbrahim’e
cevap verdiler ve ona dediler ki:
6- “Rabbimiz (Adonay, Efendimiz),
bizi dinle. Sen, yüce meleklerin aramızdaki liderisin. Ölülerini mezarlarımızın
en seçkinine defnet. Bizden hiç kimse, ölülerini defnetmen için senden mezarını
esirgemez.”
7- İbrahim de kalktı
ve arazinin sahiplerine, Hetoğullarına (teşekkür etmek
için) secde etti.
“יִּשְׁתַּ֥חוּ” (yishtachu) sözcüğünün Türkçe
karşılığı secde etti demektir. Bu secdenin,
saygı ve selamlama amaçlı olarak, başı öne doğru hafifçe eğme şeklinde olduğu
yönünde de bir görüş vardır. (İbn Ezra, 1, 230)
8- Ve onlara dedi ki: “Cenazemi defnetmemi istiyorsanız beni dinleyin ve benim için
Sohar oğlu Efron’a (benim adıma) ricada bulunun.
9- Tarlasını
ve kenarındaki Mahpela mağarasını (katlı
mağarayı) bana versin. Tam bedeli karşılığında ve sizin huzurunuzda, aranızda
bir mezar yeri bulundurmak için bana versin.”
Buraya “Mahpela” denmesinin sebebi, biri üstte diğeri altta
olmak üzere, iki odaya sahip olması ya da mağara içinde mağara olmasından
dolayı idi. (İbn Ezra. 1, 230; RaŞY, 1, 244.) Yahudi inancına göre burası Adem ve Havva, İbrahim ve Sare,
İshak ve Rebeka ile Yakup ve Lea burada gömülüdür.
10- Efron, Hetilerin
arasında oturuyordu. Hetli Efron, Hetilerin ve şehir kapısına (şehir meclisine) gelenlerin huzurunda, herkesin duyabileceği
şekilde İbrahim’e cevap verdi:
11- “Hayır ey adoni
(efendim)! Beni dinle! Tarlayı sana veriyorum,
içindeki mağarayı da sana veriyorum. Halkımın huzurunda onu sana verdim; cenazeni
(oraya) defnet.”
Efron, iyi niyet göstergesi olarak sadece mağarayı değil,
önündeki tarlayı da İbrahim’e teklif etmiştir.
12- İbrahim de
teşekkür için memleket halkının önünde secde etti (eğildi).
13- Herkesin
duyacağı şekilde de Efron’a dedi ki: “Eğer bana veriyorsan lütfen beni bir dinle.
Tarlanın bedelini sana vereceğim, lütfen benden al ki cenazemi oraya defnedeyim.”
14- Efron, İbrahim’e cevap verdi ve dedi ki:
15- “Efendim (adoni) beni dinle! 400 gümüş şekel1 değerindeki
bir toprak seninle benim aramda nedir ki? Bu yüzden cenazeni defnedebileyim.”
1 Şekel, Hetilerin para birimiydi. Şekel, aynı zamanda bir
ağırlık ölçüsüydü. 1 şekel, bugünkü ölçüyle 22,8 gramdı. İbrahim Nebi, o
tarlayı ve içindeki mağarayı 9120 gr gümüşe satın almış oldu.
16- İbrahim,
Efron’u dinledi ve İbrahim, Het oğullarının huzurunda tüccarlar arasında
geçerli olan ağırlıklara göre 400 şekel gümüşü Efron için tarttı.
17- Ve Mamre’nin bitişiğindeki Efron’un tarlası da kenarındaki
Mahpela mağarası ile tarlada da tarlanın sınırlarında
bulunan tüm ağaçlar da yükseldi.
Arsa, alelade biri olan
Efron’un mülkü olmaktan çıkarak, İbrahim’in mülkü olma düzeyine yükselmiştir.
18- Ve şehrin
kapısından (şehir meclisine) giren herkesin önünde ve Het
oğullarının gözü önünde mülk olarak İbrahim'e verildi.
İbrahim’in, ailesinin ileriki dönemlerde mülkiyetle ilgili
herhangi bir problem yaşamaması için, Mahpela'yı satın aldığı kamuoyunun
huzurunda ilan edilmiş oldu.
19- Ardından da
İbrahim, eşi Sara’yı, Kenan diyarındaki Mamre’nin (Hebron/El Halil) bitişiğinde bulunan tarladaki Mahpela mağarasına (katlı mağaraya) gömdü.
20- Tarla ile
içindeki mağara da böylece Het oğulları tarafından bir mülk ve mezar yeri
olarak İbrahim’e verildi.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
24. Bab
İshak ile Rebeka
24:1- İbrahim yaşlanmış ve
ihtiyarlamıştı. Yahve de İbrahim’i her yönden bereketli kılmıştı.
2- İbrahim, sahip
olduğu her şeye hükmeden (onları yöneten) ve evin
en yaşlısı olan kuluna (baş hizmetkara) dedi ki: “Lütfen elini uyluğumun
altına koy.
Eski Ahid döneminde elleri sünnetli organın altına koyarak
yemin etmek, en ağır yemin kabul edilirdi. Benzer bir yeminleşme, Yakup ile
Yusuf arasında olmuş, Yakup vefat ettiğinde kendisini Mısır'dan alıp atalarının
yanına, el-Halil'e (Hebron) defnetmesini Yusuf'tan bu şekilde yemin verdirerek
istemişti. (Başlangıç, 47:29)
Sonraki
dönemlerde bu uygulama kalkmıştır. Bir kimsenin cinsel organına dokunmak haram
kabul edilmiştir. Yahudi geleneğinde sonraki dönemlerde yeminler, elin Tevrat
Tomarı (Sefer Tora) ya da tefilin gibi bazı kutsal gereçler üzerine konması
suretiyle yapılmaya başlanacaktır. (Bk: B.T., Şevuot 38b; RaŞY, 1, 248.)
3- Göklerin ve Yerin En Yücesi Yahve’nin adıyla da yemin etmeni istiyorum.ı Aralarında ikamet
ettiğim Kenanlıların kızlarından oğluma eş almayacaksın.ıı
“אֱלֹהִ֤ים”
(Elohim:Yüceler, yüce melekler) kelimesinden ayrı olarak, “אֱלֹהֵ֣” (Elohe: En
Yüce) kelimesi Tevratta ilk defa bu ayette (ayette) geçmektedir. “Göklerin ve Yerin En Yücesi Yahve” ifadesi de
Tevratta ilk defa bu ayette (ayette) geçmektedir.
4- Ancak benim
yurduma, doğduğum yere gidecek ve oğluma (İshak’a)
oradan bir eş alacaksın.”1
1 İbrahim çok yaşlı olduğunu göz önünde bulundurulduğunda,
kendisinin oğlunun evliliğini görmeden ölebileceğini düşünmüş ve uşağına bu
şekilde yemin ettirmiş olabilir.
Kenanlıların reddedilmesinin sebebi, onların putperest
olmaları değildir. Zira İbrahim’in Harran’daki ailesi de putlara tapmaktaydı.
İbrahim’in asıl endişelendiği şeyin Kenanlıların ahlaki yozlaşmış olmalarıdır.
Puta tapma, bir sapmadır; tedavi edilebilir. Fakat ahlak, etik ve
alçakgönüllülük konusundaki eksiklikler, bir insanın tüm doğasını etkiler.
(Deraşot Aran, Hirsch o.a.)
5- Hizmetkar1 da dedi ki: “Ya (uygun göreceğim) kız beni bu topraklara kadar takip etmek
istemezse, o zaman oğlunu geldiğin ülkeye götüreyim mi?”
1
Sâmî dillerde kullanılan
ve İbranicede de “ebed” (עבד) (çoğulu: abadim) olan sözcük, çalışmak anlamına
gelen “bd” kökünden türemiştir. “ebed”
sözcüğü, “işçi” ve “efendisine hizmet eden; onun emirlerini yerine getiren
memur/hizmetkar” anlamlarına gelmektedir. Bu kelimenin Arapça karşılığı “abd” kelimesidir.
Bu sözcük bir çok anlama
gelmektedir. Bir evde hizmet eden kişiye de kralın sarayında hizmet eden bir
memura “ebed” deniyordu. Yani borcu
karşılığında çalıştırılana da ücret/maaş karşılığında çalışana da “ebed”
deniyordu.
Bu terim ile ilgili
ayrıntılı açıklama Başlangıç, 9:25 ayetinde (ayetinde) yer almaktadır.
6- İbrahim de dedi
ki: “Dikkatli ol ve sakın oğlumu oraya döndürme!
7- Beni,
babamın evinden ve doğduğum ülkeden alan ve benimle konuşup bana ‘Bu toprakları
senin soyuna vereceğim.’ diye ant içen Göklerin Yücesi Yahve, önünden meleğini gönderecek, sen de oğluma oradan bir eş alacaksın.
8- Eğer kadın (işa) senin peşinden gelmek
istemezse, o zaman bu yemininden kurtulacaksın. Ancak ne olursa olsun, oğlumu
oraya geri götürmeyeceksin.”
9- Bunun
üzerine hizmetkar elini efendisi1 İbrahim’in uyluğunun altına koydu ve bu konuda ona yemin etti.
1 “Adoni” “Rab, bay, bey, efendi ve sahip” gibi anlamlara gelmektedir.
Arapça karşılığı “Rab” sözcüğüdür.
10- Ardından
efendisinin develerinden on tanesini aldı ve yola çıktı. Efendisinin tüm
hayrını (duasını, hediyeleri) da onunlaydı. Kalktı
ve Mezopotamya’nın1 Aram’ına (yükseltisine), Nahor’un
yaşadığı şehre gitti.
1
“Naharayim” İki nehir arası
demektir ve Dicle ile Fırat arasındaki Mezopotamya kastedilmektedir.
11- Develerini
de şehrin dışındaki kuyunun yanına çöktürdü. Akşam üzeriydi ve kadınların su çekmek için dışarı çıktıkları vakitti.
12- Ve dedi
ki: “Ey Rabbim (Adoni, Efendim,), Ey İbrahim’in ilahı Yahve!
Lütfen bugün beni muvaffak kıl ve efendim İbrahim’e hesed1 et.
13- İşte, su pınarının
başında bekliyorum. Şehrin erkeklerinin kızları su çekmek için geliyorlar.
Hizmetkar (Eliezer), seçmek istediği kızın ev
ortamı dışında nasıl davranacağını görmek istemiş ve böylece onun karakteri
hakkında daha iyi bir gözlem yapmak istemiş olabilir. Kuyu başında kız doğal
olacak ve karakterini yansıtır biçimde davranacaktır. Fakat evinde olsa, kızın
davranışlarının, ailesinin emir ve beklentilerinden etkilenmesi kaçınılmazdır.
(Hizkuni)
14- Birine, ‘Lütfen
testini indir, biraz su içeyim’ diyeceğim. O da, ‘Sen iç, ben de develerine
içireyim.’ derse; bileceğim ki o kız kulun İshak için seçtiğin kızdır. Böylece
efendime hesed1 ettiğini
anlayacağım.”
1
“חֶ֕סֶד” (hesed); “merhamet, iyilik, lütuf,
sevgi, ihsan, hayırda bulunma, şefaat, adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara
gelmektedir.
“Bu sözler benim beklentilerimin fazlasını ifade edecektir.
Çünkü kız sadece benim istediğimi değil, gerekli olan ne varsa hepsini
sağlamayı teklif etmiş olacaktır” (Sforno).
15- O duasını
bitirmemişti ki Rebeka, testisi omuzunda çıkageldi. O, İbrahim’in kardeşi Nahor’un
eşi Milka’nın oğlu Betuel’in kızıydı.
16- Kız güzel
görünümlüydü ve bir erkeğin bilmediği (erkek eli değmemiş) bir bakireydi. Pınara doğru indi ve
testisini doldurdu ve (pınardan) çıktı.
17- Hizmetkar da
ona doğru koştu ve “Lütfen testinden biraz su ver, içeyim” dedi.
18- Rebeka, “İç,
efendim” dedi ve testisini indirdi ve içmesi için ona uzattı.
19- İçmesi
bitince (Rebeka) dedi ki: “Develerin için de su
çekeyim. Kanıncaya kadar içsinler.”
20- Çabucak
suyu hayvanların su teknesine (yalağa) boşalttı
ve yine su çekmek için kuyuya koştu ve (onun) tüm develerini içirdi.
21- Adam ona
hayretle bakakaldı ve Yahve’nin, kendisini muvaffak
(başarılı) kılıp kılmadığını anlamak için
sessiz kaldı.
22- Ve öyle
oldu. Develer içmeyi tamamlayınca, bir beka ağırlığında altın bir hızma,
kolları için de on altın şekel ağırlığında 2 (büyük)
bilezik çıkardı.
Şekel, Hetilerin hem para birimi hem de bir ağırlık
ölçüsüydü. 1 şekel, bugünkü ölçüyle 12,5 gramdı. 1 “beka” da yarım şekeldir.
23- Ve dedi
ki: “Kimin kızısın sen? Babanın evinde gecelemek için bize yer var mıdır?”
24- Ona “Milka
ile Nahor’un oğlu Betuel’in kızıyım.” dedi.
25- Ve dedi
ki:”Yeterince samanımız da yemimiz de var; geceyi geçirmek için yerimiz de.”
26- Adam da Yahve’ye eğildi (rüku etti) ve secde etti.
Yahve için yapılan secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç,
47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27; 20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer,
9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10
27- Ve dedi
ki: “Efendim İbrahim’in ilahı (Yücesi
Olan) Yahve ne mübarektir. Lütfunu ve sadakatini (ihsanını)
efendimden esirgemedi. Yahve de efendimin kardeşlerinin evine giden yolda bana da
kılavuzluk etti.”
28- Kız,
annesinin evine geldi ve olanları anlattı.
29- Rebeka’nın
bir kardeşi vardı, adı da Lavan’dı. Lavan, pınarın başındaki adama koştu.
“Koştu” sözcüğü, masum bir eylem olarak
görünüyor olsa da şimdiden Lavan’ın karekteri hakkında bir ipucu vermektedir.
Çünkü sonraki ayetlerden (Başlangıç, 30:31-36; 31:1-44) Lavan’ın; başkalarının
hakkını yiyen, açgözlü ve sahtekar bir putperest (müşrik) olduğunu öğreneceğiz.
30- Hızmayı ve
kız kardeşinin kollarındaki bilezikleri görmüş, Rebeka’nın “adam bana böyle
dedi.” sözlerini de duymuştu. Ve işte! (Adama) hâlâ
pınarın başında develerinin yanında duruyordu.
31- Ve (Lavan) dedi ki: “Gel, ey Yahve’nin mübarek kıldığı adam, neden hâlâ dışarıda duruyorsun? Evi de
develer için bir yer de hazırladım.”
32- Adam da eve
gitti ve develerin burunsalıklarını1 çıkardı. (Lavan) onlara saman ve yem verdi. Adamla yanındakilere de
ayaklarını yıkamaları için su getirdi.
1 Burunsalık: At, inek, deve, köpek vb. hayvanların bir şey
yemesine veya ısırmasına engel olmak için ağız ve burunlarına geçirilen nesne.
33- Adam, önüne
yemek konulunca dedi ki: “Konuşmamı yapmadan yemek yemeyeceğim.” O (Lavan) da “Konuş” dedi.
34- Adam dedi
ki: “Ben, İbrahim’in hizmetkarıyım.
35- Yahve, efendime büyük bereket bahşetti ve (İbrahim) zenginleşti. Ve ona, davar da sığır da altın da
gümüş de kullar (erkek hizmetkarlar) da şifhalar (kadın hizmetkarlar)
da develer de eşekler de bahşetti.
36- Efendimin
eşi Sara da ileri yaşta efendime bir oğul doğurdu. Sahip olduğu her şeyi de ona
verdi.
37- Efendim de
bana yemin ettirdi ve dedi ki: ‘İkamet etmekte olduğum diyarındaki Kenanlıların
kızlarından oğluma eş alma.
38- Babamın ocağına,
aileme git ve oğluma (oradan) bir eş al.
Kahya Eliezer, Kenan’da kadın kıtlığı olmadığını, ancak
efendisi İbrahim'in onlardan gelin istemediği için oğluna eş bulmak üzere
buralara kadar geldiğini ifade etmektedir. (Bk. Sfomo, s. 124)
39- Efendime
dedim ki: ‘Ya kız benimle gelmezse?’
40- Bana dedi
ki: ‘Yolunda yürüdüğüm Yüce Yahve, meleğini seninle
gönderecek ve seni muvaffak kılacak ve (böylece)
oğluma, ailemden ve babamın ocağından bir eş alacaksın.
41- Ancak, aileme
gittiğinde sana (kız)] vermezlerse, (işte o zaman)
yeminimden muaf olursun.”
42- Bugün de pınarın
başına geldim ve dedim ki: “Ey efendimin Yücesi Olan Yahve! Eğer bu yolculuğumda beni muvaffak kılarsan;
43- İşte,
pınarın başında bekliyorum. Su almaya gelen genç kızlardan birine, ‘lütfen testinden
bana biraz su ver, içeyim.’ diyeceğim.
44- Eğer bana ‘Hem
sen iç hem de develerin için su çekeyim.’ derse, Yahve’nin, efendimin oğlu için seçtiği kız odur.”
45- Ben de
yüreğimdeki konuşmayı bitirmeden önce; işte Rebeka, omzunda testisiyle dışarı
çıktı ve kuyuya indi ve su çekti. Ona ‘Lütfen bana (su) içir’ dedim.
46- (Rebeka) üzerinden testisini indirdi ve ‘İçin efendim! Develerinize
de içireyim.’ dedi. Ben de içtim, develerime de içirdi.
47- Ağzını
arayıp ‘Kimin kızısın sen?’ dedim. ‘Milka ile Nahor’un oğlu Betuel’in kızıyım’
dedi. (Bunun üzerine) hızmayı burnuna, bilezikleri
de kollarına taktım.
48- Eğildim ve
Yahve’ye de secde ettim. Ve efendimin kız kardeşinin kızını, oğluna
almak üzere hak (gerçek) yolda bana hidayet (kılavuzluk)
ettiği için, efendim İbrahim’in Yücesi Olan Yahve’nin mübarek olduğunu söyledim.
49- Şimdi de
efendime hak (gerçek, adil, samimi) davranacak ve hesed1
edecekseniz bana söyleyin. Değilse de söyleyin ki, ben de sağa sola bakınayım (başka
bir kız araştırayım).”
1“חֶ֕סֶד” (hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan, hayırda
bulunma, şefaat, adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.
50- Lavan, Betuel
ile birlikte cevap verdi: “Yahve’nin takdiri böyledir. Bu konuda sana iyi ya da kötü bir şey diyecek değiliz.
51- İşte
Rebeka huzurunda; al ve git. Yahve’nin buyurduğu
gibi de senin efendinin oğluna eş olsun.”
52- İbrahim’in
hizmetkarı da bu sözleri duyunca, Yahve’nin huzurunda secde ettiı.
“יִּשְׁתַּ֥חוּ” (yishtachu) sözcüğünün Türkçe karşılığı secde
etti demektir.
53- Sonra da altın
ve gümüş takılarla giysiler çıkardı ve Rebeka’ya verdi. Erkek kardeşi ve annesine de değerli hediyeler
çıkarıp verdi.
54- Ardından o
ve yanındaki insanlar da yediler, içtiler ve geceyi (orada) geçirdiler. Sabah vakti de “Beni yolcu edin,
efendime döneyim.” dedi.
55- Rebeka’nın
erkek kardeşi ve annesi dedi ki: “Kız bizimle bir kaç gün kalsın, belki on gün,
sonra gidebilir.”
56- Ve (hizmetkar) onlara dedi ki: “Beni geciktirmeyin. Mademki Yahve beni muvaffak kıldı, izin verin efendime döneyim.”
57- Dediler
ki: “Kızı çağırıp onun ağzını yoklayalım.”
58- Ardından
Rebeka’yı çağırdılar ve ona “Bu adamla gitmek istiyor musun?” dediler. Rebeka
da “Gidiyorum.” dedi.
59- Böylece kız
kardeşleri, Rebeka’yı ve refakatçisini ve İbrahim’in hizmetkarını ve adamlarını
yolcu ettiler.
60- Ve Rebeka’yı
bereketli kıldılar ve dediler ki: “Ey kız kardeşimiz, binlerce onbin haline gel
(milyonlarca kişiye analık et) ve soyun
düşmanlarının kapısını miras alsın (mülk edinsin).”
61- Rebeka da
genç (kız) hizmetkarlarıyla birlikte kalktı ve develere
bindi ve adamın (İbrahim’in hizmetkarının) ardından gittiler. Hizmetkar
da Rebeka’yı aldı ve yola koyuldu.
62- İshak da, Beer
Lahay Roi’den (Hay Olanı gördüğüm kuyu) (her zamanki
gibi) gelişinden gelmekteydi. (Çünkü) Necef (kıble) bölgesinde
ikamet ediyordu.
İshak,
muhtemelen Mekke'den Kabe'yi ziyaretten ya da o sırada Mekke'de İsmail'in
yanında bulunan İbrahim'in yanından dönüyordu; zira bu kuyu Orta Çağ'da yaşamış
Yahudi müfessirler tarafından “Zemzem” kuyusu olarak tespit edilmiştir. (Bk:
RaŞY, L 1 59; İbn Ezra, 1, 181-182.)
63- İshak da günün dönüşünde (akşam üzeri) suah1 yapmak için tarlaya çıktı.
Gözlerini kaldırdı ve develerin
yaklaştığını gördü.
1"שׂ֥וּחַ"
(suakh) kelimesi, “sükûnet veya düşünceye dalmak, meditasyon
yapmak” gibi anlamlara gelmektedir. İshak’ın,
“sükûnet bulmak” veya “düşünceye dalmak” veya “Yahve’ye yönelmek
veya Yahve’ye ibadet etmek” için tarlada
olduğu böylece anlaşılmaktadır. Bu sözcüğün Kur’an’daki karşılığının “salat”
yani “iletişim duası, namaz” olduğu kanaatindeyiz. "שׂ֥וּחַ" (suakh) sözcüğünden
türemiş ve özellikle dini anlamda birine derin saygı gösterme veya Yahve’ye yönelik
secde etme eylemini ifade eden "שׁוּחָ֣ה" (şukhah) sözcüğü de
Tevrat’ta en az 7 yerde geçmektedir: Özdeyişler, 22:14; 23:27; Yeremya, 2:6; 18:20; 1.
Tarihler 4:11. Sayılar:26:42, 43.
64- Rebeka da gözlerini
kaldırdı ve İshak’ı görünce deveden indi,
65- Ve hizmetkara sordu: “Tarladan
bize doğru gelen şu adam da kim?” Hizmetkar, “O, benim efendimdir” dedi. Bu
yüzden şal aldı ve örtündü.
Yahudi din adamları bu tür ayetlere
dayanarak İbrani kadınlarının başlarını örtmekle kalmayıp peçe tutunduklarını
da iddia etmektedir. (Bk: RaMBaN, 1.475) Oysa ayetten neresini örttüğü de
anlaşılmamaktadır. Ayrıca hem kervanda bulunan erkeklerin yanında örtünmemiş olması
hem de tarladaki kişinin kim olduğunu öğreninceye kadar örtünmemiş olması da bu
görüşleri çürütmektedir.
66- Ardından
da hizmetkar yaptığı her şeyi İshak’a anlattı.
67- İshak da
onu (Rebeka’yı) annesi Sara’nın çadırına getirdi
ve onu aldı (onunla evlendi). O (Rebeka) onun karısı oldu. (İshak)
onu sevdi ve annesinin ölümünden sonra onda teselli buldu.
Bu babta yer alan hususlardan Kur’an’da söz
edilmemektedir.
25. Bab
İbrahim’in Ölümü
25:1- İbrahim
bir kadınla evlendi. Adı Ketura’ydı.
Yahudi geleneğinde Ketura ile ilgili çok farklı
yorumlar vardır. Bazı alimler Ketura’nın, İbrahim'in Hacer'den ayrı, 3. eşi
olduğu görüşündedir. (Bk. İbn Ezra, I, 244.) Ketura'nın, Hacer olduğu ve Sara’nın
vefatından sonra İbrahim ile tekrar evlendiği de iddia edilmiştir. Söz konusu
iddiaya göre Hacer daha önce yaptığı yanlışları görüp iyi bir yol tutmuş, bu
yeni durumu nedeniyle Mabed'de yapılan bir tütsü gibi hoş (kokulu) hale
gelmiştir. Bu sebeple de Hacer “hoş kokulu veya tütsü” (ketoret) anlamında “ketura”
olarak lakaplanmıştır. (Bk. RaŞY, I, 263)
2- (Ketura) Zimran, Yokşan, Medan, Midyan (Medyen), Yişbak ve Şuakh’ı1
doğurdu.
1
“שֽׁוּחַ” (şuakh) kelimesi,
düşünceye dalmak, meditasyon yapmak, derin düşünce veya tefekkür anlamlarına
gelir. Başlangıç, 24:63’te İshak’ın yaptığı ibadet olarak da geçmektedir.
3- Yokşan’dan
da Şeva, Dedan oldu. Dedan soyundan Aşurlular, Letuşlular, Leumlular doğdu.
4- Midyan’ın
Efa, Efer, Hanok, Avida, Eldaa adlı oğulları oldu. Bunların hepsi Ketura’nın
soyundandı.
5- Ve İbrahim sahip olduğu
her şeyi İshak’a verdi.
6- Ama İbrahim, filegeşinin (ikincil eşi olan hanım
hizmetkarının) oğullarına İbrahim hediyeler verdi ve hâlâ hayattayken onları
oğlu İshak’ın (yaşadığı yerin) doğusuna, doğu ülkesineı gönderdi.
Yahudiler, Suriye ile Filistin'in doğusunda kalan toprakları
bu şeki lde isimlendiriyorlardı. “Şark Sakinleri” anlamına gelen “Bene Kedem”
adını verdikleri Arapların oturdukları bu topraklar, Yahudilerin yaşadığı
coğrafyanın doğusundaki meskun bölgelerdi.
7- Bunlar da İbrahim’in yaşadığı ömrünün günleridir; 125 yıl.
8- İbrahim de ileri bir yaşta son nefesini verdi ve yaşlı ve
doygun bir şekilde öldü ve halkına katıldı.
Yahudi
geleneğine göre İbrahim vefat ettiğinde Yahudi takvimine göre alemin
yaratılışının 2123. (m.ö. 1 637-1638) yılı idi. Bu sırada İsmail 88, İshak 75,
Yakup ise henüz 15 yaşındadır.
9- Oğulları
İshak ve İsmail de, onu Hitli Sohar oğlu Efron’un Mamre’nin bitişiğinde bulunan
tarladaki Mahpela mağarasına (katlı
mağaraya) gömdüler.
10- Bu, İbrahim’in,
Hetilerndan (Hetilerden) satın almış olduğu tarlaydı.
İbrahim de eşi Sara ile birlikte oraya gömüldü.
11- Ve öyle
oldu. Yüce melekler de, İbrahim’in ölümünden sonra oğlu İshak’ı bereketli kıldı.
İshak da Beer Lahay Roi’de (Gören Hayy'ın Kuyusu'nda)
yaşıyordu.
Orta Çağ Yahudi din adamlarının Tevrat tefsirlerinde bu
kuyunun Mekke'deki Zemzem kuyusu ile özdeşleştirilmesinden (RaŞY, 1, 159; İbn
Ezra, 1, 181-182) hareketle, İshak'ın hayatının bazı dönemlerinde Mekke'de,
Kabe'nin yanında yaşadığı anlaşılmaktadır. İsmail ile kardeş oldukları
düşünüldüğünde, zaman zaman kardeşlerin bir arada ikamet ettikleri rahatlıkla
söylenebilir. 9. ayetteki İbrahim'i, İsmail ve İshak'ın beraber defnettikleri
bilgisinden, İsmail'in de zaman zaman İshak'ın yaşadığı bölgede ikamet ettiği
anlaşılmaktadır.
İbrahim
Nebi ile ilgili olarak, Kur’an’da da şunlar yer
almaktadır:
Ey kitap ehli! İbrahim
hakkında niçin tartışıyorsunuz?
Oysaki Tevrat da İncil de ondan sonra indirildi. Akıl etmiyor musunuz? Siz, işte böyle
kimselersiniz. Diyelim ki, bilginiz olan şeyler hakkında tartıştınız. Peki hiç
bilginiz olmayan konularda ne diye tartışıyorsunuz? (Bu tür konuları ancak) Allah bilir, siz
bilemezsiniz. İbrahim, Yahudi veya
Nasrani değildi; hanif (şirk koşmayan) bir Müslümandı (Ali
İmran, 3:65-67). (İbrahim) hanif olarak Allah’a
yönelen bir ümmetti (Nahl, 16:120) ve müşriklerden değildi. (Ali İmran, 3:67, 95; Nahl, 16:120)
Yüzünü Allah’a teslim
eden, muhsin (hayırlı işler yapan, işini en güzel
şekilde ve ihlâsla yapan) bir hayat süren ve hanif olan İbrahim’in
milletine tabi olandan kimin dini ahsen (daha güzel, daha iyi) olabilir? Allah,
İbrahim’i “halil” (seçkin arkadaş, dost) edinmişti. (Nisa, 4:125)
İsmailoğulları
12- Bunlar,
Sara’nın şifhası (hanım hizmetkarı) Mısırlı Hacer’in İbrahim’e
doğurduğu oğlu İsmail’in soyudur:
13- Doğum
sırasına göre İsmail’in oğullarının adları şunlardır: Behor (ilk doğan) oğlu Nevayot. Ve Kedar
ve Adbeel ve Mivsam,
Tevrat'ta “Nevayot'' Arapça kaynaklarda İsmail'in bu ilk
erkek çocuğu “Nabit'' olarak zikredilir. Aynı kaynaklarda onun Yeşcüb'ün babası
olduğu ve Amalika (Amalek) kavmine nebi olarak gönderildiği de belirtilir.
İsmail'den sonra Kabe ile ilgili vazifeler, “Nevayot”a geçmiştir. (Bk. İbn
Hişam. es-Siretu 'n-Nebeviyye 1, 2, 7-8: Taberi, et-Tarih. 1.314) Nevayot'un
hayatta olduğu dönemde Mekke'de yaşayan İsmailoğulları, Cürhümlülerin Mekke'ye
hakim olup Kabe ile ilgili vazifeleri ele geçirmelerinden sonra Tihame'ye yayılmışlardır.
Bu dağılışın ekonomik sebeplerden kaynaklandığı belirtilmektedir.
14- Ve Mişma ve
Duma ve Massa,
15- Ve Hadat ve
Tema ve Yetur ve Nafiş ve Kedema.
16- Bunlar İsmail’in
oğullarıdır. Onların sursuz ve surlu şehirlerine (yerleşim yerlerine) verilmiş isimler de bunlardır. Kendi
milletleri için de 12 şerif (lider, bey) idiler.
17- İsmail’in
yaşamış olduğu ömrünün günleri de bu kadardır: 137 yıl. Son nefesini verip öldü
ve halkına katıldı.
18- (İsmail’in soyundan gelenler) Havila’dan, Mısır
sınırındaki Şur’a doğru, (buradan) Aşur’a kadar olan bölgede bütün kardeşleriyle
yaşadılar.
Yakup’la Esav
19- Bunlar da İbrahim’in
oğlu İshak’ın tarihidir: İbrahim, İshak’a baba oldu.
20- İshak da Padan
Aram’dan, Arami Betuel’in kızı ve Arami Lavan’ın kız kardeşi Rebeka’yı
kendisine eş olarak aldığı zaman 40 yaşındaydı.
21- İshak da eşi
için Yahve’ye dua etti, çünkü karısı kısırdı. Yahve de İshak’ın yakarışını karşılık verdi ve Rebeka hamile kaldı.
22- Fakat çocuklar
karnında mücadele ederlerken (buna bir
anlam veremeyen) Rebeka “Ben niye böyleyim?” dedi ve Yahve’ye sormaya gitti.
23- Yahve de ona dedi ki: “Rahminde iki ulus var. Senden iki ayrı halk
doğacak ve (bir) kavim (diğer) kavimden güçlü
olacak. Büyük olan da küçük olana kulluk (hizmet) edecek.”
24- Doğum
günleri tamamlandığında, işte karnında ikizler vardı.
25- Ve ilki
kızılımsı renkte, kıldan bir giysi gibi doğdu. Ona Esav adıyla seslendiler.
26- Ardından
da kardeşi doğdu; eliyle Esav’ın topuğunu tutuyordu. Buna da Yakup (topuklu, topuk yakalayıcı) adıyla seslendi. (Rebeka)
onları doğurduğunda İshak 60 yaşındaydı.
27- Çocuklar da
büyüdü. Esav da kırları seven usta bir avcı oldu. Yakup da mütevazi bir adamdı;
çadırlarda yaşıyordu.
28- İshak da
Esav’ı sevdi ve onun getirdiği av etinden yerdi. Ama Rebeka Yakup’u sevdi.
29- Bir gün
Yakup yemek pişirdi. Esav da tarladan geldi; aç ve bitkindi.
Kaynaklardan, mercimek
yemeğinin
geleneksel
yas yemeği olduğunu öğreniyoruz. Yakup’un, mercimek pişirdiği gün büyük bir ihtimalle
Büyükbabaları İbrahim Nebi’nin vefat günüdür.
30- Esav, Yakup’a,
“Şu kızıl şeyden (çorbadan) bana yedir çünkü aç ve bitkinim”
dedi, bu nedenle ona Edom (Kızıl) adıyla seslendi.
31- Yakup, ona
“Sen de behorluğunu bana sat.” dedi.
Bir annenin doğan ilk
erkek çocuğu, behor unvanını alır. Behor ünvanı, kadının ilk doğurduğu erkekse
geçerlidir; kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk
bu hakkı elde edememektedir.
Behorluk hakkı da; ilk
doğan erkek çocuğun sahip olduğu tüm hakları ve tüm manevi sorumlulukları
kapsar. Aynı zamanda behor kişi mirastan, diğer kardeşlere göre iki kat pay
alır.
32- Esav da “Bak,
açlıktan ölüyorum! Behorluk hakkımın şimdi bana ne faydası var ki?” dedi.
33- Yakup da “Bana
yemin et.” dedi. Bunun üzerine Esav, Yakup’a yemin etti ve behorluk hakkını ona
sattı.
34- Yakup da
Esav’a ekmek ve mercimek yemeğinden verdi. Esav da yemeği yedi, ardından da kalkıp
gitti. Ve Esav, (böylece) behorluk hakkını küçümsedi.
Bu ayetler, Esav’ın Yakub’a behorluk
hakkını satarken hiçbir tereddüt yaşamadığını ve pişmanlık duymadığını söyler.
O sırada behorluk hakkının Esav için bir değeri yoktur. Bir kap mercimek, Esav
için en önemli konudur. Bu şekilde, hayatının ileri bir safhasında çok
arayacağı ve özlemini duyacağı bir şeyden vazgeçer: Behorluk hakkından,
ruhundan, kendi öz varlığından. Daha sonra, babasına, zaten Yakub’a vermiş
olduğu duayı vermesi için yalvarır. “Sadece bir duan mı var Baba?” diye kükrer.
İshak da Yakub’a verdiği duanın behorluk hakkının bir parçası olduğunu söyler.
Esav’ın alabileceği başka dualar da vardır; ama hayatının, arzularının nispeten
dindiği bu döneminde sahip olmak istediği dua artık elde edilemez. O, vakti
zamanında değersiz olduğu fikriyle behorluk hakkını bir kap mercimeğe satmıştır.
Not: Bu bölümün sonlarında yer alan hususlardan
Kur’an’da söz edilmemektedir.
26. Bab
İshak ile Avimelek
26:1- Ülkede,
İbrahim’in zamanında yaşanan kıtlıktan başka bir kıtlık daha oldu. (Kıtlık nedeniyle) İshak da Gerar’a, Filistilerin avimelekinin
yanına gitti.
Avimelek isim değil bir ünvandır. İshak'ın, ülkesine gittiği avimelekin
İbrahim’in çağdaşı olan kralın halefi, yani oğlu olduğu belirtilmektedir.
2- Yahve de ona (İshak’a) göründü ve
dedi ki: “Mısır’a inme! Sana söyleyeceğim memlekette ikamet et.
“וַיֵּרָ֤א”
sözcüğü rü’yet, görünmek anlamına gelmektedir. Bu nedenle, Yahve’nin
görünmesinin rüya şeklinde de olabileceği kanaati oluşmaktadır.
3- Bu memlekette
göçmen kal. Ben de seninle olacağım ve seni bereketli kılacağım. Zira bu
toprakları sana ve soyuna vereceğim ve baban İbrahim’e verdiğim yemine bağlı
kalacağım.
4- Soyunu da gökteki
yıldızlar kadar çoğaltacağım ve tüm bu toprakları senin onlara vereceğim. Yeryüzündeki
bütün milletler de senin zürriyetin vasıtası ile bereketli kılınacaklar.
5- Çünkü
İbrahim sözümü dinledi. Uyarılarıma, kurallarıma, hükümlerime ve öğretilerime (yasalarıma) uydu.”
6- (Bunun üzerine) İshak da Gerar’a
yerleşti.
7- Yörenin halkı da ona
karısını sordu. “O, kız kardeşimdir.” dedi. “O benim Karımdır.” demekten
korkuyordu. “O yörenin adamları Rebeka için beni öldürür.” diye (düşündü). Çünkü o çok güzel görünümlüydü.
8- Ve öyle
oldu. Orada uzun süre kaldıktan sonra Filistililerin avimeleki (kralı) pencereden dışarı baktı ve İshak’ın, karısı Rebeka
ile eğlendiğini gördü.
9- Avimelek,
İshak’ı çağırdı ve dedi ki: “İşte, o kesinlikle senin karındır. Niçin ‘O benim
kız kardeşimdir?’ dedin. İshak da ona “Onun yüzünden öldürülmektedn korktum.” dedi.
10- Avimelek
de dedi ki: “Bize bu yaptığın nedir? İnsanlardan biri kolaylıkla karınla
yatabilirdi ve sen de bize suç işletmiş olurdun.”
11- (Ardından) avimelek tüm halka seslendi: “Bu adama ya da
karısına dokunan (zarar veren) kesinlikle öldürülecektir.”
12- İshak, o
toprakta ekim yaptı ve aynı yıl (ektiği
ürünün) 100 katını buldu. Yahve de onu bereketli kılmıştı.
13- Adam
büyüdü (zenginleşti). Çok büyük olana kadar da
büyüdü.
14- Onun da davarları,
sığırları ve büyük bir evi oldu. Filistliler de onu kıskanıyordu.
15- Filistliler
de babası İbrahim’in günlerinde babasının hizmetkarlarının kazdığı tüm kuyuları
durdurdu ve (onları) toprakla doldurdu.
16- Avimelek de
İshak’a “Bizden uzaklaş. Çünkü sen bizden çok fazla büyüdün (güçlendin).” dedi.
Filisti kralı, babasının (selefi) İbrahim'e verdiği sözü [Başlangıç,
21:27) tutamamıştır. Ancak yine de halkın arasında düşmanlığın patlak vermesini
önlemek için İshak’a dostça bir emir verdiği kanaatindeyiz. Bu kanaate de
sonraki ayetlerdeki (26-31) ifadelerden anlıyoruz.
Benzer bir durum, Mısır'da gerçekleşmiş ve İshak'ın
soyundan gelenlerin sayısı ve gücü çok artmıştı. Ancak Paro, avimelek gibi
yapmamış, aksine İsrail oğullarını köleleştirilmişti. (Çıkış, 1:9).
17- İshak da oradan
ayrıldı ve Gerar vadisinde konakladı ve orada yaşadı.
Gerar Çayı’nın (Saadya) özellikle yağmurlu
dönemlerde akan türde bir nehir olduğu belirtilmektedir.
18- Babası
İbrahim’in zamanında kazılan su kuyularını da yeniden kazdı. Çünkü İbrahim’in
ölümünden sonra Filistliler onları da durdurmuştu. Ve onlara (kuyulara), babasının verdiği isimleri koydu.
19- İshak’ın hizmetkarları
da vadide kazı yaptılar ve orada da coşkun bir su kaynağı buldular.
20- (Bunun üzerine) Gerar’ın çobanları, İshak’ın çobanlarıyla
kavgaya tutuştular ve “Su bizimdir!” dediler. İshak da kendisiyle çekiştikleri
için kuyuya Esek (Çekişme/itiraz) adını verdi.
21- Başka bir
kuyu daha kazdılar. (Ancak Gerar’ın çobanları) onun için de
çabaladılar. Ona da Sitna (Suçlama) adını verdi.
İbranice Sitna, suçlayan anlamına gelen Satan (Şeytan) ile
aynı kökten gelmektedir.
22- (İshak) oradan da ayrıldı ve başka bir kuyu kazdı. (Gerar’ın
çobanları bu kez) onun için çabalamadılar. Bunun üzerine de (kuyunun)
adını Rehovot (Genişlik/Ferahlık) koydu ve “Yahve, şimdilik bizim için yer
açtı ve bu ülkede verimli olacağız.” dedi.
23- (İshak) Oradan da Beer Şeba’ya (Yedi Kuyu’ya/Yemin
Kuyusu’na) çıktı.
24- Ve o gece Yahve kendisine göründü ve dedi
ki: “Ben, baban İbrahim’in En Yücesi’yim. Korkma, çünkü seninleyim! Kulum
İbrahim’in hatırı için Seni bereketli kılacak ve soyunu çoğaltacağım.”
25- Ve orada bir mizbah (sunak) inşa etti ve
Yahve’nin adıyla (tevhide) çağırdı. Çadırını
da oraya kurdu. İshak’ın kulları orada da bir kuyu kazdılar.
26- Avimelek
de danışmanı Ahuzzat ve ordusunun komutanı Fikol ile birlikte, Gerar’dan onun (İshak’ın) yanına geldi.
27- İshak da
onlara “Neden bana geldiniz?” dedi. “Zira benden nefret ediyorsunuz ve beni
yanınızdan kovmuştunuz!”
28- Dediler ki: “Yahve’nin seninle olduğunu açıkça gördük ve
dedik ki ‘Artık aramızda yeminli bir anlaşma olsun; seninle bir anlaşma yapalım.
29- Tıpkı sana
dokunmadığımız ve sana sadece iyi davrandığımız
ve seni esenlik (huzur, barış) içinde uğurladığımız gibi sen
de bize zarar verme. Zira sen, Yahve’nin mübarek
kıldığı birisin.”
30- (İshak da) onlara bir sofra kurdu ve yiyip içtiler.
31- Sabah vaktinde
de kalktılar ve birbirlerine yemin ettiler. İshak da onları gönderdi. Onlar da
onun yanından esenlik içinde ayrıldılar.
32- Ve öyle
oldu. Aynı gün İshak’ın hizmetkarları gelip kazdıkları kuyuyu ona anlattılar ve
“Su bulduk.” dediler.
33- Ona da
Şeva (yedi) adını verdi. Bu nedenle (kuyunun
yakınında kurulan) kentin adı bugüne kadar Beer Şeba’dır (Yedi Kuyu’dur).
34- (İshak’ın büyük oğlu) Esav da 40 yaşında Hitli (Hetli)
Beeri’nin kızı Yudit’i ve Hitli Elon’un kızı Basemat’ı kendine eş olarak aldı.
35- Bunlar (bu kadınlar), İshak ve Rebeka için birer sıkıntı kaynağı
oldular.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
27. Bab
İshak, Yakup’u Kutsuyor
27:1- Ve
öyle oldu. İshak yaşladı, görüşü de zayıflayınca büyük oğlu Esav’ı çağırdı ve “Oğlum”
dedi. “Buyur, emret!” dedi.
2- Dedi ki: “Bak,
artık yaşlandım, ne zaman öleceğimi de bilmiyorum.
3- Şimdi
teçhizatını, sadakı (ok kılıfını) ve yayını al ve kıra çık ve benim
için hayvan avla.
4- Ve bana tam
sevdiğim gibi lezzetli yiyecekler yap ve bana getir de yiyeyim. Öyle ki,
ölmeden önce ruhum seni mübarek kılsın.”
Behor (ilk doğan oğlan) olduğu için, berahayı
alma konusunda Esav’ın önceliği vardır ve İshak’ın onu bu haktan mahrum etmesi,
aksini gerektirecek bir neden olmadığı sürece mümkün değildir. Anlaşıldığı
kadarıyla Esav’ın Hetli kadınlarla olan evliliğine karşın, İshak, onun
günahkarlık derecesinden haberdar değildir.
5- İshak,
oğlu Esav ile konuşurken Rebeka onları dinliyordu. Esav da avlanmak üzere kıra
çıktı.
6- Rebeka da oğlu
Yakup’a dedi ki: “Babanın, kardeşin Esav’a şunu dediğini duydum:
7- ‘Bana av eti
getir ve lezzetli bir yemek hazırla ki, yiyeyim ve ölmeden önce seni Yahve’nin huzurundaı mübarek (bereketli) kılayım.’
İkizler henüz doğmamışken, küçüğün daha üstün
olacağı kendisine bildirilmiş olan Rebeka, berahayı Yakup’un alması gerektiğini
ve iki oğlunun bir arada yaşayamayacağını bilmektedir. Çünkü Rebaka, birinin
diğerinden güçlü olacağı ve büyüğün de küçüğüne hizmet edeceği aldığı kendisine
bildirilen vahiyden öğrenmişti. (Başlangıç, 25:23)
İshak, her iki oğlunun da Allah’a hizmet
yolunda birlikte görmek istemiştir. Ancak bunun gerçekleşmesinin mümkün
olmadığı Rebeka’ya vahiyle bildirilmişti. Ancak, Rebeka’nın İshak’a bilgiyi
iletmesi emredilmemişti. Bu nedenle de Rebeka bunu İshak’a açıklamadan çözmeye
çalışmıştı.
“Yahve’nin huzurunda” ifadesini aslında İshak’ın konuşmasında yer
almamaktadır. Rebeka bu sözleri,
İshak’ın vereceği berahanın önemini Yakup’un kavraması için eklemiştir.
8- Şimdi
oğlum, sana emrettiğim şeyi dinle.
9- Şimdi
sürüye git ve oradan bana 2 iyi oğlak getir. Onlarla da babanın sevdiği gibi
lezzetli yiyecekler yapacağım.
10- Yemesi
için de onu babana götür ki, ölmeden önce seni mübarek kılsın.”
“Sana emrettiğim şeyi dinle”. Büyük bir
ihtimalle Yakup ya bu plana katılmakta isteksiz davranmış ya da işin
ciddiyetini kavramamıştır. Bu durumu gören Rebeka, Yakup’a sözüne itaat etmesini
emretmektedir. Çünkü Rebeka, berahanın aslında Yakup’un hakkı olduğunu vahiy
yoluyla öğrenmişti. (Başlangıç, 25:23)
11- Yakup da
annesi Rebeka’ya dedi ki: “Kardeşim Esav kıllı bir adamdır, ben ise tüysüzüm.
12- “Ya babam
bana dokunursa?’ O zaman kendisini aldattığımı düşünür ve bereket yerine
üzerime lanet getirmiş olurum.”
Yakup, annesinin planına itiraz etmektedir. Çünkü
plan işe yaramaması durumunda amaca ulaşmamakla kalınmayacak aynı zamanda
kendisi de bundan zarar dahi görebilecek.
13- Annesi, “Sana
gelecek lanet bana gelsin, Sen beni dinle, git ve onları (oğlakları) al ve getir!” dedi.
Rebeka, herhangi bir lanetin olmayacağından
emindir, çünkü “büyüğün küçüğe hizmet etmesi” gerektiği hususu vahiy ile
kendisine bildirildiğinden, yaptığı işin doğru olduğundan emindir (Başlangıç,
25:23)
14- (Yakup) gitti ve onları alıp annesine getirdi. Annesi de
babasının sevdiği gibi lezzetli yemekler yaptı.
15- Ve Rebeka,
büyük oğlu Esav’ın evde bulunan sevdiği kıyafetlerini aldı ve küçük oğlu Yakup’a
giydirdi.
16- Oğlakların
postlarını da (Yakup’un) kollarına ve boynunun kılsız
kısmına koydu.
17- Hazırladığı
yemekleri ve ekmeği de Yakup’un eline verdi.
18- (Yakup) babasının yanına vardı ve “Ev baba!” diye
seslendi.ı Babası, “Buyur oğlum, sen kimsin?” dedi.
Yakup’un ilk hitabında sadece “Baba” demesinin
nedeni, İshak’ın onun sesini tanıyıp tanımadığını anlamak istemesi olabilir. İshak,
onu tanımış olsayadı belki de bu plandan vazgeçerdi.
19- Yakup, babasına
dedi ki: “Ben, behor oğlun (ilk oğlun) Esav.
Bana söylediğin gibi yaptım. Kalk, otur ve avımdan (av etinden) ye. Böylece
ruhun beni mübarek kılsın.”
20- İshak dedi
ki: “Nasıl böyle çabucak bulabildin, oğlum?” O da “Senin En Yücen Yahve bana rast
getirdi.”
İshak'ın Yakup’tan şüphesine yol açan ifade budur. Normalde
ağzına “Yahve” lafzını almayan Esav'ın bu şekilde konuşması aslında İshak'ı
şüphelendirmiştir.
21- İshak da
Yakup’a dedi ki: “Biraz yaklaş da sana dokunayım, oğlum. Sen gerçekten oğlum
Esav mısın, değil misin?”
22- Yakup, babası
İshak’a yaklaştı. (İshak) ona dokundu ve dedi ki: “Ses, Yakup’un
sesi, ama eller Esav’ın elleri.”
23- Onu
tanıyamamıştı. Çünkü elleri, Esav’ın elleri gibi kıllıydı. Ve (İshak) onu mübarek kılmaya hazırlandı.
24- (Bir daha sordu:) “Sen gerçekten oğlum Esav mısın?” (Yakup)
“Benim!” dedi.
25- Ve dedi
ki: “Oğlum onu bana yaklaştır ki oğlumun av etinden yiyeyim ve ruhum seni mübarek
kılsın.” (Yakup da) ona takdim etti, o (İshak) da yedi. (Yakup)
ona şarap da getirdi, o da içti.
26- Sonra babası
İshak ona dedi ki: “Yaklaş da beni öp oğlum.
27- (Yakup da) yaklaştı ve onu öptü. (İshak) onun elbiselerinin kokusunu aldı ve dedi ki: “İşte
oğlumun kokusu, Yahve’nin bereketli kıldığı kırların kokusu gibi.
28- Yüce melekler de sana göklerin çiyinden ve yeryüzünün
yağından (bereketli yerlerinden, topraklarından) versin. Bol buğday
ve şarap da (versinler).
29- Halklar da
sana kulluk (hizmet) etsin ve halklar sana boyu eğsin.
Kardeşlerine de adonay (efendi, bey) olasın. Annenin çocukları da sana
itaat etsin. Sana lanet eden mel’un, seni mübarek kılanın kendisi de mübarek olsun.”
Esav mübarek Kılınma Hakkını Yitiriyor
30- Ve öyle
oldu. İshak, Yakup’u mübarek kılıdı. Ve öyle oldu. Yakup, babası İshak’ın
huzurundan tam çıkmıştı ki kardeşi Esav avından döndü.
31- O da
lezzetli yemek yaptı ve babasına getirdi ve dedi ki: “Babam kalksın ve oğlunun
av etinden yesin ki, ruhu beni mübarek kılsın!”
Otoriteler, Esav’ın İshak’la konuşurken
kullandığı “Babam kalksın ve oğlunun av etinden yesin ki, ruhu beni mübarek
kılsın!” şeklindeki hitabı ile Yakup’un “Lütfen kalk ve otur da getirdiğim
avımdan (av etinden) ye. Böylece ruhun beni mübarek kılsın.” şeklindeki hitap arasındaki
belirgin farktan söz etmekte ve iki kardeş arasındaki karekter farklılığına
dikkat çekmektedirler. Esav, babasına kaba ve emrivaki davranmakta; Yakup ise
babasına karşı çok saygılı ve kibar davranmaktadır.
32- Babası
İshak “Sen de kimsin?” dedi. “Ben, behor (ilk
doğan) oğlun Esav’ım!” dedi.
33- Ve İshak
şiddetli şekilde sarsıldı ve dedi ki: “Hayvan avlayıp bana getiren kimdi
öyleyse? Sen gelmeden önce de hepsini yedim ve onu mübarek kıldım. Ve evet, beraha
(bereketli kılınma hakkı) onda kalacak.”
İshak, berahanın Ruah Akodeş (Kutsal Ruh) ile
verilmiş olduğunun bilincindeydi. Dolayısıyla doğru yere gitmiş olduğu anlamına
geliyor.
34- Esav,
babasının sözlerini duyunca çok büyük ve acı bir çığlık attı ve babasına “Beni
de mübarek kıl, ey babam!” dedi.
35- (İshak) da dedi ki: “Kardeşin bir hileyle (kurnazca/bilgece)
geldi ve berahanı (mübarek kılınma hakkını) elinden aldı.”
36- (Esav) dedi ki: “İsmi boşuna Yakup (topuklu, topuk
yakalayıcı) diye çağrılmıyor! İkinci defadır arkamdan geliyor.ı (Önce)
Behorluk hakkımı aldı, şimdi de berahamı (mübarek kılınma hakkımı) aldı!
Bana da bir beraha (bereket) ayırmadın mı?”
ı “arkamdan geliyor” İbranice Akav kökü. Buradaki kullanım, “hakkımı
elimden almak için arkamdan fırsat kolluyor” anlamında bir deyimdir. Doğumları sırasında, Yakup, Esav’ın
topuğunu tutmuştu. (Başlangıç, 25:26.)
37- (İshak) da dedi ki: “Onu sana efendin kıldım. Bütün
kardeşlerini de ona kul (hizmetkar) eyledim. Onu buğday ve yeni şarapla
da bağdaştırdım (destekledim, yanına yerleştirdim). Bu durumda senin
için ne yapabilirim ki, oğlum?”
38- Esav da “Ey
babam, sende yalnız bir tane mi beraha (mübarek
kılınma hakkı) var. Beni de mübarek kıl, beni de ey babam!” dedi ve
yüksek sesle ve ağlamaya başladı.
39- Babası
İshak ona dedi ki: “Senin de meskenin (barınağın),
yeryüzünün yağlı yerleri (verimli toprakları) ve yukarıdan göğün çiyi (yağmuru)
olacak.
40- Ancak
kılıcın sayesinde yaşayacak, kardeşine de hizmet edeceksin.1 Mağdur duruma
düştüğünde de yükünü boynundan kaldıracaksın (kardeşine
hizmet etme sorumluluğundan kurtulacaksın).
1 “Kardeşine hizmet edeceksin.” Bu da bir berahadır: Yabancı
bir işgalciye hizmet etmektense kardeşine hizmet etmek daha iyidir.
Yakup, Lavan’ın Yanına Kaçıyor
41- Esav da
babasının Yakup’u bereketlendirdiğinden dolayı ona kin tutmaya başladı ve içinden
de dedi ki: “Babam için yas tutulacak günler yakındır. O zaman kardeşim Yakup’u
öldüreceğim.”
Esav’ın babasına olan saygısı eksilmiş
değildir; dolayısıyla onu üzmek de istememektedir.
42- Büyük
oğlunun planları Rebeka’ya (vahiy yoluyla) bildirildi.
Haber gönderip küçük oğlu Yakup’u çağırdı ve ona dedi ki: “Bak, kardeşin Esav
seni öldürmeyi planlayarak kendini teselli ediyor.
43- Oğlum, bana
kulak ver! Şimdi kalk ve Harran’a, kardeşim Lavan’ın yanına kaç.
44- Kardeşinin
öfkesi yatışana kadar da bir süre onunla kal.
45- Kardeşinin
öfkesi dinip sana kızgınlığı geçip de ona yaptığın şeyi unutunca sana haber
gönderir ve seni oradan alacağım. Zira ben aynı günde ikinizden de yoksun kalmak
istemiyorum!”
Rebeka iyi niyetle, Esav’ın öfkesinin bir süre
sonra dineceğini ummuş olabilir. Ancak, anlaşıldığı üzere Esav’ın kini hiç
dinmediğinden dolayı Rebaka, oğlu Yakup’a haber gönderememiş; Yakup da 20
yıldan fazla sürgünde kalmış ve annesi ile de bir daha hiç görememiştir.
“Niçin bir günde ikinizden de yoksun kalayım
ki?” ifadesi de çok ilginçtir. Çünkü Esav’ın da vefat eden kardeşi Yakup’un
gömülmek üzere Mahpela mağarasına (katlı mağaraya) getirildiği gün öldüğü ve
onun da kardeşi ile aynı gün gömüldüğü belirtilmektedir (bkz. Başlangıç 50:13).
46- Ardından
Rebeka, İshak’a dedi ki: “Bu Hitli (Hetli)
kadınlar yüzünden canımdan bezdim. Yakup da bu Hitli kızlar gibi bu memleketin
kızlarından bir eş alırsa yaşamanın bana ne anlamı olacak!”
Anlaşılan Rebeka, İshak’a, Yakup’un hayatının
tehlikede olduğunu söylemek istememiş ve onu Harran’a göndermek için de Hetli
kadınların davranışlarını gerekçe olarak göstermiştir.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
28. Bab
28:1- İshak da Yakup’u çağırdı ve onu mübarek kıldı ve ona dedi ki:
“Kenan kızlarından eş almayacaksın.
İbrahim Nebi de, aynı
isteği oğlu İshak için aynı şeyi istemişti. (Başlangıç, 24:2-4)
2- Kalk ve Paddan Aram’a,
annenin babası Betuel’in evine git. Ve orada, annenin erkek kardeşi Lavan’ın
kızlarından kendine bir eş al.
3- Her Şeye Kadir Olan (Gücü Yeten)1
Yüce de seni mübarek kılsın ve verimli kılsın ve soyunu çoğaltsın ki soyundan
halklar oluşsun.
1”שַׁדַּי֙” (şedday) Her
Şeye Kadir Olan (Gücü Yeten) demektir. Bu ifade Tevrat’ta 6 yerde geçmektedir.
(Başlangıç, 28:3; 35:11; 49:25; Sayılar, 24:4, 16; Hezekiel, 1:24)
4- İbrahim’i mübarek kıldığı
gibi, seni ve soyunu da bereketli kılsın ki Yahve’nin, İbrahim’e verdiği
toprakların, üzerinde yabancı olarak yaşadığın bu toprakların varisi olasın.”
Beraha’nın Ruah
Akodeş (Kutsal Ruh) ile Yakup’a verilmiş olduğunu anlayan İshak’ın, bu
ayetlerde Yakup’u içtenlikle mübarek kıldığı ve ona İbrahim’e özgü berahayı
özellikle verdiği görülmektedir.
5- Ardından da
İshak, Yakub’u uğurladı. Yakup da, Arami Betuel’in oğlu (annesi Rebeka’nın
kardeşi) Lavan’a (ulaşmak üzere), Padan Aram’a doğru yola çıktı.
Padan Aram’ın, Mezopotamya’da (Dicle ve Fırat
Nehirleri arasında) ve Halep’in yaklaşık 185 km kuzeydoğusunda olan Harran
(Başlangıç 27:43) olduğu düşünülmektedir.
6- Esav da İshak’ın, Yakub’u mübarek kıldığını ve onu
kendisine eş almak üzere Padan Aram’a gönderdiğini ve ona “Kenan kızlarından
biriyle evlenme.” dediğini öğrendi.
İshak’ın, Yakup’a
verdiği ikinci berahaya, İbrahim’e söz verilmiş olan Filistin Topraklarını da
kattığını gören Esav, bu berahayı kaybetmesini Hetli kadınlarla olan evliliğine
bağlamıştır. Bu nedenle de İshak’a kendini sevdirmek ve ülke ile ilgili
berahayı yeniden kazanmak umuduyla, İsmail’in (İbrahim Nebi’nin oğlu olan
İsmail Nebi’nin) kızıyla evlenmiştir. (Raşbam)
7- Yakup’un,
babasını ve annesini dinleyerek Padan Aram’a gittiğini de (gördü).
8- Esav da,
Kenan kızlarının babası İshak’ı hoşnut etmediğini gördü.
9- Ve (bunun üzerine) Esav, İsmail’in yanına gitti ve sahip olduğu eşlere ek olarak
kendisine İbrahim’in oğlu İsmail’in kızı, Nebayot’un da kız kardeşi olan
Mahalat’ı eş olarak aldı.
Bir açıklamaya göre; İsmail, kızının Esav ile
sözlendirmiş, ama evlilik gerçekleşmeden önce vefat etmiş. Bu nedenle de Mahalat’ı Esav’a veren kişi, ağabeyi Nebayot
olduğu için burada onun adı geçmektedir. Ayrıca Tora’da Malahat’ın adı sadece burada
geçmektedir. Bazıları, onun 36:3’te adı geçen Basemat ile aynı kişi olduğunu belirtirler (Josephus
Flavius, Antiquites 1:18:8).
Yakup’un Düşü
10- Yakup da Beer
Şeba’dan ayrıldı ve Haran’a doğru yola çıktı.
11- Aşina (bilindik) yere geldi ve geceyi orada geçirdi; zira güneş
batmıştı. Birkaç tane taş alıp başının çevresine dizdi ve (uyumak için)
o yere uzandı.
12- Ve
bir rüya gördü: Sanki yere sabitlenmiş ve başı göklere kadar erişen bir merdiven. Yüce
meleklerden olan melekler de onun üzerine çıkıp iniyorlardı.
13- Ve işte, Yahve onun (Yakup’un) üzerinde
belirdi ve dedi ki: “Ben Yahve’yim! Baban İbrahim’in ve
İshak’ın ilahıyım (Yücesi Olanım). Üzerinde yatmakta
olduğun bu toprakları sana ve soyuna vereceğim.
14- Senin de tohumun
toprağın tozu gibi olacak. Batıya da doğuya da kuzeye de güneye de yayılacaksın.
Yeryüzündeki tüm halklar da sen ve soyun aracılığıyla mübarek kılınacak.
15- Ve işte,
Ben seninle beraberim. Gideceğin her yerde seni koruyacak ve seni bu topraklara
tekrar geri getireceğim. Sana vadettiğim şeyi yerine getirinceye kadar da seni
asla terk etmeyeceğim.”
16- Yakup
uykusundan uyandı ve dedi ki: “Gerçekten Yahve burada ve ben bunu bilmiyordum!”
17- Korktu ve
dedi ki: “Burası ne huşu (korku ve saygı)
verici bir yer! Burası, yücelerin evinden başka bir yer olamaz ve burası semanın
kapısıdır.”
İbranicedeki “וַיִּֽירְא֥וּ”
(vayireu) sözcüğü, azamet ve asalet karşısında duyulan büyük saygının getirdiği
korku ve çekinmeyi ifade eder. Bu sözcüğün Arapça
karşılığı huşudur.
18- Ve Yakup
sabah erken kalktı ve başının altına yerleştirdiği taşı aldı ve onu bir anıt şeklinde
dikti ve üzerine yağ döktü (onu meshetti).
Bazı taşlara yağ dökerek onların meshedilmesi geleneği
Yunanlılar, Romalılar, Hindular, Araplar ve Almanlar arasında yaygın olduğu
belirtilmektedir. Ancak büyük bir ihtimakle bu sütunlar kutsanmaya ve tapılmaya
başlandığından dolayı, Yüce Yahve’nin bu geleneği Musa zamanında yasakladığını
şu ayette (ayette) görüyoruz: “Ne yüceler
edineceksiniz, ne oyma bir put ya da sütun (dikili taş, heykel) dikeceksiniz.
Ne de ülkenize, önününde secde etmek için bir taştan bir figür (heykel)
koyacaksınız. Çünkü Ben, En Yüceniz Yahve’yim!” (Levililer, 26:1)
19- Ve daha
önce kentin adı Luz iken, oraya Beyt-El (Yüce’nin
Evi) adını verdi.
20- Ardından Yakub
bir adak adadı ve dedi ki: “Eğer Yüce melekler benimle olursa ve bana kılavuzluk
ederse ve bana yiyecek için ekmek, giymek için de elbise verirse (yani beni yoksulluktan korursa),
21- Babamın
evine de esenlik içinde dönersem, o zaman Yahve benim en Yücem olacak!
Bu ayette ifadeler,
Yakup’un henüz tam bir mümin olmadığı yada henüz Nebi olarak seçilmemiş olduğu
kanaati oluşturmaktadır.
22- Sütun olarak
diktiğim bu taş da Yücelerin Evi olacak. (Ey Yahve),
bana vereceğin her şeyin ondalığını (1/10 zekatını) da mutlaka Senin
için vereceğim.”
Bu ayetteki ifadeden de Yakup’un,
Tevrat ve İncil’de ondalık olarak adlandırıln zekattan haberdar olduğu ve maddi
durumunun düzelmesi durumunda Yüce Allah’ın emretmiş olduğu ondalığı
vereceğinin sözünü vermektedir.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
29. Bab
Yakup, Paddan Aram’a Varıyor
29:1- Sonra da Yakup ayaklandı ve doğu insanlarının (halklarının) memleketine
doğru yola çıktı.
2- Ve (ulaştığı yerde) baktı,
tarlada bir kuyu gördü. İşte orada, onun yanında yatan üç koyun sürüsü vardı.
Çünkü sürüler o kuyudan sulanırdı. Kuyunun ağzında da koca bir taş vardı.
3- Bütün sürüler oraya
toplanınca, kuyunun ağzındaki taşı (çobanlar) yuvarlar ve davarlarını suladıktan
sonra da taşı yine yerine, kuyunun ağzına geri koyarlardı.
Bu kaya, ya
içine bir hayvanın düşmesi nedeniyle suyunun kirlenmemesi ya da boşa akıp ziyan
olmaması için kuyunun ağzına bırakılmış olabilir.
4- Yakup da onlara (çobanlara), “Kardeşler,
neredensiniz?” dedi. (Çobanlar), “Harranlıyız” dediler.
5- Onlara “Nahor’un oğlu
Lavan’ı tanır mısınız?” dedi. “Tanırız” dediler.
Lavan aslında Nahor’un oğlu değil, torunudur. Lavan, Nahor’un
oğlu Betuel’in oğludur. Dolayısıyla “oğlu” sözcüğü, bazen “soyundan gelen” bazen
de “ailesinden olan” anlamında kullanılır.
6- “Sağ mıdır?” dedi. “Evet,
işte kızı Raşel (Rachel) davarlarla
birlikte geliyor.” dediler.
Yine bir kuyu, Yahudi tarihinde başrol oynayan bir
karaktere eş bulunmasına sahne olmaktadır. Nitekim İbrahim
Nebi’nin hizmetkarı Eliezer de İshak’ın eşi Rebeka’yı kuyu başında bulmuştu (24:11). Yine benzer
şekilde, Musa da
müstakbel eşi Sippora ile kuyu başında karşılaşacaktır (Çıkış, 2:15). İbrahim ve
İshak’ın hayatlarının anlatımlarında da gördüğümüz üzere, kuyular
simgesel anlamda önemlidirler. Otoriteler, “bilgeliğin” kaynak sularıyla
(pınarlarla) simgelendiğini söylerler.
7- (Onlara)
dedi ki: “Bakın, gün (güneş) hâlâ tepede. Sürülerin toplanma vakti de değil.
Neden davarı sulayıp otlatmaya gitmiyorsunuz?”
8- (Çobanlar da), “Tüm
sürüler toplanana kadar yapamayız. Taşı, kuyunun ağzından (tüm çobanlar el ele
verince) yuvarlayabiliyor ve davarı sulayabiliyoruz.” dediler.
9- Onlarla konuşurken Raşel de babasının davarıyla
göründü. Çünkü (sürüyü) o güderdi.
10- Yakup da, annesinin
erkek kardeşi Lavan’ın kızı Raşel’i ve annesinin erkek
kardeşi Lavan’ın koyunlarını görürünce öne çıktı ve kuyunun ağzındaki taşı
yuvarladı ve annesinin erkek kardeşi Lavan’ın sürüsünü suladı.
Yakup, kimseden yardım almaksızın, kuyunun üzerindeki
taşı yerinden oynatabilmiş. Oysa normalde bu taşı kaldırmak için bir
grup çobanın birlikte çabalaması gerekiyordu.
11- Ardından da Raşel’i öptü ve yüksek sesle
ağladı.
Tevrat'ta Yakup’un Raşel’i tanışmadan öpmüş gibi
anlatılmaktadır. Oysa ilahi kitaplar
olan Tevrat’ta ve kur’an’da çoğu kez olaylar sırasıyla ve ayrıntılı olarak
anlatılmamaktadır.
Ağlaması da;
ülkesinden ve ailesinden ayrılarak yabancı bir memlekete geldiği ve kendisini
garip hissettiği bir anda bir yakınını bulmanın vermiş olduğu psikolojik durumdan
kaynaklanmış olabilir.
12- Ve Raşel’e, babasının kardeşi Rebeka’nın oğlu olduğunu söyledi. Raşel de koştu ve babasına haber verdi.
13- Lavan da, kızkardeşinin
oğlu Yakup’la ilgili haberi duyunca onu karşılamak üzere koştu ve onu öptü ve
kucakladı ve evine getirdi.1 (Yakup), Lavan’a da tüm olanları anlattı.
1 Önceki bablarda da (24:8) gördüğümüz gibi Lavan yine konuğunu
koşarak karşılamaktadır.
14- Lavan ona dedi ki: “Sen
yine ne de kemiğim ve etimsin (kanım ve canımsın).” (Yakup), onun yanında bir ay
kaldı.
15- Ve Lavan ona dedi ki: “Akrabamsın diye benim için bedava mı çalışacaksın?
Bana ücretini söyle.”
16- Lavan’ın iki kızı
vardı. Büyüğünün adı Lea, küçüğünün adı da Raşel’di.
17- Lea’nın gözleri hassastı
(alımlıydı veya zayıftı), Raşel ise hem güzel hem de güzel
görünümlüydü.
18- Yakup da Raşel’i sevdi
ve (Lavan’a) dedi ki: “Küçük kızın Raşel için, 7 yıl sana
kulluk (hizmet) ederim.”
19- Lavan da dedi ki: “Onu
sana vermek, başkasına vermekten daha iyidir, yanımda kal (ve
çalış).”
20- Yakup da Raşel için 7
yıl çalıştı. Fakat ona duyduğu sevgi nedeniyle bu (yedi yıl) ona
birkaç gün gibi gelmişti.
21- (Süre dolunca)
Yakup, Lavan’a dedi ki “Zaman doldu. Eşimi ver ona geleyim.”
“Ona geleyim” ifadesi, “birlikte yatmak; gerdeğe girmek”
anlamına gelen bir deyimdir.
22- Lavan da bütün yöre
halkını topladı ve bir ziyafet verdi.
23- Akşam olunca da kızı
Lea’yı aldı ve onun (Yakup’un) yanına getirdi. (Yakup) onun (Lea’nın)
yanına girdi (ve onunla yattı).
24- Lavan, şifhası (hanım hizmetkarı) Zilpa’yı
da kızı Lea’ya şifha olarak verdi.
25- Sabah olunca (Yakup), bir de
baktı ki (yanındaki) Lea’dır! Lavan’a “Bu bana yaptığın nedir? Yanında
çalışmam Raşel için değil miydi? Neden beni aldattın?” dedi.
26- Lavan da dedi ki: “Bizim
buralarda öyle yapılmaz. Küçüğü büyükten önce evlendirmeyiz.
27- (Gelin Lea’nın kutlama)
haftasını doldur ve bir 7 yıl daha çalışmana karşılık onu (Raşel’i) da
sana veririm.”
28- Yakup da öyle yaptı ve
haftasını tamamladı. O (Lavan), kızı Raşel’i de ona eş olarak verdi.
Yahudi geleneğinde
Musa'ya kadar bir erkeğin iki kız kardeş ile evlenmesi yasak değildi. Musa’ya
inen ayetler (Levililer, 18:18) ile kız kardeşleri aynı anda nikah altına almak
yasaklanmıştır.
29- Şifhası (hanım hizmetkarı)
Bila’yı da kızı Raşel’e şifha olarak verdi.
30- Ve (Yakup) Raşel’in
de yanına girdi (onunla yattı) ve Raşel’i, Lea’dan daha
çok sevdi. Ve (Lavan’a) 7 yıl daha hizmet etti.
Yakup’un
Çocukları
31- Yahve
de Lea’nın (Raşel kadar) sevilmediğini gördü ve onun rahmini açtı (çocuk
sahibi olmasını sağladı). Raşel ise kısırdı.
32- Ve Lea hamile kaldı ve
bir oğul doğurdu ve ona Ruben (bakın bir oğlan) adıyla seslendi ve “Yahve mutsuzluğumu gördü. Kocam
şimdi beni sevecektir.” dedi.
33- Yine hamile kaldı ve bir
oğul daha doğurdu ve “Yahve sevilmediğimi duydu ve
bana bu oğlu da verdi.” dedi ve ona Şimon (O -Yüce- çilemi duydu)
adıyla seslendi.
34- Yine hamile kaldı ve
bir oğul daha doğurdu ve “Kocam şimdi bana bağlanır; çünkü ona üç oğul doğurdum”
dedi ve bu nedenle de ona Levi (Bağlanma, tutunma) adıyla seslendi.
35- Yine hamile kaldı ve
bir oğul daha doğurdu ve “Bu kez Yahve’ye şükredeceğim” dedi ve bu
nedenle ona Yahuda (şükran, övmek) adıyla seslendi. Ve o da doğurmayı (bir
ara) bıraktı.
Yakup’un Eşleri ve Çocukları:
Lea = Ruben (1), Şimon (2),
Levi (3), Yahuda (4), İssakar (9), Zebulun (10), Dina (Kız)
Raşel = Yusuf (11),
Bünyamin (12)
Bila (Raşel’in hizmetkarsi)= Dan (5), Naftali (6)
Zilpa (Lea’nın hizmetkarsi)= Gad (7), Aşer (8)
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
30. Bab
2- Yakup’un
da Raşel’e karşı öfkesi alevlendi ve dedi ki: “Senden rahmin meyvesini (çocuk)
esirgeyen yüce melekler değil de ben miyim?”
3- Ve
(Raşel) dedi ki: “İşte âmâtım (eşim olan hanım hizmetkar)
Bila’dır. Onun yanına gir (onunla birlikte ol).
Kucağıma doğursun ve ben de o sayede çocuk sahibi olurum.”
“אמת” (âmât) sözcüğü “hanım
hizmetkar” demektir. Hanım sözcüğü de kız ve kadınlara verilen sandır. “Âmât”
sözcüğü, Kur’an’da da “أَمَةٌ” (emet) şeklinde
(Bakara, 2:221) geçmektedir.
4- Ve
(Raşel) şifhası (hanım hizmetkarı)
Bila’yı eş olarak ona verdi. Yakup da onun yanına girdi (onunla birlikte
oldu).
5- Bila da hamile kaldı ve Yakup’a
bir oğul doğurdu.
6- Raşel
de “Yüce melekler hükmümü (benimle ilgili kararı)
yerine getir. Duamı da duydu ve bana bir oğul verdi.” dedi ve bu nedenle ona
Dan (hüküm verdi) adıyla seslendi.
7- Raşel’in şifhası
(hanım hizmetkarı) Bila yine hamile kaldı ve
Yakup’a ikinci bir oğul daha doğurdu.
8- Raşel
de “Kız kardeşimle eşitlenmek için Yüce meleklerin tüm dolambaçlı yollarını
kullanarak çabaladım ve başardım.” dedi ve ona Naftali (Çaba)
adıyla seslendi.
9- Lea da (bir süredir) dayanmayı
(çocuk sahibi olmayı) bıraktığını görünce, şifhası
(hanım hizmetkarı) Zilpa’yı aldı ve Yakup’a
eş olarak verdi.
10- Şifhası (hanım hizmetkarı) Zilpa
da Yakup’a bir oğul doğurdu.
11- Lea da “Uğur geldi!” dedi
ve ona Gad (Uğur) adıyla seslendi.
12- Lea’nın şifhası
(hanım hizmetkarı) Zilpa, Yakup’a ikinci
bir oğul daha doğurdu.
13- Lea da “Mutlu oldum! Kızlar
da beni mutlu edecek.” dedi ve ona Aşer (Mutlu) adıyla
seslendi.
14- Ruben de hasat günlerinde
(baharın son zamanlarında) gitti ve kırda adamotu buldu ve
annesi Lea’ya getirdi. Raşel de Lea’ya dedi ki: “Lütfen
oğlunun getirdiği adamotundan bana da ver.”
15- (Lea) ona dedi ki: “Kocamı
aldığın yetmedi mi? Oğlumun adamotlarını da mı alacaksın?” Raşel de “Pekala!
Oğlunun adamotlarına karşılık o (Yakup) bu gece seninle yatacak.” dedi.
O akşam Yakup, Raşel’in çadırında kalacaktı. Fakat Raşel,
adamotları karşılığında, bu hakkını (sırasını) Lea’ya vermektedir.
16- Yakup da akşam
tarladan geldi. Lea da onu karşılamaya çıktı ve dedi ki: “Yanıma gelmelisin,
çünkü seni oğlumun adamotlarıyla kiraladım.” O (Yakup) da gece
onunla birlikte yattı.
17- Yüce melekler de Lea’yı
(duasını) dinledi ve (Lea) hamile kaldı ve Yakup’a
beşinci bir oğul doğurdu.
18- Lea da “şifhamı
(hanım hizmetkarımı) kocama verdiğim için yüce
melekler ödülümü verdi.” dedi ve ona İssakar (ödül var) adıyla
seslendi.
Normal şartlarda bir kadının başka bir kadını kocasına eş
olarak vermesi beklenmedik bir durumdur. Ancak Lea, sadece ve sadece İsrail
oğullarında daha fazla pay elde
edebilmek için kıskançlığı bir kenara bırakmış ve Zilpa’yı Yakup’a eş olarak
vermiştir. Bunun üzerine Allah da onu daha fazla çocukla ödüllendirmiştir.
19- Ve Lea yine hamile
kaldı ve Yakup’a altıncı oğlunu doğurdu.
20- Ve Lea “Yüce melekler bana
hayırlı1 lütuflar lufetti. Kocam da kalıcı olan evini artık
benimle yapacaktır (benimle yaşayacaktır); çünkü ona 6 oğul doğurdum.”
dedi ve ona Zebulun (İkametgah) adıyla seslendi.
1 “ט֖וֹב”
(tov, tôvb) sözcüğü kelimesi iyi, güzel, faydalı demektir, bağlama göre hayır
veya hayırlı anlamına da gelebilir.
21- (Lea) daha sonra da bir
kız doğurdu ve ona Dina adıyla seslendi.
22- Yüce melekler,
Raşel’i de anımsadı ve onun duasını işitti ve yüce melekler onun rahmini
açtı.
23- Ve (Raşel) hamile kaldı ve bir
oğul doğurdu ve dedi ki: “Yüce melekler utancımı kaldırdı.
24- Ve “Yahve
bana bir oğul daha versin!” dedi ve ona Yusuf (ekleyecek/bir tane
daha verecek) adıyla seslendi.
Yakup’un Sürüleri Artıyor
25- Ve öyle oldu. Raşel,
Yusuf’u doğurunca Yakup da Lavan’a dedi ki: “Artık beni yolcu et de yerime,
yurduma gideyim.
26- Ve sana olan hizmetime karşılık eşlerimi
ve çocuklarımı ver de gideyim. Sana nasıl hizmet ettiğimi biliyorsun.”
27- Lavan da dedi
ki: “Eğer gözünde beğeni kazandıysam (benden
hoşnutsan) lütfen (kal). Yahve’nin, senin
sayende beni mübarek kıldığını kehanet yoluyla öğrendim.
28- Ve dedi
ki: (benim için yaptıklarının) ecrini (karşılığını,
ücretini, ödülünü) sen belirle, vereceğim.”
29- (Yakup) ona dedi ki: “Senin için nasıl çalıştığımı ve
sürünün benimleyken nasıl geliştiğini sen biliyorsun.
30- Ben de gelmeden
önce az şeye sahiptin. Benim gelişimle de (servetin)
gitgide çoğaldı. Sayemde de Yahve seni bereketli kıldı. Peki ama ben de kendi
evim için ne zaman bir şeyler yapacağım?”
31- Lavan, “Sana
ne vereyim?” dedi. Yakup da dedi ki: “Bana bir şey verme! Şu önerimi kabul
edersen, yine sürünü güder ve hayvanlarına bakarım.
32- Bugün
sürünün içinde (seninle birlikte) gezeyim. Arasından gerek
noktalı gerekse de çizgili kuzuları ve koyu işaretlere sahip tüm koyunları ve
keçilerden de çizgili ya da noktalı olanları çıkar. Onlar benim ücretim olsun.
33- Doğruluğum
da yarın (ileride) benim için ispat olacak. Ücret
olarak aldıklarımı incelersin. (Bana ait olanları denetlediğinde) elimdeki
keçilerden noktalı ve çizgili, koyunlardan da koyu renk işaretli olmayan her
biri çalıntıdır (onları çalmışım demektir).”
34- Lavan da “Kabul.
Umarım söylediğin gibi olur!” dedi.
35- Ve (Lavan), o gün halkalı ve çizgili tekeleri, noktalı ve
çizgili tüm keçileri; üzerinde beyazlık olanların hepsini, koyunlardan da koyu
renk işarete sahip olanların tümünü çıkardı ve bunları oğullarına teslim etti.
Lavan, bu hilesi sayesinde Yakup’ta kalan
tamamen beyaz ve tamamen siyah hayvanların, önemsiz bir sayıda özel işaretli
hayvan doğuracağını varsayar ve anlaşmayı duraksamadan kabul eder.
36- Ardından da
Yakup ile (ayırdığı o sürünün) arasında üç günlük yol
kadar uzaklık (yaklaşık 165 km) bıraktı. Yakup da Lavan’ın kalan
davarını gütmeye devam etti.
Ek bir tedbir olarak, Lavan Yakup’un
sürüleriyle geride kalanlar arasına büyük bir mesafe koydu ve hayvanların
karışıp çiftleşmeleri olasılığını da ortadan kaldırmayı amaçladı.
Tüm bunları yapmak Lavan’ın doğal hakkı gibi
görünmektedir; ne de olsa bir iş anlaşmasında herkes kendi çıkarını gözetmek
durumundadır. Fakat ikiyüzlü Lavan uygulama safhasında anlaşmaya uymamıştır.
Lavan’ın ikiyüzlülüğünün boyutlarını tamamıyla kavramak olanaksızdır.
Lavan’ın 35’inci ayette (ayette) detaylıca
anlatılan hilesi dışında bir sonraki ayetlerde (31:1-42) Yakup’un,
Lavan’ın elinden ne kadar çektiğini anlayabiliriz. Yakup’un oradaki savunmasına karşın Lavan’ın tek kelime cevap
vermemesi dikkat çekicidir. Lavan Yakup’un haklı olduğunu, onun sadakatini ve
dürüstlüğünü bilmektedir. Aslında aşağıda da belirtildiği gibi, bir işçinin
işverene yönelik sorumluluklarının en yüksek standartları – onu her fırsatta
aldatmaya çalışan (bkz. 31:36-42) bir sahtekarla uğraşmasına rağmen – Yakup’un
davranışlarından yola çıkılarak belirlenmiştir. Otoriteler Lavan’ın tam olarak
ne yaptığı konusunda farklı görüşler belirtirler; fakat Yakup’un daha sonraki
suçlamasından anlaşıldığı üzere, Lavan anlaşmanın şartlarını tek taraflı olarak
onlarca kez (31:41) Yakup’un aleyhine değiştirmiştir.
37- Yakup da
kendine kavak, badem ve çınar dalları aldı ve dalların beyazını kısmen açıkta
bırakacak şekilde soyarak, üzerlerinde beyaz şeritler oluşturdu.
38- Ve soyduğu
bu çubukları oluklara (su yalaklarına), davarın
tam karşısına dikti. Orası çiftleştikleri yerdi.
39- Çubukların
önünde çiftleşince de çizgili, noktalı, benekli (yavrular) doğuruyorlardı.
40- Yakup da yavruları
ayırıyordu. Lavan’ın sürüsündeki davarların da halkalılara ve tüm koyu renk
işaretlilere bakmalarını sağlıyordu. Kendi sürülerini de ayrı yetiştirip, Lavan’ın
sürüleriyle birleşmelerine izin vermiyordu.
Yakup da dayısının hilesi üzerine, yeni doğan
her işaretli yavruyu ayırıp, sadece bunlardan oluşan bir başka sürü oluşturmuş ve
bu sürüyü, diğerlerinin görebileceği şekilde önlerinde tutmuş. Bu şekilde
arkadaki sürü bir şekilde etkilenip yeni çizgililer üretmişler. Ayrıca ayıklanmış olan çubukları sadece erken
doğuran kuvvetli sürülerin çiftleşmesinden önce yerleştirmiş, böylece en güçlü
hayvanların kendisinde kalmasını garantilemiştir. Bir sonraki babta Yakup’un bu
yöntemi, melekler sayesinde öğrendikten sonra uyguladığı anlaşılmaktadır. (bkz.
31:10-12).
41- Ve öyle
oldu. Güçlü hayvanlar kızıştıklarında, çiftleşme çubukların önünde gerçekleşsin
diye Yakup çubukları hayvanların gözleri önüne, oluklara yerleştiriyordu.
42- Ancak
davar içinde zayıf olanlar için (çiftleştiklerinde,
çubuk) yerleştirmiyordu. Böylece zayıflar Lavan’ın, güçlüler de Yakup’un
oldu.
43- Ve adam (Yakup) fazlasıyla çoğaldı (zenginleşti). Çok
sayıda davarın (koyun, keçi sürüsü) yanında, şifhaları (kadın
hizetkarları) ve kulları (erkek hizmetkarları), develeri ve
eşekleri oldu.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
31. Bab
Yakup, Lavan’dan Kaçıyor
31:1- Lavan’ın oğullarının “Yakup,
babamıza ait olan her şeyi aldı. Tüm bu serveti babamıza ait mallardan edindi.”
dediği (Yakup’un) kulağına geldi.
2- Yakup da
Lavan’ı gördü; o da eskisi gibi dostça değildi.
3- Yahve de Yakup’a, “Atalarının
topraklarına, akrabalarının yanına dön. Yanında olacağım.” dedi.
Hislerini saklamakta usta olan Lavan’ın
duyguları, oğullarınınki kadar dışa vurulmamıştır, fakat o bile davranışlarıyla
Yakup’a olan tavrını gizleyememiştir. Haran’da 20 yıl çalıştıktan sonra, Yakup
ailesiyle birlikte Filistin topraklarına dönmek için oradan ayrılmaya karar
verir. Lavan’ın ailesinin Yakup’un başarısından rahatsızlık duyduğu anlaşıldığı
zaman bu kararın verilmesi çabuklaşmıştır.
Yakup, eşlerinin rızasını elde ediyor
4- Yakup da Raşel
ve Lea’ya haber gönderdi ve sürüsünün yanına, çayıra çağırdı.
5- Ve onlara dedi ki: “Görüyorum
ki babanızın yüzü eskisi gibi bana dönük değil (eskisi gibi davranmıyor). Ancak babamın Yücesi benimle
birlikte.
Yakup, sorumluluk bilincine sahip bir aile lideri olarak
eşleriyle istişare etmektedir.
6- Var gücümle
de babanıza hizmet ettiğimi sizler de biliyorsunuz.
7- Ancak babanız beni dolandırdı ve ücretimi (hakkım olanı, aleyhime) onlarca
kez değiştirdi. Yine de yüce melekler, bana kötülük etmesine izin vermedi.
8- (Babanız) “Ecrin (karşılığın, ücretin, ödülün) noktalı olanlar’ dediğinde, sürü noktalı (yavrular) doğurdu; ‘Ecrin
çizgili olanlar’ dediğinde de sürü
çizgili (yavrular) doğurdu.
9- Böylece yüce melekler de babanızın hayvanlarını aldı ve bana verdi.
10- Ve öyle
oldu. Sürü çiftleştiği vakit gözlerimi kaldırdım ve bir rüya gördüm. Keçilerle
çiftleşen tekeler çizgili, noktalı ve benekli idi.
Yakup burada ilk kez olarak, kendi ücretini
belirleyecek hayvanların doğumunu sağlayan ilginç çiftleştirme yöntemlerini,
Lavan’ın hilekarlığından kaynaklanan kaybı telafi edebilmesi için kendisine bir
rüya ile Allah’ın öğrettiğini açıklamaktadır.
11- Yüce
meleklerden bir melek de bana “Yakup!” dedi, “Buyur, emret!” dedim.
“הִנֵּֽנִי” (hınneni) ifadesi “Buyur, emret!”
anlamına gelmektedir. Arapçadaki “لَبَّيْكَ”
(Lebbeyk) ifadesi de aynı anlamda gelmektedir.
12- Ve dedi ki: “Gözlerini kaldır;
sürünün üzerine çıkan tüm erkek hayvanları (koç
ve tekeler) halkalı, noktalı ve benekli olduğunu göreceksin. (Bu), Lavan’ın
sana yaptıklarını gördüğümün işarettir.
13- Ben de Beyt-El’deki
(Yüce Olanın Evi’ndeki) Yüce Olanım! Orada
bir sütunu meshetmiş ve Bana bir adak adamıştın. Şimdi kalk ve bu memleketten
çık ve doğduğun topraklara dön.”
14- Raşel ile
Lea da dediler ki: “Babamızın evinde hâlâ pay ve mirasa sahip miyiz ki?
15- Onun
gözünde birer yabancı değil miyiz? Bizi sattı ve bedelimizi de yedi.
16- Yüce
meleklerin, babamızdan almış olduğu tüm servet de zaten bize ve çocuklarımıza
aittir. O halde yüce melekler sana her ne dediyse yap!”
17- Yakup da
çocuklarını ve eşlerini develere bindirdi ve yola koyuldu.
“Yakup, çocuklarını ve eşlerini”; Esav için bu
sıralama Yakup’un tam tersidir: “Esav eşlerini, oğullarını, kızlarını…” (36:6).
Çünkü Esav sadece kendi kişisel tutkularını tatmin etme amacıyla evlenmiştir;
çocukları ise her zaman ikinci plandadır. Yakup için ise sorumlu olduğu bir
ulusu dünyaya getirmektir (Gur Arye).
18- Bütün
sığırlarını ve edindiği servetini ve Paddan Aram’dan satın aldığı hayvanları da
aldı ve babası İshak’ın yanına, Kenan diyarına gitmek üzere yola çıktı.
19- Lavan da
davarını kırkmak üzere gitmişti. Raşel de babasının elohimlerini (yücelerini/putlarını)1 çaldı.
1 Bunlar, insan şeklindeki heykelciklerdi (1. Samuel 19:13).
Putlar, genellikle tanrıları veya tanrısal
güçleri temsil eder. Putperestler de bunlara tapınır, dualarının desteklenmesi
için aracı kılar veya kendilerine ruhsal yönden rehberlik ettiklerine, ruhsal
yönden büyümelerine katkıda bulunduklarına inanırlar.
20- Ve Yakup, Arami
Lavan’ın kalbini çaldı (ona yanlış bir izlenim
verdi).
Yakup, Lavan ve oğullarının kendisiyle ilgili
memnuniyetsizliklerinden haberdar değilmiş izlenimini vermiştir. Bu nedenle Lavan, Yakup’un ayrılmaya
niyeti olduğunu hiç düşünmemiştir. Aksi takdirde Lavan Yakup’un gitmesini
engelleyecek önlemler alırdı. Lavan’ın böyle yapacağı da sonraki ayetlerden
anlaşılmaktadır.
21- Böylece
sahip olduğu her şeyle birlikte kaçtı ve kalkıp nehri (Fırat Nehrini) geçti ve yüzünü Gilead dağına doğru
çevirdi.
Yakup, bilinçli olarak gösterişli bir şekilde
ayrılmaktadır. Sürülerinin başına geçmekte, tüm servetini sistemli bir biçimde
toplamaktadır. Böylelikle Lavan’ın adamları durumdan şüphelenmeyecektir. Zira
onun böyle açık bir şekilde gittiğini görenler, bu ayrılışın Lavan’ın bilgisi
ve rızası dahilinde gerçekleştiği sonucuna varacaklardır. Eğer tüm bunları
gizlilik içinde yapmış olsa, onun bir kaçak olduğunu herkes hemen anlayacaktır
(Abravanel).
Gilad Dağları; Ürdün Nehri’nin doğusunda, Yabok
Nehri’nin kuzeyinde, Fırat Nehri’nden de 550 km kadar güneyde bulunan
dağlardır.
Lavan, Yakup’un Peşine Düşüyor
22- Üçüncü gün
Yakup’un kaçtığı Lavan’a bildirildi.
23- (Lavan) yakınlarını da yanına alıp 7 günlük yol boyunca (Yakup’u)
arkasından takip etti ve Gilad Dağı’nda ona yetişti.
Yakup, Lavan’dan üç gün önce başladığı bu yolu,
ailesi ve sürüsüyle birlikte yaklaşık 10 günde almıştır. Yanında sürü ve küçük
çocuklar olmayan Lavan ise bu yolu 7 günde almış.
24- Yüce
melekler de o gece Arami Lavan’a rüyayla göründü ve ona dedi ki: “Sakın! Yakup
ile hayır yada şer hiçbir şey konuşma.”
Lavan hem bir sahtekar hem de yanındakiler gibi
bir putperest olmasına rağmen, Allah, Yakup’un onuruna Lavan’a rüyasında
görünmektedir; tıpkı daha önce İbrahim’in eşi Sara için avimeleke (krala) rüyasında
göründüğü gibi (Başlangıç, 20:3-7)
“İyi ya da kötü hiçbir şey konuşma”; Allah, bu
sözleri Lavan’ın ağzını hiç açmaması gerektiği anlamında söylememektedir.
Burada Lavan’ı, Yakup’a kötülük bir yana, iyilik yapmaktan bile söz etmemesi
konusunda uyarmaktadır. Çünkü kötülerin iyiliği, iyiler için kötüdür.
25- Ve Lavan,
Yakup’u geride bıraktı. Yakup, çadırını tepeye kurmuştu, Lavan ise yakınlarını
Gilad Dağı’nda konaklattı.
26- Ve Lavan,
Yakup’a dedi ki: “Ne yaptın! Beni kandırdın ve kızlarımı da kılıç esiri (savaş tutsağı) gibi götürdün!
27- Neden
gizlice kaçtın ve bana hiçbir şey söylemeyerek beni aldattın? Oysa seni
sevinçle; şarkılarla, tef ile ve saz ile uğurlardım!
28- Torunlarımı
ve kızlarımı da öpmeme bile izin vermedin ve aptallık ettin!
29- Size zarar
verecek güce sahibim. Ancak babanızın Yücesi dün gece bana konuştu ve ‘Sakın!
Yakup’la ne hayır ne de şer (bir şey)
konuşma.’ dedi.
30- Ve artık
gittiğine göre, babanın evini çok özlediğin içindir. Ama yücelerimi (putlarımı) neden çaldın ki?”
31- Yakup da
dedi ki: “Çünkü korktum ve dedim ki kızlarını zorla elimden alırsın.
32- Yücelerini
(putlarını) kimin yanında bulursan, o (benimle)
yaşamasın. Akrabalarımızın huzurunda kendin ara, eşyalarımın arasında da sana
ait ne bulursan al.” Ancak Yakup, Raşel’in onları çaldığını
bilmiyordu.
33- Lavan da
Yakup’un çadırına ve Lea’nın çadırına ve iki (hanım)
hizmetkarın çadırına baktı, ancak bulamadı. Lea’nın çadırından çıktığında Raşel’in
çadırına girdi.
34- (O esnada) Raşel putları almış, devenin
semerine koymuş ve üzerlerine oturmuştu. Lavan da bütün çadırı aradı ama bir
şey bulamadı.
35- Ve (Raşel) babasına dedi ki: “Senin önünde kalkamadığım için efendim
kızmasın; çünkü kadınların tavrı benimledir (regl
oldum).” (Lavan) aradı, ama (putları) bulamadı.
36- Bu Yakup’un
çok ağırına gitti1 ve Lavan’la tartışmaya başladı. Yakup, Lavan’a çıkışarak
dedi ki: “Suçum ne? Ne günah işledim ki böyle öfkeyle peşime takıldın?
1 Aslında araması için Lavan’ı bizzat Yakup davet etmiştir.
Ancak Yakup, Lavan’ın eşyaları karıştırmak için bir bahane uydurdu şeklinde bir
kanaatine varmış ve bunun için sinirlenmiş olabilir.
37- Bütün
eşyalarımı aradın, evinin eşyalarından neyi bulabildin? Benim akrabalarımla seninkilerin
huzurunda ortaya koy ki, ikimiz arasında hakemlik etsinler!
38- 20 yıldır
yanındayım. (Bu süre içinde) koyunların ve keçilerin düşük
yapmadılar. Süründen de bir koç bile yemedim.
39- Hiçbir
zaman sana (vahşi hayvanlarca) parçalanmış bir hayvan da
getirmedim ve kaybı şahsen üstlendim. (Buna rağmen) gündüz çalınanı da
gece çalınanı da benden sordun.
40- Ve beni; gündüzleri
sıcak, geceleri de kırağı yedi bitirdi. (Mallara
bir şey olmasın diye) uyku da gözlerimden göçtü.
41- Ve bu
evinde geçirdiğim 20 yılımın hesabıdır; İki kızın için senin hesabına 14 yıl
çalıştım, sürüne de 6 yıl (çobanlık ettim). (Ama
hep hile yaptın) ücretimi de onlarca kez değiştirdin!
Yakup, Lavan’ın hilekarlığına gönderme
yapmaktadır. Bu hilekarlık, onun sadece RAşel için 7 yıl çalışmak yerine, iki
eş için 14 yıl çalışmasına neden olmuştur. Ancak Yakup, Lea’nın duygularını
düşünerek üstü kapalı bir dil kullanmaktadır (Rabi Hoffmann)
42- Ve babamın
ilahı (yücesi olan) ve İbrahim’in ilahı ve İshak’ın
medediı benimle olmasaydı, şimdi sen beni eli boş gönderirdin! Yüce
melekler de çaresizliğimi ve avuçlarımın emeğini (verdiğim emeği) gördü
ve dün gece (seni) uyardı!”
“İshak’ın Mededi”
ifadesiyle, onun kurban edileceği sırada yaşadığı “korku ve dehşet” nedeniyle Yüce’nin
ona ettiği yardımın kasdedildiği belirtilmektedir.
43- Lavan da
dedi ki: “Kadınlar benim kızlarım, çocuklar da benim çocuklarım, sürüler de benim
sürülerimdir. Burada gördüğün her şey de bana ait. (Yine de) kızlarıma ya da doğurdukları çocuklara bugün ne
yapabilirim ki?
44- Şimdi gel de
ben ve sen bir antlaşma yapalım. Ve (bu
antlaşma) aramızda tanık olsun.”
45- Yakup da bir
kaya parçası aldı ve onu anıt olarak dikti.
46- Ve kardeşlerine1 dedi ki “Taş toplayın!” Herkes taş getirdi ve bir yığın yaptılar ve
orada, yığının yanında yemek yediler.2
1 Yakup sulh sağlandığı için her iki tarafın erkekleri için
kullanmış olabilir. Çünkü 54’üncü ayette Yakup’un verdiği yemeğe herkesi davet
ettiğini anlıyoruz; 55’inci ayette da Lavan ve adamlarının sabah geri
döndüklerini görüyoruz.
2 Yemek antlaşma töreninin bir parçasıdır ve antlaşmayı iki
tarafın da kabul ettiğini göstermektedir (Radak).
47- Lavan da
buna (taş yığınına) Yegar Saaduta adını verdi. Yakup
da ona Gal’ed adını verdi.
48- Lavan da
dedi ki: “Bugün bu yığın, seninle aramızda bir tanıktır. Bu yüzden Gal’ed adını
verdi.
“Yegar Saaduta” Lavan’ın anadili olan
Aramicede; Gal’ed ise İbranice’de “Tanık Yığın” ya da “(bu) yığın tanıktır”
anlamına gelir (Raşi).
49- Ve adı “Mitspa”
(gözeten) olsun. Çünkü dedi ki: “Birbirimizden
uzak olduğumuzda da Yahve benimle senin aranı gözetsin.
50- Ve eğer
kızlarıma kötü davranır yada başka kadınlarla evlenirsen, yanımızda kimse
olmasa da bak Yüce melekler seninle benim aramda tanıktır.”
Lavan’ın ateş püsküren tavrı sona ermiş, aklı
başına gelmiştir. Yakup’tan, sanki onun o kadar yıldır örnek bir eş ve baba
olduğunu hiç görmemiş gibi kızlarına iyi davranacağına dair söz vermesini
istemektedir. Antlaşma iki bölümden oluşmaktadır: 1- Yakup Lavan’ın kızlarına
kötü davranmayacaktır (48-50); 2- Taraflar belirli bir sınır çizgisini kötü
niyetle geçmeyecektir (51-53).
51- Lavan da Yakup’a
dedi ki: “İşte bu yığın (taş yığını) ve işte
seninle aramıza diktiğim sütun (anıt).
52- Bu yığın
ve sütun birer tanık olsun. Bu yığının ötesine geçip de sana kötülük
etmeyeceğim. Sen de bu yığını ve bu sütunu bana zarar vermek için geçmeyeceksin.
53- (Antlaşmaya uymadığımız takdirde de) İbrahim’in Yücesi de
Nahor’un Yücesi de babalarının Yücesi de aramızda hüküm versin.” Yakup da babası
İshak’ın mededi (korku ve dehşeti) üzerine yemin etti.
54- (Ardından) Yakup da dağda bir kesim yaptı (hayvan
kesti) ve kardeşlerini yemeye davet etti. Yemek yediler ve bütün geceyi
dağda geçirdiler.
55- Lavan da sabah
erkenden kalktı ve torunlarını ve kızlarını öptü ve onları mübarek kıldı. Sonra
da evine döndü.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
32. Bab
Yakup, Esav’la Karşılaşmaya Hazırlanıyor
32:1- Yakup
yoluna devam etti ve yüce meleklerin melekleri onu karşıladı.
2- Yakup da onları
görünce “Burası yüce meleklerin iki ordugahıdır.” dedi ve oraya Mahanayim (İki Ordugah) adını verdi.
3- Yakup da
kendisinden önce, Edom çayırının1 Seir bölgesindeki kardeşi Esav’a melekler2 gönderdi.
1 Buraya anlaşıldığı üzere Esav nedeniyle bu şekilde
adlandırılmıştır. (Bkz: Başlangıç, 25:30)
2 İbranice “Malakim”, melekler yani “haberciler/elçiler” anlamına
da gelir.
4- Ve onlara
şu talimatı verdi: “Adoni (Efendim) Esav’a
deyin ki: ‘Kulun (hizmetkarın) Yakup diyor ki: ‘Şimdiye kadar Lavan’ın
yanında yabancı olarak kaldım.
Yakup, talimatında, Esav’dan “Adoni” yani “Rabbim,
Efendim, beyim”; kendisinden ise “Esav’ın kulu” yani “Esav’ın hizmetkarı”
olarak söz etmektedir. Bu, sayede Esav, Yakup’un kendisine büyük bir saygı
duyduğunu anlayacaktır.
5- Ve öküzlere
ve eşeklere ve davarlara ve kullara (erkek
hizmetkarlara) ve şifhalara
(hanım hizmetkarlara) sahip oldum. Efendimi de hoşnut etmek için önceden haber
gönderiyorum.”
6- Melekler (elçiler),
Yakup’a döndüler ve “Kardeşine, Esav’a ulaştık. O da yanında 400 adamı ile seni
karşılamaya geliyor!” dediler.
Yakup babasının berahasını aldıktan sonra, Esav’ın
intikam tehdidinden korunmak için evden uzaklaşmak zorunda kalmıştı (Başlangıç,
27:1-45). Ve Yakup, Lavan’ın yanında da 20 yıl geçirdikten sonra babası İshak’ın
yaşadığı topraklarına dönmektedir.
7- Yakup çok korkmuş
ve daralmıştı. Beraberindekileri, davarı, sığırları ve develeri iki bölüğe (gruba)
ayırdı.
8- Ve dedi ki:
“Esav bir bölüğe gelir ve onu vurursa, geride kalan bölük kaçabilecek.”
Yakup yanındakileri (adamlarını) ve sürülerini
riski azaltmak için bölmüştü, fakat eşlerini ve çocuklarını ayırmadı.
9- Sonra da şöyle
dua etti: “Ey atam İbrahim’in Yücesi ve Ey babam İshak’ın Yücesi Yahve! Bana, dedin ki: ‘Ülkene ve akrabalarının yanına dön, ben de
sana iyilik yapacağım.’
Dua. Bu, Yakup’un üç aşamalı planının ikinci
bileşenidir. Yakup, Allah’ın yardımı olmadan, insanın tüm plan ve çabalarının
boşa olacağını bilmektedir.
10- Ben kuluna
gösterdiğin iyiliklerin ve hakikatlerin (gerçeklerin)
tümünün karşısında küçüldüm (lütuf ve ihsanına layık değilim). Zira şu
Ürdün’ü (bir ülkeyi sadece elimdeki) asamla geçtim. Şimdi ise iki bölüğe
dönüştüm (gücüm ikiye bölündü).
11- Ve yalvarırım
beni kardeşimin elinden, Esav’ın elinden kurtar. Çünkü gelip beni ve çocuklu
anneleri vurmasından korkuyorum.
12- Sen de demiştin
ki: ‘Sana mutlaka iyilik yapacağım ve senin tohumunu (soyunu) denizin kumu gibi yapacağım.”
13- Ve o geceyi orada geçirdi. Yanında bulunanlardan
da kardeşi Esav’a hediye seçti.
14- (Hediyeler:) 200 dişi keçi ve 20 teke ve 200
koyun ve 20 koç,
15- Ve yavrularıyla
birlikte 30 emziren deve ve 40 inek ve 10 boğa ve 20 dişi ve 10 erkek eşek.
Yakup iyi niyetini göstermek ve itaatkarlığını
tekrarlamak için, yüklü bir hediye, daha doğrusu bir dizi hediye
göndermektedir. Bu şekilde Esav’ın öfkesini dindirmeyi ummaktadır.
16- Bunları da
ayrı sürüler halinde hizmetkarlarına verdi ve onlara, “Önüme geçin ve sürüler
arasında belli bir mesafe bırakın.” dedi.
17- Öndekine
de şu talimatı verdi: “Kardeşim Esav seninle karşılaştığında ve sana ‘Sen
kiminsin? Nereye gidiyorsun? Bu önündekiler kimindir?’ diye sorarsa;
18- ‘Bunlar
kulun Yakup’a aittir; Efendime, Esav’a gönderilen bir hediyedir. O da işte
arkamızda.” diyeceksin.
19- Ve
ikinciye (sürüye) de üçüncüye de sürüyü takip
edenlerin hepsine de talimat verdi: ‘Esav’ ile karşılaştığınızda siz de onunla
bu şekilde konuşacaksınız.
20- Ve ‘Kulun
Yakup arkamızdan geliyor’ diyeceksiniz. Ve dedi ki: “Önümden giden hediyeyle (Esav’ı) yatıştırmış olur ve onu ancak (yatıştıktan)
sonra görürüm. Belki o zaman beni affeder.”
Kime aitsin?… – Eğitsel anlamda, Esav’ın
soruları iki kategoriye düşer:
1- “Kime aitsin? – Kimden yanasın; kime
sadıksın? – Nereye gidiyorsun? – Hayattaki amacın nedir?”. Bu sorulara Yakup’un
hizmetkarları – ve tarih boyunca Yakup’un takipçileri – her zaman Yakup’a bağlı
olduklarını ve öyle kalacaklarını söyleyerek cevap vereceklerdir.
2- “Önündekiler kimin? – Sahip olduğunuz bu
şeyler sadece sizin mi; yoksa toplumun yararına katkıda bulunmayı düşünür
müsünüz?”. Yakup’un bu soruya cevabı olumludur. Yahudiler vergilerini öderler
ve yaşadıkları ülkelerin daha iyi hale gelmesi için gayret gösterirler. Fakat
bu bağlılık bir ön şarta bağlıdır: “İşte Yakup arkamızda”. Sadık birer vatandaş
olmamıza karşın, bizi asıl şekillendirenin, Yakup’un idealleri olduğunu hiçbir
zaman unutmamamız gerekir (Rabi Yusuf Dov Soloveitchik).
21- Böylece Hediye
(Yakup’dan) önce gitti. Kendisi de o geceyi (konaklamış
olduğu yerde) kampta geçirdi.
22- Gece vakti
de kalktı ve iki eşini ve iki şifhasını (hanım hizmetkarını) ve on bir
çocuğunu yanına aldı ve Yabok’un (Yabok
Irmağının) sığ yerinden geçti.
Yabok Irmağı, Ürdün Nehri’ni doğudan besleyen
kollardan biridir. Kineret (Tiberya) Gölü ile Ölü Deniz’in yaklaşık olarak tam
arasındadır. Yakup ve yanındakiler, bu nehrin geçişe uygun sığ bölümünden
karşıya geçmiştir.
23- Onları
alıp nehri geçirdikten sonra tüm mallarını da (nehrin diğer yanına) geçirdi.
24- Ve (böylece) Yakup yalnız kaldı. Bir yabancı da (ortaya
çıkıp) şafak sökene kadar onunla güreşti.
25- (Yabancı) üstün gelemediğini görünce (Yakup’un)
uyluk yuvasına vurdu. Yakup’un kalçası da onunla güreşirken yerinden çıktı.
Uyluk yuvası – Ya da “kalça kemiği”; uyluğun
kalçayla birleştiği yer
26- Ve (yabancı) dedi ki: “Bırak gideyim! Şafak söküyor!” (Yakup),
“Beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam.” dedi.
27- (Yabancı) dedi ki: “Adın ne?” (Dedi ki:) “Yakup.”
28- Ve dedi
ki: “Artık adına Yakup değil, İsrail denilecek. Çünkü yüce meleklerle ve
insanlarla mücadele ettin ve galip geldin.”
Melek bir beyanda bulunmaktadır: “Esav’ın
belirttiği gibi topuklu, topuk yakalayıcı anlamına gelen (bkz. 27:36) “Yakup”
şeklindeki ismi hak ettiğin söylenmeyecek.” Bunun yerine Yakup’a ek olarak “Sarut”
yani “Üstünlük/Galibiyet” sözcüğünden gelen İsrail (yücenin
yöneticisi/savaşçısı) ismi ile anılacaksın.
29- Yakup da “Lütfen
bana adını söyle.” dedi. (Yabancı) “Neden
adımı soruyorsun ki?” dedi ve ardından onu (Yakup’u) mübarek kıldı.
30- Yakub da o
yerin adını Peniel (yücenin yüzü) koydu ve dedi ki: “Yüce
melekleri yüz yüze gördüm ve (buna rağmen) canım bağışlandı.
31- Peniel’den
ayrılırken güneş onun (Yakup’un) üzerine
ışıdı. Uyluğundan dolayı da aksıyordu.
32- Bu nedenle
İsrail oğulları, bugüne kadar uyluk çukuru üzerinde bulunan uyluk damarındaki
siniri (tendonu, siyatik siniri) yemezler. Zira (yabancı)
Yakup’un uyluk yuvasına, yerinden oynamış sinirin olduğu yere dokundu.
Siyatik siniri. Bu, bacaktaki büyük ve ana
sinirdir ve omuriliğin arkasından çıkıp bacağın iç kısmından aşağıya kadar
uzanır.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
33. Bab
Yakup, Esav’la Karşılaşıyor
33:1- Ve Yakup gözlerini kaldırdı ve baktı ve İşte Esav geldi ve yanında
400 adam. Çocukları, Lea ve Raşel ve iki şifha (kadın hizmetçileri olan eşi Bila ve Zilpa) arasında
böldü.
2- Şifhaları ve çocuklarını
öne, Lea ve çocuklarını onların arkasına, Raşel ve Yusuf’u da en
arkaya yerleştirdi.
3- Ve onların önüne geçti
ve ağabeyine yaklaşana kadar 7 defa yere secde etti.
Yapılan bu secde ibadet amacıyla değil, o
dönemin bir adeti olarak selamlama kastıyla yapılan bir secdeydi.
4- Esav da onu
karşılamak üzere koştu ve onu kucakladı ve boynuna sarıldı ve onu öptü ve (ikisi de) ağladılar.
5- (Esav) gözlerini kaldırdı ve kadınları ve çocukları gördü.
Ve “Bunlar senin neyin olur?” dedi. (Yakup) “Yüce meleklerin, senin kuluna
(hizmetkarına) lütfettiği çocuklardır.” dedi.
6- Şifhalar yaklaştılar
ve onlar ve çocukları secde ettiler.
7- Lea da
çocuklarıyla yaklaştı ve (onlar da) secde
ettiler. Ardından Yusuf ve Raşel yaklaştı ve (onlar da) secde ettiler.
8- (Esav) dedi
ki: “(Yolda) karşılaştığım tüm bu topluluklar nedir?” (Yakup) “Efendimin
gözünde lütuf bulmak için.” dedi.
9- Esav da
dedi ki: “Bende çok (mal) var, kardeşim! Senin olan sende
kalsın!”
10- Yakub da dedi
ki: “Hayır, rica ederim! Eğer şimdi senin gözünde lütuf bulduysam, o zaman
hediyemi elimden al. Çünkü senin yüzünü görmek, yüce melekleri görmeye benziyor
ve beni nezaketle karşıladın.
11- Ve sana
getirilen bereket duamı1 lütfen kabul et. Çünkü yüce melekler bana çok cömert
davrandı ve her şeyim var”2. Ve ona çok ısrar etti, o da (Esav da hideyeleri) aldı.
1”bereket duam”. Raşi selamlaşma ve hatır sormak için Beraha
sözcüğünün türevlerinin kullanıldığına dikkat çeker ve bu hediyenin de aradaki
gerginliği giderme amaçlı olduğunu söyler.
2 “Her şeyim var” yani ihtiyaç duyduğum her şeye sahibim. Yakup,
elindekilerin azlığına veya çokluğuna bakmadan, sahip olduklarından razı
olduğunu belirtmişti. Esav ise gösteriş yaparak konuşmuş ve “Bende çok var.”
(33:9) demiş ve mallarının çokluğunu vurgulamıştı.
Yakup bu sözlerle, Esav’a, onun koruyucu meleği
ile mücadeleye girdiğini, ona üstün geldiğini ima etmektedir. Bunun amacı
Esav’a bir çeşit gözdağı vermek ve onun, “İlahi bir varlıkla görüşmüş olmasına
karşın hâlâ hayatta kalabilmiş; artık ona zarar veremem” şeklinde düşünmesini
sağlamaktır (Raşi).
12- Ve (Esav) dedi ki: “Haydi yola devam edip ilerleyelim.
Ben de senin yanın sıra ilerleyeceğim.”
13- Ve o (Yakup), ona dedi ki: “Efendim de biliyor ki çocuklar
cılız. (Yavrularını) emziren davar ve sığırların yükümlülüğü de üzerimde
ve bir gün daha zorlanırlarsa tüm davar telef olur.
Hayatları boyunca ancak şimdi bulabildikleri
kardeşlik sevgisiyle, Esav, Yakup’a eşlik etmekte ısrar eder ve Yakup’un yavaş
ilerleyen sürüleri ve ailesine ayak uydurabilmek için gereken yavaş hızda
gitmeyi önerir (Raşi). Fakat Yakup, bu buluşmayı olabildiğince çabuk bitirmek
istemektedir. Esav’ın öpücükleri samimi olsun ya da olmasın, bu anlık dostluğun
sonsuza kadar sürmesi beklenir bir şey değildir. Fakat Yakup, Esav’ın teklifini
elbette çok politik bir yolla reddetmelidir. Esav’ı bu kadar zora sokmaya hakkı
olmadığını, çünkü “çocuklarının cılız” olduğunu söyler. Çünkü Behor (ailenin en
büyük erkek çocuğu) olan Reuven, bu sırada 12 yaşından sadece biraz daha
büyüktür (İbn Ezra)
Dahası, Esav ve birliklerinin
hızlarından çok daha yavaş gitmedikleri takdirde, yorgunluktan “tüm davar telef
olacaktır” (Raşi). Yakup’un öncelikle düşündüğü, küçük çocuklarıdır; fakat
ağzından çıkan sözler konusundaki hassasiyeti, onların ölümü ile ilgili
olasılığı telaffuz bile etmesine izin vermemiştir.
14- Bu yüzden
de adoni (efendim) kulunun (hizmetkarının)
önüne geçsin (ve yoluna devam etsin). Ben de Seir’e, efendime gelene
kadar, önümdeki sürünün ve çocukların hızına göre yavaşça ilerleyeceğim.”.
Yakup’un Seir’e kadar gitmeye niyeti yoktur –
zaten oraya kadar gitmemiştir de. Ancak Esav’a bu izlenimi verme amacındadır;
böylece eğer Esav ileride kendisine saldırmayı planlarsa, hiç gerçekleşmeyecek
bir karşılaşmayı beklemiş olacaktır. Diğer yandan “Emet – Doğruluk”un vücuda
gelmiş hali olarak kabul edilen Yakup’un hiçbir zaman yalan söylemeyeceği
düşünülmelidir. Bu açıdan, belli bir noktada Seir’e gitmeyi planlamış olması da
muhtemeldir.
Diğer yandan asırlar sonra Nebi Ovadya, Yakup’un
soyunun, Esav’ın soyunun yargısını gerçekleştirmek için Günlerin Sonu’nda Seir
Dağı’na geleceklerine dair bir şöyle kehanette bulunur “Halkı kurtaranlar Esav’ın
dağlarını yönetimleri altına almak için Siyon Dağı’na çıkacaklar ve egemenlik Yahve’nin
olacak.” (Tevrat, Ovadya, 1:21;).
15- Esav da
dedi ki: “Yanımdaki topluluğun bir bölümünü senin emrine vereyim.” (Yakup) “Ne gerek var? Efendimin gözünde lütuf bulmama
izin ver.” dedi.
16- Böylece Esav
o gün Seir yolunda geri döndü.
17- Yakup da
Sukkot’a gitti ve kendisi için (orada) bir
ev inşa etti. Sürüleri için de çardaklar yaptı. Bu sebeple de buraya Sukkot adını
verdi.
Sukkot, “çardaklar, sığınaklar ve barınaklar”
gibi anlamlara gelmektedir. Burası, Ürdün Nehri’nin doğu yakasında bir yerdir.
18- Ve Yakup,
Padan Aram’dan (Harran’dan) geldikten sonra Kenan
diyarındaki Şekem (Nablus) şehrine selametle (güven içinde)
ulaştı ve şehrin önünde (şehrin görüş alanına) kamp kurdu.
Yakup Şekem’e varıyor. Yakup yaklaşık 22 yıllık
bir aradan sonra Filistin topraklarına ulaşmıştır. Yakup, Allah’ın kendi soyuna
vermeyi vadettiği bu topraklarda artık göçebe değil, yerleşik olduğunu
göstermek için hemen bir arazi satın alır. Yakup aldığı arazide bir anıt inşa
ettirir ve buraya, Allah’ın, kendi ilahı olduğuna dair sonsuz gerçeği
hatırlatacak bir isim koyar.
19- Çadırını
kurduğu arsayı da Şekem’in lideri (babası) Hamor’un
oğullarının elinden 100 parça para karşılığında satın aldı.
1 parça gümüşün 1 şekel olduğu yönünde bir
görüş vardır. 1 şekel, bugünkü ölçüyle
12,5 gramdı. Bu hesap doğru ise Yakup,
söz konusu araziyi 1250 gr gümüşe satılmış demektir.
Yakup bu araziyi satın alarak ülke içindeki
mülkiyetiyle ilgili olarak tartışılmaz bir hakka sahip olmak istemiştir
(Ramban). Yusuf Nebi, Şekem’de satın alınan bu toprağa gömülmüştür.(Yeşua 24:32)
20- Ve orada
bir sunak dikti ve ona, İsrail’in Yücelerinin Yücesine (El-elohe-İsrail’e)
(Yahve’ye kulluğa) çağırdı.
Yakup, Kenan diyarına (Filistin) sağ-salim ulaştığında burada
Yahve adına bir mezbah (sunak) inşa
etmeyi adamıştı (Başlangıç, 28:17-22). Bugünkü adı Nablus olan Şekem’e ulaşınca
da hemen bir arsa satın alarak bu mezbahı inşa edip Yahve’ye kulluk eder.
Böylece Yakup, 22 sene önce yaptığı adağı yerine getirmiş oldu.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
34. Bab
Dina ve Şekemliler
34:1- Ve Lea’nın Yakup’a doğurduğu kızı Dina, bölge halkının
kızlarını ziyarete çıktı.
2- Bölgenin beyi
(kabile lideri) Hivi1 Hamor’un
oğlu Şekem de onu gördü ve onu aldı ve onunla yattı ve ona kirletti.2
1 Hamor’un, Hivi adındaki bir kabileye mensup biri olduğu
anlaşılsa da 48:22’de ayetinden anlaşıldığı üzere, onun aslında Amori
milletinden olduğu yönündedir Hivi, Aramice’de “yılan” anlamına gelir.
Dolayısıyla Tora burada bu sıfatı kullanma suretiyle Hamor’u tarif etmiş
olabilir.
2 Kabile liderinin ailesinden olduğu için Şekem’in, Dina’yı
alıp kaçırmasına ve ona tecavüz etmesine, sonra da kendi evinde alıkonulmasına
kabileden kimsenin karşı çıkmadığı anlaşılmaktadır.
3- Ve ruhu
Yakup’un kızı Dina’ya bağlandı ve o, kızı sevdi ve kızın kalbine konuştu (onu ikna etmeye çalıştı).
4- Şekem,
babası Hamor’a da “Bu kızı bana eş olarak al.” dedi.
5- Yakup da
kızı Dina’yı (Şekem’in) kirlettiğini öğrendi. Oğulları da çayırda (Yakup’un)
sürüleriyle birlikteydi. Yakup da onlar (oğulları) gelene kadar sessiz
kaldı.
6- Şekem’in
babası Hamor da bunu konuşmak için Yakup’a gitti.
7- Yakup’un
oğulları da (olayı) duydukları anda çayırdan geldiler.
Üzgün ve çok öfkeliydiler. (Çünkü, Şekem) Yakup’un kızıyla yatarak
İsrail’i aşağılayıp rezil etmişti; Böyle bir şey sala yapılmaz!
Dina’ya yapılan saldırı,
son derece rahatsız edici. İnsan onurunun ve saygısının özüne vuruyor ve Dina’nın
kişiliğine aleni bir saygısızlık gösteriyordu. Şekem’in bu davranışı sadece
Dina’ya karşı değildi; aynı zamanda Yakup’un ailesine doğrudan bir hakaretti.
Tevrat’ta anlatılan bu
hadise, bizi hayatın zorluklarının cesur gerçekliğiyle yüz yüze getiriyor.
İnanç yolculuğumuzun her zaman kolaylık ve rahatlık ile işaretlenmediğini,
ancak çoğu zaman karmaşıklık ve etik ikilemlerle dolu engebeli arazilerde
gezindiğini kesin bir şekilde hatırlatır.
8- Hamor da onlara dedi ki: “Oğlum Şekem’in ruhu kızınızı
özlüyor (Ona aşık oldu). Onu (kızını)
ona (oğluma) eş olarak vermen için dua ediyorum.
9- Ve bizimle evlilik yapın (akraba olalım); Kızlarınızı bize verin, kızlarımızı da kendinize
alın.
10- Bizimle
birlikte yaşaycaksınız, ülke de önünüzde olacak. İçine yerleşin ve ticaret
yapın; içinde de mülk edinin.”
11- Şekem de (Dina’nın) babasına ve kardeşlerine dedi ki: “Gözlerinde lütuf (iyilik) bulmama
izin verin. Bana ne söylerseniz veririm.
12- Evlilik
antlaşmasını (şartlarınızı) ve vermem gereken hediyeyi
istediğiniz kadar yüksek tutun. Bana ne söylerseniz vereceğim. Yeter ki kızı
bana eş olarak verin.”
Şekem ve babası, Yakup ve oğullarını razı etmek için her şeyi
yapmaya hazır olduklarını belirterek olayı tatlıya bağlamak istemektedirler.
13- Yakup’un
oğulları da Şekem ve babası Hamor’a art niyetle (kurnazlıkla) karşılık verdiler. Çünkü o, kız kardeşleri
Dina’ya kirletmişti.
Tora, kardeşlerin bu konudaki tüm
konuşmalarının “art niyetle” yapıldığını özellikle vurgulamaktadır. Onlar için
karşılarında kendilerinden daha büyük bir kuvvetin varlığının ya da olası maddi
avantajların hiçbir önemi yoktur. Bu zorbalığa (tecavüze ve evlerinde
hapsedilmesine) hoşgörüyle bakmaları söz konusu değildir. Dolayısıyla Hamor ve
Şekem’in tekliflerini kabul etmeye niyetleri yoktur.
14- Ve onlara
dediler ki: “Böyle bir şeyi yapamayız. Sünnet olmamış bir adama da kız
kardeşimizi veremeyiz. Zira bu bizim için utanç olur.
15- Ancak şu
şartla size razı olacağız: Eğer her erkeğiniz bizim gibi sünnetli olursanız,
16- O zaman
kızlarımızı size verir, kızlarınızı da kendimize alırız. Sizinle de birlikte
yaşar ve tek bir ümmet (topluluk, millet)
oluruz.
Bu ifade sünnet şartının gerçekleşmesi halinde
tutulacağı belirtilen bir söz niteliğindedir. Ve Yakup’un olayın sonucunda
oğulları Şekem’de katliama giriştikleri zamanki öfkesinin temelinde bu söz
vardır. Evet; Şekem ve halkı kötüdürler ve cezayı hak etmişlerdir. Ancak hiçbir
şey, Yakup’un bir sözün bozulmasına göz yummasını gerektirmez. Oğullarının bu
sözü bozmaya hakları yoktur. Dolayısıyla hileli konuşmalarını, herhangi bir söz
vermeyecek şekilde kamufle etmeleri gerekirdi. (Ramban)
17- Eğer bizi
dinlemez ve sünnet olmazsanız, biz de kız çocuğumuzu alır ve (bu diyardan) gideriz.”
18- Onların
sözleri Hamor’a ve Hamor’un oğlu Şekem’e iyi göründü.
Her ikisi (Hamor ve oğlu Şekem) de hırstan
körelmiştir. Şekem, Dina için; Hamor ise Yakup’un ailesiyle kuracağı iş
ilişkilerinden sağlayacağı kar için hırs doludur. Bu yüzden ikisi de
kardeşlerin aslında kız kardeşlerini kurtarmak için bir yol aradıklarını fark
edememiştir.
19- Ve genç
adam, Yakup’un kızını arzuladığı için bunu yapmakta hiç vakit kaybetmedi.
Babasının evinde de en saygın kişi oydu.
20- Hamor ile
oğlu Şekem, şehirlerinin kapısına (kraliyet
meclisine) geldiler ve şehirlerinin adamlarına dediler ki:
Tevrat’ın birçok yerinden anlaşıldığı üzere
şehrin kapısı, mahkemelerin ve karar verme yetkisine sahip yaşlıların
toplandığı yerdir.
Dolayısıyla şehir kapısı,
önemli konuların tartışılması için en uygun mekandır.
21- “Bu insanlar
bizimle barışçıldırlar. Bırakın bu ülkede yaşasınlar ve orada ticaret
yapsınlar. Ülke onlara da yetecek kadar geniş. Kızlarını kendimize eş olalım;
kızlarımızı da onlara verelim.
22- Ancak,
bizimle birleşmeye ve bizimle birlikte yaşamaya şu şartla razı olurlar: Onların sünnetli oluşu gibi, biz de tüm
erkeklerimizi sünnet edersek!
23- Onları sürüleri
ve malları ve tüm hayvanları (sonunda)
nasılsa bizim olmayacak mı? Gelin buna rıza gösterelim de bizimle yaşasınlar.”
Hamor, kendisinin ve oğlunun kişisel çıkarının sözünü bile etmemektedir.
Aksine bunu herkese cazip gelecek sözcüklerle anlatmakta ve halkının refahı
için çalışan bir lider imajı çizmektedir.
“Sürüleri, malları ve tüm hayvanları (sonunda)
nasılsa bizim olmayacak mı?” Halkının öneriyi kabul etmesini sağlamak için de
Hamor, bu durumun onlar için çok karlı olacağını, zaman içinde Yakup ve
ailesinin tüm mallarını ele geçireceklerini söylemektedir.
24- Şehrinin
kapısından çıkan herkes Hamor’u ve Şekem’i dinledi ve şehrin kapısından çıkan
her erkek sünnet edildi.
Bu ifadeden, şehir kapısından geçmek isteyen
tüm erkeklerin sünnet olmak zorunda bırakıldığı anlaşılmaktadır.
25- Ve öyle
oldu. Üçüncü gün (erkekler) acı çekerlerken, Yakup’un iki oğlu,
Dina’nın kardeşleri Şimon ve Levi kılıcını aldı ve
fark edilmeden şehre girdiler ve tüm erkekleri öldürdüler.
1. Görüş: Sünneti takip eden üçüncü gün, en acı
çekilen gündür (Ibn Ezra).
2. Görüş: Kabilenin tüm erkeklerinin sünnet
edilmesi üç gün sürmüştür. Bu nedenle de Şimon ve Levi üçüncü güne kadar
beklemişlerdir. Ayrıca bu ayette (ayette), halkın ıstırabından söz edilirken “Keev”
sözcüğüne yer verilmektedir. Bu sözcük sadece fiziksel acıyı değil, sünnete razı olmanın verdiği
pişmanlığı da belirtmektedir (Daat Zekenim; Hizkuni)
Dina’nın öz kardeşleri olan Şimon ve Levi
(Başlangıç 29:33, 34), Şekem halkı sünnet sebebiyle zayıf ve hasta olduğu zaman
Dina’yı kurtarma girişiminde bulunmayı planlamışlardı. Ancak bunu yaparken bir
görüşe göre şehrin (aşiretin); bir başka görüşe göre ise Dina’nın tutsak
tutulduğu evin tüm erkeklerini öldürdükleri düşünülmektedir.
Bu olayın yaşandığı esnada Levi’nin 13 yaşında
olduğunu belirtilmektedir. Bu nedenle Şimon’un, Levi’den 2-3 yaş daha büyük
olduğu kanaati oluşmaktadır.
26- Hamor’u ve
oğlu Şekem’i de öldürdüler. Dina’yı da Şekem’in evinden alıp yola çıktılar.
27- Ve Yakup’un
oğulları, cesetlerin üzerinden geçip şehri yağmaladılar. Çünkü kız kardeşleri
orada kirletilmişti.
28- Davarlarını
da sığırlarını da eşeklerini de… Şehirde ve çayırda ne varsa aldılar.
29- Tüm
servetlerini de tüm çocuklarını da tüm kadınlarını da esir aldılar. Evdeki her
şeyi de yağmaladılar.
Bu ayetlerden, şehrin mi yoksa sadece Hamor’u
ve oğlu Şekem’in mallarının yağmalandığı net
olarak anlaşılamamaktadır. Aynı şekilde bunu yapanların sadece Şimon ve Levi
mi, yoksa tüm kardeşlerin mi olduğu hususu da net olarak anlaşılamamaktadır.
30- Yakup da
Şimon ve Levi’ye dedi ki: “(Bu yaptığınız şey) ülkede oturan Kenanlılar ve Periziler arasında
adımı kötüye çıkardınız. Sayıca da çok az adamım var. Ve bana karşı toplanıp
saldırırlarsa ben de ailem de yok oluruz!”
Yakup,
sorumlu bir aile lideri olarak henüz yerleştiği bu yerde çevre halkların
dayanışma duygusuyla ailesine zarar verebilecekleri, hatta ailesini ortadan
kaldırabilecekleri endişesine kapılmıştır.
31- Şimon ve Levi
dediler ki: “(Şekem), kız kardeşimize bir … (sahipsiz
vaya fahişe) gibi mi davransaydı!”
Şimon ve Levi, Yakup’un suçlamalarına bir tepki
göstermek yerine, ortada, sonuçları ne olursa olsun görmezden gelemeyecekleri
bir durumun mevcut olduğunda ısrar etmektedirler. Şekem’in, kız kardeşimize,
gevşek ve sahipsiz bir kadınmış gibi davranmasını cezasız mı bıraksaydık?
Otoritelerin çoğu, Yakup’un silahlı direnişe
her durumda karşı gelmediğinde birleşirler. Yakup sessiz kalmıştır. Oğullarının
hareketinin haklı olduğuna katılmamaktadır; ancak yine de öfkesini
bastırmıştır. Ve ölüm döşeğindeyken verdiği berahalarda doğrudan oğullarını
değil, Şimon ile Levi’nin öfkelerini lanetlemiştir (Başlangıç 49:5-7). Tora’nın
bu konudaki son sözü Şimon ve Levi’ye vermiş olması da dikkat çekicidir.
Bu anlatım, Yakup’un ailesinin mücadelelerine
bir pencere açıyor ve Allah’ın seçkin kulları olan elçilerin de bizim gibi
karmaşık sorunlarla boğuşan ve zor kararlar veren gerçek insanlar olduğunu
hatırlatıyor.
Bu bölümde anlatılan konular Kur’an’da yer
almamaktadır.
35. Bab
Yakup, Beyt El’e Dönüyor
35:1- Ardından yüce melekler, Yakup’a dedi ki: “Kalk ve Yüce’nin
Evi’ne (Beyt-El’e) çık ve
orada yerleş. Sen de kardeşin Esav’dan kaçarken sana görünen ilaha orada bir
sunak yap.”
Bundan yaklaşık 22 yıl evvel, Yakup, Beyt-El’in
kurulacağı yer olacağına dair söz vermişti (Başlangıç, 28:22; 35:6-7). Şekem’de
yaşanan çalkantılı olayın ardından Allah, oraya geri dönmesini ve sözünü
geciktirmeden yerine getirmesini istemektedir. Yakup itaat eder, kendisi ile
birlikte olanları putperestlikten arındırır ve ailesini Şekem’den uzaklaştırır.
Allah’ın bu emri, Yakup ve ailesini, Allah ile
olan antlaşma ilişkilerine yeniden bağlanmaya yönlendiren çok önemli bir dönüm
noktası olarak hizmet eder.
2- Bunun
üzerine Yakup ev halkına ve onunla birlikte olan herkese dedi ki: “Yanınızdaki
yabancı yücelerden (putlardan) kurtulun ve kendinizi arındırın
ve giysilerinizi değiştirin.
3- Kalkıp Yüce’nin Evi’ne (Beyt-El’e) çıkacağız. Sıkıntılı dönemimde bana (dualarıma)
karşılık veren ve gittiğim yolculukta yanımda olan Yüce’ye orada bir sunak
yapacağım.”
Tüm aile Beyt-El’e gidecek, fakat sunağı sadece
Yakup inşa edecektir; çünkü kaçışın ve sürgünün acısını sadece kendisi yaşamış
ve her aşamada Allah tarafından korunan o olmuştur.
4- Ve Yakup’a, ellerindeki yabancı yücelerini (putlarını) ve kulaklarındaki
küpeleri verdiler. Yakup da bunları Şekem yakınlarındaki bir bıttım (yabani
fıstık) ağacının altına gömdü.
Küpelerin putperest
eylemlerde kullanıldığı belirtilmektedir.
5- Ve yola çıktılar. Çevrelerindeki şehirleri de yüce meleklerin
dehşeti sarmıştı. (Bu nedenle) onlar da
Yakup’un oğullarının ardına düşmediler.
6- Yakup da ve yanındaki tüm topluluk da Kenan Diyarındaki Luz’a,
Yüce’nin Evi’ne (Beyt-El’e) geldi.
7- Ve orada bir sunak inşa etti ve buraya Yüce’nin Evi’ne (Yahve’ye kulluğa) çağırdı. Çünkü
kardeşinden kaçarken, Yüce melekler orada kendisine görünmüştü.
8- Ve (annesi) Rebeka’nın
dadısı Debora öldü ve Yüce’nin Evi’nin aşağısındaki meşenin altına gömüldü. Bu
yüzden (o ağaca) Alon Bahut (ağlama meşesi) adı verildi.
Raşi’ye göre Debora, Lavan’ın Rebeka’ya İshak
ile evlenmek üzere ayrılırken verdiği refakatçıdır (24:59). Buna göre Rebeka,
eve dönmenin artık güvenli olduğunu Yakup’a söylemesi için Haran’a Debora’yı
göndermiştir (30:25). Fakat yaşlı bakıcı dönüş yolunda ölmüştür. Ramban ise,
Rebeka’nın yaşlı bir kadını bu kadar zorlu bir yolculuğa göndermesinin pek
olası olmadığından yola çıkarak, Debora’nın bir süre Rebeka’yla kaldıktan sonra
Padan Aram’a geri döndüğünü, fakat Yakup’un, Lavan’ın yanından ayrılınca Debora’yı
tekrar yanına aldığını öne sürer. Böylece Yakup, annesi Rebeka’nın hatırına,
onun küçüklüğündeki refakatçisini, yaşlı zamanında desteklemiştir.
“Debora”ismi, daha sonraları aynı isme sahip
bir kadın Nebi ile ünlenmiştir (Hakimler, 4:4)
9- (Yakup) Padan Aram’dan dönünce Yüce melekler
tekrar ona göründü ve onu mübarek kıldı.
Padan Aram’ın, Mezopotamya’da (Dicle ve Fırat
Nehirleri arasında) ve Halep’in yaklaşık 185 km. kuzeydoğusunda olan Harran
(Başlangıç 27:43) olduğu düşünülmektedir.
10- Ve yüce melekler ona dedi ki: “Adın Yakup’tur. Bundan sonra
Yakup adınla çağrılmayacaksın. Bir adın da İsrail olacak. Çünkü Yahve, sana
İsrail adınla seslendi.
Allah, Yakup’a ikinci
bir isim olarak İsrail’i vereceği halde, ona “Yakup” şeklinde de hitap edilmeye
devam edileceği de bildirilmektedir.
11- Ve
yüce melekler ona dedi ki: “(Yahve diyor ki:) ‘Ben, Her Şeye Kadir
Olan İlah’ım!ı Verimli ol ve çoğal. Senden bir millet ve milletler
topluluğu olacak ve belinden (soyundan) krallar çıkacak.
ı “אֵ֤ל שַׁדַּי֙” “el
şedday” ifadesi, “Her şeye kadir olan (gücü yeten) Yüce” anlamına gelmektedir.
12- Ve İbrahim’e
ve İshak’a verdiğim toprakları sana da vereceğim. Bu toprakları senden sonra da
senin soyuna vereceğim.”
13- Ardından yüce
melekler, kendisiyle konuştuğu yerde, (Yakup’un)
üzerinden yükseldi.
14- Yakup da (Yüce meleklerin) kendisine seslendiği yere bir taş sütun
dikti. Üzerine de neseh
(şarap
sunusu) ve yağ döktü.
15- Ve oraya, yüce
meleklerin kendisiyle konuştuğu o yere Beyt-El (Yüce’nin
Evi) adını verdi.
16- Ardından da Yüce’nin Evi’nden yola çıktılar. Efrat’a varmak
için (az) bir yol vardı ve
Raşel ağrı (doğum sancısı) çekti ve sancısı ağırlaştı.
17- Ve öyle oldu. Ağır sancılar çekerken ebe ona “Korkma! Bu da
senin için bir oğuldur.” dedi.
18- Ve öyle
oldu. Ruhu ayrılırken adını Ben-Oni (Yasımın
oğlu) koydu. Ama babası ona Bünyamin (Sağın oğlu) adıyla seslendi.
Yakup’un 11 oğlu vardır. Ve Raşel, Yusuf’un
doğumundan 8 yıl sonra, hayatında hiç görmediği evine doğru giderken ikinci
oğlunu doğur ve yolda vefat etti.
“Bünyamin” isminin; Sağın oğlu, Güneyin Oğlu
veya Günlerin Oğlu gibi anlamlara gelmektedir.
19- Ve öyle
oldu. Raşel öldü ve Efrat yolunda defnedildi ki burası Beytüllahim’dir.
İbrânîce'de “ekmek evi” anlamına gelen
Beytüllahim, Yeruşalim'in (Kudüs’ün) yaklaşık 11 km güneyindedir.
20- Yakup, Raşel’in mezarına bir sütun dikti. Bu sütun da bu güne kadar mezarın
işaretidir.
Ölünün
mezarının başına mezar taşı dikme geleneğinin kaynağının bu olduğu
belirtilmektedir. (Midraş – Bereşit Raba 82).
21- Ve İsrail yoluna devam etti ve çadırını Migdal Eder’in
ötesine kurdu.
“Ağıl
Kulesi” anlamında “Migdal Eder”, adını, koyunların çalınma tehlikesine karşı
inşa edilen gözetleme kulesinden almaktadır.
22- Ve öyle
oldu. İsrail bu bölgede yaşarken, Ruben gitti ve babası Yakup’un filegeşi (ikincil eşi olan hanım hizmetkarı) olan Bila’nın yanına
yattı. İsrail’in de haberi oldu. Yakup’un 12 oğlu da hayattaydı.
Tevrat’ta Bila ve Zilpa’dan filegeşi (ikincil eşi olan hanım
hizmetkarı) şeklinde söz ediliyor olsa da aslında onlar Yakup ile evlendikleri
için birer hür kadındır. Çünkü yine Tevrat’ta, bu kadınların vefatından sonra, onlar
için “Yakup’un eşleri” şeklinde söz edilmektedir (Bk: Başlangıç, 37:2).
23- Lea’nın
oğulları: Yakup’un behor (ilk doğan) oğlu Ruben
ve Şimon ve Levi ve Yahuda ve İssakar ve Zebulun.
24- Raşel’in oğulları: Yusuf ve
Bünyamin.
25- Raşel’in şifhasıı Bila’nın oğulları: Dan ve Naftali.
ı Şifha (hanım hizmetkar); Tora, Bila ve Zilpa’dan bu şekilde bahsetmektedir; çünkü
onlar, Yakup ile evlenmek için özgür bırakıldıklarında bile Raşel ve Lea’ya
hizmet etmeye devam etmişlerdir. Fakat, Bila ve Zilpa’nın bütün oğulları, diğer
çocuklarla aynı statüde değerlendirilirler. (Aamek Davar
26- Lea’nın şifhası Zilpa’nın oğulları: Gad ve Aşer. Yakup’un, Paddan Aram’da1 doğan oğulları
bunlardır.
1 Bünyamin Padan Aram’da (Mezopotamya bölgesindeki Harran’da)
doğmamış olmasına karşın, diğer 11 kardeş çoğunlukta olduğu için ayet (ayet) bu
genellemeyi yapmıştır. Tora’nın böyle genellemeler yaptığı başka örnekler de
mevcuttur (İbn Ezra)
27- Yakup da babası İshak’ın yanına, Hebron (el Halil) denen Kiryat Arba’daki
Mamre’ye geldi. İbrahim ve İshak orada yaşardı.
Yaklaşık olarak 36 yıl birbirlerinden ayrı
yaşayan baba İshak ve oğlu Yakup, yeniden birleşiyorlar. Fakat yeniden
birleşmenin mutluluğuna, yolda ölmüş olan Raşel’in eksikliği gölge
düşürmektedir. Baba-oğul bu birleşmeden sonra 21 yıl birlikte yaşayacaklardır.
Ancak Tora’nın stili uyarınca, bir kişinin ölümü, o kişinin anlatımdaki rolü
sona erdiği zaman hemen belirtilir (bkz. 11:32). İshak’ın ölümü, bu sebeple bu
noktada verilmektedir.
28- İshak’ın da
günleri 180 yıl sürdü.
29- Ve İshak, son nefesini verdi ve öldü1 ve yaşlı ve günlere doymuş bir
şekilde2 halkına katıldı. Oğulları Esav ile
Yakup da onu defnettiler3.
1 İshak’ın ölümünü burada belirten Tora, kronolojik bir düzende
gitmemektedir. Zira Yusuf, İshak’ın ölümünden 12 yıl önce satılmıştır. (Raşi)
2 Günlere doymuş bir şekilde – İshak günlerinden tatmin
olmuştur. Her bir günün kendisine kazandırdıklarından memnundur ve geleceğin
kendisine yeni bir şeyler getirmesi konusunda herhangi bir arzu taşımamaktadır.
Bu ifade, Tsadikler’in (dürüst olanların, adil olanların) ellerindekiyle mutlu
olduklarının ve daha fazlasını arzulamadıklarının bir göstergesidir (25:8,
Ramban o.a.)
3 Yakup Nebi de Mahpela mağarasına (katlı mağaraya) gömüldü.(Başlangıç,
49:31)
İshak Nebi Kur’an’da adı 15 defa anılmaktadır. İbrahim’in oğludur.
Muhammed haricinde Kur’an’da adı geçip de kendisinden sonra gelen bütün
peygamberlerin atasıdır. Yahudilerin, İbrâhim’den sonraki ikinci atasıdır. İshak Aleyhisselam; kendisine vahiy indirilen (2/136;
3/84; 4/163), alim (15/53; 51/28), dünyada
bereketler verilen (37/113), Allah’ın kendilerine nimetlerini tamamladığı (12/6), güçlü iradeli
ve basiretli olan (38/45), samimiyet sahibi halislerden kılınan (38/46), halis ve seçkin hayırlılardan olan (38/47,48), muhsin
olanlardan (6/84), salihlerden olan (6/85; 37/112) ve alemlere faziletli kılınan (6/86) ve kendisine kitap ve hüküm verilen (6/89) bir nebidir (4/163; 6/84,89; 19/49,58; 29/27; 37/112)
36. Bab
Esav’ın Soyu
36:1- Bu, Esav’ın,
yani Edom’un soyudur:
2- Esav şu
Kenanlı kızlarla evlendi: Hitli (Hetli)
Elon’un (Meşe) kızı Âdah (Süs) ve Hitli Zibeon’un (Renkli)
torunu ve Ânah’nın (Cevap Veren) kızı Aholibamah
(Yüksek Yerin Çadırı);
3- Ve Basemat
(tatlı kokulu); İsmail’in (İsmail
Nebi’nin) kızı ve Nevayot’un kızkardeşi.
4- Ve Âdah, Esav’a Elifaz’ı (Yüce’nin Gücü) doğurdu. Basemat
da Reuel’i (Yüce’nin Dostu) doğurdu.
5- Oholibamah
da Yeuş (Koleksiyoncu), Jalam (Yüce’nin
Gizlediği) ve Korah’ı (Kellik) doğurdu. Esav’ın, Kenan diyarında
doğan oğulları bunlardı.
6- Esav da
karılarını ve oğullarını ve kızlarını ve evindeki tüm adamlarını ve
hayvanlarının hepsini ve Kenan diyarında kazandığı malların tümünü aldı ve kardeşi
Yakup’tan ayrıldı ve başka bir diyara gitti.
Tora, Esav’ın kendisini Yakup’tan uzaklaştırma
kararını açıklarken, Yakup’a “Esav’ın kardeşi” nitelemesini yapmaktadır. Yakup’un
Esav’ın kardeşi olduğu yeni bir şey değildir. Buna rağmen “kardeşi” sözcüğünün
burada kullanılması, geçmişteki düşmanlığın artık son bulduğuna dair bir
işarettir.
7- Birlikte
yaşayamayacak kadar çok malları vardı. Yabancı olarak yaşadıkları bu topraklar da
davarlarına yetmiyordu.
8- Esav, yani Edom,
Seir’in dağlık bölgesine yerleşti.
Tora, iki kardeşin artık beraber
yaşayamayacağını, çünkü ikisinin sürülerinin ülkenin şartlarına göre çok büyük
olduğunu vurgulamaktadır. Fakat yine de bir soru sorulmalıdır: Ülkeyi terk
etmesi gereken neden Yakup değil de Esav’dır?
1. Görüş: Giden Esav’dır; çünkü Yakup’un
ailesinin Şekem’de gösterdiği askeri başarıdan korkmuştur. (Targum Yonatan)
2. Görüş: Behorluk hakkını satın alan Yakup,
Kenan’a da hak kazanmıştır. (Raşbam)
3. Görüş: Kenan’da yaşayacak olan halkın,
ileride uzun ve zorlu bir sürgüne maruz kalacağına dair bildirimin (Başlangıç, 15:13)
bir parçası olmak istememiştir (Raşi).
9- Bu, Seir dağlık bölgesine
yerleşen Edomlular’ın atası Esav’ın soyudur:
10- Esav’ın
oğullarının adları şunlardır: Esav’ın karılarından Âdah’ın oğlu Elifaz ve
Basemat’ın oğlu Reuel.
11- Elifaz’ın
oğulları, Teman ve Ömer ve Sefo ve Gatam ve Kenaz’dır.
12- Timna,
Esav’ın oğlu Elifaz’ın filegeşi (ikincil eşi olan hanım
hizmetkarı) idi ve Elifaz’a Amalek’i doğurdu. Bunlar Esav’ın
karısı Âdah’ın torunlarıdır.
13- Reuel’in
oğulları, Nahat ve Zerah ve Şamma ve Mizza’dır. Bunlar Esav’ın karısı Basemat’ın
torunlarıdır.
14- Zibeon’un
torunu ve Ânah’ın kızı olan Esav’ın karısı Aholibamah’ın Esav’a doğurduğu
oğullar, Yeuş ve Yalam ve Korah’tır.
15- Esav’ın oğullarının
boy beyleri (kabile liderleri) şunlardır: Esav’ın ilk
oğlu Elifaz’ın oğulları: Teman ve Ömer ve Sefo ve Kenaz,
16- Ve Korah
ve Gatam ve Amalek. Bunlar Edom diyarında Elifaz’ın soyundan beylerdi ve Âdah’ın
çocuklarıdır (torunlarıdır).
17- Esav oğlu
Reuel’in oğulları şunlardır: Nahat ve Zerah ve Şamma ve Mizza. Bunlar Edom diyarında
Reuel’in soyundan gelen beylerdi (kabile liderleriydi)
ve Esav’ın karısı Basemat’ın torunlarıdır.
18- Esav’ın
karısı Aholibamah’ın oğulları şunlardır: Yeuş ve Yalam ve Korah. Bunlar Ânah’ın
kızı olan Esav’ın karısı Aholibamah’ın soyundan gelen beylerdir.
19- Esav’ın (Edom’un) oğulları (torunları) bunlardır ve bunlar
da (yukardakiler) beyleridir.
Edom’un kökleri ileride Roma’ya dönüşecek ve
Roma gelecekte İsrail oğullarının en önemli düşmanı olacaktır (Lekah Tov)
Seir’in Soyu
20- Ülkede
yaşayan Hori (Özgür veya Horlu) Seir’in çocukları
şunlardır: Lotan ve Şoval ve Zibeon ve Ânah,
21- Ve Dişon
ve Eser ve Dişan. Seir’in Edom’da beylik eden Hori oğulları bunlardır.
22- Lotan’ın
oğulları: Hori ve Hemam ve Timna, Lotan’ın kız kardeşidir.
23- Şoval’ın
oğulları: Alvan ve Manahat ve Eval ve Şefo ve Onam.
24- Zibeon’un
oğulları: Aya ve Ânah. Babası Zibeon’un katırlarını güderken çölde yemimi1 bulan bu Ânah’dır.
1 “yemim” sözcüğü; sıcak su kaynaları, sular, kaynaklar,
kaplıcalar ve katırlar şeklinde farklı şekilde çevirilmektedir.
25- Ânah’ın
çocukları şunlardır: Dişan (Dişon) ve Ânah’ın
kızı Aholibamah (Esav’ın eşi).
26- Dişon’un
oğulları şunlardır: Hemdan (Hamran) ve Eşban ve
Yitran (Yetet) ve Keran.
27- Eser’in
oğulları şunlardır: Bilan ve Zaavan ve Akan (Yaakan).
28- Dişan’ın
oğulları şunlardır: Uz ve Aran.
29- Hori boy
beyleri şunlardı: Lotan ve Şoval ve Zibeon ve Ânah,
30- Ve Dişon ve Eser ve Dişan. Seir diyarındaki Hori boy beyleri
bunlardır.
Tora, Esav’ın çocukları tarafından tahttan
indirilen Hori liderlerini listeleyerek, Allah’ın, İshak’ı, oğlu Esav’a büyük
ve güçlü kralların seçtiği toprakları miras olarak vermek suretiyle
onurlandırdığını göstermektedir.
Edom Kralları
31- İsrailoğıllarına
hükmeden bir kralın olmadığı dönemde, Edom’u şu krallar yönetti:
32- Beor oğlu
Bala Edom Kralı oldu. Şehrinin adı Dinhava’ydı.
33- Bala da ölünce,
yerine Bosralı Zerah oğlu Yovav geçti.
34- Yovav da ölünce,
Temanlılar diyarından Huşam kral oldu.
35- Huşam da ölünce,
Midyan’ı Moab kırlarında yenilgiye uğratan Bedat oğlu Hadat kral oldu. Şehrinin
adı Avit’tir.
Bu savaşın Mısır Çıkışı’ndan önce gerçekleştiği
söylenmektedir. Midyan, Moab’a saldırdığı zaman, Edom kralı da Moab’ın
yardımına koşmuş ve Midyan’ı yenmiştir. Buradan, Moab ve Midyan’ın düşman
olduğunu öğreniyoruz; fakat bu iki ulus Bilam zamanında, İsrail oğullarından
korktukları için aralarında bir antlaşma yapmışlardır (Raşi)
36- Hadat da
ölünce, yerine Masrekalı Samla geçti.
37- Samla da ölünce,
yerine Rehovot-Hannaharlı Şaul geçti.
38- Şaul da ölünce,
yerine Akbor oğlu Baal-Hanan geçti.
39- Akbor oğlu
Baal-Hanan da ölünce, yerine Hadat geçti. Şehrinin adı Pau’ydu. Karısı da
Me-Zahav (Altın Su) kızı Matret’in kızı Mehetavel’dir.
40- Ailelerine (kabilelerine) ve bölgelerine göre Esav’ın soyundan gelen
beylerin adları şunlardır: Timna ve Alva ve Yetet,
41- Ve Aholibamah ve Ela ve Pinon,
42- Ve Kenaz ve
Teman ve Mivsar,
43- Ve Magdiel1 ve İram. Sahip
oldukları ülkede yaşadıkları yerlere adlarını veren Edom beyleri bunlardır. O,
Esav’ın atası Edom’dur.
1 Bazı kaynaklarda Magdiel’in, Roma’yı kuran kabile olduğu
belirtilmektedir.
Bu bölümdeki hususlardan, Kur’an’da söz edilmemektedir.
Yusuf’un Rüyaları
37:1-
Ve Yakup, Kenan diyarında,
babasının yaşamış olduğu bölgeye (Hebron’a / El-Halil’e geçici olarak) yerleşti1.
Burada 'geçici ikamet' anlamına gelen 'Lagur' sözcüğünün
kullanıldığı, 'sürekli ikamet' ifadesi için ise 'Vayeşev' sözcüğünün
kullanıldığı çevirmenler tarafından belirtilmektedir.
2- Bunlar Yakup’un tarihidir:
Yusuf, onyedi yaşındayken kardeşleriyle birlikte davar sürüsü güderdi. Babasının
eşleri Bila’nın ve Zilpa’nın oğullarının yanında da (üvey) bir çocuktu.
Yusuf da onların kötülüklerini babasına ulaştırırdı.
Yusuf 17 yaşındayken; babası Yakup
108, dedesi İshak ise 168 yaşındadır. İshak, bundan sonra 12 yıl daha
yaşamıştır. Yusuf’un satılışı, Yakup’un eve dönüşünden 9 yıl sonra
gerçekleşmiştir. Geleneksel kronolojiye göre, Lea da bu sıralarda ölmüştür
(bkz. Seder Olam 2).
3- Ve İsrail, Yusuf’u bütün
oğullarından çok sevdi. Zira onun yaşlılığında doğmuş oğluydu. Ona uzun ve
renkli bir pelerin de yapmıştı.
4- Kardeşleri de babalarının
onu kendilerinden çok sevdiğini gördüler ve ondan nefret ettiler ve onunla selam
(esenlik) içinde konuşmadılar.
“שָׁלֹֽם” (shalom) yani “selam”
(barış, esenlik) kelimesi ilk defa bu ayette geçmektedir.
5- Ve
Yusuf bir rüya gördü ve bunu kardeşlerine anlatınca, ondan daha çok nefret
ettiler.
6- Onlara demişti ki: “Şu
gördüğüm rüyayı bir dinleyin!
7- Tarlada demet
bağlıyorduk. Birden benim demedim kalktı ve dimdik durdu. Sizin demetleriniz de
onu çevrelediler ve benim demetime doğru secde ettiler.”
Tora’da bir rüyaya yer veriliyorsa, söz konusu rüya geleceğe
işaret ediyor demektir.
8- Kardeşleri de ona “Gerçekten
de bizim melikimiz mi olacaksın yani? Ya da üzerimizde hakimiyet mi kuracaksın?”
dediler ve rüyaları ve sözleri sebebiyle ondan daha da çok nefret ettiler.
9- Ve
bir rüya daha gördü. Onu da kardeşlerine anlattı ve dedi ki: “Bakın
başka bir rüya gördüm. Güneş, Ay ve on bir gezegen bana doğru secde ediyorlardı.”
İbranice'de “כּֽוֹכָבִ֔”
(kowḵâḇ) sözcüğü
"yıldız" anlamına gelmekle birlikte, tarih boyunca gökyüzünde görünen
parlak cisimlerin hepsi için genel bir terim olarak kullanılmıştır. Bu
bağlamda, "kowkâb" kelimesi eski İbranice'de gezegenleri de
kapsayacak şekilde anlaşılabiliyordu, çünkü gezegenlerin doğrudan ayrı bir ismi
yoktu. Nitekim Kuran’da da Yusuf’un rüyasında “عَشَرَ
كَوْكَباً” (aşere kevkeben) yani 10 gezegen ifadesi kullanılmıştır. “Kevkeb”
sözcüğü Arapça’da da “gezegen” demektir.
10- Babasına ve kardeşlerine
anlattı, babası da onu azarladı ve ona “Bu gördüğün rüya ne biçim? Ne yani, ben
annen ve kardeşlerin, gelip önünde yere mi eğileceğiz?” dedi.
Yakup’un burada annen diye kastettiği kişi, Raşel öldükten
sonra Yusuf’u yetiştirme görevini üzerine alan Bila’dır.
11- Kardeşleri de onu
kıskanmışlardı. Ancak babası bu sözü gözetti (düşündü).
Bazı otoriteler, bu kıskançlığı kardeşlerin duygularında yeni
bir sayfa olarak görürler. Zira bu noktaya kadar Tora, kardeşlerin hep nefretlerinden
bahsetmiş, ama kıskançlıklarını dile getirmemiştir. Kardeşler başlarda, Yakup’un
büyük sevgisinden dolayı Yusuf’tan nefret etmişler; fakat onu bir çocuk olarak
gördüklerinden Yusuf’un kendilerine karşı bir tehdit oluşturduğunu düşünmemişlerdir.
Fakat kardeşler de zeki kişilerdir. Tekrar eden bir temaya sahip rüyaları
duydukları zaman, içlerinde bir yerde onlar da Yusuf’un haklı olduğunu
anlamışlardır. Bu nedenle de duyguları nefretten kıskançlığa dönüşmüştür.
(Rabenu Behaye)
Kardeşleri
Yusuf’u Satıyor
12- Ve (bir gün) kardeşleri,
babalarının davarını Şekem’deı gütmek üzere gittiler.
Şekem, Kudüs’ün 48 km kuzeyindeki Nablus şehridir. Kardeşlerin Şekem’e yaptıkları saldırının
ardından, nefret edildikleri bu bölgeye gitmelerinin çılgınca olduğu
düşünülebilir (34:30). Fakat onlar, bölge halkının kendilerinden korkmasını
sağlayan (35:5) Allah’a güvenmektedirler. Alternatif olarak söz konusu saldırı,
aradan geçen zamanla unutulmuş da olabilir (Radak)
13- İsrail de Yusuf’a dedi
ki: “Biliyorsun ki kardeşlerin Şekem’de sürüyü otlatıyorlar.
Haydi seni de yanlarına göndereyim.” Yusuf da “Elbette!” dedi.
14- Ve (babası) dedi ki:
“Git, Kardeşlerin ve davarın durumuna bak ve bana haber getir.” Böylece (Yakup),
onu Hebron vadisinden gönderdi ve (Yusuf) Şekem’e vardı.
15- Ve kırda dolaşırken
bir yabancı onu gördü ve “Ne arıyorsun?” dedi.
16- Dedi ki: “Kardeşlerimi
arıyorum. Şimdi sürüyü nerede otlatıyorlar, bana söyle.”
17- Adam da “Buradan
ayrıldılar. Çünkü ‘Haydi, Dotan’a gidelim.’ dediklerini duydum.” dedi. Yusuf da
kardeşlerinin peşinden gitti ve onları Dotan’da buldu.
Dotan, Şekem’in 28 km kadar kuzeyinde
bir şehir.
18- Ve onu uzaktan gördüler
ve daha onlara yaklaşmadan onu öldürmek için bir plan kurdular.
19- Ve birbirlerine
dediler ki: “İşte, bizim rüyacı geliyor.
20- Şimdi gelin ve onu
öldürüp kuyulardan birine atacağız ve (babamıza) ‘Vahşi bir hayvan onu yuttu.’ diyelim
ve onun hayalleri (rüyaları) neymiş görelim.”
21- Ruben bunu duydu ve (Yusuf’u) onların elinden kurtarmak istedi ve dedi ki: “Can
almak yok!”
22- Ve Ruben onlara dedi ki: “Kan dökmeyin! Onu çöldeki şu
kuyuya atın, ama ona dokunmayın.” Amacı onu kurtarmak ve babasına döndürmekti.
Kardeşler, Yusuf’u öldürme konusunda kararlıdırlar. Fakat
Yusuf için kurtuluş, hiç de beklenmedik bir yerden gelir: Yakup, Behorluk
haklarının bir bölümünü Yusuf’a vermiştir. Bu durumda, asıl Behor olan Ruben,
en çok yara almış kişidir (Başlangıç, 35:22; 1. Tarihler, 5:1). Fakat o sırada
Ruben bunu hiç düşünmemiş ve kardeşlerine karşı çıkmış. Ancak yine de
kardeşlerinin karşısında Yusuf’u açıkça korumayacaktır. Bu nedenle Yusuf’u
öldürmek için daha temiz bir yol önererek bir bahane yaratmaktadır. Fakat asıl
amacı bir yolunu bulup Yusuf’u kurtarmaktır.
23- Yusuf da yanlarına ulaşınca
pelerinini, üzerindeki uzun ve renkli pelerini Yusuf’un üzerinden çıkardılar.
24- Ve onu aldılar ve kuyuya
attılar. Kuyu da boştu; içinde su yoktu.2
Bura gereksiz gibi görünen kullanım aslında bir mesaj
vermektedir: Kuyu “su açısından” boştur. Ama içinde yılan ve akrep gibi başka
şeyler olabilirdi. (Raşi)
25- Ve yemek yemeğe
oturdular1. Gözlerini kaldırdıklarında da Gilad’dan2 gelmekte olan bir İsmaili
(Arap) kervanı gördüler. Develeri, Mısır’a götürmek üzere
baharat ve pelesenk (kokulu bir reçine, balsam) ve ladin reçinesi (çam
sakızı) taşımaktaydı.
1 Yemeğe oturmaları, kardeşlerin vicdanlarının tamamen rahat
olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde, Yusuf’un yakarışları hâlâ kulaklarındayken
rahatça yemeğe oturamazlardı (Sforno)
2 Gilad, Ürdün’ün kuzeybatısında bulunan antik bir şehir.
26- Yahuda, kardeşlerine
dedi ki: “Kardeşimizi öldürüp kanını örtersek (ölümünü gizlersek)
elimize ne geçecek?
27- Gelin onu İsmaililere
satalım. Böylece ona kendi elimizle zarar vermemiş oluruz. Ne de olsa o
kardeşimizdir; etimizden ettir (kanımız, canımızdır).” Kardeşleri de kabul
ettiler.
Tora, tıpkı yukarıda Ruben için yaptığı gibi, bu noktada
Yusuf’un hayatını kurtardığı için Yahuda’dan söz etmektedir. Yusuf’a karşı
yapılan komplonun başını çekenlerin adını ise anmamaktadır (Oznayim LaTora).
28- Oradan geçen Midyanlı (Medyenli) tüccarlar1
da Yusuf’u çekip çukurdan çıkardılar. Ve (kardeşleri) 20 parça gümüş2
karşılığında Yusuf’u İsmaililere sattılar. Ve (tüccarlar) Yusuf’u Mısır’a
götürdüler.
1 Medyenli tacirler, İsmailli tüccarlardır. Yani Medyen’de yaşayan
Araplardır. Nitekim Medyenlilerin başka bir yerde İsmailliler olarak
adlandırıldıklarını görmekteyiz (Hakimler, 8:24).
2 1 parça gümüşün 1 şekel olduğu yönünde bir görüş vardır. 1 şekel, bugünkü ölçüyle 22,8 gramdı. Bu hesap doğru ise Yusuf, 465 gr gümüşe
satılmış demektir.
29- Ruben de kuyuya döndü
ve Yusuf’u kuyuda göremedi ve (duyduğu keder ve dehşetten dolayı) giysilerini yırttı.
30- Ve kardeşlerinin
yanına döndü ve dedi ki: “Delikanlı yok! Ben şimdi nerelere gideyim!”
31- Yusuf’un pelerinini
aldılar ve küçük bir oğlak kestiler ve pelerini kanına batırdılar.
32- Ve uzun ve renkli
pelerini (babalarına) gönderdiler. Ve babalarına getirdiler ve “Bunu bulduk! Şimdi
bunun oğlunun pelerini olup olmadığına bir bak!” dediler.
33- Ve (Yakup) onu tanıdı
ve dedi ki: “Oğlumun pelerini bu! Vahşi bir hayvan onu yemiş olmalı! Yusuf gerçekten
de parçalanmış…”
34- Yakup da (kederle)
elbiselerini yırttı ve üzerine çul geçirdi ve oğlu için günlerce yas tuttu.
35- Bütün oğulları ve
kızları da ona taziyede bulunmaya (onu teselli etmeye) çalıştılar. Fakat o taziyelerini
reddetti ve dedi ki: “Mezara, oğlumun yanına inene kadar yas tutacağım.” Böylece
babası onun için ağladı.
36- Medaniler1 de (Yusuf’u) Mısır’a, Paronun
memurlarından, muhafız birliği komutanı Potifar’a sattılar.2
1 Medaniler – Anlaşıldığı kadarıyla Medaniler ve Midyanlılar (Medyenliler)
farklı iki kabiledirler (25:2). Bir açıklamaya göre Midyanlılar, Yusuf’u
Medaniler’e satmışlar. Ancak başka bir görüşe göre ise; Medaniler, Midyanlılar (Medyenliler)
ile aynı kişilerdir. Midyanlıların, İsmaililer (Araplar) ile de aynı kişiler olabilecekleri
yönünde de bir görüş vardır.
2 Muhafız birliği komutanı: (1. Krallar, 25:8, Yeremya 39:9).
Dolayısıyla kraliyet hapishanesi, onun evinde bulunmaktadır.
Potifar, bir Mısır ismidir. Pa-diu-par sözcüğü eski Mısır
dilinde “eve (saraya) ait olan” demektir; dolayısıyla Kâhyalık, ya da saray içi
bir görevi simgelemektedir. Eski Mısır dilinde Par sözcüğü “ev/saray”
anlamındadır ve Paro (Paro) (12:15) sözcüğünün de köküdür. Potifar ismi aynı
zamanda eski yazıtlarda sıkça rastlanan Pa-diu-ap-Ra – “Ra’nın
verdiği/bahşettiği” sözcüğüyle de ilişkili olabilir. Ra, eski Mısır inancında
güneş tanrısıdır. İleride bahsi geçen Poti Fera’nın anlamı da benzerdir (41:45)
Burada
anlatılan hususlar, Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (4-20 ayetlerinde)
yer almaktadır.
38. Bab
Yahuda
ile Tamar
38:1-
Ve öyle oldu. Yahuda, o dönemde kardeşlerinin yanından (güneye) indi ve adı
Hira olan Adulamlı bir adamın yanına gitti.
Bazı yahudi kaynaklar, Yusuf’un satılması fikrini verenin
Yahuda olduğunu bu nedenle de kardeşlerin, Yusuf’un başına gelenlerden Yahuda’yı
sorumlu tuttup suçladıklarını, Yahuda’nın da bunun üzerine aileden ayrılıp Adulam’a
yerleştiğini belirtirler. (Raşi)
Adulam, Şekem’in 76 km kadar güneyinde ve Hebron’un yaklaşık
20 km kuzeyinde bir şehir.
2- Ve
Yahuda, orada ismi Şua olan bir tüccarın kızını gördü ve onu (eş
olarak) aldı ve yanına gitti.
3- Ve (kadın) hamile kaldı
ve bir oğul doğurdu ve ona Er (uyan) adıyla seslendi.
4- Yine
hamile kaldı ve bir oğul daha doğurdu ve ona Onan (güç)
adıyla seslendi.
5- Sonra
bir oğul daha doğurdu ve ona Şela (dua) adıyla
seslendi. Onu doğurduğunda Keziv’deydi.
Keziv, Adulam’ın 5.5 km kadar güneybatısında bulunan bir
kent.
6- Yahuda da Er için bir
eş aldı; adı Tamar (Hurma) idi.
7- Ve öyle oldu. Yahuda’nın
behor (ilk doğan) oğlu Er, Yahve’nin gözünde
kötüydü. Yahve de onu öldürdü (vefat etti).
8- Yahuda
da Onan’a dedi ki: “Kardeşinin eşine git (onunla
yat) ve ona karşı kayınbiraderlik görevini yerine getir ve kardeşine tohum (soy)
yetiştir.”
“Kayınbiraderlik görevi” olarak bilinen ve yahudilerde de
gelenek haline dönüşen “Yivum” uygulamasını ilk başlatan kişinin Yahuda olduğu
belirtilmektedir.
“Yivum” özetle; bir erkek, çocuğu olmadan ölürse, erkek
kardeşi, onun dul karısıyla evlenmelidir. Bu ikinci evlilikten
doğacak olan oğul, ölen kişinin manevi oğlu sayılacaktır. Yibum yapmayı
reddeden biri, kayınbiraderlik görevinden muaf olabilmek için ve bu evliliğin
gerçekleşmemesi için Halitsa adlı bir tören gerçekleştirme seçeneğine sahiptir.
Günümüzde ise genellikle Yivum yapılmadığı, sadece Halitsa uygulandığı
belirtilmektedir.
9- Onan
da tohumun (çocuğun) kendi soyu olmayacağını
öğrendi. Ve öyle oldu, ne zaman kardeşinin karısına gitse, kardeşine soy
vermesin diye tohumunu (menisini) yere döktü.
10- Yaptığı şey Yahve’nin
gözünde kötüydü. Bu yüzden (Yahve) onu da öldürdü.
Kanaatimizce; Allah’ın hoşnut olmadığı
şey, Yahudilerin iddia ettiği gibi Onan’ın yivum geleneğine aykırı davranması
değil; evlenmiş olduğu kardeşinin eşiyle sürekli cinsel ilişkide bulunduğu
halde kocalık vazifesini tam olarak yerine getirmeyerek menisini dışarı akıtması
yoluyla hem kadını aşağılaması hem de onu çocuktan mahrum bırakarak onu kısır gibi
göstermesidir.
11- Yahuda da gelini Tamar’a
dedi ki: “Oğlum Şela büyüyene kadar babanın evinde dul olarak otur. O (Şela) da kardeşleri
gibi ölmesin!” Tamar da gitti ve babasının evine yerleşti.
12- Ve uzun bir zaman
geçti ve Yahuda’nın eşi olan Şua’nın kızı öldü. Yahuda da yası bittikten sonra
Adulamlı dostu Hira ile birlikte Timna’ya, sürüsünü kırkanların yanına gitti.
Seçkin bir adamın davarının kırkılması, bu dönemlerde fakir
halka açık ziyafetlerle kutlanan coşkulu bir olaydır. (Ramban)
13- (Gelini) Tamar’a da “Kayınbaban
sürüsünü kırkmak için Timna’ya gidiyor.” diye söylendi.
Timna, Adulam’ın 7.5 km kadar kuzeydoğusunda, günümüzde Tibna
olarak bilinen bir kent.
14- O (Tamar) da dulluk
giysilerini çıkardı ve peçe taktı ve Timna yolunda bulunan Enayim’in girişinde
oturdu. Çünkü (Tamar), Şela büyümüş olmasına rağmen hâlâ onunla evlendirilmediğini
görmüştü.
Bu, Tamar’ın neden böylesine ağırbaşlılıktan uzak bir
davranış içine girdiğini açıklamaktadır. Dul kalan Tamar, Yahuda’nın ailesinden
çocuk sahibi olma hakkını sonuna kadar korumaya kararlıdır. (Raşi)
15- Yahuda da onu görünce
fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü.
16- Ve yolda ona dönüp
dedi ki: “İstersen yanına gelirim (seninle yatabilirim).” Onun, kendi gelini
olduğunu bilmiyordu. Ve (Tamar) dedi ki: “Yanıma gelmen için bana ne
vereceksin?”
17- (Yahuda), “Sürümden
sana bir oğlak gönderirim.” dedi. (Tamar), “Oğlağı gönderinceye kadar bana
bir şey rehin versen.” dedi.
18- (Yahuda), “Sana ne
rehin vereyim.” dedi. (Tamar), “Mührünü, kuşağını ve elindeki asanı.” dedi.
Ve (Yahuda) onları verdi ve ona geldi (onunla yattı). Ve (Tamar)
ondan hamile kaldı.
“חֹתָֽמְ” (hatem) sözcüğü mühür, imza ve işaretleme gibi anlamlara
gelmektedir. Bu kelime Arapçada da yine “خَتَم” (hatem) şeklinde kullanılmaktadır.
19- Ve kalkıp gitti ve peçesini
çıkardı ve dul giysisini giydi.
20- Yahuda da rehin
bıraktıklarını geri almak için Adullamlı dostuyla (kadına) oğlağı
gönderdi. Ancak onu (kadını) bulamadı.
21- Bulunduğu yerin
insanlarına da ‘Enaim’de yol kenarındaki fahişe nerede?” dedi. “Burada kutsal fahişe
yok.” dediler.
Amorilerin,
Arnon Nehri’nin (günümüzde Ürdün’deki Mücib Nehri’nin) doğusunda ve Lut Gölü
(Ölüdeniz) civarında yaşayan halk olduğu belirtilmektedir. Çevre halklar
tarafından “Dağlılar” olarak isimlendirilen bu halk, daha sonra buradan
sürülmüştür. Amori halkında; genç kızlar evlenmeden önce 7 gün fahişelik
yaptıkları ve bundan elde ettikleri ücretleri de putları için harcadıkları
şeklinde bir gelenek olduğu belirtilmektedir. (Herodotus 1:199; Talmud, Ketubot
3b).
22- Ve Yahuda’ya döndü ve
dedi ki: “Onu (kadını) bulamadım. Oranın insanları da ‘Burada fahişe yok.’
dediler.”
23- Yahuda da dedi ki: “Bırak
(eşyalar) onda kalsın. Yoksa (alay konusu olur ve)
biz utanırız. Ben, oğlağı gönderdim ama sen onu (kadını) bulamadın.”
24- Yaklaşık üç ay sonra
Yahuda’ya, “Gelinin Tamar zina etmiş, zinadan dolayı da şu an hamile.” denildi.
Yahuda da “Onu (meydana) çıkarın ve yakın.” dedi.
25- (Tamar) çıkarılmak
üzere iken kayınpederine haber gönderdi: “Bunlar kime aitse ben ondan
hamileyim! Şimdi bu mührün ve kuşağın ve asanın kime ait olduğunu söyle!”
26- Yahuda da (eşyaları) tanıdı ve
dedi ki: “O, benden daha doğrudur (daha masumdur). Çünkü onu
oğlum Şela’ya almadım.” Ve (Yahuda) bir daha ona gitmedi (onunla
yatmadı).
Böylece Yahuda, geliniyle yatmış olduğunu, doğacak çocuğun da
babasının kendisi olduğunu herkesin önünde itiraf etmiş oldu.
27- Ve öyle oldu. Doğum yaklaştı,
(Tamar’ın) rahminde de ikiz vardı.
28- Ve doğum yaparken (ikizlerden) biri
elini (dışarı) uzattı. Ebe de (çocuğun elini) yakaladı ve bileğine
kızıl (bir ip) bağladı ve dedi ki: “Önce bu çıktı.”
Ebe, ikizlerden ilk
doğan erkek çocuğun (bebor) belli olması için böyle bir işlem yapmıştır.
29- Ve öyle oldu. (Çocuk) elini içeri
çekti ve kardeşi doğdu ve (ebe) dedi ki: “Kendin için büyük bir
gedik açtın?”ı Bu nedenle de Perez (Kuvvet; dayanıklılık) adıyla
çağrıldı.
Bu ifade; “Kendini hangi kuvvetle böyle öne çıkarabildin?”,
ya da “Kendini böylesi öne çıkaracak kuvveti nereden buldun?” şeklinde de
anlaşılabilir.
30- Sonra da bileğinde kızıl
(ip) olan kardeşi çıktı ve Zerah (nur topu, parlak)
adıyla çağrıldı.
Not: Bu bölümde anlatılanlar ile ilgili olarak Kur’an’da herhangi
bir bilgi yer almamaktadır.
39. Bab
Yusuf
ile Potifar’ın Karısı
39:1-
Ve Yusuf, Mısır’a indirildi. Paronun
bir subayı ve muhafızların komutanı olan Mısırlı Potifar da onu oraya indiren
İsmaililerden satın aldı.
Potifar’ın, Paronun yakın çevresine
mensup olduğu bilindiğine göre, onun Mısırlı olduğu da açıktır. Ama Tora, yine
de Potifar’ın milliyetini bu bölümde tam üç kez belirtmektedir (39:1,2,5).
Açıklama: Bu ve sonraki ayetlerde
Mısır’a giderken “indi/indiler”; Kenan diyarına (Filistin topraklarına)
dönerken de “çıktı/çıktılar” ifadesinin bilinçli olarak kullanıldığını
görüyoruz.
Yüce Allah’ın, yaklaşık 3500 yıl
önce göndermiş olduğu bu vahiy ile; birbirinden yaklaşık 400 km uzakta olan iki
yerin ya rakımlarına ya da dünya üzerindeki konumlarına veya her ikisine de dikkat
çektiği kanaatindeyiz. Çünkü Jaruselam’ın (Kudüs’ün) rakımı 754 m iken; Yusuf
Nebi’nin yaşadığı antik Mısır’ın başkenti olan Memfis’in
rakımı 25m dir. Yine Jaruselam (Kudüs), 31.70 kuzey paraleli üzerindeyken; antik Mısır’ın
başkenti olan Memfis, 29,50 kuzey paraleli üzerindedir.
2- Yahve
de Yusuf ile birlikteydi. Ve o (Yusuf) muvaffak
biriydi. Mısırlı efendisinin de evinde idi.
3- Efendisi de, Yahve’nin
onunla olduğunu ve yaptığı her işte Yahve’nin onu muvaffak kıldığını gördü.
4- Yusuf
da onun gözünde lütuf buldu ve ona hizmet etti. Ve (Potifar),
onu evine gözetmen (sorumlu) olarak atadı, sahip olduğu her şeyi de onun
eline (sorumluluğuna) verdi.
5- Onu, evine ve sahip
olduğu her şeye gözetmen olarak atadığı andan itibaren de Yahve, Yusuf’un
hatırı için Mısırlının evini bereketli kıldı. Yahve’nin bereketi de evde ve
tarlada ve sahip olduğu her şeyin üzerindeydi.
6- Sahip olduğu her şeyi de
Yusuf’un eline bıraktı. Yediği ekmek (yemek) dışındaı da hiçbir şeyle
ilgilenmedi. Yusuf da güzel yapılı ve yakışıklıydı.
Potifar. Yusufa öyle
güvenmiştir ki. hem işlerini düzenli ve başarılı bir şekilde yürütmesinden hem
de ai lesine kötü gözle bakmamasından dolayı ona kendisinden daha fazla itimat
etmiştir.
Mısırlılar’ın, yabancıların el sürdüğü yiyeceği pislenmiş
saymalarıydı. Bu nedenle de”Yediği ekmek dışında” ifadesinin kullanıldığı
belirtilmektedir. (bkz. 43:32; Ibn Ezra; Herodotus 2:41)
7- Ve
öyle oldu. Ardından, efendisinin karısı Yusuf’a göz dikti ve (ona)
“Benimle yat!” dedi.
8- Fakat
reddetti ve efendisinin karısına dedi ki: “Bak! ben evde olduğum için adoni (rabbim,
efendim) evde ne olduğunu bilmiyor ve sahip olduğu her şeyi benim elime (sorumluluğuma)
verdi.
9- Bu
evde benden daha yetkili kimse yok. Ve (efendim),
siz hariç benden hiçbir şeyi esirgemedi. Çünkü siz onun eşisiniz. O halde böylesi büyük bir kötülüğü nasıl
yaparım! Hem yüce meleklere karşı da hata etmiş (suç işlemiş) olurum!”
İbranicedeki “חָטָ֖א” (hata)
sözcüğü, Arapçadaki “خطا” (hata) sözcüğü ile
aynı anlama gelmektedir. Ancak Arapçadaki “hata” sözcüğünün Türkçedeki gibi
sadece “yanılma, yanılgı”anlamına gelmediği; aynı zamanda “kasten ve bilerek
işlenen suç/günah” anlamına da geldiğini Kur’an’da yer alan “Kafirler,
müminlere ‘Bizim yolumuza uyun, sizin hatalarınızı da biz yükleniriz.’ derler.
Oysa onların günahlarından hiçbir şeyi yüklenecek değildirler. Onlar
yalancıdırlar.” (Ankebut, 29:12) şeklindeki ayetten de anlıyoruz.
10- Yusuf ile her gün
konuştuysa da Yusuf onu dinlemedi. Onunla da yatmadı, onunla da olmadı.
11- Ve öyle oldu. O gün,
işini yapmak için eve girdi. Evin insanlarından (çalışanlarından) biri
bile içerde yoktu.
12- Ve (Kadın) onu
giysisinden yakaladı ve “Benimle yat!” dedi. (Yusuf) giysisini (kadının)
elinde bıraktı ve dışarı kaçtı.
13- Ve öyle oldu. (Kadın) onun,
giysisini elinde bırakıp dışarı kaçtığını görünce,
14- Evinin insanlarına seslendi
ve onlara dedi ki: “Bakın! Bizi (mutlu edip) güldürmesi1 için
(kocam) yanımıza bir İbrani getirdi. (Ama o) yanıma geldi ve
benimle yatmak istedi. Ben de yüksek sesle çığlık attım!
1 “צָחֲקָ֨” (tsahak) sözcüğü, bağlama göre “gülmek, kıkırdamak,
sevinçten gülmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelime, genellikle mutluluk,
sevinç veya keyif durumlarında kullanılır.
15- Ve öyle oldu. Sesimi
yükseltip bağırdığımı duyunca giysisini yanımda bıraktı ve dışarı kaçtı.”
16- Bu nedenle de efendisi
(rabbi, adonayı) eve gelinceye kadar Yusuf’un giysisini
yanında tuttu.
17- Ona da aynı şeyleri
anlattı: “Buraya getirdiğin İbrani kul benimle eğlenmek için yanıma geldi (benimle yatmak istedi).
18- Ama yüksek sesle çığlık
atınca, giysisini yanımda bıraktı ve dışarı kaçtı.”
19- Ve öyle oldu. Efendisi,
karısının kendisine “Kulunun bana yaptığı şey bu!” dediğini duydu ve öfkesi
alevlendi.
20- Yusuf’un efendisi de onu
(Yusuf’u) aldı ve hapishaneye, melikin mahkumlarının tutulduğu
yere attı. Böylece orada hapishanedeydi.
21- Yahve de onunla birlikteydi.
Ona merhamet1 etti ve lütufta bulundu. Ve hapishane baş muhafızının gözdesi yaparak ona
lütufta bulundu.
1 “חֶ֕סֶד”
(hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan, hayırda bulunma, şefaat,
adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.
22- Hapishanenin baş muhafızı
da hapishanedeki tüm mahkûmları Yusuf’un eline teslim etti. Ve orada ne olursa,
bunu yapan oydu (Sorumlusu Yusuf’tu).
23- Ve hapishanenin baş muhafızı,
elinin altındaki hiçbir şeyle ilgilenmedi. Çünkü
Yahve, Yusuf ile birlikteydi
ve yaptığı her işte Yahve onu muvaffak
kılıyordu.
Burada
anlatılan hususlar, Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (21-35 ayetlerinde)
yer almaktadır.
40. Bab
Yusuf,
Hapishanede Rüya Yorumluyor
40:1-
Ve öyle oldu. Sonra da Mısır Melikinin sakisi1 ile fırıncısı2 Mısır Melikine karşı
hata (suç) işlediler.
1 İçki
sunanın, krala ikram ettiği şeyin üzüm şarabı olduğunu Başlangıç 40:11 ayetinden
anlıyoruz.
2 Adoni:
efendi, bey, sahip ve yönetici gibi anlamlara gelmektedir.
Eski Mısırlılardan kalan tarihi
eserlerde onların, şekerleme ve aşçılık sanatını büyük bir mükemmelliğe taşıdıklarına
dair kanıtların olduğu belirtilmektedir.
2- Bunun
üzerine Paro da bu iki kuluna, baş sakiye ve fırıncıbaşına çok öfkelendi.
3- Böylece
onları muhafız birliği komutanının evine, Yusuf’un hapsedildiği yere hapsetti.
4- Muhafız
birliği komutanı da Yusuf’u onlara hizmet etmesi için atadı. Ve günlerce hapishanede
kaldılar.
5- Ve
Mısır melikinin hapishanesinde tutuklu olan sakisinin ve fırıncısının ikisi de
rüya gördüler. İkisi de aynı gece rüya gördüler. Her rüyanın da kendine özgü anlamı
vardı.
6- Yusuf da sabahleyin yanlarına
geldi ve onlara baktı ve üzgün olduklarını gördü.
7- Bu
yüzden de efendisinin evinde kendisiyle birlikte hapishanede kalan Paronun memurlarına
sordu: “Bugün neden bu kadar üzgün görünüyorsunuz?”
8- Onlar
da ona “Rüya gördük ve onu çözümleyecek (yorumlayacak)
kimse yok.” dediler. Yusuf da onlara dedi ki: “Tabirler yüce meleklere ait değil
mi?” “Lütfen bana (rüyanı) anlat.”
9- Başsaki
de rüyasını Yusuf’a anlattı: “Rüyamda önümde bir asma vardı.
10- Asmada
da üç dal vardı. Tomurcuklanırken de çiçekleri açtı. Salkımları da olgun üzümler
verdi.
11- Paronun
da kâsesi elimdeydi. Üzümleri aldım ve Paronun kâsesine sıktım, kâseyi de Paronun
eline verdim.”
12- Yusuf
da dedi ki: “Bunun yorumu şudur: Üç dal, üç gün demektir.
13- Üç
gün içinde Paro başını kaldıracak (hakkındaki kararı
verecek) ve seni görevine geri getirecek. Onun Başsaki olduğun zamanki gibi
de Paronun kâsesini onun eline vereceksin.
14- Ve
her şey yolunda giderse, lütfen beni hatırla ve bir iyilik yap. Paroya benden söz
et ve beni bu evden çıkart.
15- Zaten
İbranilerin diyarından kaçırılmıştım. Ayrıca burada hapishaneye atılmamı
gerektirecek bir şey de yapmadım.”
16- Fırıncıbaşı
da (rüyayı) güzel yorumladığını
gördü ve Yusuf’a dedi ki: “Ben de bir rüya gördüm. Başımın üstünde üç sepet
beyaz ekmek vardı.
17- En
üstteki sepette de Paro için pişirilmiş yiyecekler vardı. Kuş da başımın üzerindeki
sepetten onları yedi.”
18- Yusuf
da dedi ki: “Bunun yorumu şudur: Üç sepet üç gün demektir.
19- Üç
gün sonra Paro başını kaldıracak (hakkındaki kararı
verecek) ve seni ağaca asacak. Kuş da etinden yiyecek.”
20- Ve
öyle oldu. Üçüncü gün Paro, doğum gününde tüm kullarına bir şölen verdi. Kullarının
arasında da başsakinin ve fırıncıbaşının başını kaldırdı (haklarındaki
kararını verdi).
21- Ve
başsakiyi tekrar görevine döndürdü, (o da) Paronun eline kâse
sundu.
22- Yusuf’un
onlara yorumladığı gibi de fırıncıbaşıyı astı.
23- Yine
de, başsaki Yusuf’u zikretmedi1
ve onu unuttu.
1 İbranicedeki
“זָכַ֧ר” (zâkar) sözcüğü, Arapçadaki “ذكر”
(zikr) sözcüğü ile aynı anlama yani “anmak, hatırlamak” anlamına gelmektedir.
Ve Tevrat’ta ilk defa bu ayette geçmektedir.
Burada
anlatılan hususlar, Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (36, 41, 42. ayetlerinde)
yer almaktadır.
41. Bab
Yusuf, Paronun Rüyasını Yorumluyor
41:1-
İki yıl ve günün ardından da paro bir
rüya gördü. Ve işte, nehrin (Nil’in) kenarında ayakta duruyordu.
Bu
iki tam yıl; Yusuf'un hapse girmesinden sonra geçen süre de olabilir,
fırıncıbaşının serbest bırakılmasından sonra geçen süre de olabilir.
Yusuf’un
hangi Mısır hükümdarı zamanında yaşadığı ile ilgili farklı görüşler
bulunmaktadır:
1. XII. Hanedanlığın kurucusu I.
Osirtasen olabilir. Çünkü; müreffeh ve başarılı bir saltanat geçirdiği
Heliopolis'teki granit bir dikilitaşta geçiyor (Wilkinson, 'Eski Mısırlılar,'
1:30, ed. 1878).
2. XV. Hanedanlığın
V. kralı Assa veya Assis olabilir. (Smith'in 'Bible Dict.' sanatında Stuart
Peele sanat. Mısır).
3. XV. Hanedanlığın
kralı olan Apophis olabilir. Yunan makamları, bunun Yusuf’un hamisi olduğunda
hemfirikir oldukları belirtilmektedir. (Thornley Smith, 'Joseph ve Zamanları',
s. 42)
2- Ve
nehirden güzel görünümlü ve semiz 7 inek çıktı ve sazlıkta
otlamaya başladılar.
3- Ve
işte, onların ardından nehirden çirkin görünümlü ve cılız başka 7 inek çıktı ve
nehrin kıyısında diğer ineklerin yanında durdu.
4- Ve
çirkin görünümlü ve cılız olan inekler, 7 güzel görünümlü ve semiz olanı (ineği)
yedi. Ve bu sırada paro uyandı.
5- Sonra
tekrar uyudu ve rüya gördü; Bir sap üzerinde güzel ve dolgun 7 başak çıktı.
Bu tahılın
mısır veya buğday olduğu yönünde farklı görüşler bulunmaktadır.
6- Ve
işte, onların ardından doğu rüzgarıyla (samyeli
ile) yanmış 7 (cılız) başak çıktı.
7- Cılız başaklar da 7 güzel görünümlü
ve dolgun başağı yuttu. Ve bu sırada paro uyandı. İşte bu da bir rüyaydı.
8- Ve
öyle oldu. Sabahleyin (paronun) ruhu daraldı ve Mısır’ın
tüm büyücülerine ve tüm bilginlerine haber gönderip çağırdı. Paro onlara da rüyasını
anlattı. Ancak onları paroya yorumlayacak kimse yoktu.
9- Başsaki de paroya konuştu ve dedi
ki: “Bugün hatalarımı zikrediyorum (suçlarımı anımsıyorum)!
10- Paro,
kullarına öfkelenmişti. Beni de muhafız birliği komutanının evinde gözaltında
tutmuştu. Beni de fırıncıbaşıyı da.
11- Ve aynı gece rüya gördük;
o ve ben. Her birimizin rüyasının da kendine özgü anlamı vardı.
12- Ve orada, bizimle
birlikte muhafız birliği komutanının kulu İbrani bir genç vardı. Ona anlattık,
o da rüyalarımızı yorumladı. Her birimize de rüyalarımıza göre yorum yaptı.
13- Ve
öyle oldu. Ve bize nasıl yorumladıysa öyle oldu; (paro)
beni görevime geri getirdi, onu (fırıncıbaşıyı) da astı.”
14- Paro da Yusuf’u
çağırttı. Ve (Yusuf’u) hapishaneden çıkardılar. Traş oldu ve giysilerini
değiştirdi ve paroya geldi.
15- Ve
paro, Yusuf’a dedi ki: “Bir rüya gördüm, onu yorumlayabilecek kimse de yok.
Senin hakkında şöyle denildiğini duydum; duyduğun rüyayı yorumlayabiliyorsun.
16- Yusuf
da yanıt verdi ve paroya dedi ki: “Bu, benim (ilmimin) üstümde. Ama
paroya esenlik cevabını verecek olan yüce meleklerdir.”
17- Paro da Yusuf’a karşılık
verdi ve dedi ki: “Rüyamda nehrin kenarında duruyordum.
18- Nehirden güzel
görünümlü ve semiz 7 inek çıktı ve sazlıkta otlamaya başladılar.
19- Ardından da nehirden
çirkin görünümlü ve cılız 7 inek çıktı. Mısır’da onlar kadar çirkin görünümlü inek
görmedim.
20- Ve
çirkin görünümlü ve cılız olan inekler, ilk 7 semiz ineği
yedi.
21- Onları
yuttuklarında
da onları yuttuklarını kimse bilemezdi. Çünkü hâlâ başlangıçtaki kadar
çirkindiler. Sonra da uyandım.
22- Bir de rüyamda bir sap
üzerinde dolgun ve güzel görünümlü 7 başağın filizlendiğini gördüm.
23- Ardından da solmuş, cılız
ve doğu rüzgarıyla (samyeli ile) kavrulmuş 7 başak daha filizlendi.
24- Bu cılız başaklar da 7
güzel görünümlü başağı yuttu. Büyücülere bunu anlattım, ancak hiçbiri
yorumlayamadı.”
25- Yusuf da paroya dedi
ki: “Paronun, (iki) rüyası birdir. Öyle ki yüce melekler yapmak
üzere oldukları şeyi paroya anlatmış.”
26- 7
güzel görünümlü inek 7 yıl demektir. 7 güzel görünümlü başak da 7 yıldır. Bu
bir tek rüyadır.
27- Ardından
çıkan cılız ve çirkin görünümlü 7 inek, 7
yıl demektir. Doğu rüzgarıyla (samyeli
ile) kavrulmuş 7 boş başak da, 7 yıl kıtlık yaşanacak (demektir).
28- Ve paroya söylediğim şudur:
Yüce melekler, yapmak üzere oldukları şeyi paroya göstermiş.
29- Mısır bütün topraklarında
7 yıl boyunca büyük bir bolluk yaşanacak.
30- Ama ardından 7 kıtlık
yılı başlayacak ve Mısır ülkesindeki tüm bolluk unutulacak ve kıtlık ülkeyi
kırıp geçirecek.
31- Ülkedeki bu bolluk,
ardından gelen o kıtlık sebebiyle hatırlanmayacak bile. Çünkü (kıtlık) çok
şiddetli olacak.
32- Ve
bu rüya paroya iki defa tekrarlandı. Bunun da anlamı, yüce melekler tarafından
kesin karar verilmiş. Bunu da en kısa zamanda yüce melekler gerçekleştirecek.
33- Ve şimdi paro, zeki ve
bilge bir kişi belirlemeli ve onu Mısır’ın başına atamalıdır.
34- Paro, bunu yapsın ve 7 bolluk yılında Mısır topraklarını beşte birlesin (ürünlerin
beşte birini vergi olarak alsın). (O ürünleri) toplamak için de toprağın
tümünde memurlar görevlendirsin.
Mısır
halkının mahsüllerin onda birini Mısır kralına vergi olarak verdiği
belirtilmektedir. Dolayısıyla söz konusu bereketli 7 yıl boyunca verginin iki
katına çıkarıldığını görüyoruz.
35- Ve
gelmekte olan bu iyi yılların tüm yiyeceklerini (her
çeşit ürünü) toplasınlar. Paronun eli (denetimi) altında da
şehirlerde yiyecek biriktirsinler ve bekçiliğini yapsınlar.
36- Mısır ülkesinde
gerçekleşecek 7 kıtlık yılı için de bu (ürünler) yiyecek
olacak. Böylece ülke de kıtlıktan kırılmayacak.”
Yusuf Mısır’ın Yöneticisi Oluyor
37- Bu öneri paroya ve
yetkililerine iyi göründü.
38- Paro
da hizmetkarlarına (danışmanlarına) dedi
ki: “İçinde yücelerin ruhuna
sahip bunun gibi birini bulabilir miyiz ki!”
39- Paro, ardından Yusuf’a
dedi ki: “Madem yüce melekler tüm bunları sana açıkladı, senden daha zekisi ve
bilgilisi yoktur.
40- Sen, evimin üstünde
olacaksın (ülkemin sorumlusu olacaksın). Tüm halkım da senin
ağzından öpecek (sana itaat edecek). Ve senden tek üstünlüğüm tahtım
olacak.”
41- Ve
paro, Yusuf’a dedi ki: “Bak, seni Mısır
topraklarının tümüne (yönetici) atıyorum.”
42- Ve paro, yüzüğünü (kraliyet mührünü) elinden
çıkardı ve onu Yusuf’un eline taktı. Ve ona en iyi ketenden elbiseler giydirdi,
boynuna da altın bir zincir taktı.
43- Ve
onu kendisine ait ikinci
kraliyet arabasına bindirdi1 ve önünde “Abrek!”2 diye seslendiler. Ve (böylece) onu tüm Mısır’ın başına atamış oldu.
1 Bu bir Mısır
geleneğidir. Tarihi Mısır eserlerinde, kral sürekli olarak savaş arabasında
görünür. (Havernick)
2 “אַבְרֵ֑ךְ”
(abrek) sözcüğü Tevrat’ta sadece burada geçmektedir. Anlamı hakkında; “Bereket getir”, “sevin”, “mutlu ol”, “diz çök” ve “Genel
vali” gibi farklı yorumlar yapılmaktadır.
44- Ve paro, Yusuf’a dedi
ki: “Paro benim! Tüm Mısır ülkesinde, onayın olmadan kimse ne elini ne de
ayağını kaldıracak.”
45- Ve
paro, Yusuf’a Safenat-Paneah (Yaşam Kaynağı konuşuyor) adıyla seslendi. Ve On’un (On
şehrinin) Başkoheniı Poti Fera’nın kızı Asenat’ı ona eş olarak
verdi. Yusuf da Mısır topraklarının tümünü dolaştı.
Tevrat’ta ilk defa bu ayette
geçen “כֹּהֵ֥ן” (Kohen) terimi “dini lideri” anlamına gelmektedir.
Yine
Tevrat’tan anlaşıldığına göre “kohen” kelimesi diğer dinlere hizmet eden din
adamları için de kullanılmıştır.
46- Ve
Yusuf, Mısır’da, paronun önünde
görev aldığında 30 yaşındaydı1. Paronun huzurundan çıktı
ve Mısır topraklarının tümünü dolaştı2.
1 Yusuf, Mısır’a geleli 13 yıl olmuş. (Bkz: Başlangıç, 37:2)
2 Bu, Yusuf’un yönetici olarak ilk Mısır topraklarını
gezişidir.
47- Ve toprak, 7 bolluk
yılı boyunca avuç dolusu ürün verdi.
48- Ve böylece Mısır ülkesinde 7
yıl boyunca üretilen tüm yiyeceği (her çeşit ürünü) topladı. Yiyecekleri
de şehirlerde depoladı. Her şehrin içine de çevresindeki tarlalarda yetişen
yiyeceği depoladı.
49- Ve
Yusuf, denizin kumu kadar çok
fazla yiyecek biriktirdi. Öyle ki, numaralandırmaktan
(sayımdan)
vazgeçtiler. Çünkü (ürün) sayılamayacak kadar çoktu.
50- Kıtlık yılı gelmeden
önce de Yusuf’un iki oğlu doğdu. Başkohen Poti Fera’nın kızı Asenat ona doğurdu.
51- Yusuf da behor olana (ilk doğana) Menaşşe
adıyla seslendi. Çünkü “Yüce melekler,
bana tüm sıkıntılarımı ve babamın evini (sıla hasretini) unutturdu.” dedi.
52- İkincisine de Efrayim (verimli) adıyla seslendi.
Zira “Yüce melekler, beni ızdırap çektiğim ülkede verimli kıldı.” dedi.
53- Ve Mısır diyarında 7 yıllık
bolluk sona erdi.
54- Ve Yusuf’un dediği
gibi, 7 yıllık kıtlık gelmeye başladı. Ve her ülkede kıtlık vardı, ama tüm
Mısır’da ekmek vardı.
55- Mısır diyarı kıtlık
çekince de halk ekmek için paroya yakardı. Paro da tüm Mısırlılara, “Yusuf’a
gidin ve size ne diyorsa onu yapın!” dedi.
56- Kıtlık, tüm bölgeye
yayılınca da Yusuf tüm ambarları açtı ve içlerindekini Mısırlılara sattı. Tüm
Mısır topraklarında da kıtlık şiddetliydi.
57- Ve
tüm bölge, tahıl satın almak için
Yusuf’a, Mısır’a geliyordu. Çünkü tüm bölgede kıtlık şiddetliydi.
Burada anlatılan
hususlar, Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (50-56 ayetlerinde) yer
almaktadır.
42. Bab:
Yusuf’un Kardeşleri Mısır’a Gidiyor
42:1-
Ve Yakup, Mısır’da erzak1 olduğunu gördü ve oğullarına
dedi ki: “Neden birbirinize bakıp duruyorsunuz?”
1”Şeber” sözcüğü erzak
anlamına gelmektedir. Aynı zamanda “ümit” anlamında geldiği de
belirtilmektedir.
2- Ve
dedi ki: “İşitim ki Mısır’da erzak varmış.
Oraya inin ve bize oradan erzak satın alın ki yaşayalım ve ölmeyelim.”
3- Böylece Yusuf’un on
kardeşi erzak satın almak için Mısır’a indiler.
4- Ama Yakup, Yusuf’un
kardeşi Bünyamin’i onlarla göndermedi ve “Onun başına bir felaket gelmesinden
korkuyorum!” dedi.
“אָסֽוֹן” (ason) yani felaket
sözcüğü Tevrat’ta ilk kez burada geçmektedir.
Ailenin erkeklerinin Mısır'a
gelmesinin nedeni, sonraki ayetlerde de görüleceği üzere Yusuf’un yetişkin
erkeklere doğrudan satış yapması ve kimseye yüklü miktarda mal satmamasıdır.
Bunun birkaç nedeni olabilir:
1- Gıda maddelerinin birilerinin tekeline geçmesini önlemek,
2- Tüm halkın yiyeceğe ulaşmasını sağlamak,
3- Erzak karaborsasının oluşmasını önlemek ve
4- Karaborsa sayesinde birilerinin malları pahalı satarak
haksız yollarla zenginleşmesini önlemek.
5- (Erzak) satın almak için
gidenler arasında İsrail oğulları da vardı. Çünkü Kenan diyarında da kıtlık vardı.
6- Yusuf da ülkenin
yöneticisi idi. Herkese de (erzak) satan oydu. Yusuf’un
kardeşleri de geldiler ve ona secde ettiler.
7- Yusuf
da kardeşlerini gördü ve onları tanıdı. Ancak onlara yabancı gibi davrandı ve
onlara sert konuştu ve onlara dedi ki: “Nereden geldiniz?” “Kenan diyarından. Yiyecek1 satın almaya geldik.” dediler.
1 “אֹֽכֶל”
(ökel), sözcüğü Arapçada olduğu gibi yiyecekler anlamına gelmektedir. Yiyecek
sözcüğü de besin ve gıda ile aynı anlamlara gelmektedir.
8- Yusuf, kardeşlerini
tanımıştı, fakat onlar kendisini tanımadılar.
9- Ve
Yusuf, onlarla ilgili rüyaları hatırladı ve onlara “Siz
casussunuz! Ülkenin çıplaklığını (zayıf yönlerini) öğrenmek için geldiniz!” dedi.
10- Ona dediler ki: “Hayır
efendim! Sadece gıda satın almaya gelen kullarınız!
11- Biz hepimiz aynı adamın
oğluyuz. Ve biz kullarınız güvenilir kimselerdir; casus değil!”
12- Yusuf da onlara “Hayır!
Siz ülkenin çıplaklığını (zayıf yanlarını) öğrenmek için geldiniz!” dedi.
13- Dediler ki: “Biz
kulların 12 kardeşiz. Hepimiz Kenan diyarından bir adamın oğullarıyız. En
küçüğümüz babamızın yanında kaldı, diğeri de artık yok.”
14- Yusuf da onlara dedi
ki: “Size dediğim gibi, siz casussunuz!
15- Sınanacaksınız ve paronun
hayatı üzerine andolsun ki en küçük kardeşiniz buraya gelmedikçe buradan çıkmayacaksınız!
Bu bir yemin
ifadesidir. Kim yalan söyler ya da yalan söylediği ortaya çıkarsa, Paronun
hayatına kasdetmiş veya öldürmüş gibi cezayı (ölümü) hak edecektir.
16- Aranızdan birini
gönderin de kardeşinizi alıp getirsin. Kalanlarınız ise tutuklanacak. Söylediklerinizin
doğru olup olmadığını öğrenmek için de sınanacaksınız ve eğer (kardeşiniz) yoksa paronun
hayatı üzerine andolsun ki casus olduğunuz kesinleşecek!”
17- Ve üç gün onları nezarette
tuttu.
18- Üçüncü gün de onlara
dedi ki: “Dediğimi yapın ve hayatta kalın! Şüphesiz ki ben, yücelerden korkarım.
19- Eğer gerçekten dürüst insanlarsanız
bir kardeşiniz nezarette kaldığınız yerde tutuklu kalacak. Geri kalanlar da gidin
ve ailelerinize erzak götürün.
20- Küçük kardeşinizi de
bana getirin. Sözleriniz de doğrulanacak ve ölmeyeceksiniz.” Ve öyle yaptılar.
21- Ve birbirlerine “Belli
ki kardeşimize yaptığımızın cezasını çekiyoruz. Bize yalvardığında nasıl ızdırap
çektiğini gördük, ama dinlemedik. Bu sıkıntı da onun için başımıza geldi.” dediler.
22- Ruben de onlara dedi
ki: “Size ‘çocuğa karşı suç işlemeyin.’ dememiş miydim? Ama dinlemediniz. İşte
şimdi onun kanı (hesabı) soruluyor.”
23- Yusuf’un, konuşmalarını
dinlediğini bilmiyorlardı. Çünkü (konuşmaları boyunca) aralarında bir aracı (tercüman)
vardı.
24- Dönüp uzaklaştı ve
ağladı. Ve onlara geri döndü ve yine sert konuştu. Aralarından da Şimon’u aldı
ve gözlerinin önünde onu hapsetti.
25- Ardından çuvallarının tahıl
ile doldurulmasını ve paralarının çuvallarına geri koyulmasını, yol için de
onlara yolluk verilmesini emretti.
26- Böylece erzaklarını
eşeklerine yüklediler ve oradan ayrıldılar.
27- Ve içlerinden biri, (gece) konakladıkları
yerde eşeğine yem vermek için çuvalını açınca gümüşünü gördü; işte (para)
çuvalının ağzındaydı.
28- Kardeşlerine de “Gümüşümü
geri vermişler. İşte çuvalımda!” dedi. Kalpleri yerinden fırlamıştı. Birbirlerine
titreyen seslerle “Yücelerin bize bu yaptığı nedir?” dediler.
29- Ve Kenan diyarına,
babaları Yakup’un yanına geldiler ve başlarına gelenleri ona anlattılar:
30- “Ülkenin adonisi (rabbi efendisi) olan adam bizimle sert bir şekilde
konuştu ve bizi ülkenin casusları sandı.
31- Ona dedik ki: “Biz
dürüst insanlarız; biz casus değiliz!
32- Biz bir babanın oğlu olan
on iki kardeşiz. Biri artık yok, en küçüğümüz de şu anda Kenan diyarında ve
babamızın yanında.”
33- Ülkenin efendisi olan
adam da bize dedi ki: “Dürüst olup olmadığınızı göreceğiz: Kardeşlerinizden
birini yanımda bırakın ve evlerinizin kıtlığını gidermek ihtiyacınız olanları alın
ve gidin.
34- Küçük kardeşinizi de
bana getirin. O zaman sizin casus olmadığınızı, dürüst kişiler olduğunuzu anlar
ve o zaman kardeşinizi size veririm. Böylece ülkede ticaret yapabilirsiniz.”
35- Ve öyle oldu. Çuvallarını
boşalttılar ve her bir erkeğin gümüş kesesi kendi çuvalındaydı. Hem onlar hem
de babaları korkuya kapıldı.
Çuvalların sadece birinde para bulunması belki dikkatsiz bir
görevlinin hatası sonucu olabilirdi. Fakat tüm çuvallarda para çıkması
bunun dikkatsizlik değil, bir planın parçası olduğunu göstermektedir.
36- Babaları Yakup da onlara
dedi ki: “Beni çocuklarımdan mahrum ettiniz. Yusuf yok! Şimon da yok! Şimdi de
Bünyamin’i mi alacaksınız? Bütün bunlar da benim başıma geliyor!”
37- Ruben de babasına dedi
ki: “Eğer onu (Bünyamin’i) sana getirmezsem, iki oğlumu öldürebilirsin!
Onu benim elime teslim et, ben de onu sana geri getireceğim.”
Ruben’in aslında 4 oğlu vardır. Burada sözü edilenler, Hanok ve Palu’dur (46:9).
38- Yakup da dedi ki: “Oğlum
seninle aşağıya (Mısır’a) inmeyecek! Çünkü kardeşi öldü ve o yalnız kaldı.
Yolda başına bir felaket gelirse o zaman ak saçlı başımı şeole (ölüler
diyarına, mezara) kederle indirmiş olursunuz.”
Burada
anlatılan hususlar, Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (58-65 ayetlerinde)
yer almaktadır.
43. Bab
Kardeşlerin
Mısır’a İkinci Yolculuğu
43:1- Ve
kıtlık ülkede şiddetliydi.
2- Ve
öyle oldu. Mısır’dan getirdikleri gıdalar tükendi. Yakup da oğullarına, “Yine
gidin ve bize biraz gıda satın alın.” dedi.
3- Ve
Yahuda ona dedi ki: “Adam bizi
içtenlikle uyardı ve kardeşiniz sizinle olmadıkça yüzümü görmeyeceksiniz.” dedi.
Ruben
de daha önce babasını ikna etmeye çalışmış, ancak babası kabul etmemişti
(Başlangıç, 42:37,38). Şimdi de Yahuda babasını ikna etmeye çalışmaktadır.
4- Kardeşimizi de bizimle
gönderirsen, (Mısır’a) iner ve senin için de gıda satın alırız.
5- Eğer
göndermezsen biz de (Mısır’a) inmeyiz. Çünkü adam bize, “Kardeşiniz sizinle
olmadıkça yüzümü görmeyeceksiniz!” dedi.
Yahuda, Mısırlı yöneticinin sözlerini aktarırken,
kardeşlerinin önceden kullandığından (42:34) daha güçlü bir dil kullanmaktadır.
Kardeşler Yakup’a, Bünyamin’in gitmesine karşı çıkacak bir neden bırakmamak
için, durumu oldukça hafif terimlerle aktarmışlardı (42:29-38). Örneğin Yusuf’un
“Kardeşlerinizden birini yanımda bırakın” (42:33) dediğini söylerken, Şimon’un
gerçekte “hapsedilmiş” olduğunu (42:24) açıklamaktan kaçınmışlardı. Dolayısıyla Yakup’un bu noktada Bünyamin’in gitmesine razı olması için, ancak çok
acil bir durum olması gerekmektedir. Yahuda da bu sebeple, Bünyamin yanlarında
olmadığı sürece gitmeyeceklerini sözlerine özellikle eklemiştir.
6- İsrail, “Adama başka
bir kardeşiniz olduğunu söyleyerek neden bana kötülük ettiniz ki?” dedi.
7- Ve
dediler ki: “Adam bize kendimiz ve doğduğumuz yerle ilgili
sorular sorup durdu. ‘Babanız hâlâ yaşıyor mu? Başka kardeşiniz var mı?’ dedi.
Biz de sadece sorulara cevap verdik. Onun ‘Kardeşinizi de (Mısır’a) indirin.’
diyeceğini nereden bilebilirdik ki!”
8- Yahuda da babası İsrail’e
dedi ki: “Çocuğu benimle gönder. Sen de biz de yavrularımız da ölmeyelim ve
yaşayalım diye kalkalım (Mısır’a) inelim.
9- Ona da ben kefil olacağım.
Onu benden sor. Eğer onu geri getirmez ve önüne
çıkarmazsam, sonsuza kadar sana karşı suçlu sayılayım.
10- Ve
oyalanmasaydık şimdiye kadar iki defa (gidip) dönmüş
olurduk.”
11- Babaları
İsrail de onlara “Eğer öyle olacaksa o zaman şunu yapın: Bu diyarın en iyi
ürünlerinden; biraz pelesenk (kokulu bir reçine, balsam),
biraz bal, baharat ve biraz da ladin reçinesi (çam sakızı), fıstık ve
badem alıp adama hediye götürün.
12- Yanınıza da iki kat
para alın. Çuvallarınızın ağzına konan ve iade edilmiş olan gümüşü de geri götürün, belki
de bir ihmaldi.
13- Kardeşinizi de alın ve
kalkın, o adamın yanına dönün.
14- Her Şeye Kadir Olan Yüce
de size karşı adamın yüreğine merhamet koysun da kardeşinizi ve Bünyamin’i sizin
için bıraksın. Ben de çocuklarımdan (mahrum) olursam yas tutarım.”
15- Adamlar da hediyeleri
ve iki kat parayı ve Bünyamin’i yanlarına aldılar ve Mısır’a indiler ve Yusuf’un
huzurunda durdular.
16- Yusuf da Bünyamin’i
yanlarında görünce, evin kahyasına dedi ki: “Adamları eve getirin, bir hayvan kesin
ve eti hazırlayın. Çünkü bu adamlar öğlen benimle yemek yiyecekler.”
Yusuf’un bu
karşılaşmada kardeşleriyle hiç konuşmadığı görülmektedir. Onları evine
göndermesinin amacı da onlarla özel bir ortamda uzun uzun görüşüp konuşmak
olabilir.
17- Adam da Yusuf’un dediği
gibi yaptı ve adamları Yusuf’un evine getirdi.
18- Adamlar,
Yusuf’un evine götürüldüklerini görünce çok korktular ve dediler ki: “İlk seferinde
çuvallarımıza geri konmuş olan gümüş için götürülüyoruzdur. Fırsat kollayıp
üzerimize saldıracaklar ve bizi kul olarak alacaklar, eşeklerimize de (el
koyacaklar)!”
19- Yusuf’un
evinin kahyasına da evin kapısında yaklaştılar ve dediler ki:
20- “Efendimiz,
gerçekten de ilk seferinde gıda satın almak için aşağıya (Mısır’a)
indik.
21- Ve
öyle oldu; konağa gelince çuvallarımızı açtık ve her birimizin çuvalının
ağzında gümüşünün olduğunu gördük. Gümüşümüz
de eksiksizdi. Onu da tekrar elimizle size getirdik.
22- Yiyecek
satın almak için de kendimizle başka gümüşleri de getirdik. Gümüşü çuvallarımıza
kimin koyduğunu da bilmiyoruz.”
23- (Kâhya),
“Size selam (esenlik) vardır. Sizin ve babanızın Yücesi Olana
karşı takvalı1 olan (Yusuf), çuvallarınıza sizin için hediye
bırakmıştır. Gümüşleriniz bana geldi.” dedi. Ardından da Şimon’u yanlarına
getirdi.
1
“תִּ֣ירְאִ֔” (tira)
kelimesi, “saygı duymak, dikkat etmek, korkmak ve utanmak” gibi anlamlara
gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça’sı da “تَّقْوٰ”
“takva” sözcüğüdür. “Allah’a karşı takvalı olmak” da kısaca “Allah’ın
rızasını kazanmak için emirlerini yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak”
şeklinde tarif edilebilir.
24- Ve
adam, onları Yusuf’un evine getirdi ve onlara su verdi. Onlar da
ayaklarını yıkadılar. (Adam) eşeklerine de yem verdi.
25- Yusuf’un geleceği öğlen
vaktine kadar da (getirmiş oldukları) armağanları hazırladılar. Zira orada yemek
yiyeceklerini duydular.
26- Yusuf eve gelince de getirdikleri
armağanları ona sundular ve ona secde ettiler.
Bu noktada, Yusuf’un, Bünyamin de dahil tüm kardeşleri, ilk
defa olmak üzere Yusuf’a secde etmektedirler. Yusuf’un ilk rüyası (37:7) böylece
gerçekleşmektedir.
27- (Yusuf) onlara hal
hatırını sordu ve dedi ki “Bana sözünü ettiğiniz yaşlı babanız selamette midir?
Hâlâ yaşıyor mu?”
28- “Kulunuz babamız selamettedir
ve hâlâ yaşıyor” dediler ve secde ettiler.
29- (Yusuf)
gözlerini kaldırdı ve kardeşini, annesinin oğlu Bünyamin’i gördü ve dedi ki: “Bana
bahsettiğiniz en küçük kardeşiniz bu olmalı. Yüce melekler sana da şefkat ve
merhamet göstersin evladım.”
Bünyamin, ağabeyi Yusuf ile buluştuğunda 30 yaşındadır.
30- Ve
Yusuf’un kardeşine karşı merhamet duyguları kabardı ve aceleyle ağlayacak bir
yer aradı. Kendi odasına gitti ve orada ağladı.
31- Ve
yüzünü yıkadı ve çıktı. Kendini toparladı ve “Yemeği getirin!” dedi.
32- Ve
ona (Yusuf’a) ayrı yemek
getirdiler, onlara da getirdiler. Onunla yemek yiyen Mısırlılara da. Çünkü
Mısırlılar, İbranilerle yemek yemezlerdi. Çünkü bu onlar için çok iğrençti.
Mısırlıların, genel olarak
yabancılarla birlikte yemek yeme konusunda oldukça titiz oldukları belirtilmektedir
(başlangıç, 39:6). Antik Mısırlıların, kendileri için kutsal olan koyunun etini
yiyenlerden de nefret ettikleri belirtilmektedir. Bu ayette özellikle “İbranilerden”
söz edilmesinin nedeni ise, sözü edilen yabancıların İbrani olmasıdır.
33- Ve
ilk doğan sırasına göre, büyükten küçüğe göre onları oturttular. En küçüğü de
gençliğine göre onun (Yusuf’un) önünde… Adamlar şaşkınlık
içinde birbirlerine baktılar.
Kardeşlerin çoğunun 7 yıl içinde doğduğu belirtilmektedir. Mısırlı
bir yöneticinin de kimin daha büyük olduğunu sadece görünüşlerinden anlamış
olması olanaksızdı.
34- Ve
(Yusuf) kendi önünden onlara
yemekler gönderdi. Bünyamin’in payı, ötekilerden 5 kat fazlaydı. Böylece onunla
içtiler ve neşelendiler.
Yemek bir taktik savaşına
benzemektedir. Yusuf, Bünyamin’e yakınlık göstererek kardeşlerin onu kıskanıp
kıskanmadıklarını sınamış olabilir.
44. Bab
Kaybolan
Kâse
44:1-
Ve evinin kahyasına
emretti: ‘Adamların çuvallarını taşıyabilecekleri kadar gıda ile doldur. Herkesin
gümüşünü de kendi çuvalının ağzına koy.
2- En
küçüğünün çuvalına da benim kasemi, gümüş kâsemi koy; tahılın gümüşünü de.” (Kahya),
Yusuf’un dediğini yaptı.
3- Gün
aydınlandı ve adamlar yolcu edildi; onlar ve eşekleri…
4- Şehirden1 henüz çıkmış ve fazla
uzaklaşmamışlardı ki Yusuf, evinin kahyasına dedi ki: “Git adamların peşine düş.
Kendilerine yetiştiğinde de onlara de ki: ‘İyiliğe neden kötülükle karşılık
verdiniz?
1 Kaynaklarda,
bu antik Mısır’ın başkentinin, Kahire’nin
22 km kadar güneyinde, Nil Nehri’nin de batı kıyısında bulunun Memfis olduğu;
Yusuf’un da yaşadığı şehrin burası olduğu belirtilmektedir.
5- Efendimin şarap içtiği
ve kehanette bulunduğu şey bu değil mi? Bunu yapmakla kötülük ettiniz!’
6- Ve
böylece onlara yetişti ve onlara bu sözleri tekrarladı.
7- Ona
dediler ki: “Efendim neden böyle konuşuyorsun? Bizden uzak olsun, biz kulların
böyle şey yapmayız.
8- Çuvallarımızın
ağzında bulduğumuz gümüşleri Kenan diyarından size geri getirmiştik. Buna
rağmen efendinizin evinden nasıl olur da
gümüş ya da altın çalarız?
9- (O
çalınan) biz kullarınızdan kimin yanında çıkarsa (o kişi) öldürülsün.
Bizler de efendimin kulu olacak.”
10- (Kahya)
“Dediğiniz gibi olsun! Kimin yanında bulunursa, o benim kulum olacak. Geri kalanlar da suçsuz sayılacak.” dedi.
11- Ve
her biri hızlıca kendi çuvalını indirdi ve açtı.
12- Büyükten küçüğe doğru hepsinin çuvalını
aradı. Ve kâse, Bünyamin’in çuvalında bulundu.
Yusuf’un kahyası,
kasenin Bünyamin’in çuvalında olduğunu biliyor olabilir. Bu anlaşılmasın diye
de aramaya en büyüğün çuvalından başlamıştır.
13- Bunu üzerine giysilerini
parçaladılar. Ve çuvallarını eşeklerine yükleyip şehre geri döndüler.
14- Yahuda ile kardeşleri de
Yusuf’un evine geldiler. (Yusuf) hâlâ oradaydı. Ve onun huzurunda yere kapandılar.
15- Yusuf da onlara “Bu
yaptığınız nedir? Benim gibi birinin kehanette bulunabileceğini anlamadınız mı?”
dedi.
16- Yahuda da dedi ki: “Efendime
ne diyebiliriz, ne anlatabiliriz ki? Kendimizi de nasıl temize çıkaralım? Yüce
melekler de kullarının suçunu ortaya çıkardı. Efendim, biz de kendisinde kâse
bulunan da artık hepimiz kulunuzuz (hizmetkarınız)!”
17- O
da dedi ki: “Hayır! Bunu yapmak benden uzak olsun. Kase kimde
bulunduysa o benim kulum olacak. Size gelince, selamet (esenlik) içinde
babanızın yanına (Kenan diyarına) çıkabilirsiniz.”
18- Yahuda da ona yaklaştı
ve dedi ki: “Aman efendim! Lütfen izin verin Ben kulunuz, efendimin kulağına bir
şey söylesin! Lütfen kuluna öfkelenme, çünkü sen de paro gibisin.
Yahuda bu ifadesiyle
Yusuf'un yetki açısından Paro gibi önemli bir konumda olduğunu ve gözünde
saygın bir yere sahip olduğunu dile getirmektedir.
19- Efendim, (biz) kullarına ‘Babanız
ya da kardeşiniz var mı?’ diye sormuştu.
20- Efendime de “Yaşlı bir
babamız ve yaşlılık günlerinde doğmuş küçük bir oğlu var. Kardeşi ölünce
annesinin çocuklarından sadece o kaldı. Babası da onu sever.” demiştik.
Yahuda bu konuşmayı
yaptığı sırada ağabeyi Ruben 45, Yusuf 39, Bünyamin ise 33 yaşlarında idi.
21- (Biz)
kullarına da ‘Onu bana getirin. Gözüm onun üstünde olacaktır.”
demiştin.
22- Efendime
de ‘Genç, babasının yanından ayrılamaz. Ve eğer giderse babası gerçekten
ölür.’ demiştik.
23- (Ancak) kullarına ‘Eğer
en küçük kardeşiniz sizinle birlikte (Mısır’a) inmezse, bir daha yüzümü
görmeyeceksiniz!’ demiştin.
24- Kulun
olan babamızın yanına çıktığımızda, söylediklerini kendisine ilettik.
25- Babamız da ‘Dönün ve
bize biraz yiyecek satın alın.’ dedi.
26- Ve dedik ki: ‘(Mısır’a) inemeyiz.
En küçük kardeşimiz de yanımızda olursa ineriz. Çünkü yanımızda en küçük
kardeşimiz olmadan adamı göremeyeceğiz.’
27- Kulunuz babamız da bize
dedi ki: “Siz de biliyorsunuz ki, eşim (Raşel) bana iki
oğul doğurdu.
28- Ve biri benden ayrıldı.
Ben de ‘Gerçekten de (vahşi hayvanlarca) parçalanmıştır.’ dedim. O zamandan
beri de onu hiç görmedim.
44:27,28 ayetlerindeki bu sözler, Yakup’un orijinal cevabında yazılı
değildir (43:6,7). Bu da Tora’nın bazı bölümlerinde daha özet, diğer
bölümlerinde de daha detaylı bilgi verildiğine dair kuralla uyum içindedir.
Tora, detayları, en uygun olacakları yerlerde vermeyi tercih eder.
29- Şimdi de bunu önümden
alırsanız ve başına bir felaket gelirse, ak saçımı ölüler diyarına (mezara) kederle
indirmiş olursunuz’.
30- Ve şimdi, ben kulunuz babama vardığımda genç yanımızda
olmayacak. Oysa (babamın) canı, (Bünyamin’in) canına bağlı!
31- Gencin olmadığını
gördüğü anda da ölecektir! Biz kullarınız da, kulunuz babamızın ak saçını
ölüler diyarına kederle indirmiş olacağız!
32- Ben kulun da ‘Eğer onu
geri getirmez ve önüne çıkarmazsam, sonsuza kadar sana karşı suçlu sayılayım.”
diyerek, babamın önünde ona kefil oldum.
33- Şimdi lütfen genç
yerine ben kul olarak size kalayım. Delikanlı da kardeşleriyle birlikte (Kenan diyarına)
çıksın.
34- Genç yanımda yokken
babama nasıl çıkarım? Babamın başına gelecek kötülüğü görmeye de dayanamam!”
43 ve
44’üncü Babta yer alan hususlar, Kur’an’da Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (66-83 ayetlerinde)
yer almaktadır.
45. Bab
Ve Yusuf,
Kardeşlerine Kim Olduğunu Açıklıyor
45:1-
Ve Yusuf, artık orada
bulunanların önünde kendini tutamadı ve “Herkes benden (yanımdan) çıksın!” diye
bağırdı. Ve Yusuf, kendini kardeşlerine tanıttığında yanında kimse yoktu.
2- Ve
o kadar yüksek bir sesle ağladı ki Mısırlılar da duydular, paronun ev halkı da
duydu.
3- Ve
Yusuf kardeşlerine “Ben Yusuf’um! Babam hâlâ yaşıyor mu?” dedi. Kardeşleri de
dehşete kapıldılar ve huzurunda ona cevap veremediler.
4- Ve
Yusuf, kardeşlerine “Bana yaklaşın!” dedi. Ve yaklaştılar.
Ve dedi ki: “Ben, Mısır’a sattığınız kardeşiniz Yusuf’um!
Kardeşleri onu Mısırlı Safenat-Paneah
olarak tanıyorlardı. İbranice olan Yusuf ismi, Mısır’da unutulmuştu.
5- Fakat
şimdi, beni buraya sattığınız için üzülmeyin ve kendinizi suçlamayın. Çünkü hayatı
korumak için beni sizden önce (Mısır’a) gönderen yüce meleklerdir.
Yusuf, kardeşlerine başlarından geçen her şeyin Allah'ın bir
takdiri olduğunu; kuyuya atılmasının da köle olarak satılmasının da hapse
girmesinin de vuku bulan kıtlığın da … kısacası herşeyin Allah'ın bir planı
çerçevesinde geliştiğini söylemektedir.
6- Çünkü
bölgede 2 yıldır kıtlık var. Toprak sürülmeyecek ve 5 yıl daha
hasat edilmeyecek.
7- Yeryüzünde
sizden bir kalıntı bırakmak (soyunuzu korumak), sizleri de büyük bir kurtuluşla hayatta
tutmak için beni sizden önce (Mısır’a) gönderen yüce meleklerdir.
8- Şu
anda beni buraya gönderen siz değilsiniz, Yüce meleklerdir. Beni, paroya bir baba
(hoca, danışman), sarayının da efendisi,
tüm Mısır’ın da yöneticisi yaptı.
9- Acele
edin ve babama çıkın ve kendisine deyin ki: “Oğlun Yusuf diyor ki: ‘Yüce
melekler, beni tüm Mısır’ın efendisi yaptı. Bana (Mısır’a)
in ve gecikme!
10- Goşen1 bölgesinde oturacak ve bana yakın
olacaksın. Sen de çocukların da torunların da davarın da sığırların da sana ait
olan her şey de...
1 Burası, Nil deltasının doğusunda ve günümüzdeki Süveyş
kanalının batısında kalan verimli bir bölgedir. Hakkında “ülkenin en iyi
bölgesi” (47:6) denmesinin sebebi budur. En önemli şehri Rameses’ti (bkz.
47:11). Hem Yusuf’a hem de Kenan diyarına yakın olan bir bölgedir (46:29).
Bir başka kaynağa göre ise Goşen, Pelusium’un güneyinde ve
Kahire’nin kuzeyinde kalan Heroopolis olarak belirtilmektedir (46:28,
Septuaginta o.ç.; Ptolemy, Coğrafya 4:5)
Yusuf’un ailesinin gelecekteki evi olarak Goşen’i seçmesinin
iyi bir nedeni vardır. Burada Mısır’ın putperest ve ahlaki çöküntü içindeki
toplumundan ayrı yaşayabileceklerdir. Goşen, ayrıca Mısır’da nefret edilen bir
meslek olan koyun çobanlığını da rahatça devam ettirebilecekleri bir yerdir
(46:34)
11- Senin de ailenin de sana
ait olan her şeyin de yoksullaşmaması için, orada ihtiyaçlarını karşılayacağım.
Çünkü 5 yıl daha kıtlık var!”
12- Ve işte, sizler de
kardeşim Bünyamin de sizinle konuşanın ben olduğumu gözlerinizle görüyorsunuz.
13- Mısır’da ne kadar güçlü
olduğumu da tüm gördüklerinizi de babama anlatın ve babamı hemen buraya
getirin.”
14- Ve kardeşi Bünyamin’in
boynuna sarıldı ve ağladı. Bünyamin de onun boynuna s arıldı ve ağladı.
15- Diğer kardeşlerini de öptü
ve onlar için ağladı. Ardından da kardeşleri onunla konuştu.
16- Paronun evinde de “Yusuf’un
kardeşleri geldi.” sözü duyuldu. Paro da kulları da hoşnut oldu.
17- Paro
da Yusuf’a dedi ki: “Kardeşlerine de ki ‘Şunu yapın: Hayvanlarınızı
(erzakla) yükleyin ve gidip Kenan diyarına çıkın.
18- Babanızı da ailelerinizi
de alın ve bana gelin. Size Mısır’ın en iyisini (en verimli toprağını)
vereceğim. Sizler de ülkenin yağını (zenginliğini) yiyeceksiniz.’
19- Şimdi
sana da emredildi. (Kardeşlerine) de ki: ‘Şunu
yapın: Mısır diyarından kendiniz için de çocuklarınız için de eşleriniz için de
arabalar alın. Babanızı da alın ve gelin.
20- Mallarınızı da dert
etmeyin. Çünkü Mısır’daki her şeyin en iyisi sizindir.’
21- İsrail’in oğulları da söyleneni
yaptılar. Paronun buyruğu üzerine Yusuf da onlara arabalar verdi, yol için de azık
verdi.
22- Her birine de giysi verdi. Bünyamin’e de 300
parça gümüş ve 5 parça giysi verdi.
23- Babasına
da şunları gönderdi: Mısır’ın en iyilerini taşıyan 10 eşek. Babasının yolculuğu
için de tahıl ve gıda ve et yüklü 10 dişi eşek.
24- Ve kardeşlerini gönderdi.
Onlar da gittiler. Onlara, “Yolda çekişmeyin (geçmişteki
yaptıklarınız için tartışmayın)!” de dedi.
25- (Kardeşleri) Mısır’dan
çıktılar ve Kenan diyarına, babaları Yakup’un yanına geldiler.
26- Ve
ona dediler ki: “Yusuf hâlâ yaşıyor! Üstelik tüm Mısır’ın yöneticisi!” Ve
Yakup’un yüreği durdu, onlara inanmadı.
27- Yusuf’un kendilerine söylediklerinin
tümünü ona anlattılar. Yusuf’un kendisini (Mısır’a)
taşımak için gönderdiği arabaları görünce de babaları Yakup’un ruhu canlandı.
28- Ve İsrail, “Oğlum Yusuf
hâlâ hayatta! Ve ölmeden önce gidip onu göreceğim!” dedi.
Burada
anlatılan hususlar, Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (84-98 ayetlerinde)
yer almaktadır.
46. Bab
Yakup,
Mısır’a Gidiyor
46:1-
Ve İsrail, sahip olduğu her şeyle
birlikte yola çıktı ve Beer Şeba’ya geldi ve babası İshak’ın ilahına orada
kurbanlar sundu.
2- Ve
gecenin bir vaktinde yüce melekler, İsrail’e dedi ki: “Yakup!
Yakup!” (Yakup) “Buyur, emret!” dedi.
“הִנֵּֽנִי” (hınneni) ifadesi “Buyur, emret!” anlamına
gelmektedir. Arapçadaki “لَبَّيْكَ” (Lebbeyk) ifadesi de aynı anlamda gelmektedir.
3- Dedi
ki: “Ben Yüce olan İlah’ım;1
babanın ilahı. Mısır’a inme hususunda korkma. Orada senden büyük bir ulus
yapacağım.
1 “אֵ֖ל”
(el) Yüce, “אֱלֹהֵ֣י” (elohe) de “ilah” yani “Yüce Olan” demektir. Dolayısıyla
da “הָאֵ֖ל אֱלֹהֵ֣י” (ha-el elohe) “Yüce olan Yüceyim veya Yüce olan İlahım”
demek oluyor. Bu ifade Tevrat’ta sadece burada geçiyor.
4- Ve
seninle birlikte Mısır’a inecek ve seni oradan mutlaka çıkaracağım. Yusuf da
elini gözlerinin üzerine koyacaktır.”
“Yusuf
da elini gözlerinin üzerine koyacaktır” ifadesi ile ilgili üç yorum vardır:
1- Yusuf, gözleri görmeyen babasını iyileştirecek: “Şu gömleğimi götürün ve onu babamın yüzüne koyun;
gözleri açılacaktır.” (Kur’an, Yusuf, 12:93)
2- Yusuf’un yanında
vefat edeceksin. Yusuf da gözlerini kapatacak. O dönemlerde bir kişinin
vefatından hemen sonra gözlerini oğlunun kapatması adettendi. (İbn Ezra, 1,403)
3- Allah, Yakup’a
Mısır'a gidişinde oraya yerleşme ve hayatını devam ettirme konusunda herhangi
bir telaş yaşamamasını; zira gerekli ortam ve imkanın Yusuf tarafından
hazırlandığını belirterek onu teskin etmektedir. (Sfomo, s. 247)
5- Yakup da Beer Şeba’dan çıktı.
İsrail’in oğulları da babaları Yakup’u ve çocuklarını ve eşlerini, onu taşımak
için Paronun gönderdiği arabalara bindirdiler.
6- Sürülerini de Kenan diyarında edindikleri servetlerini de aldılar
ve Mısır’a gittiler. Yakup da onunla birlikte tüm soyu da…
7- (Yakup),
oğullarını da oğullarının oğullarını da kızlarını da oğullarının kızlarını da
tüm soyunu da kendisiyle birlikte Mısır’a getirdi.
8- Bunlar
da Mısır’a gelen İsrail halkının, Yakup’un ve oğullarının isimleridir:
Yakup’un behoru (ilk oğlu) Ruben’di.
9- Ruben’in oğulları da:
Hanok ve Pallu ve Hezron ve Karmi.
10- Şimon’un da oğulları:
Yemuel ve Yamin ve Ohat ve Yakin ve Sohar ve Kenanlı kadının oğlu Şaul.
11- Levi’nin oğulları da:
Gerşon ve Kehat ve Merari.
Kehat’ın (Kohat) Musa,
Harun ve Samuel Nebinin dedesi olduğu belirtilmektedir. (Hirsch Seligsohn, “Kohath”,
JE, Vll, 529)
12- Yahuda’nın da oğulları:
Er ve Onan ve Şela ve Peres ve Zerah. Ancak Er ile Onan Kenan diyarında
ölmüştü. Ve Peres’in oğulları: Hesron ve Hamul.
13- İssakar’ın oğulları da:
Tola ve Puvva ve Yov ve Şimron.
14- Zebulun’un oğulları da:
Seret ve Elon ve Yahleel.
15- Bunlar da Lea’nın Yakup’a
doğurduğu oğullardır. Lea, onları ve kızı Dina’yı Paddan Aram’da doğurmuştu.
Yakup’un bu oğulları ve kızları ile birlikte tüm canları1 33’tür.
1“נֶּ֖פֶשׁ” (nefeş)
sözcüğü; can, hayat, nefes gibi anlamlara gelmektedir.
Ayette (ayette) 33 kişiden söz edilmektedir; oysa (ölmüş olan
Er ve Onan dışında) listelenen isim sayısı 32’dir. Bu sayı Levi’nin kızı Yokebed
ile 33’e tamamlanmaktadır (Sayılar, 26:59). Ayetteki çoğul “kızları” sözcüğünün
bu fikri desteklediği düşünülebilir. Zira kız olarak sadece Dina’yı öne çıkarıp
bazılarını ise arka planda bırakması ise tamamen ilahi takdirin bir sonucudur.
16- Gad’ın oğulları da:
Sifyon ve Hagi ve Şuni ve Esbon ve Eri ve Arodi ve Areli.
17- Aşer’in de çocukları:
Yimna ve Yişva ve Yişvi ve Beria ve kız kardeşleri Serah. Ve Beria’nın
oğulları: Hever ve Malkiel.
18- Lavan’ın, kızı Lea’ya
verdiği Zilpa’nın Yakup’a doğurduğu çocukları bunlardır. Lea da bunları Yakup’a
doğurdu; tamamı 16 can idi.
19- Yakup’un karısı Raşel’in de oğulları: Yusuf
ve Bünyamin.
20- Yusuf’un da Mısır’da başrahip
Potifera’nın kızı Asenat’tan Menaşşe ve Efrayim adında 2 oğlu oldu.
21- Bünyamin’in oğulları da:
Bala ve Beker ve Aşbel ve Gera ve Naaman ve Ehi ve Roş ve Muppim ve Huppim ve Ard.
22- Ve bunlar, Raşel’in Yakup’a doğurduğu
çocuklardır; tamamı 14 can idi.
23- Dan’ın oğulları
da: Huşim.
Dan'ın tek oğlunun ismi belirtilmiş olmasına
rağmen ayetteki ifade “oğulları” şeklinde çoğuldur.
24- Naftali’nin oğulları
da: Yahseel
ve Guni ve Yeser ve Şillem.
25- Bunlar da Lavan’ın kızı
Raşel’e verdiği Bila’nın çocuklardır. Bila
da bunları Yakup’a doğurdu; tamamı 7 can idi.
İsrail
oğulları Goşen’e Yerleşiyor
26- Yakup’un
oğullarının eşleri dışında, Yakup ile Mısır’a gelen ve (Yakup’un)
uyluğundan çıkmış olanların (onun soyundan olanların) tamamı 66 can idi.
27- Yusuf’un
da Mısır’da doğan oğulları 2 candı. Ve Yakup’un evinden Mısır’a gelen canların
tamamı 70 can idi.
70 kişinin dökümü şöyledir: Lea’nın soyundan 32, Zilpa’dan
16, Raşel’den 11, Bila’dan da 7 olmak üzere, Kenan’da toplam 66 kişi Mısır’a
gelmiştir.
Yusuf ve iki oğlu Mısır’dadır; Yoheved de Mısır’a girişte
doğmuştur (ya da toplama Yakup katılmıştır (bkz. 46:15).
Böylece toplam 70 kişi oluyor.
28- (Yakup)
Goşen’e giden yolu göstermesi (orada hazırlık yapması) için Yahuda’yı
da önden Yusuf’a gönderdi. Ve Goşen bölgesine vardılar.
29- Yusuf
da arabasını (kendisi) sürdü ve babası İsrail’i
karşılamak üzere Goşen’e çıktı. Ve kendisini ona takdim etti ve boynuna sarıldı
ve uzun süre ağladı.
30- İsrail
de Yusuf’a dedi ki: “Yüzünü ve hâlâ hayatta olduğunu gördüm ya, artık (huzurla)
ölebilirim.”
31- Yusuf,
kardeşlerine ve babasının ev halkına dedi ki: “Çıkıp paroya anlatacağım ve ona
diyeceğim ki, ‘Kenan diyarındaki kardeşlerim ve babamın ev halkı bana geldiler.
32- Bu
adamlar davar çobanıdırlar ve (Kenan’da) hayvancılıkla
uğraşırlardı. Ve davarlarını da sığırlarını da kendilerine ait her şeyi de (beraberlerinde)
getirdiler.
33- Paro
sizi çağırtıp ‘Ne iş yaparsınız?’ dediğinde,
34- ‘(Biz)
kullarınız, biz de babalarımız da çocukluğumuzdan şimdiye kadar hayvancılıkla
uğraştık.’ diyeceksiniz. Böylece Goşen’de yerleşebilmeniz mümkün olacak. Çünkü
davar çobanlığı Mısırlılar için iğrençtir.”
Bir açıklamaya göre bunun sebebi, koyunların Mısırlılar için kutsal
oluşlarıdır. Dolayısıyla Mısırlılar, koyunları yiyecek amacıyla yetiştirenlere
kötü gözle bakarlardı (Raşi 1,512; Başlangıç, 43:32). Bir başka açıklamaya göre
Mısırlılar tamamen vejetaryendiler (İbn Ezra 1,406).
Burada
anlatılan hususlar, Kur’an’da, Yusuf Suresinde de (100-104 ayetlerinde)
yer almaktadır.
47. Bab
47:1-
Yusuf da paroya geldi ve dedi ki: “Babam,
kardeşlerim, davarı, sığırları ve sahip oldukları her şey ile Kenan diyarından
çıktılar. Şu anda Goşen bölgesindedirler.”
2- Kardeşleri arasından da
5 kişi seçti ve onları paroya takdim etti.
3- Paro da Yusuf’un
kardeşlerine, “Ne iş yaparsınız?” dedi. Paroya şöyle dediler: “Kulların davar
çobanıdır; biz de babalarımız da.
4- Ve yeryüzünde kalmak (yaşayabilmek) için
geldik. Çünkü Kenan diyarında şiddetli bir kıtlık var, kullarının davarı için
de otlak yok. Lütfen izin ver, kulların Goşen diyarında yaşasınlar.”
5- Paro da Yusuf’a dedi
ki: “Babanla kardeşlerin sana gelmişler.
6- Mısır ülkesi de önündedir.
Babanı ve kardeşlerini ülkenin en iyi bölgesine yerleştir; Goşen bölgesinde
yerleşsinler. Aralarında da becerikli olduğunu bildiğin kişiler varsa, onları
da sürülerime1 yönetici ata.
1 Mısır’da koyunlardan nefret edildiği, Paronun sürülerinin de atlardan
ve katırlardan oluştuğu rivayet edilir. (Ezra 1,407)
7- Yusuf,
babası Yakup’u da getirdi ve onu paronun önünde durdurduı. Ve Yakup,
paroyu kutsadı (mübarek kıldı).
Yakup’un bu karşılaşmada yaşlı ve zayıf olduğu için, zorlukla
ayakta durduğu, bu nedenle de Yusuf’un ona destek olduğuna dair bir işaret
teşkil ettiği belirtilir.
8- Paro da Yakup’a, “Ömrünün
yıllarının günleri ne kadardır (tam olarak kaç yaşındasın)?” diye sordu.
9- Yakup da dedi ki: “Hac (konaklama) yıllarımın
günleri 130 yıldır. Ömrümün günleri de az ve zor oldu. (Ancak)
Babalarımın (dünyadaki) misafirlik günlerinde yaşadıkları yılların
günlerine ulaşamadı (atalarım kadar uzun yaşamadım).”
10- Ve Yakup, paroyu bereketli
kıldı ve paronun huzurundan çıktı.
Yakup’un 2108 yılında doğduğu (25:26) konuşmanın olduğu yılın
da 2238 (MÖ 1523) olduğu tahmin edilmektedir.
Otoriteler, bir kralın, gelen bir ziyaretçiyle ilgili olarak
sorulacak birçok şey varken özellikle yaşını sormasının dikkat çekici olduğuna
değinirler. Metnin yüzeysel okunuşuyla, paronun, karşısındaki kişinin ne kadar
yaşlı olduğunu görünce çok etkilendiği sonucu çıkarılabilir. Hatta belki de
Yakup, paronun o ana kadar gördüğü en yaşlı kişidir. Paro da bu nedenle böyle
bir soru sorma ihtiyacı duymuştur. Yakup da cevaben, İbrahim ve İshak kadar
uzun yaşamadığını, fakat zorluklarla dolu bir hayat sonucu yaşlandığını söyler
(Raşbam; Ramban).
11- Ve Yusuf, babasını ve
kardeşlerini yerleştirdi. Paronun emrettiği gibi de Mısır diyarında, ülkenin en
iyi bölgesine, Rameses diyarında (onlara) mülk verdi.
12- Ve Yusuf, babasına ve
kardeşlerine ve babasının ev halkına, en küçüğüne kadar (sahip oldukları
çocukların sayısına göre) yiyecek sağladı.
Bu ayetten anlaşıldığı
üzere Yusuf, Mısır’da kıtlık olduğu halde kendi ailesini kayırmamış ve onların
temel ihtiyaçlarını sayılarına göre karşılamış, daha fazlasını da vermemiş.
13- Bütün ülkede de ekmek (yiyecek) yoktu. Çünkü
kıtlık çok şiddetliydi. Mısır diyarı ile Kenan diyarı da kıtlık yüzünden zayıf
düştü.
14- Yusuf, (halkın) satın
aldığı tahıldan kazanılan parayı da Mısır ve Kenan topraklarında toplanan bütün
parayı da paronun evine (sarayına, hazinesine) getirdi.
Başlangıç 41:34 ve 47:24-26 ayetlerinde anlatıldığı üzere 7
yıl süren bolluk döneminde halkın elde ettiği tüm ürünlerin beşte birinin vergi
olarak alındığını görüyoruz. Şimdi ise toplanan ürünlerin nakliyesi, yıllarca
depolamasının maliyeti ve israfın önlenmesi gibi nedenler de hesaba katılarak para
karşılığında halka satıldığı kanaati oluşmaktadır.
15- Mısır ve Kenan
diyarında (halkın elindeki) para tükenince de tüm Mısır, Yusuf’a dedi
ki: “Bize ekmek (yiyecek) ver! Gözünün önünde ölelim mi? Paramız bitti.”
16- Yusuf da dedi ki: “Sürülerinizi
getirin. Mademki paranız tükendi; o zaman sürülerinize karşılık size (erzak) veririm.”
17- Ve sürülerini Yusuf’a
getirdiler. Yusuf da davar ve sığır sürüleri, atlar ve eşekler karşılığında
onlara ekmek (yiyecek) verdi1. Ve o yıl, sürülerinin
karşılığında onları ekmekle besledi.
1 Davar ve sığırların halktan alınmadığı, onlarla kağıt
üzerinde “sahiplik anlaşması” yapıldığı; at ve eşeklerin ise halktan fiilen
alındığı yönünde bir görüş mevcuttur.
18- Ve o yıl sona erdi. İkinci
yıl yine geldiler ve Yusuf’a dediler ki: “Efendimizden hiçbir şeyi esirgeyecek
değiliz. Ancak paranın bitmesi ve hayvanların efendimize devredilmesiyle,
kurumuş cesetlerimiz ve toprağımızdan başka efendimize verecek bir şeyimiz
kalmadı.
19- Hem biz hem de
toprağımız, gözünüzün önünde ölüp gidelim mi? Bizi ve toprağımızı ekmek (yiyecek erzak) karşılığında
satın alın, bizler de (böylece) paronun kulu olalım1,
toprağımız da (onun olsun). Ve bize tohum verin ki yaşayalım ve
ölmeyelim! Ve (ekim yapalım ki) toprak ıssız kalmasın!”
20- Yusuf da Mısır’ın tüm
topraklarını paronun malı haline getirdi. Zira kıtlığın şiddetine dayanamadığı
için herkes tarlasını satmıştı. (Böylece) ülke de paronun (şahsi mülkü)
oldu.2
1 Halkın “kul (devletin hizmetkarı/işçisi) olalım” teklifine
karşın, Yusuf insanları değil, sadece toprakları Paronun malı olarak almış. Böylece
halk, 24’üncü ayette açıklandığı üzere elde ettikleri ürünün beşte birini vergi
olarak devlete vermek suretiyle kendi geçimlerini sağlamaya devam etmiş ve hükümete
de yük olmamış. Ayrıca Yusuf’un, halkı yiyecek karşılığında kul (devletin
hizmetkarı/işçisi) yapmasının da doğru olmadığı kanaatindeyiz.
2 Bir görüşe göre kıtlık 7 yıl sürmediği, çünkü kıtlığın ikinci
yılında Yakup Nebi’nin Paroyu mübarek/bereketli kılması nedeniyle kıtlığın o
yıl sona erdiği belirtilmektedir. (Tosafta Sota 10:9).
21- Ve (Yusuf) Mısır’ın bir
ucundan öbür ucuna kadar tüm halkı şehirlere taşıdı.
Bir görüşe göre; Yusuf nüfusu şehirden şehire transfer
etmiştir. Böylece halkın artık toprağa sahip olmadığı vurgulanacak, kraliyetin
toprağa olan hakimiyeti tartışılmaz olacak ve hiçbir birey önceden sahip
olduklarının üzerinde hak iddia edemeyecektir. Yusuf halkı kendi evlerinde
bıraktığı takdirde, her birinin eski mallarına, sanki hala kendi malıymış gibi
bağlanacağından endişelenmiştir. Bu açıdan, herhangi birinin devlet malının bir
bölümüne sahip olmasının, sadece kralın isteğine bağlı olduğunu açıkça belirtmek
istemiştir (Raşi; Radak).
22- Ve sadece kohenlerin (din adamlarının) toprağını
satın almadı. Çünkü kohenler için Paro tarafından öngörülmüş kural (pay)
vardı. Paronun kendilerine verdiği payı (erzağı/maaşı) da yiyorlardı. Bu
yüzden de topraklarını satmadılar.
23- Yusuf da halka dedi
ki: “İşte, bugün hem sizi hem de topraklarınızı paro için satın aldım! İşte
size tohum, (icar yoluyla) toprağı ekin.
24- İleride (ürününüz olduğunda),
ürünlerden 1/5’lik bir bölümü paroya vereceksiniz. (Kalan) 4 pay ise;
tarlanın (ekmeniz için) tohumu ile sizin, ev halkınızın ve
çocuklarınızın yiyeceği olacak.”
25- Dediler ki: “Hayatımızı
kurtardın! Efendimizin katında lütuf bulalım ve paronun kulları (hizmetkarları) olalım.”
Bu sözlerden halkın Yusuf'un
ekonomi politikasından memnun olduğu anlaşılmaktadır.
26- Yusuf da bunu, bugüne
kadar (Tora’nın yazıldığı Musa’nın zamanına kadar) bir kanun
haline getirdi. (Buna göre:) Mısır’ın (tarım) toprağının (üzerinde
yetişen ürünlerin) beşincisi (beşte biri) paroya aittir. Sadece kohenlerin
toprakları paroya ait olmadı.
27- Ve İsrail, Mısır’da,
Goşen bölgesinde yaşadı ve orada mülk edindilerı ve verimli oldular
ve sayıca çok fazla çoğaldılar.
ı Yusuf’un verdiği topraklardan başka topraklar da satın
aldılar.
28- Yakup da Mısır’da 17
yıl yaşadı. Ve Yakup’un günleri, hayatının yılları, 7 yıl ve 40 ve 100 yıl oldu.
Normalde Tora büyük sayıları önce verir (bkz. 23:1; 25:7).
Fakat Tora burada sırayı tersine çevirerek, küçük sayının “hayatının yılları”
ifadesine yakın olmasını sağlamıştır. Zira Yakup, Paro kendisine kaç yaşında
olduğunu sorduğu zaman, “Yaşantımın günleri oldukça az ve zor oldu. Babalarımın
hayat içindeki yolculuklarında yaşadıkları kadar uzun yaşamadım.” (47:9)
Yakup Mısır’a geldiğinde 130 yaşındaydı (Başlangıç, 47:9). Bu
duruma göre Mısır’da 17 yıl yaşamış oldu.
29- Ve İsrail’in (Yakup’un) ölüm günleri
yaklaştı. Oğlu Yusuf’u çağırdı ve ona dedi ki: “Senin gözünde lütuf bulduysam,
şimdi elini uyluğumun altına koy1 ve bana hak (gerçek,
adil, samimi) davran ve hesed et2 ve lütfen beni Mısır’da
gömme.
1 Eski Ahid döneminde elleri sünnetli organın altına koyarak
yemin etmek, en ağır yemin kabul edilirdi. Benzer bir yeminleşme, İbrahim ile
baş kahyası arasında olmuştu. İbrahim, kahya’ya oğlu İshak için Kenanlıların
kızlarından eş almayacağına ve Memleketi Ur’a giderek oradan kız getireceğine
dair ona yemin ettirmişti. (Başlangıç, 24:2)
Sonraki dönemlerde bu uygulama
kalkmıştır. Bir kimsenin cinsel organına dokunmak haram kabul edilmiştir. Yahudi
geleneğinde sonraki dönemlerde yeminler, elin Tevrat Tomarı (Sefer Tora) ya da tefilin
gibi bazı kutsal gereçler üzerine konması suretiyle yapılmaya başlanacaktır. (Bk:
B.T., Şevuot 38b; RaŞY, 1, 248.)
2 “חֶ֕סֶד”
(hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan, hayırda bulunma, şefaat,
adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.
30- Atalarımla birlikte
yatacağım. Sen beni Mısır’dan (dışarı) çıkar ve onların mezarlarına gömeceksin.” Yusuf
da “Söylediğin gibi yapacağım.” dedi.
İsrail geleneğinde
Kenan İli'nde (Filistin’de) defnedilme adeti Yakup'un bu uygulamasına
dayandırılmaktadır. Gelenekte “bas ve haşrin (öldükten sonra dirilme ve
toplanma) Filistin'de olacağı kabul edildiği için, Yahudilerden Filistin
dışında dirilenlerin yer altından çok büyük bir azapla geçecekleri zorlu
yolculuktan sonra buraya ulaşacakları kabul edilmektedir. (Bk. RaŞY. I, 523)
31- Ve dedi ki: “Bana
yemin et”. Ve (Yusuf) ona yemin etti ve İsrail, şükür için yatağın başucuna secde etti.
Yahve için yapılan secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç,
47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27; 20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer,
9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10
Not:Bu bölümde yer alan hususlar ile
ilgili olarak, Kur’an’da herhangi bir bilgi yer almaktadır.
48. Bab
Yakup,
Efrayim ile Menaşşe’yi Kutsuyor
48:1-
Ve öyle oldu. Bir süre sonra, Yusuf’a “Baban rahatsız” denildi.
İki oğlunu da Menaşe’yi ve Efrayim’i yanına aldı.
2- Yakup’a
da “Oğlun Yusuf geliyor.” denildi. İsrail de gücünü topladı ve yatağında
oturdu.
3- Yakup,
Yusuf’a dedi ki: “Her Şeye Kadir Olan (Gücü Yeten) Yüce,
Kenan diyarındaki Luz’da bana görünmüş ve beni mübarek kılmıştı.
4- Bana da demişti ki: ‘Seni
verimli kılıp çoğaltacağım ve seni halklar topluluğu haline getireceğim. Bu ülkeyi
de ardından gelecek olan nesline ebedi bir mülk olarak vereceğim.’
5- Şimdi, Mısır’a ben gelmeden
önce Mısır diyarında doğan senin iki oğlun da benimdir. Efrayim ve Manaşe de (oğullarım) Ruben ve
Şimon gibidir.
6- Onlardan sonra doğacak
çocuğun da senin olacak. (Efrayim ile Manaşe) kardeşlerinin miraslarından da pay alacaklar.
7- Ve
bana gelince; Padan Aram’dan gelirken, Efrat’a kısa bir mesafe kalmışken Kenan
diyarında Raşel öldüğünde çok üzüldüm ve onu orada Efrat’a giden yolun kenarına
gömdüm. Orası Beytüllahim’dir.”
İbrânîce'de “ekmek evi” anlamına gelen Beytüllahim, Yeruşalim'in
(Kudüs’ün) yaklaşık 11 km güneyindedir.
8- İsrail, Yusuf’un
oğullarını gördü ve “Bunlar kim?” diye sordu.
9- Yusuf da babasına dedi
ki: “Onlar, yüce meleklerin bana burada verdiği oğullarımdır.” (İsrail) dedi ki: “Onları
yanıma getir de onları mübarek kılayım.”
10- İsrail’in gözleri
yaşlılıktan dolayı artık zayıflamıştı, göremiyordu. Yusuf da onları (babasına)
yaklaştırdı, (Yakup) onları öpüp kucakladı.
11- Ve
İsrail, Yusuf’a dedi ki: “Yüzünü bir daha görmeyi hiç beklemiyordum. Ama
yüce melekler, soyunu da bana gösterdi.”
12- Yusuf da oğullarını
kucağından aldı ve ona secde etti.
13- Sonra da Efrayim’i
sağına aldı ve İsrail’in sol eline yaklaştırdı. Manaşe’yi de soluna aldı ve İsrail’in
sağ eline yaklaştırdı.
14- İsrail da sağ elini
genç olan (ve solunda duran) Efrayim’in başına uzattı. Sol elini de (ve
sağında duran) Manaşe’nin başına koydu. Ve Menaşe, Behor (ilk doğan) olduğu
halde (İsrail) ellerini (bilinçli bir şekilde) çaprazlamıştı.
Yakup’un sağ elini büyük olan Menaşe’nin, sol elini de Efrayim’in
başına yerleştirmesi gerekmekteydi. Bu nedenle Yusuf, Menaşe’yi Yakup’un
sağına, Efrayim’i de soluna bırakmıştı..
15- Ve
(yakup) Yusuf’u mübarek kıldı ve
dedi ki: “Ey, babalarım İbrahim ve İshak’ın önünde giden Yüce melekler! Ey,
kendimi bildiğim andan bugüne kadar bana çobanlık eden Yüce melekler!
16- Beni bütün kötülüklerden
kurtaran melek de bu gençleri mübarek kılsın! Adım da atalarım İbrahim ve İshak’ın
adları da onlarla birlikte yaşasın ve yeryüzünde balıklar gibi çoğalsınlar.
17- Yusuf, babasının sağ
elini Efrayim’in başına koyduğunu gördü ve bundan hoşlanmadı. Babasının elini Efrayim’in
başından kaldırıp Menaşe’nin başına koymak istedi,
18- Ve Yusuf babasına dedi
ki: “Öyle değil baba! Behor (ilk doğan erkek çocuk) olan diğeridir. Sağ elini onun
başına koy.”
19- Babası
da reddetti ve dedi ki: “Biliyorum oğlum, biliyorum. O da (Menaşe
de) bir halk olacak, o da büyüklük elde edecek. Ancak küçük kardeşi daha
büyük bir halk olacak, soyundan da birçok ulus doğacak.”
20- Ve o (Yakup), o gün
onları mübarek kıldı ve (Yusuf’a) dedi ki: “İsrail, seninle bereketlenecek
ve yüce melekler ‘Seni, Efrayim ve Menaşe gibi yapsın’ diyecek.” Ve Efrayim’i,
Menaşe’nin önüne koydu (behorluk hakkını küçük olana verdi).
21- Ve
İsrail, Yusuf’a dedi ki: “Ben ölmek üzereyim. Ancak yüce
melekler sizinle olacak ve sizi atalarınızın topraklarına geri döndürecek.
22- (Yusuf)
sana da kardeşlerinden ayrı olarak, Amorilerin1 elinden
kılıcım ve yayımla almış olduğum Şekem’i2 veriyorum.”
1 Amorilerin,
Arnon Nehri’nin (günümüzde Ürdün’deki Mücib Nehri’nin) doğusunda ve Lut Gölü
(Ölüdeniz) civarında yaşayan halk olduğu belirtilmektedir. Çevre halklar
tarafından “Dağlılar” olarak isimlendirilen bu halk, daha sonra buradan
sürülmüştür. Amori halkında; genç kızlar evlenmeden önce 7 gün fahişelik
yaptıkları ve bundan elde ettikleri ücretleri de putları için harcadıkları
şeklinde bir gelenek olduğu belirtilmektedir. (Herodotus 1:199; Talmud, Ketubot
3b).
2 Yusuf Nebi, Şekem’de (Nablus’ta) gömülmüştür (Yeşu, 24:32).
Şekem sözcüğü aynı zamanda “pay” anlamına gelmektedir.
Not:Bu bölümde yer alan hususlar ile
ilgili olarak, Kur’an’da herhangi bir bilgi yer almaktadır.
49. Bab
Yakup’un
Son Sözleri
49:1-
Yakup, oğullarını çağırdı
ve dedi ki: “Toplanın da günlerin sonunda sizi nelerin çağıracağını (ileride başınıza gelecekleri)
anlatayım.
2- Gelin ve dinleyin ey Yakupoğulları!
Babanız İsrail’i dinleyin!
3- Ruben, sen behorumsun (ilk doğan oğlumsun). Kudretim
ve gücümün ilk meyvesisin. Saygınlıkta üstün ve güçte üstün.
4- (Ancak) Su gibi değişken
(düşüncesizce hareket edensin), artık üstün olmayacaksın. Çünkü babanın
yatağına gittin (üvey annenle yattın), onu kirlettin ve çıktın.
5- Şimon ve Levi de ikilidirler.
Kılıçları şiddet kusar.
6- Ruhum onların
entrikalarına katılmasın. Ey şerefim,
onların toplanmalarına katılma! Çünkü öfkeleriyle insanları (şekem halkını) öldürdüler.1
Bir hevesle de boğaları öldürdüler.2
1 Genelde birlikte hareket eden Şimon ve Levi kardeşler, kız
kardeşleri Dina ile zorla birlikte olan Şekem halkını kurdukları bir tuzakla
katletmişler ve şehirlerini de yağmalamışlardı. (Başlangıç, 34:25,26). Şimon ve
Levi'nin meseleleri kaba kuvvetle çözme eğiliminde oldukları belirtilmektedir.
2 Şekem halkı aslında boğaları kutsadığı için ifade her iki
şekilde de anlamaya uygundur.
7- Lanet olsun
öfkelerine, çünkü şiddetlidir. Lanet olsun onların gazabına, çünkü zalimcedir. Onları,
Yakup’ta böleceğim ve İsrail’de dağıtacağım.
8- Ve Yahuda, kardeşlerin
seni övecek. Elin de düşmanlarının boynunda olacak. Babanın oğulları da sana
secde edecek.
9- Genç aslan Yahuda! Avın
üstünden yükselen oğlum. Bir aslan gibi, heybetli bir aslan gibi çömelip
uzanır. Onu kim uyandıracak (Buna kim cesaret edebilir)?
10- Son sükunet gelene
kadar da ne kraliyet asası Yahuda’dan ayrılacak ne de yasama (kanun yapmak) onun bacaklarının
arasından (soyundan). Halklar da ona itaat edecek.
11- Tayını asmaya bağlar,
eşeğinin sıpasını da asma dalına. Giysisini de şarapla yıkar, cübbesini de
üzümün kanıyla.
12- Gözleri şaraptan
kızıl, dişleri de sütten beyazdır.
13- Zebulun da deniz
kıyısında barınacak. Gemilere liman olacak, sınırı da Sayda’ya uzanacak.
14- İssakar da heybeler (iki yük) arasında uzanan
güçlü bir eşek gibidir.
15- Dinlenme yerinin güzel
olduğunu ve toprağının hoş olduğunu görünce omzunu yüke eğdi ve kulluğa (hizmetkarlığa)
boyun eğdi.
16- Dan da bir İsrail
kabilesi gibi kendi halkını yönetecek,
17- Ve yolda bir yılan, patikada
atın topuklarını sokup binicisini geriye düşürten bir engerek olacak ve atın
topuklarını ısırıp binicisini sırtüstü düşürecek.
18- Ey Yahve, onu
kurtarmanı bekliyorum!
19- Gad da akıncıların baskınına
uğrayacak, ama onların topuklarına saldıracak (onların peşine
düşecek).
20- Aşer’in ekmeği de yağlı
olacak (zengin olacak) ve krallara özgü lezzetler sunacak.
21- Naftali de salıverilmiş
(dişi) geyik gibidir; güzel sözler verir.
22- Yusuf da meyveli bir
dal (asma) gibidir. Pınarın kıyısında, filizleri duvarların
üzerinden aşan verimli bir dal gibi.
23- Okçular acımasızca ona
saldırdılar ve düşmanca oklarını üzerine savurdular.
24- Ama onun yayı sağlam
çıktı (kararlığından ödün vermedi). Ellerinin kolları da Yakup’un
Yücesiyle (Kudretlisiyle) güçlendirildi. Ondan sonra da bir çoban (lider)
ve İsrail’in kayası (temel taşı oldu).
25- Atalarının Yücesi de sana
yardım etsin. Her Şeye Kadir Olan (Gücü Yeten)ı da göklerin
nimetleriyle ve aşağılara uzanan derinliklerin bereketleriyle ve göğüslerin ve
rahmin nimetleriyle seni bereketlendirsin.
“שַׁדַּי֙” (şedday) Her
Şeye Kadir Olan (Gücü Yeten) demektir.
26- Babanın berahası (mübarek kılması) da
ezeli dağların bereketinden ve ebedi tepelerin bereketinden yücedir. (Ve bu
beraha) Yusuf’un başında ve kardeşleri arasında seçkin olanın tepesinde
olsun.
Yusuf, diğer oğullarından daha fazla övülmektedir. O, Mısır'a
bir köle olarak gelmesine rağmen akıllılığı, dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla
verimli bir asma (meyveli dal) misali pek çok şey yapmıştır. Ancak onu
çekemeyen kardeşleri, Potifar'ın karısı ve Mısır'ın sosyetesi kötü niyetlerle
attıkları iftirayla hayatı ona zindan etmişlerdir. Fakat o, sabrıyla bütün
bunları aşmış; Allah'ın da inayetiyle herkesi önünde diz çöktürmüştür. Yusuf,
kararlılığıyla Mısır'a sultan olmakla kalmamış. İsrail”in de temel taşı (even
Yisrael) olmuştur. Yusuf, bu uğurda Allah'ın yardımıyla önüne çıkan tüm
engelleri bir bir aşmasını bilmiştir.
27- Bünyamin de yırtıcı
kurt gibidir. Sabah avından yer, akşam (avdan kalan) ganimeti
paylaşır.
28- Bu 12 tane (oğul/oymak) İsrail’in
kabileleridirler. Bunlar da babaları onları bereketli kılarken söyledikleridir. Her birini (kendisine)
uygun bir beraha (bereket) ile bereketlendirdi.
Yakup’un
Ölümü
29- Sonra onlara şu talimatları verdi: “Ben ölmek, halkıma
kavuşmak üzereyim. Beni, Hitli Efron’un tarlasındaki mağarada, atalarımın
yanına defnedin.
30- Kenan diyarındaki
Mamre'nin yanındaki Mahpela mağarasına (katlı mağaraya). İbrahim,
o mağarayı mezar yapmak için tarlasıyla birlikte Hitli Efron’dan satın almıştı.
31- İbrahimi ve karısı
Sara’yı da oraya defnettiler. İshak ile karısı Rebeka’yı da oraya defnedildiler.
Lea’yı da oraya defnettim.
Rebeka ve Lea’nın mağarada gömüldüğü bilgisi ilk kez burada
yer alır.
32- Tarla ile içindeki
mağara Hetlerden (Hitilerden) satın alındı.”
33- Ve Yakup, oğullarına talimat
vermeyi bitirdi ve ayaklarını yatağın içine çekti ve son nefesini verdi ve halkına
katıldı.
Not:Bu bölümde yer alan hususlar ile
ilgili olarak, Kur’an’da herhangi bir bilgi yer almaktadır.
Yakub Nebi Kur’an’da 16
kez anılmaktadır. İbrahim’in torunu ve İshak'ın oğludur. Evlat acısı ile evlat ihaneti ile imtihan
edilmiştir. Oğlu Yusuf’un acısı dolayısıyla gözleri kapanmış, ardından ona
kavuşunca tekrar görmeye başlamış.
Mısır’a gitmeden önce Filistin civarında Elçilik yapmıştır. Diğer ismi
İsrail’dir. İsrail oğullarının atasıdır. İsrail oğullarının boyları onun 12
oğlundan türemiştir.
Yakub Nebi; Halis ve seçkin hayırlılardan olan (38/47,48)
kendisine vahiy indirilen (2/136; 3/84; 4/163), samimiyet sahibi halislerden
kılınan (38/46), muhsin olanlardan (6/84), salihlerden olan (6/85; 21/72)
alemlere faziletli kılınan (6/86), güçlü iradeli ve basiretli olan (38/45),
kendisine kitap ve hüküm verilen (6/84,89) ve Allah’ın, ailesine nimetlerini
tamamlayacağı (12/6), bir nebidir (4/163; 6/89; 19/49,58)
50. Bab
Yakup,
Kenan Diyarına Gömülüyor.
50:1-
Ve Yusuf, babasının yüzüne
kapandı, ağladı ve onu öptü.
2- Yusuf, hizmetkarlarına
(hekimlere) babasını mumyalamalarını emretti. Hekimler de
İsrail’i mumyaladılar.
3- Ve onun için 40 gün
doldu. Mumyalananların günleri böyle yerine getirilirdi. Mısırlılar da İsrail
için 70 gün yas tuttular.
Bunun 40 günü mumyalama, 30 günü de yas içindir (Raşi)
4- Yas günleri geçince
Yusuf, paro ailesine dedi ki: “Eğer benden hoşnut kaldıysanız, lütfen paroya söyleyin;
5- Babam bana yemin
ettirdi ve dedi ki: ‘İşte ölüyorum. Beni, Kenan diyarında (kendim için)
kazdığım mezarıma, tam oraya defnet.’ Lütfen izin ver de (Kenan Diyarına)
çıkayım ve babamı defnedeyim, sonra da dönerim.”
Yusuf, matem elbiseleri
nedeniyle paronun huzuruna çıkmamıştır; bu dönemin adeti gereğiydi. (Sforno. s.
273)
6- Paro da “Git ve sana
yemin ettirdiği gibi babanı defnet.” dedi.
7- Yusuf
da babasını defnetmeye çıktı. Paronun tüm hizmetkarları da evinin büyükleri de
Mısır diyarının tüm büyükleri de onunla birlikte çıktılar.
8- Yusuf’un
bütün evi de kardeşleri de babasının evi de (Yusuf’a
eşlik etti). Sadece çocuklar ve davar ve sığırlar Goşen’de kalmıştı.
9- Onunla birlikte savaş
arabaları ve süvariler de çıktı. Çok büyük bir topluluktu.
10- Ve Ürdün’ün
kıyısındaki (Şeria Irmağı’nın kıyısındaki) Atat Harmanı’na geldiler. Orada
çok acı ağıt yaktılar ve yas tuttular. Ve (Yusuf) babası için 7 gün yas
tuttu.
11- O diyarda yaşayan
Kenanlılar da Atat Harmanı’ndaki yası görünce, “Bu, Mısır için oldukça büyük
bir hüzündür!” dediler. Bu nedenle de Ürdün’ün kıyısındaki (Şeria Irmağı’nın
kıyısındaki) bu yere Avel-Misrayim (Mısırlıların hüznü veya Mısırlıların
ovası) adını koydu.
12- Oğulları da (Yakup’un) vasiyet
ettiği her şeyi söylediği gibi yaptılar.
13- Ve onu, Kenan diyarına
götürüp Mamre’nin bitişiğindeki tarladaki Mahpela mağarasına (katlı mağaraya) gömdüler.
İbrahim, o mağarayı mezar yapmak için tarlasıyla birlikte Hitli (Hetli) Efron’dan
satın almıştı.
14- Yusuf da babasını defnettikten
sonra, kardeşleri ve onunla birlikte babasını defnetmeye gelen herkesle
birlikte Mısır’a geri döndü.
15- Babalarının ölümünden
sonra Yusuf’un kardeşleri dediler ki: “Ya Yusuf bize kin besliyorsa! Ya ona
yaptığımız kötülüğe karşılık bizden öç almaya kalkarsa?”
16- Ve Yusuf’a bir elçi gönderdiler ve dediler ki: “Baban ölmeden
önce emretti ve dedi ki:
17- ‘Yusuf’a deyin ki: ‘Kardeşlerin sana
kötülük yaptılar, ancak lütfen onların hatalarını (suçlarını ve
günahlarını) bağışla.’ Sen de babanın Yücesinin kulları olan bizlerin
hatasını (suçunu) lütfen
bağışla.” Haber kendisine ulaştı ve Yusuf ağladı.
18- Kardeşleri de gittiler
ve ona secde ettiler ve “İşte, biz senin kullarınız.” dediler.
19- Yusuf da dedi ki: “Korkmayın!
Yüce meleklerden miyim ki (sizi yargılayayım)?
20- Sizler bana kötülük düşündünüz.
Yüce melekler ise birçok halkın yaşamını korumak için o kötülüğün sonucunu
bugün hayra (iyiliğe) dönüştürdü.
21- Bu nedenle korkmayın!
Size de küçüklerinize de bakacağım.” Ve onları teselli etti ve yüreklerine (güzel sözlerle) konuştu.
Yusuf Vefat Ediyor!
22- Ve Yusuf Mısır’da, babasının
evinde kaldı, Yusuf da 110 sene yaşadı.
23- Efrayim’in de üçüncü
neslini gördü. Menaşe’nin oğlu Mahir’in oğulları da Yusuf’un dizleri dibinde
doğdular (yanında büyüdüler).
24- Yusuf da kardeşlerine dedi
ki: “Ben ölmek üzereyim. Ancak Yüce melekler, sizi hatırlarında tutacak ve bu memleketten
sizi de İbrahim’e ve İshak’a ve Yakup’a yemin ederek söz verdikleri topraklara (Kenan
diyarın) çıkaracak.
İsrail oğullarını Mısır’dan kurtaracak bir kurtarıcı bir gün
mutlaka gelecektir. Bu nedenle Yusuf, kardeşlerine “Yüce melekler sizi mutlaka
hatırda tutacak ve … söz verdiği topraklara çıkaracak.”
demektedir. Bu kişi Musa Nebidir. Nitekim Allah, İsrail oğullarına “Sizi
kesinlikle hatırda tuttum” (Çıkış, 3:16) şeklinde bunu hatırlatacaktır.
25- Yusuf da İsrail’in
oğullarına yemin ettirdi ve dedi ki: “Yüce melekler sizi gözetecek ve (siz de) kemiklerimi
buradan çıkaracaksınız.”
26- Ve 110 yaşında bir
oğul olan Yusuf öldü. Onu da mumyaladılar ve Mısır’da bir sandukaya1 koydular.
1 İbranice’deki “תֵּבַ֣ת” (tebat) kelimesi ile Arapçadaki “تَّابُوتِ” (tabut) kelimesi aynı sandık ve kutu anlamına
gelmektedir. Bu sözcüğün, Başlangıç 6:14 ve 8:4 ayetlerinde gemi için; Çıkış 2:3, 5 ayetlerinde de Musa’yı nehrin
sularında taşıyan sandık için de kullanıldığını görüyoruz.
Benzer bir şekilde Arapçadaki
“تَّابُوتِ” (tabut) sözcüğü
de Kur’an’da Taha, 20:39 ayetinde Musa’yı nehrin sularında taşıyan sandık için
de; Bakara, 2:184 ayetinde geçen ve Musa Nebiden kalan emanetlerin taşındığı
sandık için de kullanıldığını görüyoruz.
Ancak: burada “אָרוֹן”(aron)
sözcüğünün kullanıldığını görüyoruz. Bunun da sandık, tabut ve lahit gibi
anlamlara gelmektedir.
Yusuf, naaşının
kardeşleri tarafından alınıp Kenan (Filistin) diyarına götürülmesine paronun
müsaade etmeyeceğini bildiği için, ileride şartların kötüleşerek İsrailoğullarının
yaşama imkanı kalmayacak Mısır'dan çıkarken, naaşının da buradan alınıp
götürülmesini vasiyet etmiştir. (Schernıan, The Artscroll Tanach, s. 131)
Yusuf Nebi, İsrail oğullarının Mısır'dan Çıkış
zamanına kadar orada kaldığı ve Musa Nebi tarafından alındığı ve verilen yemine
uygun olarak vefatından yaklaşık olarak 360 yıl sonra Şekem’de defnedildiği
belirtilmektedir (Yeşu, 24:32). Yusuf’un Şekem’e defnedilmesinin bir nedeni de
babası Yakup’un, bu şehri Yusuf’a kişisel bir armağan olarak vermesi olabilir.
(Başlangıç, 48:22).
Not:Bu bölümde yer alan
hususlar ile ilgili olarak, Kur’an’da herhangi bir bilgi yer almaktadır.
Yusuf
Nebi, Kur’an’da
27 kez anılmaktadır. Kur’an’ın 12’nci suresi onun
adını taşımaktadır. İbrahim’in torunu Yakub’un 12 oğlundan en çok sevdiği
oğludur. Kardeşleri kendisini kıskanmışlar, kuyuya atmışlardır. Kendisine
rüyaları yorumlama yeteneği verilmiştir. Bu bilgi ve yeteneği sayesinde Mısır
halkına Peygamberlik yapmış ve orada yönetici olmuştur. Kur’an’da toplu olarak
bir sürede, baştan sona anlatılan tek kıssa onunkidir. Yusuf Aleyhisselam; muhsin olanlardan (6/84), salihlerden
olan (6/85), kendisine beyyineler (apaçık deliller, işaretler) verilen (40/34)
kendisine kitap ve hüküm verilen (6/84,89), hadislerin (rüyaların) te’vilini (yorumunu)
öğrettiği (12/6), Allah’ın kendisine
nimetlerini tamamlayacağı (12/6) bir resul (40/34) ve bir nebidir (6/89).