30. RUM SÛRESİ

        Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 84. suredir. Adını, ikinci ayette geçen “Er-Rum” kelimesinden alır. Sure 60 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Elif, Lam Mim.

‘Elif, Lam, Mim’ Başlangıç harfleri ile başlayan 6 surede (2:1, 3:1, 29:1, 30:1, 31:1, 32:1) toplam; 8944 tane ‘Elif’, 6494 tane ‘Lam’, 4436 tane de ‘Mim’ harfi vardır. Hepsinin de toplamı 19874’tür. Bu da 19’un 1046 katıdır. Huruf-u Mukatâ ile ilgili açıklama 2:1’de yer alır.

2. Rumlar (Romalılar) yenildi.

3. Arzını ednasında2. Bu yenilgilerinden sonra pek yakında galip geleceklerdir.

ı Arz; Dünya, yeryüzü, toprak, yer, zemin, memleket ve ülke anlamlarına gelir. “ednâ” sözcüğünün de “dünya” ile kökten geldiği ve bir bölge anlamına geldiği belirtilmektedir. Bundan dolayı da “Arzın ednasında” ifadesi çevirilerdeYerin en uygun yerinde” şeklinde ifade edilmektedir.

Bilgi ayeti: Doğu Roma İmparatorluğu ile Pers İmparatorluğu arasındaki savaşta Romalılar yenilmişti. Romalılar, tek Allah’a inanan Nasranilik dinine bağlıydı. Persler ise ateşe tapan bir toplumdu. Bu savaş, deniz düzeyinden dört yüz yirmi iki metre aşağıda olan Lut Gölü çevresinde gerçekleşti. Lut Gölü’nün dünyanın en alçak yeri olduğu, ancak son yüzyıldaki ölçüm teknikleriyle öğrenildi. Doğu Roma ile Pers arasındaki ikinci savaş, M.S.627 yılında Ninova yakınlarında oldu. Romalılar üstün geldiler ve yitirdikleri topraklarını geri aldılar.

4. Birkaç yıl içinde. Öncesinde de sonrasında da emir (buyruk) Allah’ındır. O gün de müminler sevineceklerdir.

5. Allah’ın yardımıyla. O, istediğine yardım eder. Ve O, Azizir-Râhîm’dir (merhamet eden mutlak güç sahibidir).

6. Bu, Allah’ın vadidir (sözüdür). Allah verdiği vaatten dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.

7. Onlar, dünya hayatının zahirini (görünen yüzünü) bilirler, onlar ahiretten de gafildirler (habersizdirler).

8. Kendi kendilerine düşünmüyorlar mı? Gökleri, yeri ve aralarındakileri hak (amaç, hakikat) ile ve belirlenmiş bir ecelı (ölüm zamanı) için yaratan Allah’tır. Buna rağmen, insanların çoğu Rableriyle  buluşmayı inkâr eder.

ı Ecel-i müsemma” ile ilgili açıklama 2:282’de yer alır.

9. Yeryüzünde dolaştıklarında kendilerinden öncekilerin akıbetinin ne olduğunu görmediler mi?ı Onlar, bunlardan daha güçlüydüler. Toprağı kazıp altüst etmişlerdi (işlemişlerdi). Onu (toprağı) bunların imar ettiklerinden daha çok da imar etmişlerdi. Resulleri de onlara beyyinelerle (apaçık deliller, işaretlerle) gelmişti. Allah onlara zulmedecek (haksızlık edecek) değildi, fakat onlar kendi nefislerine (kendilerinden olanlara) zulmediyorlardı.2

ı Bu cümle aynı sözcüklerle 40:82’de de tekrarlanmaktadır.  İbret almak için yeryüzünde dolaşmayla ilgili benzer mesajlar: 3:137; 6:11; 16:36; 12:109; 22:46; 27:69; 30:42; 35:44; 40:21,82; 47:10.

2 Benzer mesajlar: 2:57; 3:117; 7:160, 177; 9:70; 10:44; 11:101; 16:33, 118; 18:49; 29:40; 43:76.

10. Sonra, Allah’ın ayetleri ile yalanladıkları ve onları (başka bir vahyi ve elçileri) alaya aldıkları için kötülük yapanların sonu da kötü oldu.

1 “بِاٰيَاتِ اللّٰهِ” (bi-âyâtillâh) “Allah’ın ayetleri ile” anlamına gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “Allah’ın ayetlerini” veya “Allah’ın ayetlerine” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviriler düzeltildiğinde, ilgili ayetlerde bahsedilen kişi veya toplumların, kendi zihinlerinde tasavvur ettikleri bir Allah anlayışına inanan müşrikler oldukları ve Allah’ın ayetlerini kendilerince delil göstererek, kendilerini uyaran elçilere ve vahye karşı çıktıkları net bir şekilde anlaşılır. Konu ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır. “Allah’ın ayetleri ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِ اللّٰهِ” (bi-âyâtillâh) ifadesi Kur’an’da 23 kez geçer: 2:61; 3:4, 19, 21, 70, 98, 112, 199; 4:155; 6:33, 157; 8:52; 9:9; 10:71, 95; 16:104, 105; 29:23; 30:10; 39:63; 40:63; 46:26; 62:5.

11. Allah yoktan var ederekı yaratmaya başlar, sonra da onu yeniden başlatır.2 Sonra O’na döndürülürsünüz.

ı “بَدَأَ” (bada’a) ifadesi, “bir şeyi ilk defa yapmak, başlatmak, yoktan var etmek” anlamlarına gelir. Benzerleri 10:34, 30:11 ve 27’de de yer alır. Bu ifade Kur’an’da 15 kez geçer: 7:29; 9:13; 10:34 (2 kez); 12:76; 21:104; 27:64; 29:19, 20; 30:11, 27; 32:7; 34:49; 85:13.

2 “يُعِيدُ” (yu’iyd) ifadesi, “geri döndürmek, tekrar yapmak ve yeniden başlatmak” anlamlarına gelir. Bu fiil, bir şeyi önceki durumuna getirmek anlamını taşımaktadır.

12. Saatin (Kıyametin) de gelip çattığı gün, mücrimler (kafir, sapkın suçlular) çaresiz bir halde kalakalırlar.

13. (Allah’a koştukları) ortaklarından da kendilerine hiçbir şefaatçi yoktur. Zaten ortaklarını da inkâr edecekler.

Kişinin kendisini Yüce Allah’a yaklaştıracak aracılar edinmesi şirktir ve eğer tevbe edilmezse, 4:48 ve 116’da da belirtildiği gibi Allah tarafından affedilmeyecek tek günah olarak tanıtılmaktadır. Benzer mesajlar: 10:28-29; 14:22; 16:86; 19:82; 25:18-19; 28:63; 29:25; 34:41; 35:14; 46:6.

Şefaat ile ilgili açıklama, 2:48 ayetinde yer alır.  🔗

14. Saatin gelip çattığı gün, işte o gün (mücrimler, müminlerden) ayrılırlar.

15. İman eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen kimseler de ravzada1 sevindirilecekler2.

1 Ravza, bahçe demektir. Kur’an’da 2 defa geçer: 30:15; 42:22.

2 “يُحْبَرُونَ” fiili, “حَبْرٌ” (hibr) kökünden türetilmiş olup "sevinmek, neşelenmek, mutlu edilmek" anlamlarına gelir. Bu fiil kökü Kur’an’da 2 kez geçer: 30:15; 43:70.

16. Ve kafirlere (hakkın üstünü örtenlere) gelince; ayetlerimiz ile1 yalanladılar, ahiretle karşılaşmayı da (yalanladılar).  Böylece onlar azabın içinde hazır edilirler.

1 “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi “ayetlerimiz ile” anlamına gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “ayetlerimizi” veya “ayetlerimize” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviriler düzeltildiğinde, ilgili ayetlerde bahsedilen kişi veya toplumların, kendi zihinlerinde tasavvur ettikleri bir Allah anlayışına inanan müşrikler oldukları ve Allah’ın ayetlerini kendilerince delil göstererek, kendilerini uyaran elçilere ve vahye karşı çıktıkları net bir şekilde anlaşılır. “ayetlerimiz ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi Kur’an’da 57 kez geçer. Konu ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır.

17. O halde akşamladığınız vakit1 ve sabahladığınız vakit2 Allah Sûbhân’dır (her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir -uzaktır- ve yücedir).

            1 “تُمْسُونَ” (yumsûne), “akşam” anlamına gelen “مسو” (mesev), kökünden türemiştir ve “akşamladığınızda” anlamına gelir.

2 "صَبَاح" (sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden geniş bir terimdir. Bu kelime, güneşin doğuşu ile başlayan ve hareketliliğin başladığı sabahın erken saatlerini ifade eden "غُدُوّ" (ğuduv) gibi belirli saatlere değil, sabahın tüm zaman dilimine atıfta bulunur. “بُكْرَة” (bukrâh) kelimesi ise, fecirden (tan vaktinden) güneşin doğumuna kadar olan ve sabahtan önceki vakittir. "صَبَاح" (sabah) kelimesi, Kur’an’da 41 kez geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81 (2 kez), 94; 15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82; 29:37; 30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20, 21; 74:34; 81:18; 100:3.

18. Akşam1 vaktinde ve öğleye2 vardığınızda da (Allah’ı tesbih edin). göklerde ve yeryüzünde hamd (övgü) O’nundur.

1 “عَشِيٌّ” (‘aşeye) kelimesinin kök anlamı “kararmak”, “akşam olmak" demektir ve klasik Arapça metinlerde genellikle "akşam vakti" veya "karanlığın başlangıcı" anlamında kullanılır. Bu kelime Kur’an’da 11 kez geçer: 3:41; 6:52; 18:28; 19:11, 62; 30:18; 38:18, 31; 40:46, 55; 79:46. Yatsı vakti ise “عِشَاء” (‘işâe) demektir. Bu kelime Kur’an’da 2 kez geçer: 12:16; 24:58.

2 "ظهر" (zuhr), "görünmek”, “açık olmak”, “ortaya çıkmak" ve "gün ortası" anlamlarıyla ilişkilidir. "Zuhr", aynı zamanda "öğle vakti" anlamına da gelir.

19. O, ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarır, ölmüş yeryüzüne de hayat verir. İşte siz de böyle diriltileceksiniz.

Benzer mesajlar: 7:25; 20:55; 22:6; 35:9; 50:11,42; 43:11; 71:18.

20. Sizi de topraktan yaratması, O’nun ayetlerindendir. Ardından da yeryüzüne yayılan bir beşer (canlı, insan) oldunuz.

21. Kendileriyle kaynaşmanız için size nefsinizden (sizden) eşler yaratması, aranızda sevgi1 ve merhamet var etmesi de O’nun ayetlerindendir (delillerindendir). Bunda düşünen bir topluluk için ayetler (ibretler, dersler) vardır.2

1 Bu kelime "وَدَّ" (vav-dal-dal) kökünden türemiştir ve “sevgi”, “istemek”, “arzulamak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:96, 105, 109, 266; 3:30, 69, 118; 4:42, 73, 89, 102; 5:82; 8:7; 11:90; 15:2; 19:96; 29:25; 30:21; 33:20; 42:23; 58:22; 60:1 (2 kez), 2, 7; 68:9; 70:11; 71:23; 85:14.

2 Kadın ve erkek arasındaki duygusal yakınlık, İncil’de (Matta 19:4) de yer alır.

22. Göklerin ve yerin yaratılışı da dillerinizin ve renklerinizin değişik oluşu da O’nun ayetlerindendir. Bunda, bilgi sahibi insanlar için ayetler vardır.

Tevrat, Başlangıç, 11:1 ayetinde, şöyle yazılıdır: “Başlangıçta, dünyadaki tüm insanlar, aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.”

23. Gece ve gündüz uyumanız da O’nun fazlından (nimet, lütuf ve rahmetinden) rızık aramanız da O’nun ayetlerindendir. Bunda, işiten bir topluluk için ayetler (ibretler) vardır.

24. Korku ve ümit veren (yağmuru müjdeleyen) şimşeği1 size göstermesi de gökten yağmur yağdırıp onunla ölü toprağa yeniden hayat vermesi de O’nun ayetlerindendir. Bunda akıl eden bir topluluk için ayetler vardır.2

1 “ب-ر-ق” (berekê), “parlamak”, “kamaşmak”, “şimşek çakmak” anlamlarını taşır. “بَرْقَ” (bârk) kelimesi de kelimesi bu kökten türetilmiştir ve şimşek anlamını taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 7 kez geçer: 2:19, 20; 13:12; 24:43; 30:24; 75:7.

2 42:52’de de belirtildiği gibi, Kur’an’ın bir adı da ruhtur ve beden için ruhun anlamı her ne ise dini hayat için de vahyin anlamı odur. İşte yükseklerden gelen yağmurun topraktaki etkisi ile yücelerden gelen vahyin etkisi aynı şekilde diriltici bir işleve sahip kılınmış, 6:122, 8:24 ve 36:70’te belirtildiği gibi Kur’an dirileri ve diri kalmak isteyenleri uyarma sıfatıyla nitelendirilmiştir.

25. Göğün ve yerin O’nun emri (buyruğu) ile ayakta durması da O’nun ayetlerindendir. Sonra bir tek çağırışla çağırdığı zaman yerden çıkıverirsiniz.

26. Göklerde ve yerde var olan herkes O’nundur. Hepsi de O’na boyun eğmektedir.

27. Yoktan var ederek yaratan da sonra onu tekrar eden de O’dur ve bu, O’na daha kolaydır. Göklerde ve yerde en üstün örnekler2 O’nundur. Ve O, Azizul-Hâkîm (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak güç sahibi) olandır.

ı Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir (23:14) Bizde Allah’ın bize ilimden nasip ettikleri ile yaratabilme yeteneğine sahibiz ancak yaptığı her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur.

28. Size nefsinizden (egonuzdan) bir misal veriyor: Size verdiğimiz mallarda eyman (sözleşme) ile sahip olduğunuz kimseleri,ı size verdiğimiz rızıklarda size eşit ortaklar olarak kabul eder misiniz? Nefisleriniz için (kendinizin ve ailenizin istikbali için) korktuğunuz gibi onlar için korkar mısınız? Aklını kullanan bir kavim için ayetleri işte böyle açıklıyoruz.2

ı Eyman (sözleşme) ile sahip olduklarınız ifadesi; bakmakla yükümlü oldukları, korumaları altına aldıkları yetimler demektir. Konuyla ilgili açıklama 4:3’te yer alır.

2 Ayetlerin açıkça ortaya konulmasıyla ilgili Bkz: 6:55, 97, 98, 114, 119, 126, 154; 7:32, 52, 145, 174; 9:11; 10:5, 24, 37; 11:1; 12:111; 13:2; 17:12; 41:3, 44.

29. Bilakis, zulmedenler körü körüne hevalarına (arzu ve isteklerine) uydular. Bundan sonra Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir?ı Onların yardımcısı da yoktur.

ı Yüce Allah’ın saptırdığını, yani sapma kararı verenin bu kararını onayladığı hiç kimsenin artık doğru yola ulaşamayacağıyla ilgili benzer mesajlar: 7:186; 13:33; 39:23, 36; 40:33; 45:23.

30. Allah’ın çıkarmış olduğu hanif olanı dine yüzünü çevir ki insanları ona göre yaratıp ortaya çıkarmıştır. Ben de buna tanıklık edenlerdenim.”. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum (ayakta tutan, koruyup gözeten) olan din budur, fakat insanların çoğu bilmezler.

ı “Hanif” kavramı ile ilgili açıklama 2:135’te yer alır.

31. O’na yönelin ve O’na karşı takva sahibi (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçınan) olun. Salatı doğru ve istikrarlı biçimde yapın,1 müşriklerden de olmayın.

1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça "ص ل و" (s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, "eğilmek, yönelmek ve bir şeyi takip etmek" gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda kullanılmıştır:

Allah’a yönelik salât: "Allah’a yönelme, Allah’a dua etme" anlamına gelir.

Allah’ın salât etmesi: "Allah’ın rahmet ve yardım etmesi" şeklinde yorumlanır.

İnsanlar arası salât: "Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma içinde olmak" gibi anlamlar taşır.

"أَقِيمُوا" (âkîmû) kelimesi, “sağlamlık, doğruluk, istikrar ve dik duruş” gibi anlamlara gelen 'ق و م' (k-v-m) kökünden türemiştir. “أقيموا الصلاة” (akim us-salât) ifadesi de emir kipinde olup 'düzgün şekilde yerine getirin', ‘doğru ve istikrarlı bir şekilde yapın’, 'istikamet üzere uygulayın' gibi anlamlara gelir.

32. Onlar ki dinlerini parçaladılar ve hiziplere (gruplara) ayrıldılar. Her hizip (parti, grup), kendi yanında bulunanla sevinmektedir.

Tefrika ve ihtilaf ile ilgili açıklama 3:105 ayetinde yer alır.

33. İnsanlar başlarına bir sıkıntı gelince, Rablerine yönelerek O’na dua ederler. Sonra, onlara kendinden bir rahmet tattırınca Rablerine şirk koşar.

34. Kendilerine verdiklerine nankörlük edenler, şimdi de (onlardan) faydalanıyorlar. Yakında öğreneceksiniz.

Bu ayet, 16:55’te de tekrarlanmaktadır. Benzer mesajlar: 10:12; 16:54; 17:67; 29:65; 31:32; 39:8,49; 42:48.

35. Yoksa onlara bir sultan (güçlü bir delili olan, yetkili) gönderdik de o, onlara şirk koşmalarını mı söylüyor?

36. İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla şımarırlar. Yaptıkları nedeniyle başlarına bir kötülük gelirse, o zaman hemen umutsuzluğa kapılırlar.

Benzer mesajlar: 10:12; 16:54; 17:67; 29:65; 31:32; 39:8.

37. Allah’ın rızkı istediğine serdiğini ve kıstığını görmüyorlar mı?ı İman eden (inanıp güvenen) bir topluluk için bunda ayetler vardır.

            Bu ayet, “görmüyorlar mı” ifadesi yerine “bilmiyorlar mı” ifadesi ile 39:52’de de tekrarlanmaktadır. Benzer mesajlar: 13:26; 17:30; 28:82; 29:62; 34:36,39; 39:52; 42:12

38. Öyleyse akrabalarına, miskine ve yol oğluna hakkını verı. Bu, Allah’ın yüzünü (rızasını) dileyenler için daha hayırlıdır. Felaha (kurtuluşa, saadete) erenler işte onlardır.2

ı Bunlar zekâtın verilmesi gereken sınıflardandır.

2 Miskin: Temel ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, sağlık vb.) dahi karşılayamayan veya büyük zorluk çeken kişi. Fakir ise; Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan ancak miskine göre daha az muhtaç olan kişidir.

2 Benzer ayetler: 6:141; 9:103; 17:26; 51:19; 70:24

39. İnsanların mallarında artış olsun diye ribadan (tefecilik parası) verdiğiniz, Allah’ın katında artmaz. Ancak Allah’ın yüzünü (rızasını) dileyerek zekâttan verdiğiniz, işte onlar katlanarak artanlardır.

Bu ayette, gerçek artışın ribâ (tefecilikte) vermekle elde edilen kazancın olmadığı, Allah rızası için verilen zekâttan elde edilen kazanç olduğu belirtilmektedir. Benzer mesaj: 2:276.

40. Allah, sizi yaratır, sonra sizi rızıklandırır, sonra sizi öldürür, sonra da sizi diriltir. Ortak koştuklarınızdan bunları yapacak olan var mı? O, Sûbhân’dır (her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir -uzaktır- ve yücedir) ve uludur, nasıl ortak koşarlar!”

41. İnsanların elleriyle kazandıkları (yaptıkları) yüzünden karada ve denizde bozulma başladıı. Böylece (yanlış yoldan) dönsünler diye yaptıklarının bir kısmını (Allah) onlara tattırır.

ı Bir bilgi ayeti: Kur’an’da bin dört yüz yıl önce öğretilen çevre bilinci, günümüz insanı için çok yeni bir olgudur. İnsan ve sanayi atıkları nedeniyle oluşan çevre kirliliği, yeryüzünde yaşayan tüm varlıklar için yaşamsal sorunlar oluşturmaktadır. Çevre olgusunun dünyanın gündeminde artık öncelikle yer almasına karşın, türlü çıkarlar sağlamak amacıyla, atıkların doğaya atılması, ormanların yok edilmesi, denizlerin doldurulması, akarsuların kurutulması gibi eylemlerin sürdürülmesi, çevre bilincinin yine de anlaşılamadığını göstermektedir. Ayette bildirilen, “Yaptıklarının bir bölümünü onlara tattıracaktır.” uyarısı gerçekleşmiş; çevre dengesi bozulduğu için iklimler ve doğa olaylarının yanında yeryüzündeki tüm varlıkların nitelikleri ve nicelikleri de olumsuz yönde değişmiştir.

Bu ayet 2:155, 4:62, 79, 28:47, 42:30 ve 48 ayetleriyle birlikte okunmalıdır.

42. De ki: “Yeryüzünde dolaşın, böylece daha öncekilerin akıbeti nasıl olmuş, bir bakın!” Onların çoğu müşriklerdendi.

43. Allah’tan, onun çevrilmesi mümkün olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü kayyim (ayakta tutan, dosdoğru) dine çevir! O gün başları döner (şok olurlar).

44. Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kim de salihat (doğru, güzel fiiller) işlerse, böylece kendi nefisleri için bir yer hazırlarlar1.

1 “مهد” (mehede) kökü, üzerine oturulacak, yaşanılacak ya da dinlenilecek şekilde hazırlanmış yer anlamında kullanılır. “مِهَاداًۙ” (mihâd) sözcüğü ise “yayılmış yer”, “hazırlanmış yer”, “yaygı” veya “döşek” gibi anlamlara gelir. Bu ifade Kur’an’da 16 kez geçer: 2:206; 3:12, 46, 197; 5:110; 7:41; 13:18; 19:29; 20:53; 30:44; 38:56; 43:10; 51:48; 74:14 (2 kez); 78:6.

45. İman edip salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyenlere (Allah) lütfundan ceza (karşılık) verir. O, kafirleri sevmez.

46. Rüzgarları müjdeci olarak göndermesi de rahmetinden size tattırması da buyruğu ile gemilerin akıp gitmesi de fazlından (nimet, lütuf ve rahmetinden) aramanız da O’nun ayetlerindendir. Umulur ki şükredenlerden olursunuz.

47. Senden önce, birçok resulü ümmetlerine (toplumlarına) gönderdik. Onlara beyyinelerle (kanıtlarla) geldiler. Biz de cürüm (suç) işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek de üzerimize haktır (yükümlülüktür).2

Allah’ın intikam almasıyla ilgili açıklama 3:4’te yer alır.

48. Allah, rüzgârı göndererek bulutları hareket ettirir. Sonra onu semada istediği gibi yayar ve parça parçaı yapar. Arasından da yağmurun çıktığını görürsün.2 Böylece kullarından istediğine isabet ettirince müjde almış gibi sevinirler.

            ı “كِسَفًا” (kisefen) sözcüğü, “parçalar, dilimler, parça parça” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer: 17:92; 26:187; 30:48; 34:9; 52:44.

2 Bilgi ayeti: Denizlerin ve tüm suların üzerinde oluşan hava kabarcıkları rüzgarlar aracılığıyla yükselirler ve gökyüzündeki su buharı ile birleşerek yağmur bulutlarını oluştururlar. Rüzgarlar, hava kabarcıklarını bu su buharı ile aşılayarak yağmuru oluştururlar. Benzer mesajlar: 7:57; 20:53; 24:43; 25:48-49; 27:63; 35:9.

49. O yağmur yağdırılmadan önce (insanlar) çaresiz bir halde kalakalmışlardı.

50. Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak. Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor! Böylece ölüleri de diriltecektir. Ve O, her şeye Kadir’dir (her şeye gücü yetendir).

Ölü gibi duran topraktan nasıl ki bitkiler çıkartılıyorsa, 7:25, 20:55, 22:5, 23:16, 30:19 ve 41:39 gibi ayetlerde de ifade edildiği gibi, insanlar da ahirette o topraktan aynı şekilde çıkartılacaklardır.

51. Bir rüzgâr gönderir de (ekinlerin) sarardığını görseler, hemen küfre saparlar (nankörlük ederler).

52. Elbette ki sen ölülere1 duyuramazsın. Çağrıya arkasını dönüp giden sağırlara da duyuramazsın.

1 Bu ayetlerde sözü edilen el-mevtâ kelimesi, “kalbini öldürenler” demektir. 2:154 ve 3:169’da Allah yolunda öldürülenlerle ilgili gündeme getirilen yeni bir hayat tanımı ve bakış açısı gibi bu ayette de ölü ve sağır ifadelerine yeni bir perspektif kazandırılmaktadır.

53. “Sen, körleri sapkınlıktan hidayete (kılavuzluğa) erdirecek de değilsin! Ancak ayetlerimiz ile1 iman eden kimseye duyurabilirsin. Müslimler (teslim olanlar) elbette ki onlardır.2

1 “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi “ayetlerimiz ile” anlamına gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “ayetlerimizi” veya “ayetlerimize” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviriler düzeltildiğinde, vahye uyacak kişilerin Allah’ın ayetleri ile iman eden ve müşrik olmayan kişilerin yeni vahye uyacakları belirtilmektedir. Benzer mesaj 27:81 ayetinde de geçer. “ayetlerimiz ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi Kur’an’da 57 kez geçer. Konu ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır.

2 Bu surenin 52 ve 53’üncü ifadeler, 27:80 ve 81’inci ayetlerde benzer sözcüklerle tekrarlanmaktadır.

54. Sizi önce zayıf yaratıp, ardından size güç veren sonra bu gücün ardından da sizi zayıf ve yaşlı kılan Allah’tır. O, istediği şeyi yaratır. Alimul-Kadir (Her şeyi bilip, her şeye gücü yeten) de O’dur.

55. Kıyametin koptuğu gün ise mücrimler (sapkın suçlular), (dünyada) ancak bir saat kaldıklarına yemin ederler.1 Onlar işte böyle saptırılıyorlardı.2

1 Benzer mesajlar: 10:45; 20:103; 23:112-114; 46:35; 79:46.

2 فِكَ” kökünden türemiş olan bu fiil; “gerçeği çarpıtmak”, “gerçeği saptırmak”, “haktan çevrilmek”, “yalan uydurmak” gibi anlamlara gelir. Bu fiilden türemiş kelimeler Kur’an’da 27 kez geçer: 5:75; 6:95; 7:117; 9:30; 10:34; 24:11, 12; 25:4; 26:45, 222; 29:17, 61; 30:55; 34:43; 35:3; 37:86, 151; 40:62, 63; 43:87; 45:7; 46:11, 22, 28; 51:9 (2); 63:4.

56. Kendilerine bilgi ve iman verilenler ise dediler ki: “Siz Allah’ın Kitabı’nda (Esas olan kitapta kararlaştırılan hükme göre) diriliş gününe kadar kaldınız. İşte bu diriliş günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz.”

57. Artık o gün zalimlere mazeretleri fayda vermez ve onlardan hoşnutluk dilekleri de kabul edilmeyecek.

58. İnsanlara da bu Kur’an’da tüm mesellerden (benzetmelerden) örnekler verdik.1 Eğer onlara bir ayet (kanıt) de getirirsen, inkâr edenler, “Siz asılsız iddialarda bulunanlardan başkası değilsiniz.” derler.

1 Benzer ayetler: 17:41, 89; 18:54; 25:33; 29:43; 39:27; 59:21.

59. Allah, bilmeyenlerin kalplerinin üzerini işte böyle damgaları.

ı Tab etmek (damgalamak, işaretlemek) ifadesi Kur’an’da 11 defa (4:155; 7:100, 101; 9:87, 93; 10:74; 16:108; 30:59; 40:35; 47:16; 63:3) geçmektedir. 2:7, 6:46, 42:24, 45:23 ayetlerinde ise inkârcıların kalplerinin hatem edildiğinden “mühürlendiğinden” söz edilmektedir.

60. Sabret (dayan, diren)! Allah’ın vaadi haktır (yegâne gerçektir). Kesin olarak iman etmeyenler de sakın seni gevşekliğeı sevk etmesin.

ı Buradaki yestehıffenne kelimesi “gevşeklik göstermek”, “hafife almak” gibi anlamlar içermektedir.