Sure, Mekke
döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 64. suredir. Adını, 10’uncu ayette
geçen ve duman anlamına gelen “duhan” kelimesinden alır. Sure 59 ayettir.
Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1.
Ha, mim.
Huruf-u Mukatâ ile ilgili açıklama 2:1 ayetinde yer alır
2. Ve mübin (açık ve anlaşılır) Kitab’a (andolsun ki),
ı “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf),
Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu
ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı
kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak
istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır. Bu ayet, 43:2’de de
tekrarlanmaktadır.
3. Biz onu mübarek (kutsal, kutsanmış,
mukaddes, bereketli) bir
gecede indirdik. Çünkü Biz uyaranlarız.
2:185’te şöyle buyurulmaktadır: “Ramazan
ayı… Kur’an’ın indirildiği aydır.” 97:1’de ise şöyle buyurulmaktadır: “Biz onu
(Kur’an’ı) kadr (kader) gecesinde indirdik” Dolayısıyla Kur’an’ın indirildiği
mübarek gecenin, Ramazan Ayındaki Kadir Gecesi olduğunu görüyoruz.
4. Hakim emirlerin (Lehte ve aleyhte hak
olan ve hikmetli hükümlerin) hepsi,
onda ayırt edilir.
Arapça
“h-k-m” kökünden türeyen “Hikmet” kavramı, köken itibarı ile İbranice “חָכְמָ֤ה”
hokhmah ya da Süryanice “hekhmeth” sözcüğünden geldiği ve sonradan Arapçaya “الحكمة”
hikma şeklinde geçtiği düşünülmektedir. Hikmet; “derin ve yararlı bilgi”, “manayı
idrak etmek (bilmek, anlamak, kavramak)”, “yargıda bulunma (hüküm verme)
kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik” anlamlarına gelir.
5. Yanımızdan
bir emirdir. Çünkü Resuller (elçiler) gönderen Biziz.
6.
Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz ki O, semiul-alim’dir (Her şeyi bilip işitendir).
Rahmet; merhamet etmek, şefkatte bulunmak, lütufta bulunmak anlamlarına
gelir. Rahmet kelimesi Kur’an’da 114 (19x6) yerde geçer. Rahmet ile ilgili
açıklama 2:106’de yer alır.
7. Eğer
mukininı (kesin olarak iman edenler)
iseniz (bilin ki Allah) göklerin ve yerin ve ikisi arasında
bulunanların Rabbidir.
ı “Kesin
gerçek” anlamına gelen “yakîn” kavramı ile ilgili açıklama 2:4’te yer
alır.
8. O’nun
dışında ilah (En
Yüce olan) yoktur; yaşatır ve öldürür.ı (Allah)
sizin de Rabbinizdir ve önceki atalarınızın da Rabbidir.
ı Hayat
vermek ve öldürmek, Allah’ın kulluk edilmesi gereken ilah (En Yüce olan) olduğunun
apaçık delilidir. O Allah ki, sizleri cansız maddelerden yarattı ve sizleri bu
hale getirdi. Sizler O’nun istediği vakte kadar yaşar, O’nun istediği vakitte
ölürsünüz.
9.
Ama onlar şüphe içinde oynayıp duruyorlar.
10. Artık,
göğün apaçık açık bir duman getireceği günü gözetle!
11. İnsanları
kuşatır1. Bu, elem verici bir azaptır.
1 “غشي”
(ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi
anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7;
3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez);
24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez);
71:7; 88:1; 91:4; 92:1.
12. “Rabbimiz! Bizden azabı kaldır! Biz iman ediyoruz.”
13. Onlarda zikretmek (hatırlamak, öğüt almak) nerde!ı Oysa onlara
apaçık bir resul gelmişti.2
ı Benzer
mesajlar: 4:18; 6:158; 10:90-91; 32:29; 34:52; 40:85; 47:18
2 “Resulün
Mübin” (Apaçık Resul) ifadesi, gerçeği açıkça beyan eden anlamına gelmektedir.
14. Sonra
ondan yüz çevirdiler ve “cinlenmişı, öğretilmiş2 biridir!”
dediler.
ı Benzer
mesajlar: 15:6; 23:70; 34:8; 37:36; 52:29; 68:51.
2 Ayette
geçen “muallem” kelimesi bir suçlamadır. Yani vahyin Nebi’ye
birileri tarafından öğretildiği iddia edilmektedir.
15.
Biz azabı birazcık kaldıracağız; ama siz döneceksiniz.
16. O
gün büyük bir yakalayışla yakalarız; zira Biz intikam alıcıyız.
Allah’ın intikam
almasıyla ilgili açıklama 3:4’te yer alır.
17. Onlardan
önce firavunun kavmini de imtihan etmiştik. Onlara da kerim (onurlandırılmış, saygın)1
bir resul geldi.
1
Bu
kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına
gelen “كَرَمَ”
(kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler
Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31; 17:23, 62, 70; 21:26; 22:18,
50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40; 31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11,
27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27, 78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40;
70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2 kez), 17; 96:3.
18. (Musa dedi ki) “Allah’ın kullarını bana verin!ı Şüphesiz
ki ben, sizin için emin (güvenilir) bir
resulüm.2
ı “Allah’ın kullarını bana verin” şeklinde
geçen ifade, 7:105’te “İsrailoğullarını benimle gönder” şeklinde geçmektedir.
Nitekim 20:47 ve 26:17’de de böyle kullanılmıştır.
2 “Ben,
sizin için (gönderilmiş) emin (güvenilir) bir resulüm.” ifadesi,
altı ayette (26:107, 125, 143, 162, 178 ve 44:18) aynı sözcüklerle
tekrarlanmaktadır. Bu ifade; Yüce Allah’ın elçileri olan Nuh, Hud, Salih, Lut,
Şuayb ve Musa’nın, aynı söylemlerle toplumlarını uyardıklarını göstermektedir.
Musa, bu sözleri bir defa tek söylemedi.
Bilakis firavuna karşı yıllarca sürdürmüş olduğu mücadelenin birkaç kelimeyle
özetlenmiş halidir. Çünkü bu mücadelenin birçok surede anlatılmaktadır.
19. Allah’a
karşı da sakın yücelikı taslamayın! Şüphesiz ki ben, size apaçık bir
sultan (güçlü
bir delil ve yetki) ile geliyorum.”
ı “yüce, yüksek” gibi anlamlara gelen “عَلِي” (aliy) sözcüğünden türemiş olan “تَعْلُو”
(ta’luv) sözcüğü “kendini yüceltmek, kendini yüksek görmek” anlamlarına gelir.
Allah dışındaki varlıklar için kullanılmış olan bu ifade Kur’an’da 12 yerde
geçer: 3:139; 10:83; 17:4, 7; 23:46, 91; 27:14, 31; 28:4, 83; 44:19, 31.
20. Beni
recmetmenizden1 da elbette
ki ben, Rabbim ve Rabbiniz olanla korundum2!
ı “رَّجِيمِ”
(raciym) sözcüğü, Arapça’da “taşlanmış, dışlanmış, kovulmuş” anlamlarına
gelir.
“רֶ֧גֶם” (recem) sözcüğü, Tevrat’ta da
geçmektedir ve İbranice’de “taşlamak, taşa tutmak” anlamlarına gelir.
2 “اَعُوذُ”
fiili, Arapça’da 'عوذ' (‘aveze) kökünden türetilmiştir ve bu kök,
“korunma”, “himaye isteme”, “sığınma talep etme” gibi anlamlara gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 17 kez
geçer:
2:67; 3:36; 7:200; 11:47; 12:23, 79; 16:98; 19:18; 23:97, 98; 40:27, 56; 41:36;
44:20; 72:6; 113:1; 114:1.
21. Ve
eğer bana iman etmiyorsanız (inanıp güveniyorsanız)
o zaman (yolumdan) çekilin!”
Bu konuşma, firavunun, Musa’nın
gösterdiği mucizeleri inkâr ettiği ve Mısır halkı ile devlet yöneticilerinin
etkilenmelerinden ötürü korku ve telaş içinde olduğu bir zamanda yapılmıştır.
Firavun bu yüzden ilk kanaatlerini kendi meclisinde yaptığı bir konuşmada (43:51-53)
açıklamıştır. Daha sonra tahtının sallandığını hissedince de Musa’yı katletmeye
karar vermiştir. Bunun üzerine Musa “Ben, hesap günü ile iman etmeyen her büyüklük
taslayandan benim de sizin de Rabbiniz olan Allah ile korunurum” (40:27) der.
22. “Bunlar mücrim (azılı suçlu, kafir) bir toplumdur.” diye Rabbine dua etti.
23. “Kullarımı
(gece vakti) yürüt.ı Elbette ki takip edileceksiniz!”
ı Yani, Nebi Yusuf zamanında Müslim olan
Kıptilerden, Mısırlılardan ve İsrailoğullarından kendisiyle iman eden müminleri.
24. “Denizi yarılmış bırak! Onlar suya gömülecek1 bir
ordudur.”2
1 “غَرِقَ” (ğark) sözcüğü, “suya
batmak, suya gömülmek, boğulmak” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 23 kez
geçer: 2:50; 7:64, 136; 8:54; 10:73, 90; 11:37, 43; 17:69, 103; 18:71; 21:77;
23:27; 25:37; 26:66, 120; 29:40; 36:43; 37:82; 43:55; 44:24; 71:25; 79:1.
2 Benzer mesajlar: 20:77; 26:52-63.
25. (Firavun
ve destekçileri) bahçelerden ve pınarlardan nicesini terk ettiler;
26. Ve ekinlikler ve kerim (saygın, değerli) makamlar,
27. Ve nimetler içinde sefa sürüyorlardı.
28. İşte böyle, başka bir topluluğu da (o nimetlere) varis kıldık.
29. Onlara gök de yer de ağlamadı,ı kendilerine fırsat
verilenlerden de olmadılar.
ı Bu ayette mecaz anlamda kullanılmakta
olan geçen “Onlara gök de yer de ağlamadı” ifadesinin bir benzerinin Mısır
piramit duvar yazıtlarında firavunların ölümü ile ilgili olarak “gök ağlayacak
senin için” ifadesinin yazılı olduğu görülmüştür. (James P. Allen, Writings
From The Ancient world s:187)
30. İsrailoğullarını da onur kırıcı bir azaptan kurtardık;
“azabil muhin” (onur kırıcı azap)
ifadesi Kur’an’da 2 yerde (34:14, 44:60) geçmektedir. İkisinde de
İsrailoğullarının çektikleri azap için kullanılmıştır. Bu ifadeden, firavunun, arzuları için
insanları tüketen, insanları aşağılayan ve bunda aşırılık yapıp haddi aşan
zorba biriydi olduğu anlaşılmaktadır.
31. Firavundan. Şüphesiz ki o, kendini yüceltenı müsriflerdendi2.
ı “yüce, yüksek” gibi anlamlara gelen
“عَلِي” (aliy) sözcüğünden türemiş olan “تَعْلُو”
(ta’luv) sözcüğü “kendini yüceltmek, kendini yüksek görmek” anlamlarına gelir.
Allah dışındaki varlıklar için kullanılmış olan bu ifade Kur’an’da 12 yerde
geçer: 3:139; 10:83; 17:4, 7; 23:46, 91; 27:14, 31; 28:4, 83; 44:19, 31.
2 “مُسْرِفِينَ” (musrifîn) sözcüğü, “haddi
aşanlar, savurganlık yapanlar, aşırıya gidenler” anlamlarına gelir.
32. Ve onları (İsrailoğullarını)
âlemlere bir ilme (bilgiye) göre üstün kıldık.
33. Onlara (Firavun
ve destekçilerine) da içinde apaçık bela olan ayetlerden verdik.
Gam,
musibet, darlık veya sıkıntıya neden olan, yorucu ve yıpratıcı sınavlar.
34. Onlar
(müşrikler) diyorlar ki:
35. “İlk
ölümümüzden başkası yoktur. Bizler, teşhir edilecekı de değiliz.
ı “Açılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir
edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ”
(neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16;
21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7;
62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.
36. Doğru
sözlü iseniz, o zaman babalarımızı getirin.
37. Onlar
mı daha hayırlıı yoksa Tubba halkı mı?2 Ya da daha
öncekiler mi? Onları helak ettik. Çünkü onlar mücrimlerdendiler (kafir,
sapkın suçlular).
ı Asıl
anlamı “hayırlı” olan “hayrun” kelimesi, bazen temel anlamının dışında “güçlü,
kudretli” gibi manalarda kullanılmaktadır. Dolayısıyla burada helak edilen bir
kavim için kullanıldığı için “daha güçlü, üstün” anlamında kullanıldığı kanaatine
varılmaktadır.
2 Tubba
kavmi, 50:14 ayetiyle birlikte yalnızca iki ayette bildirilmiştir. Ancak
kendilerine gönderilen elçinin ismi belirtilmemektedir. Yemen bölgesindeki Sebe
ülkesinde M.Ö. 2’nci yüzyıl dolayında yaşamış oldukları ve antik çağda Yemen
krallarına unvan olarak “tubba” denildiği için bu isimle anıldıkları öne
sürülür.
38.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri de oyun (eğlenmek)
için yaratmadık.
Benzer
mesajlar: 3:191; 21:16; 38:27.
39. Onları
ancak bir hak (gerçek bir amaç) için yarattık.ı Fakat çoğu
bilmezler.
ı Benzer
mesajlar: 6:73; 10:5; 14:19; 15:85; 16:3; 29:44; 30:8; 39:5; 45:22; 46:3; 64:3.
40. Ayırma1 günü,
hepsinin buluşma zamanıdır.
1 Bu
sözcük, “ف-ص-ل” (fa-sa-la) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı “ayırmak, açıklamak,
detaylandırmak” demektir. “Yevmel fasl” “ayırma günü” ifadesi ise Kur’an’da 6 kez
geçer: 37:21; 44:40; 77:13, 14, 38; 78:17.
41. O gün, yakın yakınına fayda sağlamaz, onlara yardım da
edilmez.
“mevle an mevle” deyimi “arkadaşın,
arkadaşa” “akrabanın, akrabaya himaye sağlaması anlamına gelmektedir. Anne,
baba, kardeşler dahi herkes kendi derdine düşecek ve kişi yakınına dahi yardım
edemez. Ayette, “mevlen” sözcüğünün kullanılmış olması bu anlamı
çağrıştırmaktadır. Benzer mesajlar: 2:48,
123; 6:164; 17:15; 31:33; 35:18; 39:7; 43:67; 53:38; 60:3; 70:10.
42. Allah’ın
rahmet ettikleri hariç. Şüphesiz ki O, Azizur-Râhîm (Merhamet eden mutlak güç sahibi) olandır.
43. Zakkum
ağacı,
Zakkum
ağacı ile ilgili açıklama 17:60 ayetinde yer alır.
44. Âsiymlerinı
yiyeceğidir.
1 “İsm” terimi, insanın ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek,
Allah’ın yasakladığı her türlü söz, fiil ve kötü düşünceyi tanımlamak için
kullanılır. Bunu fiilleri sürekli işleyenlere de “âsiym” denilmektedir. “âsiym”
ifadesi, Kur’an’da 10 kez geçer: 2:276, 283; 4:107; 5:106; 26:222; 44:44; 45:7;
68:12; 76:24; 83:12.
45. Erimiş
maden gibi karınlarında kaynar.
46. Sıcak
suyun kaynaması gibi.
47. “Onu
alın ve doğruca cahime (cehenneme) sürükleyin.
48. Sonra
başına kaynar su azabından dökün!”
Benzer
mesaj: 22:19.
49. “Tadına
bak! Şüphesiz ki Kerim1 ve Aziz olan (Cömert
ve saygın olan mutlak güç ve otorite
sahibi) Sensin.
1 Bu
kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına
gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31;
17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40;
31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27,
78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2
kez), 17; 96:3.
50.
İşte bu, kuşkulanmış olduğunuz şeydir.”
Benzer
mesajlar: 30:56; 36:63; 37:21; 50:20; 51:14; 52:14; 55:43; 67:27; 70:44; 83:17.
51. Muttakiler
(Allah’ın emirlerini
yerine getiren, yasaklarından da kaçınan) emin bir makamdadır;
52. Cennetlerin ve pınarın içinde, (Aynı
ayet: 26:147)
53. İnce ipek ve parlak atlastan giyerler; karşılıklı otururlar.
54. İşte Böyle, onları iri gözlü hurilerle da evlendirdik.
Kur’an çevirilerinde bu tür ifadelere, erkeklere yönelik
cinselliği çağrıştıran bu anlamlar verilmektedir. Oysa Kur’an’da, bunların
cinsiyeti ile ilgili bir bilgi verilmediği gibi, cennetlik erkeklere has bir
durumdan da söz edilmemektedir. Ayrıca ayetlerde geçen “Hur” sözcüğü, erkek ve
kadın her iki cinsi de içine alan ortak bir anlama sahiptir. “Hur” sözcüğünün
tekil formu, erkek için “أَحْوَرٌ”
Ehver; dişi için de “حَوْرَاءٌ” Havra’dır. Bunlar, kadın-erkek bütün cennetliklere
cennet arkadaşı olarak ikram edilecektir.
Bu tür ifadelerin, tefsir ve çevirilerde
Cennette erkeklere ikram edilecek eşler şeklinde anlam verilmesi bir zihniyet
sorunudur. Ödüllendirmede ve cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığında ısrar
etmek de Allah adına yalan uydurmaktır. Benzer mesajlar: 37:48; 38:52; 52:20; 55:56,
72; 56:22.
55. Orada, güven içinde her meyveyi isterler.
Benzer mesajlar: 16:31; 36:57; 39:34; 41:32;
42:22; 43:71; 47:15; 50:35.
56. İlk ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar1 ve (Allah) onları cehennem azabından
korur2.
1 Kuran,
bizlere inkârcıların 2 ölümden geçeceğini anlatır (2:28, 40:11). Onlar ölüme
konulacaklardır; yani Hesap Gününe kadar süren sürekli bir kâbus içinde, gece gündüz
Cehennemi gördükleri bir hiçlik haline (40:46). Cehennem henüz var olmamıştır
(40:46, 89:23).
Müminler
ise ikinci ölümü hissetmeden, sadece bedenlerini terk eder ve Cennete
geçirilirler. Arkadaş ve akrabaları hala dünyada yaşarken muttakilerin Cennete gittiğine dair en iyi delili 36:26 ve
27’de geçen “Ona ‘Cennete gir!’ denince, o da ‘Ah! Keşke kavmim, Rabbimin beni
bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!’ dedi.” şeklindeki
ifadedir. “Muttakiler ise güvenilir bir makamdadır… İlk (tattıkları)
ölüm dışında, bir daha ölümü tatmazlar.” (44:51-56) ayeti de bunu
desteklemektedir.
2 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
57. (Bu) Rabbinden bir lütuftur. O âzîm
(yüce) kurtuluş işte budur.
58. Belki
öğüt alırlar diye onu senin lisanınla kolaylaştırdık.
Benzer
mesajlar: 19:97; 54:17, 22, 32, 40; 73:20.
59. O
halde bekle, çünkü onlar beklemektedirler.