44. DUHÂN SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 64. suredir. Adını, 10’uncu ayette geçen ve duman anlamına gelen “duhan” kelimesinden alır. Sure 59 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ha, mim.

“Ha, Mim” Başlangıç harfleri ile başlayan 7 surede (40:1, 41:1, 42:1, 43:1, 44:1, 45:1, 46:1) toplam 292 tane “hâ” ve 1855 tane de “mîm” harfi var. Bunların toplamı 2147’dir (19’un tam 113 katı).

Huruf-u Mukatâ ile ilgili açıklama 2:1 ayetinde yer alır

2. Ve mübin (açık ve anlaşılır) Kitab’a (andolsun ki),

ı “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır. Bu ayet, 43:2’de de tekrarlanmaktadır.

3. Biz onu mübarek (kutsal, kutsanmış, mukaddes, bereketli) bir gecede indirdik. Çünkü Biz uyaranlarız.

 2:185’te şöyle buyurulmaktadır: “Ramazan ayı… Kur’an’ın indirildiği aydır.” 97:1’de ise şöyle buyurulmaktadır: “Biz onu (Kur’an’ı) kadr (kader) gecesinde indirdik” Dolayısıyla Kur’an’ın indirildiği mübarek gecenin, Ramazan Ayındaki Kadir Gecesi olduğunu görüyoruz.

4. Hakim emirlerin (Lehte ve aleyhte hak olan ve hikmetli hükümlerin) hepsi, onda ayırt edilir.

Arapça “h-k-m” kökünden türeyen “Hikmet” kavramı, köken itibarı ile İbranice “חָכְמָ֤ה” hokhmah ya da Süryanice “hekhmeth” sözcüğünden geldiği ve sonradan Arapçaya “الحكمة” hikma şeklinde geçtiği düşünülmektedir. Hikmet; “derin ve yararlı bilgi”, “manayı idrak etmek (bilmek, anlamak, kavramak)”, “yargıda bulunma (hüküm verme) kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik” anlamlarına gelir.

5. Yanımızdan bir emirdir. Çünkü Resuller (elçiler) gönderen Biziz.

6. Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz ki O, semiul-alim’dir (Her şeyi bilip işitendir).

Rahmet; merhamet etmek, şefkatte bulunmak, lütufta bulunmak anlamlarına gelir. Rahmet kelimesi Kur’an’da 114 (19x6) yerde geçer. Rahmet ile ilgili açıklama 2:106’de yer alır.

7. Eğer mukininı (kesin olarak iman edenler) iseniz (bilin ki Allah) göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

ı “Kesin gerçek” anlamına gelen “yakîn” kavramı ile ilgili açıklama 2:4’te yer alır.

8. O’nun dışında ilah (En Yüce olan) yoktur; yaşatır ve öldürür.ı (Allah) sizin de Rabbinizdir ve önceki atalarınızın da Rabbidir.

ı Hayat vermek ve öldürmek, Allah’ın kulluk edilmesi gereken ilah (En Yüce olan) olduğunun apaçık delilidir. O Allah ki, sizleri cansız maddelerden yarattı ve sizleri bu hale getirdi. Sizler O’nun istediği vakte kadar yaşar, O’nun istediği vakitte ölürsünüz.

9. Ama onlar şüphe içinde oynayıp duruyorlar.

10. Artık, göğün apaçık açık bir duman getireceği günü gözetle!

11. İnsanları kuşatır1. Bu, elem verici bir azaptır.

1 “غشي” (ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7; 3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez); 24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez); 71:7; 88:1; 91:4; 92:1.

12. “Rabbimiz! Bizden azabı kaldır! Biz iman ediyoruz.

13. Onlarda zikretmek (hatırlamak, öğüt almak) nerde!ı Oysa onlara apaçık bir resul gelmişti.2

ı Benzer mesajlar: 4:18; 6:158; 10:90-91; 32:29; 34:52; 40:85; 47:18

2 “Resulün Mübin” (Apaçık Resul) ifadesi, gerçeği açıkça beyan eden anlamına gelmektedir.

14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve “cinlenmişı, öğretilmiş2 biridir!” dediler.

ı Benzer mesajlar: 15:6; 23:70; 34:8; 37:36; 52:29; 68:51.

2 Ayette geçen “muallem” kelimesi bir suçlamadır. Yani vahyin Nebi’ye birileri tarafından öğretildiği iddia edilmektedir.

15. Biz azabı birazcık kaldıracağız; ama siz döneceksiniz.

16. O gün büyük bir yakalayışla yakalarız; zira Biz intikam alıcıyız.

Allah’ın intikam almasıyla ilgili açıklama 3:4’te yer alır.

17. Onlardan önce firavunun kavmini de imtihan etmiştik. Onlara da kerim (onurlandırılmış, saygın)1 bir resul geldi.

                1 Bu kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31; 17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40; 31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27, 78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2 kez), 17; 96:3.

18. (Musa dedi ki) “Allah’ın kullarını bana verin!ı Şüphesiz ki ben, sizin için emin (güvenilir) bir resulüm.2

ı “Allah’ın kullarını bana verin” şeklinde geçen ifade, 7:105’te “İsrailoğullarını benimle gönder” şeklinde geçmektedir. Nitekim 20:47 ve 26:17’de de böyle kullanılmıştır.

2 “Ben, sizin için (gönderilmiş) emin (güvenilir) bir resulüm.” ifadesi, altı ayette (26:107, 125, 143, 162, 178 ve 44:18) aynı sözcüklerle tekrarlanmaktadır. Bu ifade; Yüce Allah’ın elçileri olan Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb ve Musa’nın, aynı söylemlerle toplumlarını uyardıklarını göstermektedir.

Musa, bu sözleri bir defa tek söylemedi. Bilakis firavuna karşı yıllarca sürdürmüş olduğu mücadelenin birkaç kelimeyle özetlenmiş halidir. Çünkü bu mücadelenin birçok surede anlatılmaktadır.

19. Allah’a karşı da sakın yücelikı taslamayın! Şüphesiz ki ben, size apaçık bir sultan (güçlü bir delil ve yetki) ile geliyorum.”

ı “yüce, yüksek” gibi anlamlara gelen “عَلِي” (aliy) sözcüğünden türemiş olan “تَعْلُو” (ta’luv) sözcüğü “kendini yüceltmek, kendini yüksek görmek” anlamlarına gelir. Allah dışındaki varlıklar için kullanılmış olan bu ifade Kur’an’da 12 yerde geçer: 3:139; 10:83; 17:4, 7; 23:46, 91; 27:14, 31; 28:4, 83; 44:19, 31.

20. Beni recmetmenizden1 da elbette ki ben, Rabbim ve Rabbiniz olanla korundum2!

            ı رَّجِيمِ (raciym) sözcüğü, Arapça’da “taşlanmış, dışlanmış, kovulmuş” anlamlarına gelir. “רֶ֧גֶם” (recem) sözcüğü, Tevrat’ta da geçmektedir ve İbranice’de “taşlamak, taşa tutmak” anlamlarına gelir.

2 “اَعُوذُ” fiili, Arapça’da 'عوذ' (‘aveze) kökünden türetilmiştir ve bu kök, “korunma”, “himaye isteme”, “sığınma talep etme” gibi anlamlara gelir.  Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 17 kez geçer: 2:67; 3:36; 7:200; 11:47; 12:23, 79; 16:98; 19:18; 23:97, 98; 40:27, 56; 41:36; 44:20; 72:6; 113:1; 114:1.

21. Ve eğer bana iman etmiyorsanız (inanıp güveniyorsanız) o zaman (yolumdan) çekilin!”

Bu konuşma, firavunun, Musa’nın gösterdiği mucizeleri inkâr ettiği ve Mısır halkı ile devlet yöneticilerinin etkilenmelerinden ötürü korku ve telaş içinde olduğu bir zamanda yapılmıştır. Firavun bu yüzden ilk kanaatlerini kendi meclisinde yaptığı bir konuşmada (43:51-53) açıklamıştır. Daha sonra tahtının sallandığını hissedince de Musa’yı katletmeye karar vermiştir. Bunun üzerine Musa “Ben, hesap günü ile iman etmeyen her büyüklük taslayandan benim de sizin de Rabbiniz olan Allah ile korunurum” (40:27) der.

22. “Bunlar mücrim (azılı suçlu, kafir) bir toplumdur.” diye Rabbine dua etti.

23. “Kullarımı (gece vakti) yürüt.ı Elbette ki takip edileceksiniz!”

ı Yani, Nebi Yusuf zamanında Müslim olan Kıptilerden, Mısırlılardan ve İsrailoğullarından kendisiyle iman eden müminleri.

24. “Denizi yarılmış bırak! Onlar suya gömülecek1 bir ordudur.”2

1 “غَرِقَ” (ğark) sözcüğü, “suya batmak, suya gömülmek, boğulmak” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 23 kez geçer: 2:50; 7:64, 136; 8:54; 10:73, 90; 11:37, 43; 17:69, 103; 18:71; 21:77; 23:27; 25:37; 26:66, 120; 29:40; 36:43; 37:82; 43:55; 44:24; 71:25; 79:1.

2 Benzer mesajlar: 20:77; 26:52-63.

25. (Firavun ve destekçileri) bahçelerden ve pınarlardan nicesini terk ettiler;

26. Ve ekinlikler ve kerim (saygın, değerli) makamlar,

27. Ve nimetler içinde sefa sürüyorlardı.

28. İşte böyle, başka bir topluluğu da (o nimetlere) varis kıldık.

29. Onlara gök de yer de ağlamadı,ı kendilerine fırsat verilenlerden de olmadılar.  

ı Bu ayette mecaz anlamda kullanılmakta olan geçen “Onlara gök de yer de ağlamadı” ifadesinin bir benzerinin Mısır piramit duvar yazıtlarında firavunların ölümü ile ilgili olarak “gök ağlayacak senin için” ifadesinin yazılı olduğu görülmüştür. (James P. Allen, Writings From The Ancient world s:187)

30. İsrailoğullarını da onur kırıcı bir azaptan kurtardık;

“azabil muhin” (onur kırıcı azap) ifadesi Kur’an’da 2 yerde (34:14, 44:60) geçmektedir. İkisinde de İsrailoğullarının çektikleri azap için kullanılmıştır.  Bu ifadeden, firavunun, arzuları için insanları tüketen, insanları aşağılayan ve bunda aşırılık yapıp haddi aşan zorba biriydi olduğu anlaşılmaktadır.

31. Firavundan. Şüphesiz ki o, kendini yüceltenı müsriflerdendi2.

ı “yüce, yüksek” gibi anlamlara gelen “عَلِي” (aliy) sözcüğünden türemiş olan “تَعْلُو” (ta’luv) sözcüğü “kendini yüceltmek, kendini yüksek görmek” anlamlarına gelir. Allah dışındaki varlıklar için kullanılmış olan bu ifade Kur’an’da 12 yerde geçer: 3:139; 10:83; 17:4, 7; 23:46, 91; 27:14, 31; 28:4, 83; 44:19, 31.

2 “مُسْرِفِينَ” (musrifîn) sözcüğü, “haddi aşanlar, savurganlık yapanlar, aşırıya gidenler” anlamlarına gelir.

32. Ve onları (İsrailoğullarını) âlemlere bir ilme (bilgiye) göre üstün kıldık.

33. Onlara (Firavun ve destekçilerine) da içinde apaçık bela olan ayetlerden verdik.

Gam, musibet, darlık veya sıkıntıya neden olan, yorucu ve yıpratıcı sınavlar.

34. Onlar (müşrikler) diyorlar ki:

35. “İlk ölümümüzden başkası yoktur. Bizler, teşhir edilecekı de  değiliz.

ıAçılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ” (neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16; 21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7; 62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.

36. Doğru sözlü iseniz, o zaman babalarımızı getirin.

37. Onlar mı daha hayırlıı yoksa Tubba halkı mı?2 Ya da daha öncekiler mi? Onları helak ettik. Çünkü onlar mücrimlerdendiler (kafir, sapkın suçlular).

ı Asıl anlamı “hayırlı” olan “hayrun” kelimesi, bazen temel anlamının dışında “güçlü, kudretli” gibi manalarda kullanılmaktadır. Dolayısıyla burada helak edilen bir kavim için kullanıldığı için “daha güçlü, üstün” anlamında kullanıldığı kanaatine varılmaktadır.

2 Tubba kavmi, 50:14 ayetiyle birlikte yalnızca iki ayette bildirilmiştir. Ancak kendilerine gönderilen elçinin ismi belirtilmemektedir. Yemen bölgesindeki Sebe ülkesinde M.Ö. 2’nci yüzyıl dolayında yaşamış oldukları ve antik çağda Yemen krallarına unvan olarak “tubba” denildiği için bu isimle anıldıkları öne sürülür.

38. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri de oyun (eğlenmek) için yaratmadık.

Benzer mesajlar: 3:191; 21:16; 38:27.

39. Onları ancak bir hak (gerçek bir amaç) için yarattık.ı Fakat çoğu bilmezler.

ı Benzer mesajlar: 6:73; 10:5; 14:19; 15:85; 16:3; 29:44; 30:8; 39:5; 45:22; 46:3; 64:3.

40. Ayırma1 günü, hepsinin buluşma zamanıdır.

1 Bu sözcük, “ف-ص-ل” (fa-sa-la) kökünden türetilmiştir.  Kök anlamı “ayırmak, açıklamak, detaylandırmak” demektir. “Yevmel fasl” “ayırma günü” ifadesi ise Kur’an’da 6 kez geçer: 37:21; 44:40; 77:13, 14, 38; 78:17.

41. O gün, yakın yakınına fayda sağlamaz, onlara yardım da edilmez.

“mevle an mevle” deyimi “arkadaşın, arkadaşa” “akrabanın, akrabaya himaye sağlaması anlamına gelmektedir. Anne, baba, kardeşler dahi herkes kendi derdine düşecek ve kişi yakınına dahi yardım edemez. Ayette, “mevlen” sözcüğünün kullanılmış olması bu anlamı çağrıştırmaktadır.  Benzer mesajlar: 2:48, 123; 6:164; 17:15; 31:33; 35:18; 39:7; 43:67; 53:38; 60:3; 70:10.

42. Allah’ın rahmet ettikleri hariç. Şüphesiz ki O, Azizur-Râhîm (Merhamet eden mutlak güç sahibi) olandır.

43. Zakkum ağacı,

Zakkum ağacı ile ilgili açıklama 17:60 ayetinde yer alır.

44. Âsiymlerinı yiyeceğidir.

1 İsm” terimi, insanın ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek, Allah’ın yasakladığı her türlü söz, fiil ve kötü düşünceyi tanımlamak için kullanılır. Bunu fiilleri sürekli işleyenlere de “âsiym” denilmektedir. “âsiym” ifadesi, Kur’an’da 10 kez geçer: 2:276, 283; 4:107; 5:106; 26:222; 44:44; 45:7; 68:12; 76:24; 83:12.

45. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.

46. Sıcak suyun kaynaması gibi.

47. “Onu alın ve doğruca cahime (cehenneme) sürükleyin.

48. Sonra başına kaynar su azabından dökün!”

Benzer mesaj: 22:19.

49. “Tadına bak! Şüphesiz ki Kerim1 ve Aziz olan (Cömert ve saygın olan mutlak güç ve otorite sahibi) Sensin.

                1 Bu kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31; 17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40; 31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27, 78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2 kez), 17; 96:3.

50. İşte bu, kuşkulanmış olduğunuz şeydir.”

Benzer mesajlar: 30:56; 36:63; 37:21; 50:20; 51:14; 52:14; 55:43; 67:27; 70:44; 83:17.

51. Muttakiler (Allah’ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından da kaçınan) emin bir makamdadır;

52. Cennetlerin ve pınarın içinde, (Aynı ayet: 26:147)

53. İnce ipek ve parlak atlastan giyerler; karşılıklı otururlar.

54. İşte Böyle, onları iri gözlü hurilerle da evlendirdik.

 Kur’an çevirilerinde bu tür ifadelere, erkeklere yönelik cinselliği çağrıştıran bu anlamlar verilmektedir. Oysa Kur’an’da, bunların cinsiyeti ile ilgili bir bilgi verilmediği gibi, cennetlik erkeklere has bir durumdan da söz edilmemektedir. Ayrıca ayetlerde geçen “Hur” sözcüğü, erkek ve kadın her iki cinsi de içine alan ortak bir anlama sahiptir. “Hur” sözcüğünün tekil formu, erkek için “أَحْوَرٌ” Ehver; dişi için de “حَوْرَاءٌ” Havra’dır.  Bunlar, kadın-erkek bütün cennetliklere cennet arkadaşı olarak ikram edilecektir.

Bu tür ifadelerin, tefsir ve çevirilerde Cennette erkeklere ikram edilecek eşler şeklinde anlam verilmesi bir zihniyet sorunudur. Ödüllendirmede ve cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığında ısrar etmek de Allah adına yalan uydurmaktır. Benzer mesajlar: 37:48; 38:52; 52:20; 55:56, 72; 56:22.

55. Orada, güven içinde her meyveyi isterler.

Benzer mesajlar: 16:31; 36:57; 39:34; 41:32; 42:22; 43:71; 47:15; 50:35.

56. İlk ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar1 ve (Allah) onları cehennem azabından korur2.

1 Kuran, bizlere inkârcıların 2 ölümden geçeceğini anlatır (2:28, 40:11). Onlar ölüme konulacaklardır; yani Hesap Gününe kadar süren sürekli bir kâbus içinde, gece gündüz Cehennemi gördükleri bir hiçlik haline (40:46). Cehennem henüz var olmamıştır (40:46, 89:23).

Müminler ise ikinci ölümü hissetmeden, sadece bedenlerini terk eder ve Cennete geçirilirler. Arkadaş ve akrabaları hala dünyada yaşarken muttakilerin  Cennete gittiğine dair en iyi delili 36:26 ve 27’de geçen “Ona ‘Cennete gir!’ denince, o da ‘Ah! Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!’ dedi.” şeklindeki ifadedir. Muttakiler ise güvenilir bir makamdadır… İlk (tattıkları) ölüm dışında, bir daha ölümü tatmazlar.” (44:51-56) ayeti de bunu desteklemektedir.

2 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

57. (Bu) Rabbinden bir lütuftur. O âzîm (yüce) kurtuluş işte budur.

58. Belki öğüt alırlar diye onu senin lisanınla kolaylaştırdık.

Benzer mesajlar: 19:97; 54:17, 22, 32, 40; 73:20.

59. O halde bekle, çünkü onlar beklemektedirler.