Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Kâf.ı
Ve2 Mecid3 olan Kur’an’a (andolsun
ki).
ı ‘Başlangıç
Harfleri’ arasında olan “Kaf” harfi ile başlayan tek suredir. Bu surede 57 tane “kaf” harfi var ve bu sayı 19’un tam 3 katıdır.
50’nci sure olan bu sure 45 ayetten oluşmaktadır. 50 + 45 = 95 eder. Bu da
19’un tam 5 katıdır ve yine “Kaf” başlangıç harfi ile başlayan 42’nci sure ile
aynı toplama sahiptir.
Başlangıç harflerindeki 19
kodlu matematiksel sistem ile bağlantılı
olarak bazı surelerde dikkat çekici “harf oyunları” yapılmıştır. Örneğin; Kur’an’ın tamamında “Lut’un kavmi” ifadesi
kullanılırken; “Kaf” harfiyle başlayan Kaf Suresinde yer alan “kaf” harflerinin
toplamı 19 sisteminin tam katı olsun diye; 50:13 ayetinde “kaf” harfi içeren “Lut’un
kavmi” ifadesi yerine, içinde “kaf” harfi içermeyen “ihvanu lut” (Lut’un
Kardeşleri) ifadesi kullanılmıştır. “ihvanu lut” ifadesi, Kur’an’da bu ayet
dışında başka bir yerde de geçmemektedir.
2 “وَ”
(ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan
bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre
cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde
tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat
çekmek için yemin anlamı taşır.
3 “Mecid”
Kelimesi Arapça’da iki manada kullanılmaktadır. 1) Yüksek mertebeli, azametli,
şerefli, izzet sahibi. 2) Kerem sahibi, çok cömert. Kur’an-ı Kerim’de bu kelime
bu iki manada da kullanılmıştır.
2. Hayır!
içlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesi kafirlerin (hakkı bilerek örtenlerin) acayibine1
gitti ve dediler ki: “Bu, acayip1 bir
şeydir!
1
“عَجِيب” (‘acîb)
sözcüğü, “hayret etmek”, “şaşırmak”, “garipsemek” gibi anlamlara gelir. Bu
ifade Kur’an’da 15 kez geçer: 7:63, 69; 10:2; 11:72, 73; 13:5 (2 kez); 18:9,
63; 37:12; 38:4, 5; 50:2 (2 kez); 53:59.
3. Biz,
ölüp toprak olduğumuz zaman mı (diriltileceğiz)?1
Bu çok uzak (imkansız) bir dönüştür.”
1 Benzer
mesajlar: 13:5; 17:49, 98; 19:66; 23:35, 82; 27:67; 32:10; 36:78; 37:16, 53; 44:35;
50:15; 56:47; 64:7; 79:11.
4. Biz
yerin onlardan neleri eksilttiğini biliriz. Yanımızda da hafız olan (koruyan,
gözeten) bir Kitap vardır.
5. Bilakis!
Onlar, hak (gerçek, hakikat) kendilerine geldiğinde onu yalanladılar. (Bu
yüzden) onlar derin bir karışıklık1 içindedirler.2
1 “مَرَجَ”
(merece) sözcüğü, “Karıştırmak”, “birbirine salmak”, “serbest bırakmak” anlamlarına
gelir. Kur’an’da, “merece” kökünden türemiş 4 sözcük geçmektedir: 25:53; 50:5;
55:15, 19.
2 Bu
insanlar, elçiyi bazen sihirbaz, bazen kâhin, bazen deli, bazen de şair olarak
nitelendirerek tutarsız davranışlar gösterirler. Ancak, kendilerini yaratmış
olan Allah’ın ilmini, gönderdiği kitabı ve elçilerini reddettikleri için iç
dünyalarında büyük bir kargaşa yaşadıkları ve vicdanlarının derinlerinde
huzursuzluk hissettikleri de bir gerçektir.
6. Üzerlerindeki
göğü nasıl bir bina1 yaptığımızı
ettiğimizi, süslediğimizi ve eksiği olmadığını hâlâ görmüyorlar mı?
1 Bu sözcük, “ب ن
ي” (b-n-y) kökünden türetilmiş bir fiildir. Bu kök genellikle “kurmak”, “yapı”,
“bina”, “inşa etmek”, “bina yapmak”, “düzenlemek” anlamlarını taşır. Kur’an’da,
bu kökten türemiş 13 sözcük geçmektedir: 2:22; 9:110 (2 kez); 16:26; 18:21 (2 kez);
37:97; 38:37; 40:64; 50:6; 51:47; 61:4; 78:12.
7. Arzıı
da yayıp döşedik ve orada sabitlenmiş kütleler yerleştirdik.2 Orada ihtişamlıı
çiftlerin tümünden (dişi ve erkek bitkiler) de bitirdik.
ı Arz; Dünya, yeryüzü, toprak, yer, zemin, memleket ve ülke anlamlarına
gelir.
2 “Ravasiye” “sabitlenmiş ağırlıklar, kütleler” ile ilgili
açıklama 13:3 ayetinde yer alır.
3
“بَهْجَة” (behcet)
sözcüğü, “güzellik, ihtişam, neşe veren manzara” anlamlarına gelir. Bu sözcük
Kur’an’da 3 kez geçer: 22:5; 27:60; 50:7.
8. Her
yönelen kul için basiret ve zikirdir (hatırlatmadır).
Basiret; gerçeğin ortaya çıkmasını, yani hak ile
batılın, hidayet ile dalaletin, hayır ile şerrin, doğru ile yanlışın açıklığa
kavuşmasını sağlayan şey; bilgi, kesinlik, delil, kanıt, kalp gözüdür.
9.
Gökten mübarek (kutsal, kutsanmış,
mukaddes, bereketli) su indirdik. Onunla cennetler (bahçeler)
ve biçilen daneler (habbeler, tahıl tanesi) bitirdik (yeşerttik).
10. Tomurcukları
birbirine girmiş (salkımları üst üste yığılmış) yüksek hurma ağaçları da…
11.
Kullara bir rızık olarak, onunla (su ile) ölü bir beldeye
hayat verdik. Çıkış (tekrar diriliş) da işte böyledir.
Benzer
mesajlar: 7:25; 20:55; 22:6; 30:19; 35:9; 50:42; 43:11; 71:18.
12. Onlardan
önce Nuh’un halkı, Ress ashabı (halkı, yoldaşları)ı ve
Semud da yalanlamıştı.
ı 25:38
ayetinde de “Ashab’ur-Ress” ifadesi geçmektedir. Fakat bunlar hakkında
geniş bilgi de verilmemiştir. Arap kaynaklarına göre “Er-Ress” adında iki yer
bilinmektedir. Biri Necid’de, diğeri kuzey Hicaz’da bulunmaktadır. Necid’de
bulunan “Er-Ress” daha çok meşhurdur. Ve cahiliyet devri şiirlerinde daha çok
bunun adı geçmektedir. Diğer görüş de Şuayb, Hanzala adlı elçiler ya da Calut’un
kavmi oldukları iddia edilmektedir.
Ancak
onlara ait sağlam, geniş bilgi hiçbir kaynakta görülmemektedir. Bu konuda,
kendi elçilerini kuyuya atan bir kavim olduğunun denilmesi en doğru olan bir
ifadedir.
13.
Ad, firavun ve Lut’un kardeşleri.
“Firavun
kavmi”, yerine sadece firavunun adı anılmıştır. Çünkü o milletine öyle musallat
olmuştu ki; onun karşısında milletinin hiçbir şahsî görüş ve kanaati, hür
düşüncesi ve inancı kalmamıştı. Onun gittiği yanlış yolda millet de peşine
düşmüş gidiyordu. Bundan dolayı tüm kavminin sapkınlığının sorumlusu sadece o
kişi kabul edilmiştir. 43:54 ayetinde bu konuya işaret vardır. “(Firavun)
böylece halkını küçümsedi. Onlar da ona itaat ettiler. Onlar, fasık bir
toplumdu.”
14.
Eyke ashabı (halkı, yoldaşları) ve
Tubba kavmi de.ı Hepsi resulleri yalanladılar, vadettiğimi (azabı)
hakkettiler.
ı Eyke,
Elçi Şuayb’ın görevlendirildiği yerdir. Tubba kavmi ise, 44:37 ayetiyle
birlikte yalnızca iki ayette bildirilmiştir. Ancak kendilerine gönderilen resulün
ismi belirtilmemektedir. Yemen bölgesindeki Sebe ülkesinde M.Ö. ikinci yüzyıl
dolayında yaşamış oldukları ve antik çağda Yemen krallarına Tubba denildiği
için bu isimle anıldıkları öne sürülür.
15. İlk
yaratmada acizlik mi göstermişiz. Doğrusu onlar yeni bir yaratmadan şüphe
duymaktadırlar?
Bu ayet ile Yüce Allah’ın, insanın iç
dünyasında neler yaşadığını bildiğini ve onu kendisinden daha iyi anladığını belirtmektedir.
Bu durumu İncil’deki şu ayetlerden de net
olarak anlıyoruz: “Dua ettiğiniz zaman, müşrikler gibi boş sözler tekrarlayıp
durmayın. Onlar söz kalabalığıyla seslerini (Allah’a) duyurabileceklerini
sanırlar. Siz onlara benzemeyin! Çünkü Babanız nelere ihtiyacınız olduğunu siz
daha O’ndan dilemeden önce bilir.” (Matta, 6:7,8)
Benzer mesajlar: 2:186; 8:24; 11:61; 56:85;
58:7.
17. Sağında ve solunda iki alıcı (yaptıklarını) kayıt altına
alıyorlar.
Bu ayette geçen “iki alıcı”, ifadesi 81:10
ayetinde “kiramen kâtibin” olarak tanımlanmaktadır.
18. Yanındaki gözetleyiciler olmadan hiçbir söz söylemez.
Benzer mesajlar: 3:181; 4:81; 10:21; 17:13;
18:49; 19:79; 21:94; 36:12; 43:80; 45:29; 50:18; 54:53; 82:10-12; 86:4.
19. Ve ölüm sarhoşluğu tüm gerçekliğiyle çıkageldi. “Senin
kendisinden kaçmaya çalıştığın şey işte budur!”
20.
Sura üflendi. İşte bu vadedilen gündür.
21. Her
nefis, yanında bir sevk edici (melek) ve bir tanıkla (cinlerden
olan yoldaşıyla) geldi.
22. Sen
bundan gaflet içindeydin, biz de senden perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün (görüşün)
keskindir.
Sana
anlatılan cennet, cehennem, mahşer gibi hakikatleri, şimdi bizzat gözlerinle göreceksin.
23. Yoldaşı1, “İşte yanımdaki hazır” der.2
1 “قَر۪يناً” (kâriyn), “yakın arkadaş”,
“yoldaş”, “eşlik eden” demektir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 4:38 (2 kez);
37:51; 41:25; 43:36, 38, 53; 50:23, 27.
2 Hayat
boyunca siz yoldaşlık eden yaptığınız her şeye şahit olur. (Reşat Halife, Ek 7’ye
bakınız.)
24. “Atın
cehenneme, her inatçı kâfiri,
25. Hayra engel olanı, azgınıı, şüpheciyi2.
ı “Mua’tedin; her işinde ahlak sınırını
yıkıp aşan demektir. Kendi menfaati, kendi istekleri ve arzuları uğruna her
şeyi yapmaya, her şeyi yıkıp geçmeye hazırdı. Haram yolla mal biriktirir ve
haram yollarda da harcardı. İnsanların haklarına el uzatır, tecavüz ederdi. Ne
dili bir ahlak sınırı tanır, ne de eli zulüm ve eziyet etmekten geri kalırdı.
İyilik yolunda sadece engeller çıkarmakla kalmaz, daha da ileri giderek,
iyiliği benimseyenlere eziyet eder, iyilik için çalışanlara kötülük yapardı.
2Mürîb’in iki anlamı vardır. Biri şüphe
eden, diğeri başkasını şüpheye düşüren demektir. Burada ikisi de
kastedilmektedir.
26. O, Allah’ın dışında başka ilah (En
Yüce olan) edindi.
Onu şiddetli azaba atın!”
Bu ayetlerde Yüce Allah, insanı
cehenneme layık kılan sıfatları sayıp bildirmiştir:
1- Hakkı inkâr, 2- Allah’a şükretmemek,
3- Hak ve haklıya karşı direnmek, 4- İyilik ve doğruluk yolunda engel olmak, 5-
Kendi malından Allah’ın ve kullarının hakkını vermemek, 6- Muamelelerinde haddi
aşıp, doğruluktan sapmak, 7- İnsanlara zulüm ve eziyet etmek, 8- Dinin temel
prensiplerinden şüphe etmek, 9- Başkalarının kalbine şüphe sokmak, 10- Allah’ın
dışında başka ilahlar da edinmek.
27. Yoldaşı, “Rabbimiz, onu ben
azdırmadım. Zaten kendisi derin bir sapkınlık içindeydi.” dedi. (Benzer
mesajlar: 14:22; 19:85)
28. Dedi ki: “Huzurumda çekişmeyin!1 Sizi daha önce yeterince uyardım.
1 Hasım kelimesi, Arapça’da “خَاصَمَ”
(hasama) şeklinde geçer ve “çekişmek”, “düşmanca davranmak”, “kavga etmek” anlamına
gelir. Kur’an’da, hasım kökünden türemiş 18 kelime geçer: 2:204; 3:44; 4:105;
16:4; 22:19 (2 kez); 26:96; 27:45; 36:49, 77; 38:21, 22, 64, 69; 39:31; 43:18,
58; 50:28.
29. Katımda söz
değiştirilmez, kullara zulmeden de değilim!”
30. O
gün Cehenneme, ‘Doldun mu?’ deriz. O, ‘Daha yok mu?’ der.
Cehennemin,
konuşmasıyla ilgili mesajlar: 50:30; 67:8; 70:17
31. Cennet
de muttakilere1 uzak değil, yakınlaştırılacaktır.
1 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
32. İşte
bu size vadedilendir; evvabin1 (tövbe
edenler, yönelenler) ve korunanlar2 içindir.
1 Bu
sözcük, “أ-و-ب” (evebe) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı da “geri
dönmek”, “tövbe etmek”, “yönelmek” demektir. Bu kökten türemiş kelimeler
Kur’an’da 17 kez geçer: 3:14; 13:29, 36; 17:25; 34:10; 38:17, 19, 25, 30, 40,
44, 49, 55; 50:32; 78:22, 39; 88:25.
2 Hafizin
ise; O’nun farzlarını, haramlarını ve O’nun teslim ettiği emanetlerini koruyan,
Allah tarafından kendisine verilen hakları göz önünde bulunduran, iman ettikten
sonra Rabbine verdiği sözü unutmayan, hiçbiri yanlış hareketlerden dolayı
kaybolmasın diye kendi zamanını, gücünü, gayret ve çalışmalarını gözeten, tevbe
ettikten sonra onu bozmayıp tevbesinde duran, her zaman “Acaba ben hareket ya
da sözlerimle Rabbime itaatsizlik ettim mi?” diye kendini hesaba çeken kişi
kastedilmiştir. Benzer mesajlar: 7:43; 21:103; 38:54; 41:30.
33. Gıyabında
(görmediği halde) Râhmân’a huşu (derin saygı, içten
sevgi) duyan ve (O’na) yönelmiş bir kalpı ile gelirler.
ı “Mübin”
kelimesi, “Bir tarafa yüz çeviren ve tekrar o tarafa yönelen” demektir. “Kalb-i
münib”den de: Her taraftan yüz çevirip Allah tarafına dönen ve hayat boyu
karşılaştığı her çeşit acı-tatlı hadiseler arasında devamlı Allah tarafına
yönelen kalp kastedilmiştir.
34. Oraya
selam ile (esenlikle) girin.ı İşte bu sonsuzluk günüdür.
ı Ayette
“Udhuluha biselam” kelimeleri geçmektedir. Selam’ı eğer
emniyet manasına alırsak, her çeşit üzüntü, keder, endişe, felaketlerden
korunmuş olarak cennete giriniz manası çıkar ve eğer onu, bilinen “selam”
manasına alırsak o zaman “Geliniz bu cennete giriniz. Allah ve melekleri
tarafından size selam vardır,” demek olur.
Bu surenin
31-34 ayetlerinde Yüce Allah, kişiyi cennete layık kılan şu sıfatları saymıştır:
1- Takva, 2- Allah’a yöneliş, 3- Allah ile olan ilginin korunması, 4- Allah’ı
görmeden, O’nun rahmetine kesin inanmaya rağmen, O’ndan korkmak. 5- Kalb-i
münib elde ederek Allah’a ulaşmak, yani ölünceye kadar inabet (tevbe etme)
yolundan şaşmamak.
35. Onlar
ne isterlerse orada var.ı Katımızda daha fazlası da vardır.
ı Benzer
mesajlar: 16:31; 36:57; 39:34; 41:32; 42:22; 43:71; 44:55; 47:15.
36. Onlardan
önce, onlardan güçlü nice nesilleri helak ettik. Belde belde dolaştılar,
sığınacak yer buldular mı?
37. Şüphesiz
ki bunda, kalbi olan veya şahit olarak dinleyen kimse için alınacak öğüt
vardır.
38. Gökleri,
yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yarattık ve Bize,
bir yorgunluk da dokunmadı.
Gökler ve
yerin yaratıldığı altı gün (7:54) bizim dünyamızdaki 6000 yıla denk
gelmektedir. İlgili açıklama 7:54’te yer alır.
Bu
ayette Allah’ın, altı günde gökleri ve yeri yarattığı belirtilmektedir. Tevrat’ta ise “Yedinci gün geldiğinde Yüceler
yaptığı bütün işi bitirdi. Dolayısıyla, çalışmayı bırakıp yedinci günü dinlenme
günü yaptı.” (Başlangıç, 2:2) şeklindeki buyurmaktadır. Be ayetteki “Bize, bir
yorgunluk da dokunmadı.” İfadesiyle de Tevrat’ta
öyle bir ifade olmadığı halde “Allah, yorulduğu için yedinci gün dinlendi”
şeklinde bir anlam çıkaran Ehl-i Kitap’a bir gönderme yapılmaktadır.
39. O
halde onların
söylediklerine sabret (dayan, diren) ve güneşin doğumundan
önce (fecr vaktinde) de batışından
önce (ikindi vakti) de Rabbinin hamdi (övgüsü) ile tesbih et1.2
1 Bu kelime, "yüzmek”,
“uzaklaşmak” ve “yüceltmek" gibi anlamlara gelen “س-ب-ح”
(sīn-be-ḥe) kökünden türemiştir.
“تَسْبِيح”
(tesbih) ifadesi, yüceltmek veya tenzih etmek (her türlü eksiklikten
uzak tutmak) anlamına gelir.
“Allah’ı tesbih etmek”
ise, “Allah’ın kusursuz, eşsiz ve her türlü noksanlıktan uzak olduğunu
bilerek O’nu yüceltmek ve O’na saygı göstermek” demektir.
Allah’ı tesbih ederken kullanılan
“سُبْحَانَ اللّٰهُ” (Sûbhânallah) ifadesi de, “Allah, her türlü
eksiklikten ve kusurdan münezzehtir (uzaktır) ve yücedir” anlamına
gelir.
Kur'an'da,
evrendeki tüm varlıkların (melekler, dağlar, kuşlar, yıldızlar, vb.) da Allah’ı
tesbih ettiği belirtilir: 13:13; 17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6. Bu
nedenle “tesbih etmeyi”, sadece tesbih çekmeye indirgemek bidat ve hurafedir.
2 Allah’a yönelme dualarının vakitleri
ilgili ayrıca Bkz: 2:238; 11:114; 17:78; 20:130; 30:17-18
40. Ve gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından O’nu tesbih
et.
Kur’an’da hamd ve tesbih bir arada söz
edildiği yerlerde Allah’a yönelme duası kastedilmektedir.
“Gün doğmadan önce” ile fecr Allah’a yönelme duası; “Gün batmadan” ile öğle ve
ikindi Yönelme duaları; “Gecenin bir kısmanda” ile de akşam ve yatsı Yönelme
dualarıyla gece Allah’a yönelme duası içine girmektedir. Benzer Mesaj: 52:49
41. Çağırıcının,
yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver.
Benzer
mesaj: 7:25; 20:55; 22:6; 30:19; 35:9; 43:11; 50:11; 71:18
42. Hak
(doğru, gerçek) olan o çığlığı işittikleri gün, işte o gün, (kabirden)
çıkış günüdür.
43. Hayat
veren de öldüren de Biziz, dönüş de Bizedir.
44. Onlardan
dolayı (onları hemen diriltmek için), o gün yer çabucak yarılır. Bu,
Bizim için kolay olan bir haşirdir (toplamadır).
Bu,
kafirlerin 3’üncü ayette nakledilen sözlerine bir cevaptır. Çünkü onlar, “Biz,
ölüp toprak olduğumuz zaman mı (diriltileceğiz)? Bu çok uzak (imkansız) bir
dönüştür.” demişlerdi.
45. Biz
onların ne dediklerini daha iyi biliriz, sen onlara karşı cebbar (zorba, işini güç kullanarak yapan) değilsinı,
öyleyse Benim tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.2
ı Bu
ayette resulün gönlünü almak, teselli etmek de vardır. Kafirlere ise ihtar ve
tehdit vardır. Resul’e hitap ederek buyurulmaktadır ki, bu insanların sana
karşı uydurdukları sözlere asla kulak asma ve katiyen önem verme. Benzer mesajlar: 42:48; 88:22.
2 Yüce
Allah, aslında bu söz Resul’e hitap ederek kafirlere de “Elçimiz size bir
zorlayıcı olarak gönderilmemiştir” demektedir. O’nun işi zorla sizi mümin
yapmak değildir ki siz inanmak istemediğiniz halde o sizi zorla inandırsın. O’nun
sorumluluğu sadece ihtar etmekle aklını başına alanlara Kur’an’ı dinleterek
hakikati anlatmaktan ibarettir. Benzer mesajlar: 6:51, 70; 14:52; 21:45; 25:52;
34:50.