53. NECM SÛRESİ

        Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 23. suredir. Adını, ilk ayetteki ‘necm’ (yıldız) kelimesinden alır. Sure 62 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ve düşen yıldıza (andolsun ki),

ı “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır.

2. Sahibinizı (yoldaşınız olan elçi) sapmadı2 da sapıtmadı da!

ı “صحب” (sahib); dost, kafadar, arkadaşlık etmek, yoldaşlık etmek ve eşlik etmek anlamlarına gelir. “أَصْحَـٰب” (eshab) da aynı kökten türemiş olan bir sözcüktür.

2 “ضلل” (ḍâlle) sözcüğü, bilinçli ya da bilinçsiz olarak veya dışsal etkilerle, “yoldan sapma, uzaklaşma, kaybolma, hata yapma” gibi anlamlara gelir.  Bu sözcük tek başına Kur’an’da 27 kez geçer: 2:108; 4:116, 136, 167; 5:12, 77, 105; 6:140; 7:37, 149; 10:108; 16:125; 17:15, 67; 18:104: 20:92; 25:17; 27:92; 33:36; 37:71; 39:41; 40:74; 46:28; 53:2, 30; 60:1; 68:7.

3 “غَوٰىۚ” (ğava) sözcüğü, bilinçli olarak ve isteyerek “sapıtmak, yoldan çıkmak, kötü yola girmek” gibi anlamlara gelir.  Bu sözcük Kur’an’da 20 kez geçer: 2:256; 7:16, 146, 175, 202; 11:34; 15:39 (2 kez), 42; 19:59; 20:121; 26:91; 28:18, 63 (3 kez); 37:32 (2 kez): 38:82; 53:2.

3. Kendi hevasıyla (arzu ve isteğiyle) da bir söylemde bulunmazı.2

ı “يَنْطِقُ” (yentiku) ifadesi, kökü “نَطَقَ” (naṭaka) olan bir fiildir ve “konuşmak, ifade etmek, söylemde bulunmak” gibi anlamlara gelir. Bu nedenle, “nutuk atar, söylemde bulunur, kendini ifade eder” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 12 kez geçer: 21:63, 65; 23:62; 27:16, 85; 37:92; 41:21 (2 kez); 45:29; 51:23; 53:3; 77:35.

2 Muhammed, kendi düşüncesi olan bir şeye vahiydir diyemez; vahiy ayetlerine hiçbir ekleme yapamaz veya eksik söyleyemez. Bu husus, tüm nebiler için geçerlidir.

Buna, Araf Suresi 7:175 ayetinde söz edilen kişi olduğunu düşündüğümüz Bel’am Bin Beor isimli birini örnek verebiliriz. Çünkü Tevrat’ta, nebiliğini kaybedeceği ve helak olacağı, helak olduğu anda da suçunu anlayacağı Bel’am’ın kendisine iki defa söyletildiğini görmekteyiz:

“Yüce’nin sözlerini işitenin beyanıdır; Her Şeye Kadir Olan Yahve’nin vizyonlarını görenin, düşen ve gözleri açılanın. (Çölde Sayım, 24:4)

“Yüce’nin sözlerini işitenin beyanıdır; En Yüce’nin niyetini bilenin, Ve Her şeye Kadir Olan Yahve’nin vizyonlarını görenin, düşen ve gözleri açılanın.” (Çölde Sayım, 24:16)

4. O (Kur’an), kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir.

5. Üstün bir güç sahibi olan (Allah) ona öğretti.ı

ı “Râhmân olan, Kur’an’ı öğretti.” (55:1,2)

6. Üstün otoritenin sahibi istiva etti (hakim oldu, yerleşti).

İstiva ile ilgili açıklamalar 7:54 ayetinde yer alır.

7. O, en yüksek ufuktaki.

8. Sonra aşağıya doğru yaklaştı.

9. İki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.

10. Ve ardından kuluna vahyedilmesi gerekeni vahyetti (bildirdi).

11. Gördüğünü fuadı (gönlü, kalbi) yalanlamadı.

‘Fuad’ (idrak etme, algılama, düşünme, akıl yürütme, gönül) ile ilgili açıklama 6:110 ayetinde yer alır.

12. Onun gördüğü şey hakkında kuşku mu duyuyorsunuz?

13. O’nu başka bir inişte de görmüştü.

14. Sidretu’l Münteha’nın (en uzaktaki sedir ağacının) yanında.

Sidretü’l münteha” terimi, bir sıra ağacın en sonundaki ağaca atfen kullanılır. Bazı Kur’an çevirilerinde “en uzak nokta” olarak belirtilmiştir.

15. Cennetül Me’va’nın yanında.

 “Cennet’ul me’va”; barınılacak, yerleşmeye değer yer,

16. Sidre'yi kuşatan1, kuşattığında,2

1 “غشي” (ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi anlamlar taşır. “غَـٰشِيَةِ” sözcüğü ise bağlama göre somut durumlarda “kaplayan”, soyut durumlarda “kuşatan” anlamına gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7; 3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez); 24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez); 71:7; 88:1; 91:4; 92:1.

2 Yüce Allah, insanın tasavvur edemeyeceği boyutlarda olduğu gibi O’nu izah etmekte mümkün değildir.

17. Bakış şaşmadı, sınırı da aşmadı.

18. Rabbinin büyük ayetlerinden (kanıt, işaret) gördü.

19. Lat’ı ve Uzza’yı gördünüz mü?

20. Ve üçüncüleri olan Menat’ı?

Bu bölümde Mekke, Taif, Medine ve civarındaki Arapların tapmış oldukları üç sözde tanrıça adı zikredilmektedir.

21. Erkek sizin, dişi O’nun öyle mi?

Allah’a kızlar yakıştırıyorsunuz, ancak kendi kızınızın olmasını utanç vesilesi sayıyorsunuz.

22. Bu, insafsız bir paylaşımdır.

23. Bunlar, haklarında Allah’ın bir sultan (güçlü bir delil) indirmediği, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden (uydurduğu tanrılardan) başka bir şey değildir. Onlar, ancak zanna (varsayımlara) ve nefislerinin arzuladığına uyarlar.ı Oysa onlara Rablerinden bir kılavuz gelmiştir.

ı Helal ve harama aldırmadan yaşamak isteyenler, razı olmadıkları bir ahlâkî disipline karşı çıkar ve arzularına uygun ilahlar icat ederler. Benzer mesajlar: 6:81; 7:71; 12:40.

24. Yoksa insana temenni ettiği (arzuladığı, hayal ettiği) her şey mi var?

25. Son (Ahiret) da ilk (Dünya) de Allah’ındır.

26. Göklerde meleklerden nicesi vardır ki onların şefaatleri hiçbir işe yaramaz. Allah’ın istediği ve razı olduğu kimseye de izin vermedikçe şefaati fayda vermez.

Kişinin kendisini Yüce Allah’a yaklaştıracak aracılar edinmesi şirktir ve eğer tevbe edilmezse, 4:48 ve 116’da da belirtildiği gibi Allah tarafından affedilmeyecek tek günah olarak tanıtılmaktadır.  Şefaat ile ilgili açıklama, 2:48 ayetinde yer alır.  🔗

27. Ahiret ile iman etmeyenler meleklere dişi isimler verirler.  

28. Hâlbuki bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna (varsayımlara) uyuyorlar. Zan da haktan (gerçekten) yana bir anlam ifade etmez.

“Zan” ile ilgili açıklama 49:12 ayetinde yer alır.

29. O halde, Bizim zikrimizden (vahiyden) yüz çeviren, dünya hayatından da başkasını arzu etmeyenlerden yüz çevir.

30. Bu onların ilminin ölçüsüdür. Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi Bilendir ve O, hidayete erenleri de Bilendir.

            Benzer mesajlar: 6:117; 16:125; 28:56, 85; 68:7.

31. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Kötülük yapanların cezalandırır (karşılığını verir), hüsna (daha güzelini, daha iyisini) yapanları da daha güzeliyle cezalandırır (karşılığını verir).

İnsanın sahip olduğunu sandığı her şey onun değildir. Her şey emanettir. İnsan, bunlara karşı sınava tabi tutulmuştur. Emanete ihanet edenler de sahip çıkanlar da yaptıklarının karşılığını bulacaktır. (11:7)

32. Onlar küçük kusurlar dışında büyük ismlerden1 (Allah’ın yasakladığı büyük fiillerden) de fuhşiyattan2 da sakınırlar. Rabbinin bağışlaması geniştir. Sizi topraktan inşa ettiğinde de annelerinizin karınlarında cenin halindeyken de sizi en iyi Bilendir. Öyleyse nefisinizi temize çıkarmayın.3 O, sakınan4 kimseyi en iyi Bilendir.

1 İsm”, Allah’ın yasakladığı, insanı O’ndan uzaklaştıran, ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek her türlü söz, fiil ve kötü düşünceye verilen isimdir.

2 Fahşa ve türevleri (fahişe, fevahiş) ile ilgili açıklama 2:169’da yer alır.

3 Benzer mesajlar: 4:49; 24:21.

4 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

33. O yüz çevireni gördün mü?

34. Azıcık verdi, gerisini ise sımsıkı elinde tuttu.

35. Yoksa gaybın bilgisine sahip de onu (geleceği) mu görüyor?

36. Musa’nın sahifelerinde bulunan ona haber verilmedi mi?

            Musa Nebiye sahifeler verilmiştir. Tevrat ise, Musa ile İsa Nebi arasında gelen nebilere verilen ayetlerin bütünüdür.

37. Ve o çok vefakâr İbrahim’in?

Benzer mesajlar: 6:90; 16:118; 26:196; 41:43; 42:13; 87:18-19.

38. Hiçbir (günah) yüklü1, bir başkasının (günah) yükünü1 yüklenemez.

1 Vizr: Günah, yük, borç (Açıklama için bakınız:6:31) Bu ayet; 6:164, 35:18 ve 39:7 ayetlerinde aynı sözcüklerle tekrarlanır.

39. Ve İnsan için kendi çabasındanı başkası yoktur.2

ı “سَعْي” (sa’y), “çaba, gayret, çalışma, koşmak, hızla hareket etme” anlamlarına gelir.

2 Bu ayetlerden şunu anlıyoruz:

1) Her şahıs, yaptığının karşılığını görecektir.

2) Başkasının yaptığı amellere, kimse ortak olamaz, ancak yapılan amele iştirak edilmişse, karşılığına da ortak edilebilir.

3) Hiç kimse, yapmadığı bir şeyin karşılığını almaz.

40. Ve şüphesiz ki çabaladığıı şey yakında görülecektir.

ı “سَعْي” (sa’y), “çaba, gayret, çalışma, koşmak, hızla hareket etme” anlamlarına gelir.

41. Sonra onu cezası (yaptığının karşılığı) ile cezalandırılacaktır (karşılığı verilecektir).

42. Son varış da Rabbinedir.

43. Güldüren de O’dur, ağlatan da.

44. Öldüren de O’dur, dirilten de.

45. O’dur iki cinsi Yaratan, erkeği ve dişiyi,

46. Atıldığı zaman nutfeden (bir damla sıvıdan)

Çocuğun erkek ve dişi oluşu erkeğin menisindeki sperm tarafından belirlenmektedir. Erkekten gelen sperm hücreleri ya “X” ya da “Y” kromozomu taşır. Yumurta “X” kromozomu taşıyan bir sperm ile döllenirse doğacak çocuk kız (“XX”); “Y” kromozomu taşıyan bir sperm ile döllenirse doğacak çocuk erkek (“XY”) olur. Benzer mesaj: 75:37-39.

47. Yeniden inşa etmek (yaratmak) da O’na aittir.

48. Zengin eden de O’dur ve kısan da.

49. Ve şüphesiz ki O, Şi’ranını Rabbi O’dur.

            ı “الشِّعْرَىٰ” (eş-şi’ra) sözcüğüne genellikle bir galaksi ya da bir takım yıldızının adı olduğu denilmektedir. “الشِّعْرَىٰ” kelimesindeki “elif meksûrâ” (ا) harfi, kelimenin bir yer yada varlık adı olduğunu belirtir. Bu sözcük Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.

50. Ad’ı (Ad kavmini) helak eden de O’dur,

51. Semud’u da. Geriye ne kaldı?

52. Önceki Nuh’un kavmini de. Onlar, en zalimleri ve azgınlarıydılar.

53. Altı üstüne getirilenleri de yok etti.

54. Onları kuşatan kuşattı.

53 ve 54’üncü ayetlerde Nebi Lut’un kavmi kastediliyor olabilir.

55. O hâlde, Rabbinin hangi nimetinden1 kuşku duyuyorsunuz?

1 “لَاء” (ālā') kelimesi, “nimetler” “ihsanlar” ve “lütuflar” gibi anlamına gelir. Bu kelime, Allah’ın kullarına sunduğu çeşitli nimetleri ve iyilikleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu sözcük Kur’an’da 34 kez geçer: 7:69, 74; 53:55; 55:13, 16, 18, 21, 23, 25, 28, 30, 32, 34, 36, 38, 40, 42, 45, 47, 49, 51, 53, 55, 57, 59, 61, 63, 65, 67, 69, 71, 73, 75, 77.

56. Bu (Kur’an), önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

57. Yaklaşmakta olan (kıyamet) yaklaştı.

58. Onu (kıyamet zamanını), Allah’ın dışında açığa çıkaracak yoktur.

59. Bu söz size acayip1 mi geldi?

            1 “عَجِيب” (‘acîb) sözcüğü, “hayret etmek”, “şaşırmak”, “garipsemek” gibi anlamlara gelir. Bu ifade Kur’an’da 15 kez geçer: 7:63, 69; 10:2; 11:72, 73; 13:5 (2 kez); 18:9, 63; 37:12; 38:4, 5; 50:2 (2 kez); 53:59.

60. Ve ağlayacağınıza gülüyor musunuz?

61. Gidişatınızda ısrar mı ediyorsunuz?

62. Haydi, Allah’a secde edin ve kulluk (hizmet) edin!