Sure, Mekke
döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 31. suredir. Adını, ilk ayette geçen
ve mahşer gününe işaret eden “Kıyame” (diriliş, kalkış) kelimesinden alır. Sure
40 ayettir.
Rahmânir-Râhîm
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Hayır!
Kıyamet gününe kasem1 ederim ki,
1 “قسم”
(kasem) sözcüğü, “yemin etmek, kastetmek veya emin olmak” gibi anlamlara
gelen önemli bir fiildir. Yüce Allah, yemin ederek sözüne başlamak suretiyle
sözlerinin önemini ve doğruluğunu vurgulamaktadır. Bu yemin (kasem) ifadesi Kur’an’da
8 kez geçer: 56:75; 69:38; 70:40; 75:1, 2; 81:15; 84:16; 90:1.
2. Ve
hayır! Kınayan nefse (nefsil levvameye)1 kasem ederim ki,
1 Kur’an’da
insan nefsi, üç tip olarak sınıflandırılmaktadır. Birincisi, insanı kötülük
yapmaya teşvik eder, bunun ismi nefsi emmare’dir ve bu ifade 12:53
ayetinde geçer. İkincisi yanlış bir iş
ve düşünceye niyet ettiği zaman o kişiyi bu yüzden kınar ve azarlar, buna nefsi
levvame denir ve bu ifade 75:2 ayetinde geçer. Bugün buna biz vicdan adını
vermekteyiz. Üçüncüsü de doğru yol üzerinde sebat ederek sapık yollardan
sakınmak suretiyle tatmin olan nefistir, buna da nefsi mutmainne denir
ve bu ifade 89:27,28 ayetinde geçer.
3. İnsan,
kemiklerini asla bir araya getirmeyeceğimizi1 mi sanıyor?
1 “جَمْعَ” (ceme’e),
"bir araya getirmek", "toplamak" veya
"biriktirmek" anlamlarını taşır.
4. Elbette
ki onun parmak uçlarını dahi yeniden tesviye etmeye1
kadiriz.
1 “س-و-ي” (seveye),
"düzeltmek”, “düzenlemek”, “eşit hale getirmek”, “yeniden biçimlendirmek”
gibi anlamlara gelir.
5.
Bilakis, insan önündekini (geleceğini) azgınca yaşamak1
ister.
1 “فُجُورَ”
(fücur) kelimesi, temel olarak “yarmak”, “açmak” anlamına gelen “فَجَرَ”
(fe-ce-ra) kökünden türemiştir. “فُجُورَ” (fücur) kelimesi de
metaforik olarak “sınırları aşmayı”, “ahlaki değerleri çiğnemeyi”, “azgınlığı”,
“sapkınlığı” ifade eder. Bunları yapanlara da facir denir. Bu kelime
Kur’an’da 7 kez geçer: 38:28; 71:27; 75:5; 80:42; 82:14; 83:7; 91:8.
6. “Kıyamet
Günü ne zamanmış?” diye sorar durur.
7. Görüş1 kamaştığı2
zaman,3
1
“بَصَرُ” (basar) kelimesi
Arapça’da “görüş” anlamına gelir. Ancak bu kelime, yalnızca fiziksel gözle
görülen şeyleri değil, aynı zamanda idrak edilen ve kavranılan şeyleri de
kapsar.
2 “ب-ر-ق”
(berekê), “parlamak”, “kamaşmak”, “şaşırıp kalmak” anlamlarını taşır. Bu
kelime Kur’an’da 7 kez geçer: 2:19, 20; 13:12; 24:43; 30:24; 75:7.
3 Bir
başka ayette onların durumu “Onları, korkudan gözlerin donup kalacağı bir güne
erteliyor.” (14:42) şeklinde tarif edilmiştir.
8. Ve
ay1 karardı2,
1 “لْقَمَرُ”
(el-kamer), "Ay" demektir. Bu kelime Kur’an’da 27 kez geçer.
2 “خَسَفَ”
(hasafe), “karardı”, “karanlığa gömüldü”, “ışığını kaybetti" anlamına
gelir. Bu kelime Kur’an’da 8 kez geçer: 16:45; 17:68; 28:81, 82; 29:40; 34:9;
67:16; 74:8.
9.
Ve güneş ile ay bir araya getirildiğinde,
“O
gün Güneş dürülmüş olacağı için” (81:1) “Rabbinin aydınlığı ile yeryüzü
aydınlanır ve kitap (amel defterleri) ortaya konur. Nebiler ve tanıklar
getirilir ve aralarında hak (hakikat, adalet) ile hüküm verilir. Onlara asla
haksızlık edilmez.” (39:69),
10. O
gün insan, “Firar edilebilecek yer neresidir?” diyecek.
1 “الْمَفَرُّ”
(el-meferrû), "kaçış yeri", "kaçılabilecek yer", "firar
edilebilecek yer" demektir. Bu kelime Kur’an’da 11 kez geçer: 18:18;
26:21; 33:13, 16 (2 kez); 51:50; 62:8; 71:6; 74:51; 75:10; 80:34.
11. Hayır,
öyle değil! Sorumluluktan kaçış yoktur.
1 “كَلَّا”
(kellâ), "Asla!", "Hayır, öyle değil!" gibi anlamlara gelir. Bu kelime Kur’an’da 10 kez
geçer: 19:79, 82; 70:15, 39; 74:16, 32, 53, 54; 75:11, 20.
2 “وَزَرَ”
(vezerâ) kelimesi, “و-ز-ر” (v-z-r) kökünden türetilmiştir. Bu kök, genelde
“yük”, “sorumluluk”, “destek” gibi anlamlarla ilişkilendirilir. Kur’an’da bu
kökten türemiş kelimeler 27 kez geçer: 6:31 (2 kez), 164 (3 kez); 16:25 (3 kez);
17:15 (3 kez); 20:29, 87, 100; 25:35; 35:18 (3 kez); 39:7 (3 kez); 47:4; 53:38
(3 kez); 75:11; 94:2.
12. O
gün varılacak yer Rabbinedir.
13. O
gün, (yapıp) takdim ettiği ve (yapmayıp) geride bıraktığı
ne varsa insana bildirilir.
14. Doğrusu,
insan kendi nefsine basirettir (kanıttır, delildir),
1 Basiret; gerçeğin ortaya çıkmasını, yani hak ile
batılın, hidayet ile dalaletin, hayır ile şerrin, doğru ile yanlışın açıklığa
kavuşmasını sağlayan şey; bilgi, kesinlik, delil, kanıt, kalp gözüdür.
15. Mazeretler
(özürler) ileri sürse bile.
16. Onu
(amel defterini) aceleye getirip dilini kımıldatma.
17. Onu
toplamak da okutmak (bildirmek, ilan etmek) da bize düşer.
18. Onu
okuduğumuz (bildirdiğimiz) zaman, onun okunuşunu izle.
19. Sonra,
onun beyanı (onu açıklamak) yalnızca bize düşer.
Nebi’nin
Kur’an’ı ezberlemesindeki aceleciliğini uyarı konusu edindiğine dair yapılan
çevirilerin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü gerek konu bütünlüğüne ve gerek
ayetin bağlamına bakıldığında, “amel defterleri” kendilerine verilip, okumaları
istenen müşriklerin nasıl bir şaşkınlık ve endişe içinde telaşa kapıldıkları ve
deyim yerinde ise dillerinin damaklarına yapıştığını ifade etmektedir. Önceki ve
sonraki ayetler dikkate alınarak okunduğunda bunun böyle olduğu açıkça
görülmektedir. Örnek: “Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sana kendi
nefsin yeter.” (17:14)
20. Hayır!
Bilakis, siz çabucak geçeni (dünyayı) seviyordunuz.
21. Ahireti
de umursamıyordunuz.
Bu, ahireti inkârın ikinci
sebebidir. Birincisi 5’inci ayette beyan edilmişti.
Burada
da ikinci sebep olarak ahireti inkâr edenlerin dar ve kısır görüşlü oldukları
beyan edilmektedir. Onlar için bu dünyadaki işler ve bu işlerin sonuçları
önemlidir.
22.
O gün yüzler parlaktır (ışıl ışıl, sevinç doludur)1,
1 “نَضْرَةَ”
(nedrâte) kelimesi, “parlaklık”, “aydınlık”, ve “mutluluk yansıtan bir
görünüm” anlamlarına gelir ve sevinç ve mutluluğun yüz ifadesine yansımasını
ifade eder. Bu kelime Kur’an’da 3 kez geçer: 75:22; 76:11; 83:24.
23. Rabbine
bakar.
24. Ve
o gün yüzler asıktır1.
1 “بَاسِرَةٌ”
(basiretun) kelimesi, "asık suratlı”, “somurtkan” anlamına gelir. Bu
kelime Kur’an’da 2 kez geçer: 74:22; 75:24.
25. Ve
bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacağını sanır.
26. Doğrusu,
(can) boğaza gelip dayandığı,
27.
Ve “Kimdir kurtaracak olan?” dendiğinde,
28.
Bunun ayrılık anı olduğunu sanır (öyle varsayımda bulunur),
29.
Ve bacağı bacağına dolanır1.
1 Bu
sözcük, “لَفَّ” (leffe) kökünden türemiştir ve kök anlamı “sarıp
sarmalamak”, “çevrelemek”, “bir araya toplamak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten
türemiş kelimeler Kur’an’da 3 kez geçer: 17:104; 75:29; 78:16.
30. O
gün varılacak yer Rabbinedir.
31. Fakat
o, ne tasdik etti (doğruladı) ne de salat etti.
Ayette
yer alan “salla” sözcüğüne “Allah’a yönelme duasını yapmak (namaz kılmak)”
anlamı verilmektedir. Oysa “salla” sözcüğü, bu ayette “namaz kılmak” anlamını
değil, destek olmak anlamını ifade etmektedir. 74:43 ayette de benzer bir ayet
var: “salat edenlerden olmadık.” dediler.
1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça "ص ل و"
(s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, "eğilmek, yönelmek ve bir şeyi
takip etmek" gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de
mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda
kullanılmıştır:
Allah’a yönelik salât: "Allah’a yönelme, Allah’a dua etme" anlamına
gelir.
Allah’ın salât etmesi: "Allah’ın rahmet ve yardım etmesi" şeklinde
yorumlanır.
İnsanlar arası salât: "Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma
içinde olmak" gibi anlamlar taşır.
32. Bilakis
yalanladı ve yüz çevirdi.
Tevella, “salla” sözcüğünün
karşıtıdır. Süreklilik ifade eden “tevella” sözcüğü, “sürekli geri durmak,
sürekli ilgisiz kalmak, pasiflik göstermek, yapılan işleri kösteklemek”
demektir.
33. Sonra
böbürlenerek yandaşlarına gitti. (Benzer mesaj: 83:31)
34. Yazıklar
olsun sana, sen hak ettin!
35. Yine
yazıklar olsun sana, sen hak ettin!
36. İnsan,
başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
37. Yoksa o, dökülen menideki bir nutfeden (bir damla sıvıdan) değil miydi?
38. Sonra bir alaka (anne rahmine tutunan embriyo) oldu. Derken onu yarattı ve
onu tesviye etti (düzenledi, biçimlendirdi, son şeklini verdi).
39. Sonra ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi yarattı?
40. Öyleyse, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
Kur’an
ayetlerine göre insanın topraktan sonra da anne rahminde yaratılış süreci 95:4
ayetinde yer alır.