İnfâk - Zekât - Sadaka

İnfâk - Zekât - Sadaka

 

Mali yükümlülüklerimiz ile ilgili olarak Kur’an’da üç kavram karşımıza çıkmaktadır; infâk, zekât ve sadaka.

Bunların tanımı ve aralarındaki farkının ne olduğunu öğrenmemiz gerektiğinden dolayı üç yükümlülüğün de öğrenilmesi gerektiği kanaatindeyiz. 


 

- İNFÂK -

İnfak: Sözlükte “tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” manasındaki nefk kökünden türetilen infâk “bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek” gibi anlamlara gelirse de daha çok “para veya malı elden çıkarmak, harcamak” manasında kullanılmaktadır. Dinî bir terim olarak ise “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. Harcanan şeye de nafaka denir. Kur’an’da kastedilen infak, zekât ve sadaka gibi meşrû ve yararlı harcamaları kapsamaktadır.

1- Sadakalar infak kapsamına girmektedir:

“Sizden birine ölüm gelince, “Rabbim, ölümümü yakın bir zamana kadar ertelesen de sadaka versem ve salihlerden (ahlaklı, dürüst ve erdemli) olsam.” demeden önce de size verdiğimiz rızıktan infak edin.” (63:10)

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen ve malını insanlara gösteriş için infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmakla ve incitmekle iptal etmeyin (boşa çıkarmayın).” (2:264)

“Mallarını Allah yolunda infak eden, ardından da infak ettiklerini başa kakmayan ve incitmeyenler; işte onların ecirleri (mükafatları) Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar. Ma’ruf (Allah’ın belirlediği sınırlar çerçevesinde ve vahye uygun) söz söylemek ve bağışlayıcı olmak, ardından eziyet edilen sadakadan daha hayırlıdır. (2:262, 263)

2- Zekât, infak kapsamına girmektedir:

“… hasat günü de onun hakkını (hakları olan zekâtı) verin...” (6:141)

“Akrabaya, miskine ve yol oğluna hakkını (hakları olan zekâtı) ver...(17:26)

“Onların mallarında belli bir hak vardır; isteyenler için ve (istemekten utanan) mahrumlar için.” (70:24, 25)

“… hasat günü de onun hakkını (hakları olan zekâtı) verin...” (6:141)

“Akrabaya, miskine ve yol oğluna hakkını (hakları olan zekâtı) ver...(17:26)

“Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “hayır adına (sahip olduğunuz varlıktan; maldan ve mülkten) ne infak ederseniz; ana-babaya, akrabalara, yetimlere, miskinlere ve yol oğlunadır…” (2:215)

3- Kur’an’da geçen Karz-ı hasen yani “Yüce Allah’a verilen güzel borç” kavramı da infak kapsamına girmektedir.

“Kim, Allah’a güzel bir borç vermek ister? Onun karşılığını kat kat verecektir. Rızkı eksilten de artıran da Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz!” (2:245)

“Allah, İsrailoğullarından misak almıştı, içlerinden on iki de temsilci göndermiştik. Allah da şöyle demişti: “Ben sizinleyim. Salatı (namazı, ibadeti, desteği, dayanışmayı) ikame eder (diri tutar) ve zekâtı verir, Resullerime iman eder (inanır ve güvenir) ve onları destekler, Allah’a da güzel borç verirseniz günahlarınızı örterim ve sizi, altlarından nehirler akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse doğru yoldan sapmış olur.” (5:12)

“Kim, Allah’a güzel bir borç vermek ister? Onun karşılığını kat kat verecektir ve onun için değerli bir ödül de vardır.” (57:11)

Sadaka veren erkekler ve kadınlar, Allah’a güzel bir borç vermişlerdir. (Karşılığı) onlara kat kat ödenir ve onlar için değerli bir ödül de vardır. (57:11)

“Mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir (sınavdır). Büyük ecir (ödül) ise O’nun, Allah’ın yanındadır. O halde gücünüz yettiğince Allah’a karşı takvalı olun, (vahyi) dinleyin, itaat edin ve kendi nefsiniz için infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, felaha (kurtuluşa, saadete) erenler işte onlardır. İnfak, karşılıksız yardımda bulunmaktır. Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, onu sizin için kat kat artırır ve size mağfiret eder.” (64:15-17)

“Salatı (dua, namaz, yardım, dayanışmayı) ikame edin (diri tutun) ve zekâtı verin. Allah’a güzel bir borçla borç verin. Kendiniz için hayır olarak ne verirseniz, ödül olarak Allah’ın katında onun daha hayırlısını ve daha büyüğünü bulacaksınız” (73:20)

4- Allah yolunda harcanan her şey infak kapsamına girmektedir:

“Mallarını Allah yolunda infak eden... (2:262)

“… Bu böyledir. Allah yolunda katlanacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kafirleri kızdıracak bir adım ve düşmana karşı elde ettikleri bir başarı yoktur ki kendilerine salih bir amel olarak yazılmasın. Allah, muhsinlerin (hayırlı işler yapan, işini en güzel şekilde ve ihlâsla yapanların) ecirlerini zayi etmez. Küçük veya büyük infak ettikleri her nafaka (ayni ve nakdi yardım; harcanan şey) ve güçlük içinde aştıkları her vadi, kendilerine yazılır. Allah, yaptıklarından daha iyisiyle kendilerini ödüllendirir. (9:120, 121)

5- Ailenin zorunlu olan ihtiyaçları için harcanan infak kapsamına girmektedir:

“Ricaller (adamlar), kendi mallarından infak ettikleri için kadınlar üzerinde kavvamdır (yönetici ve işleri çekip çevirendir).” (4:34)

“Emzirme tamamlamak isteyenler için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların ma’rufa uygun bir şekilde beslenmesi ve giyimi, babaya (çocuğun öz babasına) aittir. Hiçbir nefis (insan), gücünün yettiğinin dışında (bir şeyle) sorumlu tutulmaz.” (2:233)

“(Nikahtan sonra) henüz dokunmadan (ilişkiye girmeden) veya ücret miktarını (mehir bedelini) farz etmediğiniz (nikah akdi yapmadığınız) kadınları boşarsanız, size bir cünah (sakınca, vebal) yoktur. Eli geniş olan (zengin), kendi gücü oranında ve eli dar olan ma’rufa uygun bir geçimlikle onları faydalandırsın (manevi bir tazminat versin). Bu, muhsinlerin (hayırlı işler yapan, işini en güzel şekilde ve ihlâsla yapanların) üzerine bir haktır.” (2:236)

“Açıkça fahşaı (hayasızlık, kötülük) yapmadıkça onları (kadınları iddet süresi içinde) evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır.” (65:1)

“Oturduğunuz yerin bir bölümünde gücünüz yettiğince onları (boşadığınız kadınları) oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için, zarar verecek bir şey yapmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar onlara nafaka versin. Sonra emzirirlerse ücretlerini verin. Aranızda konuşarak ma’rufa uygun (Allah’ın belirlediği sınırlar çerçevesinde) anlaşın. Eğer bir zorlukla karşılaşırsanız, o zaman emzirme işini başkasına yaptırın. Geniş imkanı olan, varlığına göre nafaka ödesin. Durumu müsait olmayan da Allah ne verdiyse ondan versin. Allah, bir kimseyi, kendisine verdiğinden fazlasıyla sorumlu tutmaz. Allah, zorluğun ardından bir kolaylık yaratacaktır.” (65:6, 7)

“Kadınlara sadakalarını gönül rızası ile verin. Ancak onun bir kısmını (kendi rızasıyla) size bağışlarlarsa, afiyetle ve gönül rahatlığıyla yiyin.” (4:4)

Nisa Suresi 4/64’üncü ayette Merhametlilerin en Merhametlisi olan Yüce Allah’ın istediğine, istediği kadar infak etmekte olduğu belirtilmektedir.

Nahl Suresi 16:100’üncü ayette ise; Merhametlilerin en Merhametlisi olan Yüce Allah’ın, birinci imtihanı kaybetmiş, ancak koşulsuz olarak itaati kabul etmiş alemlerdeki canlı-cansız bütün varlıklar (22:18) ile insanlara ve cinlere infak olarak dağıtmakta olduğu rahmet hazinelerine, insanoğlunun sahip olması durumunda, tükenir korkusuyla infak etmeyip elinde tutacağını belirtmektedir.

Yüce Allah, ilk sınavı kaybetmiş olan insanlara, kendisinin mutlak otoritesine teslim olmaları için vermiş olduğu yeryüzündeki bu ikinci şansta, insanlara vermiş olduğu rızıktan, belirlemiş olduğu yerlere, kendi kurtuluşları için infak etmelerini emretmektedir.

İnfak etmenin Emredildiği Ayetler

“İman eden kullarıma söyle, … hiçbir pazarlığın ve hiçbir dostluğun olmadığı gün gelmeden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak etsinler.” (14:31)

“Allah yolunda infak edin ve kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın ve hasenat (iyilik, güzellik) yapın. Allah muhsinleri (iyi işler yapanları, işini en güzel şekilde ve ihlâsla yapanları) sever.” (2/195)

“Ey iman edenler! Kazandığınız şeylerin tayyib (sağlıklı, yararlı, temiz, güzel) olanlarından ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan infak edin... (2:267)

(Allah’ın) Sizi sahip kıldığı şeylerden (mallardan) infak edin.” (57:7)

Onlar (Müminler), kendilerine rızık olarak verdiklerimizden de infak ederler.” (2:33; 3:17; 22:35; 32:16; 42:38)

“Onlar, bollukta da darlıkta da infak (karşılıksız olarak yapılan yardım, harcama, destek) ederler.” (3:134)

(Sefere çıkabilmek için) kendilerine binek sağlaman için sana geldiklerinde “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.” dediğinde, infak edecek hiçbir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözyaşı dökerek dönen kişilere de (sorumluluk yoktur).” (9:92)

“İşte onlara (Kur’an’a iman eden kitap ehline), sabretmeleri (kararlılık göstermeleri, zorluklara dayanmaya çabalamaları) nedeniyle ödülleri iki defa verilecektir. Onlar kötülüğü, ahseni (en güzeli, en iyisi) ile savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.” (28:54)

“Ve onlar, bir haksızlığa uğradıkları zaman yardımlaşırlar (birbirlerini savunurlar).” (42:39)

“Sizler, Allah yolunda infaka (vermeye) çağrılıyorsunuz, ancak içinizden kimisi cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse sadece kendi nefsine kaşı cimrilik etmiş olur. Allah, Ganidir (Zengindir, her şey Onundur), siz ise fakirsiniz. Yüz çevirirseniz, sizin yerinize başka bir toplum getirir. Sonra onlar, sizin misliniz (benzeriniz) olmazlar (sizin gibi yapmazlar).” (47:38)

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz?” (57:10)

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız, sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın! Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır. Sizden birine ölüm gelince, “Rabbim, ölümümü yakın bir zamana kadar ertelesen de sadaka versem ve salihlerden (ahlaklı, dürüst ve erdemli) olsam.” demeden önce de size verdiğimiz rızıktan infak edin.” (63:9,10)

“Mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir (sınavdır). Büyük ecir (ödül) ise O’nun, Allah’ın yanındadır. O halde gücünüz yettiğince Allah’a karşı takvalı olun, (vahyi) dinleyin, itaat edin ve kendi nefsiniz için infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, felaha (kurtuluşa, saadete) erenler işte onlardır.” (64:15, 16)

Neler İnfak Edilebilir?

“Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “hayır adına (sahip olduğunuz varlıktan; maldan ve mülkten) ne infak ederseniz; ana-babaya, akrabalara, yetimlere, miskinlere ve yol oğlunadır…” (2:215)

             “… Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “Vazgeçilebileni.” Düşünesiniz diye Allah ayetleri size işte böyle açıklıyor.” (2:219)

“Ey iman edenler! Bir pazarlığın, bir aracılığın ve bir şefaatin olmadığı gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan infak (karşılıksız olarak yapılan yardım, harcama, destek) edin…” (2:254)

 “Ey iman edenler! Kazandığınız şeylerin tayyib (helal, sağlıklı, yararlı, temiz, güzel) olanlarından ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan infak edin. Gözü kapalı kendinize alamayacağınız, (kendinize) uygun görmediğiniz habis (haram, kirli, pis, murdar, iğrenç, zararlı, kötü, hileli) şeyleri infaka kalkışmayın. (2:267)

            Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere: Yüce Allah’ın kendilerine vermiş olduğu rızıkların tayyip (helal, sağlıklı, yararlı, temiz ve güzel) olan her şeyin infak edilebileceğini emretmektedir. İnsanın gözü kapalı kendinize alamayacağı, kendisine uygun görmediği habis (haram, kirli, pis, murdar, iğrenç, zararlı, kötü, hileli) şeylerin de infak edilmemesini emretmektedir.

İnfak Ederken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar ile İlgili Ayetler:

“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe birr’e (iyi, doğru, itaatkar, takvalı ve erdemli olma haline) erişemezsiniz. Her neyi infak ederseniz Allah onu bilir.” (3:92).

“Ma’ruf (Allah’ın belirlediği sınırlar çerçevesinde ve vahye uygun) söz söylemek ve bağışlayıcı olmak, ardından eziyet edilen sadakadan daha hayırlıdır.” (2:263)

“Mallarını Allah yolunda infak eden, ardından da infak ettiklerini başa kakmayan ve incitmeyenler; işte onların ecirleri (mükafatları) Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.” (2:262)

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen ve malını insanlara gösteriş için infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmakla ve incitmekle iptal etmeyin (boşa çıkarmayın). Böylesinin misali, üzerinde toprak bulunan şu kayanın misali gibidir; ona sağanak yağmur isabet ettiğinde onu terk eder ve çorak kalır. Böyleleri, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.ı Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (2:264)

Kaya üzerindeki toprak benzetmesi, İncil, Markos 4:3-9 ayetlerinde, şöyle yazılıdır: İsa, ‘Şunu dinleyin!’ dedi. ‘Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Tohumlardan kimi yol kenarına düştü; kuşlar gelip bunları yedi. Kimi toprağı az kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Fakat güneş doğunca kavruldular; kök salamadıkları için kuruyup gittiler. Kimi dikenler arasına düştü; dikenler büyüdü, filizleri boğdu. Kimi ise iyi toprağa düştü; ürün verdi. Bir bölümü otuz, bir bölümü altmış, bir bölümü de yüz kat ürün verdi.’ Sonra, İsa, şunu ekledi: ‘İşitecek kulağı olan işitsin!’

“Sizden biriniz; altında nehirler akan, içinde her türlü meyvesi olan, hurma ve üzüm ağaçları bulunan bahçeye sahip olup, sonra kendisi yaşlanmış ve bakıma muhtaç çocukları da varken, birden bir kasırga isabet etsin ve bahçesi yanıversin ister mi? Allah, düşünesiniz diye ayetleri size işte böyle açıklıyor.” (2:266)

            Benzer bir tasvir de İncil’de yer almaktadır: “(İsa) onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.” İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: “Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi. Adam kendi kendine, ‘Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok’ diye düşündü. Sonra, ‘Şöyle yapacağım’ dedi. ‘Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım. Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.’ “Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız!’ dedi. ‘Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?’ “Kendisi için servet biriktiren, ama Tanrı katında zengin olmayan kişinin sonu böyle olur.” (İncil, Luca 12:14-21)

Şeytan size fakirliği vadeder (fakirlikle korkutur), fahşayı (her türlü aşırılığı ve hayasızlığı) da size emreder. Allah ise, katından size bir mağfiret (af) ve bir fazl (meziyet sahibi, lütuf ve ihsan) vadeder.” (2:268)

“Nafakaı (aile hukuku veya mülkiyet ilişkisinden doğan bakım yükümlülüğü ve bu kapsamda yapılan harcama) olarak neyi infak eder veya nezir (adak) olarak neyi adarsanız, Allah onu bilir. Zalimler için bir yardımcı yoktur.” (2/270)

“Allah, bir şeye gücü yetmeyen, başkasının da malı olan bir köle ile kendisine, katımızdan verdiğimiz hasen (güzel ve iyi) rızıktan gizli ve açık infak eden kimseyi misal veriyor: Bunlar eşit olur mu?” (16:75)

“Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar, akrabalara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekten (yardım, infak etmekten) geri durmasınlar.  Affetsinler ve hoş görsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?” (24:22)

“Onlar infak ettikleri zaman israf etmezler, cimrilik de etmezler ve ikisi arasında bir denge tutarlar.” (25:67)

“Onlar, bollukta da darlıkta da infak ederler. Öfkeyi yutarlar ve insanları affederler. Allah muhsinleri (iyi işler yapanlar, işini en güzel şekilde ve ihlâsla yapanlar) sever.” (3:134)

İnfak Etmenin Ecri (Mükâfatı, karşılığı) ile İlgili Ayetler:

Mallarını Allah yolunda infak edenlerin misali, yedi başak bitiren ve her bir başakta yüz dane olan bir tohum tanesinin misali gibidir. Allah, istediğine (layık gördüğüne) kat kat verir…” (2:261)

“Allah’ın rızasını kazanmak ve nefislerini güçlendirmek için mallarını infak edenlerin misali; kuvvetli yağmur yağdığında kat kat ürün veren, kuvvetli yağmur olmasa da çisentisinin yeteceği tepedeki bir cennetin (bahçenin) misali gibidir.ı Allah, yaptıklarınızı görendir.” (2:265)

ı Verimli bahçe benzetmesi, İncil, Markos 4:13-20 ayetlerinde, şöyle yazılıdır: İsa, şöyle dedi: ‘Ekincinin ektiği, Allah sözüdür. Kimi insanlar, yol kenarına düşen tohumlara benzer. Bunlar sözü işitir işitmez, şeytan gelir; yüreklerine ekilen sözü alır götürür. Kayalık yerlere ekilenler ise sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için, ancak bir süre dayanan kişilerdir. Böyleleri, Allah sözünden dolayı sıkıntıya uğrayınca, hemen sendeleyip düşerler. Diğer kimi insanlar, dikenler arasında ekilen tohumlara benzerler. Sözü işitirler; ama dünya kaygıları, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka tutkular araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilenler ise sözü işiten, onu benimseyen; kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir.’

            “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık infak eden o kimselerin ecirleri (mükafatları) Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.” (2:274)

“De ki: “Rabbim rızkı kullarından istediği kimseye genişletir ve kısar. Siz ne infak ederseniz, onun karşılığını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (34:39)

 “… Hayır için infak ettikleriniz kendiniz içindir. Ancak, Allah’ın rızasını kazanmak için hayırdan ne infak ederseniz, size tam olarak geri verilir ve size haksızlık yapılmaz.” (2:272)

“Onlar, salatı (duayı, namazı, ibadeti, dayanışmayı) ikame ederler (diri tutarlar), kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak (karşılıksız olarak yapılan yardım, harcama, destek) ederler. İşte onlar, hak (gerçek) olan müminlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, mağfiret (bağışlanma) ve kerim (övülmeye layık, değerli) bir rızık vardır.” (8:3)

“… Allah yolunda ne infak (karşılıksız olarak yapılan yardım, harcama, destek) ederseniz, size eksiksiz ödenir, hiçbir haksızlığa da uğratılmazsınız.” (8:60)

“Küçük veya büyük yaptıkları her infak (karşılıksız olarak yapılan yardım, harcama) ve güçlük içinde aştıkları her vadi, kendilerine yazılır. Allah, yaptıklarından daha iyisiyle kendilerini ödüllendirir.” (9:121)

“Onlar (müminler), Rablerinin rızasını arzulayarak sabrederler. Salatı (namazı, yardımı, desteği) da ikame ederler (diri tutarlar). Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık olarak da infak ederler (Allah yolunda yardım olarak verirler), kötülüğü de ahsen (en güzel, en iyi) ile savarlar. Şu yurdun akıbeti işte onlarındır. Adn Cennetlerine girerler.” (13:22,23)

“Allah, bir şeye gücü yetmeyen, başkasının da malı olan bir köle ile kendisine, katımızdan verdiğimiz hasen (güzel ve iyi) rızıktan gizli ve açık infak eden kimseyi misal veriyor: Bunlar eşit olur mu?” (16:75)

“Allah’ın kitabını tilavet edenler (okuyup aktaranlar), salatı (duayı, namazı, dayanışmayı) ikame edenler (diri tutanlar) ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak infak edenler, asla yok olmayacak bir kazanç umut edebilirler. (Allah), onlara, yaptıklarının karşılığını lütfundan arttırarak fazlasıyla verir.” (35:29,30)

“Sizden iman edip infak edenler için büyük ecir (ödül) vardır.” (57:7)

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Göklerin ve yerin mirası, Allah’ındır. Aranızdan, fetihten önce infak eden ve savaşan (diğerleriyle) eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha üstündür. Allah onlara hüsnayı (daha güzelini, daha iyisini) vadetmiştir. (57:10)

“… kendi nefsiniz için infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, felaha (kurtuluşa, saadete) erenler işte onlardır. Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, onu sizin için kat kat artırır ve size mağfiret eder. Allah, Şekur’dur (az bir iyiliğe çok mükâfat verendir), Halim’dir (sabırlı ve temkinli olan, acele ve kızgınlıkla muamele etmeyip ileride meydana gelecek gelişmelere fırsat tanıyandır).” (64:16-17)

“Kim (zekât, infak ve sadaka) verir ve takvalı (erdemli, Allah’a karşı sorumluluk bilincinde) olursa ve en güzeli tasdik ederse (vahyi doğrularsa), ona en kolayı (cenneti) kolaylaştırırız. Fakat kim cimrilik yapar ve istiğna ederse (kendini muhtaç görmez ve minnetsiz görürse) ve en güzeli (vahyi) yalanlarsa, ona da zoru (cehennemi) kolaylaştırırız.” (92:5-11)

“Allah, İsrailoğullarından misak almıştı, içlerinden on iki de temsilci göndermiştik. Allah da şöyle demişti: “Ben sizinleyim. Salatı (namazı, ibadeti, desteği, dayanışmayı) ikame eder (diri tutar) ve zekâtı verir, Resullerime de iman eder (inanır ve güvenir) ve onları destekler, Allah’a da güzel borç verirseniz günahlarınızı örterim ve sizi, altlarından nehirler akan cennetlere sokarım...” (5:12)

“Sadaka veren erkekler ve kadınlar, Allah’a güzel bir borç vermişlerdir. (Karşılığı) onlara kat kat ödenir ve onlar için değerli bir ödül de vardır.” (57:18)

“Kim, Allah’a güzel bir borç vermek ister? Onun karşılığını kat kat verecektir. Rızkı eksilten de artıran da Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz!” (2:245)

Kafirlerin özelliklerinden birinin de infakta bulunmamak olduğunu belirten ayetler:

“Bunlar (kafirler), Allah’a ve ahiret gününe iman etmezler, insanlara da gösteriş için mallarını infak ederler (yardım ederler, harcarlar). Şeytan kimin arkadaşı ise, onun kötü bir arkadaş vardır. Allah’a ve ahiret gününe iman edip, Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi ne olurdu? Allah, onları Bilendir. Allah, zerre kadar haksızlık etmez; bir iyilik olursa, (Allah) onu kat kat yapar, katından da büyük bir mükafat verir. (4:38-40)

“Onlara (kafirlere), “Allah’ın sizi rızıklandırdıklarından infak edin!” denildiğinde de kafirler, müminlere “Allah’ın istediği taktirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuralım! Doğrusu siz apaçık bir delalet (sapkınlık) içindesiniz.” derler.” (36:47)

“Onlar, “Allah’ın Resulünün yanında bulunanlara infak (yardım) etmeyin ki dağılıp gitsinler!” diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Ancak münafıklar idrak etmezler.” (63:7)

De ki: “ister gönüllü veya ister gönülsüz infak edin; sizden kabul edilmeyecektir. Siz, fasık (Allah’ın emirlerinden sapan, itaat etmeyen) bir topluluk oldunuz.” İnfaklarının (yardımlarının, desteklerinin) kabul edilmesine engel olan; onların Allah’ı ve Resulünü inkâr etmeleri, salata (namaza, ibadete, dayanışmaya) üşenerek gelmeleri ve istemeyerek infakta bulunmalarıdır. (9:53)

“Araplardan kimisi de yaptığı infakı (yardımı, desteği) zarar sayar. Devrin değişmesini ve sizin başınıza kötü devirlerin (felaketlerin) gelmesini beklerler. Kötü devirler kendi başlarına gelsin… Araplardan kimisi de Allah’a ve Ahiret Gününe iman eder (inanır ve güvenir), infak ettiğini de Allah katında yakınlığa ve Resul’e salavata (duaya, yardıma, desteğe) vesile sayar. İyi bilin ki, bu, kendileri için yakınlık vesilesidir. Allah, onları rahmetiyle kuşatır...” (9:98, 99)

“Onların (kafirlerin), bu dünya hayatında infak ettikleri şeylerin misali, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinine isabet eden ve onu mahveden kavurucu rüzgâr gibidir. Allah onlara zulmetmedi (haksızlık yapmadı); onlar kendi nefislerine zulmediyorlar.” (3:117)

 

 

- ZEKÂT –

 

Zekâtın bir anlamı, Bakara Suresi 2:215’inci ayette belirtilen kişilere (ana-babaya, akrabalara, yetimlere, miskinlere ve yol oğluna), kişinin kazancındaki haklarını vererek malın arındırılmasıdır.

Zekâtın diğer anlamı ise; en arı olmak (2:232; 18:19, 81; 24:28, 30); temizlenmek, arınmak, arı duru hale gelmiş bir benlikle Allah’ın emirlerine tabi olmak (2:129, 151, 174 19:13, 19; 18:74, 81; 20:76, 24:21; 35:18; 79:18; 80:3, 7; 87:14;) ve övmek, yüceltmek (3:77, 164; 4:49; 9:103; 53:32; 62:2; 91:9; 92:18) anlamlarına gelmektedir.

Zekât ve türevleri Kur’an’da 59 defa geçmektedir. (2:43, 83, 110, 129, 151, 174, 177, 232, 277; 3:77, 164; 4:49 (2), 77, 162; 5:12, 55; 7:156; 9:5, 11, 18, 71, 103; 18:19, 74, 81; 19:13, 19, 31, 55; 20:76; 21:73; 22:41, 78; 23:4; 24:21 (2), 38, 30, 37, 56; 27:3; 30:39; 31:4; 33:33; 35:18 (2); 41:7; 53:32; 58:13; 32:2; 73:20; 79:18; 80:3, 7; 87:14; 91:9; 92:18; 98:5)

Zekât verilmesini emreden ayetler:

Salatı (namazı, ibadeti, desteği, dayanışmayı) ikame eden (diri tutan) ve zekâtı verin.” (2:43, 83, 110; 4:77; 22:78; 24:56; 33:33; 58:13; 73:20)

“Onların mallarında belli bir hak vardır; isteyenler için ve (istemekten utanan) mahrumlar (muhtaç olanlar) için.” (70:24, 25)

“Mallarında, isteyenler ve mahrum olanlar için pay vardır.” (51:19)

“… Her biri meyve verdiğinde meyvesinden yiyin ve hasat günü de onun hakkını verin ve israf etmeyin...” (6:141)

“Öyleyse akrabalarına, miskine ve yolda kalmışa hakkını ver. Bu, Allah’ın yüzünü (rızasını) dileyenler için daha hayırlıdır.” (30:38)

“Akrabaya, miskine ve yol oğluna hakkını ver.(17:26)

Zekât vermenin; müminlerin, muhsinlerin, ilimde derinleşmiş olanların, sadıkların (doğru olanların) ve muttakilerin bir özelliği olduğuna dair ayetler:

“Onlar (müminler), salatı diri tutarlar ve zekâtı verirler…” (27:3)

“İçlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ile müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. Salatı ikame ederler (diri tutarlar), zekâtı da verirler.” (4:162)

“Onlar (muhsinler), salatı diri tutarlar ve zekâtı verirler. Ahirete de yakinen (kesin olarak) iman ederler (inanır ve güvenir). Rablerinden bir hidayet üzere olanlar işte onlardır, felaha (kurtuluşa, saadete) erenler de işte onlardır. (31:4,5)

“Müminler felaha (kurtuluşa ve saadete) erdi… ve onlar zekâtları için çalışırlar…” (23:1, 4)

“Sizin veliniz (yoldaşınız, yol gösterici) ancak Allah, Resulü ve müminlerdir. Onlar, salatı diri tutan ve zekâtı veren ve rükû edenlerdir.” (5:55)

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin evliyasıdırı (yoldaş, gözetici). Ma’rufu emrederler, münkeri de nehyederler, salatı diri tutarlar, zekâtı da verirler, Allah’a ve Resulüne de itaat ederler. Allah, işte onlara rahmet edecektir.” (9:71)

“Onlar (müminler), öyle kimselerdir ki; kendilerini yeryüzünde egemen (yönetici) kılarsak, salatı ikame ederler, zekâtı da verirler.  Ma’rufu emrederler ve münkerden nehyederler (sakındırlar). İşlerin akıbeti Allah’adır. (22:41)

“Allah da şöyle demişti: “Ben sizinleyim. Salatı diri tutar, zekâtı da verir, Resullerime de iman eder (inanır ve güvenir), onları destekler ve Allah’a güzel borç verirseniz günahlarınızı örterim ve sizi, altlarından nehirler akan cennetlere sokarım.” (5:12)

“Birr (iyilik, takvalı davranmak, doğruluk, erdemlilik), yüzlerinizi doğu ve batı tarafına (Kabe’ye veya başka yöne) çevirmeniz değildir. Birr; kişinin Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve nebilere iman etmesidir (inanması, güvenmesidir); akrabalara, yetimlere, miskinlere (yoksullara), yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve rikablara (boyunduruk altında olan; esir, köle, hacizli) sevdiği malından vermektir; salatı ikame etmektir, zekâtı da vermektir; ahdettiği (söz verdiği, antlaşma yaptığı) zaman ahitlerine vefalı olmaktır; sıkıntıda, musibette (felaket, savaş vb) ve darlıkta sabretmektir (kararlılık göstermek, zorluklara dayanmaktır). İşte bunlar, sadık olanlardır, muttaki olanlar da işte bunlardır. (2:177)

“Ticaretin de alışverişin de onları, Allah’ı anmaktan ve salatı diri tutmaktan, zekâtı da vermekten alıkoymadığı o ricaller (adamlar olgunluğa ulaşmış, karakteri sağlam, yiğit kadınlar ve erkekler), kalplerin ve gözlerin ters döneceği bir günden korkarlar.” (24:37, 38)

“Takva sahibi olan, ondan (cehennemden) uzak tutulacak. O ki, arınmak için malını verir.”  (92:17-21)

Zekâtın kitap ehline (Yahudiler, Hristiyanlara) de farz kılındığına dair ayetler:

“Kitap’ta İsmail’i de an. O, sözüne sadık nebi olan bir resuldü. Halkına salatı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin katında da hoşnutluk kazanmıştı. (19: 54, 55)

“Ve ona (İbrahim’e) İshak’ı ve (torunu) Yakub’u lütuf olarak armağan ettik. Onların hepsini de salihlerden (ahlaklı ve erdemli) kıldık. Onları da buyruklarımız doğrultusunda hidayet (rehberlik) eden önderler kıldık. Onlara da hayırlı işler yapmayı, salatı ikame etmeyi ve zekâtı vermeyi vahyettik (bildirdik).” (21:72, 73)

(İsa) dedi ki: “Ben, Abdullah’ım (Allah’ın kuluyum). Bana Kitabı verdi ve beni nebi kıldı. Ve nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe de bana salâtı ve zekâtı vasiyet etti.” (19:30, 31)

“Oysa onlar (kitap ehli), Allah’a kulluk etmeleri, hanifler (Şirk koşmadan Allah’a yönelenler) olarak dini O’na has kılmaları, salatı (namazı, ibadeti, desteği) diri tutmaları ve zekâtı vermelerinden başka bir şeyle emrolunmadılar. Doğru din işte budur.” (98:5)

Zekât vermenin mükafatı ile ilgili ayetler:

“İman edip salih amel (doğru, yapıcı, iyi fiiller) işleyenler ve salatı diri tutanlar ve zekât verenler; işte onların ecirleri (mükafatları) Rablerinin katındadır.” (2:277)

“Allah, işledikleri amellere karşılık en güzeliyle onları mükâfatlandıracak, lütfundan daha fazlasını da onlara verecektir.”  (24:38)

“İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz riba (tefecilik parası), Allah’ın katında artmaz. Allah’ın yüzünü (rızasını) dileyerek zekâttan verenler, işte bunu yapanlar (ecri) kat kat arttıranlardır.” (30:39)

“Salatı (dua, namaz, yardım, dayanışmayı) ikame edin ve zekâtı verin. Allah’a güzel bir borçla borç verin. Kendiniz için hayır olarak ne verirseniz, ödül olarak Allah’ın katında onun daha hayırlısını ve daha büyüğünü bulacaksınız...” (73:20)

“Dedi ki: “Azabım istediğime isabet eder. Merhametim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, takvalı olanlara ve zekâtı verenlere ve ayetlerimize iman edenlere yazacağım.” (7:156)

“Kim de salih amel (doğru, yapıcı, iyi fiiller) işlemiş bir mümin olarak O’nun huzuruna gelirse; en yüce dereceler işte onlar içindir. Altından nehirler akan Adn Cennetlerinde sürekli kalacaklar. Tezkiye olanların (zekat vererek mallarını arındıranların, nefsini arındırıp temizlenenlerin) mükâfatı işte budur.” (20:75, 76)

“Takva sahibi olan, ondan (cehennemden) uzak tutulacak. O ki, arınmak için malını verir. Yüce Rabbinin rızasını (hoşnutluğu) aramak dışında kimseden beklediği bir karşılık yoktur. Yakında mutlaka hoşnut olacaktır.”  (92:17-21)

Zekat verenlerin, Yüce Allah’ın, mescitlerini imar ve ziyaret etmeye uygun gördüğü kişilerin özellikleri arasında saydığına dair ayetler:

“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve Ahiret Gününe iman eden, salatı diri tutan, zekâtı da veren ve Allah’tan başkasına huşu duymayan kimseler ziyaret edip imar edebilirler.” (9:18)

Zekat vermemenin, kafirlerin bir özelliği olduğuna dair ayetler:

“… Müşriklerin vay hâline! Onlar zekâtı vermezler, ahireti de inkâr ederler…” (41:6,7)

“Kitabı solundan verilen de der ki: “Keşke kitabım bana verilmeseydi ve hesabımın ne olduğunu hiç bilmeseydim! Ah, keşke o (ölüm) sonum olsaydı.  Malım (servetim, gücüm) bana hiçbir yarar sağlamadı. Bütün sultam (yetkim, otoritem) helak oldu (yok olup gitti).” ... O, Azim (azametli, yüce) olan Yüce Allah’a iman etmiyordu (inanıp güvenmiyordu). Miskini de doyurmaya önayak olmuyordu.  Onun için bugün burada candan bir arkadaşı yoktur.  Gislinden başka bir yiyeceği de yoktur. Onu, hatalarında ısrar edenlerden başkası yemez. (69:25-33)

“Dini (inancı, Allah’ın davet ettiği yolu) yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakandır. Miskini de doyurmaya önayak olmuyordu.  Yazıklar olsun o salat edenlere (namaz kılanlara, destekte, yardımda bulunanlara). Onlar ki salatlarından gaflet içindedirler. Onlar ki gösteriş yaparlar. En ufak bir yardımı da bile engellerler.” (107:1-7)

Antlaşmalarını bozdukları için savaşılıp esir alınan müşriklerin serbest kalabilmeleri için yerine getirmeleri gereken şartlardan birinin de zekat vermek olduğuna dair ayet:

            “Haram aylar çıkınca, (antlaşmaya uymayan) o müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Tevbe eder, salatı (namazı, ibadetleri ve sizinle dayanışmayı) diri tutar, zekâtı da verirlerse (arınırlarsa) yollarını serbest bırakın (onlara dokunmayın). Allah, Gafur’dur (Günahları örten ve Bağışlayandır), Rahim’dir (Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibidir)”. (9:5)

“Eğer tevbe edip (Allah’ın emrine yönelip) salatı ikame eder ve zekâtı verirlerse;ı onlar, artık dinde sizin kardeşlerinizdir.” (9:11)

Muhtaç olanların, varlıklı kişilerin mallarında hakları olduğuna dair ayetler:

“Mallarında, isteyenlerin ve yardıma muhtaçların hakkı vardı.” (50:19).

Mal; alınıp satılan, kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılan, taşınır ve taşınmaz varlıkların tümü demektir.

“Onların mallarında belli bir hak vardır; isteyenler için ve mahrumlar için.” (70:24,25)

Zekâtın farz kılındığı ayet:

“Asmalı ve asmasız bahçeleri, çeşit çeşit hurmaları, zirai ürünleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları inşa eden (yaratan) O’dur. Her biri meyve verdiğinde meyvesinden yiyin ve hasat günü de onun hakkını verin ve israf etmeyin. O, israf edenleri sevmez. (6:141)

Kimler zekât vermeli?

Bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerini ve kendisini geçindirmeye; yani beslenme, barınma, eğitim, giyim ve sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılayacak miktardan fazla geliri olan herkes zekat vermelidir;

“Hiçbir yüklü (günahkâr) bir başkasının yükünü yüklenemez. Yükü ağır olan onu taşımaları için yalvarsa, akrabası dahi ondan bir şey yüklenmez. Sen, ancak görmediği halde Rablerine huşu (derin saygı) duyanları ve salatı (duayı, namazı, ibadeti, dayanışmayı) ikame edenleri (diri tutanları) uyarabilirsin. Kim arınırsa, kendisi için arınmış olur ve dönüş Allah’adır.” (35:18)

“Onu (nefsini) arındıran felaha (kurtuluşa, saadete) ermiştir.” (91:9)

“Ey Nebinin kadınları!... Evlerinizde vakarla oturun ve eski cahiliye döneminizdeki gibi gösteriş yapmayın. Salatı (namazı, ibadeti, desteği, dayanışmayı) ikame edin (diri tutun) ve zekâtı verin, Allah’a ve resulüne de itaat edin.” (33:32, 33)

Zekâtın kimlere verileceğini belirten ayet:

            Sana neyi infak (karşılıksız olarak yapılan yardım, harcama, destek) edeceklerini soruyorlar. De ki: “hayır adına (sahip olduğunuz ayni veya nakdi varlıklardan) ne infak ederseniz; ana-babaya, akrabalara, yetimlere, miskinlere ve yol oğlunadır. Her ne hayır (iyi, güzel, değerli, faydalı iş) yaparsanız Allah onu bilir.” (2:215)

Ayette belirtilen sıraya göre verilmelidir:

1. Ana-baba,

2. Akrabalar (kardeşler de dahil),

3. Yetimler,

4. Miskinler (muhtaçlar).

Fakir (yoksul); Bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerini ve kendisini geçindirmeye; yani beslenme, barınma, eğitim, giyim ve sağlık gibi asgari ihtiyaçlarını karşılayacak kadar geliri ve malı bulunmayan yoksul kişiye denir.

Miskin (muhtaç) ise: Düzenli bir geliri, malı ve kazancı olmayan; bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerini ve kendisini geçindirmeye; yani beslenme, barınma, eğitim, giyim ve sağlık gibi asgari ihtiyaçlarını karşılayamayan ve bunu da dile getiren ihtiyaç sahibine denir.

5. İbnu’s-sebili “yol oğlu” demektir. Bu bir deyimdir. Seyahatte iken parasız kalmış olanlar, yolda kalmış olanlar, sığınmacılar ve mülteciler bu kapsama girmektedir.

Kaynak: Reşat Halife, Kuran: Son Ahit, s:400 ve Ek:15.

Zekâtın ne zaman verileceğini belirten ayet:

“Asmalı ve asmasız bahçeleri, çeşit çeşit hurmaları, zirai ürünleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları inşa eden (yaratan) O’dur. Her biri meyve verdiğinde meyvesinden yiyin ve hasat günü de onun hakkını (hakları olan zekâtı) verin ve israf etmeyin. O, israf edenleri sevmez. (6:141)

Zekât “hasat gününde” verilmelidir (6:141) Yani zekât, “gelir elde ettiğimiz gün” verilmelidir. (Reşat Halife, Kuran: Son Ahit, s:400 ve Ek:15)

Örneğin:

Çiftçiler: Bu ayette (6:141) belirtildiği gibi çiftçilerin hasat günü zekât vermesi gerekmektedir. Yani, yılda birkaç defa hasat yapıyorsa her defasında elde edilen ürünün zekâtı verilmelidir. Bu ayet, tarımsal ürünlerde, dolayısıyla zekât ve sadaka gibi ekonomik içerikli ibadetlerde “bir yıl” beklenmesi gerektiği şeklindeki görüşleri geçersiz kılmaktadır.

Çalışan, emekli vb: Günümüz insanlarının büyük bir çoğunluğu haftalık veya aylık gelir elde etmektedir. Bu nedenle de gelir elde ettikleri zaman (hafta sonu veya ay sonu) zekâtlarını vermelidirler.

Esnaf ve tüccarlar: Gelir-Gider Durumunu hesapladıkları zaman (hafta sonu veya ay sonu) zekâtlarını vermelidirler.

 

Zekâtın Miktarı (oranı):

“Sana neyi infak (karşılıksız olarak yapılan yardım, harcama, destek) edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Vazgeçilebileni.’” (2:219)

“… hasat günü de onun hakkını verin ve israf etmeyin. O, israf edenleri sevmez. (6:141)

“Akrabaya, miskine ve yol oğluna hakkını ver ve saçıp savurma.(17:26)

“Onlar, infak ettikleri zaman israf etmezler, cimrilik de etmezler ve ikisi arasında bir denge tutarlar.” (25:67)

“Elini de boynuna bağlama (cimri olma), tamamen de uzatma (savurganlık da yapma). Yoksa mahcup ve perişan bir halde kalırsın. Rabbin, rızkı istediğine açar veya kısar.” (17:29, 30)

Zekâtın oranı ile ilgili olarak üç görüş bulunmaktadır:

1. Görüş: Nebi İbrahim aracılığıyla bize gelen oran, net gelirimizin % 2,5’udur. Herhangi bir gelir elde ettiğimizde Zekât dikkatlice hesaplanmalı ve düzenli olarak verilmelidir. Hükümet vergileri düşülmelidir fakat borçlar, ipotekler ve yaşam masrafları gibi giderler düşülmemelidir. Eğer birisi ihtiyaç sahibi kişileri bilmiyorsa, Zekâtı, fakir insanlara yardım etme gibi belirgin bir amaçla bir camiye veya bağış organizasyonuna verebilir. Camilere veya hastanelere yahut organizasyonlara (derneklere) yapılan bağışlar Zekât sayılamaz. (Reşat Halife, Kuran: Son Ahit, s:400, 943 ve Ek:15)

2. Görüş: Tevrat’ta zekât oranı onda bir (1/10) olarak belirtilmektedir. (Yasanın Tekrarı 14:22,23; 12:11,17; 26:12).

Kutsal bir kitaptaki bir hükmü ancak sonraki kitaplarda verilmiş bir hüküm ile nesh edilebilir (değiştirilebilir). Nebilerin ve Resullerin ayetlere aykırı olarak hüküm koyma yetkisi yoktur. İncil ve Kur’an’da bu oranı nesheden (yani Tevrat’taki hükmü ortadan kaldıran) bir ayet bulunmadığından dolayı Tevrat’taki hüküm hâlâ geçerlidir.

3. Görüş: Vereceğimiz zekâtın oranı, saçıp savurmamak ve israf edip kendimizi muhtaç bırakmamak kadar çok; cimrilik etmeyecek kadar da az olmamak koşuluyla bize bırakılmıştır. (Gerekçe: Kur’an’da; 2:219, 6:141, 25:67, 17:26 ve 29’uncu ayetlerde belirtilen hususlar.)

 

Diğer Kutsal Kitaplardaki zekât ile ilgili bazı ayetler:

Zekât, diğer Kutsal kitaplarda “ondalık (onda birlik)” adıyla anılmaktadır.

Eski Ahid’de (Tevrat’ta) sadaka ile ilgili şu ayetler yer almaktadır:

“(Yakup:) Bana vereceğin her şeyin ondalığını sana vereceğim.” (Yaratılış (Başlangıç), 28:22)

“İster toprağın ürünü, ister ağacın meyvesi olsun, toprakta yetişen her şeyin ondalığı RAB'be aittir. RAB için kutsaldır. Kim ondalığının bir bölümünü geri almak isterse, değerinin üzerine beşte bir fazlasını katarak ödemelidir.  Bütün sığırlarla davarların ondalığı, sayımda çoban değneğinin altından geçen her onuncu hayvan RAB için kutsal sayılacaktır.” (Levililer 27:30-32)

“RAB Harun'la konuşmasını şöyle sürdürdü: “Onların ülkesinde mirasın olmayacak, aralarında hiçbir payın olmayacak. İsrailliler arasında payın ve mirasın benim. “Buluşma Çadırı'yla ilgili yaptıkları hizmete karşılık, İsrail'de toplanan bütün ondalıkları pay olarak Levililere veriyorum. Bundan böyle öbür İsrailliler Buluşma Çadırı'na yaklaşmamalı. Yoksa günahlarının bedelini canlarıyla öderler. Buluşma Çadırıyla ilgili hizmeti Levililer yapacak, çadıra karşı işlenen suçtan onlar sorumlu olacak. Gelecek kuşaklarınız boyunca kalıcı bir kural olacak bu. İsrailliler arasında onların payı olmayacak. 24Bunun yerine İsraillilerin RAB’be armağan olarak verdiği ondalığı miras olarak Levililere veriyorum. Bu yüzden Levililer için, ‘İsrailliler arasında onların mirası olmayacak’ dedim.” RAB Musa'ya şöyle dedi: “Levililere de ki, ‘Pay olarak size verdiğim ondalıkları İsraillilerden alınca, aldığınız ondalığın ondalığını RAB'be armağan olarak sunacaksınız. Armağanınız harmandan tahıl ya da üzüm sıkma çukurundan bir armağan sayılacaktır. Böylelikle siz de İsraillilerden aldığınız bütün ondalıklardan RAB'be armağan sunacaksınız. Bu ondalıklardan RAB’bin armağanını Kâhin Harun'a vereceksiniz. Aldığınız bütün armağanlardan RAB için bir armağan ayıracaksınız; hepsinin en iyisini, en kutsalını ayıracaksınız.’ “Levililere şöyle de: ‘En iyisini sunduğunuzda, geri kalanı harman ya da asma ürünü olarak size sayılacaktır. Siz ve aileniz her yerde ondan yiyebilirsiniz. Buluşma Çadırı'nda yaptığınız hizmete karşılık size verilen ücrettir bu. En iyisini sunarsanız, bu konuda günah işlememiş olursunuz. Ölmemek için İsraillilerin sunduğu kutsal sunuları kirletmeyeceksiniz.’” (Çölde Sayım (Sayılar) 18:20-32)

“Her yıl tarlalarınızda yetişen ürünlerin ondalığını bir yana ayıracaksınız. Tahılınızın, yeni şarabınızın, zeytinyağınızın ondalığını, sığırlarınızın ve davarlarınızın ilk doğanlarını, Tanrınız RAB'bin adını yerleştirmek için seçeceği yerde O'nun önünde yiyeceksiniz. Bunu yapın ki, her zaman O'ndan korkmayı öğrenesiniz. Tanrınız RAB'bin adını yerleştirmek için seçeceği yer uzaksa, yol Tanrınız RAB'bin size verimli kıldığı ürünlerin ondalığını oraya taşıyamayacak kadar uzunsa, ondalığınızı gümüşe çevirin. Gümüşü alıp Tanrınız RAB'bin seçeceği yere gidin.”  (Yasa'nın Tekrarı (Tekrar) 14:22-25)

Yeni Ahitte (İncil’de) de sadaka ile ilgili şu ayetler yer almaktadır:

“Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daha önemli konularını –adaleti, merhameti, sadakati– ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi.” (Matta 23:23)

“Ama vay halinize, ey Ferisiler! Siz nanenin, sedefotunun ve her tür sebzenin ondalığını verirsiniz de, adaleti ve Tanrı sevgisini ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi.” (Luka 11:42)

“İsa, kendilerinin doğru kişiler olduğuna inanan ve diğer insanları hiçe sayan bazılarına da şu örneği anlattı: “İki adam dua etmek için mabede çıktı; biri Ferisi, diğeri vergi tahsildarıydı.  Ferisi ayakta durup içinden şöyle dua etti: ‘Ey Tanrım, sana şükrederim ki, ben başkaları gibi soyguncu, haksızlık eden, zina yapan biri değilim, şu vergi tahsildarı gibi de değilim. Haftada iki kez oruç tutarım, elde ettiğim her şeyin ondalığını veririm.’  Uzakta duran vergi tahsildarı ise gözlerini göğe kaldırmak bile istemiyor, ‘Ey Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyerek göğsünü dövüyordu.  Şunu bilin, bu adam diğerinden daha doğru sayılarak evine indi. Çünkü kim kendini yüceltirse alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.” (Luka 18:9-14)

“Levioğullarından olup kâhinlik görevini üstlenenlere Kutsal Yasa uyarınca halktan, yani İbrahim'in soyundan oldukları halde, kardeşlerinden ondalık almaları buyrulmuştur.” (İbraniler 7:5)

 

- SADAKA –

Sadaka: Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü veya dinen zorunlu maddî yardımları, bu çerçevede verilen ayni ve nakdi yardımları ifade eder. Sadaka, Arap müelliflerine göre s-d-k kökünden türetilmiştir ve “doğruyu söylemek” manâsına gelir. Bir Müslümanın sadaka vermesi, onun dininin doğruluğunu (sıdk) gösterir. Çoğulu da “sadakat” şeklindedir. Ancak “Sadaka” kelimesinin İbranice “sadâqâ” kelimesinin Arap harfleri ile yazılmış şekli olduğu ve “sıdk ve hulûs (hâlislik, saflık, temizlik, doğruluk)” anlamına geldiği yönünde de bir görüş bulunmaktadır. (“Sadaka” Kavramının Kur’an’daki Anlam Çerçevesi s:461)

Ayrıca 2:280, 4:92 ve 5:45 ayetlerinde belirtilen fiil ve davranışları yapmak da sadaka kapsamına girmektedir.

“Sadaka” sözcüğü türevleri ile birlikte Kur’an’da 18 defa (2:196, 263, 264, 271, 276; 3:95, 152; 4:114; 9:58, 60, 79, 103, 104; 33:22; 36:52; 39:74; 48:27; 58:12) geçmektedir. Sadakaların farz olarak verileceği 8 sınıf 9:60’ta belirtilmektedir.

Yine s-d-k kökünden türemiş “sadık” sözcüğü 3 ayette “doğru sözlü” anlamında (19:54, 56; 33:22) sâdık, 50 kadar ayette de “sâdikun, sâdikın, sâdikat”, 60  kadar ayette de aynı kökten çeşitli fiil ve isimler yer almaktadır. “sıddîk” sözcüğü ise  6 defa (4:69; 5:75; 12:46; 19:41, 56; 57:19) geçer. 2/280’de “tesaddakû”; 4/92’de “en yessaddekû” ve 5/45’te “tesaddaka” şeklinde zikredilen bu kelimelerin de semantik açıdan “sadaka” kelimesiyle çok sıkı bir ilişkisi bulunmakta ve kazanılmış bir haktan vazgeçme, hakkını bağışlamaya karşılık gelmektedir. Ayrıca sadaka verenleri öven 3 ayette (12/88; 33/35; 57/18) “mütesaddikīn, mussaddikīn” ve “mütesaddikāt, mussaddikāt” kullanılmıştır.

Ayrıca; sevgisinde doğru olan dost için kullanılan “sadîk” ve nikâh akdi kendisi ile tamamlanan mehir için kullanılan “sadâk” sözcüğü de aynı kökten türemiştir.

 

Sadakalara, zorunlu ve gönüllü olmak üzere 2’ye ayrılır;

 

 

Sadaka Vermenin Zorunlu Olduğu Durumlar:

1. Cihad emrine uymayanların, tevbesinin kabul edilmesi için, kefaret olarak vermesi gereken sadaka;

Tevbe Suresi 9:86-89 ayetlerinde anlatıldığı üzere; müminlerden cihada (Tebük Seferi) çıkmaları emredilmiş. Ancak varlıklı olan Medineliler ile bedevi Araplar, sefere çıkmak istememişler. Onlarla birlikte üç müminin de seferden geri kaldığı belirtilmektedir.

Tevbe Suresi 9:90-92, 93-101 ayetlerinde ise; Sefere katılmamak için mazeret uydurup yalan söylere, imkanları olduğu halde izin isteyenlere azabın olduğu belirtilmektedir. Ancak imkanları olmadığı için binek bulamayanlar, sefer için infak edecek bir şey bulamayanlar, zayıf olanlar, hastalar ve harcayacakları bir şeyi olmayanlara bir sorumluluk yüklenmediği belirtilmektedir.  

Tevbe Suresi 9:102-104 ayetlerinde ise; Yüce Allah, suçlarını itiraf edip tevbe edenlerin tevbelerinin kabul edilmesi için Nebiye, onları temize çıkarmak ve (günahlarından) arındırmak için mallarından sadaka almasını ve onlara salât etmesini (dua etmesini, destekte bulunmasını) emretmiştir.

“Onları temizlemek ve (günahlarından) arındırmak için mallarından sadaka al ve onlara salât et (dua et, destek ol); senin salâtın (duan, desteğin) onlara sekinet (huzur, güven) verir. Allah, İşitendir, Görendir. Kullarının tevbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu bilmiyorlar mı?” (9:103, 104)

            Burada görüldüğü gibi, Yüce Allah’ın cihat emrine uymayanların affedilmesi için, kişinin tevbe etmesi ve sadaka vermesi şart koşulmuştur.

2. Hac vazifesi sırasında başını tıraş etmek zorunda kalanların, kefaret olarak vermesi gereken sadaka;

            Bakara Suresi 196’ncı ayette şöyle buyurulmaktadır: “Allah için haccı ve umreyi de tam yapın. Engellenirseniz, hediyeden (kurbanlıktan) kolayınıza geleni gönderin ve hediye (kurbanlık) yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden hasta olan ya da başından bir rahatsızlığı olan var ise (ve tıraş olmak zorunda kalırsa); oruç veya sadaka veya nusuktan (kurbandan) fidye (bedel, kefaret) versin.”

Hac vazifesi sırasında hediye (kurbanlık) yerine varmadan önce başını tıraş etmek zorunda kalan kişi; fidye (bedel, kefaret) olarak ya oruç tutmalı ya kurban kesmeli ya da sadaka vermelidir.

 

3. Nikahta kadına “sadâk” yani mehir olarak verilmesi gereken hak;

“Kadınlara da sadaklarını (mehirlerini) gönül rızası ile verin. Ancak onun bir kısmını (kendi rızasıyla) size bağışlarlarsa, afiyetle ve gönül rahatlığıyla yiyin.” (4:4)

 

Kur’an’a Göre Gönüllü Sadaka Yerine Geçen Durumlar

1. Borç verilen mal veya parayı almaktan vazgeçmek

(Borçlu) dardaysa, bekleyip ona bir kolaylık sağlayın. Eğer bilirseniz tasadduk etmeniz (alacağınızı bağışlamanız) sizin için daha hayırlıdır.” (2/280)

2. Öldürülen kişinin ailesinin kısastan ve diyet parasından vazgeçmesi

Örnek 1- “Orada onlara şöyle yazdık: “Cana can, göze göz, burna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara kısas.”  Artık kim onu ​​ (hakkını) tasadduk ederse (hakkından vaz geçerse, bağışlarsa), o kendisi için kefaret (bağışlanma) olur. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (5:45)

Örnek 2- “Bir mümin, bir mümini hata dışında öldüremez. Kim bir mümini hata ile öldürürse, Müslüman bir rakabeyi azat etmeliı ve ölenin ailesine diyet (bedel) vermelidir. Ancak (maktulün varisleri) tasaddukta bulunursa (katili bağışlarlarsa), o zaman başka (sadece bir rakabe azat etmelidir…” (4:92

3. Yüce Allah’ın övdüğü salihlerden olabilmek için ayni ve nakdi yardımda bulunmak

“Onlardan bazıları “Eğer (Allah), lütfundan bize verirse, sadaka vereceğiz ve salihlerden (dürüst ve erdemli) olacağız!” diye Allah’a söz verdiler.” (9:75)

“… Rabbim, ölümümü yakın bir zamana kadar ertelesen de sadaka versem ve salihlerden (ahlaklı, dürüst ve erdemli) olsam…” (63:10)

 

Sadaka Kimlere Verilmelidir?

9:60 ayetinde “Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak; fakirler, miskinler, onun (sadaka işleri) için çalışanlar, kalpleri ısındırılmış olanlar, rikab olanlar, borçlular, Allah yolunda olanlar ve ibnu’s-sebil içindir.” şeklinde belirtildiği gibi, sadakaların şu 8 sınıfa verilmesi farz kılınmıştır:

1. Fakirler (yoksullar); Bakmaya mecbur olduğu aile bireylerini ve kendisini geçindirmeye; yani beslenme, barınma, giyim ve sağlık gibi asgari ihtiyaçlarını karşılayamaya yetecek geliri, malı, kazancı bulunmayan yoksul kişiye denir.

2. Miskinler (muhtaçlar): Düzenli bir geliri, malı ve kazancı olmayan; bakmaya mecbur olduğu aile bireylerini ve kendisini geçindirmeye; yani beslenme, barınma, giyim ve sağlık gibi asgari ihtiyaçlarını karşılayamayan ve bunu da dile getiren ihtiyaç sahibine denir.

3. (Sadaka işlerinde) çalışanlar: Sadaka toplama ve ilgili yerlere dağıtma işleri ile için memur edilenler.

4. Kalpleri ısındırılmış olanlar: Yeni inanç değiştirenler.

5. Rikab olanlar: Boyunduruk altında olan esirler, köleler, hacizliler.

6. Borçlular:

7. Allah yolunda olanlar: Allah’ın emrettiği şeyleri yapanlar (cihat eden, sefere çıkan, Allah için hicret eden), din için çalışırken ani harcamalar yüklenenlerdir.

2:273 ayetinde de “Allah yolunda mahsur kalan ve yeryüzünde çalışmaya güç yetiremeyen fakirler (Allah uğrunda sıkıntı çeken, iaşesi için de çalışmaya zaman bulamayan;)” şeklinde de belirtilmektedir.

Yüce Allah, bunlarla ilgili olarak 2/273 ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Sadakalar, Allah yolunda mahsur kalan ve yeryüzünde çalışmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. Bilmeyenler, onurlu tavırlarından dolayı onları zengin sanır. Sen, onları simalarından tanırsın. Onlar, ısrarla insanlardan istemezler. Hayırdan infak ettiğiniz ne varsa Allah onu Bilendir.”

Yüce Allah, 2/273 ayetinde bu kişilerin “beş” özelliğini bildirmektedir:

ı- Allah yolunda mahsur kalan (Allah yolundaki gayretlerinden dolayı sıkıntı çeken ve çalışamadığı için yoksul duruma düşen)

ıı- Yeryüzünde çalışmaya güç yetiremeyen, (mahsur kaldığı için göç de edemeyen, dolaşıp iş aramaya güç yetiremeyen veya çalışma imkanı bulamayan),

ııı- Bilmeyenler, onurlu tavırlarından dolayı onları zengin sanır,

ıv- Onları simalarından anlarsın,

v- Kimseden ısrarla bir şey istemezler.

8. İbnu’s-sebil: “yol oğlu” demektir. Bu bir deyimdir. Seyahatte iken parasız kalmış olanlar, yolda kalmış olanlar, sığınmacılar ve mülteciler bu kapsama girmektedir.

            Yusuf Nebinin kardeşleri de Yusuf’tan yardım istediklerinde muhtaç duruma düştükleri için sadaka istedikleri görülmektedir: Yanına girdiklerinde: “Ey Aziz! Bize ve ailemize darlık dokundu ve değersiz bir sermaye ile geldik. Bize tam ölçek (tahıl) ver ve bize tasaddukta (karşılıksız yardımda) bulun. Allah, sadaka verenleri mükafatlandırır.” dediler.” (12:88)

 

Sadakanın Nasıl Verilmelidir?

“Sadakaları açıktan vermeniz güzeldir. Fakat onları gizler de fakirlere verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. O (Allah) da günahlarınızın bir kısmını örter. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.” (2:271)

            Karşılıksız yardımların gizli yapılması, İncil, Matta 6:2-4 ayetlerinde, şöyle yazılıdır: “Birisine sadaka verirken, bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. İkiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için, havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Sadaka verirken, sol eliniz, sağ elinizin ne yaptığını bilmesin; verdiğiniz sadaka gizli kalsın.”

 

Verilmesi Gereken Sadakaların Miktarı

“Sadakalar konusunda gönülden davranan müminlere dil uzatanları ve güçleri oranında verebilenleri alaya alanları da Allah alaya almıştır, onlar için elem verici bir azap da vardır.” (9:79)

Ayette de görüldüğü gibi; kişi gücüne göre sadaka vermelidir.


Sadaka vermenin Ecri (Mükafatı) Nedir?

“Allah, ribayı (tefecilik, yüksek faiz parasını) siler; sadakaları ise artırır. Allah, küfre girerek günahta ısrar edenleri sevmez.” (2:276)

“Sadaka veren erkekler ve kadınlar, Allah’a güzel bir borç vermişlerdir. (Karşılığı) onlara kat kat ödenir ve onlar için değerli bir ödül de vardır.” (57:18)

“Kim, Allah’a güzel bir borç vermek ister? Onun karşılığını kat kat verecektir. Rızkı eksilten de artıran da Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz!” (2:245)

“Mallarını Allah yolunda infak eden, ardından da infak ettiklerini başa kakmayan ve incitmeyenler; işte onların ecirleri (mükafatları) Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.” (2:262)

Yüce Allah, bir mağfirete (bağışlanmaya) mazhar olacak ve kendilerine büyük bir ecir verilecek kimseler arasında sadaka verenleri de saymıştır:

“Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaatkâr erkekler ve itaatkâr kadınlar, doğru olan erkekler ve doğru olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşûlu (edepli, saygılı) erkekler ve huşûlu kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkekler ve koruyan kadınlar, Allah’ı zikreden (anan) erkekler ve zikreden kadınlar; Allah, bunlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” (33:35)

İnsanlara sadaka vermeyi tavsiye etmek ve emretmenin de mükafatı olduğuna dair ayet:

“Onların (kendi nefislerine zulmedenlerin) gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak, sadaka vermeyi, ma’ruf (Allah’ın razı olacağı doğru, iyi ve yararlı kabul edilen ve vahye uygun) olanı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenler (öğütleyenler) istisna. Kim, Allah’ın rızasını elde etmek için bunu yaparsa; Biz, ona ileride büyük bir mükâfat vereceğiz.” (4:114)

 

Eski Ahid’de (Tevrat’ta) sadaka ile ilgili şu ayetler yer almaktadır:

“Topraklarınızda ekin biçtiğinizde, tarlanızın kenarını tamamen biçmeyeceksiniz; kalan başakları toplamayacaksınız.  Bağında artakalanı da toplamayacaksın; yere düşmüş üzümleri almayacaksın. Onları düşkünler ve yabancılar için bırakacaksın” (Levililer, 19:9-10)

“Topraklarınızda ekin biçtiğinizde, tarlanızın kenarını tamamen biçmeyeceksiniz; kalan başakları toplamayacaksınız. Onları düşkünler ve yabancılar için bırakacaksınız.” (Levililer, 23:22)

“Eğer kardeşin yoksul düşer ve muhtaç durumda yaşarsa, yabancıya ve göçmene yaptığın gibi ona da yardım edeceksin ki, aranızda yaşamını sürdürsün.” (Levililer, 25:35)

“Yetim ve dul+ için adaleti yerine getirir, aranızda gurbet hayatı yaşayan yabancıyı sever, ona yiyeceği ekmeği, sarınacağı örtüyü verir. Siz de memleketinizde yaşayan yabancıyı seveceksiniz, çünkü Mısır diyarında yabancıydınız” (Tesniye (Tekrar), 10:18-19),

“Şehrinde yaşayan yabancılar, dul ve yetimler, sizin aranızda payı ve mirası olmayan Levioğulları gelecek, yiyip doyacaklar. Böyle yaparsan Tanrın Yehova da el attığın her işte sana bereket verecek.” (Tesniye, 14:29)

“Sakın içinden ‘Yedinci yıl, af yılı yakın’ diye bayağı bir düşünce geçirme, cimrilik gözünü karartmasın, yoksul kardeşine bir şey vermezlik etme; yoksa kardeşin Yehova’ya yakarıp seni şikâyet eder, sen de günah işlemiş olursun. Neye ihtiyacı varsa mutlaka vereceksin, verdiğin şey yüreğine dert olmayacak. Çünkü bu davranışın nedeniyle, giriştiğin her işte, yaptığın her şeyde Tanrın Yehova’dan bereket göreceksin.  Çünkü memleketinde her zaman yoksullar olacaktır. Sana bu yüzden ‘Memleketindeki düşkün ve yoksul kardeşine karşı elin açık olsun’ diye emrediyorum.” (Tesniye, 15:9-11)

 

Yeni Ahitte (İncil’de) de sadaka ile ilgili şu ayetler yer almaktadır:

“Bu yüzden, sen sadaka verdiğin zaman önünden borazan öttürme. İkiyüzlüler insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Emin olun, onlar karşılıklarını tam olarak aldılar. Fakat sen sadaka verdiğin zaman sol elin sağ elinin ne yaptığını bilmesin. Verdiğin sadaka gizli kalsın. Gizli yerinden her şeyi gören Babamız da sana karşılığını verecektir.” (Matta, 6:2-4),

“İsa da ona şöyle cevap verdi: “Eksiksiz olmak istiyorsan git bütün mallarını sat, yoksullara ver; o zaman gökte hazinen olur…” (Matta, 19/21; Markos, 10:21)

“İsa hazine kaplarını görecek şekilde oturdu ve halkın onlara nasıl para attığını izlemeye koyuldu; zengin kişilerden birçoğu bol bol para atıyordu.  Bu sırada yoksul bir dul kadın geldi ve iki pul attı.  Bunun üzerine İsa öğrencilerini yanına çağırdı ve şunları söyledi: “Emin olun, bu yoksul dul kadın hazine kaplarına para atanların hepsinden daha çok attı. Çünkü hepsi ellerindeki fazlalıklardan attılar; o ise yoksul haliyle, tüm ekmek parasını, varını yoğunu attı.” (Markos, 12:41-44),

“Siz içten gelen sadakalar verin, işte o zaman sizin için her şey temiz olur.” (Luka, 11:41)