16. NAHL SÛRESİ

    Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 70. suredir. Sure 128 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym Allah’ın Adıyla

1. Allah’ın emri geldi, artık onu istemekte acele etmeyin. Sûbhân’dır (her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir -uzaktır- ve yücedir) ve uludur. (O’na) nasıl ortak koşarlar!

2. Uyarsınlar diye, kullarından istediğine, melekleri, kendi emrinden olan (emrindeki) bir Ruh1 ile indirir: “Benim dışımda ilah (Yüce olan) yoktur. Bana karşı takvalı olun (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçının).

ı 2:87 ayetinde yer alan “Meryem oğlu İsa’ya da beyyineler verdik ve onu Rûhulkuds (Kutsal Ruh) ile destekledik.” Şeklindeki ifade ile İsa Nebi’nin Kutsal Ruh (Rûhulkuds) ile desteklendiği belirtilmektedir.

Tevrat’ta da Ruh’tan söz edilmektedir: “Yüce meleklerin Ruhu da suların yüzü üzerinde geziniyordu.” (Başlangıç 1:2)

“Yahve de bir bulutun içinde indi ve onunla konuştu ve (Musa’nın) üzerindeki Ruh’tan arttırdı ve ihtiyar (ileri gelen, seçkin) 70 kişinin üzerine yerleştirdi. Ve öyle oldu. Ruh da üzerlerine çöker çökmez (bu kişiler) nebilik ettiler ve devam etmediler. (Sayılar, 11:25)

Ruh’un ve Kutsal Ruh’un tam olarak ne olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı görüşlere göre bu ifade ile Cebrail kastedilmiş olabilir. Ancak Ruh’un ve Kutsal Ruh’un, bilinen meleklerden ayrı ve özel bir varlık olduğu da düşünülmektedir. “Ruh” ifadesi Kur’an’da 19 yerde 20 kez geçer: 2:87, 253; 4:171; 5:110; 15:29; 16:2, 102; 17:85 (2 kez); 19:17; 26:193; 32:9; 38:72; 40:15; 42:52; 58:22; 66:12; 70:4; 78:38; 97:4.

3. Gökleri ve yeri bir hak (amaç) için yarattı. Onların ortak koştuklarından yücedir.

4. İnsanı nutfeden (bir damla sıvıdan) yarattı. Fakat o apaçık bir hasım1 (düşmanca davranan oldu).

1 Hasım kelimesi, Arapça’da “خَاصَمَ” (hasama) şeklinde geçer ve “çekişmek”, “düşmanca davranmak”, “kavga etmek” anlamına gelir. Kur’an’da, hasım kökünden türemiş 18 kelime geçer: 2:204; 3:44; 4:105; 16:4; 22:19 (2 kez); 26:96; 27:45; 36:49, 77; 38:21, 22, 64, 69; 39:31; 43:18, 58; 50:28.

5. Hayvanları1 da sizin için yarattı. Onlarda ısınma ve faydalanmalar vardır. Ve onlardan yersiniz.

1 "نِعْمَ" kelimesi de, "güzel" veya "iyi" anlamına gelir. Kur'an'da bu kökten türeyen farklı kelimeler de bulunmaktadır. Örneğin: “نِعْمَ” (ni’me), güzel veya iyi bir durumu ifade eder. “نَعِيم” (nâ’îm), bolluk, mutluluk veya nimet anlamına gelir. “أَنْعَام” (en’âm) ise, “hoş ve faydalı varlıklar” demektir ve insanın bir şekilde yararlandığı tüm hayvanları kapsar.  “أَنْعَام” (en’âm) kelimesi Kur’an’da 29 kez geçer: 4:119; 5:1, 95; 6:136, 138 (3 kez), 139, 142; 7:179; 10:24; 16:5, 66, 80; 20:54; 22:28, 30, 34; 23:21; 25:44, 49; 32:27; 36:71; 40:79; 42:11; 43:12; 47:12; 79:33; 80:32.

6. (otlatmak için) Yayarken de (akşam ağıla toplayıp) istirahat ettirirken de sizin için onlarda bir cemal (güzellik) vardır.

7. Ve ancak yarım kalmış bir canlaı varabileceğiniz yerlere yüklerinizi taşırlar. Rabbiniz Rauf’tur, Rahîm’dir (çok lütufkar ve şefkatlidir, merhamet edendir).

ı بِشِقِّ الأَنفُسِ” (bişıkkıl enfus) ifadesi; “güç bela, zar zor, büyük sıkıntılara katlanarak, meşakkatle” veya “gücünüzün yarısını tüketerek, kuvvetinizi yarı yarıya harcayarak” anlamlarına gelir.

8. Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve ziynet (süs) için yaratır; daha bilmediğiniz birçok şeyi de (yaratır).

Bu cümle Yüce Allah’ın her şeyi yaratıp bitirdiğini değil, 55:29’da belirtildiği gibi her an yaratmaya devam ettiğinin apaçık delilidir.

9. Doğru yolu göstermek Allah’a mahsustur.ı Onun eğrisi de vardır. İsteseydi, hepinizi hidayete erdirirdi.2

ı Kur’an’da sadece bu ayette geçen kasdü’s-sebîli tamlaması “yolun en kestirme olanı”, “en doğru yol”, “yolun varacağı yeri göstermek” gibi anlamlara da gelmektedir. Yine Kur’an’da sadece bu ayette geçen “câir” kelimesi ise “eğri, sapan, saptıran, meyleden, sapkınlık yolu” gibi anlamlar içermektedir.

2 Benzer mesajlar: 5:48; 6:35, 107, 149; 10:99; 11:118-119; 13:31; 16:9, 93; 42:8.

10. Gökten su indiren O’dur. İçeceğiniz ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de ondandır.

11. Onunla sizin için ekin, zeytin1, hurma, üzüm ve tüm ürünlerden bitirir. Bunda, düşünen bir topluluk için bir ayet vardır.

            1 “زَيْتُونا” (zeytûn) sözcüğü, “zeytin” ve “yağ elde edilen” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 6 kez geçer: 6:99, 141; 16:11; 24:35; 80:29 (2 kez); 95:1.          

12. Geceyi ve gündüzü de Güneş’i ve Ay’ı da hizmetinize sundu. Yıldızlar da O’nun buyruğu ile boyun eğdirildi (hizmetinize verildi). Bunda aklını kullanan bir topluluk için bir ayet (ibret, kanıt) vardır.

13. Yeryüzünde de sizin için çeşitli renkler yaratıp yaydık. Bunda, düşünen insanlar için bir ayet vardır.

14. Taptaze et yemeniz ve kuşandığınız ziynet eşyalarını ondan çıkarmanız için denize de boyun eğdirdi. İçinde, gemilerin suları yararak gittiğini görürsün, O’nun lütfundan da nasibini ararsın ve şükredersiniz. (Benzer mesaj: 35:12)

15. O, sizi sarsar diye yeryüzüne sabitlenmiş kütlelerı yerleştirdi. Yolu bulmanız için de nehirler ve yollar koydu.

ı “Ravasiye” “sabitlenmiş ağırlıklar, kütleler” ile ilgili açıklama 13:3 ayetinde yer alır.

16. İşaretler ve yıldızla yol bulurlar.

Bilgi ayeti: Evrenlerde yüz milyarlarca yıldız vardır. Kutup Yıldızı veya Kuzey Yıldızı olarak bilinen yıldız, dünyanın ekseniyle yaklaşık aynı doğrultuda olduğu için diğer gökcisimleri gibi yer değiştirmez. Kutup Yıldızı yalnızca kuzey yarı küreden görünür ve her zaman kuzeyi gösterir. Kutup yıldızı gökyüzünün bu bölgesindeki en parlak yıldız olduğundan hemen görülür. Güney yarı kürede ise Güney Haçı takımyıldızı güney yönünü gösterir. Uzay insanları çok gelişmiş yön bulma aygıtları (usturlap, pusula vb) kullanmalarına karşın, uzay yolculuklarında yıldızlardan yararlanırlar. Çünkü yıldızlar asla yanıltmaz. Fakat yön bulma aygıtlarının yapabileceği en küçük bir yanlış, milyonlarca kilometre uzaklıklarda çok büyük yanılmalar oluşturur. On yedinci yüzyılda keşfedilen sekstant aygıtı, bir yıldız ile ufuk düzlemi arasındaki açısal uzaklığı ölçerek konum enlemini belirleyen görsel ilerleyiş aygıtıdır.

17. Yaratan, yaratamayan gibi olur mu? Düşünmüyor musunuz?

18. Ve eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız, onu hesaplayamazsınız. Şüphesiz ki Allah, Gafur’dur, Rahim’dir (günahları örten ve bağışlayandır; merhamet edendir).

            1 Bu sözcük, “ح-ص-ي” (ḥ-s-y) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı da “saymak”, “hesaplamak”, “kayıt altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 11 kez geçer: 14:34; 16:18; 18:12, 49; 19:94; 36:12; 58:6; 65:1; 72:28; 73:20; 78:29.

19. Allah, gizlediğiniz şeyleri de açığa vurduğunuzu da bilir.

Benzer mesajlar: 2:77; 3:5; 6:3; 11:5; 14:38; 16:19, 23; 20:7; 21:4; 24:29; 27:25; 28:69; 36:76; 64:4; 87:7.

20. Allah’ın dışında1 dua ettikleri kimseler de bir şey yaratmazlar; ve onlar yaratılmaktadırlar.

1 “مِنْ دُونِ اللّٰهِ” (min dunillâhi) ifadesi, "Allah’tan başka" veya "Allah’ın dışında" anlamlarına gelir.

21. Ölüdürler, diri değil. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

22. Sizin ilahınız (Yüce olan), bir ve tek İlahtır. Ahiret ile iman etmeyenlerin kalpleri inkâr içindedir, büyüklük de taslarlar.

23. Bunda şüphe yoktur.1 Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları sevmez.

            1 “لَا جَرَمَ” (lâ-cereme) ifadesi, “bunda şüphe yoktur”, “kaçınılmazdı” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer: 11:22; 16:23, 62, 109; 40:43. 

24. Onlara, “Rabbiniz ne indirdi?” dendiğinde, “öncekilerin masalları” derler.

Bu ayet Kur’an’ı efsane diye inkâr edenler hakkında olduğu gibi hadis ve tefsir kitaplarında derlenen uydurma efsaneleri vahye karıştırarak Yüce Allah’ın mesajlarını anlaşılmaz hale getirmeye ve itibarsızlaştırmaya çalışan müşrikler için de geçerlidir.

25. Kıyamet Günü, kendi yüklerininı tamamını ve bilgisizce saptırdıkları kimselerin yüklerinin de bir kısmını yüklenirler. Dikkat edin, yüklendikleri ne kötüdür, değil mi?

ı Vizr, “ yük”, “borç” demektir (Açıklama için bakınız:6:31)

26. Onlardan öncekiler de plan1 yaptılar. Bunun üzerinde Allah da onların binalarını2 kökünden yıktı. Üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Onlara anlamadıkları yerden bir azap verdi.

            1 “مَكَرُوا” (mekerû), “plan yapmak”, “hile yapmak” anlamına gelir. Bu kelime Kur’an’da 43 kez geçer: 3:54 (3 kez); 6:123 (2 kez), 124; 7:99 (2 kez); 7:123 (2 kez); 8:30 (4 kez); 10:21 (3 kez); 12:31, 102; 13:33, 42 (2 kez); 14:46 (4 kez); 16:26, 45, 127; 27:50 (4 kez), 51, 70; 34:33; 35:10 (2 kez), 43 (2 kez); 40:45; 72:22 (2 kez).

            2 Bu sözcük, Arapça’da “ب ن ي” (b-n-y) kökünden türetilmiş bir fiildir. Bu kök genellikle “kurmak”, “yapı”, “bina”, “inşa etmek”, “bina yapmak”, “düzenlemek” anlamlarını taşır. Kur’an’da, bu kökten türemiş 13 sözcük geçmektedir: 2:22; 9:110 (2 kez); 16:26; 18:21 (2 kez); 37:97; 38:37; 40:64; 50:6; 51:47; 61:4; 78:12.

27. Sonra, diriliş günü onları rezil eder ve der ki: “Kendileri hakkında çekişip didiştiğiniz ortaklarım nerede?” Kendilerine ilim verilmiş olanlar “Bugün utanç ve kötülük kafirleredir.” derler.

28. Kendilerine zulmedenlerinı canlarını melekler aldığında, teslim olarak (onlardan esenlik ve huzur isteyerek) “Biz kötü bir şey yapmadık!” derler. Allah, yaptıklarınızı Bilendir.

ı Yaratılış amacına uygun yaşamayarak, Hak yerine batılı tercih edenler kendi nefislerine de haksızlık etmiş sayılırlar.

“selem” teslim olmak, esenlik ve huzur istemek anlamlarına gelir. Bu ifade 4 yerde (4:90, 91; 16:28, 87) geçmektedir.

29. “Haydi, içinde sürekli kalacağınız Cehennemin kapılarından girin!” Müstekbirlerin (büyüklük taslayanların) kalacağı yer ne kötüdür.

30. Takva sahiplerine ise “Rabbinizin indirdiği şey nedir?” dendiği zaman, “Hayırlı olan!” derler. Hasenat (iyi, faydalı, doğru işler) yapanlara bu dünyada iyilik vardır,1 Ahiret yurdu ise (onlar için) daha hayırlıdır.2 Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.3

1 İyiliklerin dünyada da karşılıklarının verileceğiyle ilgili müjdeler için Bkz: 16:30, 41, 96, 97; 39:10.

2 Takva sahipleri (sıddîkler, doğrular), hepimiz gibi bu dünyaya gelmeden önce ilk ölümü tatmışlar (44:56’ya bakınız). Bu dünyadaki geçici yaşamdan sonra ise, ölüm melekleri doğrudan Cennete geçmeleri için onları sadece davet eder (2:154, 3:169, 8:24, 22:58, 36:27).

3 "نِعْمَ" kelimesi de, "güzel" veya "iyi" anlamına gelir. Kur'an'da bu kökten türeyen farklı kelimeler de bulunmaktadır. Örneğin: “نِعْمَ” (ni’me), güzel veya iyi bir durumu ifade eder. “نَعِيم” (nâ’îm), bolluk, mutluluk veya nimet anlamına gelir. “أَنْعَام” (en’âm) ise, “hoş ve faydalı varlıklar” demektir ve insanın bir şekilde yararlandığı tüm hayvanları kapsar.  “نِعْمَ” (ni’me) kelimesi Kur’an’da 18 kez geçer: 2:271; 3:136, 173; 4:58; 8:40 (2 kez); 13:24; 16:30; 18:31; 22:78 (2 kez); 29:58; 37:75; 38:30, 44; 39:74; 51:48; 77:23.

31. Altında nehirler akan Adn Cennetlerine girerler. Orada, onlar için her diledikleri vardır. Allah, muttakilere (Allah’ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından da kaçınanlara) böyle ceza (karşılık) verir.

32. Melekler, onları tayyibin (iyi, hayırlı) olarak vefat ettirirler, “Selam size, yaptıklarınıza karşılık Cennete girin.” derler.

Ölüm (mevt) vefat arasındaki fark ile ilgili açıklama 3:55 ayetinde yer alır.

33. Meleklerin kendilerine gelmesini veya Rabbinin (azap) emrinin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah, onlara zulmetmedi (haksızlık etmedi), bilakis onlar kendi nefislerine (kendilerinden olanlara) zulmettiler.ı

ı Benzer mesajlar: 2:57; 3:117; 7:160, 177; 10:44; 11:101; 16:33, 118; 18:49; 29:40; 30:9; 43:76.

34. İşledikleri kötülükler kendilerine isabet etti, alay ettikleri şey de onları kuşattı.

35. Müşrikler “Allah isteseydi, biz de babalarımız da O’nun dışındaki bir şeye kulluk etmezdik. O’nun haram kıldığının dışındakilerden bir şeyi de haram kılmazdık.” dediler. Onlardan öncekiler de öyle yaptı. Resullerin görevi apaçık tebliğden başka nedir ki?

36. Biz, her ümmete (topluma, millete) “Allah’a kulluk edin ve tağuttanı kaçının!” diye bir resul gönderdik. Allah, onlardan bir kısmına hidayet etti, bir kısmı da delalette olmayı hak etti. Yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğunu görün!2

ı Tağut ve tuğyan ile ilgili açıklama 2:15’te yer alır.

2 İbret için yeryüzünde gezip dolaşmayla ilgili benzer ayetler: 3:137; 6:11; 12:109; 16:36; 22:46; 30:9,42; 35:44; 40:21,82; 7:10

37. Onların hidayete ermelerini ne kadar çok istesen de sapkınlıkta kararlı olanları Allah hidayete erdirmez, onların bir yardımcısı da olmaz.

38. “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez.” diye olanca güçleriyle Allah adına yemin ettiler. Bilakis bu, O’nun hak (gerçek) bir vaadidir. Ancak insanların çoğu bilmez.

39. Böylece, hakkında ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklasın, kafir kimseler de kendilerinin yalancı olduğunu bilsin.

40. Biz, bir şeyin olmasını istediğimizde, ona sadece “Ol!” deriz, o da oluverir.

“Kün fe yekûn” ifadesi ile ilgili açıklama 2:117 ayetinde yer alır.

41. Zulme uğradıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, dünyada güzel bir yurda yerleştireceğiz.1 Ahiretteki ecir (karşılık) ise daha büyüktür. Eğer biliyor olsalardı!

1 İyiliklerin dünyada da karşılıklarının verileceğiyle ilgili bilgi için Bkz: 16:30, 96, 97; 39:10.

42. Onlar, sabrettiler (kararlılık gösterip zorluklara katlandılar) ve Rablerine tevekkül ettiler (O’na güvenip, dayandılar).

Bu ayetteki mesaj, 29:59’da aynı sözcüklerle tekrarlanmaktadır. “Tevekkül” ile ilgili açıklama 33:3 ayetinde yer alır.

43. Senden önce de ricallerdenı başkasını resul olarak göndermedik. Onlara vahyediyorduk. Bilmiyorsanız Ehl-i Zikir’e sorun.2

ı “adamlardan” anlamı verdiğimiz “rical” sözcüğü erkek-kadın ayırımı içermeyen bir sıfattır. Ehl-i Zikir’den kasıt da vahyi bilenlerdir.

 2 Bu ayet aynı cümlelerle 21:7 ayetinde de tekrarlanmaktadır. 21:48 ayetine göre zikirden kastedilenin Tevrat olduğu kanaatindeyiz.

44. Onları beyyinelerle (apaçık delillerle) ve Zeburlarla (yazılı metinlerle) gönderdik. Sana da zikri (vahiy kitabı) indirdik ki kendilerine indirileni insanlara beyan edesin (bildiresin, açıklayasın). Belki öğüt alırlar.

Yüce Allah tarafından açıklanmış (75:19), anlaşılması kolaylaştırılmış (54:17, 22) apaçık bir kitabın (515; 121; 26195; 446) elçi tarafından açıklanması demek, gizlenmeyip insanlara bildirilmesi demektir. Bakınız: 2:159, 160; 3:187 ve 16:64.

45. Yoksa seyyiat (kötülükler) yapmayı planlayanlar1, Allah’ın, onları yok etmeyeceğinden2 ya da ummadıkları bir yerden azabın kendilerine gelmesinden emin mi oldular?

            1 “مَكَرُوا” (mekerû), “plan yapmak”, “hile yapmak” anlamına gelir. Bu kelime Kur’an’da 43 kez geçer: 3:54 (3 kez); 6:123 (2 kez), 124; 7:99 (2 kez); 7:123 (2 kez); 8:30 (4 kez); 10:21 (3 kez); 12:31, 102; 13:33, 42 (2 kez); 14:46 (4 kez); 16:26, 45, 127; 27:50 (4 kez), 51, 70; 34:33; 35:10 (2 kez), 43 (2 kez); 40:45; 72:22 (2 kez).

2 “خَسَفَ” (hasafe), “karardı”, “karanlığa gömüldü”, “kayboldu", “yok oldu” gibi anlamlara gelir. Bu kelime Kur’an’da 8 kez geçer: 16:45; 17:68; 28:81, 82; 29:40; 34:9; 67:16; 74:8.

46. Ya da gezinip dururlarkenı kendilerini yakalamayacağından? Asla engel olamazlar.ı

ı “تَقَلُّبَ” (tekallub) sözcüğü, “fikir değiştirmek, dönüp durmak, gezinip durmak, gidip gelmek” anlamlarına gelir.

2 Benzer mesajlar: 6:134; 8:59; 9:2, 3; 10:53; 11:20, 33; 16:46; 24:57; 29:22; 39:51; 42:31; 46:32.

47. Ya da korku içindelerken onları yakalamayacağından? Rabbin, Rauf’tur, Rahîm’dir (çok lütufkar ve şefkatlidir, merhamet edendir).

48. Allah’ın yarattıklarına bakmıyorlar mı? Gölgeleri, teslimiyet içinde Allah’a secde ederı durumda sağdan ve soldan hor ve değersiz olarak2 döner.

ı Secde; itaat etmek, emrine amade olmak, değerini takdir etmek, üstünlüğünü kabul etmek ve saygı göstermek. İçtenlikle boyun eğmek. Allah’ın evrene koyduğu işleyiş yasalarına tabi olmak. İnsan bedeni de, ister bir imanlıya ait olsun isterse bir inkârcıya, Allah’a teslim olur; kalp atımları, akciğer hareketleri ve bağırsak hareketleri bu teslimiyeti resmetmektedir. Bu ayetten de anlaşılıyor ki, “secde” etmek demek, sadece salat anında başın yere kapanması olan “secde” demek değildir. Yoksa hareket halindeki kuşların, hayvanların, böceklerin yere kapanarak secde etmeleri söz konusu değildir.

2 “دَاخِر۪” (dahir) sözcüğü, “aşağılanmak, hor ve değersiz kılınmak” anlamlarına gelir. Bu sözcük, Kur’an’da 4 yerde geçer: 16:48; 27:87; 37:18; 40:60.

49. Göklerde ve yerde ne varsa, dabbeler (hareket edenler, canlılar) ve melekler de Allah’a secde ederler, büyüklük de taslamazlar.

 Dabbe ile ilgili açıklama 27:82 ayetinde yer alır.

50. Üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine emredileni yaparlar.

51. Ve Allah dedi ki: “İki ilah edinmeyin; O, bir ve tek İlah’tır. Yalnız Ben’den korkun!”

52. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Din de daima (kesintisiz)ı O’nundur. Allah’tan başkası için mi takvalı oluyorsunuz?

ı’Vasib’ sözcüğü Kur’an’da 2 yerde geçer. (16:52; 37:9)

53. Her nimet Allah’tandır. Sonra, bir sıkıntı dokunduğunda, O’na yalvarırsınız.

54. Sonra, sizden o sıkıntıyı sizden kaldırdığında, aranızdann bir grup hemen Rablerine ortak koşar.1

1 Benzer mesajlar: 10:12; 16:54; 17:67; 29:65; 30:33; 39:8, 49; 31:32; 42:48.

55. Kendilerine verdiklerine nankörlük edenler, şimdi de (onlardan) faydalanıyorlar. Yakında öğreneceksiniz.

            ı “المتعة” (metâ), faydalanılan şey; yani eş, mal, ürün, sermaye vb  anlamlara gelmektedir.

Bu ayet, 30:34 ayetinde tekrarlanmaktadır.

56. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da bilmedikleri şeylere (putlara) pay veriyorlar. Tallahiı, uydurduklarınızdan hesaba çekileceksiniz!

ı “Tallahi” (Allah’a yemin olsun ki) ifadesi, Kur’an’da 9 defa geçen bir yemindir (12:73,85,91,95; 16:56,63; 21:57; 26:97; 37:56)

57. Kızları da Allah’a isnat ederler. O, Sûbhân’dır.ı Hoşlandıkları ise kendilerinin mi?2

 ı Sûbhân, her türlü nitelemeden, benzetmeden uzaktır. Yakıştırılan niteliklerin tamamından uzaktır. “Hiçbir şey O’nun benzeri değildir.” (42:11)

2 Benzer mesajlar: 16:62; 37:151-153; 43:15-16; 52:39; 53:21.

58. Onlardan birine bir kız müjdelendiğinde, içi öfkeyle dolar, yüzü de kapkara kesilir. (Benzer mesaj: 43:17)

59. Kendisine verilen utanç verici bu müjde yüzünden halktan saklanır. Onu (bebeği) gönülsüzce mi tutmalı, yoksa onu toprağa mı gömmeli? Verdikleri hüküm ne kötüdür!

60. Kötü emsaller (örnekler), ahiret ile iman etmeyenler içindir. En yüce emsaller ise Allah’ındır. Ve O, Azizul-Hâkîm’dir (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak güç sahibidir).

61. Allah, haksızlıkları nedeniyle insanları cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir dabbe (varlık) bırakmazdı. Fakat onları belirlenmiş bir ecele (ölüm zamanına) kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalınır ne de öne alınır.

ı Ecel-i müsemma” ile ilgili açıklama 2:282’de yer alır.

62. Nefret ettikleri şeyleri de Allah’a yakıştırırlar1. Dilleri de kendilerinin hüsnanın (en iyinin, en güzelin) onların olduğu hakkında yalan isnat eder. Şüphesiz ki ateş onlar içindir ve şüphesiz onlar ihmal edilirler2.

1 “تَصِفُو” (tasifū) fiili, “vasıflandırmak, nitelendirmek, tanımlamak, isnat etmek, yanlış nitelendirmek, yakıştırmak” gibi anlamlara gelebilmektedir. Bu kelime, “tasvir etmek, tanımlamak veya nitelemek” anlamlarında kullanılan “وصف” (vasf) kökünden türemiştir.

2 “مُّفْرَطُونَ” (mufretûne) kelimesi, "ihmal etmek", "gerekeni yapmamak” anlamlarına gelen “ف-ر-ط” (fe-re-te) kökünden türemiştir. Kur’an’da bu kökten türemiş 8 kelime geçer: 6:31, 38, 61; 12:80; 16:62; 18:28; 20:45; 39:56.

63. Tallahi!1 Senden önceki toplumlara da resuller gönderdik. Şeytan (aldatan, saptıran), onlara yaptıklarını süslü gösterdi. O, bugün de onların velisidir (dostudur, rehberidir). Bunda şüphe yoktur.2 Şüphesiz ki onlar için acı veren bir azap vardır.

1 “Tallahi” (Allah’a yemin olsun ki), Kur’an’da 9 defa geçen bir yemindir: 12:73,85,91,95; 16:56,63; 21:57; 26:97; 37:56.

2 “لَا جَرَمَ” (lâ-cereme) ifadesi, “bunda şüphe yoktur”, “kaçınılmazdı” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer: 11:22; 16:23, 62, 109; 40:43. 

64. Biz, sana da Kitabı, hakkında ayrılığa düştükleri şeyleri onlara beyan etmen (bildirmen), iman eden bir topluluk için hidayet (kılavuz) ve rahmet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.

ı “Beyan” kelimesini sözlük anlamı “bildirme, söyleme” demektir. Ancak hadis ve Sünneti Allah’ın hükmüne eş koşanlar bu ayetteki “litübeyyine” kelimesinin anlamını saptırırlar. Türkçedeki “açıklama” kelimesi gibi iki anlama gelen bu sözcüğün Kur’an’ın açık ayetleriyle çelişen anlamını tercih edenler hadis ve Sünnetin ayetlerin açıklaması olduğunu iddia ederler. Bu tür kişileri Allah, 3:7 ayetinde haber vermektedir. Benzer ifade için bak 2:159-160; 3:187 ve 16:44.

65. Allah, gökten su indirdi ve ölümünden sonra onunla yeri diriltti. Bunda duyan bir toplum için ayet (ibret, delil) vardır.

66. Hayvanlarda1 da sizin için ayet (ibret, delil) vardır. Size, onların karınlarından; sindirilmiş yiyecek ile kanın ortasından, içenler için lezzetli olan saf bir süt içiririz.

1 "نِعْمَ" kelimesi de, "güzel" veya "iyi" anlamına gelir. Kur'an'da bu kökten türeyen farklı kelimeler de bulunmaktadır. Örneğin: “نِعْمَ” (ni’me), güzel veya iyi bir durumu ifade eder. “نَعِيم” (nâ’îm), bolluk, mutluluk veya nimet anlamına gelir. “أَنْعَام” (en’âm) ise, “hoş ve faydalı varlıklar” demektir ve insanın bir şekilde yararlandığı tüm hayvanları kapsar.  “أَنْعَام” (en’âm) kelimesi Kur’an’da 29 kez geçer: 4:119; 5:1, 95; 6:136, 138 (3 kez), 139, 142; 7:179; 10:24; 16:5, 66, 80; 20:54; 22:28, 30, 34; 23:21; 25:44, 49; 32:27; 36:71; 40:79; 42:11; 43:12; 47:12; 79:33; 80:32.

67. Üzüm ve hurma ürünlerinden de sarhoş eden (içecek) ve güzel bir rızık elde edersiniz. Bunda aklını kullanan bir halk için bir ayet (ibret, delil) vardır.

Yüce Allah’ın bağışladığı nimetlerden yararlanmak yahut zarar görmek seçimimize bağlıdır. Nükleer enerjiyi hem bomba hem de enerji santrali için kullanabiliriz; ateşle elimizi de yakabiliriz, yiyeceklerimizi de pişirebiliriz. Kur’an, alkollü içkiler ile meyve sularını karşılaştırarak bu seçime dikkat çeker.

68. Rabbin, dişi bal arısına vahyetti (bildirdi): “Dağlardan, ağaçlardan ve kurulan çardaklardan yuvalar edin.

Bu ayetlerdeki hitapların dişi kalıpta getirilmesi, bal yapımında dişi arının etkinliğine dikkat çeken mucizevî bir bilgidir.

69. Sonra tüm ürünlerden ye ve boyun eğerek Rabbinin yollarında dolaş.” Karınlarından, çeşitli renklerde şerbet çıkar. Onda, insanlar için şifa vardır. Bunda, düşünen bir toplum için bir ayet (bir işaret, bir delil) vardır.

1 “الذُّلِّ” (zûll), zillet durumunu, yani aşağılanma, itibarsızlık, zayıflık, boyun eğme veya acizlik durumunu ifade eder. Kur’an’da bu kökten türemiş 24 kelime geçer: 2:61, 71; 3:26, 112, 123; 5:54; 7:152; 10:26, 27; 16:69; 17:24, 111; 20:134; 27:34, 37; 36:72; 42:45; 58:20; 63:8; 67:15; 68:43; 70:44; 76:14 (2 kez)

70. Sizi, Allah yarattı. Sonra da sizi vefat ettirir.ı İçinizden bazıları da bilgili bir haldeyken, hiçbir şey bilmez hale gelsin diye ömrün en rezil (sıkıntılı) çağına kadar yaşatılır. Allah, Alim’dir, Kadir’dir (her şeye gücü yetendir).

ı Ruhun bedenden alınmasına vefat; canlılığın son bulmasına ölüm (mevt) denir. Ölüm (mevt) vefat arasındaki fark ile ilgili açıklama 3:55 ayetinde yer alır.

71. Allah, rızık konusunda, kiminizi kiminize faziletli (ayrıcalıklı, üstün özellikli) kıldı. Faziletli kılınanlar, kendi rızıklarını eyman ile sahip olduklarıı kimselere eşit olacak şekilde mi veriyorlar? Allah’ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar?2

ı “Ma melaket eymanukum” (eyman (sözleşme) ile sahip olduğunuz kimseler) ile ilgili açıklama 4:3 ayetinde yer alınmıştır.

2 İnsanlar kendi güç ve imkanlarını başkalarıyla paylaşmak istemezken, neden Allah’tan kendisi için ortak yaratmasını beklerler?

72. Allah, size nefislerinizden (sizden) eşler var etti. Eşlerinizden de size oğullar ve torunlar var etti. Ve sizi tayyibat (sağlıklı, faydalı, temiz, güzel gıdalar, geçim kaynakları) ile rızıklandırdı. Yoksa bâtıl ile iman ediyorlar ve Allah’ın nimetiyle küfür mü ediyorlar? (hakkı mı örtüyorlar?)1

1Ayette geçen ‘bâtıl’ adı verilen şeyler Yüce Allah’ın dışındaki varlıklar için kullanılan her şeydir. Bu bağlamda onlara tapınmak ve mahşerde onların şefaatini beklemek de bâtılın içindedir. İnanç anlamında Yüce Allah’tan başkasına atfedilen her şey bâtıldır.

73. Kendilerine göklerden de yerden de hiçbir rızık sağlayamayan, bir şeye de güç yetiremeyen Allah’ın dışındaki şeylere kulluk ediyorlar.

74. Öyleyse Allah’a emsaller (benzerler) uydurmayın! Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

75. Allah, bir şeye gücü yetmeyen, sahiplenilmiş bir kul (hizmetkar) ile katımızdan rızıklandırdığımız, böylece hasen (güzel) olan rızıktan gizlice ve aleni olarak1 infak eden kimseyi misal veriyor: Bunlar eşit olur mu? Hamd (övgü) Allah’ındır, fakat onların çoğu bilmez.

1 “جَهْرِ” (cehr) sözcüğü, “yüksek sesle söylemek, açığa vurmak, duyurarak yapmak, ses yükseltmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 16 kez geçer: 2:55; 4:148, 153; 6:3, 47; 7:205; 13:10; 16:75; 17:110; 20:7; 21:110; 49:2 (2 kez); 67:13; 71:8; 87:7.

76. Allah, iki adamı daha misal veriyor: Dilsiz, hiçbir şeye muktedir olmayan, mevlâsına (sahibine, efendisine) da bir yük; nereye de yöneltse bir hayır getirmiyor. O, adaleti emreden ve sırat-ı müstakimde (dosdoğru yolda) olan ile eşit olur mu?

“Sırat-ı Müstakim” ile ilgili açıklama 1:6’da yer alır.

77. Göklerin ve yerin gaybı (sırları) Allah’ındır. Saatin emri (kıyamet saati) de göz açıp kapama gibidir ya da daha kısadır. Şüphesiz ki Allah, her şeye Kadir’dir (her şeye gücü yetendir).

78. Allah, sizi hiçbir şey bilmez halde, annelerinizin karnından çıkardı ve size duyum (algı) yetisi ve basiret (görme, sezgi) yetisi ile fuad (gönül, akıl, idrak yetisi) verdi ki şükredesiniz.

 7:172, 30:30, 49:7 ve 91:8 gibi ayetlerde geçtiği gibi, Yüce Allah insanı belli değerlerle ve yeteneklerle şekillendirmiş olsa da bunları bilinçli olarak kullanma becerisi sonradan kazanılmaktadır.

‘Fuad’ (idrak etme, algılama, düşünme, akıl yürütme, gönül) ile ilgili açıklama 6:110 ayetinde yer alır.

79. Göğün boşluğunda, emre boyun eğerek uçuşan kuşları görmezler mi? Onları Allah’tan başkası (orada) tutmuyor.ı Bunda inanan bir toplum için ayetler (ibretler) vardır.

ı Benzer mesajlar: 24:41; 67:19. Burada verilmek istenen mesaj, Yüce Allah’ın evrene yerleştirdiği kanunlar sayesinde hayatın devam ettiğine dikkat çekmektir.

80. Allah, evlerinizi sizin için mesken (huzur ve dinginlik) yeri kıldı. Ve sizin için hayvanların1 derilerinden, yolculuk ettiğinizde ve konakladığınızda taşıyabileceğiniz evler (çadırlar); yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından da ev eşyası ve meta (faydalanılan şeyler, sermaye) yaptı.

81. Allah yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda saklanılacak1 yerler var etti. Sizi sıcaktan koruyacak giysiler ve savaşta sizi koruyacak elbiseler (zırhlar) var etti. Üzerinizdeki nimetini işte böyle tamamlıyor. Umulur ki teslim (müslim) olursunuz!”

            1 “كِنَّ” (kinne) sözcüğü, “saklamak”, “perdelemek” anlamlarına gelir. Bu söz Kur’an’da 12 kez geçer: 2:235; 6:25; 16:81; 17:46; 18:57; 27:74; 28:69; 37:49; 41:5; 52:24; 56:23, 78.

82. Yüz çevirirlerse; senin görevin apaçık tebliğdir (iletmektir).

83. Onlar, bu nimetleri Allah’ın verdiğini biliyorlar, ardından onu yalanlarlar. Onların çoğu kafirdir.

84. Ve tüm ümmetlerden bir şahit getireceğimiz o gün, artık kafirlere izin (söz) verilmez, onlardan özür dilemeleri de istenmez.ı

ı Benzer mesajlar: 16:84; 23:108; 30:57; 40:52; 45:35; 50:28; 66:7; 75:15-16; 77:35-36.

85. Ve zalimler azabı gördüklerinde, artık onlardan azap hafifletilmez, onlara da bakılmaz.

86. Müşrikler, ortak koştuklarını gördüklerinde, “Rabbimiz! Bunlar, Senin dışında yalvardığımız ortaklarımızdır.” dediler. (İlah edindikleri ise) “Sizler yalancılarsınız!” diye karşılık verirler.

87. Ve o gün Allah’a teslimı olurlar, uydurdukları şeyler de onlardan sapıp gitti.

ı “selem” teslim olmak, esenlik ve huzur istemek anlamlarına gelir. Bu ifade 4 yerde (4:90, 91; 16:28, 87) geçmektedir.

88. İnkâr edip Allah’ın yolundan alıkoyanların azabını, yaptıkları fesattan dolayı kat kat artıracağız.

89. Ve o gün her ümmetin içinden kendi aleyhine bir şahit (elçi) çıkaracağız. Seni de bunlara karşı şahit olarak getireceğiz.  Sana da her şeyi beyan eden, Müslimler (Teslim Olanlar) için de hidayet (kılavuz), bir rahmet ve bir müjde olan Kitabı indirdik. 

90. Şüphesiz ki Allah, adaleti, ihsanı (en güzelini, gerekenden daha güzelini yapmayı) ve akrabaya vermeyi emreder. Fahşayı (Aşırılığı, hayasızlığı, kötülüğü) ve münkeri (Allah’ın belirlediği sınırlar dışında kalan günah veya haram olan filleri) ve bağyi (azgınlığı, zorbalığı) yasaklar. Hatırlayasınız diye size vaaz eder (öğüt verir, uyarır, sakındırır).

Cuma hutbelerinin sonunda, geleneksel olarak okunan bu ayet, insanlara, sosyal hayatlarını düzenlerken önemli ilkelerinden bir kısmını, hatırlatmaktadır. Fahşa ve türevleri (fahişe, fevahiş) ile ilgili açıklama 2:169’da yer alır.

91. Ahdettiğinizde, Allah’ın ahdini yerine getirinı ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Çünkü Allah’ı kendinize kefil2 kıldınız! Allah, yaptıklarınızı bilir.

ı Benzer mesajlar: 5:1; 6:152; 13:20; 17:34; 23:8; 70:32.

2 Kefil: Birinin borcunu ödememesi ya da verdiği sözü tutmaması durumunda onun yerine sorumluluğu üstlenen.

92. İçinizden bir topluluk, başka bir topluluktan daha ribalıdır (sayı veya değer olarak daha fazladır) diye, yeminlerinizi aranızda bir bozgunculuk aracı edinmeyin; ipliğini iyice eğirdikten sonra, çözüp bozan gibi olmayın!ı Allah, sizi bununla sınamaktadır,2 hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyi de kıyamet günü size bildirecektir.3

ı Bu ayette Allah, önem sırasına göre dizilmiş üç tür anlaşmadan (ahitten) bahsedilmektedir;

Birinci tür antlaşma: En önemli olan Allah ile insan arasındaki ahit, yani bağdır.

İkinci tür antlaşma: Bir insanla bir insan arasında veya bir grup insan arasında Allah şahit tutularak veya Allah’ın adı anılarak yapılan sözleşme veya anlaşmadır.

Üçüncü tür antlaşma: Allah’ın adı anılmadan yapılan ahittir.

Her ne kadar bu önem sırasına göre üçüncü ise de bu ahidin yerine getirilmesi de ilk ikisi kadar önemlidir, sebepsiz yere bozulması bozulmamalıdır.

2 Bu bağlamda, Allah’ın, yeminlerini bozanları şiddetli bir şekilde uyardığına dikkat edilmelidir. Çünkü bu yeryüzündeki karışıklık ve düzensizliklerin en büyük sebebidir.

Ne yazık ki yetki sahibi olanlar bile, ekonomik, politik ve dinî anlaşmazlıklarda kendi toplulukları lehinde avantaj elde etmek için yapılan anlaşmaları bozmayı büyük bir hüner kabul etmektedirler. Bunun yanı sıra ne yazık ki halk da onların bu davranışını protesto etmez, hatta bu utanç verici diplomasi oyunları nedeniyle onları över. Bu nedenle Allah, bu tür anlaşmalardan hepsinin, anlaşmaya girenler ve onların halkı için birer imtihan konusu olduğunu bildirmektedir. Onlar bu şekilde, yani anlaşmayı bozarak halkla belirli bir yarar sağlayabilirler, fakat hüküm gününde bunun sonuçlarından kaçamazlar.

3 Burada anlaşmazlıklara neden olan fikir ayrılıkları ve ihtilafların çözümünün kıyamet gününde olacağı bildirilmektedir. Bu nedenle bu ihtilaflar, anlaşmaları bozmak için bir özür teşkil etmemelidir. Taraflardan biri tamamen haklı, karşı taraf ise tamamen haksız olsa bile, haklı olanın anlaşmayı bozması, yanlış propaganda yapması veya diğerini mahvetmek için başka kötü yollar kullanması doğru değildir. Eğer haklı olan taraf böyle yaparsa, yaptığını kıyamet günü kendi aleyhinde bulacaktır. Çünkü doğruluk ve adalet, kişinin sadece teorilerinde ve amaçlarında doğru olmasını değil; aynı zamanda doğru metotlar ve araçlar kullanmasını da gerektirir.

Bu uyarı özellikle, kendileri Allah yolunda oldukları ve düşmanları Allah’a asi olduğu için düşmanları ile savaşma hakkına sahip olduklarını, bu nedenle de düşmanla yaptıkları anlaşmalara uyma zorunlulukları olmadığını düşünen dini grupları hedef almaktadır. Bu, Arap Yahudilerinin uyguladığı bir yöntemdi. Onlar şöyle derlerdi: “Bizim putperest Araplara karşı hiçbir yükümlülüğümüz yok. Bizim için avantajlı ve Yahudi olmayanlar için kötü olan her konuda onları kandırmaya ve aldatmaya hakkımız var.”

93. Allah, isteseydi sizi bir ve tek topluluk yapardı.ı Ancak Allah, istediğini saptırır; istediğini de hidayete erdirir. Siz, yapıyor olduğunuz şeylerden sorgulanacaksınız.2

ı Benzer mesajlar: 5:48; 6:35, 107, 149; 10:99; 11:118-119; 13:31; 16:9, 93; 42:8

2 Yüce Allah, aramızdan günahlardan kurtarılmayı hak eden samimi imanlıları bilir. Buna göre onlara rehberlik ederken, inkâr etmeyi seçenleri ise bloke eder.

94. Aranızdaki yeminleri de suistimal etmeyin. Yoksa sağlam bastıktan sonra ayaklar kayar. Allah yolundan alıkoyduğunuzda dolayı da kötülüğü tadarsınız. Sizin için âzîm1 (dehşetli) bir azap da vardır.

            1 “عَظ۪يمٍ” (‘âzîm) kelimesi “büyük, muazzam, kudretli, değerli, muhteşem” gibi anlamlara gelir ve genellikle bir şeyin büyüklüğünü, kudretini veya önemini vurgulamak için kullanılır. Bu nedenle bağlamına göre farklı şekillerde çevrilebilir. Örneğin, Allah için kullanıldığında “Yüce”, “Büyük” veya “Azamet sahibi”; insan için kullanıldığında “değerli”, “saygın” veya “kıymetli”; bir olay için kullanıldığında “muazzam”, “muhteşem” veya “önemli”; cehennem veya azap için kullanıldığında ise “dehşet verici” “korkunç” veya “şiddetli” şeklinde çevrilmesi uygun olabilir.

95. Allah’a verdiğiniz ahit (söz) ile azıcık bir semen (dünyalık bir değer; para, mal, makam, çıkar) satın almayın. Eğer bilirseniz, Allah’ın katında olan (sevap) sizin için hayırlı olandır.

96. Sizin yanınızdaki tükenir, Allah’ın yanındakiler ise kalıcıdır. Sabredenlere yapmış olduklarının ecrini (karşılığını) en güzeliyle veririz.ı

ı Benzer mesajlar: 9:121; 16:96,97; 24:38; 39:35; 46:16

97. Erkeklerden veya kadınlardan kim mümin olarak salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işlerse, onu mutlaka tayyib (mutlu, güzel) bir hayat ile yaşatırız. Yapmış olduklarının cezası (karşılığı) olarak ecrini de en güzeliyle vereceğiz.

98. Kur’an’ı kıraat ettiğinde (okuduğunda, bildirdiğinde), recmedilmiş1 şeytandan (aldatandan, saptırandan) Allah ile korun2.

1 رَّجِيمِ (raciym) sözcüğü, Arapça’da “taşlanmış, dışlanmış, kovulmuş” anlamlarına gelir. “רֶ֧גֶם” (recem) sözcüğü, Tevrat’ta da geçmektedir ve İbranice’de “taşlamak, taşa tutmak” anlamlarına gelir. Benzer mesajlar: 7:200; 23:97-98; 41:36.

2 “اَعُوذُ” fiili, Arapça’da 'عوذ' (‘aveze) kökünden türetilmiştir ve bu kök, “korunma”, “himaye isteme”, “sığınma talep etme” gibi anlamlara gelir.  Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 17 kez geçer: 2:67; 3:36; 7:200; 11:47; 12:23, 79; 16:98; 19:18; 23:97, 98; 40:27, 56; 41:36; 44:20; 72:6; 113:1; 114:1.

99. İman edip Rablerine tevekkül edenler (güvenip, dayananlar) üzerinde, onun sultası (yetkisi, otoritesi) yoktur.

100. Onun sultası, kendisini mütevelli (dost, rehber, kendi haklarını koruyup gözeten) edinenler ve onu (Allah’a) ortak koşanlar üzerindedir.

Benzer mesajlar: 7:12-18; 15:42; 16:99; 17:61-63; 38:75-82.

Bu ayetlerde şeytanın insanlarla ilişkisine değinilmektedir. Bu çerçevede iman edip Yüce Allah’a güvenenlere şeytanın hiçbir etkide bulunamayacağı, ancak şeytanı dost edinenlere etkisinin olacağı belirtilmektedir.

101. Ve bir ayeti, bir başka ayetle değiştirdiğimiz zaman, Allah da ne indirdiğini çok iyi biliyorken, (sana) “Sen ancak bir iftiracısın!” derler.ı Hayır, onların çoğu (gerçeği, hakikati) bilmiyor.

ı Kimi ayetlerin “nesh” edildiğini (geçersiz kılındığını) iddia ederek, Allah ve Kur’an ile iftira atanlar, referans olarak bu ayeti ileri sürüyorlar. Oysaki bu ayet Ehl-i Kitap’a bir cevap ayetidir. Ayette söz konusu edilen şey, Kur’an’daki herhangi bir ayetin iptal edilmesi değil, Tevrat ve İncil’deki hükümlerin yerine yeni hükümlerin getirildiğidir; daha önceki kitaplarda yer alan kimi hükümlerin değiştirilmesidir. Örneğin kıblenin yönünün değiştirilmesi gibi.

Nebimiz Muhammed’e “müfteri” suçlamasıyla ilgili benzer mesajlar: 10:38; 11:13; 16:101; 21:5; 25:4; 32:3; 34:8; 46:8.

102. De ki “Müminler için bir pekiştireç, Müslimlere (Teslim Olanlara) da hidayet (rehber) ve bir müjde olması için onu (Kur’an’ı), Rabbinden bir hak (amaç) ile Ruhülkudüsı (Kutsal ruh) indirdi.

ı 2:87 ayetinde yer alan “Meryem oğlu İsa’ya da beyyineler verdik ve onu Rûhulkuds (Kutsal Ruh) ile destekledik.” Şeklindeki ifade ile İsa Nebi’nin Kutsal Ruh (Rûhulkuds) ile desteklendiği belirtilmektedir.

Tevrat’ta da Ruh’tan söz edilmektedir: “Yüce meleklerin Ruhu da suların yüzü üzerinde geziniyordu.” (Başlangıç 1:2)

“Yahve de bir bulutun içinde indi ve onunla konuştu ve (Musa’nın) üzerindeki Ruh’tan arttırdı ve ihtiyar (ileri gelen, seçkin) 70 kişinin üzerine yerleştirdi. Ve öyle oldu. Ruh da üzerlerine çöker çökmez (bu kişiler) nebilik ettiler ve devam etmediler. (Sayılar, 11:25)

Ruh’un ve Kutsal Ruh’un tam olarak ne olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı görüşlere göre bu ifade ile Cebrail kastedilmiş olabilir. Ancak Ruh’un ve Kutsal Ruh’un, bilinen meleklerden ayrı ve özel bir varlık olduğu da düşünülmektedir. “Ruh” ifadesi Kur’an’da 19 yerde 20 kez geçer: 2:87, 253; 4:171; 5:110; 15:29; 16:2, 102; 17:85 (2 kez); 19:17; 26:193; 32:9; 38:72; 40:15; 42:52; 58:22; 66:12; 70:4; 78:38; 97:4.

103. Onların “Ona bir beşer (bizim gibi bir insan) öğretiyor.” dediklerini biliyoruz. Kastettikleri şahsın lisanı acemidir (güzel ve akıcı değildir), bunun (Kur’an’ın) lisanı ise apaçık Arabidirı (apaçıktır, anlaşılırdır).

ı “عربياً” (arabiyyen) kelimesi Arapça’da “Arapça olarak” anlamına gelebildiği gibi aynı zamanda “anlaşılır olan”, “apaçık olan” veya “fasih (güzel ve akıcı) olan” anlamlarına da gelebilmektedir. Konu ile ilgili açıklama 12:2 ayetinde yer alır.

“arabi” ve “acemi” kelimeleri Arap dilinde hangi manalarca kullanılmış ise Kuran’da da bu kelimeler bu manalarda kullanılmıştır. Bu konuda müfessir Kurtubî de şunları söylemektedir: Bir kişi Arap olsa dahi eğer fasih konuşmuyor ise ona acem ve acemi denilir. Acemi, Araplardan olsun veya olmasın fasih konuşamayan kimsedir. Buna göre “acem” sözcüğü, “fasih” sözcüğünün zıddı olmaktadır. (Kurtubi, Şuara 26/198; Fussilet 41/44)

O halde ‘arabî, “açık, fasih ve pürüzsüz konuşan, maksadını net biçimde ifade eden kimse’; a’cem ise bunun tam tersi olarak “fasih konuşamayan, maksadını ifade edemeyen, kapalı konuşan kimse” demektir. Dolayısıyla “a’cemi” ifadesi “yabancı dil konuşan birini değil fasih Arapça (Arabi) konuşamayan birini niteler. Yani “Kur’ân’ın, “acemi” kelimesine yüklediği mana “acemi şoför”, acemi kaptan” ve “acemi garson” ifadelerinde olduğu gibi dilimizde kullanımına benzer niteliktedir ve “mesleğinde veya işinde usta olmamayı” ifade eder. Kur’an’daki “acemi” ifadesi de “Arapça konuşmamayı” değil, “fasih Arapça konuşmamayı, dil/lisan konusunda usta olmamayı” ifade eder.

Müfessir Razi de “Bir Arap şiirinde ‘Onu (şiiri) beyan edip açıklamak ister, (fakat) onu anlaşılmaz hale getirir” anlamına gelen “Yuridu en yu’ribehu fe-yu’cimhu’ ifadesi bulunduğunu” nakleder (Razi, İbrahim 14/4). Tahmin edildiği üzere bu şiirdeki ‘yu’ribehu’ ve ‘yu’cimhu’ ifadeleri “arabî” ve “acemi” kelimeleri ile aynı köktendir. (BAYRAKTAR, Zeki, Kitap ve Hikmet Dergisi, Yıl:2017, S.18, sayfa:53-55)

104. Şüphesiz ki Allah’ın ayetleri ileı iman etmeyen kimseleri Allah hidayete erdirmez. Onlar için elem verici bir azap da vardır.

1 “بِاٰيَاتِ اللّٰهِ” (bi-âyâtillâh) “Allah’ın ayetleri ile” anlamına gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “Allah’ın ayetlerini” veya “Allah’ın ayetlerine” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviri düzeltildiğinde, Allah ile iman eden kişilerin, Allah’ın gönderdiği vahiy kitabında belirttiği şekilde iman etmelerinin gerektiği; kendi kafalarına göre niteledikleri bir Allah ile iman etmemeleri gerektiğinin belirtildiği anlaşılacaktır. Allah’ın Ayetleriyle iman etmeyen kişilerin de yalan uyduran yalancılar oldukları da bir sonraki ayette (16:105) belirtilmektedir. Konu ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır. “Allah’ın ayetleri ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِ اللّٰهِ” (bi-âyâtillâh) ifadesi Kur’an’da 23 kez geçer: 2:61; 3:4, 19, 21, 70, 98, 112, 199; 4:155; 6:33, 157; 8:52; 9:9; 10:71, 95; 16:104, 105; 29:23; 30:10; 39:63; 40:63; 46:26; 62:5.

105. Allah’ın ayetleri ile iman etmeyenler yalan uydururlar. Yalancı olanlar da işte onlardır.

106. Kalbi imanla mutmain olduğu halde inkâra zorlanan ve imandan sonra Allah’ı inkâr edenler hariç; yüreğini küfre açan kimselerin üzerine Allah’tan bir gazap iner. Onlar için âzîm (korkunç) bir azap da vardır.

Bu ayet, işkencelere ve acılara maruz bırakılan müminlerle ilgilidir. Onlar, hayatlarına karşılık küfrü kabul etmeye zorlanırlarsa, kalpleri iman bakımından sağlam olmak şartıyla küfür sözlerini kabul etmelerinde bir sakınca olmadığı ve böyle yaptıklarında affedilecekleri söylenmektedir. Diğer taraftan eğer küfrü gönülden kabul ederlerse, hayatlarını kurtarsalar bile Allah’ın azabından kurtulamayacaklardır.

107. Bu, onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmemesindendir.

108. Allah’ın, kalplerini, duyum (algı) ve basiret (sezgi) yetilerini damgaladığıı kimseler onlardır. Gafil (habersiz) olanlar da işte onlardır.

ı Tab etmek (damgalamak, işaretlemek) ifadesi Kur’an’da 11 defa (4:155; 7:100, 101; 9:87, 93; 10:74; 16:108; 30:59; 40:35; 47:16; 63:3) geçmektedir. 2:7, 6:46, 42:24, 45:23 ayetlerinde ise inkârcıların kalplerinin hatem edildiğinden “mühürlendiğinden” söz edilmektedir.

109. Bunda şüphe yoktur.1 Şüphesiz ki onlar ahirette hüsrana uğrayacaklardır.

            1 “لَا جَرَمَ” (lâ-cereme) ifadesi, “bunda şüphe yoktur”, “kaçınılmazdı” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer: 11:22; 16:23, 62, 109; 40:43. 

110. Sonra Rabbin, eziyete uğradıktan sonra hicret eden, sonra cihad eden (mücadele eden) ve sabreden (dayanıp, direnen) kimseler için Rabbin, şüphesiz ki Gafur’dur, Rahim’dir (günahları örten ve bağışlayandır; merhamet edendir). (Benzer mesaj: 16:119)

111. O gün herkes kendi canı için mücadele eder1. Herkese de yaptığının karşılığı tam verilir. Ve onlara zulmedilmez.

1 Bu ifade, “cedelleşmek”, “karşılıklı delil getirerek savunma yapma ve mücadele etme” anlamına gelen(cedel), kelimesinden türemiştir. “جَدَلَ” (cedel), kelimesinden türemiştir.  Mücadele, bir sorunu çözmek, bir hedefe ulaşmak veya bir tehdidi bertaraf etmek için kararlılıkla gösterilen çabadır. “جَدَلَ” (cedel), kelimesinden türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:197; 4:107, 109 (2 kez); 6:25, 121; 7:71; 8:6; 11:32 (2 kez), 74; 13:13; 16:111, 125; 18:54, 56; 22:3, 8, 68; 29:46; 31:20; 40:4, 5, 35, 56, 69; 42:35; 43:58; 58:1.  

“Tartışmak” kelimesinin Arapça karşılığı ise “نَاقَشَ” (münakaşa) kelimesidir. Bu kelime Kur’an’da geçmez. Türkçe’de de kullanılan “مُنَاظَرَةٌ” (Münazara) kelimesi ise “karşılıklı görüş alışverişi”, “yapıcı bir tartışma” demektir. Bu kelime de Kur’an’da geçmez.

112. Allah, rızkı her yerlerden bol bol gelen güvenli ve huzurlu bir beldeyi misal veriyor. Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiklerinde, yaptıklarının bedeli olarak Allah da onlara açlık ve korku elbisesi tattırdı.

113. Andolsun ki onlara içlerinden bir resul geldi. Ve onu yalanladılar. Haksızlık ederlerken de azap onları yakalayıverdi.

114. Allah’a kulluk ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin. Allah’ın size verdiği rızıklardan da helal ve tayyib (sağlıklı, faydalı, temiz, güzel) olanları yiyin.

115. O, size sadece ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adına yapılanları (sunuları; yemekleri, ikramları)ı haram kıldı.2 Ancak kim mecbur kalırsa, azgınlık yapmamak ve haddi aşmadan (onlardan yiyebilir). Şüphesiz ki Allah, Gafur’dur, Rahim’dir.

ı “اُهِلَّ” (uhille) sözcüğü, “çağırmak” ve “yükseltmek” anlamına gelen “ahl” kökünden türetilmiştir. “اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ” (uhille liğayrillâh) ifadesi de “Allah’tan başkası adına çağrılan”, “Allah’tan başkasının adına yapılan” veya “Allah dışında birinin adıyla yapılan” anlamlarına gelir.

2 Bu ifade 4 yerde tekrarlanmaktadır (2:173,5:3, 6:145,16:115). Yüce Allah’ın Kur’an’da haram kıldığı etler dışında başka etlerin de haram olduğunu iddia edenlere uymak şirktir ve puta tapmakla eşdeğerdir. Haram etlerle ilgili ayrıntılı açıklama 6:145 ayetinde yer alır.

116. Allah’a iftira etmek için, dillerinizle yalan yere “Şu helaldir, şu da haramdır.” şeklinde yanlış nitelemelerdeı bulunmayın.2 Şüphesiz ki Allah’a iftira edenler iflah olmazlar.3

ı “تَصِفُو” (tasifū) fiili, “vasıflandırmak, nitelendirmek, tanımlamak, isnat etmek, yanlış nitelendirmek, yakıştırmak” gibi anlamlara gelebilmektedir. Bu kelime, “tasvir etmek, tanımlamak veya nitelemek” anlamlarında kullanılan “وصف” (vasf) kökünden türemiştir.

2 Bu ayet ile; hakkında Yüce Allah’ın hüküm indirmediği konularda Allah’a iftira etmeleri anlamına gelecek şekilde kişilerin helal ve haram değerlendirmesinde bulunması yasaklanmaktadır. Yasak olan tüm yiyecekler, 2:173; 5:3,4,5; 6:145 ve 16:115 ayetlerinde açık bir biçimde bildirilir. Benzer mesajlar: 5:87; 6:143-146; 10:59-60; 66:1; 69:44-47.

3 Müşriklerin hesap günündeki durumu, bu surenin 16:35 ayetinde şöyle tasvir edilmektedir. “Şirk koşanlar şöyle dediler: “Eğer Allah isteseydi, biz de babalarımız da O’ndan başkasına kulluk (hizmet) etmezdik ve O’nun haram kıldığından başkasını haram kılmazdık.”

117. Bu, az bir metadır (faydalanmadır) ve onlar için acı bir azap vardır.

118. Daha önce sana anlattıklarımızı Yahudilere haram kılmıştık.ı Biz, onlara zulmediyor değildik; bilakis onlar kendi nefislerine (kendilerinden olanlara) zulmediyorlardı.2

ı 2:173; 5:3-5; 6:145. 16:115 ayetlerinden haram kılınan “leş, kan, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilenler” Yahudilere de haram kılınmış. Haram etlerle ilgili ayrıntılı açıklama 6:145 ayetinde yer alır.

ı Benzer mesajlar: 2:57; 7:160, 177; 9:70; 10:44; 11:101; 16:33, 118; 18:49; 29:40; 30:9; 43:76.

119. Sonra Rabbin, cahillik nedeniyle kötülük işleyip ardından da tevbe eden ve ıslah olanlar için; evet senin Rabbin, bundan sonra Gafur’dur, Rahim’dir (günahları örten ve bağışlayandır; merhamet edendir).

120. İbrahim, hanif (şirk koşmaksızın, Allah’ı birleyen) olarak Allah’a yönelen bir ümmettiı ve müşriklerden değildi.

ı Bu ifade “İbrahim Nebi’nin tek başına bir ümmet olduğunu” ortaya koymakta ve çoğunluğun Allah katında ölçü olmadığını göstermektedir.

121. O’nun nimetlerine şükrederdi. (Allah) onu seçti ve sırat-ı müstakime (dosdoğru olan yola) erdirdi.

122. Ve ona, dünyada hasenat (iyilik, sağlık, âfiyet, başarı, refah, iman ve ilim gibi meziyet ve fırsatlar) verdik; o, ahirette de salih (dürüst ve erdemli) olanlardandır.

123. Sonra sana, “Hanif olan İbrahim’in milletine (dinine, yoluna) uy.ı O müşriklerden değildi.” diye vahyettik.

ı Benzer mesajlar: 2:135; 3:95; 4:125; 6:79, 161; 22:78.

124. Cumartesi1 (dinlenme günü, şabat yasağı), sadece bu konuda ihtilafa düşenlere farz kılındı. Rabbin de ayrılığa düştükleri şey hakkında Kıyamet Günü aralarında hüküm verecektir.

            1 “ٱلسَّبْتِ” (es-sebt) kelimesi, “سَبَتَ” (sebete) kökünden türemiş bir isimdir ve “dinlenme günü” “durgunluk günü” gibi anlamlara gelir. Haftanın 7’nci günü olan “sebt”, yani “cumartesi” günü Kur’an’da, 7 kez geçer: 2:65; 4:47, 154; 7:163 (3 kez); 16:124. Kur’an’da, bu kökten türemiş 2 sözcük daha geçmektedir: 25:47; 78:9.

125. Sen, Rabbinin yoluna hikmetle1 ve hasenat (iyilik, âfiyet, refah, iman, ilim vb) ile vaaz et (öğüt ver, uyar).2 Onlarla da en güzel biçimde mücadele et3. Şüphesiz ki Rabbin, O, yolundan sapmış olanları en iyi Bilendir. O, hidayete erenleri de en iyi Bilendir.

1 Arapça “h-k-m” kökünden türeyen “Hikmet” kavramı, köken itibarı ile İbranice “חָכְמָ֤ה” hokhmah ya da Süryanice “hekhmeth” sözcüğünden geldiği ve sonradan Arapçaya “الحكمة” hikma şeklinde geçtiği düşünülmektedir. Hikmet; “derin ve yararlı bilgi”, “manayı idrak etmek (bilmek, anlamak, kavramak)”, “yargıda bulunma (hüküm verme) kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik” anlamlarına gelir.

2 Sadece Yüce Allah’a davetle ilgili benzer mesajlar: 3:193; 10:25; 12:108; 13:36; 14:1; 16:125; 22:67; 33:46; 41:33; 72:20.

3 Bu ifade, “cedelleşmek”, “karşılıklı delil getirerek savunma yapma ve mücadele etme” anlamına gelen(cedel), kelimesinden türemiştir. “جَدَلَ” (cedel), kelimesinden türemiştir.  Mücadele, bir sorunu çözmek, bir hedefe ulaşmak veya bir tehdidi bertaraf etmek için kararlılıkla gösterilen çabadır. “جَدَلَ” (cedel), kelimesinden türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:197; 4:107, 109 (2 kez); 6:25, 121; 7:71; 8:6; 11:32 (2 kez), 74; 13:13; 16:111, 125; 18:54, 56; 22:3, 8, 68; 29:46; 31:20; 40:4, 5, 35, 56, 69; 42:35; 43:58; 58:1.  

“Tartışmak” kelimesinin Arapça karşılığı ise “نَاقَشَ” (münakaşa) kelimesidir. Bu kelime Kur’an’da geçmez. Türkçe’de de kullanılan “مُنَاظَرَةٌ” (Münazara) kelimesi ise “karşılıklı görüş alışverişi”, “yapıcı bir tartışma” demektir. Bu kelime de Kur’an’da geçmez.

126. Ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle (benzeriyle) ceza verin. Ama sabrederseniz, bu sabredenler için daha hayırlıdır.

127. Sabret. Senin sabrın Allah’a mahsustur. Onlara üzülme, onların yaptıkları planlardan dolayı da kaygılanma.

128. Şüphesiz ki Allah, takva sahibi olanlarla ve muhsinlerle (Allah rızası için karşılıksız iyilik yapanlarla) beraberdir.