45. CÂSİYE SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 65. suredir. Adını, 28’inci ayette geçen ve “diz üstü çökenler” anlamındaki “casiye” kelimesinden alır. Sure 37 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ha, mim.

“Ha, Mim” Başlangıç harfleri ile başlayan 7 surede (40:1, 41:1, 42:1, 43:1, 44:1, 45:1, 46:1) toplam 292 tane “hâ” ve 1855 tane de “mîm” harfi var. Bunların toplamı 2147’dir (19’un tam 113 katı).

Huruf-u Mukatâ ile ilgili açıklama 2:1 ayetinde yer alır.

2. Kitabın (Kur’an’ın) indirilmesi, Azizil-Hâkîm (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak güç sahibi) olan Allah’tandır.

Bu ayet, 39:1, 46:2’de de tekrarlanmaktadır.

3. İman edenler için göklerde ve yerde ayetler (delil, işaret, ders) vardır.

4. Sizin yaratılışınızda da (yeryüzüne) yaydığı1 dabbelerde (varlıklarda) da kesin olarak iman eden bir toplum için ayetler vardır.

1 “بَث” (bess) sözcüğü, “dağıtmak”, “sermek”, “dökmek” ve “yaymak” anlamına gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 9 kez geçer: 2:164; 4:1; 12:86; 31:10; 42:29; 45:4; 56:6; 88:16; 101:4.

5. Gecenin ve gündüzün değişmesinde de Allah’ın gökten rızık indirmesinde de (toprağı) ölümünden sonra yeri onunla (suyla) diriltmesinde de rüzgârları yönlendirmesinde de akıl eden bir toplum için ayetler vardır.

Benzer mesajlar: 2:164; 3:190; 10:6; 23:80; 24:44; 25:62.

6. Bunlar Allah’ın ayetleridir.ı Onları hak (hakikat) ile sana tilavet ediyoruz (okuyup takip ediyoruz). O halde Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi hadis (söze) ile iman edecekler (inanıp güvenecekler) ki?2

ı Allah’ın yarattığı tabiattaki bu ayetler ile yazılı ayetleri arasındaki bu uyum 5’inci ayette de belirtildiği gibi “Aklını kullanmak” koşuluyla bulunabilir. Her insanın ölmeden önce Allah’ın ayetlerinin gerçek olduğunu, kendi içinde ve etrafında yapacağı gözlemlerle mutlaka anlayacağı 41:53 ayetinde; “Onun hak (doğru, gerçek) olduğu kendilerine apaçık belli oluncaya kadar, onlara ayetlerimizi (kanıt, işaret) ufuklarda ve kendi içlerinde göstereceğiz.  Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” şeklinde belirtilmiştir.

2 “Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi hadis ile iman edecekler ki?” tümcesindeki ifade ile 12:111 ayetinde bildirilen, “(Bu Kur’an) uydurulabilecek bir hadis değildir.” şeklindeki ifade, hadis ismi altında Nebimiz Muhammed’e yakıştırılarak sonradan uydurulacak sözlerin önceden yalanlanması olarak da yorumlanabilir. Bu bildirim, 7:185 ve 77:50 ayetlerinde tekrarlanır.

7. Veyl olsun1 bütün yalan uyduran2 âsiymlere3!

 1 Veyl, kelimesi Arapça’da “وَ-يْ-ل” (ve-ye-le) kökünden türemiş bir kelimedir. Bu kelime, sözlük itibariyle “azap, sıkıntı, keder, acı, felaket, hüzün, yazık, eyvah ve küçük düşürme” anlamlarına gelir. “Veyl olsun” ifadesi de “Azap olsun! Yazıklar olsun! Vay haline! ve Helak olsun!” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:79 (2 kez); 5:31; 11:72; 14:2; 18:49; 19:37; 20:61; 21:14, 18, 46, 97; 25:28; 28:80; 36:52; 37:20; 38:27; 39:22; 41:6; 43;65; 45:7; 46:17, 51:60; 52:11; 68:31; 77:15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49; 83:1, 10; 104:1; 107:4.

2 فِكَ” kökünden türemiş olan bu fiil; “gerçeği çarpıtmak”, “gerçeği saptırmak”, “haktan çevrilmek”, “yalan uydurmak” gibi anlamlara gelir. Bu fiilden türemiş kelimeler Kur’an’da 27 kez geçer: 5:75; 6:95; 7:117; 9:30; 10:34; 24:11, 12; 25:4; 26:45, 222; 29:17, 61; 30:55; 34:43; 35:3; 37:86, 151; 40:62, 63; 43:87; 45:7; 46:11, 22, 28; 51:9 (2); 63:4.

3 İsm” terimi, insanın ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek, Allah’ın yasakladığı her türlü söz, fiil ve kötü düşünceyi tanımlamak için kullanılır. Bunu fiilleri sürekli işleyenlere de “âsiym” denilmektedir. “âsiym” ifadesi, Kur’an’da 10 kez geçer: 2:276, 283; 4:107; 5:106; 26:222; 44:44; 45:7; 68:12; 76:24; 83:12.

8. O, kendisine tilavet edilen (okunup takip edilen) Allah’ın ayetlerini duyar, sonra da  kibirlenerek sanki hiç onları duymamış gibi (küfründe) direnir. Onu elem verici bir azapla müjdele!

9. Ayetlerimizden bir şey öğrendiğinde, onu alay konusu edinir. İşte onlara onur kırıcı bir azap vardır.

“azabun muhin” (onur kırıcı bir azap) ifadesi ile ilgili açıklama 2:90’da yer alır.

10. Ardından da cehennem. Kazandıkları şeyler de Allah’ın dışında edindikleri evliya1 (dostları, rehberleri) da onlara bir yarar sağlamaz. Ve onlar için âzîm (dehşetli) bir azap vardır.

1 Veli/Evliya ifadesi, Kur’an’daki bağlamından çıkarılarak başka anlamlarda kullanılmaktadır. İlgili açıklama 2:120’de yer alır.

11. İşte bu (Kur’an) hidayettir (rehberdir). Rablerinin ayetleri ile1 küfreden (gerçeği örten) kimseler için elem verici riczten2 bir azap vardır.

1 “بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ” (bi-âyâti rabbihim) ifadesi “Rablerinin ayetleri ile” anlamına gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “Rablerinin ayetlerini” veya “Rablerinin ayetlerine” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviriler düzeltildiğinde, bahsedilen kişi veya toplumların, kendi zihinlerinde tasavvur ettikleri bir Allah anlayışına inanan müşrikler oldukları ve Allah’ın ayetlerini kendilerince delil göstererek, kendilerini uyaran elçilere ve vahye karşı çıktıkları net bir şekilde anlaşılır. Konu ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır. “Rablerinin ayetleri ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ” (bi-âyâti rabbihim) ifadesi Kur’an’da 6 kez geçer: 8:54; 11:59; 18:105; 23:58; 25:73; 45:11.

2 “رِجْز” (ricz) sözcüğü “azap, ceza, sıkıntı” anlamlarına gelir. “Ricz” sözcüğü türevleri ile birlikte Kur’an’da 9 ayette 10 kez geçer: 2:59; 7:134 (2 kez), 135, 162; 8:11; 29;34; 34:5; 45:11; 74:5.

Bilgi notu: “رجس” (rics) sözcüğü ile “رِجْز” (ricz) sözcüğü arasında okunuş açısından bazı benzerlikler olsa da anlamları farklıdır. “رجس” (rics) sözcüğü, “pislik, kirlilik, iğrençlik” anlamlarına gelir.

12. Allah, buyruğuyla içinde gemilerin akıp gitmesi, fazlından (nimet, lütuf ve rahmetinden) aramanız ve şükretmeniz için denizi size boyun eğdirendir (emrinize verdi).

13. Göklerde ve yerde ne varsa size boyun eğdirdi. Bunda düşünen bir toplum için ayetler (deliller, ibretler) vardır.

14. İman edenlere söyle: Allah’ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar.1 Her topluma yaptıklarının cezası (karşılığı) verilecektir.

1 Ayette intikam alma kudretinde sahip olsalar dahi intikam almasınlar. Zira onlar intikamcı bir ahlaka sahip değillerdir. Allah o onların hesabını kendisi görür ve sabreden müminleri mükafatlandırır.

15. Kim salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işlerse lehinedir; kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

16. İsrailoğullarına Kitabı (Tevrat’ı) ve hükmü (hikmetli davranma yeteneği)ı ve nübüvveti (nebiliği) vermiştik. Onları da güzel rızıklarla besledik ve onları alemlerin üzerine faziletli kıldık.2

ı Arapça “h-k-m” kökünden türeyen “Hikmet” kavramı, köken itibarı ile İbranice “חָכְמָ֤ה” hokhmah ya da Süryanice “hekhmeth” sözcüğünden geldiği ve sonradan Arapçaya “الحكمة” hikma şeklinde geçtiği düşünülmektedir. Hikmet; “derin ve yararlı bilgi”, “manayı idrak etmek (bilmek, anlamak, kavramak)”, “yargıda bulunma (hüküm verme) kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik” anlamlarına gelir.

2 Bu, İsrailoğullarının insanlar üzerinde daimî olarak üstün kılındığı anlamına gelmez. Burada İsrailoğullarının o dönemde Allah’a hizmet için seçildikleri ve insanlara İslam’ı tebliğ etmeleri için Kitabın taşıyıcıları oldukları anlatılmaktadır.

17. Ve onlara emirlerden beyyineler (apaçık deliller, ayetler) verdik. Onlar ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler.1 Rabbin, Kıyamet Günü ayrılığa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.2

1 Benzer mesajlar: 2:213; 3:19; 10:93; 42:14; 98:4.

2 Benzer mesajlar: 2:113; 10:93; 16:124; 32:25.

18. Ardından seni buyruklarımızdan bir şeriatı sahibi kıldık. Ona tabi ol2 ve bilmeyenlerin hevalarına (tutku, arzu ve kuruntu) uyma.

ı Şeriat, kısaca ilahi yasalar bütünüdür. Şeriat kavramı ile ilgili açıklama 5:48’de yer alır.

2 Vahye tabi olma (ona uyma) ile ilgili mesajlar için Bkz: 2:63, 93, 256; 3:103; 4:175; 6:50, 106; 7:3, 144, 171; 10:15, 109; 19:12; 22:78; 33:2; 39:55; 43:43; 45:18; 46:9.

19. Onlar, Allah’tan olan hiçbir şeyi senden savamazlar. Zalimler birbirlerinin evliyasıdır (dostları, rehberleri, koruyup gözetenleri), Allah da muttakilerin (Allah’ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından da kaçınanın) velisidir.

Benzer mesajlar: 2:257; 3:68; 5:55-56; 6:127.

20. Bu, insanlar için basiretler, yakin (kesin olarak) iman eden toplumlar için de bir hidayettir (rehber) ve rahmettir.

Basiret; gerçeğin ortaya çıkmasını, yani hak ile batılın, hidayet ile dalaletin, hayır ile şerrin, doğru ile yanlışın açıklığa kavuşmasını sağlayan şey; bilgi, kesinlik, delil, kanıt, kalp gözüdür.

21. Yoksa seyyiatı1 alenen işleyen2 kimseleri, iman eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen kimseler gibi kılacağımızı mı sandılar! Yaşamları ve ölümleri3 eşit mi?.. Ne kötü hüküm veriyorlar!

1 Bu sözcük, “سُوء” (sû’) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı da “kötü”, “zarar”, “rahatsızlık”, “kötülük”, “çirkinlik” demektir.Aynı kökten türetilmiş olan “سَيِّـَٔا” (seyyie) sözcüğü ise, genellikle bir kötü eylem veya yasaklanmış bir davranışı ifade eder.

2 “جَرْح” sözcüğü, “açığa çıkarma, aleni kılma, gizliliğini ortadan kaldırma, yaralama” anlamlarına gelir. Ancak zamanla aynı kökten türemiş sözcüklere farklı anlamlar verilerek anlam daralmasına da neden olunmuştur.

3 Doğrular gerçekte ölmezler; onlar doğrudan Cennete giderler (16:32). Oysa doğru olmayanlar, ölüm melekleri tarafından dövülürler (8:50; 47:27).

22. Ve Allah, gökleri de yeri de bir hak (gerçek, amaç) ile yarattı.  Her nefise kazandığının cezası (karşılığı) verilir. Ve onlara zulmedilmez.

Yüce Allah, bize bu hayatı, kendimizi günahtan kurtarmamız, şeytanla olan eski ittifakımızı kınamamız ve Allah’ın krallığına tekrar girmemiz için değerli bir şans olarak verdi. (Reşat Halife Ek 7).

23. İlahını, kendine hevaı edinen kişiyi gördün mü? Allah da onu bir ilim ile saptırdı. Ve duyuşunu (algısını) ve kalbini hatem2 etti. Basiretinin üzerine de kap (perde)3 yaptı. O halde onu, Allah’tan sonra kim hidayete erdirecek!4 Hâlâ öğüt almaz mısınız?

            1 Heva, insanın kendi nefsinin arzuları, istekleri ve tutkularıdır. Bu ayette, “ilah” edinmiş olduğu varlığı, kendi istek ve arzuları için kullanan kişiden söz edilmektedir. Aynı ifade 25:43 ayetinde de tekrarlanmaktadır.

2 “خَتَم” (hatem) sözcüğü Tevrat’ta da “חֹתָֽמְ” (hotâm) şeklinde geçmektedir ve “mühür, imza, işaretleme” anlamlarına gelir. “Hatem” sözcüğü Kur’an’da 8 kez geçer. (2:7; 6:46; 33:40; 36:65; 42:24; 45:23; 83:25, 26)

3 “غشي” (ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7; 3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez); 24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez); 71:7; 88:1; 91:4; 92:1.

4 Allah’ın saptırdığı bir kimsenin artık hidayete eremeyeceğine dair benzer mesajlar: 7:186; 13:33; 30:29; 39:23, 36; 40:33.

24. Ve dediler ki: “Dünya hayatımızdan başkası yoktur! Ölürüz ve yaşarız1. Bizi dehrden2 başkası (ölümden) da helak etmiyor.” Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zannediyorlar.3

1 “ölürüz ve yaşarız” ifadesi ile reenkarnasyon olarak bilinen, ölüp başka bir bedende tekrar hayat bulma inancında olanlara bir gönderme yapıldığı kanaatine varılmaktadır. Allah da onların bu inançlarının bir iddiadan ibaret olduğunu bildirmektedir.

            2 “دَّهْرِ” dehr) kelimesi, “belirli bir dönem”, “zaman”, “çağ” gibi anlamlara gelir. Bu kelime Kur’an’da 2 kez geçer: 45:24; 76:1.

3 Onlar sadece savda bulunuyorlar. Benzer mesajlar: 6:116, 148; 10:36, 66; 53:28.

25. Onlara ayetlerimiz açıkça tilavet edildiğinde (okunup uyulduğunda) de onların hüccetleri1 (bahaneleri, argümanları) “Eğer doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin!”2 demelerinden başkası olmamıştır.

            1 “حُجَّة” (hüccet), “gerekçe”, “argüman”, “bahane” gibi anlamlara gelir. Bu kelime Kur’an’da 6 kez geçer: 2:150; 4:165; 6:83, 149; 42:16; 45:25.

2 Allah, insanları ve cinleri yeniden dirilteceğini ve onları yaptıklarında dolayı sorguya çekeceğini vadediyor. Benzer mesaj: 44:36.

26. De ki: “Allah sizi yaşatıyor, sonra sizi öldürüyor, sonra da sizi kıyamet günü topluyor. Bunda bir reybı (kuşku, belirsizlik) yoktur, fakat çoğu bunu bilmezler.

ı Reyb, Arapça’da her türlü belirsizlik, kararsızlık, korku ve şüphenin genel ismidir. Bununla ilgili açıklama 2:2’de yer alır.

27. Göklerin de yerin de mülkü (egemenlik yetkisi) Allah’ındır. Saatin gerçekleşeceği gün, işte o gün bâtılı savunanlar hüsrana uğrayacaktır.

28. Ve o gün her ümmeti, dizleri üzerine çökmüş görürsün.ı Her ümmet, kendi Kitabına çağrılır. “Bugün, yapıyor olduklarınızla cezalandırılacaksınız (karşılık bulacaksınız).2

 ı Yani, mahşer meydanında o kadar heybetli ve korkunç bir manzara olacaktır ki, en azgın mütekebbirler bile korkudan diz çökmüş bir vaziyette çaresizlik içinde kalacaklardır.

2 “جزَاءُ” (cezâ) kelimesi “bedel” ve “karşılık” gibi anlamlara gelir. Bu kelime hem olumlu hem de olumsuz anlam taşıdığı için, bağlama göre "yaptırım", "zarar" ya da "ödül" anlamında kullanılabilir. Cezâ kelimesi, türevleriyle birlikte Kur’an’da 117 kez geçer.

29. Bu Kitabımız, size hak (gerçek) olanı söylüyor.1 Şüphesiz ki Biz, yapıyor olduğunuz şeyleri kaydediyorduk.

1 “يَنْطِقُونَ” (yentikuvn) ifadesi, kökü “نَطَقَ” (naṭaka) olan bir fiildir ve “konuşmak, ifade etmek, söylemde bulunmak” gibi anlamlara gelir. Bu nedenle, “nutuk atarlar” ya da “kendilerini ifade ederler” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 12 kez geçer: 21:63, 65; 23:62; 27:16, 85; 37:92; 41:21 (2 kez); 45:29; 51:23; 53:3; 77:35.

30. Artık iman eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen kimseleri, Rableri rahmetine sokar. Apaçık kurtuluş işte budur.

31. Kafir olan (hakkı bildiği halde inkar eden, üstünü bilerek örten) kimselere de: “Ayetlerim size hâlâ tilavet edilmemiş miydi? (okunup uyulmamış mıydı?) Fakat siz büyüklük tasladınız ve mücrim (azılı suçlu) bir topluluk oldunuz.

32. Allah’ın vaadi de şüphesiz ki haktır (gerçektir), O Saatte de reyb (kuşku, belirsizlik) yoktur.” denildiği zaman da dediniz ki: “O Saatin ne olduğunu bilmiyoruz, onun da bir zan (sanı) olduğunu zannediyoruz. Biz, kesin bir bilgiye de sahip değiliz!”

 Benzer mesajlar: 18:36; 41:50.

33. İşledikleri kötülükler de (hesap günü) açığa çıktı, kendisi ile alay ettikleri şey de onları kuşattı. (Benzer ayet: 39:48)

34. Ve “Bu buluşma gününüzü unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unutuyoruz.ı Barınağınız ateştir, sizin için bir yardımcı da yoktur!” denildi.

ı Burada sözü edilen unutma hak edenlerin azapta bırakılmaları anlamındadır. Çünkü 19:64 ve 20:52’de belirtildiği üzere Yüce Allah unutkan değildir. Benzer mesajlar: 7:51; 9:67; 20:126; 32:14; 59:19.

35. Bu böyledir. Çünkü siz, Allah’ın ayetlerini alay konusu edindiniz, dünya hayatı da sizi kandırdı1. Artık bugün ondan (ateşten) çıkarılmazlar, mazeretlerini dinleyen de olmaz.2

1 “غَرَّ” (ğârra) sözcüğü “aldatmak, yanıltmak, kandırmak” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 21 ayette 27 kez geçer: 3:24, 185, 196; 4:120; 6:70, 112, 130; 7:22, 51; 8:49; 17:64; 31:33 (3 kez); 33:12; 35:5 (3 kez), 40; 40:4; 45:35; 57:14 (3 kez), 20; 67:20; 82:6.

2 Benzer mesajlar: 16:84; 23:108; 27:85; 30:57; 40:52; 50:28; 66:7; 75:15-16; 77:35-36.

36. Hamd (övgü), göklerin Rabbi de yerin Rabbi de olan âlemlerin Rabbi Allah’ındır.

Alemler (evrenler) terimi, Kur’an’da, 43 defa ve yalnızca çoğul biçimiyle “Âlemin” olarak bildirilmiştir. Bilim insanları, 21’inci yüzyılın başına dek bir tek evrenin var olduğunu düşünüyorlardı. Amerikalı fizikçi Hugh Everett, Sonsuz Sayıda Paralel Evrenler Kuramını ortaya attı. Bilim dünyasında günümüzde de tartışılan bu kuram, bağımsız ve birbirleriyle etkileşime girmeyen çok sayıda evrenin varlığını öngörmektedir. Kimi bilim insanları ise paralel evrenlerin birbirlerinden bağımsız olmadıklarını ve birbirleriyle etkileşime geçtikleri durumlarda küçük evrenlerin parçalandığını veya daha büyük olan evren tarafından yutularak yok edildiğini öne sürmektedir. Ünlü evrenbilimci Stephen Hawking ise “Evrenlere katılmayı bekleyen ve sayıları bilinemeyen bebek evrenler” kuramını ortaya atmıştır. Bilim dünyası, 1400 yıl önce Kur’an’da bildirilmiş olan âlemler (evrenler) kavramını tartışmayı sürdürüyor.

37. Göklerde ve yerde ululuk (büyüklük) O’na mahsustur ve O, Azizul-Hâkîm’dir (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak güç sahibidir).