Sure, Mekke döneminde
inmiştir ve nüzul sırasına göre 42. suredir. Adını, ilk ayette geçen “Furkan”
kelimesinden alır. Sure 77 ayettir.
Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Alemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ıı
indiren (Allah) Tebarek’tir2.
ı Furkan; Hak ile batılı, iman ile küfrü, güzel ile
çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayıran ölçü demektir. Allah’ın indirdiği bütün kitaplar Furkan’dır. Furkan kelimesinin
çoğul kalıbı olmadığı için tekil veya çoğul anlam verilir. Türkçeye bu kökten ‘fark’,
‘farkındalık’ kelimeleri geçmiştir.
2 Bereket,
Sami dillerinde köken olarak bolluğu, artışı, sürekli hayrı ve kutsamayı ifade
eder. Bu kavram, sadece maddi anlamda değil, aynı zamanda manevi bir lütuf
olarak da değerlendirilir ve Allah’ın rahmetinin bir sembolü olarak görülür.
Bereket
sözcüğünden türemiş olan “Tebâreke” kelimesi de Allah için kullanıldığı
yerlerde; “Bereket kaynağı”, “bitmeyen hayır ve lütuf sahibi”, “Cömert” ve “Mukaddes
(kutsal) olan” gibi anlamlarda kullanıldığı kanaatindeyiz. Tebâreke sözcüğü Kur’an’da 9
yerde geçer: 7:54; 23:14; 25:1, 10, 61; 40:64; 43:85; 55:78 ve 67:1
ı Astronotlar uzaya gönderildiğinde onlar
için gerekli yaşam ortamları, yiyecek, içecek ve oksijeni titizlikle ölçüp
hazırlanır. Yüce Allah ise; bir uzay gemisi olan bu yerküreyi çalışan ve
üreyen, bakterilerden balinaya kadar milyarlarca canlı için oksijen, su ve
sayısız lezzetli yiyeceklerle donatmış ve bu sayısız nimeti de kendi kendini
besleyen bir eko-sistemle bereketlendirmiştir.
3. Buna rağmen, kendileri yaratıldıkları halde hiçbir şey yaratamayan,
nefislerine (kendilerine)
dahi bir fayda veya zarar veremeyen, öldürmeye de yaşatmaya da yaymaya1
da güçleri yetmeyen O’nun dışında ilahlar edindiler.
1 “Açılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir
edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ” (neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da
21 kez geçer: 17:13; 18:16; 21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28;
43:11; 44:35; 52:3; 54:7; 62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.
4. Kafirler (hakkı bilerek inkar edenler; onun üstünü örtenler), “Bu, onun gerçeği saptırdığı1 iftiradan başka bir şey değildir. Bunda
başkaları da ona yardım etmiştir.” dediler. Böylece onlar bir zulümle ve uydurduklarıyla2 geldiler.
1 “فِكَ” kökünden türemiş olan bu fiil; “gerçeği
çarpıtmak”, “gerçeği saptırmak”, “haktan çevrilmek”, “yalan uydurmak” gibi
anlamlara gelir. Bu fiilden türemiş kelimeler Kur’an’da 27 kez geçer: 5:75;
6:95; 7:117; 9:30; 10:34; 24:11, 12; 25:4; 26:45, 222; 29:17, 61; 30:55; 34:43;
35:3; 37:86, 151; 40:62, 63; 43:87; 45:7; 46:11, 22, 28; 51:9 (2); 63:4.
2 “زُور”
(Zûr) kelimesi, "yalan", "uydurma", "aslı olmayan
şey" anlamına gelir. Bu kelime Kur’an’da 4 kez geçer: 22:30; 25:4, 72;
58:2.
5. Ve dediler ki: “O yazdığı1, öncekilerin masallarıdır. Şüphesiz böylece o (vahiy) fecir vakti2 ve
akşamüstü (ikindi)3 ona dikte4 ettiriliyor.”
1
“كَتَبَ” (ketebe) üç
harfli fiilidir. Bu kök, Arapça'da "yazmak" anlamına gelir. Bu fiil
Kur’an’da 69 kez geçer.
2 “بُكْرَةً”
(bukretân) kelimesi “بكر” (b-k-r) kökünden türemiştir. Bu kök, “yeni”,
“taze”, “gün görmemiş”, “el değmemiş”, “temiz” “saf”, “ilk kez ortaya çıkan”
gibi anlamlara gelir. Vakit olarak da fecirden (tan vaktinden) güneşin doğumuna
kadar olan süreyi kapsar. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 12 kez geçer:
2:68; 3:41; 19:11, 62; 25:5; 33:42; 40:55; 48:9; 54:38; 56:36; 66:5; 76:25.
3 “اَصِيل” (asîl) kelimesi, Arapça'da bir şeyin
“esas”, “sağlam” ve “köklü” kısmını ifade eder. Zamanla bu kökten türeyen “اَصِيلًا”,
günün geç saatlerini, özellikle akşamüstü ve gün batımına yakın vakti tarif
etmek için kullanılmış. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da
10 kez geçer: 7:205; 13:15; 14:24; 24:36; 25:5; 33:42; 37:69; 48:9; 59:5;
76:25.
“بُكْرَةً وَاَص۪يلاًۚ” (bukreten
ve asilâ), yani “fecir ve ikindi vakti” ifadesi
Kur’an’da 4 kez geçer: 25:5; 33:42; 48:9; 76:25; “بُكْرَةً وَعَشِياًّ”
(bukreten ve ‘aşiyyen), yani “fecir ve akşam vakti” ifadesi Kur’an’da 2
kez geçer: 19:11, 62. “غُدُوِّ وَالْاٰصَالِ” (ğuduvvi vel asali), yani “sabahın
erken vakitleri ve ikindi vakti” ifadesi Kur’an’da 3 kez geçer:
7:205; 13:15; 24:36. “غُدُواًّ وَعَشِياًّۚ” (ğuduvven ve ‘aşiyyen), yani
“sabahın erken vakti ve akşam vakti” ifadesi Kur’an’da 3 kez geçer:
6:52; 18:28; 40:46. “عَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ” (‘aşiyyi vel ibkâr), yani “akşam
ve fecir vakti” ifadesi Kur’an’da 2 kez geçer: 3:41; 40:55. “عَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِ”
(aşiyyi vel işrak), yani “akşam ve işrak vakti” ifadesi Kur’an’da 1
kez geçer: 38:18.
4
“تُمْلٰى” kelimesi,
Arapça'da "ملأ" (emlā) kökünden türemiştir ve “yazdırmak”, dikte
ettirilmek” anlamına gelir. Bu kelime Kur’an’da sadece bu ayette geçer.
Bu ayette belirtildiği gibi Nebimiz Muhammed
okuma-yazma biliyordu. Allah’tan aldığı ayetleri de kendi elleriyle yazıya
döküyordu. O dönemde yaşayanlar da onun okuryazar olduğunu biliyorlardı.
6. De ki: “Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen
indirdi. Şüphesiz ki O, Gafur’dur, Rahim’dir
(günahları örten ve bağışlayandır, merhamet edendir).
7. Dediler ki: “Bu nasıl bir resul ki yemek yiyor, çarşılarda da
dolaşıyor? Ona, onunla birlikte uyarıda bulunan bir melek indirilmesi gerekmez
miydi?
8. Ya da kendisine bir hazine1
ulaştırılması veyahut ona, kendisinden yediği bir bahçenin verilmesi (gerekmez miydi?)” O zalimler deliler ki: “Siz
büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz.”
1 “كَنْزٌ” (kenz) sözcüğü “hazine, servet, zenginlik” anlamlarına
gelir. Bu sözcük, Kur’an’da 9 kez geçer: 9:34, 35 (2 kez); 11:12; 18:82 (2 kez);
25:8; 26:58; 28:76.
ı Mucize beklentisi ile ilgili benzer mesajlar: 6:7-8;
10:15-16,20; 11:12; 13:27; 15:7,14,15; 17:59,90-93; 21:5; 25:4,5,21; 29:50,51; 43:53
9. Bak, senin için ne biçim misaller vererek delalete
düştüler. Artık bir yol bulamazlar.
10. O, öyle Tebarek’tir ki, isterse sana bundan
daha hayırlı olan, içinden nehirler akan bahçeler verir ve senin için saraylar1 yapar.
1 “الْقَصْرِ”
(el-kasr) kelimesi bağlama göre “köşk”, “saray”, “kale”, “büyük yapı”,
“kısaltmak”, “sınırlamak” ve “hurmanın olgunlaşmış hali” gibi anlamlara gelir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 15 kez geçer: 4:101; 7:74, 202; 22:45;
25:10; 37:48; 38:52; 48:27; 55:56, 72; 77:32.
11. Bilakis, onlar Saati (kıyameti, hesabı) yalanladılar. Biz de o
saati yalanlayanlara yakıcı ateşi hazırladık.
ı “سَعِيرًۭ” (sa’iyrân) sözcüğü “alevli ateş, yakıcı ateş” anlamlarına
gelir. Bu ifade Kur’an’da 19 kez geçer: 4:10, 55; 17:97; 22:4; 25:11; 31:21;
33:64; 34:12; 35:6; 42:7; 48:13; 54:24, 47; 65:5, 10, 11; 76:4; 81:12; 84:12.
12. Onları uzak bir yerden görünce onun öfke
dolu kükremesini ve uğultusunu duyarlar.ı
ı Cehennemin, bir canlı gibi konuşmasıyla ilgili benzer
mesajlar: 50:30; 67:8; 70:17.
13. Bağlı bir şekilde, daracık bir yerden ona atıldıkları zaman oracıkta tamamen
yok olmayıı davet ederler.
ı “ثُبُور”
(sübûr) sözcüğü “helâk olmak, yok oluş, perişanlık, mahvolma” anlamına
gelmektedir. “Yok olmayı davet ederler” ifadesi de “yok olmak isterler”
şeklinde anlaşılmaktadır. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer: 17:102; 25:13 (2 kez),
14; 84:11.
14. “Bugün bir yok oluş değil, birçok yok oluş isteyin.”
15. De ki: “Hayırlı olan bu mudur, yoksa muttakiler
(Allah’ın
emirlerini yerine getiren, yasaklarından da kaçınan) için bir ceza (karşılık)
ve kalıcı bir varış yeri olarak vadedilen cennet mi?
16. Onlara, orada diledikleri her şey vardır ve
onlar orada ebedi kalacaklar. Bu, Rabbinin değişmez vaadidir.
17. Onları ve Allah’ın dışında kulluk ettikleri
şeyleri1 mahşerde topladığı gün “Bu kullarımı siz mi
saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?” der.
1 “مِنْ
دُونِ اللّٰهِ” (min dunillâhi) ifadesi, "Allah’tan başka" veya
"Allah’ın dışında" anlamlarına gelir. Burada kendilerine soru sorulanlar, müşriklerin aracı
edindikleri canlı-cansız, bilinçli-bilinçsiz bütün varlıklardır. O gün onların
hepsi konuşturulacak.
18. “Sen Sûbhân’sın (her
türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehsin -uzaksın- ve yücesin). Sen’in
dışında evliyaı (yönetici, yoldaş, gözetici, kılavuz) edinmek
bize yakışmaz. Fakat sen onları ve atalarına meta1 verdikçe zikrini
(vahyi) unuttular ve yok olmayı hak eden bir topluluk oldular.” derler.
ı “المتعة” (metâ),
faydalanılan şey; yani eş, mal, ürün, sermaye vb anlamlara gelmektedir.
19. “İşte, sizin söylediklerinizi yalanladılar. Artık geri çevirmeye
de yardıma da gücünüz yetmez. Sizden kim zulmetmişse, ona büyük bir azap da tattırırız!”
20. Senden önce de senden farklı resuller göndermedik.
Onlar da yemek yer, çarşılarda da dolaşırlardı. Bir kısmınızı da bir kısmınız
için bir fitne (sınav) kıldık.ı
Sabredecek misiniz? Ve Rabbin, Basir (basiret sahibi) olandır.
21. Ve Bizimle buluşacaklarını ummayanlar, “Ya bize de melekler
indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik!” dediler.ı Onlar, kendi
kendilerine büyüklük tasladılar, büyük bir taşkınlıkla da haddi aştılar.
ı Benzer mesajlar: 2:55; 4:153; 17:92.
22. Melekleri gördükleri gün,
işte o gün mücrimlere (azılı suçlulara) müjde yoktur ve “engellerleı
engellendik!” derler.
ı “حِجْرًۭا”
(ḥicran), “engelleme, koruma ve muhafaza etme” anlamlarına
gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 6 kez geçer: 6:138; 25:22 (2 kez);
25:53 (2 kez); 89:5.
23. İşledikleri amellerin (işlerin)
tamamını da saçılmış1 toz zerresi gibi boşa çıkaracağız.
1 “مَّنثُورً”
(menşûrân), “saçılmış”, dağılmış, “teşhir edilmiş” demektir. Bu sözcük
Kur’an’da 3 yerde geçer: 25:23; 76:19; 82:2.
24. O gün cennet halkı hayırlı yerde kalacaklar
ve ahsen (en güzel, en iyi) yerde dinlenecekler.
25. Göğün, beyaz bulutlar şeklinde yarıldığı, meleklerin
de kademeli olarak indirildiği1 o gün,
1 “تَنْز۪يلاً”
(tenzilen) kelimesi, “kademeli olarak indirme”, “aşama aşama indirme”,
“bölümler halinde indirme” gibi anlamlara gelir. Bu sözcük Kur’an’da 3 kez
geçer: 17:106; 25:55; 76:23.
26. İşte o gün, mülk Râhmân’ındır. Kâfirler için de çetin bir gündür.
27. Ve o gün, zalim kişi, ellerini ısırarak diyecek ki: “Keşke1
resul ile aynı yolu tutmuş olsaydım.2
1 Türkçe’ye “keşke” olarak çevrilen “لَيْتَ” (leyte) sözcüğü, umut ve temenni
bildiren bir ifadedir ve Kur’an’da 15 ayette geçmektedir. Bu sözcük, genellikle
pişmanlık (4:73; 6:27; 18:42; 25:28; 28:79; 33:66; 43:38; 69:25, 27; 78:40;
89:24), istek (19:23; 25:27) ve temenni (36:26) anlamlarında kullanılmıştır.
2 Bu ayette dinde elçilerin önemi ortaya
konulmakta, bir anlamda resulsüz bir din algısının ne kadar korkunç bir hata
olduğuna dair uyarıya yer verilmektedir.
28. Veyl1 olsun! Keşke2 falanı kendime halil (dost) edinmeseydim!
ı Veyl,
kelimesi Arapça’da “وَ-يْ-ل”
(ve-ye-le) kökünden türemiş bir kelimedir. Bu kelime, sözlük itibariyle “azap,
sıkıntı, keder, acı, felaket, hüzün, yazık, eyvah ve küçük düşürme” anlamlarına
gelir. “Veyl olsun” ifadesi de “Azap olsun! Yazıklar olsun! Vay haline! ve
Helak olsun!” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:79 (2 kez);
5:31; 11:72; 14:2; 18:49; 19:37; 20:61; 21:14, 18, 46, 97; 25:28; 28:80; 36:52;
37:20; 38:27; 39:22; 41:6; 43;65; 45:7; 46:17, 51:60; 52:11; 68:31; 77:15, 19, 24,
28, 34, 37, 40, 45, 47, 49; 83:1, 10; 104:1; 107:4.
2 Türkçe’ye “keşke” olarak çevrilen “لَيْتَ” (leyte) sözcüğü, umut ve temenni
bildiren bir ifadedir ve Kur’an’da 15 ayette geçmektedir. Bu sözcük, genellikle
pişmanlık (4:73; 6:27; 18:42; 25:28; 28:79; 33:66; 43:38; 69:25, 27; 78:40;
89:24), istek (19:23; 25:27) ve temenni (36:26) anlamlarında kullanılmıştır.
29. Zikr (vahiy)
bana geldikten sonra o beni saptırdı.” Şeytan (aldatan, saptıran),
insanı yüzüstü bırakandır.ı
ı Bu ayetlerde Resulü ve Kur’an’ı dost edinmenin
önemine ve vahiyden uzaklaştıran şeytanlaşmış ins ve cinlere dikkat çekilmektedir.
30. Resul dedi ki: “Eyı Rabbim! Kavmim
bu Kur’an’ı terk etti.”2
ı Allah’ın, yarattığı varlıklara seslenirken
kullandığı, “Ey” anlamına gelen “Ya” ünlemi, elçilerin, insanların ve
diğer varlıkların Allah’a yakarışlarını bildiren ayetlerde geçmez. Yani “Ey
Allah’ım!” veya “Ey Rabbim!” biçiminde değil, “Allah’ım veya Rabbim” biçiminde
yer alır. Ancak bu ayette ve 43:29 ayetinde, Muhammed’in Allah’a yakarış
ifadesinde “Ya” ünlemiyle bildirilerek, bu ilkenin dışına çıkılmıştır. Ne
ilginçtir ki, bu iki ayette de Nebimiz Muhammed, kendi Müslim toplumu hakkında
Allah’a yakınmaktadır.
2 Nebimiz Muhammed, kendi toplumu hakkında Allah’a
yakınmasına neden olan Kur’an’ın terk edilmiş olması, tümüyle gerçekleşmiş bir
olgudur. Kur’an’ın abdestsiz ele alınamayacağı, onu belirli kişilerin
anlayabileceği, Kur’an dışında hadis ve alimlerin de haram-helal
belirleyebileceği, Kur’an’da olmayan recm, para ile satın alınan kölelik ve
cariyelik gibi uygulamalar uydurdular. Ayrıca Kur’an’ın tek başına
anlaşılamayacağını, onu anlamak için alim ve mezhep görüşlerine uyulması
gerektiği gibi uydurma görüşleri de savunarak Kur’an’ın öğrenilmesini
engellediler. Bu tuzaklara uyan tüm gelenekçi Müslüman toplumlar, Kur’an’ı terk
edilmiş olarak bıraktılar.
Benzer
bir ifadeyi Nebi İsa da Matta 7:21-23’te söylemektedir: Bana, ‘Ya Rab! Ya Rab!’
diye seslenen herkes Göklerin Egemenliğine girmeyecek. Ancak göklerdeki Babamın
isteğini yerine getiren girecektir. O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab!
Ya Rab! Biz senin adınla nebilik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı?
Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’ O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi
hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!’ diyeceğim.
31. Ve böylece her nebi
için mücrimlerden (azılı suçlulardan) bir düşman yaptık.ı
Hadi (Hidayet eden, kılavuz) ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
ı Her elçiye suçlulardan düşmanlar yapılması,
kendileri suçlu olmayı tercih edenlerin bu tercihlerinin sonucudur. Yoksa
elçilere düşman olsun diye özel olarak yaratılmış değiller. Eğer öyle olsaydı,
ayette “suçlulardan” değil, “insanlardan” denirdi. Kur’an’ı
yeterli kabul etmediği için Nebinin en azılı düşmanları olarak nitelenenleri
tanımak için 6:112-116 ayetlerine bakınız.
32. Kâfirler “Kur’an, ona bir
defada indirilseydi ya!” dediler. Fuadınıı onunla iyice pekiştirmek
için böyle yaptık, onu da tertil ederek okudukı.
ı ‘Fuad’ (idrak etme, algılama, düşünme,
akıl yürütme, gönül) ile ilgili açıklama 6:110 ayetinde yer alır. Bu ayette Kur’an’ın topluca değil de
peyderpey indirilmesinin gerekçesinin, muhatapların gönlünü pekiştirmesi,
sağlamlaştırması, vahyin bir anlamda hayata okunması ve hayata dokunması
olduğuna dikkat çekilmektedir. Benzer
mesaj: 17:106.
ı Tertîl kelimesi Kur’an’ı ağır-ağır, harf-harf ve manalarını düşünerek
okumayla ilgili bir kavramdır. Bu ifade Kur’an’da 2 ayette, 4 defa (25:32;
73:4) geçmektedir.
33. Onların size getirdiği her misale karşılık, Biz
de sana hakkı (gerçeği) ve ahsen (en
güzel, en iyi) tefsiri (açıklamayı) getiririz.
Bu ayet en güzel tefsirin Yüce Allah’a ait
olduğunun delilidir. Kur’an’ın Yüce Allah tarafından açıklanmış oluşuyla ilgili
benzer mesajlar: 17:41, 89; 18:54; 29:43; 30:58; 39:27; 59:21.
34. Cehenneme yüzüstü toplanacak olanlar, işte
onlar; en şerli konuma ve en sapkın yola sahip olanlardır.
35. Musa’ya da Kitabı (Tora’yı)
verdik, kardeşi Harun’u da ona vezir (yardımcı) yaptık.ı
ı Benzer mesajlar: 20:29-30; 26:13; 28:34.
36. Böylece ‘Ayetlerimiz ile1 yalanlayan o topluma gidin’ dedik. Ardından
onları bir yok ediş ile helak ettik.
1 “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi “ayetlerimiz ile” anlamına
gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “ayetlerimizi”
veya “ayetlerimize” şeklinde çevrilmektedir. Bu
çeviriler düzeltildiğinde, firavunun ve halkının, kendi
zihinlerinde tasavvur ettikleri bir Allah anlayışına inanan birer “müşrik”
olduğu ve Allah’ın ayetlerini (muhtemelen Yusuf Nebi’ye indirilmiş olan
ayetleri) kendilerince delil göstererek Musa’ya indirilmiş vahye karşı
çıktıkları anlaşılır. “Allah’ın ayetlerini” şeklinde yanlış çevrildiğinde ise, firavunun ve halkının
Allah’ın ayetlerini hiç görmemiş ya da Allah’ın ayetlerinden hiç haberdar
olmamış kişiler olduğu şeklinde yanlış bir algıya neden olur. Konu
ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır. “ayetlerimiz ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi Kur’an’da 57 kez geçer.
2 “تَدْم۪يراً”
(tedmîrân), "tam bir yok etme”, “tamamen helak" demektir. Aynı
kökten gelen “دمر” (demerâ) da "helak etmek”, “yok etmek”, “tahrip
etmek" demektir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 10 kez geçer:
7:137; 17:16 (2 kez); 25:36 (2 kez); 26:172; 27:51; 37:136; 46:25; 47:10.
37. Nuh’un kavmi de resulleri1
yalanladığında onları suya gömdük2 ve insanlar için bir ayet (ibret,
kanıt) yaptık ve zalimlere acıklı bir azap hazırladık.
1 Buradaki “elçiler” ifadesindeki elçilerin
kim olduğu önemli bir sorudur. Bazıları, tercümeyi “elçiler(den birin)i
yalanladıklarında” şeklinde yaparak, kastedilenin sadece Nuh olduğunu
düşünmüşlerdir. Hâlbuki sadece burada değil, 26:105’te de o kavmin yalanladığı “elçiler”
için el-murselîne kelimesi kullanılmaktadır. Nuh’un kendisine kitap
verilen nebi olduğu ve onun zamanında, ona destek olan resullerin (elçilerin)
de bulunduğu kanaatine
varılmaktadır.
2 “غَرِقَ”
(ğark) sözcüğü, “suya batmak, suya gömülmek, boğulmak” anlamlarına gelir. Bu
ifade Kur’an’da 23 kez geçer: 2:50; 7:64, 136; 8:54; 10:73, 90; 11:37, 43;
17:69, 103; 18:71; 21:77; 23:27; 25:37; 26:66, 120; 29:40; 36:43; 37:82; 43:55;
44:24; 71:25; 79:1.
38. Âd’ı, Semûd’u, Ress ashabınıı (halkını) ve bunların arasında daha birçoğunu…
ı “Ress Ashabı” hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Haklarında söylenebilecek tek şey, onların nebilerini bir “rese”e (susuz bir
kuyuya) atarak veya içine asarak öldüren bir topluluk olduğudur.
39. Onların her birine (iman etmeleri için) de misaller verdik,
hepsini de bir yıkışla yıktık.
ı “تَتْبِيرًا” (tetbirâ) sözcüğü, bir şeyin tamamen yok
edilmesi, harabe edilmesi, kökünden kazınması anlamına gelir. Bu
sözcük Kur’an’da 6 kez geçer: 7:139; 17:7 (2 kez); 25:39 (2 kez); 71:28.
40. Felaket yağmuruna tutulan beldeye uğramışlardır.
Onu hâlâ görmediler mi? Onlar da teşhir edilmeyi ummuyorlardı.
ı “Açılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir
edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ”
(neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16;
21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7;
62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.
41. Seni de gördüklerinde alaya alıyorlar: “Allah’ın
resul olarak gönderdiği bu mu?
İnkârcıların,
bir insan olan elçilerle alay edişleriyle ilgili benzer mesajlar: 11:27; 14:10-11;
17:94; 21:3, 36; 23:24, 33-34, 47; 26:154, 186; 36:15; 38:8; 54:24-25; 64:6.
42. Eğer ona sabretmemiş (dediklerine katlanıp direnmemiş) olsaydık,
neredeyseı bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.” dediler. Azabı
gördüklerinde kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler.
ı “كَادُو” (kaduv) sözcüğü, Arapça bir fiildir ve “yaklaşmak”
veya “neredeyse” anlamına gelir. Bu fiil, bir şeyin gerçekleşmeye çok yakın
olduğunu, fakat tam olarak gerçekleşmediğini ifade eder. Bu ifade Kur’an’da 4 kez
geçer: 2:71; 17:73, 76; 25:42; 72:19.
43. İlahını,
kendine hevaı edinen kişiyi gördün mü? Sen mi ona vekil olacaksın?
ı Heva, insanın kendi
nefsinin arzuları, istekleri ve tutkularıdır. Bu ayette, “ilah” edinmiş olduğu
varlığı, kendi istek ve arzuları için kullanan kişiden söz edilmektedir. Aynı
ifade 45:23 ayetinde de tekrarlanmaktadır.
44. Yoksa onların çoğunun gerçekten kulak
verdiğini veya akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar tıpkı hayvanlar1 gibidirler. Hatta yol bakımından, daha şaşkını bir
durumdalar.
1 "نِعْمَ"
kelimesi de, "güzel" veya "iyi" anlamına gelir. Kur'an'da
bu kökten türeyen farklı kelimeler de bulunmaktadır. Örneğin: “نِعْمَ”
(ni’me), güzel
veya iyi bir durumu ifade eder. “نَعِيم” (nâ’îm), bolluk,
mutluluk veya nimet anlamına gelir. “أَنْعَام” (en’âm) ise, “hoş ve
faydalı varlıklar” demektir ve insanın bir şekilde yararlandığı tüm hayvanları
kapsar. “أَنْعَام” (en’âm) kelimesi
Kur’an’da 29 kez geçer: 4:119; 5:1, 95; 6:136, 138 (3 kez), 139, 142; 7:179;
10:24; 16:5, 66, 80; 20:54; 22:28, 30, 34; 23:21; 25:44, 49; 32:27; 36:71;
40:79; 42:11; 43:12; 47:12; 79:33; 80:32.
2 Dalalet sözcüğü ile ilgili açıklama 1:7 ayetinde
yer alır.
45. Rabbinin, gölgeyi nasıl uzattığını görmez
misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra Güneş’i ona delil (gölgeye kılavuz) yaptık.
Üç boyutlu görüntü, gölge sayesinde sağlanır.
Gölge, günün her zamanında aynı boyutlarda değildir. Güneşin devinimlerine
bağlı olarak boyu değişen gölge, Kur’an’da çok söz edilen bir olgudur.
46. Sonra da onu kendimiz için kolay bir tutuşla
kaptık1.
1 “قبض” (kabz) sözcüğü, ““yakalamak”, “tutmak”, “sıkıştırmak”
ve “kapmak” anlamlarına gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 8 kez
geçer: 2:245, 283; 9:67; 20:96 (2 kez); 25:46 (2 kez); 39:67; 67:19.
47. Ve sizin için geceyi bir örtü, uykuyu da bir
dinlenme anı1, gündüzü ise bir yayılış2 (vakti) kılan O’dur.
1 “سُبَاتاً”
(subâten) kelimesi, “سَبَتَ” (sebete) kökünden türemiş bir isimdir ve “dinlenme
anı” “rahatlama anı” gibi anlamlara gelir. “Sebt”, yani “cumartesi” sözcüğü de
bu kökten türemiş. Kur’an’da, bu kökten türemiş 9 sözcük geçmektedir: 2:65;
4:47, 154; 7:163 (3 kez); 16:124; 25:47; 78:9.
2 “Açılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir
edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ”
(neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16;
21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7;
62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.
48. Rüzgârları, rahmetinin müjdecileri olarak
gönderen de O’dur. Gökten de tertemiz bir su indiririz;
49. Ki o yağmurla, ölü bir beldeyi diriltelim,
yaratmış olduğumuz hayvanları ve insanları da sulayalım.ı
ı Benzer mesajlar: 7:57; 20:53; 24:43; 27:63; 30:48;
35:9.
50. Andolsun ki zikretsinler diye aralarında onu
etraflıca açıkladık. Ancak insanların çoğu küfürden başkasını istemediı.
ı “اَبٰٓى” (ebâ) sözcüğü, “reddetmek, istememek, karşı çıkmak” anlamlarına
gelir. Bu ifade Kur’an’da 11 ayette 12 kez geçer: 2:34, 282 (2 kez); 9:8, 32;
15:31; 17:89, 99; 18:77; 20:56, 116; 25:50; 33:72.
51. Biz isteseydik her beldeye bir uyarıcı
gönderirdik.ı
ı Ancak her ümmete (topluma, millete) uyarıcı
gönderilmektedir: “ve hiçbir ümmet yoktur ki içinde uyarıcı olmasın.” (35:24) Benzer
mesajlar: 6:42; 10:47; 13:7; 16:36; 17:5; 43:6.
52. O halde kâfirlere boyun eğme. Onlara karşı da
bununla büyük bir cihad ile mücadeleye giriş.
Bu cümle asıl ve büyük cihadın Kur’an’ı anlatmak
ve anlatmak olduğunun delilidir. Çünkü cihad, insan öldürmek değil, insanı
kazanma çabasıdır. Cihad, insanlığın asıl değeri olan İslam’la insan arasına
sokulan engelleri kaldırmak için üstün çaba sarf etmektir. Büyük cihad büyük
kaynakla ve büyük çabalarla olur. Cihadınız büyükse fedakârlığınız da büyük
olmalıdır. Benzer mesajlar: 6:51, 70; 14:52; 21:45; 34:50; 50:45.
53. Ve O, İki denizi birbirine karıştıran1 O’dur. Bu tatlıdır; susuzluğu giderir. Bu da tuzlu ve acıdır.
Aralarına da engelleme2 ile engelleyen bir berzah3 koydu.
1 “مَرَجَ”
(merece) sözcüğü, “Karıştırmak”, “birbirine salmak”, “serbest bırakmak” anlamlarına
gelir. Kur’an’da, “merece” kökünden türemiş 4 sözcük geçmektedir: 25:53; 50:5;
55:15, 19.
2 “حِجْرًۭا”
(ḥicran), “engelleme, koruma ve muhafaza etme” anlamlarına
gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 6 kez geçer: 6:138; 25:22 (2 kez);
25:53 (2 kez); 89:5.
3 “بَرْزَخاً”
(berzah) sözcüğü, “engel, sınır, geçişi engelleyen perde, geçiş dönemi” anlamlarına
gelir. Bu sözcük, Kur’an’da
3 yerde geçer: 23:100; 25:53; 55:20.
Benzer Mesaj: 27:61; 35:12 ve 55:19-22.
54. Ve O, beşeri (canlıyı,
insanı) sudan (sıvıdan) yarattı.ı
Sonra onu, soy sop ve akraba sahibi kıldı. Senin Rabbin
her şeye Kadir’dir (her
şeye gücü yetendir).
ı Bu ayette bildiğimiz “su” veya moleküller arası
bağlarla bağlanan atomlardan veya moleküllerden oluşan akışkan madde olan “sıvı”
söz ediliyordur. Veya her ikisi de kastediliyor olabilir. “Su” kastedilmiş
deniyorsa; ilk insanın yaratılışında, toprağı balçık haline getirmek için
kullanılan su kastedilmiştir. Hayır, “Sıvı” kastedilmiş deniyorsa; O zaman da
sıvı hücre, yani embriyoyu meydana getiren erkek spermi veya kadın yumurtası
veyahut da her ikisi birlikte kastediliyordur.
55. Kendilerine fayda da zarar da veremeyecek Allah’ın dışındaki şeylere
kulluk ediyorlar. Ve kafir, Rabbine karşı olana arka çıkandır1.
1
“ظَه۪يراً” (zahiyr)
sözcüğü, “yardımcı, arka çıkan, destekçi” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da
7 yerde geçer: 11:92; 17:88; 25:55; 28:17, 86; 34:22; 66:4.
56. Seni de sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik.ı
ı Benzer mesajlar: 33:45; 34:28; 35:24; 48:8.
57. De ki: “Buna karşılık, Rabbine ulaşacak yolu tutmayı istemeniz
dışında sizden herhangi bir ecir (karşılık) istemiyorum.”1
1 Hiçbir elçi, dini geçim kaynağı yapmadı. Nebinin
yolunu izlediklerini iddia edenler, bu iddialarında samimi iseler, din ve Kur’an
üzerinden para kazanmaktan vazgeçsinler. Benzer mesajlar: 6:90; 10:72; 11:29,
51; 12:104; 26:109, 127, 145, 164, 180; 34:47; 36:21; 38:86; 42:23; 52:40; 68:46.
58. Ve
Hayy (diri)
Olan’a, ölmeyen’e tevekkül et1 ve O’nun hamdi ile
tesbih et2. Onunla ve günahlarıyla3 kullarından haberdar
olması yeter.
1 “Tevekkül” ile
ilgili açıklama 33:3 ayetinde yer alır.
2 Bu kelime, "yüzmek”, “uzaklaşmak” ve “yüceltmek"
gibi anlamlara gelen “س-ب-ح” (sīn-be-ḥe)
kökünden türemiştir.
“تَسْبِيح” (tesbih) ifadesi, yüceltmek veya tenzih
etmek (her türlü eksiklikten uzak tutmak) anlamına gelir.
“Allah’ı tesbih etmek” ise, “Allah’ın kusursuz, eşsiz ve her türlü
noksanlıktan uzak olduğunu bilerek O’nu yüceltmek ve O’na saygı göstermek”
demektir.
Allah’ı tesbih ederken
kullanılan “سُبْحَانَ اللّٰهُ”
(Sûbhânallah) ifadesi de, “Allah, her türlü eksiklikten ve kusurdan
münezzehtir (uzaktır) ve yücedir” anlamına gelir.
Kur'an'da, evrendeki tüm varlıkların (melekler,
dağlar, kuşlar, yıldızlar, vb.) da Allah’ı tesbih ettiği belirtilir: 13:13;
17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6. Bu nedenle “tesbih etmeyi”, sadece
tesbih çekmeye indirgemek bidat ve hurafedir.
3 “ذَنْبٌ”
(zenb) sözcüğü, “bir şeyin sonu” veya “arka tarafı” anlamlarına gelir.
Deyimsel olarak, birinin sorumlu tutulabileceği ve karşılığında ceza ya da
pişmanlık duyacağı eylemleri ifade eder ve "suç",
"sorumluluk", "günah" gibi anlamlara gelebilir. Ancak dini
bağlamda en yaygın çevirisi "günah" şeklindedir. Bu sözcük,
türevleriyle birlikte Kur’an’da 38 yerde geçer: 3:11, 16, 31, 135 (2), 147,
193; 5:18, 49; 6:6; 7:100; 8:52, 54; 9:102; 12:29, 97; 14:10; 17:17; 25:58;
26:14; 28:78; 29:40; 33:71; 39:53; 40:3, 21, 55; 46:31; 47:19; 48:2; 51;59 (2);
55:39; 61:12; 67:11; 71:4; 81:9; 91:14.
59. Gökleri, yeri ve
ikisinin arasındakileri altı günde yaratan O’dur. Sonra Râhmân (merhametli
olan) Arş’a istiva etti (hakim oldu, yerleşti). O’nu bir bilene sor.
Gökler ve yerin yaratıldığı altı gün (7:54)
bizim dünyamızdaki 6000 yıla denk gelmektedir. Gün, arş ve istiva ile
ilgili açıklamalar 7:54 ayetinde yer alır.
60. Onlara, “Râhmân’a secde edin.” dendiği zaman, “Râhmân da neymiş?ı
Senin bize buyurduğun her şeye secde mi edeceğiz?” dediler. Bu çağrın onların
nefretlerini arttırdı.
ı Müşriklerin “Râhmân da neymiş?” sorusunun cevabı bütünüyle 55’inci
sure olan Râhmân Suresidir.
61. Gökte, burçlar (takımyıldızlar) var eden; orada bir ışık
kaynağı1 ve münir2 (nur/ışık saçan) bir
ay yaratan Tebarek’tir3.
1 “سِرَاجا”
(sirac) sözcüğü, “ışık kaynağı”, “ışık yayan” gibi anlamlara gelir. Bu
sözcük, Kur’an’da 4 kez geçer: 25:61; 33:46; 71:16; 78:13.
2 “مُّنِيرٍ”
(mûniyr) sözcüğü, “nur saçan”, “ışık yayan” demektir. Bu sözcük, Kur’an’da 6
kez geçer: 3:184; 22:8; 25:61; 31:20; 33:46; 35:25.
3 “Tebarek” sözcüğü ile ilgili açıklama 25:1’de yer
alır.
İncil’de cennet ile ilgili şöyle bir tasvir yer alır: “Artık
lanet olmayacak. Allah’ın ve Kuzunun tahtı şehirde olacak ve
kulları Allah’a kutsal hizmet sunacak. O’nun yüzünü görecekler ve
alınlarında O’nun adı olacak. Artık gece olmayacak. Onların kandil
ışığına ve güneş ışığına da ihtiyacı olmayacak, çünkü üzerlerine ilahın Yahve
ışık saçacak. Sonsuza dek kral olarak hüküm sürecekler.” (Vahiy 22:3-5)
62. Zikretmek (uyarıyı almak) isteyen veya şükretmek isteyenler için geceyi
ve gündüzü birbiri ardına getiren de O’dur.ı
ı Benzer mesajlar: 2:164; 3:190; 10:6; 23:80; 24:44; 45:5.
63. Râhmân’ın kulları yeryüzünde alçak gönüllülükle
yürürler. Cahiller onlara laf attıkları zaman da “Selam” (esenlik) derler.ı
ı Benzer mesajlar: 10:41; 25:72; 28:55; 42:15; 109:6
64. Rableri huzurunda da secde
ederek ve kıyam ederek geceleri geçirirler.ı
ı Müminlerin geceleri değerlendirmesiyle ilgili Bkz:
3:17, 113; 17:79; 20:130; 32:16; 39:9; 50:39; 51:16-18; 52:49; 73:2-4, 20; 76:26.
65. Ve derler ki: “Rabbimiz! Cehennem
azabını bizden uzak tut. Çünkü onun azabı korkunçtur.
66. Orası kötü bir konaklama
yeri ve kötü bir konaktır.”
1 “إِسْرَاف” (israf) sözcüğü, “haddi aşmak, savurganlık
yapmak, aşırıya gitmek” anlamlarına gelir.
2 “قَتَرَ” (katârâ) sözcüğü, “karanlık,
duman, sıkıntı, karamsarlık, kasvet” gibi anlamlar gelmektedir. Bu kelimenin
kökeninden türeyen “يَقْتُرُوا۟” (yekturû) sözcüğü ise “cimrilik eder, karamsar
olur, sıkıntılı olur, geçim sıkıntısı çeker” gibi anlamlar taşır. Bu anlamlar,
kelimenin kullanıldığı bağlama göre değişebilir. Bu kökten türemiş
sözcükler Kur’an’da 5 kez geçer: 2:236; 10:26; 17:100; 25:67;
80:41.
3 Müminler, harcamada bulunurken teraziyi dengede
tutarlar ve gerekli harcamalarında haddi aşmazlar. Saçıp savurmak, kişiyi
savurduğu şeylere bir süre sonra muhtaç duruma düşürebilir.
Öte yandan, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçları
için kendi mevki ve imkanları ölçüsünde harcamada bulunmamak, ya da hayırlı
işler için parayı kısmak da cimriliktir. İslâm’ın öngördüğü yol, bu konularda
dengeli tutmaktır. Benzer mesajlar: 17:27, 29.
68. Ve onlar, Allah’ın dışında başka bir ilaha da dua
etmezler. Öyle ki Allah’ın haram (yasak) kıldığı canı da haksız yere katledilmezler.
Zina da etmezler. Ve kim bunları yaparsa ismı (Allah’ın hoşnut olmadığı fiil ile) karşılaşır.
ı “İsm”, Allah’ın yasakladığı, insanı O’ndan
uzaklaştıran, ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek her türlü söz, fiil ve
kötü düşünceye verilen isimdir.
69. Kıyamet Günü onun azabı katlanır ve orada aşağılanmış
olarak sürekli kalır.
70. Ancak tevbe eden ve iman
eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen kimseler istisna.ı
Allah, onların seyyielerini2, hasenat
ile değiştirir.3 Ve Allah Gafur’dur, Rahim’dir (günahları örten, bağışlayandır; merhamet edendir).
ı Bu, tevbe edip kendilerini düzeltenler için bir
müjdedir. Çünkü, bu ayete göre onlar Allah’ın affından yararlanacaklardır. Bu
müjde, gerçek kullar tarafından büyük bir nimet olarak karşılanmaktadır. Çünkü,
pek azı dışında İslâm’ı kabul edenlerin hepsi “cahiliye” günlerinde, bu
günahlardan uzak değildirler ve dolayısıyla ayet 68-69’daki tehditle dehşete
kapılırlar. Fakat bu af kendilerini rahatlatmakla kalmadı, aynı zamanda
ümitlendirir.
2 Bu sözcük, “سُوء” (sû’) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı da “kötü”,
“zarar”, “rahatsızlık”, “kötülük”, “çirkinlik” demektir.Aynı kökten
türetilmiş olan “سَيِّـَٔا” (seyyie) sözcüğü ise, genellikle bir kötü
eylem veya yasaklanmış bir davranışı ifade eder.
3 Burada iki anlam söz konusudur: 1) İçten tövbe
ettiği zaman, iman ve Allah’a itaat hayatına başlar ve Allah’ın rahmet ve
yardımıyla, küfür halindeki kötülüklerin yerine iyi ameller işlemeye koyulur ve
kötülüklerinin yerini iyilikleri alır. 2) Yalnızca geçmişteki kötülükleri
silinmekle kalmaz, ayrıca amel defterine, Rabbine isyanı bırakıp O’na itaat
yolunu benimseyen bir kul olarak yazılır. Sonra, geçmiş günahlarına üzülüp
tevbe ettikçe, daha çok salih ameller hanesine kaydolunur. Çünkü, günahtan
tevbe etmek ve af dilemek bizzat salih bir ameldir. Böylece, amel defterinde
iyilikleri bütün kötülüklerini bastırır ve böyle bir kişi yalnızca ahirette
cezadan kurtulmakla kalmaz, aynı zamanda Allah’ın büyük nimetlerine de kavuşur.
71. Kim de tevbe edip salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işlerse; bağışlanmış olarak Allah’a yönelmiş olur.
Önceki ayetlerde sayılan günahları yapanlar eğer
tevbe ederlerse Yüce Allah’a yapılacak tevbenin yani yönelişin önünde hiçbir
engelin olmadığı bu iki ayette açıkça ifade edilmektedir.
72. Onlar, yalana da tanıklık etmezler.1 Uydurma2 sözlerle karşılaştıklarında da
kerim (onurlu, saygın)3 olarak
oradan uzaklaşırlar.4
1 Allah, 70:33 ayetinde müminlerin özelliklerini
sıralarken “Ve onlar şahitliklerini yaparlar.” şeklinde tanıklığı da aralarında sayar.
2 “زُور”
(Zûr) kelimesi, "yalan", "uydurma", "aslı olmayan
şey" anlamına gelir. Bu kelime Kur’an’da 4 kez geçer: 22:30; 25:4, 72;
58:2.
3 Bu
kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına
gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31;
17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40;
31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27,
78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2
kez), 17; 96:3.
4 Benzer mesajlar: 10:41; 25:63; 28:55; 42:15; 109:6.
73. Kendilerine Rablerinin ayetleri ile1 zikredildiğinde ise, onlara karşı sağır ve kör
davranmazlar.
1 “بِاٰيَاتِ
رَبِّهِمْ” (bi-âyâti rabbihim) ifadesi “Rablerinin ayetleri ile” anlamına
gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “Rablerinin
ayetlerini” veya “Rablerinin ayetlerine” şeklinde çevrilmektedir. Konu
ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır. “Rablerinin ayetleri ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ” (bi-âyâti rabbihim)
ifadesi Kur’an’da 6 kez geçer: 8:54; 11:59; 18:105;
23:58; 25:73; 45:11.
74. Ve onlar derler ki: “Rabbimiz, eşlerimizden
ve nesillerimizden bize göz aydınlığı bahşetı. Bizi de muttakilere (Allah’ın
emirlerine uyup, yasaklarından kaçınanlara) önder kıl!”
ı “وَهَبَ” (wahaba): “vermek, bahşetmek ve armağan etmek” anlamlarına
gelir.
75. İşte onlar, sabretmelerine (zorluklara katlanmalarına ve kararlılık
göstermelerine) karşılık yüksek bir makamla cezalandırılacaklar (yaptıklarının
karşılığı verilecek) ve orada esenlik ve selam ile karşılanacaklar.
76. Orada sürekli kalacaklar. Orası ne güzel bir
karargâh ve ne güzel bir konaklama yeridir.
77. De ki: “Duanız olmasaydı, Rabbim size neden değer
versin ki! Fakat yalanlarsanız, sonucu kaçınılmaz olacaktır.”