Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 77.
suredir. Sure, adını ilk ayette geçen “Mülk” kelimesinden alır. Sure 30
ayettir.
Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Mülk
elinde olanı Allah ne Tebarek’tir2.
O, her şeye Kadir’dir (her şeye gücü yetendir).
ı “Mülk
elinde olan” sözü ile; Evrenin Maliki (sahibi), yönetim ve egemenlik yetkisi
elinde bulunan demektir.
2 “Tebarek” sözcüğü ile ilgili açıklama 25:1’de yer
alır.
2. Hanginizin
daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. Ve O, Azizul-Ğafur’dur (günahları örten ve bağışlayan mutlak güç sahibidir).
3. Yedi
göğü (evreni) katmanlar1 halinde yarıp/yaratıp ortaya
çıkaran O’dur.2 Rahmân’ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin.
Dön ve bir bak, herhangi bir kusur görebilecek misin?
1 “طَبَقٌ”
(tâbâkâ) sözcüğü, “tabaka” ya da “katman” anlamlarına gelir. Bu sözcük,
Kur’an’da 4 kez geçer: 67:3; 71:15; 84:19 (2 kez).
2 Yüce
Allah yedi gök (evren) yaratmıştır. İçinde yaşadığımız Dünya da yedinci
evrendedir. Benzer mesaj: 65:12
4. Sonra
bakışını iki defa çevir. O bakışların, bitkin ve umudu kesmiş olarak sana geri (ters)
döner.
5.
Biz Dünya’nın göğünü, kandillerleı (yıldızlarla)
süsledik. Şeytanlar için de onu recmeden2 kıldık ve onlara yakıcı
ateşi3 azabını hazırladık.4
ı “مِصْبَاحٌ” (misbah) sözcüğü, “kandil, fener, lamba” gibi
anlamlara gelmektedir ve Kur’an’da 3 yerde geçer: 24:35; 41:12; 67:5.
2 “رَّجِيمِ”
(raciym) sözcüğü, Arapça’da “taşlanmış, dışlanmış, kovulmuş” anlamlarına
gelir. “רֶ֧גֶם”
(recem) sözcüğü, Tevrat’ta da geçmektedir ve İbranice’de “taşlamak, taşa tutmak”
anlamlarına gelir.
3 “سَعِيرًۭ” (sa’iyrân) sözcüğü “alevli ateş, yakıcı ateş” anlamlarına
gelir. Bu ifade Kur’an’da 19 kez geçer: 4:10, 55; 17:97; 22:4; 25:11; 31:21;
33:64; 34:12; 35:6; 42:7; 48:13; 54:24, 47; 65:5, 10, 11; 76:4; 81:12; 84:12.
4 Cinler,
uzayda diledikleri gibi gezemez ve gelecek hakkındaki bilgilere ulaşamazlar. Ayrıntılı
açıklama 72:1 ayetinde yer alır.
6. Rablerini
inkâr edenler (hakkı bilerek inkar
edenler; onun üstünü örtenler) için cehennem azabı vardır.
O ne kötü varış yeridir!
7. Oraya
atıldıklarında, kaynarken homurtusunu işitirler.
8. Neredeyse
öfkeden çatlayacak!1 Oraya her bir grup2
atıldığında, oranın bekçileri onlara “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sordu.3
1 Cehennemin,
bir canlı gibi konuşmasıyla ilgili benzer mesajlar: 50:30; 67:8; 70:17.
2 Bu
sözcük, “فَوْج”
(fevc) kökünden türetilmiştir. Kök
anlamı da “topluluklar”, “bölükler”, “kafileler”, “gruplar” demektir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 5 kez geçer: 27:83; 38:59; 67:8; 78:18;
110:2.
3 Kur’an
sıklıkla, Ahiret hakkında geçmiş zamanla konuşur. Bunun nedeni şudur, bunlar
Yüce Allah tarafından hâlihazırda şahit olunan gelecekteki olaylardır ve
kesinlikle gerçekleşecektir.
9. Onlar
dediler ki: “Evet, bize bir uyarıcı geldi, fakat biz onu yalanladık ve ‘Allah
hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir delalet (sapkınlık)
içindesiniz.’ dedik”
10. Ve
dediler ki: “Eğer işitseydik veya akıl yürütseydik, yakıcı ateşin halkından
olmazdık.”
11. Böylece
günahlarınıı itiraf ettiler. Yakıcı ateşin halkı uzak olsun2!
1 “ذَنْبٌ”
(zenb) sözcüğü, “bir şeyin sonu” veya “arka tarafı” anlamlarına gelir.
Deyimsel olarak, birinin sorumlu tutulabileceği ve karşılığında ceza ya da
pişmanlık duyacağı eylemleri ifade eder ve "suç",
"sorumluluk", "günah" gibi anlamlara gelebilir. Ancak dini
bağlamda en yaygın çevirisi "günah" şeklindedir. Bu sözcük,
türevleriyle birlikte Kur’an’da 38 yerde geçer: 3:11, 16, 31, 135 (2), 147,
193; 5:18, 49; 6:6; 7:100; 8:52, 54; 9:102; 12:29, 97; 14:10; 17:17; 25:58;
26:14; 28:78; 29:40; 33:71; 39:53; 40:3, 21, 55; 46:31; 47:19; 48:2; 51;59 (2);
55:39; 61:12; 67:11; 71:4; 81:9; 91:14.
2 “فَسُحْقًا” (fesuhkan)
sözcüğü; kahrolsun, helâk olsun,
yok olsun, rahmet ve merhametten payı olmasın, anlamlarına gelir.
12. Görmedikleri
halde Rablerinden huşu (korku, saygı) duyanlar için mağfiret
ve büyük bir ecir (karşılık) vardır.
ı Benzer
mesajlar: 21:49; 35:18; 36:11; 50:33.
13. Ve
sözünüzü ister gizleyin ya da onu açığa vurunı, şüphesiz ki O, göğüslerde
olanı (kalplerinden geçeni) bilendir.2
ı “جَهْرِ”
(cehr) sözcüğü, “yüksek sesle söylemek,
açığa vurmak, duyurarak yapmak, ses yükseltmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 16 kez
geçer: 2:55; 4:148, 153; 6:3, 47; 7:205; 13:10; 16:75; 17:110; 20:7; 21:110;
49:2 (2 kez); 67:13; 71:8; 87:7.
2 Benzer
mesajlar: 2:33; 3:29; 5:99; 6:3; 14:38; 20:7; 21:110; 24:29; 27:25; 33:54; 40:19;
60:1; 87:7.
14. Yaratan
bilmez mi hiç! Ve O, Latiful-Habir’dir
(kullarının ihtiyaçlarını bilen ve karşılayandır; her şeyden
haberdar).
15. O,
yeryüzünü size boyun eğdirmiş1
olandır. Haydi onun üzerinde dolaşın ve O’nun rızkından yiyin. Ve onun için
teşhir edileceksiniz2.
1 “الذُّلِّ”
(zûll), zillet durumunu, yani aşağılanma, itibarsızlık, zayıflık, boyun eğme
veya acizlik durumunu ifade eder. Kur’an’da bu kökten türemiş 24 kelime geçer:
2:61, 71; 3:26, 112, 123; 5:54; 7:152; 10:26, 27; 16:69; 17:24, 111; 20:134;
27:34, 37; 36:72; 42:45; 58:20; 63:8; 67:15; 68:43; 70:44; 76:14 (2 kez)
2 “Açılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir
edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ”
(neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16;
21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7;
62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.
16. Gökte
Olanın (Allah’ın), sizi batırmayacağına dair güvenceniz mi
var? Bir
de bakmışsınız yer sarsılıyor!
17.
Yine Gökte Olanın, üzerinize taş yağdırmasından emin misiniz? Uyarımın nasıl
olduğunu anlayacaksınız.
18. Onlardan
öncekiler de yalanladılar. İnkarım (beni inkâr etmek)
nasılmış gördüler.
19. Sıra
halinde süzülerek üzerlerinde kanat çırpan kuşları düşünmediler mi?1
Onları Rahmân’dan başkası tutmuyor2. O, her şeyi Görendir.
1 Benzer
mesajlar: 16:79; 24:41
2 “قبض” (kabz) sözcüğü, ““yakalamak”, “tutmak”, “sıkıştırmak”
ve “kapmak” anlamlarına gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 8 kez geçer:
2:245, 283; 9:67; 20:96 (2 kez); 25:46 (2 kez); 39:67; 67:19.
20. Yoksa
Râhmân’a karşı size yardım edebilecek askerleriniz mi var? Kâfirler derin bir aldanış1
içindedirler.
1 “غَرَّ”
(ğârra) sözcüğü “aldatmak, yanıltmak, kandırmak” anlamlarına
gelir. Bu ifade Kur’an’da 21 ayette 27 kez geçer: 3:24, 185, 196; 4:120; 6:70,
112, 130; 7:22, 51; 8:49; 17:64; 31:33 (3 kez); 33:12; 35:5 (3 kez), 40; 40:4;
45:35; 57:14 (3 kez), 20; 67:20; 82:6.
21. Rızkını
tutacak olsa, size kim rızık verebilecek? Hayır! Onlar, azgınlık ve nefrette
direnmektedir.
Benzer
mesajlar: 21:42; 33:17; 35:2; 39:38; 67:28.
22. Yüzüstü
sürünen kimse mi hedefe varır, yoksa sırat-ı müstakimde (dosdoğru
olan yolda) düzgün (doğru) yürüyen mi?
“Sırat-ı Müstakim” ile
ilgili açıklama 1:6’da yer alır.
23. De
ki: Sizi inşa eden (yaratan), size işitme ve görme yetisi ile fuadları
inşa eden (yaratan) O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
ı ‘Fuad’ (idrak etme, algılama, düşünme, akıl yürütme, gönül) ile ilgili açıklama 6:110
ayetinde yer alır.
24. De
ki: “Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O’dur ve O’nun huzurunda toplanacaksınız! (Benzer
mesaj: 23:79)
25. Ve diyorlar ki: “Eğer sadıklardan (doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlardan)
iseniz, bu vaat ne zaman?”
Bu ayet, 10:48, 21:38, 21:71, 34:29, 36:48 ve 67:25
ayetinde de tekrarlanmaktadır.
26. De
ki: “Onun bilgisi Allah’ın yanındadır.ı Ben ise sadece apaçık bir
uyarıcıyım.”
ı Benzer
mesajlar: 7:187; 20:15; 21:109; 31:34; 33:63; 41:47; 42:17; 43:85; 47:18; 67:26;
79:42-46.
27. Onu
yakından gördükleri zaman da kâfirlerin yüzleri asılacak ve (onlara)
“Çağırıp durduğunuz şey işte budur!” denilecek.
Benzer
mesajlar: 30:56; 36:63; 37:21; 44:50; 50:20; 51:14; 52:14; 55:43; 70:44; 83:17.
28. De
ki: “Düşündünüz mü? Allah, beni ve beraberimdekileri helak etse yahut bize
merhamet etse, kâfirleri elem verici bir azaptan kim koruyacak?”
29. De
ki: “O, Rahmân’dır. O’na iman ettik (inandık ve güvendik) ve
O’na tevekkül ettik. Kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz.”
“Tevekkül”
ile ilgili açıklama 8:2 ayetinde yer alır.
30. De
ki: “Düşündünüz mü? Eğer sabah1
suyunuz çekilirse, o zaman size akan bir suyu kim getirecek?
1 "صَبَاح"
(sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden
geniş bir terimdir. "صَبَاح" (sabah) kelimesi, Kur’an’da 41
kez geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81 (2 kez), 94;
15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82; 29:37;
30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20, 21;
74:34; 81:18; 100:3.