91. ŞEMS SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 26. suredir. Adını, ilk ayette geçen “Şems” (Güneş) kelimesinden alır. Sure, 15 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ve1 Güneş’e2 ve onun aydınlığına3 (andolsun).

1 “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır.

2 Şems (Güneş), Kur’an’da 31 kez geçer, bir defa da “gündüzün işareti” anlamında âyetü’n-nehâr adıyla anılmıştır (17/12).

3 “ضُحَى” (Duḥâ) sözcüğü, “gündüzün ilk ışıkları, kuşluk vakti ve sabah ışığı” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 7 kez geçer: 7:98; 20:59, 119; 79:29, 46; 91:1; 93:1.

2. Ve onu izlediği zaman Ay’a1 (andolsun),

1 Kamer (Ay) sözcüğü Kur’an’da 27 kez geçer. Ay’ın da Dünya etrafında bir tur atma süresi, ‘sideral ay’ olarak bilinir ve yaklaşık 27,32 gün sürer. Bu süre, Ay’ın Dünya etrafında tam bir tur dönmesidir. Ancak, ‘sinodik ay’ (yeni aydan yeni aya kadar geçen süre) yaklaşık 29,5 gün sürer. Bu fark, Dünya’nın hem güneş etrafında hareketi hem de kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanır. Yani Ay, Dünya etrafında yaklaşık 27,32 günde bir tur atarken, Dünya da Güneş etrafında ilerler. Bu da Ay’ın bir sonraki yeni ay fazına gelmesi için yaklaşık 2 günlük ek bir süre gerektirir.

3. Ve onu (Güneş’i) tecelli ettirdiği1 zaman gündüze2(andolsun),

1 “جَلَاءَ” (celâ’e) kelimesi, “tecelli etmek”, “görünür hale gelmek" ve "açığa çıkmak" gibi anlamlara gelir ve Kur’an’da 4 kez geçer: 7:143, 187; 91:3; 92:2.

2 Nehar (gündüz) sözcüğü Kur’an’da 56 kez geçer.

4. Ve onu (Güneş’i) kuşattığı1 zaman geceye2(andolsun),

1 “غشي” (ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7; 3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez); 24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez); 71:7; 88:1; 91:4; 92:1.

2 Leyl (gece) sözcüğü  de Kur’an’da 56 kez geçer.

5. Ve semaya (gökyüzüne) ve onu inşa edene (andolsun),

6. Ve yere (yeryüzüne) ve onu düzenleyene1 (andolsun),

            1 “طَحَاهَا” (tahâhâ) sözcüğü, “yayıp düzlemiş olmak, yaymak, düzgün hale getirmek” anlamlarına gelir.

7. Ve nefse (cana) ve onu tesviye edene (düzenleyene, biçimlendirene, son şeklini verene) (andolsun).

8. Böylece ona fücurunu1 da takvasını2 da ilham etti.

1 “فُجُورَ” (fücur) kelimesi, temel olarak “yarmak”, “açmak” anlamına gelen “فَجَرَ” (fe-ce-ra) kökünden türemiştir. “فُجُورَ” (fücur) kelimesi de metaforik olarak “sınırları aşmayı”, “ahlaki değerleri çiğnemeyi” ifade eder. Bunları yapanlara da facir denir. Bu kelime Kur’an’da 7 kez geçer: 38:28; 71:27; 75:5; 80:42; 82:14; 83:7; 91:8.

2 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

9. Onu tezkiye eden (nefsini arındıran) elbette ki felaha ermiştir.

10. Onu (nefsini) kirleten1 de elbette ki kaybetmiştir2.

1 “دَسَّاهَا” (dassâhâ), “onu bastı, kirletti, gizledi, bozdu, kötüleştirdi” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da sadece bu ayette  geçmektedir.

2 “خَابَ” (khāba) Arapça bir fiildir ve “hüsrana uğramak, başarısız olmak, kayıp yaşamak, hayal kırıklığına uğramak” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 5 kez geçer: 3:127; 14:15; 20:61, 111; 91:10.

11. Semud halkı,1 tuğyanı2 (azgınlığı) nedeniyle (vahyi) yalanladı.

1 Semud halkı ile ilgili açıklama 11:68’de yer alır.

1 Tağut ve tuğyan ile ilgili açıklama 2:15’te yer alır.  

12. Onların eşkiyası ayaklanmıştı.

13. Bunun üzerine Resulullah1 onlara, “Allah’ın devesine ve onun su içme hakkına (ilişmeyin)!” demişti.

            1 “رَسُولُ اللّٰهِ” (Resulullah), yani “Allah’ın elçisi” ifadesi Kur’an’da 10 kez geçer: 4:157; 7:158; 9:81; 33:21, 40; 48:29; 49:3, 7; 63:5; 91:13. Bunlardan 1 tanesi Salih için (91:13), 1 tanesi İsa için (4:157), 8 tanesi de Muhammed için kullanılmıştır: 7:158; 9:81; 33:21, 40; 48:29; 49:3, 7; 63:5.

14. Böylece onu (Salih’i) yalanladılar, ardından da onu (deveyi) vahşice katlettiler1. Bunun üzerine Rableri, günahları2 nedeniyle onların üzerini örttü3 ve orayı dümdüz etti.

1 “عَقَرَ” (akar) sözcüğü, “kesmek, yaralamak, öldürmek” anlamlarına gelir. “akarû” fiilinin, “hayvanın ayaklarının kesilerek veya kırılarak yere düşürüldükten sonra boğazlanması” anlamında kullanıldığı da belirtilmektedir.  Bu ifade, Kur’an’da 5 kez geçer. Bunların hepsi de vahşice katledilen deve için kullanılmaktadır: 7:77; 11:65; 26:157; 54:29; 91:14.

2  “ذَنْبٌ” (zenb) sözcüğü, “bir şeyin sonu” veya “arka tarafı” anlamlarına gelir. Deyimsel olarak, birinin sorumlu tutulabileceği ve karşılığında ceza ya da pişmanlık duyacağı eylemleri ifade eder ve "suç", "sorumluluk", "günah" gibi anlamlara gelebilir. Ancak dini bağlamda en yaygın çevirisi "günah" şeklindedir. Bu sözcük, türevleriyle birlikte Kur’an’da 38 yerde geçer: 3:11, 16, 31, 135 (2), 147, 193; 5:18, 49; 6:6; 7:100; 8:52, 54; 9:102; 12:29, 97; 14:10; 17:17; 25:58; 26:14; 28:78; 29:40; 33:71; 39:53; 40:3, 21, 55; 46:31; 47:19; 48:2; 51;59 (2); 55:39; 61:12; 67:11; 71:4; 81:9; 91:14.

3 “دَمْدَمَ” (demdeme) sözcüğü, “helak etmek, yerle bir etmek, üzerini örtmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.

15. Ve (O) akıbetinden korkmaz!1

            1 Bu ifade “Ve Allah, vermiş olduğu helak kararının sonucundan korkmaz” şeklinde de anlaşılabilir.