Sure, Mekke
döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 26. suredir. Adını, ilk ayette geçen “Şems”
(Güneş) kelimesinden alır. Sure, 15 ayettir.
Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Ve1 Güneş’e2 ve
onun aydınlığına3 (andolsun).
1 “وَ”
(ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan
bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre
cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme
edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için
yemin anlamı taşır.
2 Şems
(Güneş), Kur’an’da 31 kez geçer, bir defa da “gündüzün işareti” anlamında âyetü’n-nehâr
adıyla anılmıştır (17/12).
3 “ضُحَى”
(Duḥâ) sözcüğü, “gündüzün ilk ışıkları, kuşluk vakti ve sabah ışığı” anlamlarına
gelir. Bu sözcük Kur’an’da 7 kez geçer: 7:98; 20:59, 119; 79:29, 46; 91:1;
93:1.
2. Ve
onu izlediği zaman Ay’a1 (andolsun),
1 Kamer
(Ay) sözcüğü Kur’an’da 27 kez geçer. Ay’ın da Dünya etrafında bir tur atma
süresi, ‘sideral ay’ olarak bilinir ve yaklaşık 27,32 gün sürer. Bu süre, Ay’ın
Dünya etrafında tam bir tur dönmesidir. Ancak, ‘sinodik ay’ (yeni aydan yeni
aya kadar geçen süre) yaklaşık 29,5 gün sürer. Bu fark, Dünya’nın hem güneş
etrafında hareketi hem de kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanır. Yani
Ay, Dünya etrafında yaklaşık 27,32 günde bir tur atarken, Dünya da Güneş
etrafında ilerler. Bu da Ay’ın bir sonraki yeni ay fazına gelmesi için yaklaşık
2 günlük ek bir süre gerektirir.
3. Ve
onu (Güneş’i) tecelli ettirdiği1 zaman gündüze2(andolsun),
1 “جَلَاءَ” (celâ’e)
kelimesi, “tecelli etmek”, “görünür
hale gelmek" ve "açığa çıkmak" gibi anlamlara gelir ve Kur’an’da
4 kez geçer: 7:143, 187; 91:3; 92:2.
2 Nehar
(gündüz) sözcüğü Kur’an’da 56 kez geçer.
4. Ve
onu (Güneş’i) kuşattığı1 zaman geceye2(andolsun),
1 “غشي” (ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”,
“kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş
kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7; 3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5;
12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez); 24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11;
45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez); 71:7; 88:1; 91:4; 92:1.
2 Leyl
(gece) sözcüğü de Kur’an’da 56 kez
geçer.
5. Ve
semaya (gökyüzüne) ve onu inşa edene (andolsun),
6. Ve
yere (yeryüzüne) ve onu düzenleyene1 (andolsun),
1 “طَحَاهَا”
(tahâhâ) sözcüğü, “yayıp düzlemiş olmak, yaymak, düzgün hale getirmek” anlamlarına
gelir.
7. Ve
nefse (cana) ve onu tesviye edene (düzenleyene, biçimlendirene,
son şeklini verene) (andolsun).
8. Böylece
ona fücurunu1 da takvasını2 da ilham
etti.
1 “فُجُورَ”
(fücur) kelimesi, temel olarak “yarmak”, “açmak” anlamına gelen “فَجَرَ”
(fe-ce-ra) kökünden türemiştir. “فُجُورَ” (fücur) kelimesi de
metaforik olarak “sınırları aşmayı”, “ahlaki değerleri çiğnemeyi” ifade eder. Bunları
yapanlara da facir denir. Bu kelime Kur’an’da 7 kez geçer: 38:28; 71:27;
75:5; 80:42; 82:14; 83:7; 91:8.
2 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
9. Onu tezkiye eden (nefsini arındıran) elbette ki felaha ermiştir.
10. Onu
(nefsini) kirleten1 de elbette ki kaybetmiştir2.
1 “دَسَّاهَا”
(dassâhâ), “onu bastı, kirletti, gizledi, bozdu, kötüleştirdi” anlamlarına
gelir. Bu sözcük Kur’an’da sadece bu ayette
geçmektedir.
2 “خَابَ”
(khāba) Arapça bir fiildir ve “hüsrana uğramak, başarısız olmak, kayıp
yaşamak, hayal kırıklığına uğramak” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 5 kez
geçer: 3:127; 14:15; 20:61, 111; 91:10.
11. Semud
halkı,1 tuğyanı2 (azgınlığı)
nedeniyle (vahyi) yalanladı.
1 Semud
halkı ile ilgili açıklama 11:68’de yer alır.
1 Tağut ve tuğyan ile ilgili açıklama 2:15’te yer
alır.
12. Onların
eşkiyası ayaklanmıştı.
13. Bunun
üzerine Resulullah1 onlara, “Allah’ın
devesine ve onun su içme hakkına (ilişmeyin)!” demişti.
1 “رَسُولُ
اللّٰهِ” (Resulullah), yani “Allah’ın elçisi” ifadesi Kur’an’da 10 kez geçer:
4:157; 7:158; 9:81; 33:21, 40; 48:29; 49:3, 7; 63:5; 91:13. Bunlardan 1 tanesi
Salih için (91:13), 1 tanesi İsa için (4:157), 8 tanesi de Muhammed için
kullanılmıştır: 7:158; 9:81; 33:21, 40; 48:29; 49:3, 7; 63:5.
14. Böylece
onu (Salih’i) yalanladılar, ardından da onu (deveyi) vahşice
katlettiler1. Bunun üzerine Rableri, günahları2
nedeniyle onların üzerini örttü3 ve orayı dümdüz etti.
1 “عَقَرَ”
(akar) sözcüğü, “kesmek, yaralamak, öldürmek” anlamlarına gelir. “akarû”
fiilinin, “hayvanın ayaklarının kesilerek veya kırılarak yere düşürüldükten
sonra boğazlanması” anlamında kullanıldığı da belirtilmektedir. Bu ifade, Kur’an’da 5 kez geçer. Bunların
hepsi de vahşice katledilen deve için kullanılmaktadır: 7:77; 11:65; 26:157;
54:29; 91:14.
2 “ذَنْبٌ” (zenb) sözcüğü,
“bir şeyin sonu” veya “arka tarafı” anlamlarına gelir. Deyimsel olarak, birinin
sorumlu tutulabileceği ve karşılığında ceza ya da pişmanlık duyacağı eylemleri
ifade eder ve "suç", "sorumluluk", "günah" gibi
anlamlara gelebilir. Ancak dini bağlamda en yaygın çevirisi "günah"
şeklindedir. Bu sözcük, türevleriyle birlikte Kur’an’da 38 yerde geçer: 3:11,
16, 31, 135 (2), 147, 193; 5:18, 49; 6:6; 7:100; 8:52, 54; 9:102; 12:29, 97;
14:10; 17:17; 25:58; 26:14; 28:78; 29:40; 33:71; 39:53; 40:3, 21, 55; 46:31;
47:19; 48:2; 51;59 (2); 55:39; 61:12; 67:11; 71:4; 81:9; 91:14.
3 “دَمْدَمَ”
(demdeme) sözcüğü, “helak etmek, yerle bir etmek, üzerini örtmek” anlamlarına
gelir. Bu ifade Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
15. Ve
(O) akıbetinden korkmaz!1
1 Bu
ifade “Ve Allah, vermiş olduğu helak kararının sonucundan korkmaz” şeklinde de
anlaşılabilir.