Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 41.
suredir. Adını, ilk ayetindeki harflerden almaktadır. Sure 83 ayettir.
Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1.
Ya, Sin.1
1 “Ya
Sin” ‘Başlangıç Harfleri’ ile başlayan bu surede; 237 tane “Ya” ve 48
tane de “Sin” harfi vardır. Bunların toplamı 285’tir ve bu da 19’un tam 15
katıdır.
Bizim neslimiz,
Kur’an’daki iki büyük mucizeye tanıklık etme ayrıcalığına sahiptir: olağanüstü
bir matematiksel kod ve eşsiz bir edebi mucize. İnsanlar, matematiksel bir
düzenlemeye sahip bir metin yazmaya çalıştığında, bu genellikle metnin edebi
kalitesini olumsuz etkiler. Ancak Kur’an, bu matematiksel kodun yanı sıra,
edebi mükemmeliyet açısından da eşsiz bir standart sunmaktadır.
2. Ve1 hâkîm2 olan
Kur’an’a (andolsun ki).
1 “وَ”
(ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan
bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre
cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme
edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için
yemin anlamı taşır.
2 “حَك۪يمِۙ” (hâkîm) sözcüğü “hikmet sahibi olan,
her şeyin en doğru ve en uygun şekilde bilen” gibi anlamlara gelir. “Hikmet” kavramının da köken itibariyle
İbranice “חָכְמָ֤ה” hokhmah ya da Süryanice “hekhmeth” sözcüğünden geldiği ve
sonradan Arapçaya “الحكمة” hikma şeklinde geçtiği düşünülmektedir.
Hikmet de “derin ve yararlı bilgi”, “manayı idrak etmek (bilmek, anlamak,
kavramak)”, “yargıda bulunma (hüküm verme) kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik”
anlamlarına gelir.
3. Şüphesiz
ki sen, kesinlikle resullerdensin1 (görevlendirilenlerdensin);
1 Nebi (peygamber),
kendisine yazılı ayetler (suhuf veya kitap) indirilen elçidir. Resul (elçi)
ise kendisinden önce indirilen kitaplara davet eden ve onları açıklayan bir
elçidir. Tüm nebiler aynı zamanda resuldür; ancak tüm resuller nebi değildir.
Muhammed, nebilerin hatemidir (mührüdür, işaretidir).
4.
Sırat-ı Müstakimin1 üzerinde.
1 “الصِّرَاطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ”
(Sırat-ı Müstakim) ifadesindeki “sırat” sözcüğü, “yol”,
“geniş ve düz bir yol” anlamlarına gelir. “Müstakim” sözcüğü ise “istikamet
üzere olan” ve “eğriliği olmayan” anlamlarına gelir. “Sırat-ı Müstakim”
ifadesi Kur’an’da 32 kez geçer: 1:6; 2:142, 213; 3:51, 101; 4:68, 175; 5:16,
6:39, 87, 126, 153, 161; 7:16; 10:25; 11:56; 15:41; 16:76, 121; 19:36; 22:54;
23:73; 24;46; 36:4, 61; 37:118; 42:52; 43:43, 61, 64; 48:2, 20; 67:22.
46:30 ayetinde ise “الطَّرِيقُ ٱلْمُسْتَقِيمُ”
(Tarik-i Müstakim) ifadesi geçmektedir. “Tarik” sözcüğü ise, “yol”, “izlenecek
güzergâh” anlamlarına
gelir.
5. Azizir-Râhîm’den (merhamet eden mutlak güç sahibinden) indirilmiş.
6.
Ataları uyarılmamış, bu nedenle gaflet içinde olan bir kavmi (toplumu)
uyarman içindir.
7. Andolsun
ki onların çoğu üzerine söz (karar, hüküm) hak (gerçek)
oldu. Bundan dolayı onlar iman etmezler.
8. Elbette
ki Biz, onların boyunlarına1 prangalar2
yaptık. Böylece çenelerine kadar… Bu nedenle onların kafaları kalkıktır3.
1 “(أَعْنَاق)”
(‘ânâk) sözcüğü, “boyun” demektir ve fiziksel anlamda baş ile gövde
arasındaki bölgeyi ifade eder. Bu sözcük, Kur’an’da 9 kez geçer: 8:12; 13:5;
17:13, 29; 26:4; 34:33; 36:8; 38:33; 40:71.
2 “غُلٌّ” (ğull) sözcüğü, “ellere veya boyna
geçirilen zincir”, “pranga” veya “bağlama aracı” anlamına gelir. Bu kökten
türemiş kelimeler Kur’an’da 10 kez geçer: 5:64 (2 kez); 7:157; 13:5; 17:29;
34:33; 36:8; 40:71; 69:30; 76:4.
3 “ذَقْنٌ”
(zekn) sözcüğü, “çene” demektir. Bu sözcük, Kur’an’da 3 kez geçer: 17:107,
109; 36:8.
4 “مُقْمَحُونَ”
(mukmâhûn) sözcüğü, “zorlanarak başı yukarıda tutmak” gibi bir anlama
gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
9. Ve
önlerine bir set, arkalarına da bir set yaptık. Böylece onları kuşattık. Onlar,
bundan dolayı görmezler.
1 “غشي”
(ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi
anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7;
3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez);
24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez);
71:7; 88:1; 91:4; 92:1.
10. Ve
onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir. İman etmezler.
11. Sen
ancak zikre tabi olan kimseyi ve gıyabında (görmediği halde) Râhmân’dan haşyet (derin
saygı, içten sevgi) duyan kimseyi uyarabilirsin. Bu
nedenle onu bir mağfiret (bağışlanma) ve kerim (değerli, saygın)1
bir ecir (karşılık) ile müjdele.
1 Bu
kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına
gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31;
17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40;
31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27,
78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2
kez), 17; 96:3.
12. Şüphesiz
ki Biz, ölüleri Biz diriltiriz. Önden takdim ettiklerini de eserlerini (geride
bıraktıklarını) de yazarız. Her şeyi de bir imam-ı mübinde1
kayıt altına aldık2.
1 İmam-ı
mübin; her şeyin ayrıntılı olarak içine kaydedilen ve her şeyi açıklığa
kavuşturan (açık ve belirgin) olan ana sicil defteridir.
“Apaçık”,
“açık seçik olan”, “her şeyi açıklığa kavuşturan” gibi anlamlara gelen ‘mübin’
sözcüğü, Kur’an’da 119 kez geçer. Allah’ı tanımlayan “mübin” sıfatı ise
Kur’an’da yalnızca 24:25 ayetinde, “Varlığı Apaçık” anlamında
bildirilmiştir.
2 Bu
sözcük, “ح-ص-ي” (ḥ-s-y) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı da “saymak”,
“hesaplamak”, “kayıt altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş
kelimeler Kur’an’da 11 kez geçer: 14:34; 16:18; 18:12, 49; 19:94; 36:12; 58:6;
65:1; 72:28; 73:20; 78:29.
13. Ve
resuller gönderdiğimiz
şehir halkını onlara örnek ver.1
1 “ضْرِب”
(darb) sözcüğü, bağlama göre “vurmak”, örnek vermek”, “iz bırakmak”, “yönelmek”,
“gitmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 58 kez geçer.
14.
Onlara iki resul göndermiştik. Böylece onları yalanladılar. O zaman (o iki elçiyi) üçüncü ile aziz kıldık
(yücelttik, onurlandırdık). Bunun üzerine dediler
ki: “Şüphesiz ki Bizler, size gönderilenleriz.”
15. Dediler
ki: “Sizler, bizim gibi bir beşerden başkası değilsiniz.1 Râhmân
(merhametli olan) da bir şey indirmiş değildir. Sizler
sadece yalan söylüyorsunuz.”
1 Allah,
elçi gönderecek olsaydı bir insan değil, melek gönderirdi.
16. Dediler
ki, “Rabbimiz biliyor ki, şüphesiz ki bizler size gönderilenleriz.
17. Açıkça
tebliğden (bildirmekten) başka da üzerimizde (herhangi bir
sorumluluk) yoktur.”
18. Dediler
ki: “Şüphesiz ki bizler, sizden dolayı uğursuzluğa1 uğradık.
Eğer vazgeçmezseniz sizi kesinlikle recmederiz2 ve
bizden, size elem verici bir azap dokunur.”
1 “اطَّيَّرْنَا”
(iṭṭayarnā) kelimesi, “طَیَّرَ” (ṭayyara) kökünden türetilmiştir ve Arapça’da
“uğursuzluk getirmek” ya da “kötü şans getirmek” anlamına
geldiği; bu ifadenin eski Arap kültürlerinde kuşların uçuş yönüne bakarak
geleceği tahmin etmeye dayanan bir inançtan türetildiği ve birine veya bir
olaya “uğursuzluk atfetmek” anlamına geldiği belirtilmektedir. Kafirlerin, elçileri uğursuzluk sebebi saydıkları, Kur’an’da
3 defa belirtilmiştir. Uğursuzluk
sözcüğü Kur’an’da 6 kez geçer: 7:131 (2 kez); 27:47 (2 kez); 36:18, 19.
2 “رَّجِيمِ”
(raciym) sözcüğü, Arapça’da “taşlanmış, dışlanmış, kovulmuş” anlamlarına
gelir. “רֶ֧גֶם” (recem) sözcüğü, Tevrat’ta da geçmektedir ve İbranice’de
“taşlamak, taşa tutmak” anlamlarına gelir.
19. Dediler
ki: “Size zikredildiği (uyarıldığınız) için mi sizde
uğursuzluk var? Hayır! Sizler müsrif (haddi
aşan)1 bir toplumsunuz.”
1 “مُسْرِفِينَ” (musrifîn) sözcüğü, “haddi aşanlar,
savurganlık yapanlar, aşırıya gidenler” anlamlarına gelir.
20.
Şehrin en uzak yerinden1 bir
adam2 koşarak geldi. Dedi ki: “Ey halkım, resullere tabi olun!
1 “أَقْصَى”
(âksa) sözcüğü, “en uzak”, “en köşe” demektir. Bu sözcük Kur’an’da 5 kez geçer: 8:42; 17:1; 19:22;
28:20; 36:20.
2 “racul/rical” sözcüğü erkek-kadın ayırımı
içermeksizin insan türüne verilmiş, ‘belli bir olgunluğa ulaşmış, karakteri
sağlam, yiğit’ anlamına gelen Türkçe karşılığı “adam” olan bir sıfattır. Bu
nedenle ayette sözü edilen cesur kişi bir kadın da olabilir.
21.
Sizden bir ecir (karşılık) istemeyen kimselere tabi olun.1
Onlar hidayete (kılavuzluğa) erenlerdir.
1 Allah’ın
elçilerinin kanıtı şudur: 1- Sadece Allah’ı savunurlar. 2 Sadece tevhide
çağırırlar. 3- Bunun için herhangi bir ecir istemezler.
22. Ve
ben, beni yoktan var edene niçin kulluk etmeyeyim
ki? Ve O’na döndürüleceksiniz.
23.
O’nun dışında ilahlar (yüce
olanlar) edinir miyim? Eğer Râhmân (merhametli olan) bana
bir zarar vermek isterse, onların şefaati bana bir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.1
1 “نَقَذَ”
(nekâz) sözcüğü, “kurtarmak”, “salmak” gibi anlamlara gelir. Bu sözcük
Kur’an’da 5 kez geçer: 3:103; 22:73; 36:23, 43; 39:19.
24. O
zaman ben, gerçekten de1 apaçık bir sapkınlık içinde olurum.
1 “لَفِي”
(lefi) ifadesi, “Gerçekten de bu, ... içindedir” şeklinde çevrilebilir. “لَ”
(le) burada vurgulama yapmaktadır. Bu ifade Kur’an’da 10 kez geçer: 12:95;
15:72; 26:97, 196; 36:24; 51:8; 82:13, 14; 83:22; 87:18.
25. Şüphesiz
ki ben, Rabbiniz ile (O’nun aracılığıyla) iman ettim. O halde beni duyun!
26. “Cennete
gir!” denildiğinde, dedi ki: “Ah keşke1 kavmim
bilseydi;
1 Türkçe’ye “keşke” olarak çevrilen “لَيْتَ” (leyte) sözcüğü, umut ve temenni
bildiren bir ifadedir ve Kur’an’da 15 ayette geçmektedir. Bu sözcük, genellikle
pişmanlık (4:73; 6:27; 18:42; 25:28; 28:79; 33:66; 43:38; 69:25, 27; 78:40;
89:24), istek (19:23; 25:27) ve temenni (36:26) anlamlarında kullanılmıştır.
27. Bundan
dolayı Rabbimin, bana mağfiret ettiğini (beni bağışladığını) ve (cennette)
onurlandırılanlardan1 kıldığını.”2
1 Bu
kelime “soylu olmak”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına
gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. “مُكْرَمِين”
(mükremiyn), de “şereflendirilmiş”, “onurlandırılmış” demektir. Bu kökten
türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31; 17:23, 62,
70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40; 31:10; 33:31,
44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27, 78; 56:44, 77;
57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2 kez), 17; 96:3.
2 Sıddîkler
(doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlar) gerçekte ölmezler; onlar sadece Âdem
ile Havva’nın yaşadığı aynı Cennete geçerler. Aktif ve ideal bir yaşamdaki
elçilere, azizlere ve şehitlere katılırlar (Reşat Halife, Ek 17).
28. Ondan
sonra onun kavminin üzerine gökteki ordulardan indirmiş değiliz. İndirenler de
olmadık!
29.
Sadece, bir haykırış (çığlık) oldu. Böylece onlar sönüverdiler1.
1 “خَامِد”
(hâmed) sözcüğü, “sönmek”, “bitmek”, “hareketsiz hale gelmek”, “cansız hale
gelmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 2 kez geçer: 21:15; 36:29.
30. O
kulların vay haline!1 Kendilerine ne zaman
bir resul gelse mutlaka onunla alay ederlerdi.
1 “يَا
حَسْرَةً” (Yâ hâsreten) ifadesi, “Ah, ne yazık!” “vah, ne
büyük pişmanlık” “Yazıklar olsun!” “vay haline!” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 4 kez geçer: 2:167; 6:31; 36:30;
39:56.
31.
Kendilerinden önceki nesillerden helak ettiklerimizi görmezler mi? Onlar, kendilerine
(yanlarına) asla dönemezler.
32. Ve
hiç şüphesiz, hepsi topluca huzurumuzda hazır bulundurulurlar.
33.
Ölü toprakta da onlar için ayettir (delil, işarettir). Ona hayat
verdik ve ondan dane (habbe, tahıl tanesi) çıkardık. Böylece ondan
yerler.
34. Ve
onda hurma ve üzüm bahçeleri yaptık. Ve içinde pınarlar fışkırttık1.
1 “فَجَّرَ”
(feccere) kelimesi "fışkırtmak" anlamına gelir. Bu
sözcük, Kur’an’da 11 kez geçer: 2:60, 74; 17:90, 91 (2 kez); 18:33;
36:34; 54:12; 76:6 (2 kez); 82:3.
35. Ürünlerinden
ve elleriyle yaptıklarından yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36. O,
Sûbhân’dır (her
türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir -uzaktır- ve yücedir). Yerin bitirdiklerinden
de nefislerinden (kendi türlerinden) de bilemedikleri şeylerden de çiftler
yarattı.1
1 Allah varlıkları; dişi-erkek, artı-eksi,
anot-katot, soğu-sıcak, yaz-kış, gece-gündüz gibi birbirini tamamlayan
çiftlerden yaratmıştır.
37. Gece
de onlar için bir ayettir (delildir, işarettir). Ondan, gündüzü
sıyırıp çıkarırız, o zaman onlar zulme batmış kalırlar.
38. Güneş
de kendisi için karar kılınan yere akıp gider. Bu, Azizil-Aliym’in (Her şeyi bilen mutlak güç sahibinin) takdiridir.
39.
Ay’a da menziller (konaklar, evreler) takdir ettik. Nihayet kurumuş, bükülmüş
eski bir hurma dalı gibi1 dönüşür2.
1 “كَالْعُرْجُونِ”
(kel’urcuvn) ifadesi, “kurumuş, bükülmüş hurma dalı gibi” anlamına gelmektedir.
2 “عَادَ”
(‘âdâ) sözcüğü, “geri döndü”, “dönüştü” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
40. Güneş’in,
Ay’a yetişmeye asla güç yetiremez1. Gece
de gündüzün önüne geçemez.2 Hepsi
de bir felekte3 (yörüngede) yüzmektedir.
1 “يَنْبَغِي” (yenbeği)
sözcüğü, “gerekmek”, “yakışmak”, “uygun olmak” anlamlarına gelir. Bu sözcük,
Kur’an’da 6 kez geçer: 19:92; 25:18; 26:211; 36:40, 69; 38:35.
2 “سَبَقَ” (sebekâ) sözcüğü, “önce olmak, önde olmak, geçmek,
öne geçmek, üstün gelmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 36
defa geçmektedir: 2:148; 5:48; 7:80; 8:59, 68; 9:100; 10:19; 11:40;
11:110; 12:17, 25; 20:99, 129; 21:27, 101; 23:27, 43, 61; 29:4, 28, 39; 35:32;
36:40, 66; 37:171; 41:45; 42:14; 46:11; 56:10 (2 defa), 60; 57:21; 59:10;
70:41; 79:4 (2 defa).
3 “فَلَك”
(felek) sözcüğü, “yörünge”, “dönme hareketi”, “çark”, “fırtına” anlamlarına
gelir. Bu sözcük, Kur’an’da 2 kez geçer: 21:33; 36:40.
41. Şüphesiz
ki onlar için bir ayet (delil, işaret) de, zürriyetlerini dolu
gemide (soylarını anne rahminde) taşımamızdır.
1 “مَشْحُونِ”
(meşhun) sözcüğü, bağlama göre “dolu”, yükle dolmuş”, “her şeyle dolu” anlamlarına
gelir. Bu sözcük, Kur’an’da 3 kez geçer: 26:119; 36:41; 37:140.
42. Onlar
için binmekte olduklarının benzerini de yarattık.
43. Ve
eğer istersek onları suya gömeriz. Böylece onların çığlıklarına yetişen olmaz
ve onlar kurtarılmazlar.
44. Bizden
bir rahmet ve bir süreye kadar meta1
hariç.
1 “المتعة” (metâ), faydalanılan şey; yani eş, mal, ürün,
sermaye vb anlamlara gelmektedir. “المتعة”
(mût’a) sözcüğü de faydalanma ve menfaat sağlama anlamına gelmektedir.
45. Ve
onlara, “Önünüzdekilerden ve ardınızdakilerden dolayı takvalı
olun1. Umulur ki (Allah) size merhamet edilir.” denildiği
zaman,
1 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
46. Ve
onlara, Rablerinin ayetlerinden (vahiyden, işaretlerinden)
ne ayet gelirse gelsin, ancak ona karşı yüz çevirenlerdirler1.2
1 “مُعْرِضِينَ” (muʿriḍīn) ifadesi, “yüz çevirenler”, “uygunsuz
davrananlar” veya “ilgisiz kalanlar” anlamlarına gelir.
2 Bu ayet, 6:4 ayetinde de tekrarlanmaktadır.
47. Ve onlara,
“Allah’ın, sizi rızıklandırdığı şeylerden infak edin!” denildiği zaman, küfreden
(hakkı örten) kimseler, müminlere
derler ki: “Allah’ın istediği taktirde yedireceği kimselere biz mi yedirelim! Ancak
sizler, şüphesiz ki apaçık bir delalet (sapkınlık) içindesiniz.”
48. Ve diyorlar ki: “Eğer sadıklardan (doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlardan)
iseniz, bu vaat ne zaman?”1
1 Bu ayet, 10:48, 21:38, 21:71, 34:29, 36:48 ve 67:25
ayetinde de tekrarlanmaktadır.
49. Bir
tek haykırıştan başka ne bekliyorlar? Ve onlar düşmanca çekişirlerken1 onları
yakalayacak!
1 Hasım kelimesi, Arapça’da “خَاصَمَ” (hasama) şeklinde geçer ve
“çekişmek”, “düşmanca davranmak”, “kavga etmek” anlamına gelir. Kur’an’da,
hasım kökünden türemiş 18 kelime geçer: 2:204; 3:44; 4:105; 16:4; 22:19 (2
kez); 26:96; 27:45; 36:49, 77; 38:21, 22, 64, 69; 39:31; 43:18, 58; 50:28.
50. Artık
ne vasiyet edebilecekler, ne de ailelerine dönebilecekler.
51. Ve
Sûr'a üflendi. Derken onlar, kabirlerinden Rablerine doğru akın ederler.1
1 “يَنسِلُونَ”
(sâkuvn) sözcüğü, “akın ederler” veya “hızla giderler” anlamına gelmektedir. Bu
ifade Kur’an’da 2 kez geçer: 21:96; 36:51.
52. Dediler
ki: “Veyl olsun bize!1 Yattığımız yerden2
bizi kim kaldırdı? Bu, Râhmân’ın vadettiği şeydir. Gönderilenler (elçiler)
de doğruyu söyledi.”
1 Veyl,
kelimesi Arapça’da “وَ-يْ-ل” (ve-ye-le) kökünden türemiş
bir kelimedir. Bu kelime, sözlük itibariyle “azap, sıkıntı, keder, acı,
felaket, hüzün, yazık, eyvah ve küçük düşürme” anlamlarına gelir. “Veyl olsun”
ifadesi de “Azap olsun! Yazıklar olsun! Vay haline! ve Helak olsun!” anlamlarına
gelir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:79 (2 kez); 5:31; 11:72; 14:2;
18:49; 19:37; 20:61; 21:14, 18, 46, 97; 25:28; 28:80; 36:52; 37:20; 38:27;
39:22; 41:6; 43;65; 45:7; 46:17, 51:60; 52:11; 68:31; 77:15, 19, 24, 28, 34,
37, 40, 45, 47, 49; 83:1, 10; 104:1; 107:4.
2 “مَرْقَد”
(merkâd) sözcüğü, “yatılan yer”, “dinlenme yeri” gibi anlamlara gelir. Bu ifade Kur’an’da 2 kez geçer: 21:96; 36:51.
53. Sadece
bir tek haykırıştır. Böylece onların hepsi huzurumuzda hazır bulundurulurlar.
54. Böylece
o gün, nefse (kimseye) haksızlık yapılmaz. Yaptıklarınızın dışında da bir ceza1
(karşılık) görmezsiniz.2
1 “جزَاءُ” (cezâ) kelimesi “bedel” ve
“karşılık” gibi anlamlara gelir. Bu kelime hem olumlu hem de olumsuz anlam
taşıdığı için, bağlama göre "yaptırım", "zarar" ya da
"ödül" anlamında kullanılabilir. Cezâ kelimesi, türevleriyle birlikte
Kur’an’da 117 kez geçer.
2 Kötülüğün
cezası, yapılan kötülük kadardır. Ancak iyiliğin karşılığı, fazlasıyla
verilecektir. Hatta bazı ayetlerde on kat; bazı ayetlerde ise Allah, ne
kadar isterse o kadar ecir vereceği belirtilmektedir. (İlgili ayetler: 6:160;
2:261; 10:26-27; 24:38; 28:84; 34:37; 40:40)
55. Şüphesiz
ki cennetin sahipleri o gün keyifli bir işin içindedirler.
56. Onlar
ve eşleri gölgeliklerde, sedirler üzerine yaslanmışlardır.
57. Onlar
için orada meyve ve diledikleri şeyler var.
58. “Selâm”,
merhamet eden (Rahim) Rabden
bir sözdür.
59. Ve
bugün ayrılın1, ey mücrimler (azılı suçlular)!
1 “امْتَاز”
(imtezâ) sözcüğü, “ayrılmak,” “farklılaşmak”, “ayrışmak” anlamlarına gelir.
Bu ifade Kur’an’da 4 kez geçer: 3:179; 8:37; 36:59; 67:8.
60. Ey ademoğulları! ‘Şeytana (aldatana,
saptırana) kulluk
(hizmet)
etmeyin. Şüphesiz ki o sizin için apaçık bir düşmandır’ diye sizinle ahitleşmedim
mi?
61. Ve
Bana kulluk edin. Sırat-ı müstakim (dosdoğru olan yol) budur.
62. Ve
andolsun ki (şeytan) sizden birçok topluluğu1 saptırdı.
O halde aklınızı kullanmıyor musunuz?
1 “جِبِلاًّ”
(cibillân) sözcüğü, “topluluklar”, “nesiller”, “kuşaklar”, “yığın”, “kalabalık”
anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 2 kez geçer: 26:184; 36:62.
63. İşte
bu, size vadedilmiş olan cehennemdir.
64. Küfrettiğiniz (örttüğünüz) şeylerden dolayı bugün ona (ateşe)
yaslanın1!”
1 “يَصْلٰيهَٓا”
(yeslâhe) sözcüğü, “yaslanmak”,
“yakın olmak”, “yaklaşmak” veya “temas etmek” gibi anlamlarına gelen “ص-ل-ي”
(s-l-y) kökünün türemiştir ve “yaklaşırsınız” veya “yaslanırsınız” şeklinde
çevrilebilir. Bu ifade, Kur'an'da 25 kez geçer: 4:10, 30, 56, 115; 14:29;
17:18; 19:70; 27:7; 28:29; 36:64; 37:163; 38:56, 59; 52:16; 56:94; 58:8; 69:31;
74:26; 82:15; 83:16; 84:12; 87:12; 88:4; 92:15; 111:3.
65.
O gün onların ağızlarını1
mühürleriz.2 Bize elleri konuşur, ayakları da kazandıkları şeyler hakkında tanıklık
eder.
1 “فَم” (fâm)
sözcüğü, “ağız” demektir. Bu sözcük Kur’an’da 13 kez geçer: 3:118, 167; 5:41;
9:8, 30, 32; 13:14; 14:9; 18:5; 24:15; 33:4; 36:65; 61:8.
2 “خَتَم” (hatem) sözcüğü Tevrat’ta da “חֹתָֽמְ”
(hotâm) şeklinde geçmektedir ve “mühür, imza, işaretleme” anlamlarına gelir. “Hatem”
sözcüğü Kur’an’da 8 kez geçer: 2:7; 6:46; 33:40; 36:65; 42:24; 45:23; 83:25, 26.
66. Ve
eğer isteseydik gözlerinin üzerini örterdik1.
Böylece yol için yarışırlardı,2 o halde
nasıl3 görecekler?
1 “لَطَمَسْنَا” (letemesnâ) kelimesi, “طَمَسَ” (tâmese)
kökünden türemiş ve “silmek”, “yok etmek”, “örtmek” anlamlarına gelir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 5 kez geçer: 4:47;
10:88; 36:66; 54:37; 77:8.
2 “سَبَقَ” (sebekâ) sözcüğü, “önce olmak, önde olmak, geçmek,
öne geçmek, üstün gelmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 36
defa geçmektedir: 2:148; 5:48; 7:80; 8:59, 68; 9:100; 10:19; 11:40;
11:110; 12:17, 25; 20:99, 129; 21:27, 101; 23:27, 43, 61; 29:4, 28, 39; 35:32;
36:40, 66; 37:171; 41:45; 42:14; 46:11; 56:10 (2 defa), 60; 57:21; 59:10;
70:41; 79:4 (2 defa).
3 “فَاَنّٰى” (fe-enne) ifadesi, “o zaman nasıl”, “o halde
nereden” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez
geçer: 23:89; 36:66; 40:62; 43:87; 47:18.
67. Ve
eğer isteseydik, kendi yerlerinde şekillerini değiştirirdik1. Böylece
ne gitmeye1 güçleri yeterdi, ne de geri dönmeye.
1 “لَمَسَخْنَاهُمْ”
(le-mesâhnahum) ifadesi, “Onları şekilden şekle soktuk.” veya “Onları
değiştirdik.” anlamlarına gelir. Bu
ifade Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
2 “مَضَىٰ”
(medâya) sözcüğü, geçmek”, “gitmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez
geçer: 8:38; 15:65; 18:60; 36:67; 43:8.
68. Ve
kime uzun bir ömür verirsek, onu yaratışta tersine çeviririz1.
Hâlâ akıl etmiyorlar mı?
1 “نُنَكِّسْهُ”
(nunakkishu) sözcüğü, “bir şeyin yönünü ya da düzenini tersine çevirmek”
anlamına gelen “نُكِّسُ” (nakkasa) kökünden türemiştir ve “genellikle
yaşlanma”, “zayıflama” ve “fiziksel olarak bozulma” süreçlerini
tanımlamaktadır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 3 kez geçer:
21:65; 32:12; 36:68.
69. Ona
şiir1 öğretmedik. Ona da şiir gerekmez.2 O, sadece zikirdir (hatırlatıcıdır) ve Kur’an-ı mübindir
(apaçık bir bildiridir).
1 “farkına
varmak, hissetmek, sezmek” gibi anlamlara gelen “شَعَرَ” (şe’âre)
sözcüğünden türeyen “الشِّعْرَ” (eş-şi’ra) sözcüğü, “fark eden,
hisseden, idrak eden”, “farkındalık sahibi”, “ince ve hassas nitelikte olan” ya
da “şiir” gibi anlamlara da gelebilir. “شعر” kökünden türemiş olan “شعر”
(şiir) sözcüğü de, insanın derin his ve düşüncelerinin sanatsal bir ifadesidir.
Kur’an’da, “şiir” ile ilgili olarak 6 sözcük geçmektedir: 21:5;
26:224; 36:69; 37:36; 52:30; 69:41.
2 “يَنْبَغِي” (yenbeği)
sözcüğü, “gerekmek”, “yakışmak”, “uygun olmak” anlamlarına gelir. Bu sözcük,
Kur’an’da 6 kez geçer: 19:92; 25:18; 26:211; 36:40, 69; 38:35.
70. (Kur’an),
Hay (diri) olan kimseleri uyarır ve kafirlerin üzerine sözün (azabın)
hak (gerçek) olması sağlanır.
71. Görmüyorlar
mı! Şüphesiz ki Biz, kendi ellerimizin yaptığı şeylerden onlar için hayvanlar1
yarattık. Böylece onlar, onlara sahip olmaktadırlar.
1 "نِعْمَ"
kelimesi de, "güzel" veya "iyi" anlamına gelir. Kur'an'da
bu kökten türeyen farklı kelimeler de bulunmaktadır. Örneğin: “نِعْمَ”
(ni’me), güzel
veya iyi bir durumu ifade eder. “نَعِيم” (nâ’îm), bolluk,
mutluluk veya nimet anlamına gelir. “أَنْعَام” (en’âm) ise, “hoş ve
faydalı varlıklar” demektir ve insanın bir şekilde yararlandığı tüm hayvanları
kapsar. “أَنْعَام” (en’âm) kelimesi Kur’an’da 29 kez geçer:
4:119; 5:1, 95; 6:136, 138 (3 kez), 139, 142; 7:179; 10:24; 16:5, 66, 80;
20:54; 22:28, 30, 34; 23:21; 25:44, 49; 32:27; 36:71; 40:79; 42:11; 43:12;
47:12; 79:33; 80:32.
72. Ve
onlar için ona (en’âma, canlılara) boyun eğdirdik.1
Böylece onlardan bazıları binekleri, bazılarını da yerler.
1 “الذُّلِّ”
(zûll), zillet durumunu, yani aşağılanma, itibarsızlık, zayıflık, boyun eğme
veya acizlik durumunu ifade eder. Kur’an’da bu kökten türemiş 24 kelime geçer:
2:61, 71; 3:26, 112, 123; 5:54; 7:152; 10:26, 27; 16:69; 17:24, 111; 20:134;
27:34, 37; 36:72; 42:45; 58:20; 63:8; 67:15; 68:43; 70:44; 76:14 (2 kez)
73. Ve
onlar için onlarda faydalar ve içecekler vardır. Şükretmeyecekler mi?
74. Ve
kendilerine yardım edilmesi umuduyla Allah'ın dışında1 ilahlar
edindiler.2
1 “مِنْ
دُونِ اللّٰهِ” (min dunillâhi) ifadesi, "Allah’tan başka" veya
"Allah’ın dışında" anlamlarına gelir.
2 Günümüz
müşrikleri de kendilerine mürşit, veli, evliya, şeyh, efendi, üstat, alim vb
unvanlar uydurdukları kimselerden şefaat adı altında yardım istemektedirler.
Allah’ın kendilerini affetmesi için kendilerine dahi bir faydası olmayan bu
kimseleri vesile kılıyorlar.
75. Onlar,
yardım etmeye güç yetiremezler. Oysa onlar (müşrikler), onlar
için hazır askerlerdir.
76. Öyleyse,
onların söyledikleri seni üzmesin! Bizler, onların gizlediklerini de açığa
vurduklarını da elbette ki biliyoruz.
77.
İnsan, şüphe yok ki onu bir nutfeden (bir damla sıvıdan) yarattığımızı görmüyor mu? Oysa şimdi apaçık
bir hasım1 oluyor.
1 Hasım kelimesi, Arapça’da “خَاصَمَ” (hasama) şeklinde geçer ve “çekişmek”,
“düşmanca davranmak”, “kavga etmek” anlamına gelir. Kur’an’da, hasım kökünden
türemiş 18 kelime geçer: 2:204; 3:44; 4:105; 16:4; 22:19 (2 kez); 26:96; 27:45;
36:49, 77; 38:21, 22, 64, 69; 39:31; 43:18, 58; 50:28.
78.
Kendi yaratılışını unuttu ve bize misal darp etti1: “Şu
kül olmuş2 kemikleri kim diriltecek?”
1 “ضْرِب”
(darb) sözcüğü, bağlama göre “vurmak”, örnek vermek”, “anlatmak”, “iz bırakmak”,
“yönelmek”, “gitmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 58 kez geçer.
2 “رَم۪يمٌ”
(râmîm) sözcüğü, “kül”, “çürümüş, bozulmuş şey” anlamlarına gelir. Bu
sözcük, Kur’an’da 2 kez geçer: 36:78; 51:42.
79.
De ki: “Onu ilk defa inşa eden (yaratan) kimse, onlara
hayat verecek. O, her türlü yaratmayı da Bilendir.”
80. O
ki, sizin için yemyeşil ağaçtan ateş var etti. Böylece sizler de ondan ateş
yakıyorsunuz1.
1 “أوْقَدَ”
(evkâde) sözcüğü, “tutuşturmak”, “ateş yakmak” anlamlarına gelir. Bu
ifade Kur’an’da 11 kez geçer: 2:17, 24; 3:10; 5:64; 13:17; 24:35; 28:38; 36:80;
66:6; 85:5; 104:6.
81.
Gökleri ve yeri yaratan kimse, onların benzerini de yaratmaya muktedir değil
mi? Kesinlikle! Ve O, hellâkul-aliym’dir
(Her şeyi bilen
yaratıcıdır).1
1 “خَلَّاقُ” (hellâk) ifadesi, “yaratıcı”
“sürekli yaratan” demektir. “hellâkul-aliym” ifadesi, Kur’an’da 2 defa geçmektedir: 15:86; 36:81.
82. Şüphesiz
ki onun emri budur. O bir şeyi murat ederse, ona sadece “Ol!” der2. Böylece
olmaya başlar.
1 “اِنَّـمَٓا”
(innemâ) sözcüğü, “sadece”, yalnızca” anlamlarına gelir. Bu ifade
Kur’an’da 11 kez geçer: 2:169, 173; 3:175; 4:17; 5:33, 55, 91; 6:36; 8:2; 9:18.
2 “كُنْ
فَيَكُونُ” (Kun feyekûn) ifadesi “Ol!
Böylece olmaya başlar” demektir. “كُنْ” (kun) kelimesi, Arapçadaki fiil köklerinden biri olup,
“ol” veya “olmaya başla” anlamına gelir. “فَيَكُون” (feyekūn) sözcüğü de
Arapçadaki “كانَ” (kâne) fiilinin bir şeklidir ve “olur” veya “gerçekleşir”
anlamına gelmektedir. Buradaki “فَ” (fe) bağlacı da bir sonucu ifade
etmek için kullanılır ve bağlama göre “böylece”, “o zaman” veya “ve” gibi
anlamlarına gelir. Buradaki “فَيَكُون” (feyekūn) ifadesi, o şeyin hemen “olması”
değil, “oluşmaya başlaması” anlamına gelmektedir. “Kun feyekûn” ifadesi Kur’an’da
8 kez geçer: 2:117; 3:47, 59; 6:73; 16:40; 19:35; 36:82; 40:68.
83. O
halde O, Sûbhân’dır (her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir -uzaktır- ve
yücedir). Her şeyin melekutu1 O’nun elindedir. Ve O’na
döndürüleceksiniz.
1 “مَلَكُوت”
(melekût) ifadesi, Arapça'da genellikle “mutlak egemenlik, hükümranlık,
üstün hakimiyet” anlamlarına gelir. Bu kelime, Allah'ın yaratma ve yönetmedeki
mutlak gücüne ve otoritesine vurgu yapar. Bu ifade Kur’an’da 4 kez geçer: 6:75; 7:185; 23:88; 36:83.