60. MÜMTEHİNE SÛRESİ

        Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 91. suredir. Adını, onuncu ayette geçen ve imtihan eden anlamına gelen “Mumtehine” kelimesinden alır. Sure 13 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ey iman edenler! Benim düşmanımı ve sizin düşmanınızı evliya (dostlar, rehberler, koruyup gözetenler) edinmeyin.1 Size Haktan (gerçekten, hakikatten) geleni inkâr ediyor ve Rabbiniz olan Allah ile (O’nun aracılığıyla) iman ettiğinizden dolayı resulü ve sizi (yurdunuzdan) çıkarmışlarken, sizler onları arzuluyorsunuz.2 Benim yolumda cihad etmek ve rızamı kazanmak için (o yurttan) çıktığınız hâlde, onlara olan sevginizi2 sır yapıyorsunuz (gizliyorsunuz)! Ben, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Ve sizden kim bunu yaparsa, düz (doğru) yoldan sapmıştır.

1 Veli/Evliya ifadesi, Kur’an’daki bağlamından çıkarılarak başka anlamlarda kullanılmaktadır. İlgili açıklama 2:120’de yer alır.

2 Bu kelime "وَدَّ" (vav-dal-dal) kökünden türemiştir ve “sevgi”, “istemek”, “arzulamak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:96, 105, 109, 266; 3:30, 69, 118; 4:42, 73, 89, 102; 5:82; 8:7; 11:90; 15:2; 19:96; 29:25; 30:21; 33:20; 42:23; 58:22; 60:1 (2 kez), 2, 7; 68:9; 70:11; 71:23; 85:14.

Rivayetlere göre; Kureyşliler, Müslimlerin müttefiki olan bir kabileye saldırarak, Hudeybiye Antlaşması’nı çiğnedikleri zaman, Muhammed Nebi, Mekke’ye saldırı için hazırlıklar yapmaya başladı. Ancak Mekke’ye saldırı yapılacağı hususu birkaç sahabe dışında hiç kimseye bildirilmemişti. Bu sıralarda Hatib bin Ebi Belta adındaki bir sahabe, Mekke’ye gidecek olan bir kadın ile görüşür ve Mekke’nin ileri gelenlerine iletmesi için ona gizli bir mektup verir. Bu haber karşılığında da Mekkeli müşriklerin ailesine dokunmayacaklarını düşünür. Kadın Medine’den ayrıldıktan sonra, Yüce Allah bu olayı resulüne bildirir. Mekke yolunda kadına ulaşılır ve saçları arasında gizlediği mektup bulunur.

2. Eğer size galip gelirlerse, size düşman olurlar, elleriyle ve dilleriyle size kötülük eder ve sizin inkâr etmenizi isterler.

3. Kıyamet günü ne yakınlarınız ne de evlatlarınız size fayda sağlamaz. (Allah) aranızdaki hükmünü verir. Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir.

Küfür ile İslâm’ın birbirlerine karşı savaş ettikleri bir dönemde, bir mümin, sırf iman ettikleri için müminlere karşı savaşan bir kafir ile -sebep ne olursa olsun- İslâm’a zarar verecek bir işe girişemez. Böyle bir davranış imanla çelişir; dolayısıyla, kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için niyeti kötü olmasa bile, bir müminin böyle davranması doğru değildir. Kim böyle bir girişimde bulunursa yoldan çıkmıştır. Benzer mesaj: 4:90.

Bu mesaj 2:134, 141, 272, 286, 6:52, 164, 8:28, 17:13-15, 31:33, 35:18, 39:7, 41:46, 45:15, 53:38-39, 64:15 ve 99:7-8 ayetleriyle birlikte okunmalıdır.

4. İbrahim’de ve onun beraberindekilerde sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Elbette ki biz, sizden de sizin Allah’ın dışında kulluk (hizmet) ettiklerinizden de uzağız. Sizi reddediyoruz. Bir tekı Allah ile iman edinceye (O’nun aracılığıyla inanıp güveninceye) kadar bizimle sizin aranızda ebedi olarak buğz2 ve düşmanlık olacaktır.” İbrahim’in babasına “Allah’tan gelecek hiçbir şeye karşı seni koruyamam, fakat, senin bağışlanman için dua edeceğim.” şeklindeki sözü hariç3 (şöyle dua etmişlerdi): “Rabbimiz, biz yalnızca Sana güveniyor ve Sana yöneliyoruz. Dönüş Sanadır.

ı “Bir tek/yalnızca O” anlamına gelen “vahdehu” kelimesi, Kur’an’da sadece altı kez geçer. Bunlardan bir tanesi “bir tek/yalnızca O” Kur’an’ı kabul edip sarılmaya işaret etmektedir (17:46). Bir tek/yalnızca Allah için kullanılan 7:70, 39:45, 40:12, 84 ve 60:4 ayetlerin sure ve ayet numaralarının toplamı (7 + 70 + 39 + 45 + 40 + 12 + 84 + 60 + 4) 361’dir ve bu da 19’un 19 katıdır.  Bu da Kur’an’ın ana mesajının “Yalnızca Allaha kulluk etmek” olduğunu vurgulamaktadır. (Reşat Halife, Ek 1’e bakınız)

2 Buğz; kin, nefret demektir. Bu sözcük, yapılanı unutmamak ve düşmanlık beslemek manasında da kullanılmaktadır. Bu sözcük Kur’an’da 6 defa (3:118, 119; 5:14, 64, 91; 60:4) geçmektedir.

3 Bu ayet 9:113, 19:47 ve 26:86 ayetleriyle birlikte okunmalıdır.  İbrahim’in babasına duası o sağken tevbe etmesine yönelikti. İbrahim böyle yapmıştı diyerek kafir veya müşrik olarak ölen kimselerin bağışlanması için dua edilmez. Kur’an’a göre; Müşriklerin doğru yolu bulması için dua edebiliriz; ancak kesin müşrik olarak öldüğünü bildiğimiz bir kişinin ahirette bağışlanmasını dileyemeyiz (4:48, 116)

5. Rabbimiz, bizi kafirler (hakkı bilerek inkar edenler; onun üstünü örtenler) için bir imtihan aracı kılma.ı Rabbimiz, bizi bağışla. Şüphesiz ki Sen, Azizul-Hâkîm (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak güç sahibi) olansın.

ı Bu ayet 2:256 ve 10:85 ayetleriyle birlikte okunmalıdır. Ayet, Müslimlerin yaptığı yanlışların, kâfirlerin küfrünün artmasına sebebiyet vermemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

6. Muhakkak ki onlarda, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenleriniz için güzel örnekler vardır.ı Kim de yüz çevirirse; şüphesiz ki Allah, Ğaniyyul-Hamid (şükredilmeye, övülmeye layık olan Zengin) olandır.

ı Benzer mesajlar: 33:21; 60:4

7. Umulur ki Allah, sizinle düşman olduğunuz kimselerin arasına bir sevgi koyar. Allah, Kadir olandır (her şeye gücü yetendir). Ve Allah, Gafur (günahları örten ve bağışlayan) ve Rahim (merhamet eden) olandır.

8. Allah sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara (kafir bile olsalar) iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Zira Allah adaletle davrananları sever.

Müslimlerin, Müslim olmayan diğer insanlarla ilişkisi bağlamında benzer mesajlar: 4:135; 5:8, 42; 6:152; 16:90; 49:9. Ancak Müslimlere karşı sözünü tutmayan, onlara zulmedenlerle ilgili de şu ayetler hatırlanmalıdır: 29:8,19; 47:35.

9. Allah, sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri mütevelli (dost, rehber, haklarını koruyup gözeten) edinmenizi yasaklar. Kim onları mütevelli edinirse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

Kur’an’da savaşla ilgili bütün ayetler bu iki ayet ışığında anlaşılmalıdır. Benzer mesajlar: 2:190-193, 256; 4:89-91; 8:39-40; 9:2-5 12, 36, 123; 22:39;

10. Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin (sınayın)! Allah, onların imanını bilendir. Eğer onların mümin kadınlar olduklarını biliyorsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin! Bunlar (mümin kadınlar), onlara (kafirlere) helal değildir; onlar da bunlara helal olmazlar. Onların (kafir kocalarının) verdiklerini (mehir ve harcamalar kocalarına geri) verin. Ecirlerini (hakları olan mehirlerini) ödediğiniz takdirde onlarla evlenmenizde bir sakınca2 yoktur. Kâfir kadınları da nikâhınızda tutmayını ve sarf ettiklerinizi (mehir ve harcamaları) isteyin. Onlar da verdiklerini (harcamaları) istesinler.3 Allah’ın hükmü işte budur. O, aranızda hükmetmektedir. Ve Allah Alim’dir, Hâkîm’dir (Her şeyi bilen; lehte ve aleyhte hak ile ve hikmet ile hüküm verendir).

ı Bu cümle küfrün yani eşlerden birisinin dinden çıkmasının nikâha engel olduğunun apaçık delilidir.

2 “cünah” ile ilgili açıklama, 2:158’de yer alır.

3 Savaş halinde olan bir toplumun bireylerinin hukukuna karşı gösterilen bu titizlikten ders almalı. Bu yasa, maddi kazanç amacıyla yapılacak ilticaları da kısmen engeller. Muhammed’in görevi ve amacı, cahil eleştirmenlerin ileri sürdüğü gibi, dünyevi üstünlük olsaydı, mülteci kadınların düşman saflarından servet kaçırmaları teşvik edilirdi.

11. Eşlerinizden dolayı kâfirlere giden bir kaybınız olursa, sonra da ödeme sırası size geldiğinde, eşleri gitmiş olanlara harcadıklarının benzerini verin.1 İman ettiğiniz Allah’a karşı takvalı2 olun!

            1 Eşleri kafirlerin tarafına geçen müminler, mehirlerini ve diğer harcamalarını geri alamamışsa, o müminlerin zararları, kafirlere iade edilmesi gereken mehir ve diğer harcamalardan karşılanır.

2 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

12. Ey Nebi! (Kafirleri terk etmiş) mümin kadınlar sana geldikleri zaman; Allah’a bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evlatlarını katletmemek, elleri ve ayakları arasında bir bühtanda bulunup (suç isnat edip, itham edip, karalayıp) iftira etmemekı ve marufta (vahye uygun, meşru olan işlerde) sana karşı gelmemek2 koşuluyla sana biat (bağlılık yemini) ederlerse, onların biatını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile! Allah da Gafur ve Rahim olandır.

ı “Elleri ve ayakları arasında” deyimi ile iki tür (iftira) işaret edilmektedir.

Birincisi, bir kadının başka bir kadın hakkında iftira atıp bunu yaymasıdır. Bazı kadınlarda bu tür dedikoduları yaymak bir hastalıktır.

İkincisi ise, başkasından olan bir çocuğu ailesi içine sokmaktır. Yani kadının, başkasından olan çocuğu yeni kocasına isnat etmesidir.

2 Toplumun; doğru, iyi ve yararlı gördüğü; vahye uygun olan. Yöneticilerin sadece doğru kararlarına itaat yükümlüğü var, yanlış kararlarda itaat edilmez.

13. Ey iman edenler! Kendilerine Allah’ın gazap ettiği bir toplumu mütevelli (dost, rehber, haklarınızı koruyup gözeten) edinmeyin. Kabir ehlinden olan kafirlerin ye’se2 düşmesi gibi (onlar da) ahiretten ye’se düşmüşlerdir.

ı Allah’ın gazap ettiği topluluklar şunlardır: Masum bir mümini kasten öldürenler (4:93), savaştan kaçanlar (8:16) ve irtidat edenler (dinden dönenler) (16:106).

2 “يَأْس” (ye’s) sözcüğü, “umutsuzluk, ümitsizlik, karamsarlık” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 13 kez geçer: 5:3; 11:9; 12:80, 87 (2 kez), 110; 13:31; 17:83; 29:23; 41:49; 60:13 (2 sefa); 65:4.