Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 91.
suredir. Adını, onuncu ayette geçen ve imtihan eden anlamına gelen “Mumtehine” kelimesinden
alır. Sure 13 ayettir.
Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Ey
iman edenler! Benim düşmanımı ve sizin düşmanınızı evliya (dostlar, rehberler, koruyup gözetenler) edinmeyin.1 Size
Haktan (gerçekten, hakikatten) geleni inkâr ediyor ve Rabbiniz olan Allah
ile (O’nun aracılığıyla) iman ettiğinizden dolayı resulü ve sizi (yurdunuzdan)
çıkarmışlarken, sizler onları arzuluyorsunuz.2 Benim yolumda
cihad etmek ve rızamı kazanmak için (o yurttan) çıktığınız hâlde,
onlara olan sevginizi2 sır yapıyorsunuz (gizliyorsunuz)!
Ben, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Ve sizden kim bunu
yaparsa, düz (doğru) yoldan sapmıştır.
1 Veli/Evliya ifadesi, Kur’an’daki bağlamından
çıkarılarak başka anlamlarda kullanılmaktadır. İlgili açıklama 2:120’de yer
alır.
2 Bu kelime "وَدَّ" (vav-dal-dal) kökünden türemiştir ve “sevgi”,
“istemek”, “arzulamak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler
Kur’an’da 29 kez geçer: 2:96, 105, 109, 266; 3:30, 69, 118; 4:42, 73, 89, 102;
5:82; 8:7; 11:90; 15:2; 19:96; 29:25; 30:21; 33:20; 42:23; 58:22; 60:1 (2 kez),
2, 7; 68:9; 70:11; 71:23; 85:14.
Rivayetlere
göre; Kureyşliler, Müslimlerin müttefiki olan bir kabileye saldırarak,
Hudeybiye Antlaşması’nı çiğnedikleri zaman, Muhammed Nebi, Mekke’ye saldırı
için hazırlıklar yapmaya başladı. Ancak Mekke’ye saldırı yapılacağı hususu
birkaç sahabe dışında hiç kimseye bildirilmemişti. Bu sıralarda Hatib bin Ebi
Belta adındaki bir sahabe, Mekke’ye gidecek olan bir kadın ile görüşür ve Mekke’nin
ileri gelenlerine iletmesi için ona gizli bir mektup verir. Bu haber
karşılığında da Mekkeli müşriklerin ailesine dokunmayacaklarını düşünür. Kadın
Medine’den ayrıldıktan sonra, Yüce Allah bu olayı resulüne bildirir. Mekke
yolunda kadına ulaşılır ve saçları arasında gizlediği mektup bulunur.
2. Eğer
size galip gelirlerse, size düşman olurlar, elleriyle ve dilleriyle size
kötülük eder ve sizin inkâr etmenizi isterler.
3. Kıyamet
günü ne yakınlarınız ne de evlatlarınız size fayda sağlamaz. (Allah)
aranızdaki hükmünü verir. Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir.
Küfür
ile İslâm’ın birbirlerine karşı savaş ettikleri bir dönemde, bir mümin, sırf
iman ettikleri için müminlere karşı savaşan bir kafir ile -sebep ne olursa
olsun- İslâm’a zarar verecek bir işe girişemez. Böyle bir davranış imanla
çelişir; dolayısıyla, kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için niyeti kötü olmasa
bile, bir müminin böyle davranması doğru değildir. Kim böyle bir girişimde
bulunursa yoldan çıkmıştır. Benzer mesaj: 4:90.
Bu
mesaj 2:134, 141, 272, 286, 6:52, 164, 8:28, 17:13-15, 31:33, 35:18, 39:7, 41:46,
45:15, 53:38-39, 64:15 ve 99:7-8 ayetleriyle birlikte okunmalıdır.
4. İbrahim’de
ve onun beraberindekilerde sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Elbette ki biz,
sizden de sizin Allah’ın dışında kulluk (hizmet) ettiklerinizden de uzağız.
Sizi reddediyoruz. Bir tekı Allah ile iman
edinceye (O’nun aracılığıyla
inanıp güveninceye) kadar bizimle sizin aranızda ebedi olarak buğz2
ve düşmanlık olacaktır.” İbrahim’in babasına “Allah’tan gelecek hiçbir şeye
karşı seni koruyamam, fakat, senin bağışlanman için dua edeceğim.” şeklindeki
sözü hariç3 (şöyle dua etmişlerdi): “Rabbimiz, biz yalnızca Sana
güveniyor ve Sana yöneliyoruz. Dönüş Sanadır.
ı “Bir tek/yalnızca O” anlamına gelen “vahdehu”
kelimesi, Kur’an’da sadece altı kez geçer. Bunlardan bir tanesi “bir
tek/yalnızca O” Kur’an’ı kabul edip sarılmaya işaret etmektedir (17:46). Bir
tek/yalnızca Allah için kullanılan 7:70, 39:45, 40:12, 84 ve 60:4 ayetlerin
sure ve ayet numaralarının toplamı (7 + 70 + 39 + 45 + 40 + 12 + 84 + 60 + 4)
361’dir ve bu da 19’un 19 katıdır. Bu da
Kur’an’ın ana mesajının “Yalnızca Allaha kulluk etmek” olduğunu
vurgulamaktadır. (Reşat Halife, Ek 1’e bakınız)
2 Buğz; kin, nefret demektir. Bu sözcük,
yapılanı unutmamak ve düşmanlık beslemek manasında da kullanılmaktadır. Bu
sözcük Kur’an’da 6 defa (3:118, 119; 5:14, 64, 91; 60:4) geçmektedir.
3 Bu ayet 9:113, 19:47 ve 26:86 ayetleriyle
birlikte okunmalıdır. İbrahim’in
babasına duası o sağken tevbe etmesine yönelikti. İbrahim böyle yapmıştı
diyerek kafir veya müşrik olarak ölen kimselerin bağışlanması için dua edilmez.
Kur’an’a göre; Müşriklerin doğru yolu bulması için dua edebiliriz; ancak kesin
müşrik olarak öldüğünü bildiğimiz bir kişinin ahirette bağışlanmasını
dileyemeyiz (4:48, 116)
5. Rabbimiz, bizi kafirler (hakkı
bilerek inkar edenler; onun üstünü örtenler) için bir imtihan aracı kılma.ı
Rabbimiz, bizi bağışla. Şüphesiz ki Sen, Azizul-Hâkîm
(Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde
yöneten mutlak güç sahibi) olansın.
ı Bu ayet 2:256 ve 10:85 ayetleriyle
birlikte okunmalıdır. Ayet, Müslimlerin yaptığı yanlışların, kâfirlerin
küfrünün artmasına sebebiyet vermemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
6. Muhakkak ki onlarda, Allah’ı ve ahiret gününü arzu
edenleriniz için güzel örnekler vardır.ı Kim de yüz çevirirse; şüphesiz
ki Allah, Ğaniyyul-Hamid (şükredilmeye,
övülmeye layık olan Zengin) olandır.
ı Benzer mesajlar: 33:21; 60:4
7. Umulur
ki Allah, sizinle düşman olduğunuz kimselerin arasına bir sevgi koyar. Allah, Kadir olandır (her şeye gücü yetendir). Ve Allah,
Gafur (günahları örten ve
bağışlayan) ve Rahim (merhamet eden) olandır.
8. Allah
sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara (kafir
bile olsalar) iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Zira
Allah adaletle davrananları sever.
Müslimlerin,
Müslim olmayan diğer insanlarla ilişkisi bağlamında benzer mesajlar: 4:135; 5:8,
42; 6:152; 16:90; 49:9. Ancak Müslimlere karşı sözünü tutmayan, onlara
zulmedenlerle ilgili de şu ayetler hatırlanmalıdır: 29:8,19; 47:35.
9. Allah,
sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve
çıkarılmanız için onlara yardım edenleri mütevelli (dost, rehber, haklarını koruyup gözeten) edinmenizi yasaklar. Kim onları mütevelli
edinirse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
Kur’an’da savaşla ilgili bütün ayetler
bu iki ayet ışığında anlaşılmalıdır. Benzer mesajlar: 2:190-193, 256; 4:89-91; 8:39-40;
9:2-5 12, 36, 123; 22:39;
10. Ey
iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan
edin (sınayın)! Allah, onların imanını bilendir. Eğer onların
mümin kadınlar olduklarını biliyorsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin! Bunlar
(mümin kadınlar), onlara (kafirlere) helal değildir; onlar da
bunlara helal olmazlar. Onların (kafir kocalarının) verdiklerini (mehir
ve harcamalar kocalarına geri) verin. Ecirlerini (hakları olan mehirlerini)
ödediğiniz takdirde onlarla evlenmenizde bir sakınca2 yoktur. Kâfir
kadınları da nikâhınızda tutmayını ve sarf ettiklerinizi (mehir
ve harcamaları) isteyin. Onlar da verdiklerini (harcamaları)
istesinler.3 Allah’ın hükmü işte budur. O, aranızda hükmetmektedir. Ve
Allah Alim’dir, Hâkîm’dir (Her şeyi bilen; lehte ve aleyhte hak ile ve
hikmet ile hüküm verendir).
ı Bu
cümle küfrün yani eşlerden birisinin dinden çıkmasının nikâha engel olduğunun
apaçık delilidir.
2 “cünah” ile ilgili açıklama, 2:158’de yer alır.
3 Savaş
halinde olan bir toplumun bireylerinin hukukuna karşı gösterilen bu titizlikten
ders almalı. Bu yasa, maddi kazanç amacıyla yapılacak ilticaları da kısmen
engeller. Muhammed’in görevi ve amacı, cahil eleştirmenlerin ileri sürdüğü
gibi, dünyevi üstünlük olsaydı, mülteci kadınların düşman saflarından servet
kaçırmaları teşvik edilirdi.
11.
Eşlerinizden dolayı kâfirlere giden bir kaybınız olursa, sonra
da ödeme sırası size geldiğinde, eşleri gitmiş olanlara harcadıklarının benzerini
verin.1 İman ettiğiniz Allah’a karşı takvalı2
olun!
1 Eşleri kafirlerin
tarafına geçen müminler, mehirlerini ve diğer harcamalarını geri alamamışsa, o müminlerin
zararları, kafirlere iade edilmesi gereken mehir ve diğer harcamalardan
karşılanır.
2 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
12. Ey
Nebi! (Kafirleri terk etmiş) mümin kadınlar sana geldikleri zaman; Allah’a
bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evlatlarını katletmemek,
elleri ve ayakları arasında bir bühtanda bulunup (suç isnat edip, itham edip, karalayıp) iftira
etmemekı ve marufta (vahye uygun, meşru olan işlerde) sana
karşı gelmemek2 koşuluyla sana biat (bağlılık
yemini) ederlerse, onların biatını kabul et ve onlar için Allah’tan
bağışlanma dile! Allah da Gafur ve Rahim olandır.
ı “Elleri
ve ayakları arasında” deyimi ile iki tür (iftira) işaret edilmektedir.
Birincisi,
bir kadının başka bir kadın hakkında iftira atıp bunu yaymasıdır. Bazı kadınlarda
bu tür dedikoduları yaymak bir hastalıktır.
İkincisi
ise, başkasından olan bir çocuğu ailesi içine sokmaktır. Yani kadının,
başkasından olan çocuğu yeni kocasına isnat etmesidir.
2 Toplumun;
doğru, iyi ve yararlı gördüğü; vahye uygun olan. Yöneticilerin sadece doğru
kararlarına itaat yükümlüğü var, yanlış kararlarda itaat edilmez.
13. Ey
iman edenler! Kendilerine Allah’ın gazap ettiği bir toplumu mütevelli (dost,
rehber, haklarınızı koruyup gözeten) edinmeyin. Kabir ehlinden olan kafirlerin ye’se2
düşmesi gibi (onlar
da) ahiretten ye’se düşmüşlerdir.
ı Allah’ın
gazap ettiği topluluklar şunlardır: Masum bir mümini
kasten öldürenler (4:93), savaştan kaçanlar (8:16) ve irtidat edenler (dinden
dönenler) (16:106).
2 “يَأْس”
(ye’s) sözcüğü, “umutsuzluk, ümitsizlik, karamsarlık” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 13 kez geçer:
5:3; 11:9; 12:80, 87 (2 kez), 110; 13:31; 17:83; 29:23; 41:49; 60:13 (2 sefa);
65:4.