100. ADİYÂT SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 14. suredir. Adını, ilk ayette geçen “el Adiyât” kelimesinden alır. Sure 11 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym Allah’ın Adıyla

1. Ve1 soluyarak2 koşanlara3(andolsun ki),

1 “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır.

2 “ضَبْح” (debha) sözcüğü, “yüksek sesle solumak, nefes nefese kalmak, atların hışırtısı” anlamlarına gelir.

3 “عَادِيَات” (a’diyât) sözcüğü, “koşanlar, hızlı gidenler” anlamlarına gelir.

2. Böylece kıvılcım çıkaranlara,

3. Böylece sabah vakti1 akın edenlere2,

1 "صَبَاح" (sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden geniş bir terimdir. Bu kelime, güneşin doğuşu ile başlayan ve hareketliliğin başladığı sabahın erken saatlerini ifade eden "غُدُوّ" (ğuduv) gibi belirli saatlere değil, sabahın tüm zaman dilimine atıfta bulunur. “بُكْرَة” (bukrâh) kelimesi ise, fecirden (tan vaktinden) güneşin doğumuna kadar olan ve sabahtan önceki vakittir. "صَبَاح" (sabah) kelimesi, Kur’an’da 41 kez geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81 (2 kez), 94; 15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82; 29:37; 30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20, 21; 74:34; 81:18; 100:3.

2 “المُغ۪يرَاتِ” (el-muğirât) ifadesi, “değiştirenler”, “baskın yapanlar”, akın edenler” ya da “saldıranlar” anlamlarına gelir. Bu nedenle ayet, “Sabahları değiştirici olanlar”, “sabaha doğru değişim gerçekleştirenler”, “sabahları akın edenler”, “sabahları baskın yapanlar” veya “Sabahları saldıranlar” anlamlarına gelir.

4. Böylece onunla toz bulutu1 kaldırdılar2.

            1 “نَقْعًا” (nek’a) sözcüğü “toz, duman, bulut” anlamlarına gelir. “نَقْع” (neka’) kelimesi, genellikle bir şeyin hareketiyle oluşan toz bulutlarını tanımlar.

2 “أَثَرَ” (asârâ) sözcüğü, “etkilemek”, “toz kaldırmak” ve “iz bırakmak” anlamlarına gelir.

5. Böylece onunla topluluğu vasat kıldık1.

1 Bu ifade, birçok çeviride “ortasına daldılar, ortasına dalanlar” şeklinde çevrilmektedir.

  Ancak, “وسط” (vesat) kelimesi, aslında “bir şeyin iki ucu arasındaki kendine ait kısmı” ya da “orta” anlamına gelir. Bu kelime, Arapça’da bazen “hayırlı, yararlı, üstün” gibi daha geniş anlamlarda da kullanılır. Bu nedenle, “وُسْطٰى” (vusta) kelimesi sadece “orta” değil, aynı zamanda “en üstün, en yararlı ve en hayırlı” anlamlarını da içerebilir. Kur’an’da “وسط” (vest) sözcüğünden türemiş 5 sözcük geçmektedir: 2:143, 238; 5:89; 68:28; 100:5. 

6. Şüphesiz ki insan Rabbine karşı nankördür1;

            1 “لَكَنُودٌۚ” (le-kenûd) ifadesi, “nankör”, “şükürsüz”, “kayıtsızdır” ve “büyük nimetlere karşı inkâr edici” anlamlarına gelir.

7. Üstelik buna kendisi de tanıktır.

8. Üstelik, hayır sevgisi1 de şiddetlidir.

            1 “حُبَّ الْخَيْرِ” (hubbel-hayr) ifadesi, “hayır sevgisi”, “iyilik yapma sevgisi” ve “hayırlı olanı arzulamak” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da, 2 kez geçer: 38:32; 100:8.

9. (İnsan) hâlâ bilmiyor mu?1 Kabirlerde olanlar açığa çıkarıldığında2,

1 “أَفَلَا” (efelâ) ifadesi, dil bilgisi bakımından bir istifham (soru) ifadesidir ve “neden, hâlâ, öyleyse” gibi anlamlar taşır. Arapça’da bu tür ifadeler sıklıkla olumsuz bir soru eklemek için kullanılır. Bu tür yapılar, bir konuya dikkat çekmek, insanları bir durumu anlamaya davet etmek için kullanılır. Bu ayette de “اَفَلَا يَعْلَمُ” (efelâ ya’lemu) ifadesi “Öyleyse bilmez mi?”, “Hâlâ bilmez mi?” veya “Neden bilmiyor?” anlamlarına gelir.

Bilgi notu: Bu sözcük, “batmak” veya “gözden kaybolmak” gibi anlamlara gelen “أَفَلَ” fiil sözcüğü ile karıştırılmamalıdır. “أَفَلَا” ile “أَفَلَ” sözcükleri yüzeysel olarak benzer görünse de dilbilgisel ve anlamsal olarak farklıdır.

            2 “عْثِرَتْ” (bu'sirat) kelimesi “ba'sara” kökünden gelir ve genellikle “altüst edilmek, saçılıp dağılmak, açığa çıkarmak” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 2 kez geçer: 82:4; 100:9.

10. Ve göğüslerde olanlar ortaya serildiğinde,

11. Şüphesiz ki onların Rabbi, o gün onlardan haberdardır. (O gün Allah’ın her şeyden haberdar olduğunu anlayacaklar).1

            1 Son üç ayet, anlamı daha bütünsel bir şekilde yansıtabilmek için tek bir cümlede toplanabilir: “Kabirlerde olanlar dışa atıldığında, göğüslerde olanlar da ortaya serildiğinde, gerçekten de Rablerinin, o gün onlardan haberdar olduğunu (insan) hâlâ bilmiyor mu?”