57. HADİD SÛRESİ

        Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 94. suredir.  Adını, 25’inci ayette geçen ve demir anlamına gelen “Hadid” kelimesinden alır. Sure 29 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih etti.ı Ve O, Azizul-Hâkîm’dir (Hikmetiyle her şeyi doğru ve adil bir şekilde yöneten mutlak güç sahibidir).

1 Bu kelime, "yüzmek”, “uzaklaşmak” ve “yüceltmek" gibi anlamlara gelen “س-ب-ح” (sīn-be-ḥe) kökünden türemiştir.

 “تَسْبِيح” (tesbih) ifadesi, yüceltmek veya tenzih etmek (her türlü eksiklikten uzak tutmak) anlamına gelir.

“Allah’ı tesbih etmek” ise, “Allah’ın kusursuz, eşsiz ve her türlü noksanlıktan uzak olduğunu bilerek O’nu yüceltmek ve O’na saygı göstermek” demektir.

Allah’ı tesbih ederken kullanılan “سُبْحَانَ اللّٰهُ” (Sûbhânallah) ifadesi de, “Allah, her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir (uzaktır) ve yücedir” anlamına gelir.

Kur'an'da, evrendeki tüm varlıkların (melekler, dağlar, kuşlar, yıldızlar, vb.) da Allah’ı tesbih ettiği belirtilir: 13:13; 17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6. Bu nedenle “tesbih etmeyi”, sadece tesbih çekmeye indirgemek bidat ve hurafedir.

2. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Diriltir ve öldürür. Her şeye kadir olan (her şeye gücü yeten) da O’dur.

3. O, Evvel’dirı ve Âhir’dir (varlığının sonu yoktur; varlıklardan sonra da var olandır) ve Zahir’dir (varlığını ve birliğinin bildiren birçok kanıt bulunur) ve Batın’dırı (zâtı ve mahiyeti bakımından gizli olandır). Her şeyi bilen de O’dur.

ı “Evvel” kelimesine, El Müfredat’ta şu anlamlar verilmektedir;1- Zaman bakımından önce gelen. 2- Bir şeye başkanlık etme, başkasına örnek olma, kendisine uyulması bakımından öncü olan. 3- Konum ve nispet bakımından önde gelen. 4- Oluş bakımından önde gelen.

Dolayısıyla bu ayetteki “evvel olandır” ifadesi “tüm varlıklardan önce de var olandır” anlamına gelmektedir.

4. Gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Sonra da arşa istiva edendir (hakim olandır, yerleşendir).ı Yerin içine gireni de ondan çıkanı da gökten ineni de oraya yükseleni de bilir.2 Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görendir.

ı Gökler ve yerin yaratıldığı altı gün bizim dünyamızdaki 6000 yıla denk gelmektedir. Gün, arş ve istiva ile ilgili açıklamalar 7:54 ayetinde yer alır.

2 Bu cümle, aynı sözcüklerle 34:2’de de tekrarlanmaktadır.

5. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler Allah’a arz edilir.

6. Geceyi, gündüzün üzerine yuvarlar; gündüzü de gecenin üzerine yuvarlar.ı Göğüslerin özünü (kalplerden geçeni) bilen de O’dur.

Benzer mesajlar: 3:27; 22:61; 31:29; 35:13.

7. Allah ve resulü ile  iman edin (onların aracılığıyla inanıp güvenin) ve sizi sahip kıldığı şeylerden (mallardan) infak edin. Sizden iman eden ve infak eden kimseler için büyük ecir (karşılık) vardır.

8. Ve size ne oluyor ki, Resul sizi Rabbiniz ile iman etmeye çağırdığı halde Allah ile iman etmiyorsunuz? Eğer mümin iseniz, O (Allah), sizden misak (kesin bir söz) da almıştı.

9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak içinı kuluna beyyineler (apaçık kanıtlar) indiren O’dur. Allah size karşı Rauf’tur, Rahîm’dir (çok lütufkar ve şefkatlidir, merhamet edendir).

ı Benzer mesajlar: 2:257; 5:16; 14:1; 33:43; 65:11.

10. Ve size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Göklerin ve yerin mirası, Allah’ındır. Aranızdan, fetihten önce infak eden ile savaşan (diğerleriyle) aynı (eşit) değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha âzîmdir1 (değerlidir). Allah onlara hüsnayı (daha güzelini, daha iyisini) vadetmiştir. Allah, yapıyor olduklarınızdan da haberdardır.

            1 “عَظ۪يمٍ” (‘âzîm) kelimesi “büyük, muazzam, kudretli, değerli, muhteşem” gibi anlamlara gelir ve genellikle bir şeyin büyüklüğünü, kudretini veya önemini vurgulamak için kullanılır. Bu nedenle bağlamına göre farklı şekillerde çevrilebilir. Örneğin, Allah için kullanıldığında “Yüce”, “Büyük” veya “Azamet sahibi”; insan için kullanıldığında “değerli”, “saygın” veya “kıymetli”; bir olay için kullanıldığında “muazzam”, “muhteşem” veya “önemli”; cehennem veya azap için kullanıldığında ise “dehşet verici” “korkunç” veya “şiddetli” şeklinde çevrilmesi uygun olabilir.

11. Kim, Allah’a güzel bir borç vermek ister?1 Onun karşılığını kat kat verecektir ve onun için kerim (saygın, onurlu)2 bir ecir de vardır.

1 Karz-ı hasen kavramı “güzel borç” anlamında Yüce Allah’a verilen yani karşılığı sadece O’ndan beklenen yardım demektir. Bu kavram için şu ayetlere de bakılmalıdır: 2:245; 5:12; 57:18; 64:17; 73:20.

                2 Bu kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31; 17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40; 31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27, 78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2 kez), 17; 96:3.

12. O Gün, mümin erkekleri ve mümin kadınları, önlerinde ve sağlarında nurlarıyla çabalarkenı görürsün. “Bugün müjdeniz, içinde ebedî kalacağınız, altlarından nehirler akan cennetlerdir.” Âzîm (büyük, yüce) kurtuluş işte budur.

ı “سَعْي” (sa’y), “çaba, gayret, çalışma, koşmak, hızla hareket etme” anlamlarına gelir.

13. O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar, müminlere, “Bize bakın da nurunuzdan biraz faydalanalım.” derler. “Arkanıza dönün de bir nur arayın.” denir. Sonra aralarına, içinde rahmet, dışında ise azap bulunan, kapısı da bulunan bir sur çekilir.

14. “Biz, sizinle değil miydik?” diye onlara seslenirler.  “Evet ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, bekleyip kuşkulandınız, Allah’ın emri gelinceye kadar da temennilere (istek ve hayallere) aldandınız1.  O çok aldatan da sizi Allah ile aldattı.”2

1 “غَرَّ” (ğârra) sözcüğü “aldatmak, yanıltmak, kandırmak” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 21 ayette 27 kez geçer: 3:24, 185, 196; 4:120; 6:70, 112, 130; 7:22, 51; 8:49; 17:64; 31:33 (3 kez); 33:12; 35:5 (3 kez), 40; 40:4; 45:35; 57:14 (3 kez), 20; 67:20; 82:6.

 2 Şeytan ve dostları, bazen din adamı kisvesiyle karşınıza çıkıp Allah’ın ayetlerini çarpıtarak, hakkı batıl, batılı hak göstererek, bazen de Rabbinizin şefkat ve merhametine güvendirerek sizi Allah ile aldattı. Benzer mesaj: 45:35.

15. Bugün artık sizden de kâfirlerden da bedel (fidye, karşılık) kabul edilmez.ı Barınağınız ateştir. Sizin mevlânız (sahibiniz, gözeticiniz) odur.2 Ne kötü varış yeridir!

ı Benzer mesajlar: 2:48, 123; 3:91; 5:36; 6:70; 10:54; 13:18; 39:47; 70:11-14.

2 Mevla ile ilgili açıklama 2:120’de yer alır.

16. İman edenlerin, Allah’ı zikretmeye ve hak (doğru, gerçek) olarak indirilene kalplerinin boyun eğmesinin zamanı gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap (Tevrat, İncil, Kur’an) verilen, sonra üzerinden uzun zaman geçen, sonra da kalpleri katılaşan ve içlerinden çoğu da fasık olan kimseler gibi olmasınlar.

Bu ayet, dinde gevşeklik göstererek, giderek yaşadığı gibi inanmaya başlayan kimseler için önemli bir uyarıdır. İnananlar, Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri Allah’ın buyruklarına göre değerlendirmezlerse, kalplerinin katılaşıp, haktan sapacaklarını bilmelidirler.

17. Bilin ki, ölümünden sonra yeryüzüne hayat veren şüphesiz ki Allah’tır. Akıl edesiniz diye ayetleri size böyle açıkladık.

18. Sadaka veren erkekler ve kadınlar, Allah’a güzel bir borç vermişlerdir.ı (Karşılığı) onlara kat kat ödenir ve onlar için kerim (saygın, onurlu) bir ecir (karşılık) de vardır.1

1 Benzer mesajlar: 2:245; 5:12; 57:11; 64:17; 73:20.

19. Allah ve resulleri ile iman eden (onların aracılığıyla inanıp güvenen) kimseler; işte onlar, Rableri katında sıddîk (doğrulukta sebat eden, güvenilir) ve şahit (gerçeğe tanık) olanlardır. Onların ecirleri (yaptıklarının karşılığı) ve nurları vardır. İnkar edip ayetlerimiz ile1 yalanlayanlar ise, onlar da cahim halkıdır.2

1 “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi “ayetlerimiz ile” anlamına gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “ayetlerimizi” veya “ayetlerimize” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviriler düzeltildiğinde, ilgili ayetlerde bahsedilen kişi veya toplumların, kendi zihinlerinde tasavvur ettikleri bir Allah anlayışına inanan müşrikler oldukları ve Allah’ın ayetlerini kendilerince delil göstererek, kendilerini uyaran elçilere ve vahye karşı çıktıkları net bir şekilde anlaşılır. “ayetlerimiz ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi Kur’an’da 57 kez geçer. Konu ile ilgili ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır.

2  Cahim (cehennem, ateş) ile ilgili açıklama 102:6 ayetinde yer alır. Cahim ehli (halkı) anlamına gelen “ashabil cahim” ifadesi de Kur’an’da 4 ayette (2:119; 5:86; 9:113; 57:19) geçmektedir.

20. Bilin ki, dünya hayatı, oyun, eğlence, ziynet ve aranızda böbürlenme ile mal (servet) ve evlat çoğaltma yarışından1 başka bir şey değildir. Bir yağmur gibidir; ürünleri kafirlerin (hakkı bilerek örtenlerin) hoşuna gider2. Sonra (ekin) kurur. Böylece onu sararmış görürsün. Sonra çerçöp olur.3 Ahirette ise hem şiddetli bir azap hem de Allah’tan bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır. Dünya hayatı da aldatıcı bir metadan4 başka bir şey değildir.

1 “Tekasür” sözcüğü, “dünyalık bir şey biriktirme veya çoğaltma yarışı” anlamına gelmektedir. Bu sözcük Kur’an’da 2 yerde geçer: 57:20; 102:1.

            2 Bu sözcük, bağlama göre "şaşırmak”, “hayret etmek”, “etkilenmek", beğenmek” gibi anlamlara gelen “عَجَبَ” (‘âcebe) kökünden türemiştir.  Bu ifade Kur’an’da 12 kez geçer: 2:204, 221 (2 kez); 5:100; 9:25, 55, 85; 33:52; 48:29; 57:20; 63:4; 72:1.

3 “حُطَاماً” sözcüğü, “ezilmiş, parçalanmış, çerçöp olmuş, değersiz, kırıntı, döküntü, toz haline gelmiş kalıntı” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 6 kez geçer: 27:18; 39:21; 56:65; 57:20; 104:4, 5.

4 “المتعة” (metâ), faydalanılan şey; yani eş, mal, ürün, sermaye vb  anlamlara gelmektedir. “المتعة” (mût’a) sözcüğü de faydalanma ve menfaat sağlama anlamına gelmektedir. Bu cümle 3:185’te de tekrarlanmaktadır.

21. Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği göklerle yer kadar olan bir cennete doğru yarışın1. Allah ve resulleri ile iman eden kimseler için hazırlandı. İşte bu, Allah’ın fazlıdır (nimetleri, lütufları ve rahmetidir), onu istediği kimseye verir. Ve Allah, Zu’l-Fadli’l-Âzîm’dir2.3

1 “سَبَقَ” (sebekâ) sözcüğü, “önce olmak, önde olmak, geçmek, öne geçmek, üstün gelmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 36 defa geçmektedir: 2:148; 5:48; 7:80; 8:59, 68; 9:100; 10:19; 11:40; 11:110; 12:17, 25; 20:99, 129; 21:27, 101; 23:27, 43, 61; 29:4, 28, 39; 35:32; 36:40, 66; 37:171; 41:45; 42:14; 46:11; 56:10 (2 defa), 60; 57:21; 59:10; 70:41; 79:4 (2 defa).

2 “Muazzam bir lütuf, ihsan ve kerem sahibi” anlamına gelen “Zu’l-Fadli’l-Âzîm” ismi, Kur’an’da 6 kez geçer: 2:105, 3:74, 8:29, 57:21, 29 ve 62:4.

3  Son iki cümle, aynı sözcüklerle 62:4’te de tekrarlanmaktadır.

22. Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen bir musibet yoktur ki, Biz, onu yaratmadan (yoktan var etmeden) önce bir Kitap’ta (kayıtlı) olmasın.ı Bu Allah için kolaydır.

23. Yitirdiklerinize üzülmeyesiniz ve size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Allah, şımarıp böbürlenenleriı sevmez.

ı “mukhtalin fehur” ifadesi, “kibirlenip böbürlenen”, “kendini beğenip övünen” anlamına gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 3 ayette geçer: 4:36; 31:18 ve 57:23.  

24. Onlar, cimrilik edenler1 ve insanlara da cimriliği emredenlerdir. Kim yüz çevirirse; şüphesiz ki Allah, Ğaniyyul-Hamid (şükredilmeye, övülmeye layık olan Zengin) olandır.

            1 “بَخَلَ” (behâlâ) sözcüğü, “cimrilik etmek”, “mal ile yardım etmekten kaçınmak” gibi bir anlama gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 3:180 (2 kez); 4:37 (2 kez); 9:76; 47:37, 38 (3 kez); 57:24; 92:8.

25. Biz, resullerimizi beyyinelerle (apaçık delillerle) gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde Kitabı (Tevrat’ı, İncil’i, Kur’an’ı) ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda, büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın kendisine ve resullerine gıyabında kimin yardım edeceğini bilmesi içindir.ı Şüphesiz ki Allah, Kaviy’dir, Aziz’dir (kuvvet sahibi, her şeye gücü yeten, kudret sahibidir; Mutlak güç sahibidir).

ı Bir bilgi ayeti: “Demiri indirdik.” bildirimiyle, Kur’an’daki mucizevi bilgilerden birisi daha karşımıza çıkıyor. Gökbilimsel bulgular, demir madeninin gezegenlerden dünyaya indiğini ortaya çıkarmıştır. Çünkü demir madeni, ancak birkaç yüz milyon derece sıcaklıkta oluşabilmektedir. Güneşin merkezindeki sıcaklığın on beş milyon derece olduğu bilindiğine göre, demirin oluşabilmesi için güneşin merkezindeki sıcaklığın bile yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.

26. Nuh’u ve İbrahim’i gönderdik. Onların soyundan da nebiler kıldık ve Kitabı verdik. İçlerinden bir kısmı hidayete erdi, pek çokları ise fasıktı (yoldan sapmıştı).

27. Sonra onların izinden art arda resullerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik ve ona İncil’i verdik. Ona uyanların kalplerine de şefkat ve merhamet yerleştirmiştik. Fakat onlara yazmadığımız (bildirmediğimiz) ruhbanlığı1 uydurdular.2 Allah rızasını kazanmak için bu yaptıklarına da  gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman eden kimselere ecirlerini (karşılıklarını) verdik, içlerinden çoğu ise fasıktı.

1 “رَاهِب” (rahib) kelimesinin Türkçe karşılığı ise “keşiş” kelimesidir.  Zühd ve inziva hayatı yaşayan Nasrani din adamıdır. Evlenmez, dünya işlerinden uzak durur ve genellikle manastırlarda yaşar. Türkçe’de "keşiş" olarak bilinir. Rahip kelimesi Kur’an’da 3 kez geçer: 5:82; 9:31, 34. Ruhban kelimesi de Kur’an’da 1 kez geçer:57:27.

2 2:143’te belirtildiği üzere Müminler, “vasat ümmet” kılındıkları için böyle bir aşırılığa yönelmemeli. İslam, tefriti (gereğinden geri -ilgisiz- kalmayı) uygun görmediği gibi ifratı da (aşırılığı) da reddetmektedir.

28. Ey iman edenler! Allah’a karşı takvalı olun1 ve resulü ile iman edin ki size rahmetinden iki kat versin. Ve size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve size mağfiret etsin. Ve Allah, Gafur’dur, Râhîm’dir (günahları örten ve bağışlayandır; merhamet edendir).

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

29. Bu, Ehl-i Kitap’ın Allah’ın fazlından (nimetleri, lütufları ve rahmetinden) hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini, fazlın (lütuf ve ihsan) yalnızca Allah’ın elinde olduğunu, onu da istediğine verdiğini bilmeleri içindir. Ve Allah, Zu’l-Fadli’l-Âzîm’dir.

1 “Muazzam bir lütuf, ihsan ve kerem sahibi” anlamına gelen “Zu’l-Fadli’l-Âzîm” ismi, Kur’an’da 6 kez geçer: 2:105, 3:74, 8:29, 57:21, 29 ve 62:4.