Sure, Mekke
döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 4. suredir. Adını, ilk ayette geçen “Müddessir”
kelimesinden alır. Sure 56 ayettir.
Rahmânir-Râhîm
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1.
Ey örtüsüne bürünmüş1 olan!
1 Bu ifade
Arapça’da bir deyimdir. “Sorumluluk yüklenen, seslenilen, vahye muhatap olan,
içine kapanıp toplumdan soyutlanan, yılgınlık gösteren” anlamlarına gelir.
2. Kalk
ve uyar!
3. Rabbini de böylece tekbir et (büyüt)!1
1 Allah’ın
dışında bütün büyüklük taslayanları bir kenara iterek, O’nun dışında kimsenin
buna layık olmadığını bildiren “Allah-u Ekber” (Allah
en büyüktür) sözü, Müslimlerin en bariz nişanıdır.
4. Elbiseni
de temizle,
5. Ve
böylece riczten1 kaçın.
1 “رِجْز” (ricz)
sözcüğü “azap, ceza, sıkıntı” anlamlarına gelir. “Ricz” sözcüğü türevleri ile birlikte Kur’an’da
9 ayette 10 kez geçer: 2:59; 7:134 (2 kez), 135, 162; 8:11; 29;34; 34:5; 45:11;
74:5.
Bilgi
notu: “رجس” (rics) sözcüğü ile “رِجْز” (ricz) sözcüğü
arasında okunuş açısından bazı benzerlikler olsa da anlamları farklıdır. “رجس”
(rics) sözcüğü, “pislik, kirlilik, iğrençlik” anlamlarına gelir.
6. (Yaptığını)
çok görerek de başa kakma!
7. O
halde Rabbin için sabret.
8. Üflenilene
üflendiği1 zaman.
1 “الناقور”
sözcüğünün, kıyamet gününde üflenerek insanların diriltileceği büyük bir
boru veya sur anlamına geldiği belirtilmektedir. Ancak “üflenilene üflendiği
zaman” veya “haber edilen, haber verildiği zaman” gibi anlamlara geldiği
kanaati oluşmaktadır.
9.
İşte o zaman, o gün zorlu1 bir
gündür.
1 “عَس۪يرٌۙ”
sözcüğü, genellikle “zorlu, çetin, sıkıntılı” anlamına gelmektedir.
10. Kafirler
(bilerek gerçeğin üstünü
örtenler) için kolaydan başka bir şey (vardır)”1
1 Benzer
mesaj: 25:26.
11. Beni
bırak! Tek başına yarattığım kişiyi de (bana bırak).
12. Ona
da artan1 mal (servet) verdim,
1 “uzatmak, genişletmek, artırmak” gibi anlamlara
gelen “مد” (med) kökünden
türemiş olan bu sözcük, “artan, genişleyen, yayılan” anlamlarına gelir.
13. Gözünün
önünde de oğullar1,
1 Arapça’da
kızlardan oluşan bir topluluğun içinde bir tane oğlan olsa, o topluluğa erkek
zamir gider. Dolayısıyla ayette belirtilen “oğullar (beni)” erkek ve kız
evlatlar anlamına gelir. Aynı kullanım şekli “İsrailoğulları (beni İsrail)”
geçen ayetlerde de vardır ve Yakub’un soyundan gelen kadın ve erkekler anlamına
gelir. Her dilin kendine has kuralları ve yapısı vardır. Kur’an Arapça olarak
indirildiğinden o dilin kurallarına uygundur. Erkek zamirli ifadelerin
kullanılmış olması o dili kullanan topluluğun ayrımcılığına delil olabilir
ancak o dilde indirilen kutsal kitapların cinsiyet ayrımcılığına delil olmaz.
Bu örneğin tam zıttı olarak, Arapça’da, bir topluluk için “kızlar, kadınlar’
ifadesi kullanıldığı takdirde o topluluğun içinde hiç erkek yoktur, demektir.
Benzeri Türkçede de var: Karesioğulları gibi.
14. onun
için (her şeyi) tam bir hazırlıkla1 hazırladım.
1 “مهد” (mehede)
kökü, üzerine oturulacak, yaşanılacak ya da dinlenilecek şekilde
hazırlanmış yer anlamında kullanılır. “مِهَاداًۙ” (mihâd) sözcüğü ise “yayılmış yer”, “hazırlanmış
yer”, “yaygı” veya “döşek” gibi anlamlara gelir. Bu ifade
Kur’an’da 16 kez geçer: 2:206; 3:12, 46, 197; 5:110; 7:41; 13:18; 19:29; 20:53;
30:44; 38:56; 43:10; 51:48; 74:14 (2 kez); 78:6.
15. Yine
de hırslanarak1 arttırmamı istiyor.
1 “َطْمَعُ”
sözcüğü, kullanıldığı ifadede “heveslenmek, hırs yapmak, arzulamak, tamah etmek”
anlamlarına gelir.
16. Hayır,
öyle değil!1 Çünkü o, ayetlerimize karşı inatçı idi.
1 “كَلَّا”
(kellâ), “Asla!”, “Hayır, öyle değil!” gibi anlamlara gelir. Bu kelime
Kur’an’da 10 kez geçer: 19:79, 82; 70:15, 39; 74:16, 32, 53, 54; 75:11, 20.
17. Onu
yüksek bir yokuşa1 zorlayacağım2.
1 “صَعُوداًۜ” (sa’udâ) sözcüğü, “yüksek
bir yokuş”, “zor bir yol” anlamlarına gelir. Bu
sözcük, Kur’an’da 9 kez geçer: 3:153; 4:43; 5:6; 6:125; 18:8, 40; 35:10; 72:17;
74:17.
2 Bu
sözcük, azgınlık, taşkınlık, korku ve sıkıntı anlamlarına gelen “رَهَقَ”
(rehekâ) kökünden türetilmiştir. Aynı kökten türemiş kelimeler
Kur’an’da 10 kez geçer:
10:26, 27; 18:73, 80; 68:43; 70:44; 72:6, 13; 74:17; 80:41.
18. Çünkü
o, düşündü ve hesapladı1.
1 “قَدَّرَ”
(kadderâ) sözcüğü, “takdir etmek, planlamak, hesaplamak, belirlemek” gibi
eylemleri ifade etmektedir.
19. Böylece
canı çıkası1 nasıl hesapladı!
1
“قُتِلَ” (kutila) ifadesi, birinin aşırı derecede sıkıntı
çekmesini ya da kötü bir şekilde etkilenmesini anlatan bir tabirdir ve “öldürüldü”
ya da “canı çıkası” anlamında kullanılır. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer:
51:10; 74:19, 20; 80:17; 85:4.
20. Sonra
canı çıkası nasıl hesapladı?
21. Sonra
baktı,
22. Sonra
yüzünü ekşitti1 ve somurttu2,
1 “عَبَسَ” (‘abese)
sözcüğü, “yüzünü ekşitti”, “asık suratlı oldu” anlamına gelmektedir. Bu,
hoşnutsuzluk veya memnuniyetsizliği ifade eden bir eylemdir. Aynı kökten
türemiş kelimeler Kur’an’da 3 kez geçer: 74:22; 76:10; 80:1.
2 “بَاسِرَةٌ”
(basiretun) kelimesi, “asık suratlı”, “somurtkan” anlamına gelir. Bu kelime
Kur’an’da 2 kez geçer: 74:22; 75:24.
23. Sonra
arkasını döndü ve kibirlendi,
24. Ardından
da dedi ki: “Bu, ancak tesirli bir büyüdür!
25. Bu
ancak bir insanın sözüdür!”
26. Onu
Sakar’a yaslayacağım!
27. Sakar
nedir, nereden bileceksin?
28. Geriye
bir şey bırakmaz, onu da salmaz.
29. Beşer1 için bir levhadır (göstergedir),
1 “بَشَرِ”
(Beşer) sözcüğü “insan, insanlık, beden, deri” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da
37 yerde geçer.
30. Üzerinde on dokuz vardır.1
1 29 ve 30. ayetler, suredeki diğer
ayetlerle konu açısından benzerlik göstermediği için anlamları üzerine çokça
yorum yapılmıştır. 29. ayette geçen “Levvahatun lil beşer” ifadesi
çevirilerde genellikle “Derileri kavurur.”, “Deriyi değiştirir.”, “İnsanı
tepeden tırnağa değiştirir.”, “İnsana susamıştır.”, “İnsan için bir
göstergedir.” gibi farklı şekillerde yorumlanmıştır. 30. ayetteki “âleyha
tis’ate aşer” ise genellikle “19 görevli melek vardır.”, “19 güç vardır.”
gibi eklemelerle çevrilmiştir.
Ancak, 14 asır sonra yapılan
araştırmalarda bu ayetlerin, Kur’an’ın 19 asal sayı temelli mucizesine işaret
ettiği anlaşılmıştır. Geriye dönüp bakıldığında, tüm surede aslında Kur’an’ın
19 asal sayı temelli mucizesinin kastettiğini fark ediyoruz. Huruf-u Mukatâ
(sure başlarındaki “elif, lam, mim” gibi harfler) ve bu ayetlerin anlamının
ancak 1974’te anlaşılması, bu mucizeye örnek gösterilmektedir. Kod görevi gören
bu harfler ile, Kur’an’ın ayetlerinin, hatta surelerinin Yüce Allah tarafından
korunmuş olduğunun ispatıdır.
31. Ateşin
ashabını (yoldaşlarını) da sadece melekler
yapmışızdır. Onların sayısını da küfreden (hakkı bildiği halde gizleyen, üstünü bilerek
örten) kimseler için sadece bir fitne yapmışızdır; kendilerine
Kitap verilmiş olanlar yakinen1 inansın, müminlerin
de imanı artsın, kendilerine Kitap verilmiş olanlar ile müminler de kuşkulanmasın
diye (böyle yaptık); kalplerinde
hastalık olanlar ile kâfirler de “Allah, bu misal (benzetme, örnek) ile ne
demek istiyor?” desinler diye (böyle yaptık). Bu böyledir; Allah, istediği
kimseyi saptırır, istediği kimseyi de hidayete erdirir.2 Rabbinin
ordularını da Kendisinden başkası bilmez. Bu (Kur’an) da beşer için sadece
bir zikirdir (hatırlatmadır).
1 “Kesin gerçek” anlamına gelen “yakîn”
kavramı Kur’an’da 28 kez geçer. Ayrıca bu kavram Kur’an’da “ilm’el-yakîn”
(102:5), “ayn’el-yakîn” (102:7) ve “hakk’el-yakîn” (56:95, 69:51) şeklinde de
geçmektedir. “ilm’el-yakîn”
tabiri; bir otoriteye, bir araştırmaya ve duyu güçlerine dayanarak bilmek
anlamına gelir. “ayn’el-yakîn” tabiri; bizzat görülerek elde edilen
bilgidir, ve ilm’el-yakine nisbeten daha
kesindir. “hakk’el-yakîn” tabiri ise; bilgiyi birebir kendisinin
yaşamasıdır. Örneğin ölmekte olan veya
ölmüş birini görmek “ayn’el-yakîn” iken; insanın kendisi ölürken, ölüm
hakkındaki bilgisi “hakk’el-yakîn”dir.
2 Yüce
Allah, ayette 19 sayısını şunun için belirtiğini söylemektedir;
*
Kafirler için bir fitne (rahatsız eden bir sınav) olsun diye,
* Ehl-i
Kitap’ı, Kur’an’ın ilahi bir kitap olduğuna ikna etsin,
*
Müminlerin imanını güçlendirsin,
* Ehl-i
Kitap ile müminlerin kalbindeki şüpheleri de gidersin,
*
Kalplerinde hastalık olanları ve inkârcıları da ifşa etsin.
32. Hayır!
Ay’a da,
33. Dönüp
gitmekte olan geceye de,
34. Ağardığında1 da sabaha2 (andolsun);
1
Arapça’da, ‘örtüyü kaldırmak, açığa çıkarmak’ anlamına gelen س-ف-ر (s-f-r) kökünden türeyen “سَفَر”
(sefer) sözcüğü, “yolculuk, seyahat” anlamına gelir. Aynı kökten gelen “أَسْفَرَ” (asfera) fiili
“aydınlandı, açığa çıktı”; “مُّسْفِرَةٌۭ” (musfiratun) sözcüğü “aydınlık,
parlayan”; “سَفَرَةٍۢ” (seferatin) sözcüğü ise (yazıcılar, yazan
melekler) anlamında kullanılır. س-ف-ر (s-f-r) kökünden türemiş kelimeler Kur’an’da 12 kez geçer:
2:184, 185, 283; 4:43; 5:6; 9:42; 18:62; 34:19; 62:5; 74:34; 80:15, 38.
2 “صَبَاح”
(sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden
geniş bir terimdir. Bu kelime, güneşin doğuşu ile başlayan ve hareketliliğin
başladığı sabahın erken saatlerini ifade eden “غُدُوّ” (ğuduv) gibi
belirli saatlere değil, sabahın tüm zaman dilimine atıfta bulunur. “بُكْرَة”
(bukrâh) kelimesi ise, fecirden (tan vaktinden) güneşin doğumuna kadar olan
ve sabahtan önceki vakittir. “صَبَاح” (sabah) kelimesi, Kur’an’da 41 kez
geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81 (2 kez), 94;
15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82; 29:37;
30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20, 21;
74:34; 81:18; 100:3.
35. Şüphesiz
ki o (mucize) büyüklerden biridir.
36. Beşer
için bir uyarıcıdır;
37. Sizden öne geçmek ya da geride kalmak isteyen kimseler için.
1 19 sayı temelli mucize öğrenildikten
sonra, 29-37 ayetlerinde Kur’an’daki 19 sayı temelli mucizeden söz edildiğini fark
ediyoruz.
38. Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir.1
1 Benzer
bir ifade 52:21 ayetinde de geçmektedir.
39. Ashab-ı
yemin1 hariç.
1 Arap
kültüründe sağ, deyim olarak “uğur, mutluluk, sağlamlık ve kurtuluşu” ifade
etmektedir. Bu konuyla ilgili ayetlerde geçen “sağın halkı” ifadesi, 17:71, 69:19
ve 84:7’de belirtildiği gibi mahşerde amel defteri kendisine sağdan verilecek
iyi kişiler, dünyada kulluk yeminine sadakat gösterenler demektir.
40. Cennetlerde birbirlerine soruyorlar;
41. Mücrimlere (azılı suçlulara):
42. “Sizi Sakar’a1 sürükleyen
nedir?”2
1 Sakar; her şeyi yakan ve geriye bir şey
bırakmayan, ancak yine de salmayan ateş anlamına gelmektedir (Bkz: 74:26-29)
240-47. ayetler cennettekilerin, cehennemdekilerle konuşabildiğini göstermektedir.
43. Dediler ki, “Biz musallinden1 olmadık,
1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça “ص ل و” (s-l-v)
kökünden türemiştir. Bu kök, “eğilmek, yönelmek ve bir şeyi takip etmek” gibi
anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de mecazi anlam taşır.
Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda kullanılmıştır:
Allah’a yönelik salât: “Allah’a yönelme, Allah’a dua etme” anlamına gelir.
Allah’ın salât etmesi: “Allah’ın rahmet ve yardım etmesi” şeklinde yorumlanır.
İnsanlar arası salât: “Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma içinde
olmak” gibi anlamlar taşır.
“Musallin” (Salat edenler) ifadesi ile de bunların hepsinin
kastedildiği kanaati oluşmaktadır. “Musallin” sözcüğü 70:22
ayetinde de geçmektedir.
44. Miskine
yediren de değildik,1
1 Miskin: Temel ihtiyaçlarını
(beslenme, barınma, sağlık vb.) dahi karşılayamayan veya büyük zorluk çeken
kişidir. Fakir ise; Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan ancak
miskine göre daha az muhtaç olan kişidir. Miskin kelimesi
Kur’an’da 25 kez geçer: 2:61, 83, 177, 184, 215; 3:112; 4:8, 36; 5:89, 95;
8:41; 9:60; 17:26; 18:79; 24:22; 30:38; 58:4; 59:7; 68:24; 69:34; 74:44; 76:8;
88:18; 90:16; 107:3.
45. Ve
oyalananlarla1 birlikte oyalanırdık,2
1
“يَخُوضُو” kelimesi,
Arapça bir fiilin çekimli halidir. Kökü “خَاضَ” (khâḍa)
olan bu fiil, “(Boş sözlere, tartışmalara, batıla) dalma, meşgul olurlar, oyalanma,
laf ebeliği yapma gibi anlamlara gelir. Bu ifade Kur’an’da 12 kez geçer: 4:140;
6:68 (2 kez); 6:91; 9:65, 69 (2 kez); 43:83; 52:12; 70:42; 74:45 (2 kez).
1
Bu ayet 4:140, 9:69 ve 6:68 ile okunmalıdır.
46. Din
Gününü de yalanlardık;
1 Yahudilerin,
Nasranilerin ve gelenekçi Müslümanların büyük bir çoğunluğu, aslında Yargı
Gününe tam anlamıyla inanmamaktadırlar. Yargı Gününün tanımını yapan Kur’an’a
göre, o günün tek sahibi Allah’tır (1:4) ve o gün kimsenin kimseye bir yararı
dokunmaz (82:19). Şefaat yoluyla kurtarılacaklarına inananlar Kur’an’ın
bildirdiği özelliklere sahip Yargı Gününü inkâr etmiş olurlar. Ateistler ise
Yargı Gününü açıkça inkâr ederler. Benzer mesaj: 67:8-11
47. Nihayet
yakin (kesin gerçek) bize gelene kadar.”
48. Öyleyse,
şefaatçilerin1 şefaati onlara yarar sağlamayacak.
1 Şefaat, bir suçlunun cezadan kurtarılması, sıkıntısı olan
birinin sıkıntısını giderme için aracılık etmek demektir. Kur’an, ancak
Allah’ın istediği kimselerin (10:3; 20:109; 34:23; 53:26), yine ancak Allah’ın
izin verdiği kimselere (21:28) şefaat edebileceğini bildirmiştir. Bu yüzden,
aracıları memnun etmek için şirk koşmak yerine, Allah’ın rızasını kazanmak için
çaba gösterilmeli ve şefaat, yalnızca O’ndan istenmelidir. Aynı ayet 2:123’te
de geçmektedir.
Kişinin kendisini Yüce Allah’a yaklaştıracak aracılar
edinmesi şirktir ve eğer tevbe edilmezse, şirk denen kabul 4:48 ve 116’da da
belirtildiği gibi Allah tarafından affedilmeyecek tek günah olarak
tanıtılmaktadır
49. Onlara
ne oluyor da zikrini (uyarıcı
olan vahyi) umursamıyorlar.1
1 “إعراض”
(ı'râz), “görmezden ve duymazdan gelmek, umursamamak, aldırış etmemek”
anlamlarına gelir. Bu kelime, içinde bulunulan bir durumdan, bir anlaşmadan ya
da bir taahhütten bilinçli olarak geri çekilmeyi ifade eder. Kur’an’da aynı
kökten türemiş 51 kelime geçer: 2:83; 3:23; 4:16, 63,
81, 128; 5:42 (2 kez); 6:4, 35, 68, 106; 7:199; 8:23; 9:76, 95; 11:76; 12:29,
105; 15:81, 94; 17:28, 67, 83; 18:57; 20:100, 124; 21:1, 24, 32, 42; 23:3, 71;
24:48; 26:5; 28:55; 32:22, 30; 34:16; 36:46; 38:68;
41:4, 13, 51; 42:48; 46:3; 53:29; 54:2; 66:3; 72:17; 74:49.
50. Sanki ürküp kaçan zebralar (yabani eşekler) gibidirler;
51. Aslandan kaçan.
52. Bilakis, her bir insan,
onlardan, kendisine teşhir edilmiş1 sahifeler
verilmesini ister.
ı “Açılmış,
yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ”
(neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16;
21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7;
62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.
53. Hayır! Aslında ahiretten korkmuyorlar.
54. Hayır! Şüphesiz ki o bir zikirdir (hatırlatıcıdır);
55. İsteyen
bunu zikreder.1
1 Aynı
ayet, 80:12 ayetinde de tekrarlamaktadır. Benzer mesajlar: 73:19; 76:29; 78:39;
80:11-12; 81:27-28.
56. Allah’ın
istediğinden başkasını da zikretmezler.1 O,
takva2 ehli3 ve mağfiret
ehlidir.
1 Benzer
mesajlar: 76:30; 81:29
2 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve “Allah'a karşı gelmekten sakınmak”,
“kendini koruma altına almak” anlamında kullanılır.
3 “أهل” (ehl): Bir şeye
ait olanlar, bir özelliği taşıyanlar anlamına gelir. Dolayısıyla
son cümle “O, takva ve mağfiret sahibidir.” şeklinde
anlaşılmaktadır.