İlk vahiy olan bu surenin ilk beş ayeti 76 (19x4) harften
oluşmaktadır. Sure, 19 ayetten ve 285 (19x15) harften oluşmaktadır. Kur’an’ın da
sondan 19’uncu suresidir.
Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla
1.
Yaratan Rabbinin adıyla kıraat et1!2
1 “قِرَاءَة” (kiraât) kelimesinin de
Arapça’da "okumak" anlamına geldiği, bununla
birlikte, bazen öğretmek anlamında da kullanıldığı ifade
edilir.
İbranice'de ise “קָרָא” (kara) kelimesi,
"okumak", "çağırmak" ve "ilân
etmek" gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelime, bir metni sesli
olarak okumaktan daha geniş bir anlam yelpazesinde, özellikle çağrı
yapma ve ilân etme eylemlerini de kapsar.
Bu bağlamda, Arapçadaki “قِرَاءَة” (kiraât)
kelimesinin "okumak", "çağırmak"
ve "ilân etmek" anlamlarını taşıdığı, “قُرْاٰنَ”
(Kur'an) kelimesinin de "okunan"
veya "ilân edilen bildiri" anlamlarını içerdiği
sonucuna varılabilir.
Sonuç olarak, Arapça'daki "قِرَاءَة" (kiraât) ve İbranice'deki "קָרָא" (kara) kelimeleri, sadece bir metni okumayı değil, aynı zamanda bir mesajı duyurmayı ve ilan etmeyi de içeren geniş bir anlam yelpazesi sunmaktadır.
2 İncil’de de İsa Nebi’nin ağzından “Rabbin adıyla gelene övgüler olsun!”
şeklinde bir ifade yer alır. (Markos, 11:9)
2.
İnsanı alaktan1 yarattı.
1 “علق”
(alak) sözcüğü “asılmak, yapışmak, ilişkili, bağlı, sevgi, ilgi ve
sülük” anlamlarına gelir. Bu ayette bulunan alak ifadesiyle de döllenmiş
hücrenin ana rahminde tutunan embriyonun ifade edildiği kanaati oluşmaktadır.
3. Kıraat
et! Rabbin de Ekrem (en cömert, en saygın)1 olandır.
1 Bu
kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına
gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31;
17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40;
31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27,
78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2
kez), 17; 96:3.
4. O, kalem
ile öğretti.
5. İnsana, bilmediğini
öğretti.
6. Hayır!
İnsan tuğyan1 eder;
1 Tuğyan, sözlükte “haddi aşmak,
zulmetmek, azmak, taşkınlık çıkarmak, isyan etmek” gibi anlamlara gelir. Aynı sözcükten türeyen “tağut” kelimesi
de sınırları aşan herkes için kullanılır. Kur’an bu kelimeyi Allah’a isyan
eden, Allah’ın kullarını kendi kulu
olmaya zorlayan kişi ve kurumlar (önder, sapkın, zorba, şeytan, put, kahin)
için kullanır. Tağut sözcüğü Kur’an’da 7 kez geçer: 2:256, 257; 4:51, 60, 76;
5:60; 39:17.
İnsan, bilgi, güç ve servet sayesinde
şımararak haddi aşar, zulmeder.
7. İstiğna1 ettiği için.
1 “ستغنى” (isteğna) sözcüğü, “Kendisini
zengin görmek, kimseye ihtiyacı olmadığını düşünmek, kendini minnetsiz görmek,
eyvallah etmemek” anlamlarına gelir. “İstiğna” sözcüğü, Kur’an’da 4 kez geçer: 64:6;
80:5; 92:8; 96:7.
8. Şüphesiz ki dönüş Rabbinedir.
9. Şu
engelleyeni gördün mü;
10. Sala1
ederken bir kulu?
1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Sami
dillerindeki “ṣ-l-ṭ” kökünden türemiş olup, Süryanice “ṣlotha” (ܨܠܘܬܐ) kelimesiyle
bağlantılıdır. Bu kök, “bir şeyi hedef almak, bir yöne yönelmek” anlamına
gelir. Süryanice’de “ṣlotha”, Allah’a yönelme ve dua etme anlamında
kullanılmıştır.
Bu yönelme hem fiziksel hem de metaforik anlam taşır. Örneğin, “Allah’a
yönelmek”, kişinin ruhsal anlamda O’na yakınlaşmasını ifade eder. Kur’an’da
“salât” kelimesi, bağlama göre farklı şekillerde anlam kazanır. Bunlardan
bazıları şunlardır:
1- Allah’ın salat etmesi: Müminlere ve Nebiye
yardım etmek ve desteklemek anlamındadır. Bkz: 2:157;
33:43, 56.
2- Müminlerin, Allah’a salat etmesi: Allah’a dua ve kulluk (hizmet)
etmek anlamındadır. Bkz: 2:43, 83, 110, 238, 239;
4:101, 162; 5:12, 58; 7:205; 8:35; 11:114; 17:78; 20:14; 24:58; 11:87; 107:4.
3- Meleklerin salat etmesi: Müminlere ve Nebiye
yardım etmek, desteklemek ve onlar için dua etmek anlamındadır. Bkz: 2:157;
33:43, 56.
4- Nebi’nin, Müminlere salat etmesi: Onlara destek olması,
onlarla dayanışma içinde olması ve onlar için dua etmesi anlamındadır. Bkz:
9:103; 33:43.
5- Müminlerin, Nebiye salat etmesi: Ona destek olmak ve onunla
dayanışma içinde olmak anlamındadır. Bkz: 9:99; 33:56
6- Müminlerin, müminlere salat etmesi: Müminlere destek olmak,
onlarla dayanışma içinde olmak (75:31,
32; 5:58; 107:4) ve onlar ile ölüleri dua etmek (5:106; 9:84,) anlamındadır.
7- Göklerdeki ve yeryüzündeki bütün varlıkların salat etmesi:
Allah’a dua ve kulluk (hizmet) etmek anlamındadır. Bkz: 24:41
Bu nedenle, salât yalnızca ritüelistik bir ibadet (örneğin namaz)
anlamına gelmez. Kelimenin temel anlamı “yönelmek” olsa da bu tanım onun zengin
bağlamsal ve kavramsal anlamlarını tam olarak yansıtmaz.
Sonuç olarak; salât, fiziksel ve ruhsal anlamda bir
hedefe veya kişiye yönelme eylemi olup, dua, kulluk (hizmet), destek veya
bağlılık gibi çok yönlü anlamlar içerir.
11. Gördün
mü? Ya o hidayet üzereyse!
12. Ya
da takvayı1 emrediyorsa;
1 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
13.
Gördün mü? Ya yalanlarsa veya yüz çevirirse?
14.
Bilmez mi ki Allah görmektedir?
15.
Hayır! Bundan vazgeçmezse, perçeminden1 yakalarız.
1 “نَّوَاصِي”
(nevâsi) sözcüğü, “alnın önü” veya “saç kökü” anlamına gelir. Türkçe’deki “perçem”
kelimesi de saçın ön kısmındaki, genellikle alınla hizalanan saç tutamları için
kullanılır. Bu sözcük, Kur’an’da 4 kez geçer: 11:56; 55:41; 96:15, 16.
16.
O yalancı, o suçlu1 perçeminden!
1 Arapça’da
“suç” anlamına gelen خطأ “hata” sözcüğünün
İbranice’deki karşılığı da “חֵטְא” (Het-Hata)’dır ve “suç”
anlamına gelmektedir. “hata” sözcüğü, Kur’an’da 19 ayette geçmektedir. (2:58,
81, 286; 4:92, 112; 7:161; 12:29, 91, 97; 17:31; 20:73; 26:51; 28:8; 29:12;
33:5; 69:9, 37; 71:25; 96:16)
17. Haydi
meclisini1 davet etsin!
1 “ندو”
(nadiv) Arapça’da “toplantı”, “kurultay” gibi anlamlarda kullanılmaktadır. “نَادِيَهُۙ”
(nadiyehu) ifadesinin de “meclisini, kurultayını, taraftarlarını” gibi
anlamlara geldiği kanaati oluşmaktadır.
18. O
zebanileri1 çağıracağız.
1 “ٱلزَّبَانِيَةَ”
(zabāniya) kelimesi, z-b-n kökünden türetilmiştir ve bu kök, “zorla götürmek”
veya “zorla bir yere yönlendirmek” anlamına gelir. “ٱلزَّبَانِيَةَ” ifadesi
de “o zorlayıcılar” olarak çevrilebilir. Bu ifade Kur’an’da yalnızca bu ayette
geçmektedir.
19.
Hayır! Asla ona boyun eğme! (Rabbine) secde et ve
yaklaş.
Bu surede Muhammed Nebi’ye emredilen
tebliğ/bildiri görevi başka ayetlerde müminlere de emredilmektedir:
“Sizden
de hayra çağıran ve maruf (vahye uygun, meşru olan)
ile emreden, münkerden de nehyeden (Vahye aykırı şeylerden sakındıran) bir
topluluk bulunsun. Felaha (kurtuluşa) erenler işte onlardır.” (Ali İmran, 3:104)
“Sizler, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir topluluksunuz.
Maruf ile emreder, münkerden de nehyedersiniz. Ve Allah ile iman edersiniz…” (Ali İmran, 3:110)