95. TİN SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 28. suredir. Adını, ilk ayette geçen “Tin” kelimesinden alır. Sure 8 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ve1 incire2 ve zeytine3 (andolsun),

1 “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır.

            2 “التّ۪ينِ” (tiyn) sözcüğü, incir demektir. Bu sözcük, Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.

            3 “زَيْتُونا” (zeytûn) sözcüğü, “zeytin” ve “yağ elde edilen” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 6 kez geçer: 6:99, 141; 16:11; 24:35; 80:29 (2 kez); 95:1.

2. Ve Tur-i Sinin’e1,

1 “Tur” sözcüğü Kur’an’da dağ anlamında kullanılmıştır. Tur sözcüğü Kur’an’da 11 defa (2:63, 93; 4:154; 19:52; 20:80; 23:20; 28:29, 46; 52:1; 71:14; 95:2) geçmektedir. 23:20 ve 95:2 ayetleri göz önünde bulundurulduğunda, Kur’an’daki “Tur” ifadesi ile Sina Dağı’ndan söz edildiğini anlamaktayız.

“Sin” yani “Sina” isminin de Bâbil ay tanrısı Sin’den, dağın bulunduğu bölgenin Mısır sınırındaki “Sin” veya “Sun” adlı beldeden veya “yanan çalılık” anlamındaki İbranice “seneh” sözcüğünden geldiği şeklinde iki görüş vardır. Tevrat’ta Sina Dağı (Çıkış, 19/11; Levililer, 7/38; Sayılar, 3/1; Yasanın Tekrarı, 33/2; Nehemya, 9/13), Yüce’nin dağı (Çıkış, 4/27; 18/5; Mezmurlar, 68/15), İbrânîce “kuruluk, kuraklık” manasındaki “hrb” kökünden Horeb (Çıkış, 33/6), (Allah’ın) Horeb’deki dağı (Çıkış, 3/1, 17/6; Yasanın Tekrarı, 1/6; 4/10; I. Krallar, 19/8; Malaki, 4/4), Paran Dağı (Yasanın Tekrarı, 33/2; bk. FÂRÂN) ve sadece dağ (Çıkış, 19/2, 3; 24/4) şeklinde ifade edilmiştir. Sina ve Horeb’in iki farklı dağ veya aynı sırada iki tepe olduğu, birincisinin bölgeyi, ikincisinin tepeyi tanımladığı ya da bu iki ismin tek bir dağ için kullanıldığı yolunda görüşler de ileri sürülmüştür.

Tevrat ve Kur’an’da söz edilmesine rağmen, Tur-i Sina’nın nerede olduğu hususunda kesin bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Bunun da nedeninin 7/143 ayetine göre söz konusu dağın parçalanıp yok olmasından dolayı olduğu kanaatine varılmaktadır. Ancak 52/1 ve 95/2 ayetlerinden, Yüce Allah’ın Tur’i Sina üzerine yemin etmekte olduğunu; 19:51-53 ayetlerinden, Musa ve Harun Nebiye Tur-i Sina’da elçilik görevinin verildiğini; 7/143 ayetinden, Mûsâ’nın Allah’ı görmek istemesi üzerine Yüce Allah’ın Tur-i Sina’ya tecelli ettiğini ve dağın parçalanmış olduğunu; 19/52, 20/80, 28/29 ve 28:46 ayetlerinden, Yüce Allah’ın, Mûsâ’ya Tur-i Sina’nın sağ tarafından seslendiğini; 2/63, 2:93, 4/154 ve 7/171 ayetlerinden, İsrailoğullarından söz almak için Tur-i Sina’nın bir gölge gibi üzerlerine kaldırıldığını ve 23/20 ayetinden Tur-i Sina’da yetişen bir ağacın methedildiğini görüyoruz.

Tur-i Sina’nın İsrailoğullarının üzerine kaldırılması hadisesi Tevrat’ta şöyle anlatılmaktadır: “Sina Dağı tümüyle sis kaplıydı. Çünkü Yahve onun üzerine, ateşin içinde indi. Ve onun (dağın) sisi bir fırının dumanı gibi yükseldi ve dağın tümü şiddetle sarsıldı.” (Tevrat, Çıkış 19:18). “Ve insanların hepsi, gök gürlemelerine de çakan şimşeklere de şofar (boru) sesine de dağın sisine de şahit oldu. Ve insanlar buna tanık oldu ve titrediler ve uzakta durdular. Musa’ya da “Bizimle sen konuş, dinleyelim. Ancak, yüce melekler bizimle konuşmasın, yoksa ölürüz!” dediler.” (Tevrat, Çıkış 20:18-19).

3. Ve bu güvenilir beldeye.

4. Andolsun ki insanı ahsen (en güzel, en iyi) yapıda1 yarattık.

                1 “تَقْو۪يمٍ” (takvim) sözcüğü, “biçim, düzenleme, dengeli şekil verme, doğru yapı ve doğru biçimlendirme” anlamlarına gelir. ق-و-م (q-w-m) kökünden türetilmiştir, bu kök de “dik durmak”, “doğruluk” ve “düzen” gibi anlamlar içermektedir. “Takvim” sözcüğü günümüzde de zamanı düzenlemek, günleri sıralamak anlamında kullanılmaktadır. Takvim sözcüğü Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.

Kur’an ayetlerine göre insanın topraktan yaratılıp ardından anne rahminde gelişimi şu şekilde anlatılmaktadır:

Râhmân, insanı yarattı. (55/3)

O ki yarattı, düzene koydu. (87/2)

İnsanı, topraktan (3/59; 22/5; 36/36; 40/67; 53/32) ve adi (basit) bir sudan/sıvıdan (21/30; 24/45;25/54; 77/20) yarattı.

O ki yarattığı her şeyi en güzel biçimde yaratmıştır. İnsanı yaratmaya çamurdan (tin) başladı. (32/7)

(Sonra o) çamurdan (süzülen) bir öz elde etti. (23/12; 6/2)

(O öz ile de) yapışkan bir çamur yaptı. (37/11)

(O çamuru) hamein mesnun’a (belirli bir ölçü ve bileşene göre şekil verilmiş bir balçığa) dönüştürdü. (15/26,28)

(Sonra ona) biçim verdi. (7/11; 32/9; 38/72; 95/4)

(Sonra da kurutarak) salsal’a (ses çıkaran kupkuru bir balçığa) dönüştürdü. (15/26,28; 23/12; 55/14)

(Sonra onu pişirerek) fehhar’a (çömlek gibi sert bir şekle) dönüştürdü. (55/14)

(İnsanı bu şekilde) inşa etti. (6/98)

(Yüce Allah, insanı) elleriyle yarattı. (38/75)

(Ardından da) ona ruhundan üfleyerek (15/29; 32/9; 38/72) (ve can vererek) bir beşer/insan (6/2; 15/26, 28) yarattı.

5. Sonra onu aşağıların aşağısına döndürdük.

6. İman eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen kimseler hariç. Şüphesiz ki onlar için tükenmeyen1 bir ecir2 vardır.

1 “غَيْرُ مَمْنُونٍ” (ğayri memnûn) ifadesi, “kesilmeyen, bitmeyen, tükenmeyen” anlamlarına gelir.

2 “أُجُورَ” (ecir) kelimesi, genellikle olumlu bir anlam taşır ve bir hizmetin veya çabanın sonucunda verilen karşılık (ücret, para, mal, ödül vb.) olarak değerlendirilir. Ecir kelimesi türevleriyle birlikte Kur’an’da 108 kez geçer.

7. Öyleyse din ile1 seni yalanlamaya iten nedir?2

            1 “بِالدّ۪ينِ” (bi'd-dîn) ifadesi, “din ile” anlamına geldiği gibi, bağlama göre “din hakkında, din konusunda” gibi anlamlara da gelebilmektedir. Bu ifade Kur'an'da 3 yerde geçer: 82:9; 95:7; 107:1.

Burada, Dini din ile yalanlamaktan söz edilmektedir. Yani kişilerin şirk bulaştırmış olduğu dinlerini ya da tahrif ettikleri Allah’ın ayetleri kullanarak, Allah’ın göndermiş olduğu dini ve ayetleri yalanmaktan söz edilmektedir.

2 Bu ayet, bir çok çeviride “O halde, dini sana yalanlatan nedir?” şeklinde çevrilmektedir.  

8. Allah, Ahkemul-Hakimiyn (Hakimlerin hakimi; hikmetle hüküm verenlerin) değil midir?