89. FECR SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 10. suredir. Adını da ilk ayette geçen “el-Fecr” kelimesinden alır. Sure 30 ayettir.

 

Rahmânir-Râhîm (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ve1 fecre2 (andolsun).

1 “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır.

            2 Fecr, gecenin karanlığının sona erip aydınlığın başlamadığı “şafak”, “tanyeri” vakti anlamına gelir.

2. Ve on geceye…1

1 Burada söz edilen on gecenin, müminlerin mescitlerde itikafa girdiği Ramazan Ayının son on günün geceleri (2:187) veya Zilhicce ayının ilk on gününün geceleri olabileceğini yönünde görüşler vardır.

3. Ve şef’e…1 vetre…2

            1 “شَّفْع” (şef’) sözcüğü, “çift, bir şeyin bir kısmı ve şafak” anlamlarına gelir. Bu sözcük, Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.

            2 “وتر” (vitr/vetr), “bir, üç, beş gibi tek sayı” anlamına gelir. Gece salatına (Allah’a yönelme duasına) da vitr denilmektedir. Bu sözcük, Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.

4. Ve gitmekte olan1 geceye....

            1 “يَسْرِ” (yesri), “akıp gitmek, ilerlemek” anlamlarına gelir.

5. Bunlar, akıl1 sahipleri için bir kasem2 değil midir?

1 “حِجْرٍ” (ḥicrin), “akıl, vicdan, sağduyu, anlayış” anlamlarına gelir. Bu anlam, “engelleme, koruma ve muhafaza etme” kökeninden türetilmiştir. Dolayısıyla bir kimseye “حِجْرٍ” (hicr) denmesi, kişinin akıl ve sağduyusunun yerinde olduğunu belirtir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 6 kez geçer: 6:138; 25:22 (2 kez); 25:53 (2 kez); 89:5.

2 “قسم” (kasem) sözcüğü, “yemin etmek, kastetmek veya emin olmak” gibi anlamlara gelen önemli bir fiildir. Yüce Allah, yemin ederek sözüne başlamak suretiyle sözlerinin önemini ve doğruluğunu vurgulamaktadır. Bu yemin (kasem) ifadesi Kur’an’da 8 kez geçer: 56:75; 69:38; 70:40; 75:1, 2; 81:15; 84:16; 90:1.

6. Rabbinin, Ad’a (Ad kavmine) yaptığını görmedin mi?

7. Sütunlar1 sahibi İrem’e…2

1 “عَمَدٍ” (‘âmâd) sözcüğü, “direkler, sütunlar” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 4 yerde geçer: 13:2; 31:10; 89:7; 104:9.

2 Necm Suresinde de bu şekilde geçmektedir (53:50). Elçi Hud, İrem şehrinde yaşayan Ad kavmine gönderilmiş, iman etmedikleri için de helak edilmişler.

8. Ki, beldeler1 arasında onun benzeri yaratılmamıştı.

            1 “بِلَاد” (bilād) sözcüğü, “beldeler, şehirler, ülkeler” anlamlarına gelir.

9. Ve vadideki kayaları1 oyan2 Semud’a3...

            1 “صَّخْرَ” (sahr) sözcüğü, “kaya”, “büyük taş” demektir. Bu kelime Kur’an’da 3 kez geçer: 18:63; 31:16; 89:9.

2 “جَابُوا” (câbû) fiili, "kaya oymak" veya "kaya delmek" anlamına gelir. Bu kelime Kur’an’da sadece burada geçer.

3 Semud kavmi, Kur’an’da; bir vadide, kayalık bir yerde (15:80), sarp dağları yontarak binalar yapan (89:9); Allah’ın göndermiş olduğu elçileri yalanlayan, Allah’ın ayetlerine (emirlerine) karşı gelen, yurtlarında tağutlaşan (89:11, 91:11,) ve bozgunculuk çıkaran (89:12) ve Elçileri olan Salih’in tüm uyarılarına rağmen, Allah’ın onları sınamak için göndermiş olduğu deveyi kesen bir toplum oldukları belirtilmektedir.

10. Ve kazıklar1 sahibi firavuna (andolsun).

1 “Evtâd” “veted”in çoğulu olup kazıklar demektir. Kazık, kuvvetli ve sabit olma vasıtalarından olduğu için zü’l-evtad, yani kazıklar sahibi vasfı da kuvvetli ve sabit olmayı ifade eder. Bu tabir, bizim ‘dünyaya kazık çakmak istiyor’ tabirimizin de kaynağı gibidir. Dolayısıyla bu ayette de dağlar, bütün ihtişamlarıyla yere çakılmış birer kazığa benzetilmektedir. “Evtâd” sözcüğü, 89:10 ve 38:12 ayetlerinde de firavun için “kazıklar sahibi” şeklindeki ifadede de kullanılmıştır. “Evtâd” sözcüğünün aynı şekilde direkler için de kullanıldığını görüyoruz. Nitekim, Said b. Cübeyr bir rivayette “evtad”ın, birtakım oyun yerleri olduğunu ve onun altında oynandığını belirtmektedir.

M.Ö.1483 yılında iktidara gelen XVIII. Hanedanlığın güçlü firavunu lll. Tutmose, Kitabelerde anlattığına göre, Tanrı Amon’un oğlu olarak kabul edilmiş ve Deyr el-Bahri’de kendi adına bir tapınak inşa ettirmiş ve bu tapınakta bir tanrı olarak kendisine tapınılmıştır. lll. Tutmose, iktidarının kırk ikinci yılında da, adını ebedileştirmek için Karnak’ta dört tane Dikilitaş diktirmişti. Bu firavunun adını ebedileştirmek için diktirdiği Dikilitaşlar, bugün dünyanın önemli medeniyet merkezlerinin meşhur meydanlarını süslemekte; Roma, Londra, New York ve İstanbul bu taşlara ev sahipliği yapmaktadır.

Il. Tutmose veya III. Tutmose’nin, İsrailoğullarından bir çocuğu sarayına alıp evlat edinen firavun olduğu düşünülmektedir. Muhtemelen firavun, Nebi Musa’ya, Ahmose, Kamose veya Tutmose gibi bir ad vermiş, daha sonraki dönemde, eski Mısır tanrılarından birine ait olan isim eki kaldırılmış, sonuçta sadece Mose kalmıştır.

Böyle düşünmenin bir başka nedeni de; Kur’an’da, firavunun bahçelerinin harap edilmesinden bahsedilir. III. Tutmose, birçok botanik bahçe yaptırmış ve bu bahçeleri Asya seferlerinden getirdiği kuşlar ve çiçeklerle donatmıştır. Bir yazıtta firavunun bahçeleri hakkında şunlar yer alır: “Efendim ilk defa kendisi için bir bahçe yaptırdı. Günlük tanrısal takdimeler için meyve veren bütün güzel ağaçlardan diktirdi.” Başka bir yazıtta da şöyle denmektedir: “Efendim yeni bir bahçe yaptı. Ona meyveler ve güzel çiçekler sunmak için ...”

Tanrılık iddiasında bulunan, güçlü ordularına güvenerek kibirlenen ve Musa ile mücadele ettiği tahmin edilen “Kazıklar Sahibi Firavun” Ill. Tutmose’nin, mezar soyguncuları tarafından başı koparılmış, vücut kısmı da parçalanmış mumyası günümüzde Kahire Müzesinde sergilenmektedir. (Baki ADAM, Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Kur’an’ın Tartışmalı Konuları, s:23, 24, 38, 40)

Bu nedenle “Kazıklar Sahibi” tabirinden kasıt; firavunun gücü ve kudreti olabilir. Ayrıca binlerce yıldır ayakta duran Mısır piramitlerine veya dikilitaşlarına kazık denmiş olabilir

11. Onlar, ülkelerinde azmışlardı1.

 1 Sözlükte “haddi aşmak, zulmetmek, azmak, taşkınlık çıkarmak, isyan etmek” anlamlarına gelen “طغى” (tağâ) kökünden türeyen “tuğyan” kelimesi Kur’an’da, türevleri ile birlikte 39 kez geçer: 2:15, 256, 257; 4:51, 60, 76; 5:60, 64, 68; 6:110; 7:186; 10:11; 11:112; 16:36; 17:60; 18:80; 20:24, 43, 45, 81; 23:75; 37:30; 38:55; 39:17; 50:27; 51:53; 52:32; 53:17, 52; 55:8; 62:31; 69:5, 11; 78:22; 79:17, 37; 89:11; 91:11; 96:6.

12. Ve oralarda çok fesat (bozgunculuk) yapmışlardı.

13. Rabbin de onlara azap kırbacını indiriverdi.

14. Şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle gözetlemektedir1.

            1 “رَّصَدًۭا” (râsâden) kelimesi gözetleyici, koruyucu, bekçi demektir. Bu ifade Kur’an’da 6 kez geçer: 9:5, 107; 72:9, 27; 78:21; 89:14.

15. Fakat, ne zaman Rabbi insanı sınamak için ona ikramda bulunsa (cömert davransa, onu onurlandırsa)1 ve nimet verse, “Rabbim bana ikramda bulundu (bana cömert davrandı, beni onurlandırdı)1.” der.

1 Bu kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31; 17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40; 31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27, 78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2 kez), 17; 96:3.

16. Ancak ne zaman da sınamak için onun rızkını daraltırsa, “Rabbim beni aşağıladı.” deyiverir.

17. Bilakis! Doğrusu yetime ikramda bulunmuyorsunuz (cömert davranmıyordunuz, onu onurlandırmıyordunuz).

18. Miskini1 doyurmayı da teşvik etmiyorsunuz2.

1 Miskin: Temel ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, sağlık vb.) dahi karşılayamayan veya büyük zorluk çeken kişidir. Fakir ise; Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan ancak miskine göre daha az muhtaç olan kişidir. Miskin kelimesi Kur’an’da 25 kez geçer: 2:61, 83, 177, 184, 215; 3:112; 4:8, 36; 5:89, 95; 8:41; 9:60; 17:26; 18:79; 24:22; 30:38; 58:4; 59:7; 68:24; 69:34; 74:44; 76:8; 88:18; 90:16; 107:3.

2 “يَحُضُّ” (yahuddu) sözcüğü, “teşvik etmek, cesaretlendirmek, ön ayak olmak, özendirmek” anlamlarına gelir. Bu sözcük, Kur’an’da 3 yerde geçer: 69:34; 89:18; 107:3.

19. Mirası da (haram-helal demeden) hırslı bir yiyişle yiyorsunuz.

20. Malı (serveti) da (haram-helal demeden) çokça seviyorsunuz. 

21. Hayır! Yeryüzü ezildikçe1… ezildikçe… ezildiğinde,

            1 “دَكًّا” (dekkân): “sıkıştırılmış, ezilmiş, paramparça edilmiş” anlamlarına gelir.

22. Ve Rabbin geldiğinde. Ve melekler saf saf (sıra halinde)

23. Ve cehennemin getirildiği o gün. Ve işte o gün insan zikreder (hatırlar). Ancak zikirden (oradaki hatırlamadan) ona ne (fayda) var?

24. Der ki: “Ah, keşke1 (ahiret) hayatım için (Dünya’da) takdim etmiş olsaydım!”

1 Türkçe’ye “keşke” olarak çevrilen “لَيْتَ” (leyte) sözcüğü, umut ve temenni bildiren bir ifadedir ve Kur’an’da 15 ayette geçmektedir. Bu sözcük, genellikle pişmanlık (4:73; 6:27; 18:42; 25:28; 28:79; 33:66; 43:38; 69:25, 27; 78:40; 89:24), istek (19:23; 25:27) ve temenni (36:26) anlamlarında kullanılmıştır.

25. O gün, O’nun azabı gibi kimse azap edemez!

26. Hiç kimse onun bağladığı (sıkıştırdığı) gibi de bağlayamaz!

27. “Ey mutmain olmuş (huzura kavuşmuş) nefis!1

1 Kur’an’da insan nefsi, üç tip olarak sınıflandırılmaktadır. Birincisi, insanı kötülük yapmaya teşvik eder, bunun ismi nefsi emmare’dir ve bu ifade 12:53 ayetinde geçer.  İkincisi yanlış bir iş ve düşünceye niyet ettiği zaman o kişiyi bu yüzden kınar ve azarlar, buna nefsi levvame denir ve bu ifade 75:2 ayetinde geçer. Bugün buna biz vicdan adını vermekteyiz. Üçüncüsü de doğru yol üzerinde sebat ederek sapık yollardan sakınmak suretiyle tatmin olan nefistir, buna da nefsi mutmainne denir ve bu ifade 89:27,28 ayetinde geçer.

28. Rabbine dön; razı olarak ve razı olunarak…

29. Haydi kullarımın içine gir!

30. Ve Cennetime gir!”