47. MUHAMMED SÛRESİ

        Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 95. suredir. İkinci ayetinde Nebimizin adı geçtiği için bu adı almıştır. Sure 38 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Kafirlerin (hakkı bildiği halde inkar edenlerin, onun üstünü bilerek örtenlerin) ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini (Allah) boşa çıkarmıştır.

2. İman eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen ve Muhammed ile indirilen (Kur’an) ile iman eden kimseler -ki o Rablerinden bir haktır- (Allah) onların seyyielerini (kötülüklerini) örttü ve onların durumunu1 ıslah etti.

1 “بَال” (bāl), "düşünce", "hâl", "durum" veya "ruh hâli" demektir. Bu kelime Kur’an’da 4 kez geçer: 12:50; 20:51; 47:2, 5.

3. Bu, inkâr edenlerin bâtıla uymalarından, iman edenlerin de Rablerinden gelen hakka (gerçeğe) uymalarından dolayıdır. Allah, insanlara kendi emsallerini (benzerlerini) işte böyle anlatır.

4. Kafirlerle karşılaştığınızda zaman rikablarınıı darp edin (kontrol merkezlerini vurun, oraya darbe indirin). Onları etkisiz hale getirince de bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın) veya savaş ağırlıklarını2 bırakırlarsa (bağışlayın). Savaş sona erince de karşılıksız ya da fidye3 ile bırakırsınız. Şayet Allah isteseydi onlardan intikam alırdı. Fakat bir kısmınızı diğerleriyle sınamak için bu böyledir. Allah yolunda katledilenlerin yaptıkları zayi edilmez.

ı Bu ayet, anlamından ve anlatımının ahenginden anlaşıldığı üzere, savaşma emri geldikten sonra, fakat fiilen savaşa girilmeden önce nazil olmuştur. “Kafirlerle karşılaştığınız zaman” ifadesi, henüz karşılaşmanın olmadığına, bu karşılaşma olmadan önce böyle bir karşılaşma anında nasıl hareket edileceğine işaret etmektedir.

Rakabe: boyunduruk altında olan, esir, tutsak, borç nedeniyle başkalarına hizmetkarlık yapmak zorunda bırakılan anlamlarına gelmektedir ve 2:177, 4:92, 5:89, 9:60, 58:3 ile 90:13 ayetlerinde geçmektedir. Rikab ise; boyunduruk altına almak, esir almak ve borç nedeniyle başkalarına kulluk (hizmetkarlık) ettirmek anlamlarına gelmektedir ve sadece bu ayette geçmektedir. Rakib ise; gözetleyen demektir ve 4:1, 5:117, 9:8, 9:10, 11:93, 28:18, 28:21, 33:52, 44:10, 44:59, 50:18 ve 54:27 ayetlerinde geçmektedir. Dolayısıyla “rikablarını vurun” ifadesi “kontrol merkezlerine darbe indirin” şeklinde de anlaşılabilir.

2 Vizr: Günah, yük, borç (Açıklama için bakınız:6:31)

3 Bu cümle kölelik kurumunun bitirilmesi için çok önemli bir ilkeyi içermektedir. Çünkü savaşta yakalanan esirlerin dahi bedelli veya bedelsiz bırakılmaları bu ayette (47:4) hükme bağlanmıştır.

Ayrıca 8:67’nci ayette yer alan “Yeryüzünde ağır basmadıkça (galip gelmedikçe), bir nebiye esir almak yakışmaz. Siz dünya malını istiyorsunuz, Allah ise ahireti istiyor.” şeklindeki ifade kölelik kurumunun bitirilmesi için en önemli ilkeyi içermektedir.

Buna Kur’an’dan birkaç örnek verelim: Durumu müsait olanlarla özgürlük sözleşmesi yapılması (24:33), mümin kölelerin, müşrik erkek ve kadınlardan hayırlı olduğu ifade edilerek kulluk (hizmetkarlık, kölelik) edenlerle evlenerek onları hürriyetlerine de kavuşturma teşvik edilmiştir (2:221). Ayrıca bazı kefaret uygulamalarında da “rakabe” azat etmek ilk sırada seçenek olarak sunulmuştur (4:92; 5:89; 58:3) ve sadaka verilecek 8 sınıftan biri olarak da sayılmıştır (9:60). İyilik ve takva (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçınmak) için de onlara yardım etmek öne çıkartılmıştır (2:177; 4:36; 24:33). Nihayetinde de akabe denen sarp yokuşu aşmanın ilk şartı olarak da “rakabeyi” özgürlüğüne kavuşturmak olduğu belirtilmiştir (90:13).

5. Onları hidayete erdirecek (kılavuzluk edecek) ve onların durumunu ıslah edecektir.

6. Ve onları, kendilerine tarif ettiği cennete sokacaktır.

7. Ey iman edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz, (O da) size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar (sizi pekiştirir, adımlarınızı sağlamlaştırır).

Benzer mesajlar: 2:214; 6:34; 12:110; 22:40; 37:171-173; 40:51.

8. Kafirlere ise yıkım vardır, onların amellerini de (Allah) boşa çıkarmıştır.

9. Bu böyledir. Allah, indirdiğinden nefret ettiklerinden dolayı onların amellerini geçersiz kılmıştır.

10. Yeryüzünde dolaştıklarında kendilerinden öncekilerin sonunun ne olduğunu hâlâ görmediler mi?1 Allah, onları yok etmiştir2. Kâfirlere de onların benzeri vardır.

1 İbret almak için yeryüzünde gezip dolaşmayla ilgili ifade; 12:109, 30:9, 35:44, 40:21,82 ve 47:10 ayetlerinde soru tümcesi biçiminde; 3:137, 6:11, 16:36, 27:69, 29:20 ve 30:42 ayetlerinde ise emir biçiminde tekrarlanır.

2 “دمر” (demerâ) da "helak etmek”, “yok etmek”, “tahrip etmek" demektir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 10 kez geçer: 7:137; 17:16 (2 kez); 25:36 (2 kez); 26:172; 27:51; 37:136; 46:25; 47:10.

11. Bu böyledir. Allah, müminlerin mevlâsıdır (efendisi, gözeticisidir), kafirlerin ise mevlâsı yoktur.

  Mevlâ ifadesi, Kur’an’daki bağlamından çıkarılarak başka anlamlarda kullanılmaktadır. İlgili açıklama 2:120’de yer alır.

12. Şüphesiz ki Allah, iman eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen kimseleri, altlarından nehirler akan cennetlere sokar. Kâfir olanlar ise hayvanların yediği gibi yerler ve faydalanırlar1. Ateş de onlar için konaklama yeridir.

1 “المتعة” (metâ), faydalanılan şey; yani eş, mal, ürün, sermaye vb  anlamlara gelmektedir. “المتعة” (mût’a) sözcüğü de faydalanma ve menfaat sağlama anlamına gelmektedir.

13. Şehirlerden niceleri seni yurdundan çıkaranlardan daha güçlü idi. Biz onları helak ettik. Onlara yardım eden de olmadı.

Benzer mesajlar: 30:9; 35:44; 40:21, 82; 43:8; 50:36.

14. Rabbinden olan beyyineler (vahiy) üzerinde olan kişi, kötü işi kendisine süslü gösterilen ve heveslerine uyanlar gibi olur mu?

15. Muttakilere1 vadedilen cennetin misali: İçinde suyu bozulmayan nehirler, tadı değişmeyen sütten nehirler, içenlere lezzet veren hamrdan (alkollü içeceklerden) nehirler ve süzme baldan nehirler vardır.2 Ve onlar için tüm ürünlerden3 ve Rablerinden mağfiret (bağışlanma) vardır. Bunlar, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su4 içirilen kimsenin durumu gibi olur mu?

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

2 Cennette dört nehir olduğu ve bu nehirlerin nitelikleri yalnızca bu ayette bildirilmiştir. Cennetteki, su, süt, hamrdan (alkollü içeceklerden) ve bal nehirleri tasviri; 16:65-69 arasındaki beş ayette ayrı ayrı bildirilen, yeryüzündeki, su, süt, şarap ve bal anlatımıyla örtüşmektedir. Ayrıca Cennette sunulacak içeceklerin dünyadaki içkilerden farklı olacağı ve içenlere rahatsızlık vermeyecekleri gibi sarhoş da etmeyecekleri ifade edilmektedir. Benzer mesajlar: 37:47; 52:23; 56:25; 78:35.

3 Benzer mesajlar: 13:35; 16:31; 36:57; 39:34; 41:32; 42:22; 43:71; 44:55; 50:35.

4 Benzer mesajlar: 4:56; 14:16-17; 22: 19-20; 23:104.

16. Onlardan kimisi seni de dinler, ancak senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilmiş olanlara (Ehl-i Kitap’a) “Az önce ne söyledi?” derler.1 Onlar, Allah’ın kalplerinin üzerini damgaladığı2 kimselerdir ve hevalarına uyanlardır.

1 Hiçbir şey anlamadık diyerek alay ederler.

2 Tab etmek (damgalamak, işaretlemek) ifadesi Kur’an’da 11 defa (4:155; 7:100, 101; 9:87, 93; 10:74; 16:108; 30:59; 40:35; 47:16; 63:3) geçmektedir. 2:7, 6:46, 42:24, 45:23 ayetlerinde ise inkârcıların kalplerinin hatem edildiğinden “mühürlendiğinden” söz edilmektedir.

17. Hidayete erenlerin ise (Allah) hidayetlerini artırdı ve onlara takvalarını verdi (Allah'a karşı gelmekten sakınmalarını sağladı).2

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

2 Benzer mesajlar: 3:173; 8:2; 9:124; 18:13; 19:76; 22:54; 33:22; 48:4; 74:31.

18. Onlar, o saatin (kıyametin) ansızın kendilerine gelmesinden başka ne bekliyorlar ki? Elbette ki onun alâmetleri geldi.ı Kendilerine gelip çatınca hatırlamaları neye yarar!2

ı Kur’an, Son Ahit olarak, M.S. 2280 olan Dünya’nın sonunu tespit etmek için gerekli olan tüm işaretleri sağlamaktadır. Detaylar için Reşat Halife Ek 25’e bakınız. Son Saat’in ansızın geleceğiyle ilgili mesajlar: 6:31, 47; 7:187; 12:107; 21:40; 22:55; 26:202; 29:53; 39:55; 43:66.

ı Benzer ayetler: 4:18; 6:158; 10:90-91; 32:29; 34:52; 40:85; 44:13.

19. Öyleyse şunu bil. Allah’ın dışında ilah yoktur.1 Kendi günahın2  ve mümin erkekler ile mümin kadınlar için de istiğfar et. Allah, dönüp dolaştığınız yeri de varacağınız yeri de bilir.

1 Dinin temel direği olan “La ilahe illallah” cümlesi, anlamlı bir biçimde ‘Muhammed’ isimli bu surede belirtilmiş ve mutlak şekilde yalnızca Allah’a adanmıştır. Muhammed’in ismi, kendi iradesine aykırı olarak kendisini putlaştıranlar tarafından kelime-i şehadete eklendi.

2 “ذَنْبٌ” (zenb) sözcüğü, “bir şeyin sonu” veya “arka tarafı” anlamlarına gelir. Deyimsel olarak, birinin sorumlu tutulabileceği ve karşılığında ceza ya da pişmanlık duyacağı eylemleri ifade eder ve "suç", "sorumluluk", "günah" gibi anlamlara gelebilir. Ancak dini bağlamda en yaygın çevirisi "günah" şeklindedir. Bu sözcük, türevleriyle birlikte Kur’an’da 38 yerde geçer: 3:11, 16, 31, 135 (2), 147, 193; 5:18, 49; 6:6; 7:100; 8:52, 54; 9:102; 12:29, 97; 14:10; 17:17; 25:58; 26:14; 28:78; 29:40; 33:71; 39:53; 40:3, 21, 55; 46:31; 47:19; 48:2; 51;59 (2); 55:39; 61:12; 67:11; 71:4; 81:9; 91:14.

20. İman edenler, “Bir sure indirilse olmaz mıydı?” derler. Ancak muhkem (hükmü açık ve kesin) bir sure indirildiğinde ve onda savaştan söz edildiğinde, kalplerinde hastalık bulunanların, ölüm kendisini kaplamış1 bir kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara düşen de (budur)!

1 “غشي” (ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7; 3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez); 24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez); 71:7; 88:1; 91:4; 92:1.

21. İtaat etmek ve maruf (vahye uygun, meşru olan) söz söylemektir. Azmedilince (karar verilince), Allah’a verdikleri sözde dursalardı onlar için hayırlı olurdu.

22. Demek ki yönetimi ele geçirecek olsanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve rahmet/akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi?

23. İşte onlar, Allah’ın kendilerini lanetlediği ve duyularını sağır, basiretlerini de kör ettiği kimselerdir.

 Basiret; gerçeğin ortaya çıkmasını, yani hak ile batılın, hidayet ile dalaletin, hayır ile şerrin, doğru ile yanlışın açıklığa kavuşmasını sağlayan şey; bilgi, kesinlik, delil, kanıt, kalp gözüdür.

24. Hâlâ onlar, Kur’an üzerinde düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı?ı Yoksa kalpleri üzerinde kilit mi var?

“اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ” (efele tedebberuvn) ifadesi hem Kur’an üzerinde tefekkür etmeleri hem de anlamları üzerinde yoğunlaşmaları gerektiğine dair bir çağrıdır. “تَدَبُّر” kelimesi, bir şeyin derinlemesine düşünülmesi ve onun anlamına vakıf olunması anlamına gelir. Benzer mesaj: 4:82; 23:68; 38:29; 47:24.

25. Kendilerine hidayet (rehber olan vahiy) göründükten sonra arkalarına dönenleri şeytan (aldatan, saptıran) aldatmışı ve onlara ümit vermiştir.

ı Sevvelet; aldatıp sürüklemek, güzel göstermek anlamlarına gelir. Kur’an’da 4 defa (12:18, 83; 20:96; 47:25) geçmektedir.

26. Bu, onların, Allah’ın indirdiğinden nefret edenlere “Bazı işlerde size itaat edeceğiz.” dedikleri içindir. Allah, onların gizlediklerini bilir.

27. Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak!

 Bu ayette de görüldüğü gibi, sadece Azrail isimli meleğin herkesin canını aldığına dair inanç doğru değildir. Ölüm melekleriyle ilgili benzer kullanımlar için Bkz: 4:97; 6:61, 93; 7:37; 8:50; 16:28, 32.

28. Bu, onların Allah’ı öfkelendirecek şeylere uymaları, O’nu razı edecek şeylerden de nefret ettikleri içindir. Onların amelleri de boşa çıkmıştır.

Bu ayetler, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayanların yaptıkları işler güzel ve faydalı da olsa, ahiretleri açısından kendilerine fayda sağlamayacağını apaçık bir biçimde ortaya koyuyor.

29. Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar (münafıklar), kinlerini Allah’ın ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?ı

Bu ayet 2:284, 86:9 ve 100:10 ile birlikte okunmalıdır.

30. İsteseydik onları sana gösterirdik, sen de onları simalarından tanırdın, sözlerinin üslubundan da tanırdın. Allah yaptıklarınızı bilir.

31. İçinizden cihad edenleri ve sabredenleri bilinceye kadarı sizi imtihan edeceğiz. Haberlerinizi (onların doğruluğunu) sınayalım.

‘Cihad’ ile ilgili açıklama 4:95 ayetinde yer alır. ‘Sabır’ ile ilgili açıklama da 2:153 ayetinde yer alır.

ı Allah’ın bilmesi; Allah’ın, onların ne olduğunu ortaya çıkarması demektir. 3:140’ıncı Ayetindeki “aranızdan tanıklar da edinir.” ifadesi de bunun delilidir. Benzer mesajlar: 2:143; 3:142, 166, 167; 5:94; 9:16; 18:12; 29:3, 11; 34:21; 47:31; 57:25.

32. İnkar edenler, Allah’ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet (vahiy, rehber) göründükten sonra Resul’e karşı gelenler, Allah’a asla zarar veremezler. Onların amellerini de (Allah) boşa çıkarmıştır.

33. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve Resul’e itaat edin. Amellerinizi de boşa çıkarmayın!

34. İnkâr edip, (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar, sonra da kâfir olarak ölenleri Allah asla bağışlamayacaktır.

Benzer mesajlar: 2:161-162, 217; 3:86; 4:137, 168; 47:34.

35. O halde gevşemeyin ve siz galip durumdayken de barışa davet edin.ı Allah, sizinle beraberdir, amellerinizi de asla zayi etmeyecektir.

Barış karşıtlığı, adı “barış” demek olan İslam diniyle elbette bağdaşmaz. Dahası 8:61 ve 2:208’de de barış emri verilmektedir. 9:25’te de ifade edildiği gibi, bazen Müslimler sayısal çoğunluklarına bakarak gevşeklik göstermişler ve adeta bozgun yaşamışlardı. Yüce Allah, bu noktada uyarıda bulunmakta ve savaş esnasında gevşeklik göstererek kendilerini tehlikeye atmamalarını Müslimlere öğütlemektedir. Barıştan yana olmamak başka bir şeydir; barış isteyip savaştan vazgeçmeye niyeti olmayan bir düşmana toparlanma fırsatı sağlamak ise bambaşka bir şeydir.

36. Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir.1 İman eder ve muttaki olursanız (emirlere uyup, yasaklardan sakınırsanız) size ecrinizi (yaptıklarınızın karşılığını) verir, sizden de mallarınızı istemez.

1 Benzer mesaj: 57:20.

37. Eğer onları (malınızı) sizden isteseydi ve (buna) sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz1, hoşnutsuzluğunuzu da açığa çıkarmış olurdu.

            1 “بَخَلَ” (behâlâ) sözcüğü, “cimrilik etmek”, “mal ile yardım etmekten kaçınmak” gibi bir anlama gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 3:180 (2 kez); 4:37 (2 kez); 9:76; 47:37, 38 (3 kez); 57:24; 92:8.

38. Sizler, Allah yolunda infaka (vermeye) çağrılıyorsunuz, ancak aranızdan bazı kimseler cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse sadece kendi nefsine kaşı cimrilik etmiş olur. Allah, Ganidir (Zengindir, her şey Onundur), siz ise fakirsiniz. Yüz çevirirseniz, sizi başka bir toplum ile değiştirir.ı Sonra onlar, sizin misliniz (benzeriniz) olmazlar (sizin gibi yapmazlar).

ı Benzer mesajlar: 4:133; 5:54; 6:133; 9:39; 11:57; 14:19; 35:16.