Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 95. suredir.
İkinci ayetinde Nebimizin adı geçtiği için bu adı almıştır. Sure 38 ayettir.
Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Kafirlerin
(hakkı bildiği halde
inkar edenlerin, onun üstünü bilerek örtenlerin) ve Allah
yolundan alıkoyanların amellerini (Allah) boşa çıkarmıştır.
2. İman
eden ve salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyen
ve Muhammed ile indirilen (Kur’an) ile iman eden kimseler -ki o
Rablerinden bir haktır- (Allah) onların seyyielerini (kötülüklerini)
örttü ve onların durumunu1 ıslah etti.
1 “بَال” (bāl), "düşünce",
"hâl", "durum" veya "ruh hâli" demektir. Bu
kelime Kur’an’da 4 kez geçer: 12:50; 20:51; 47:2, 5.
3. Bu,
inkâr edenlerin bâtıla uymalarından, iman edenlerin de Rablerinden gelen hakka (gerçeğe)
uymalarından dolayıdır. Allah, insanlara kendi emsallerini (benzerlerini) işte
böyle anlatır.
4. Kafirlerle
karşılaştığınızda zaman rikablarınıı darp edin (kontrol
merkezlerini vurun, oraya darbe indirin). Onları etkisiz hale getirince de bağı
sıkıca bağlayın (onları esir alın) veya savaş ağırlıklarını2
bırakırlarsa (bağışlayın). Savaş sona erince de karşılıksız ya da fidye3
ile bırakırsınız. Şayet Allah isteseydi onlardan intikam alırdı. Fakat bir
kısmınızı diğerleriyle sınamak için bu böyledir. Allah yolunda katledilenlerin
yaptıkları zayi edilmez.
ı Bu
ayet, anlamından ve anlatımının ahenginden anlaşıldığı üzere, savaşma emri
geldikten sonra, fakat fiilen savaşa girilmeden önce nazil olmuştur. “Kafirlerle
karşılaştığınız zaman” ifadesi, henüz karşılaşmanın olmadığına, bu karşılaşma
olmadan önce böyle bir karşılaşma anında nasıl hareket edileceğine işaret
etmektedir.
Rakabe:
boyunduruk altında olan, esir, tutsak, borç nedeniyle başkalarına hizmetkarlık
yapmak zorunda bırakılan anlamlarına gelmektedir ve 2:177, 4:92, 5:89, 9:60, 58:3
ile 90:13 ayetlerinde geçmektedir. Rikab ise; boyunduruk altına almak, esir
almak ve borç nedeniyle başkalarına kulluk (hizmetkarlık) ettirmek anlamlarına
gelmektedir ve sadece bu ayette geçmektedir. Rakib ise; gözetleyen
demektir ve 4:1, 5:117, 9:8, 9:10, 11:93, 28:18, 28:21, 33:52, 44:10, 44:59, 50:18
ve 54:27 ayetlerinde geçmektedir. Dolayısıyla “rikablarını vurun” ifadesi “kontrol merkezlerine
darbe indirin” şeklinde de anlaşılabilir.
2 Vizr: Günah, yük, borç (Açıklama için bakınız:6:31)
3 Bu
cümle kölelik kurumunun bitirilmesi için çok önemli bir ilkeyi içermektedir.
Çünkü savaşta yakalanan esirlerin dahi bedelli veya bedelsiz bırakılmaları bu
ayette (47:4) hükme bağlanmıştır.
Ayrıca
8:67’nci ayette yer alan “Yeryüzünde ağır basmadıkça (galip gelmedikçe),
bir nebiye esir almak yakışmaz. Siz dünya malını istiyorsunuz, Allah ise
ahireti istiyor.” şeklindeki ifade kölelik kurumunun bitirilmesi için en
önemli ilkeyi içermektedir.
Buna
Kur’an’dan birkaç örnek verelim: Durumu müsait olanlarla özgürlük sözleşmesi
yapılması (24:33), mümin kölelerin, müşrik erkek ve kadınlardan hayırlı olduğu
ifade edilerek kulluk (hizmetkarlık, kölelik) edenlerle evlenerek onları
hürriyetlerine de kavuşturma teşvik edilmiştir (2:221). Ayrıca bazı kefaret
uygulamalarında da “rakabe” azat etmek ilk sırada seçenek olarak sunulmuştur (4:92;
5:89; 58:3) ve sadaka verilecek 8 sınıftan biri olarak da sayılmıştır (9:60). İyilik
ve takva (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçınmak) için de onlara yardım
etmek öne çıkartılmıştır (2:177; 4:36; 24:33). Nihayetinde de akabe denen sarp
yokuşu aşmanın ilk şartı olarak da “rakabeyi” özgürlüğüne kavuşturmak olduğu
belirtilmiştir (90:13).
5. Onları
hidayete erdirecek (kılavuzluk edecek) ve onların durumunu ıslah edecektir.
6.
Ve onları, kendilerine tarif ettiği cennete sokacaktır.
7. Ey
iman edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz, (O da) size yardım
eder ve ayaklarınızı sabit kılar (sizi pekiştirir, adımlarınızı
sağlamlaştırır).
Benzer
mesajlar: 2:214; 6:34; 12:110; 22:40; 37:171-173; 40:51.
8. Kafirlere
ise yıkım vardır, onların amellerini de (Allah) boşa çıkarmıştır.
9. Bu
böyledir. Allah, indirdiğinden nefret ettiklerinden dolayı onların amellerini geçersiz
kılmıştır.
10. Yeryüzünde dolaştıklarında kendilerinden
öncekilerin sonunun ne olduğunu hâlâ görmediler mi?1
Allah, onları yok etmiştir2.
Kâfirlere de onların benzeri vardır.
1 İbret almak için yeryüzünde gezip dolaşmayla
ilgili ifade; 12:109, 30:9, 35:44, 40:21,82 ve 47:10 ayetlerinde soru tümcesi
biçiminde; 3:137, 6:11, 16:36, 27:69, 29:20 ve 30:42 ayetlerinde ise emir
biçiminde tekrarlanır.
2 “دمر”
(demerâ) da "helak etmek”, “yok etmek”, “tahrip etmek" demektir.
Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 10 kez geçer: 7:137; 17:16 (2 kez); 25:36
(2 kez); 26:172; 27:51; 37:136; 46:25; 47:10.
11. Bu
böyledir. Allah, müminlerin mevlâsıdır (efendisi, gözeticisidir),
kafirlerin ise mevlâsı yoktur.
Mevlâ ifadesi, Kur’an’daki bağlamından
çıkarılarak başka anlamlarda kullanılmaktadır. İlgili açıklama 2:120’de yer
alır.
12. Şüphesiz
ki Allah, iman eden ve salihât
(doğru, yapıcı, erdemli
fiiller) işleyen kimseleri, altlarından nehirler akan cennetlere sokar. Kâfir
olanlar ise hayvanların yediği gibi yerler ve faydalanırlar1. Ateş
de onlar için konaklama yeridir.
1 “المتعة” (metâ), faydalanılan şey; yani eş, mal, ürün,
sermaye vb anlamlara gelmektedir. “المتعة”
(mût’a) sözcüğü de faydalanma ve menfaat sağlama anlamına gelmektedir.
13. Şehirlerden
niceleri seni yurdundan çıkaranlardan daha güçlü idi. Biz onları helak ettik. Onlara
yardım eden de olmadı.
Benzer
mesajlar: 30:9; 35:44; 40:21, 82; 43:8; 50:36.
14.
Rabbinden olan beyyineler (vahiy) üzerinde olan kişi, kötü işi
kendisine süslü gösterilen ve heveslerine uyanlar gibi olur mu?
15. Muttakilere1
vadedilen cennetin misali: İçinde suyu bozulmayan nehirler, tadı değişmeyen
sütten nehirler, içenlere lezzet veren hamrdan (alkollü içeceklerden) nehirler
ve süzme baldan nehirler vardır.2 Ve
onlar için tüm ürünlerden3 ve
Rablerinden mağfiret (bağışlanma) vardır. Bunlar, ateşte
ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su4 içirilen
kimsenin durumu gibi olur mu?
1 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
2 Cennette
dört nehir olduğu ve bu nehirlerin nitelikleri yalnızca bu ayette
bildirilmiştir. Cennetteki, su, süt, hamrdan (alkollü içeceklerden) ve bal
nehirleri tasviri; 16:65-69 arasındaki beş ayette ayrı ayrı bildirilen,
yeryüzündeki, su, süt, şarap ve bal anlatımıyla örtüşmektedir. Ayrıca Cennette
sunulacak içeceklerin dünyadaki içkilerden farklı olacağı ve içenlere
rahatsızlık vermeyecekleri gibi sarhoş da etmeyecekleri ifade edilmektedir.
Benzer mesajlar: 37:47; 52:23; 56:25; 78:35.
3 Benzer
mesajlar: 13:35; 16:31; 36:57; 39:34; 41:32; 42:22; 43:71; 44:55; 50:35.
4 Benzer
mesajlar: 4:56; 14:16-17; 22: 19-20; 23:104.
16. Onlardan
kimisi seni de dinler, ancak senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim
verilmiş olanlara (Ehl-i Kitap’a) “Az önce ne söyledi?” derler.1
Onlar, Allah’ın kalplerinin üzerini damgaladığı2 kimselerdir
ve hevalarına uyanlardır.
1 Hiçbir
şey anlamadık diyerek alay ederler.
2 Tab
etmek (damgalamak, işaretlemek) ifadesi Kur’an’da 11 defa (4:155; 7:100, 101; 9:87,
93; 10:74; 16:108; 30:59; 40:35; 47:16; 63:3) geçmektedir. 2:7, 6:46, 42:24,
45:23 ayetlerinde ise inkârcıların kalplerinin hatem edildiğinden “mühürlendiğinden”
söz edilmektedir.
17. Hidayete
erenlerin ise (Allah) hidayetlerini artırdı ve onlara takvalarını verdi (Allah'a
karşı gelmekten sakınmalarını sağladı).2
1 “وَقَى”
(vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu
kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى”
(takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten
sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.
2 Benzer
mesajlar: 3:173; 8:2; 9:124; 18:13; 19:76; 22:54; 33:22; 48:4; 74:31.
18. Onlar,
o saatin (kıyametin) ansızın kendilerine gelmesinden başka ne
bekliyorlar ki? Elbette ki onun alâmetleri geldi.ı Kendilerine gelip
çatınca hatırlamaları neye yarar!2
ı Kur’an,
Son Ahit olarak, M.S. 2280 olan Dünya’nın sonunu tespit etmek için gerekli olan
tüm işaretleri sağlamaktadır. Detaylar için Reşat Halife Ek 25’e bakınız. Son
Saat’in ansızın geleceğiyle ilgili mesajlar: 6:31, 47; 7:187; 12:107; 21:40; 22:55;
26:202; 29:53; 39:55; 43:66.
ı Benzer
ayetler: 4:18; 6:158; 10:90-91; 32:29; 34:52; 40:85; 44:13.
19. Öyleyse
şunu bil. Allah’ın dışında ilah yoktur.1
Kendi günahın2 ve mümin erkekler ile mümin kadınlar için de istiğfar
et. Allah,
dönüp dolaştığınız yeri de varacağınız yeri de bilir.
1 Dinin
temel direği olan “La ilahe illallah” cümlesi, anlamlı bir biçimde ‘Muhammed’
isimli bu surede belirtilmiş ve mutlak şekilde yalnızca Allah’a adanmıştır.
Muhammed’in ismi, kendi iradesine aykırı olarak kendisini putlaştıranlar
tarafından kelime-i şehadete eklendi.
2 “ذَنْبٌ”
(zenb) sözcüğü, “bir şeyin sonu” veya “arka tarafı” anlamlarına gelir.
Deyimsel olarak, birinin sorumlu tutulabileceği ve karşılığında ceza ya da
pişmanlık duyacağı eylemleri ifade eder ve "suç",
"sorumluluk", "günah" gibi anlamlara gelebilir. Ancak dini
bağlamda en yaygın çevirisi "günah" şeklindedir. Bu sözcük,
türevleriyle birlikte Kur’an’da 38 yerde geçer: 3:11, 16, 31, 135 (2), 147,
193; 5:18, 49; 6:6; 7:100; 8:52, 54; 9:102; 12:29, 97; 14:10; 17:17; 25:58;
26:14; 28:78; 29:40; 33:71; 39:53; 40:3, 21, 55; 46:31; 47:19; 48:2; 51;59 (2);
55:39; 61:12; 67:11; 71:4; 81:9; 91:14.
20. İman
edenler, “Bir sure indirilse olmaz mıydı?” derler. Ancak muhkem (hükmü
açık ve kesin) bir sure indirildiğinde ve onda savaştan söz edildiğinde,
kalplerinde hastalık bulunanların, ölüm kendisini kaplamış1
bir kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara düşen de (budur)!
1 “غشي”
(ğâşî) kökü, bağlama göre “kaplamak”, “kuşatmak” ve “etki altına almak” gibi
anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:7;
3:154; 7:41, 54, 189; 8:11; 10:27; 11:5; 12:107; 13:3; 14:50; 20:78 (2 kez);
24:40; 29:55; 31:32; 33:19; 36:9; 44:11; 45:23; 47:20; 53:16 (2 kez), 54 (2 kez);
71:7; 88:1; 91:4; 92:1.
21. İtaat
etmek ve maruf (vahye uygun, meşru olan) söz söylemektir. Azmedilince (karar
verilince), Allah’a verdikleri sözde dursalardı onlar için hayırlı olurdu.
22.
Demek ki yönetimi ele geçirecek olsanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve rahmet/akrabalık
bağlarını koparacaksınız, öyle mi?
23.
İşte onlar, Allah’ın kendilerini lanetlediği ve duyularını sağır, basiretlerini
de kör ettiği kimselerdir.
Basiret; gerçeğin ortaya çıkmasını, yani hak ile
batılın, hidayet ile dalaletin, hayır ile şerrin, doğru ile yanlışın açıklığa
kavuşmasını sağlayan şey; bilgi, kesinlik, delil, kanıt, kalp gözüdür.
24. Hâlâ
onlar, Kur’an üzerinde düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı?ı Yoksa
kalpleri üzerinde kilit mi var?
“اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ” (efele tedebberuvn) ifadesi
hem Kur’an üzerinde tefekkür etmeleri hem de anlamları üzerinde yoğunlaşmaları
gerektiğine dair bir çağrıdır. “تَدَبُّر” kelimesi, bir şeyin
derinlemesine düşünülmesi ve onun anlamına vakıf olunması anlamına gelir. Benzer
mesaj: 4:82; 23:68; 38:29; 47:24.
25. Kendilerine
hidayet (rehber olan vahiy) göründükten sonra arkalarına dönenleri
şeytan (aldatan, saptıran) aldatmışı
ve onlara ümit vermiştir.
ı Sevvelet; aldatıp sürüklemek, güzel göstermek anlamlarına
gelir. Kur’an’da 4 defa (12:18, 83; 20:96; 47:25) geçmektedir.
26. Bu,
onların, Allah’ın indirdiğinden nefret edenlere “Bazı işlerde size itaat
edeceğiz.” dedikleri içindir. Allah, onların gizlediklerini bilir.
27. Melekler,
onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl
olacak!
Bu ayette de görüldüğü gibi, sadece Azrail
isimli meleğin herkesin canını aldığına dair inanç doğru değildir. Ölüm
melekleriyle ilgili benzer kullanımlar için Bkz: 4:97; 6:61, 93; 7:37; 8:50; 16:28,
32.
28. Bu,
onların Allah’ı öfkelendirecek şeylere uymaları, O’nu razı edecek şeylerden de nefret
ettikleri içindir. Onların amelleri de boşa çıkmıştır.
Bu
ayetler, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayanların yaptıkları işler güzel ve
faydalı da olsa, ahiretleri açısından kendilerine fayda sağlamayacağını apaçık
bir biçimde ortaya koyuyor.
29.
Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar (münafıklar), kinlerini
Allah’ın ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?ı
Bu
ayet 2:284, 86:9 ve 100:10 ile birlikte okunmalıdır.
30. İsteseydik
onları sana gösterirdik, sen de onları simalarından tanırdın, sözlerinin
üslubundan da tanırdın. Allah yaptıklarınızı bilir.
31. İçinizden
cihad edenleri ve sabredenleri bilinceye kadarı sizi imtihan
edeceğiz. Haberlerinizi (onların doğruluğunu) sınayalım.
‘Cihad’ ile ilgili açıklama 4:95 ayetinde yer alır. ‘Sabır’
ile ilgili açıklama da 2:153 ayetinde yer alır.
ı Allah’ın
bilmesi; Allah’ın, onların ne olduğunu ortaya çıkarması demektir. 3:140’ıncı
Ayetindeki “aranızdan tanıklar da edinir.” ifadesi de bunun delilidir. Benzer
mesajlar: 2:143; 3:142, 166, 167; 5:94; 9:16; 18:12; 29:3, 11; 34:21; 47:31; 57:25.
32. İnkar
edenler, Allah’ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet (vahiy,
rehber) göründükten sonra Resul’e karşı gelenler, Allah’a asla zarar veremezler.
Onların amellerini de (Allah) boşa çıkarmıştır.
33. Ey
iman edenler! Allah’a itaat edin ve Resul’e itaat edin. Amellerinizi de boşa
çıkarmayın!
34. İnkâr
edip, (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar, sonra da kâfir olarak
ölenleri Allah asla bağışlamayacaktır.
Benzer
mesajlar: 2:161-162, 217; 3:86; 4:137, 168; 47:34.
35. O
halde gevşemeyin ve siz galip durumdayken de barışa davet edin.ı
Allah, sizinle beraberdir, amellerinizi de asla zayi etmeyecektir.
Barış
karşıtlığı, adı “barış” demek olan İslam diniyle elbette bağdaşmaz.
Dahası 8:61 ve 2:208’de de barış emri verilmektedir. 9:25’te de ifade edildiği
gibi, bazen Müslimler sayısal çoğunluklarına bakarak gevşeklik göstermişler ve
adeta bozgun yaşamışlardı. Yüce Allah, bu noktada uyarıda bulunmakta ve savaş
esnasında gevşeklik göstererek kendilerini tehlikeye atmamalarını Müslimlere
öğütlemektedir. Barıştan yana olmamak başka bir şeydir; barış isteyip savaştan
vazgeçmeye niyeti olmayan bir düşmana toparlanma fırsatı sağlamak ise bambaşka
bir şeydir.
36. Dünya
hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir.1 İman
eder ve muttaki olursanız (emirlere uyup, yasaklardan
sakınırsanız) size ecrinizi (yaptıklarınızın karşılığını) verir, sizden
de mallarınızı istemez.
1 Benzer
mesaj: 57:20.
37.
Eğer onları (malınızı) sizden isteseydi ve (buna) sizi zorlasaydı cimrilik
ederdiniz1, hoşnutsuzluğunuzu da açığa çıkarmış olurdu.
1
“بَخَلَ” (behâlâ)
sözcüğü, “cimrilik etmek”, “mal ile yardım etmekten kaçınmak” gibi bir anlama
gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 3:180 (2 kez); 4:37 (2 kez); 9:76;
47:37, 38 (3 kez); 57:24; 92:8.
38. Sizler,
Allah yolunda infaka (vermeye)
çağrılıyorsunuz, ancak aranızdan bazı kimseler cimrilik ediyor. Kim cimrilik
ederse sadece kendi nefsine kaşı cimrilik etmiş olur. Allah, Ganidir (Zengindir,
her şey Onundur), siz ise fakirsiniz. Yüz çevirirseniz, sizi başka bir
toplum ile değiştirir.ı Sonra onlar, sizin misliniz (benzeriniz)
olmazlar (sizin gibi yapmazlar).
ı Benzer
mesajlar: 4:133; 5:54; 6:133; 9:39; 11:57; 14:19; 35:16.