Sure, Mekke
döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 79. suredir. Adını, üçüncü ayette
geçen ve “el-Meâric” kelimesinden alır. Sure 44 ayettir.
Rahmânir-Râhîm
(Merhamet eden Merhametli)
Allah’ın Adıyla
1. Gerçekleşecek
olan azabı soran sordu.
2. Kâfirler
içindir! Onu savacakı yoktur. (Benzer mesaj: 52:7-8)
3. Mearic1
sahibi Allah’tandır.
1 Sureye
adını veren "ٱلْمَعَارِجِ" (el-meâric) kelimesi, Arapça bir
kelime olup "yükselme yerleri", “çıkılan yer” veya
"merdivenler" anlamına gelir. Aynı kökten türemiş ifadeler Kur’an’da
8 kez geçer: 15:4; 32:5; 34:2; 43:33; 48:17; 57:4; 70:3, 4.
4. Melekler
ve ruh1, miktarı elli bin sene olan bir günde O’na yükselirler.2
1 2:87 ayetinde yer alan “Meryem oğlu İsa’ya da
beyyineler verdik ve onu Rûhulkuds (Kutsal Ruh) ile destekledik.” Şeklindeki ifade ile İsa Nebi’nin Kutsal Ruh
(Rûhulkuds) ile desteklendiği belirtilmektedir.
Tevrat’ta
da Ruh’tan söz edilmektedir: “Yüce
meleklerin Ruhu da suların yüzü üzerinde geziniyordu.” (Başlangıç, 1:2)
“Yahve de bir bulutun içinde indi ve onunla konuştu ve (Musa’nın)
üzerindeki Ruh’tan arttırdı ve ihtiyar (ileri gelen, seçkin) 70 kişinin üzerine
yerleştirdi. Ve öyle oldu. Ruh da
üzerlerine çöker çökmez (bu kişiler) nebilik ettiler ve devam etmediler.
(Sayılar, 11:25)
Ruh’un ve Kutsal Ruh’un tam olarak ne olduğu
konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı görüşlere göre bu ifade ile
Cebrail kastedilmiş olabilir. Ancak Ruh’un ve Kutsal Ruh’un, bilinen
meleklerden ayrı ve özel bir varlık olduğu da düşünülmektedir. “Ruh” ifadesi
Kur’an’da 19 yerde 20 kez geçer: 2:87, 253; 4:171; 5:110; 15:29; 16:2,
102; 17:85 (2 kez); 19:17; 26:193; 32:9; 38:72; 40:15; 42:52; 58:22; 66:12;
70:4; 78:38; 97:4.
2 Kur’an’daki “Gün/yıl” gibi zaman kavramı ile ilgili açıklama 7:54
ve 22:47 ayetlerinde yer alır.
5. O
halde cemil1 bir sabırla sabret2 (güzel bir kararlılık göster, zorluklara dayan).
1 "جَمِيل"
(cemîl) kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir ve "güzel”, “hoş”
anlamına gelir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 12:18, 83; 15:85; 16:6; 33:28,
49; 70:5; 73:10.
2 Sabır
ile ilgili açıklama 2:153 ayetinde yer alır.
6. Şüphesiz
ki onlar, onu (hesap gününü) uzak görüyorlar.
7.
Biz ise onu yakın görüyoruz.
8. Semanın
(göğün) erimiş bir maden gibi1 olduğu o gün.
1 “كَٱلْمُهْلِ”
(kelmuhli) kelimesi "مُهْلٌ" (muhl) kelimesinden türemiştir
ve "erimiş maden, kaynamış yağ veya tortu" anlamlarına gelir. Bu
ifade Kur’an’da 3 kez geçer: 18:29; 44:45; 70:8.
9. Dağlar1 da (yayılmış)
hallaç pamuğu gibi savrulur.
1 “جَبَلٍ” “cebel” sözcüğü “dağ” demektir. Bu
sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:260; 7:74, 143 (2), 171; 11:42, 43; 13:31;
14:46; 15:82; 16:68, 81; 17:37; 18:47; 19:90; 20:105; 21:79; 22:18; 24:43;
26:149; 27:88; 33:72; 34:10; 35:27; 36:62; 38:18; 52:10; 56:5; 59:21; 70:9;
73:14 (2 (kez); 77:10; 78:7, 20; 79:32; 81:3; 88:19; 101:5.
2 “كَالْعِهْنِۙ” (kel’ıhnî) ifadesi, kelimesi Arapça'da
"hallaç pamuğu gibi” ve “boyalı yün gibi” anlamına gelir. Bu ifade
Kur’an’da 2 kez geçer: 70:9; 101:5.
10. Ve
bir hamim1 (samimi dost) başka bir hamimi sormaz.
1 “حَمِيم”
(hamîm) kelimesi Arapça'da "kaynar su" anlamına gelir. İbranice'deki
"חָם" (cham) kelimesi de benzer şekilde "sıcak" anlamına
gelir. Bu kelime, hem fiziksel sıcaklık için hem de mecaz anlamda
kullanılabilir Bu ifade Kur’an’da 17 kez geçer: 6:70; 10:4; 22:19; 26:101;
37:67; 38:57; 40:72; 41:34; 44:46, 48; 47:15; 55:44; 56:42, 43, 54, 93; 78:25. Bu
kelime, mecaz anlamda bazen "yakın, sıcak ilişkiler" veya
"samimi dostluklar" için de kullanılır. Bu şekilde de Kur’an’da 4
kez geçer: 40:18; 69:35; 70:10 (2 kez).
11. Birbirlerine
gösterilirler. Mücrim (azılı suçlu) olan o günün azabından kurtulmak
için oğullarını fidye (kurtulmalık) olarak vermek ister1…
1
Bu kelime "وَدَّ" (vav-dal-dal) kökünden
türemiştir ve “sevgi”, “istemek”, “arzulamak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten
türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:96, 105, 109, 266; 3:30, 69, 118;
4:42, 73, 89, 102; 5:82; 8:7; 11:90; 15:2; 19:96; 29:25; 30:21; 33:20; 42:23;
58:22; 60:1 (2 kez), 2, 7; 68:9; 70:11; 71:23; 85:14.
12. Sahibini
(karısını)1 de (erkek) kardeşini de…2
1 “صحب” (sahib) sözcüğü “eş, dost, kafadar, arkadaş, yoldaş” gibi anlamlara gelmektedir.
2 80:34-37’de
de o günün dehşeti şöyle anlatılmaktadır; “O gün kişi; kardeşinden, annesinden,
babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, her kişinin kendisine
yetecek bir derdi vardır.” Benzer mesajlar: 2:48, 123; 3:91; 5:36; 6:70; 10:54;
13:18; 39:47; 57:15.
13. Onu barındıran1
ailesini2 de…
1 “تُؤْوِي”
(tu’viy) sözcüğü “Barındırır, korur, sığınak sağlar” anlamlarına gelir.
2 “فَصِيلَة”
(fâsiyla) sözcüğü, “aile”, “kabile”, “yakın akraba” gibi anlamlara gelir. Bu
sözcük Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
14. Ve yeryüzünde bulunan ne
varsa, hepsini (fidye olarak vermek ister). Ardından kendi kurtulsun1.
1 “Kurtulmak,
kurtarmak, selamete ermek” gibi anlamlara gelen “نَجَا”
(necâ) sözcüğünden türemiş olan “يُنْجِيهِ” (yüncihi) sözcüğü, “Onun
kurtuluşunu sağlar, onu kurtarsın” anlamına gelmektedir.
15. Hayır,
öyle değil!1 Şüphesiz ki o şiddetli bir ateştir2.
1 “كَلَّا”
(kellâ), "Asla!", "Hayır, öyle değil!" gibi
anlamlara gelir. Bu kelime Kur’an’da 10 kez geçer: 19:79, 82; 70:15, 39; 74:16,
32, 53, 54; 75:11, 20.
2 “لَظَىٰ”
(lezâ) sözcüğü, “alev, şiddetli yanan ateş” anlamlarına gelir. Bu sözcük
Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
16. Dış
organları1 koparıp alır2.
ı “لشَّوَىٰ”
(eş-şev’â) sözcüğü, “dış organlar, vücudun uç noktaları, derinin ve etin en
dış kısmı” anlamlarına gelir. Bu ifadenin, bazı tefsirlerde “insanın derisi,
sinirleri veya uç bölgeleri olan eller ve ayaklar” gibi anlamlarda yorumlandığı
görülmektedir. Bu
sözcük Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
2 “Çekmek,
koparmak, sökmek” gibi anlamlara gelen “نَزَعَ” (nezaʿa)
sözünden türemiş olan “نَزَّاعَةً” (nezzâ’a) sözcüğü, abartılı bir
formda (mübalağa kalıbında) kullanılmıştır ve “şiddetle çekip alan, koparıp
söken” anlamlarına gelir.
17. Yüz
çeviren kimseyi çağırır, sırtını döneni de…1
1 Cehennemin
konuşmasıyla ilgili mesajlar: 25:12; 50:30; 67:87.
18. Bir
araya toplayıp böylece biriktireni1 de.
1 “وَعَى”
(ve'â) kökünden gelen “يُوعُونَ” (yuv’une) fiili, “toplamak”, “bir araya
getirmek”, “biriktirmek” gibi anlamlara gelir. Bağlamına göre “yüklenmek”
anlamına da gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 4 kez geçer: 12:76 (3 kez); 70:18.
19. Şüphesiz ki insan hırslı yaratılmıştır.
20. Kendisine bir şer dokunduğunda sabredemeyip paniğe kapılır1.
1 “جَزُوعًۭا” (cezu’ân) ifadesi, “sabırsız,
tahammülsüz, dayanaksız, hemen paniğe kapılan” gibi anlamlara gelir. Bu ifade
Kur’an’da 2 yerde geçer: 14:21; 70:20.
21. Kendisine
bir hayır (iyilik, güzellik) dokunduğunda ise engel olur1.
1 “مَنُوعاًۙ”
(menû’ân) ifadesi, “engellemek, men etmek, bir şeyi başkalarına vermemek
veya ulaşmasını önlemek” gibi anlamlara gelir. Bu ifade Kur’an’da 17 kez geçer:
2:114; 4:141; 7:12; 9:54; 12:63; 17:69; 17:94; 18:55; 20:92; 21:43; 38:75;
50:25; 56:33; 59:2; 68:12; 70:21; 107:7.
22. Ancak musallin1
olanlar,
1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça "ص ل و"
(s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, "eğilmek, yönelmek ve bir şeyi
takip etmek" gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de
mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda
kullanılmıştır:
Allah’a yönelik salât: "Allah’a yönelme, Allah’a dua etme" anlamına
gelir.
Allah’ın salât etmesi: "Allah’ın rahmet ve yardım etmesi" şeklinde
yorumlanır.
İnsanlar arası salât: "Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma
içinde olmak" gibi anlamlar taşır.
“Musallin” (Salat edenler) ifadesi ile de bunların hepsinin
kastedildiği kanaati oluşmaktadır. “Musallin” sözcüğü 74:43
ayetinde de geçmektedir.
23. O
kimseler salatlarında1 devamlıdırlar.
1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça "ص ل و"
(s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, "eğilmek, yönelmek ve bir şeyi
takip etmek" gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de
mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda
kullanılmıştır:
Allah’a yönelik salât: "Allah’a yönelme, Allah’a dua etme" anlamına
gelir.
Allah’ın salât etmesi: "Allah’ın rahmet ve yardım etmesi" şeklinde
yorumlanır.
İnsanlar arası salât: "Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma
içinde olmak" gibi anlamlar taşır.
24. Ve
o kimselerin mallarında, malum olan (bilinen) bir hak vardır;
25. İsteyen1 ve mahrum
olan için.
1 “لِلسَّٓائِل”
(sail) kelimesi, “soru soran” anlamının yanı sıra “bir şey isteyen, talep
eden, dilenen ve” gibi anlamlara da gelir. Bu ifade kuralda 129 kez geçer.
Bu
ayetten, Mekke döneminde de mal sahibi olan müminlerden; muhtaçlar için
mallarından bir pay ayırmalarının istenildiği görülmektedir. Benzer mesajlar: 6:141;
9:103; 17:26; 30:38; 51:19.
26. Din
Gününü de tasdik eden (hesap gününü doğrulayan) kimselerdir.
27. Ve
onlar, Rablerinin azabından endişeyle karışık korku duyarlar1.
1 “مُشْفِق”
(müşfik) kelimesi, “endişe ile karışık bir korku duyan” anlamına gelir. Aynı
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 10 kez geçer: 18:49; 21:28, 49; 23:57;
33:72; 42:18, 22; 52:26; 58:13; 70:27.
28. Şüphesiz
ki Rabbinin azabının kendisinden güvende olunmaz (kimse
kurtulmuş olduğunu iddia edemez).
29. Ve
o kimseler, ferçlerini korurlar.
1 “فَرْجٌ”
(ferc) kelimesi, Arapça’da
“Açıklık”, “yarık” ve boşluk” anlamlarına gelmektedir. Bu ayetteki ifade ile kişinin ırzını,
namusunu korumasından söz edilmektedir. Süryanice'de "açıklık, boşluk,
rahatlama" anlamına gelen "ܦܪܓܐ"
(fârcâ) kelimesi ile İbranice'de "açıklık, yarık, gedik" anlamına gelen
"פֶּרֶץ" (péretz) kelimesi, Arapça’daki "فرج"
(ferc) kelimesiyle köken olarak ilişkili olabilir. Bu kökten türemiş
kelimeler Kur’an’da 9 kez geçer: 21:91; 23:5; 24:30, 31; 33:35; 50:6; 66:12;
70:29; 77:9.
30. Eşleri veya1 eyman (sözleşme)
ile sahip olduklarına2 karşı hariç. Şüphesiz ki onlar, bundan
dolayı kınanmazlar.3
1 Bu cümle “Ancak eşleri veya eyman (sözleşme) ile
sahip oldukları kişiler istisna” şeklinde de tercüme edilebilir. Dikkat edilirse ayette “ve” değil “veya”
bağlacı kullanılmış. Hem eşi hem de eyman (yemin, antlaşma) ile sahip olduğu
ile aynı anda değil.
2 “Ma melaket eymanukum” (eyman -sözleşme- ile sahip olduğunuz
kimseler) ile ilgili açıklama 4:3 ayetinde yer alır. Kur’an, 24:31 ayeti ile;
kim olursa olsun, nikah yapılmaksızın, yani sözleşme olmaksızın ilişkiye
girmeyi yasaklamakta ve zina olarak tanımlamaktadır. Sorumluluğunu
üstlendiğiniz, koruyucu ailesi olduğunuz kişiler de bu kapsama girer.
3 Bu şu
anlama gelmektedir: ya eşleri ile ya da sağ ellerinin sahip oldukları ile
birlikte olabilirler.
31. O halde kim bunun ötesini ararsa (gayrı meşru bir ilişki isterse), kesinlikle haddi aşanlar işte
onlardır!
32. Ve o kimseler, emanetlerine1 ve ahitlerine sadık olurlar.2
1 Arapça “emanet” kelimesi geniş bir anlama
sahiptir. Allah, toplum ve bireyler tarafından kişilere “tevdi” edilen her şeyi
içine almaktadır. Aynı şekilde, ahit ve Allah’la insan ve insanla insan
arasında yapılan tüm anlaşma, sözleşme ve söz vermeleri kapsar. Benzer
mesajlar: 5:1; 6:152; 13:20; 16:91; 17:34; 70:32.
2
29-32’nci ayetler 23:5-8 ayetlerinde tekrarlanmaktadır.
33. Ve
o kimseler, şahitliklerini doğru1 yapanlardır.2
1 "قَٓائِم"
(kaim) kelimesi, “sağlamlık, doğruluk, istikrar ve dik duruş” gibi anlamlara
gelen 'ق و م' (k-v-m) kökünden türemiştir.
2 Hak ve adaletin gerçekleşmesi için her türlü
sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak tanıklık ederler. (2:282,283; 4:135; 5:8,106,108;
65:2)
34. Ve
o kimseler, salatlarını1 muhafaza
edenlerdir.
1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça "ص ل و"
(s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, "eğilmek, yönelmek ve bir şeyi
takip etmek" gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de
mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda
kullanılmıştır:
Allah’a yönelik salât: "Allah’a yönelme, Allah’a dua etme" anlamına
gelir.
Allah’ın salât etmesi: "Allah’ın rahmet ve yardım etmesi" şeklinde
yorumlanır.
İnsanlar arası salât: "Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma
içinde olmak" gibi anlamlar taşır.
35. Cennetlerde
ikram görecek olanlar1 işte onlardır.
1 Bu
kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına
gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu
kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31;
17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40;
31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27,
78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2
kez), 17; 96:3.
36. Öyleyse
kafir (hakkın üstünü bilerek
örten) kimselere ne oluyor da senin önünde
koşuşturuyorlar;
37. Sağdan
ve soldan, bölük bölük (gruplar hâlinde)?
38. Onlardan
her biri, Naîm (saadet, nimet) Cennetine sokulacağını mı umuyor?
39. Hayır,
öyle değil!1 Şüphesiz ki Biz onları bildikleri şeyden yarattık.
1 “كَلَّا”
(kellâ), "Asla!", "Hayır, öyle değil!" gibi
anlamlara gelir. Bu kelime Kur’an’da 10 kez geçer: 19:79, 82; 70:15, 39; 74:16,
32, 53, 54; 75:11, 20.
40. Yine hayır! Doğuların1 ve batıların2 Rabbine yemin ederim3 ki, elbette ki Bizler buna kadir
olanlarız;4
1 “شرق” (şark) “doğu, güneşin doğduğu yer”
anlamına gelmektedir. “مَشَارِقِ”
(meşarik) de “doğular” demektir. Özellikle güneşin doğması ile ilişkilidir ve “ışık,
aydınlanma, güneşin doğuşu” gibi kavramlarla bağlantılıdır. Kur’an’da bu kökten
türemiş 16 sözcük geçmektedir: 2:115, 142, 258; 7:137; 15:73; 19:16; 24:25;
26:28, 60; 37:5; 38:18; 39:69; 43:38; 55:17; 70:40; 73:9.
2 “Mağrib” sözcüğü ise “batı, güneşin battığı yer”
anlamına gelmektedir. “مَغَارِبِ” (meğârib) sözcüğü de “batılar”
demektir.
Batının çoğul formu, batının farklı noktalarını veya
güneşin farklı batış yerlerini ifade eder.
3 “قسم” (kasem) sözcüğü, “yemin etmek,
kastetmek veya emin olmak” gibi anlamlara gelen önemli bir fiildir. Yüce Allah,
yemin ederek sözüne başlamak suretiyle sözlerinin önemini ve doğruluğunu
vurgulamaktadır. Bu yemin (kasem) ifadesi Kur’an’da 8 kez geçer: 56:75; 69:38;
70:40; 75:1, 2; 81:15; 84:16; 90:1.
4 Kur’an’da hem insanlara hem de cinlere
hitap edildiğinde “iki doğunun ve iki batının Rabbi” veya “doğuların ve
batıların Rabbi” denilmektedir. Benzer mesajlar: 52:45; 55:17.
41. Onlardan daha hayırlı olanlarla (kendilerini) değiştirmeye. Bizler,
önüne geçilebilenler1 de değiliz.
1 “سَبَقَ” (sebekâ) sözcüğü, “önce olmak, önde olmak, geçmek,
öne geçmek, üstün gelmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu ifade Kur’an’da 36
defa geçmektedir: 2:148; 5:48; 7:80; 8:59, 68; 9:100; 10:19; 11:40;
11:110; 12:17, 25; 20:99, 129; 21:27, 101; 23:27, 43, 61; 29:4, 28, 39; 35:32;
36:40, 66; 37:171; 41:45; 42:14; 46:11; 56:10 (2 defa), 60; 57:21; 59:10;
70:41; 79:4 (2 defa).
42. O
hâlde bırak onları! Kendilerine
vadedilen günle karşılaşıncaya kadar oyalansınlar1 ve
oynasınlar.2
1
"يَخُوضُو" kelimesi,
Arapça bir fiilin çekimli halidir. Kökü "خَاضَ" (hâda)
olan bu fiil, "(Boş sözlere, tartışmalara, batıla) dalma, meşgul olurlar, oyalanma,
laf ebeliği yapma gibi anlamlara gelir. Bu ifade Kur’an’da 12 kez geçer: 4:140;
6:68 (2 kez); 6:91; 9:65, 69 (2 kez); 43:83; 52:12; 70:42; 74:45 (2 kez).
2 Bu
ayet, 43:83’te de tekrarlanmaktadır.
43. Kabirlerinden
hızlıca çıkacakları gün, sanki onlar belirli bir nusub1 (amaç,
niyet) için koşarlar.
1 “نُّصُب” (nusub)
sözcüğü, “Belirli amaçlar veya niyetler, semboller, türbeler, yapılar, dikey yapılar”
anlamlarına gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 4 kez geçer: 5:3, 90; 88:19;
94:7.
44. Bakışları
(korku nedeniyle) düşmüş, onları bir zillet1
bürümüş2. Onlara vadedilen gün işte budur!
1 “الذُّلِّ”
(zûll), zillet durumunu, yani aşağılanma, itibarsızlık, zayıflık, boyun eğme
veya acizlik durumunu ifade eder. Kur’an’da bu kökten türemiş 24 kelime geçer:
2:61, 71; 3:26, 112, 123; 5:54; 7:152; 10:26, 27; 16:69; 17:24, 111; 20:134;
27:34, 37; 36:72; 42:45; 58:20; 63:8; 67:15; 68:43; 70:44; 76:14 (2 kez)
2 Bu
sözcük, azgınlık, taşkınlık, korku ve sıkıntı anlamlarına gelen “رَهَقَ”
(rehekâ) kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler
Kur’an’da 10 kez geçer:
10:26, 27; 18:73, 80; 68:43; 70:44; 72:6, 13; 74:17; 80:41.