65. TALÂK SÛRESİ

        Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 99. suredir. Boşanmayla ilgili düzenlemeleri içerdiğinden bu adı almıştır. Sure 12 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ey Nebi! Kadınları boşayacağınız zaman, iddet sürelerini gözeterek boşayın ve iddetlerini (üç aylık bekleme sürelerini) kayıt altına alın1. Rabbiniz Allah’a karşı takvalı olun2. Açıkça fahşa2 (hayasızlık, ahlaksızlık) yapmadıkça onları (kadınları iddet süresi içinde) evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, kesinlikle kendisine haksızlık etmiş olur. Bilemezsin. Belki de Allah ardından bir emir (iş/oluş) meydana getirir.

            1 Bu sözcük, “ح-ص-ي” (ḥ-s-y) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı da “saymak”, “hesaplamak”, “kayıt altına almak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 11 kez geçer: 14:34; 16:18; 18:12, 49; 19:94; 36:12; 58:6; 65:1; 72:28; 73:20; 78:29.

2 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

3 Fahşa ve türevleri (fahişe, fevahiş) ile ilgili açıklama 2:169’da yer alır.

2. O halde bekleme süreleri tamamlandığında, onları maruf ile (meşru olan yolla) tutun veya maruf ile onlardan ayrılın1 ve sizden adalet sahibi iki kişi tanık olsun. Tanıklığı, Allah için yerine getirin.2 Allah ve Ahir (ahiret) Gün ile iman eden kimselere edilen vaaz (verilen öğüt, yapılan uyarı) işte budur. Kim Allah için takvalı olursa, (Allah) ona bir çıkış yolu nasip eder.3

ı Bekleme süresi bitinceye kadar, boşamaktan vazgeçip evliliği sürdürme hakkına sahipsiniz. Fakat bekleme süresi dolduktan sonra pişman olup eşinizi geri almak isterseniz, ancak onun rızasıyla ve yeniden nikah kıyıp evlilik bedeli olan mehri ödeyerek onunla tekrar evlenebilirsiniz. Bu hüküm, birinci veya ikinci boşamalar için geçerlidir. Eğer eşinizi üçüncü kez boşamışsanız, kadın bir başkasıyla -formalite icabı değil, gerçek bir nikahla- evlenip boşanmadıkça, onunla bir daha evlenemezsiniz (2:229-232).

2 Bu cümle boşanmanın şahitler huzurunda gerçekleştirilmesi gerektiğini göstermektedir. Şahitler kadın veya erkek olabilirler.

3 Bu dört ayette (65:2-5), Yüce Allah’a güvenmenin insana kazandıracağı huzura dikkat çekilmektedir. 7’nci ayette de belirtildiği gibi her zorluğun sonunda elbette bir kolaylık yaratılacaktır. 94:5-6’da da verilen bilgi bu istikamettedir.

3. Allah da ona ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkül ederse,1 artık O (Allah) ona yeter. Allah, buyruğunu yerine getirir. Allah, her şey için bir ölçü takdir etmiştir.

1 “Tevekkül” ile ilgili açıklama 8:2 ayetinde yer alır.

4.  Adetten1 ye’se düşmüş2 olan kadınlarınızdan kuşku duyarsanız, onların iddetleri (bekleme süreleri) üç aydır; adet olmayanlar3 da (öyledir). Hamile kadınların bekleme süresi ise doğum yapıncaya kadardır.4 Kim Allah için takvalı olursa, Allah ona işinde kolaylık sağlar.5

            1 “مَح۪يضِ” (mehiyd) sözcüğü, genellikle “adet dönemi” veya “adet kanaması” anlamına gelir. Kadınların üreme döngüsüyle ilgili bir terimdi. Bu ifade Kur’an’da 4 kez geçer: 2:222 (2 kez); 65:4 (2 kez).

2 “يَأْس” (ye’s) sözcüğü, “umutsuzluk, ümitsizlik, karamsarlık” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 13 kez geçer: 5:3; 11:9; 12:80, 87 (2 kez), 110; 13:31; 17:83; 29:23; 41:49; 60:13 (2 sefa); 65:4.

3 Bu ifadede geçen "لَمْ" (lem) sözcüğü, "yapmadı" veya "olmadı" anlamına gelen ve kendisinden sonra gelen muzâri (geniş zaman) fiilini geçmiş zaman olumsuz fiil yaparak cezmeden bir olumsuzluk edatıdır. Arapçadaki "cezmetmek" terimi, bir fiilin son harekesini (harekesiz/sükûn) yaparak değiştirmek anlamına gelir. Bu ayette geçen "حَضْنَ" (hıdan) fiili, muzâri fiil olup "adet görmek" (yani regl olmak) anlamına gelir. لَمْ edatı burada geçmiş zaman olumsuzluğu ifade eder ve يَحِضْنَ fiilini olumsuz hale getirir. Dolayısıyla ayetteki لَمْ يَحِضْنَ → "adet görmediler" veya "regl olmadılar" ifadesi, normalde يَحِضْنَ "adet görmek" demektir, ancak لَمْ (lem) bu fiili “adet görmediler” veya "regl olmadılar" şeklinde çevirir.

Bazı çevirilerde “adet hali görmeyenler” ifadesi, “henüz adet görmeyenler” şeklinde yanlış anlamlandırılmaktadır. Maalesef, bu yanlış anlamı savunan ve henüz adet görmemiş ancak evli kız çocuklarının boşanmasından söz ediliyormuş gibi bir sonuç çıkaran sapkın fırkalar da bulunmaktadır. Oysa bu ifadenin çocuk yaşta olmakla hiçbir ilgisi yoktur. “Adet görmeyenler” ifadesinden kasıt, biyolojik olarak “regl” olamamak demektir.

Zira bazı kadınlar ya hiç regl olmamakta, ya düzensiz (uzun aralıklarla) olmakta veya belli bir yaştan sonra menopoza girdikleri için regl görmemekte ve doğurganlık özelliklerini yitirmektedirler.

"Lem" edatına "henüz" anlamını verenlerin yanlışlığı, İhlas Suresi'nde deşifre olmaktadır. Çünkü “لَمْ يَلِدْ” ve “لَمْ يُولَدْ” yani “Doğurmadı, doğurulmadı” ifadelerini, “henüz doğurmadı, henüz doğurulmadı” şeklinde anlamlandırmak zorunda kaldıkları hâlde, bu yanlış iddialarını İhlas Suresindeki ayette (112:3) dile getirmemektedirler.

4 Kocası ölmüş kadınlara gelince, onlar 4 ay 10 gün beklerler (2:234). Kadın hamile iken kocası ölmüşse, çocuğu doğurduğu anda bekleme süresini tamamlamış olur. Eşiyle cinsel ilişkiye girmeden boşanmış kadınların -hamile olma ihtimalleri bulunmadığından- bir başkasıyla evlenmek için bir iddet beklemelerine gerek yoktur (33:49).

5 Ayet, yeniden evlenmeden önce boşanan kadınların gebe olma ihtimallerinin iyice belli olması gerektiğini hatırlatır. Çocuğun biyolojik babasının kimliği ve çocuğun ondan alacağı miras ve destek kaybolmasın diye bu ayetteki hususlara uyulması emredilmektedir.

5. Bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah için takva sahibi olursa, (Allah) onun kötülüklerini küfreder (örter) ve ona âzîm (muazzam) bir ecir (karşılık) verir.

Kocaları ölmüş olan kadınlar, onların vasiyet ettiği bir yıllık nafakayla geçimlerini sağlarlar (2:240).

6. Oturduğunuz yerin bir bölümünde gücünüz yettiğince onları (boşadığınız kadınları) oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için zarar verecek bir şey yapmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar onlara nafaka versin. Sonra emzirirlerse ecirlerini (yaptıklarının karşılığını) verin. Aranızda konuşarak maruf ile (vahye uygun, meşru şekilde) anlaşın. Eğer bir zorlukla karşılaşırsanız, o zaman emzirme işini başkasına yaptırın.

7. Geniş imkanı olan, varlığına göre nafaka ödesin. Durumu müsait olmayan da Allah ne verdiyse ondan versin. Allah, bir kimseyi, kendisine verdiğinden fazlasıyla sorumlu tutmaz.1 Allah, zorluğun ardından bir kolaylık yaratacaktır.2

1 Benzer mesaj: 2:233, 286; 4:84; 5:48; 6:152, 165; 7:42; 23:62.

2 Bu ifade bir Müslimin hayatındaki en büyük güven kaynaklarından birisidir. Benzer mesajlar: 65:2-5; 94:5-6.

8. Nice belde halkı, Rablerinin ve O’nun resullerinin buyruğuna başkaldırdı. Biz de onları zorlu bir hesaba çektik ve onları korkunç bir azapla cezalandırdık.

9. Böylece yaptıklarının vebalini tattılar, yaptıklarının sonu hüsran oldu.

10. Allah, onlar için çetin bir azap hazırlamıştır. Ey ulü’l-elbab! (duruşu sağlam olanlar)1 Allah’a karşı takvalı olun (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçının). Allah, size zikri (hatırlatıcıyı, vahyi) indirdi.

1 “أُو۬لُو” (ûlū) kelimesi, “sahipleri, yapıcıları, ehli” anlamlarına gelir. “اُو۬لِي الْاَلْبَابِ” الْأَمْرِ (ulü’l-elbab) dasağlam anlayış sahipleri” ve “sağlam duruşlu olanlar” anlamlarına gelir. “Onlar (her) sözü dinler; en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. ulü’l-elbab işte onlardır.” (39:18) “ulü’l-elbab” ifadesi Kur’an’da 16 kez geçer: 2:179, 197, 269; 3:7, 190; 5:100; 12:111; 13:19; 14:52; 38:29, 43; 39:9, 18, 21; 40:54; 65:10.

11. İman edip salihât (doğru, yapıcı, erdemli fiiller) işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak içinı bir resul (elçi), Allah’ın apaçık ayetlerini size tilavet ediyor (okuyup uyuyor). Kim Allah ile  iman eder (O’nun aracılığıyla inanıp güvenir) ve salihât (doğru, erdemli fiiller) işlerse; onu, içinde ebedî kalacakları, altlarından nehirler akan cennetlere yerleştirecektir. Elbette ki Allah, onu en güzel şekilde rızıklandıracaktır.

ı Benzer mesajlar: 2:257; 5:16; 14:1; 33:43; 57:9.

12. Allah, yedi göğüı ve yerden de onların benzerini2 yarattı. Allah’ın her şeye gücünün yettiğini bilin diye, buyruğu bunlar (gökler) arasında iner.ı Allah’ın ilmi de her şeyi kuşatmıştır.

ı Yüce Allah yedi gök (7 evren) yaratmıştır. İçinde yaşadığımız Dünya da yedinci evrendedir. Ayrıca Yüce Allah, Dünyanın benzeri olan altı başka gezegen daha yarattığını belirtmektedir. Buna rağmen sadece bizim gezegenimizde hayat vardır. Böylelikle, Hesap Gününde, evrimcilere gezegende hayatın sırf belirli koşullardan dolayı “evrimleşmediği” gösterilecektir.

2 İşte, bir bilgi ayeti: Yerküre, yedi ayrı katmandan oluşur. Bu katmanlar, dünyanın merkezinden dışarıya doğru: İç Çekirdek, Dış çekirdek, Alt Manto, Mezosfer, Üst Manto, Astenosfer ve Litosferdir. Son iki katman, su ve kara olarak yerkabuğunu oluştururlar. Bu bilgiler, bilim tarafından ancak son yüzyılda öğrenilmiştir.