77. MÜRSELÂT SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 33. suredir.  Sure, Adını, ilk ayette geçen “Mürselât” kelimesinden alır. Sure 50 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ve1 ard arda2 gönderilenlere3 (andolsun ki),

1 “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır.

2 “عُرْفًا” kelimesi, “ard arda” veya “sırasıyla” anlamına gelir. Bu ifade Kur’an’da sadece bu ayette geçer.

3 “مُرْسَلَات” (Murselât) kelimesi, "gönderilenler", "gönderilmiş" veya "yollananlar" anlamına gelir.

2. Böylece Savurdukça savuranlara1 (andolsun ki),

1 “عَصْفًا” (‘asekâ) kelimesinin kökü “عَصَف” (‘asak) sözcüğüdür. Bu kök, şiddetli bir şekilde esmek, savurmak veya yıkmak gibi anlamlara gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 6 kez geçer: 10:22; 14:18; 21:81; 55:12; 77:2; 105:5.

3. Ve yaydıkça yayanlara1 (andolsun ki),

1 “نَشَرَ” (neşere) kökünden türemiş bu sözcük teşhir edilmiş, yayılmış, gözler önüne serilmiş” anlamına gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16; 21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7; 62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.

4. Böylece ayırdıkça ayıranlara1 (andolsun ki),

1 “فَارِقَا” (fârakâ) kökünden türemiş bu sözcük “ayıranlar” veya “fark koyanlar” anlamına gelir.

5. Böylece zikri ulaştıranlara (andolsun ki),

6. Bir mazeret ya da bir uyarı1;

1 “عُذْرً” (‘uzrân) kelimesi “özür”, mazeret” demektir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 12 kez geçer: 7:164;  9:66, 90, 94 (2 kez); 18:76; 30:57; 40:52; 66:7; 75:15; 77:6, 36.

7. Şüphesiz size vadedilen kesinlikle gerçekleşecektir!

8. O halde yıldızlar silindiğinde1,

1 “طُمِسَتْ” (tumiset) kelimesi, “طَمَسَ” (tâmese) kökünden türemiş ve “silindi”, “yok oldu”, “örtüldü” anlamlarına gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 5 kez geçer: 4:47; 10:88; 36:66; 54:37; 77:8.

9. Ve sema (gökyüzü, gökler) yarıldığında1,

            1 Bu kelime, “açıklık” veya “yarık” anlamlarına gelen “فَرْجٌ” (ferc) kökünden türemiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 9 kez geçer: 21:91; 23:5; 24:30, 31; 33:35; 50:6; 66:19; 70:29; 77:9.

10. Ve dağlar1 ufalanıp savrulduğunda,

1 “جَبَلٍ” “cebel” sözcüğü “dağ” demektir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:260; 7:74, 143 (2), 171; 11:42, 43; 13:31; 14:46; 15:82; 16:68, 81; 17:37; 18:47; 19:90; 20:105; 21:79; 22:18; 24:43; 26:149; 27:88; 33:72; 34:10; 35:27; 36:62; 38:18; 52:10; 56:5; 59:21; 70:9; 73:14 (2 (kez); 77:10; 78:7, 20; 79:32; 81:3; 88:19; 101:5.

11. Ve resuller için vakit belirlendiğinde,1

1 Kur’an’da pek çok yerde, Allah’ın haşr meydanında bütün insanları huzurunda toplatacağı ve her kavmin resulünü şahit olarak çağıracağı ve Allah’ın mesajının insanlara ulaşıp ulaşmadığına şehadet ettireceği beyan edilmiştir. Sapık ve suçlu olanların karşısında Allah ilk olarak elçileri şahit gösterecek ve en büyük hücceti bu olacaktır. Böylece, sapıklığa düşmelerinin nedeninin kendileri olduğu açığa çıkacaktır. Allah’ın onlara bunu haber verdiği de ispatlanacaktır. (Bkz: Araf 7:172-173, 39:69, 67:8)

12. Hangi güne ertelendi?1

1 “جِّلَ” (uccilet) ifadesi, "Ertelendi" veya "Belirli bir zamana bırakıldı" anlamına gelir.

13. Ayırma1 günü için.

1 Bu sözcük, “ف-ص-ل” (fa-sa-la) kökünden türetilmiştir.  Kök anlamı “ayırmak, açıklamak, detaylandırmak” demektir. “Yevmel fasl” “ayırma günü” ifadesi ise Kur’an’da 6 kez geçer: 37:21; 44:40; 77:13, 14, 38; 78:17.

14. Ayırma günü nedir, nereden bileceksin?

15. Yalanlayanlara o gün veyl olsun1!2

1 “Veyl” kelimesi, “وَ-يْ-ل” (ve-ye-le) kökünden türemiştir ve  bir tehdit, kınama veya üzüntü ifadesidir. Çoğunlukla azap ya da felaket anlamında kullanılır. “Veyl olsun” ifadesi de “Azap olsun! Yazıklar olsun! Vay haline! ve Helak olsun!” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:79 (2 kez); 5:31; 11:72; 14:2; 18:49; 19:37; 20:61; 21:14, 18, 46, 97; 25:28; 28:80; 36:52; 37:20; 38:27; 39:22; 41:6; 43;65; 45:7; 46:17, 51:60; 52:11; 68:31; 77:15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49; 83:1, 10; 104:1; 107:4.

2 Bu ayet, 77:15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49; 52:11 ve 83:10 ayetlerinde de tekrarlanmaktadır.

16. Öncekileri helak etmedik mi?

17. Ardından sonrakileri onların peşine takarız.

18. Mücrimlere (azılı suçlulara) işte böyle yaparız.

19. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

20. Sizi mehin bir sudan (sıvıdan) yaratmadık mı?

1 “مَه۪ين” (mehin) kelimesi “basit”, “değersiz”, “hor”, “hakir”, “önemsiz” demektir. Kur’an’da 4 kez geçer: 38:8; 43:52; 68:10; 77:20.

21. Ardından onu  mekin bir konağa1 yerleştirdik;

1 “مَك۪ينٍ” sözcüğü, Arapça’da “yüce”, “itibarlı, saygın”, “güçlü bir konuma sahip” ve “egemen” anlamlarına gelir. “قَرَارٍ” sözcüğü de “dinlenme, konaklama, karar verme” gibi anlamlara gelir. Benzer bir ifade 23:13 ayetinde de yer alır.

22. Bilinen bir kadere1 kadar.

            1 “قَدَر” (kader) kelimesi, "miktar”, “kader”, “ölçü", “takdir etmek" veya "belirlemek" anlamlarına gelir.

23. Böylece takdir ettik (şekil verdik). Ne güzel1 kudret sahibiyiz!2

1 “فَنِعْمَ” (Feni‘me) kelimesi, "ne güzel" veya "Ne güzel bir şey" demektir. "نِعْمَ" kelimesi de, "güzel" veya "iyi" anlamına gelir. Kur'an'da bu kökten türeyen farklı kelimeler de bulunmaktadır. Örneğin: “نِعْمَ” (ni’me), güzel veya iyi bir durumu ifade eder. “نَعِيم” (nâ’îm), bolluk, mutluluk veya nimet anlamına gelir. “أَنْعَام” (en’âm) ise, “hoş ve faydalı varlıklar” demektir ve insanın bir şekilde yararlandığı tüm hayvanları kapsar. “نِعْمَ” (ni’me) kelimesi Kur’an’da 18 kez geçer: 2:271; 3:136, 173; 4:58; 8:40 (2 kez); 13:24; 16:30; 18:31; 22:78 (2 kez); 29:58; 37:75; 38:30, 44; 39:74; 51:48; 77:23.

2 Topraktan sonra anne rahmindeki yaratılış süreci 95:4 ayetinde yer alır.

24. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

25. Yeryüzünü1 toplanma yeri yapmadık mı?

1 “اَرْضَ” (arz) kelimesi, Dünya, yeryüzü, toprak, yer, zemin, memleket ve ülke anlamlarına gelir.

26. Diriler ve ölüler için.

27. Ve ona heybetli sabitlenmiş kütleler1 yerleştirdik ve size tatlı sular içirdik.

1 “Ravasiye” “sabitlenmiş ağırlıklar, kütleler” ile ilgili açıklama 13:3 ayetinde yer alır.

28. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

29. Haydi, yalanlamış olduğunuz şeye gidin.

30. Haydi, üç dal1 (yön) sahibi gölgeye2 gidin.

            1 Bu sözcük, “dal”, “kol”, “şube” anlamına gelen “ش-ع-ب” (şa’b) kökünden türemiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 2 kez geçer: 49:13; 77:30.

            2 “ظِلَال” (zilâl) “gölge” demektir. Bu kelime Kur’an’da 24 kez geçer: 2:57, 210; 4:57 (2 kez); 7:160, 171; 13:15, 35; 16:48, 81; 22:45; 26:189; 28:24; 31:32; 35:21; 36:56; 39:16 (2 kez); 56:30, 43; 76:14; 77:30, 31, 41.

31. Ne gölgelendirir, ne de alevden1 korur.

1 “لَهَبٍۢ” (leheb) sözcüğü, Arapça’da “alev, alev alev yanan” gibi anlamlara gelir.  “لَهَبٍۢ” (leheb) sözcüğü Kur’an’da 3 kez geçer: 77:31; 111:1, 3.

32. Şüphesiz ki o, büyük yapılar1 gibi kıvılcımlar2 saçar3.

            1 “الْقَصْرِ” (el-kasr) kelimesi bağlama göre “köşk”, “saray”, “kale”, “büyük yapı”, “kısaltmak”, “sınırlamak” ve “hurmanın olgunlaşmış hali” gibi anlamlara gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 15 kez geçer: 4:101; 7:74, 202; 22:45; 25:10; 37:48; 38:52; 48:27; 55:56, 72; 77:32.

2 “شَرَرٌ” (şerâru) kelimesi "kıvılcım" anlamına gelir. Ateşin yanması sırasında etrafa saçılan kıvılcımlar kastedilmektedir. Bu sözcük Kur’an’da sadece bu ayette geçer.

3 Bu sözcük, “atmak”, saçmak”, “fırlatmak” anlamına gelen “ر-م-ي” (r-m-y) kökünden türemiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 9 kez geçer: 4:112; 8:17 (3 kez); 24:4, 6, 23; 77:32; 105:4.

33. Sanki o, sarı süslü bir deve sürüsüdür1.

            1 “جِمَالَتٌ” (cimâletun) ifadesi “deve sürüsü” demektir. Arapça’da, develeri ifade eden genel terim “إبل” (ibil) kelimesidir. Bu kelime Kur’an’da 2 kez geçer: 6:144; 88:17. “جَمَل” (cemel) kelimesi ise güzel, süslü ve zarif bir deveyi ifade etmek için kullanılan bir terimdir. “جَمَل” (cemel) kelimesi Kur’an’da 2 kez geçer: 7:40; 77:33.

34. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

35. Bu, nutuk1 atamayacakları gündür!

1 “يَنْطِقُونَ” (yentikuvn) ifadesi, kökü “نَطَقَ” (naṭaka) olan bir fiildir ve “konuşmak, ifade etmek, söylemde bulunmak” gibi anlamlara gelir. Bu nedenle, “nutuk atarlar” ya da “kendilerini ifade ederler” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 12 kez geçer: 21:63, 65; 23:62; 27:16, 85; 37:92; 41:21 (2 kez); 45:29; 51:23; 53:3; 77:35.

36. O zaman mazeret1 belirtmelerine izin verilmez!2

            1 “عُذْرً” (‘uzrân) kelimesi “özür”, mazeret” demektir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 12 kez geçer: 7:164;  9:66, 90, 94 (2 kez); 18:76; 30:57; 40:52; 66:7; 75:15; 77:6, 36.

2 Benzer mesajlar: 16:84; 23:108; 27:85; 30:57; 40:52; 45:35; 50:28; 66:7; 75:15-16

37. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

38. Bu, sizi ve öncekileri bir araya topladığımız ayırma1 günüdür.

1 Bu sözcük, “ف-ص-ل” (fa-sa-la) kökünden türetilmiştir.  Kök anlamı “ayırmak, açıklamak, detaylandırmak” demektir. “Yevmel fasl” “ayırma günü” ifadesi ise Kur’an’da 6 kez geçer: 37:21; 44:40; 77:13, 14, 38; 78:17.

39. O halde (kurtuluş için) bir planınız1 varsa, haydi bana karşı planınızı1 uygulayın!

                1 “كَيْد” (keyd) sözcüğü, Arapça’da genellikle “plan, komplo, hile ve tuzak” anlamlarına gelir.

40. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

41. Şüphesiz ki muttakiler1 gölgelerin altındadırlar, pınarların da başındadırlar.

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

42. Ve canlarının çektiği meyveler.

43. “Yapmış olduğunuza karşılık afiyetle yiyin ve için!”1

1 Bu ayet, 52:19 ayetinde de tekrarlanmaktadır.

44. Muhsinlere1 (Allah rızası için karşılıksız iyilik yapanlara) işte böyle ceza (karşılık) veririz.2.3

1 “محسن” (Muhsin) kelimesi, Arapça "ح س ن" (ḥ-s-n) kökünden türemiştir ve "güzellik, iyilik, ihsan etmek (karşılıksız iyilik yapmak)" anlamlarına gelir. Kur’an'da "muhsin" kelimesi, "iyi ve güzel davranışlar sergileyen, ihsan sahibi olan, samimiyetle iyilik yapan" kişiler için kullanılır.

2 “جزَاءُ” (cezâ) kelimesi “bedel” ve “karşılık” gibi anlamlara gelir. Bu kelime hem olumlu hem de olumsuz anlam taşıdığı için, bağlama göre "yaptırım", "zarar" ya da "ödül" anlamında kullanılabilir. Cezâ kelimesi, türevleriyle birlikte Kur’an’da 117 kez geçer.

3 Bu ayet, 37:80, 121, 131’te tekrarlanmaktadır.

45. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

46. Azıcık yiyin ve faydalanın1. Şüphesiz ki sizler mücrimlersiniz (azılı suçlularsınız)!

1 “المتعة” (metâ), faydalanılan şey; yani eş, mal, ürün, sermaye vb  anlamlara gelmektedir. “المتعة” (mût’a) sözcüğü de faydalanma ve menfaat sağlama anlamına gelmektedir.

47. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

48. Ve onlara, “Rükû edin” denildiğinde, rükû etmezler.

            1 “رَكَعَ” (raka’a) "rükû etmek" anlamına gelir. Rükû, bir ibadet hareketidir ve salatta, kişinin vücudunun yere paralel olacak şekilde eğildiği ve ellerini dizlerine koyarak durduğu pozisyonu ifade eder. Bu, Allah'a olan saygı ve itaati simgeler. Kelime aynı zamanda, genel anlamda "eğilmek" veya "itaat etmek" anlamında da kullanılabilir. Bu kelime Kur’an’da 13 kez geçer: 2:43 (2 kez), 125; 3:43 (2 kez); 5:55; 9:112; 22:26, 77; 38:24; 48:29; 77:48 (2 kez).

49. Yalanlayanlara o gün veyl olsun!

50. O halde bundan (Kur’an’dan) sonra hangi hadis1 ile iman edecekler? (Kur’an dışında neyin  aracılığıyla inanıp güvenecekler?)

 1 “حَد۪يث” (hâdis) kelimesi, “söz”, “olay" veya "haber" demektir. Bu kelime, Kur’an’da Allah’ın ayetlerinden başka bir şey için kullanıldığında olumsuz bir anlam taşır. Yahudiler, Tevrat’ın yanı sıra  Mişna (Hadis) ve Gemara’ya (Sünnet) sarılmışlar. Hıristiyanlar ise İsa’dan 325 yıl sonra İznik Konferansı tarafından uydurulan inanç esaslarına ve teslise (üçlü birliğe) sarılmaktadırlar. Maalesef gelenekçi Müslümanlar da Kur’an’ın yanı sıra Muhammed Nebi adına uydurulmuş olan hadis kitaplarına sarılmışlar. Şiiler, Sünnilerin hadislerine inanmazlar, hadis kitapları da farklıdır; Sünniler de Şiilerin hadislerine inanmazlar ve kendi hadis kitaplarını savunurlar. Allah da Nebiler adına uydurulan sözlere “hadis” denileceğini elbette ki biliyordu. Bkz: 12:111; 31:6; 33:38; 35:43; 45:6; 52;34; 77:50.