73. MÜZZEMMİL SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde indirilmiştir ve iniş sırasına göre 3. suredir.  Adını, ilk ayette geçen “Müzzemmil” (Örtüsüne bürünen) kelimesinden alır. Sure 20 ayettir.

 

Rahmânir-Râhîm (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ey örtüsüne bürünen!

2. Gecenin birazında kalk!1

1 “Gecenin bir bölümünde O’na secde et ve geceleyin uzun uzadıya O’nu tesbih et” (76:26).

3. (Gecenin) yarısında. Ondan biraz eksilt. 

4. Veya gecenin yarısından biraz sonra ve Kur’an’ı tertil1 ederek tertil et.

1 “Tertil” kelimesi Kur’an’ı ağır-ağır, harf-harf ve manalarını düşünerek okumayla ilgili bir kavramdır. Bu ifade Kur’an’da 2 ayette, 4 defa (25:32; 73:4) geçmektedir. Kur’an’ın anlamı ile ilgili açıklama 12:2’de yer alır.

Bu ayette, Nebi’ye, 'Sana indirdiğimiz vahyi, insanlara anlaşılır ve düzenli bir şekilde ilet.' denilmektedir. Çünkü bunların, ilk vahyedilen ayetler olduğu hususu dikkate alındığında, henüz ortada Mushaf veya Kitap anlamında bir Kur’an’dan söz etmek mümkün olmadığı anlaşılacaktır. Dolayısı ile ortada ağır ağır veya tane tane okunacak bir metin veya Kur’an henüz yoktur.

5. Şüphesiz ki üzerine ağır bir söz (sorumluluk) bırakacağız.

6. Şüphesiz ki gecenin inşası daha tesirlidir; sözü de daha kuvvetlidir (tesirlidir).

7. Şüphesiz ki gündüzün içinde senin için yüzme/tesbih etme1 vardır.

1 “تَسْبِيح” (tesbih) kelimesinin, Arapça’da sebh (سَبْح) kökünden türediği, bu kökün de suda yüzmek veya havada süzülmek gibi hızlı, sürekli ve düzenli bir hareketi ifade ettiği belirtilir. “تَسْبِيح” (tesbih) kelimesinin de bağlama göre mecazen Allah'ı yüceltmek ve O’nu her türlü eksiklikten tenzih etmek (uzak tutmak) anlamına geldiği belirtilir.

Tesbih kavramının İbranice dilindeki karşılığı “שַׁבָּח” (sebeh) kelimesidir. Bu kelime, övme, yüceltme ve Allah’ı anma anlamlarını taşır. Ayrıca, “לְשַׁבֵּחַ” (Lesâbbâh) kelimesi de benzer şekilde övmek, yüceltmek ve Allah’ı anmak anlamına gelir. İbranice'deki bu kullanımlar, tesbih kavramının semantik alanının övgü ve yüceltme ekseninde şekillendiğini göstermektedir.

Süryanice dilinde tesbih kavramı, “ܫܒܚ” (sâbâh) kelimesiyle ifade edilir. Bu kelime de övmek, yüceltmek ve Tanrı'yı ululamak anlamlarını taşır. Ayrıca, ܫܒܘܚܐ (sâbuḥo) kelimesi de övgü, tesbih ve Tanrı'yı yüceltme anlamına gelir. Süryanice'deki bu kullanımlar, tesbih kavramının Allah’a yönelik övgü ve yüceltme eylemlerini içerdiğini ortaya koymaktadır.

Bu nedenle, çeviri sürecinde “تَسْبِيح” (tesbih) kelimesinin, Sami dillerde ortak olarak taşıdığı övme, yüceltme ve Allah'ı anma anlamı esas alınacaktır.

Kur'an'da, alemlerdeki (evrenlerdeki) tüm varlıkların (melekler, dağlar, kuşlar, yıldızlar vb.) Allah’ı tesbih ettiği (yücelttiği) belirtilir (13:13; 17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6).

Yüce Allah, Muhammed Nebi’ye hitaben biz müminlerin de kendisini nasıl yücelteceğini bildirir:

“فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ”

“Öyleyse, Âzîm (muazzam) olan Rabbinin adını tesbih et! (yücelt!)” (56:74, 96; 69:52)

“سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ”

“En yüksekte olan Rabbinin adını tesbih et (yücelt)” (87:1)

“فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ”

“O halde Rabbinin hamdi ile tesbih et…” (15:98)

“وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ”

“Rabbini de böylece tekbir et (büyüt)!”  (74:3)

Bundan dolayı da salatta; kıyamda Rabbimizin hamdi olan Fatiha Suresi ile, rükûda “Sübhâne Rabbiyel-Azîm” (Âzîm (muazzam) olan Rabbim Yücedir) ifadesiyle, secdede ise  “Sübhâne Rabbiyel-A‘lâ” (En yüksekte olan Rabbim Yücedir) ifadesiyle, eylemler arasında da “Allah-u Ekber” ifadesi ile Yüce Allah’ı yüceltiriz.

Bu ifade “tesbih etmek” değil de “yüzmek” şeklinde anlaşılması durumunda ise, Muhammed Nebi’nin gündüz yapacağı tebliğ görevinin zorluğunu ve bu nedenle geceleri hazırlık yapmasının öneminin anlatıldığı görülür.

8. Ve Rabbinin adını zikret (hatırda tut, an) ve tam bir yöneliş1 ile O’na yönel.

            1 “تَبَتَّلَ” fiili, kendini bütünüyle bir şeye adamak, kesintisiz şekilde yönelmek anlamına gelir. Bu ifade Kur’an’da sadece bu ayette geçer.

9. Doğunun1 ve batının Rabbi; O’ndan başka ilah yoktur. Ve O’nu vekil edin.

1 “شرق” (şark) “doğmak” veya “doğu” anlamındadır. Özellikle güneşin doğması ile ilişkilidir ve “ışık, aydınlanma, güneşin doğuşu” gibi kavramlarla bağlantılıdır. Kur’an’da Aynı kökten türemiş 16 sözcük geçmektedir: 2:115, 142, 258; 7:137; 15:73; 19:16; 24:25; 26:28, 60; 37:5; 38:18; 39:69; 43:38; 55:17; 70:40; 73:9.

Allah’ı vekil edin” Çünkü Allah, her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve hak ettiğini verendir.

10. Onların (müşriklerin ve inkârcıların) söylediklerine karşı da sabret ve onlardan cemil1 (güzel) bir ayrılışla ayrıl!

            1 “جَمِيل” (cemîl) kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir ve “güzel”, “hoş” anlamına gelir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 12:18, 83; 15:85; 16:6; 33:28, 49; 70:5; 73:10.

11. Beni de bırak! Nimet (varlık) sahibi o yalanlayıcıları da (bana bırak). Onlara da biraz mühlet ver!1

            1 Bu ayette Yüce Allah, Muhammed’e Nebi’ye ve onun nezdinde tüm tebliğcilere, hidayet edip etmeme veya onları cezalandırmanın zamanı hususunda Kendisine ısrarcı olmamalarını, bu hususları Kendisine bırakmalarını emretmektedir.

12. Şüphesiz ki katımızdan prangalar1 ve cehim2 vardır.

1 “اَنْكَالاً” (ankâlen) sözcüğü, Arapça'da “zincirler, prangalar” demektir. Bu sözcük Kur’an’da sadece bu ayette geçer.

2 Cehim; yakıcı ateş, cehennem. Benzer mesajlar: 14:16-17; 88:6.

13. Boğazı tıkayan yiyecek de acı bir azap da...

14. Yerin ve dağların1 sarsıldığı gün, dağlar da dağılan kum yığınlarına dönüşür.

1 “جَبَلٍ” “cebel” sözcüğü “dağ” demektir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:260; 7:74, 143 (2), 171; 11:42, 43; 13:31; 14:46; 15:82; 16:68, 81; 17:37; 18:47; 19:90; 20:105; 21:79; 22:18; 24:43; 26:149; 27:88; 33:72; 34:10; 35:27; 36:62; 38:18; 52:10; 56:5; 59:21; 70:9; 73:14 (2 (kez); 77:10; 78:7, 20; 79:32; 81:3; 88:19; 101:5.

15. Şüphesiz ki size, size tanıklık edecek bir resul (elçi) gönderdik. Firavuna gönderdiğimiz bir resul gibi.

16. Böylece firavun, Resul’e isyan etti. Biz de onu sağanak halinde süren1 bir yakalayışla yakaladık.

1 “وبل” (vebil) sözcüğü “sağanak” yani “sürekli ve bol gelen” demektir. Bu sözcük kullanıldığı cümledeki bağlama göre, 2:265 ayetinde olduğu gibi bazen “yağmur ve bereket” anlamı kazanırken; 73:16 ve 2:264 ayetinde olduğu gibi bazen de “azap” anlamı kazanmaktadır.

17. Eğer küfrederseniz (gerçeği örterseniz), o zaman çocukları ihtiyarlatan bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?1

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve “Allah'a karşı gelmekten sakınmak”, “kendini koruma altına almak” anlamında kullanılır.

18. Sema (gökyüzü, evren), onunla yarılır. O’nun vaadi gerçekleşmiş olacak.

19. Şüphesiz ki bu bir tezkiredir (hatırlatmadır). Öyleyse isteyen kimse Rabbine varan bir yol tutsun.1

1 Bu ayet 76:29’da da tekrarlanmaktadır. Benzer mesajlar: 74:54-55; 78:39; 80:11-12; 81:27-28.

20. Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha yakınında1 kalktığını elbette ki biliyor. Yarısında da üçte birinde de (kalktığını biliyor). Seninle bulunanlardan bir grubun da. Geceyi de gündüzü de takdir eden (ölçüsünü koyan) Allah’tır. Bunu hesaplayamayacağınızı2 bildi ve bundan dolayı size tevbe etti3 (tekrar size yöneldi). O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni kıraat edin (okuyun, bildirin).  Sizden hastalar olacağını da bir kısmınızın Allah’ın fazlından (lütfundan, cömertliğinden) aramak için yeryüzünde sefere çıkacağını da bir kısmınızın Allah yolunda savaşacağını da (Allah) bilmektedir. O halde ondan (Kur’an’dan), size kolay geleni kıraat edin. Salatı da doğru ve istikrarlı biçimde yapın4, zekâtı da verin. Allah’a da güzel bir borçla borç verin.5 Kendiniz için hayır olarak ne verirseniz, Allah’ın katında o ecrin (karşılığın) hayırlısını ve âzîm (muazzam) olanını bulacaksınız. Allah’a da istiğfar edin. Şüphesiz ki Allah, Gafur’dur, Râhîm’dir (Günahları Örten ve Bağışlayandır, Merhametlidir).

            1 “دَانِيَةٌ” (dâneyhe) kelimesi, “yaklaşmış”, “sarkmış, “kolay erişilebilir” demektir. Aynı kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 16 kez geçer: 2:61, 282; 4:3; 5:108; 7:169; 30:3; 32:21; 33:51, 59; 53:8, 9; 55:54; 58:7; 69:23; 73:20; 76:14.

            2 Bu sözcük, “ح-ص-ي” (ḥ-s-y) kökünden türetilmiştir. Kök anlamı da “saymak”, “hesaplamak”, “kayıt altına almak” gibi anlamlar taşır. Aynı kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 11 kez geçer: 14:34; 16:18; 18:12, 49; 19:94; 36:12; 58:6; 65:1; 72:28; 73:20; 78:29.

            3  Arapça’da “التوبة” tevbe (tevb, metâb) “geri dönmek, dönüş yapmak” demektir. “فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ” (fe tabe aleykum) yani “size/üzerinize tevbe etti” ifadesi de “tekrar size döndü, size yöneldi” demektir. Bu ifade Kur’an’da 5 yerde geçer. (Bkz: 2:37, 54, 187; 20:122; 73:20).

4 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Arapça “ص ل و” (s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök, “eğilmek, yönelmek ve bir şeyi takip etmek” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu yönelme, hem fiziksel hem de mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama göre şu anlamlarda kullanılmıştır:

Allah’a yönelik salât: “Allah’a yönelme, Allah’a dua etme” anlamına gelir.

Allah’ın salât etmesi: “Allah’ın rahmet ve yardım etmesi” şeklinde yorumlanır.

İnsanlar arası salât: “Birisi için dua etmek, destek olmak, dayanışma içinde olmak” gibi anlamlar taşır.

“أَقِيمُوا” (âkîmû) kelimesi, “sağlamlık, doğruluk, istikrar ve dik duruş” gibi anlamlara gelen 'ق و م' (k-v-m) kökünden türemiştir. “أقيموا الصلاة” (akim us-salât) ifadesi de emir kipinde olup 'düzgün şekilde yerine getirin', ‘doğru ve istikrarlı bir şekilde yapın’, 'istikamet üzere uygulayın' gibi anlamlara gelir.

Bu ayet, ehl-i kitabın da tıpkı bizim gibi salat ve zekât ibadetleriyle yükümlü olduğunu onlara hatırlatmaktadır.

5 Karz-ı hasen, “güzel borç” anlamına gelir ve karşılığı yalnızca Allah’tan beklenen yardım olarak ifade edilir. Benzer mesajlar: 2:245; 5:12; 57:11, 18; 64:17.