Sure, Mekke döneminde
indirilmiştir ve iniş sırasına göre 3. suredir. Adını, ilk ayette geçen “Müzzemmil” (Örtüsüne
bürünen) kelimesinden alır. Sure 20 ayettir.
Rahmânir-Râhîm
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1.
Ey örtüsüne bürünen!
2. Gecenin
birazında kalk!1
1 “Gecenin
bir bölümünde O’na secde et ve geceleyin uzun uzadıya O’nu tesbih et” (76:26).
3. (Gecenin)
yarısında. Ondan biraz eksilt.
4. Veya
gecenin yarısından biraz sonra ve Kur’an’ı tertil1
ederek tertil et.
1 “Tertil” kelimesi Kur’an’ı ağır-ağır, harf-harf ve manalarını
düşünerek okumayla ilgili bir kavramdır. Bu ifade Kur’an’da 2 ayette, 4 defa
(25:32; 73:4) geçmektedir. Kur’an’ın anlamı ile ilgili açıklama 12:2’de yer alır.
Bu
ayette, Nebi’ye, 'Sana indirdiğimiz vahyi, insanlara anlaşılır ve düzenli
bir şekilde ilet.' denilmektedir. Çünkü bunların, ilk vahyedilen ayetler
olduğu hususu dikkate alındığında, henüz ortada Mushaf veya Kitap anlamında bir
Kur’an’dan söz etmek mümkün olmadığı anlaşılacaktır. Dolayısı ile ortada ağır
ağır veya tane tane okunacak bir metin veya Kur’an henüz yoktur.
5. Şüphesiz
ki üzerine ağır bir söz (sorumluluk) bırakacağız.
6. Şüphesiz
ki gecenin inşası daha tesirlidir; sözü de daha kuvvetlidir (tesirlidir).
7. Şüphesiz
ki gündüzün içinde senin için yüzme/tesbih etme1 vardır.
1 “تَسْبِيح”
(tesbih) kelimesinin, Arapça’da sebh (سَبْح) kökünden türediği, bu kökün
de suda yüzmek veya havada süzülmek gibi hızlı, sürekli ve
düzenli bir hareketi ifade ettiği belirtilir. “تَسْبِيح” (tesbih)
kelimesinin de bağlama göre mecazen Allah'ı yüceltmek ve O’nu her
türlü eksiklikten tenzih etmek (uzak tutmak) anlamına geldiği belirtilir.
Tesbih
kavramının İbranice dilindeki karşılığı “שַׁבָּח” (sebeh) kelimesidir. Bu
kelime, övme, yüceltme ve Allah’ı anma anlamlarını taşır. Ayrıca, “לְשַׁבֵּחַ”
(Lesâbbâh) kelimesi de benzer şekilde övmek, yüceltmek ve Allah’ı anmak
anlamına gelir. İbranice'deki bu kullanımlar, tesbih kavramının semantik
alanının övgü ve yüceltme ekseninde şekillendiğini göstermektedir.
Süryanice
dilinde tesbih kavramı, “ܫܒܚ” (sâbâh) kelimesiyle ifade edilir. Bu kelime de övmek,
yüceltmek ve Tanrı'yı ululamak anlamlarını taşır. Ayrıca, ܫܒܘܚܐ
(sâbuḥo) kelimesi de övgü, tesbih ve Tanrı'yı yüceltme anlamına gelir.
Süryanice'deki bu kullanımlar, tesbih kavramının Allah’a yönelik övgü ve
yüceltme eylemlerini içerdiğini ortaya koymaktadır.
Bu nedenle, çeviri sürecinde “تَسْبِيح” (tesbih)
kelimesinin, Sami dillerde ortak olarak taşıdığı övme, yüceltme ve Allah'ı anma
anlamı esas alınacaktır.
Kur'an'da, alemlerdeki (evrenlerdeki) tüm varlıkların (melekler, dağlar,
kuşlar, yıldızlar vb.) Allah’ı tesbih ettiği (yücelttiği) belirtilir (13:13;
17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6).
Yüce Allah, Muhammed Nebi’ye hitaben biz müminlerin de kendisini nasıl
yücelteceğini bildirir:
“فَسَبِّحْ
بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ”
“Öyleyse,
Âzîm (muazzam) olan Rabbinin adını tesbih et! (yücelt!)” (56:74, 96; 69:52)
“سَبِّحِ
اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ”
“En
yüksekte olan Rabbinin adını tesbih et (yücelt)”
(87:1)
“فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ”
“O halde Rabbinin hamdi ile tesbih et…” (15:98)
“وَرَبَّكَ
فَـكَبِّرْۙ”
“Rabbini
de böylece tekbir et (büyüt)!” (74:3)
Bundan dolayı da salatta; kıyamda Rabbimizin
hamdi olan Fatiha Suresi ile, rükûda “Sübhâne Rabbiyel-Azîm” (Âzîm
(muazzam) olan Rabbim Yücedir) ifadesiyle, secdede ise “Sübhâne Rabbiyel-A‘lâ” (En yüksekte
olan Rabbim Yücedir) ifadesiyle, eylemler arasında da “Allah-u Ekber” ifadesi ile Yüce Allah’ı yüceltiriz.
Bu ifade “tesbih etmek” değil de “yüzmek”
şeklinde anlaşılması durumunda ise, Muhammed Nebi’nin gündüz yapacağı tebliğ
görevinin zorluğunu ve bu nedenle geceleri hazırlık yapmasının öneminin
anlatıldığı görülür.
8. Ve Rabbinin adını zikret (hatırda
tut, an) ve tam bir yöneliş1 ile O’na yönel.
1 “تَبَتَّلَ” fiili, kendini
bütünüyle bir şeye adamak, kesintisiz şekilde yönelmek anlamına
gelir. Bu ifade Kur’an’da sadece bu ayette geçer.
9. Doğunun1 ve batının Rabbi; O’ndan başka ilah
yoktur. Ve O’nu vekil edin.
1 “شرق” (şark) “doğmak” veya “doğu”
anlamındadır. Özellikle güneşin doğması ile ilişkilidir ve “ışık, aydınlanma,
güneşin doğuşu” gibi kavramlarla bağlantılıdır. Kur’an’da Aynı kökten türemiş
16 sözcük geçmektedir: 2:115, 142, 258; 7:137; 15:73; 19:16; 24:25; 26:28, 60;
37:5; 38:18; 39:69; 43:38; 55:17; 70:40; 73:9.
“Allah’ı
vekil edin” Çünkü Allah, her şeyin koruyucusu, yöneticisi, dayanağı ve kefili
olan; varlığı ayakta tutan, sürdüren, koruyan kontrol altında tutan, rızkını ve
hak ettiğini verendir.
10. Onların (müşriklerin
ve inkârcıların) söylediklerine karşı da sabret ve onlardan cemil1
(güzel) bir ayrılışla ayrıl!
1 “جَمِيل”
(cemîl) kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir ve “güzel”, “hoş” anlamına
gelir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 12:18, 83; 15:85; 16:6; 33:28, 49; 70:5;
73:10.
11. Beni
de bırak! Nimet (varlık) sahibi o yalanlayıcıları da (bana bırak). Onlara
da biraz mühlet ver!1
1 Bu ayette Yüce
Allah, Muhammed’e Nebi’ye ve onun nezdinde tüm tebliğcilere, hidayet edip
etmeme veya onları cezalandırmanın zamanı hususunda Kendisine ısrarcı
olmamalarını, bu hususları Kendisine bırakmalarını emretmektedir.
12. Şüphesiz
ki katımızdan prangalar1 ve
cehim2 vardır.
1 “اَنْكَالاً”
(ankâlen) sözcüğü, Arapça'da “zincirler, prangalar” demektir. Bu sözcük
Kur’an’da sadece bu ayette geçer.
2 Cehim;
yakıcı ateş, cehennem. Benzer mesajlar: 14:16-17; 88:6.
13. Boğazı
tıkayan yiyecek de acı bir azap da...
14. Yerin
ve dağların1 sarsıldığı gün, dağlar da dağılan kum
yığınlarına dönüşür.
1 “جَبَلٍ” “cebel”
sözcüğü “dağ” demektir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:260; 7:74, 143 (2),
171; 11:42, 43; 13:31; 14:46; 15:82; 16:68, 81; 17:37; 18:47; 19:90; 20:105;
21:79; 22:18; 24:43; 26:149; 27:88; 33:72; 34:10; 35:27; 36:62; 38:18; 52:10;
56:5; 59:21; 70:9; 73:14 (2 (kez); 77:10; 78:7, 20; 79:32; 81:3; 88:19; 101:5.
15. Şüphesiz ki size, size tanıklık edecek bir resul (elçi) gönderdik. Firavuna gönderdiğimiz
bir resul gibi.
16. Böylece firavun, Resul’e
isyan etti. Biz de onu sağanak halinde süren1 bir
yakalayışla yakaladık.
1 “وبل” (vebil) sözcüğü “sağanak” yani “sürekli
ve bol gelen” demektir. Bu sözcük kullanıldığı cümledeki bağlama göre, 2:265
ayetinde olduğu gibi bazen “yağmur ve bereket” anlamı kazanırken; 73:16 ve
2:264 ayetinde olduğu gibi bazen de “azap” anlamı kazanmaktadır.
17. Eğer küfrederseniz (gerçeği örterseniz), o zaman çocukları ihtiyarlatan
bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?1
1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza
etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime,
korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de
aynı kökten gelir ve “Allah'a karşı gelmekten sakınmak”, “kendini koruma altına
almak” anlamında kullanılır.
18. Sema (gökyüzü,
evren), onunla yarılır. O’nun vaadi gerçekleşmiş olacak.
19. Şüphesiz ki bu bir tezkiredir (hatırlatmadır). Öyleyse isteyen
kimse Rabbine varan bir yol tutsun.1
1 Bu ayet 76:29’da da tekrarlanmaktadır. Benzer
mesajlar: 74:54-55; 78:39; 80:11-12; 81:27-28.
20. Rabbin, senin gecenin
üçte ikisinden daha yakınında1
kalktığını elbette ki biliyor. Yarısında da üçte birinde de (kalktığını
biliyor). Seninle bulunanlardan bir grubun da. Geceyi de gündüzü de takdir
eden (ölçüsünü koyan) Allah’tır. Bunu hesaplayamayacağınızı2
bildi ve bundan dolayı size tevbe etti3 (tekrar
size yöneldi). O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni kıraat edin (okuyun,
bildirin). Sizden hastalar
olacağını da bir kısmınızın Allah’ın fazlından (lütfundan, cömertliğinden) aramak
için yeryüzünde sefere çıkacağını da bir kısmınızın Allah yolunda savaşacağını
da (Allah) bilmektedir. O halde ondan (Kur’an’dan),
size kolay geleni kıraat edin. Salatı da
doğru ve istikrarlı biçimde yapın4, zekâtı da verin. Allah’a da güzel bir borçla
borç verin.5 Kendiniz için hayır olarak ne
verirseniz, Allah’ın katında o ecrin (karşılığın) hayırlısını ve âzîm (muazzam)
olanını bulacaksınız. Allah’a da istiğfar edin. Şüphesiz
ki Allah, Gafur’dur, Râhîm’dir (Günahları Örten ve Bağışlayandır, Merhametlidir).
1 “دَانِيَةٌ”
(dâneyhe) kelimesi, “yaklaşmış”, “sarkmış, “kolay erişilebilir” demektir. Aynı kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 16 kez
geçer: 2:61, 282; 4:3; 5:108; 7:169; 30:3; 32:21; 33:51, 59; 53:8, 9; 55:54;
58:7; 69:23; 73:20; 76:14.
2 Bu sözcük, “ح-ص-ي” (ḥ-s-y) kökünden
türetilmiştir. Kök anlamı da “saymak”, “hesaplamak”, “kayıt altına almak” gibi
anlamlar taşır. Aynı kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 11 kez geçer: 14:34;
16:18; 18:12, 49; 19:94; 36:12; 58:6; 65:1; 72:28; 73:20; 78:29.
3 Arapça’da “التوبة”
tevbe (tevb, metâb) “geri dönmek, dönüş yapmak” demektir. “فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ”
(fe tabe aleykum) yani “size/üzerinize tevbe etti” ifadesi de “tekrar size
döndü, size yöneldi” demektir. Bu ifade Kur’an’da 5 yerde geçer. (Bkz: 2:37,
54, 187; 20:122; 73:20).
4 “صَّلٰوةَ”
(salât) kelimesi, Arapça “ص ل و” (s-l-v) kökünden türemiştir. Bu kök,
“eğilmek, yönelmek ve bir şeyi takip etmek” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu
yönelme, hem fiziksel hem de mecazi anlam taşır. Kur’an’da ise “salât” bağlama
göre şu anlamlarda kullanılmıştır:
Allah’a
yönelik salât: “Allah’a yönelme,
Allah’a dua etme” anlamına gelir.
Allah’ın
salât etmesi: “Allah’ın rahmet ve
yardım etmesi” şeklinde yorumlanır.
İnsanlar
arası salât: “Birisi için dua
etmek, destek olmak, dayanışma içinde olmak” gibi anlamlar taşır.
“أَقِيمُوا” (âkîmû)
kelimesi, “sağlamlık, doğruluk, istikrar ve dik duruş” gibi anlamlara gelen 'ق
و م' (k-v-m) kökünden türemiştir. “أقيموا الصلاة” (akim us-salât)
ifadesi de emir kipinde olup 'düzgün şekilde yerine getirin', ‘doğru ve
istikrarlı bir şekilde yapın’, 'istikamet üzere uygulayın' gibi anlamlara
gelir.
Bu
ayet, ehl-i kitabın da tıpkı bizim gibi salat ve zekât ibadetleriyle yükümlü
olduğunu onlara hatırlatmaktadır.
5 Karz-ı hasen, “güzel borç” anlamına
gelir ve karşılığı yalnızca Allah’tan beklenen yardım olarak ifade edilir.
Benzer mesajlar: 2:245; 5:12; 57:11, 18; 64:17.