66. TAHRİM SÛRESİ

        Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 107. suredir. Boşanmayla ilgili düzenlemeleri içerdiğinden bu adı almıştır. Sure, “Tahrim” (yasaklamak, men etmek) adını da 1’inci ayette geçen “tuharrimu” (haram kılıyorsun) kelimesinden almaktadır. Sure 12 ayettir.

           

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ey Nebi! eşlerini razı etmek için Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi neden haram kılıyorsun?ı Allah da Gafur (günahları örten ve bağışlayan) ve Rahim (merhamet eden) olandır.

1 “حَرَام” (haram) sözcüğü, “yasak” veya “men edilmiş” anlamına gelir ve genellikle Allah’ın yasakladığı bir fiil, davranış ya da nesneyi ifade eder. Aynı kökten türeyen “حَرَّمَ” (harrama) fiili ise, “bir şeyi yasaklamak,” “bir yerden veya nesneden birilerini mahrum bırakmak,” “bir durumu birilerine engellemek” ya da “bir şeyi dokunulmaz kılmak” anlamlarında kullanılır. Helal ve haram kılma yetkisi de yalnızca Allah’a aittir. Benzer mesajlar: 7:32-33; 9:29; 18:26.

Kur’an yerine hadis, sünnet ve mezheplere uyan geleneksel İslamcılar, Muhammed’in hatasız olduğuna inanırlar. Bu ayet bize, onun da diğer elçiler gibi gerçekten de hata yapabilen bir insan olduğunu öğretir (18:110, 33:37, 40:66, 80:1).

2. Allah, (doğru olmayan) yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır.ı Sizin Mevlânız2 (Efendiniz, gözeticiniz) Allah’tır. Ve O, Alimul-Hâkîm’dir (Her şeyi bilip, Lehte ve aleyhte hak ile ve hikmet ile hüküm verendir).

ı Yüce Allah, 2:224 ve 225 ayetlerinde buyuruyor ki: “Allah adını anarak ettiğiniz yeminleri, iyilik yapmak, takvalı olmak ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah, her şeyi işitendir, her şeyi Bilendir.  Allah, yeminlerinizdeki boş sözlerden ötürü sizi sorumlu tutmaz, Ancak kalplerinizin kazandıklarından (niyete göre) sizi sorumlu tutar. Allah, günahları örten ve bağışlayandır, Halim’dir.” Benzer mesaj: 5:89.

2 Mevla ifadesi, Kur’an’daki bağlamından çıkarılarak başka anlamlarda kullanılmaktadır. İlgili açıklama 2:120’de yer alır.

3. Hani Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. (Eşi) o sözü yaydığı zaman da Allah, onu (Nebiyi) haberdar etti. O da (hanımına) bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Ona bildirdiği zaman da (hanımı) “Bunu sana kim bildirdi?” diye sordu. O da dedi ki: “Habir olan Alim (her şeyden haberdar olan Alim) bana bildirdi.”

4. (Ey Nebi hanımları!) İkiniz de Allah’a tevbe ederseniz... çünkü kalpleriniz kaymıştı. Ona (Nebi’ye) karşı birbirinize arka çıkarsanız Şüphesiz ki Allah, kendisi onun Mevlâsıdır; Cebrail de salih (iyi ve erdemli) müminler de... Melekler de (onun) bunun ardından ona arka çıkarlar.

Bu ifade ile Muhammed’e huzursuzluk çıkaran iki eşi ve onları destekleyen diğerleri kastedilmektedir. Bir sonraki ayette geçen künne çoğul zamiri bunun delilidir.

5. Eğer o sizi boşarsa, onun Rabbi, belki de sizden hayırlı olan; gönülden boyun eğen (adanan), tevbe eden, kulluk (hizmet) eden, yolculuk eden (yoldaşı olan), seyyibe1 ve ebkar2 olan müslim, mümin kadınlarla (sizi) değiştirir.

            1 Kur’an’da sadece bu ayette geçen “ثَيِّبَاتٍ” (seyyibat) sözcüğünün anlamı hakkında farklı görüşler vardır. Bu kelimenin “iffetli”, “erdemli” veya “iyi” anlamına gelebilir. Ahlaken dürüst ve kocasının ölümünden sonra uygunsuz herhangi bir davranışta bulunmamış bir dul tanımlamak için kullanılabilir. Birçok Türkçe mealde buna “dullar” anlamı verilmektedir. Oysa Arapça’da “dullar”, “أَرْمَلَةٌ” (armalat) sözcüğü ile ifade edilmektedir. Kur’an’da da 2:228, 241 ayetlerinde “boşanmış kadınlar” için “مُطَلَّقَاتِ” (muttallâkat) sözcüğünün kullanıldığını görüyoruz.

2 “اَبْكَار” (ebkâr) kelimesi “bekr” sözcüğünün çoğuludur. Bu kelime بكر(b-k-r) kökünden türemiştir. Bu kök, “yeni”, “taze”, “gün görmemiş”, “el değmemiş”, “temiz” “saf”, “ilk kez ortaya çıkan” gibi anlamlara gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 12 kez geçer: 2:68; 3:41; 19:11, 62; 25:5; 33:42; 40:55; 48:9; 54:38; 56:36; 66:5; 76:25.

6. Ey iman edenler! Nefislerinizi (birbirinizi) ve yakınlarınızı, yakıtı insanlar ve taş olan ateşten koruyun1.2 Onun üzerinde sert ve güçlü melekler vardır, Allah’ın buyruğuna karşı gelmezler ve kendilerine emredileni yaparlar.  

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

2 Benzer mesaj: 2:24

7. “Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Size yaptıklarınızın cezası (karşılığı) verilecektir.”

8. Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a yönelin ki Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün. Allah, Nebi’yi ve onunla iman eden kimseleri utandırmayacağı günde, sizi altlarından nehirler akan cennetlere yerleştirir. Onların nuru ellerinin arasında ve sağlarından çabaları ve “Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Sen her şeye Kâdirsin (her şeye gücün yeter).” derler.2

ı “سَعْي” (sa’y), “çaba, gayret, çalışma, koşmak, hızla hareket etme” anlamlarına gelir.

2 Bu ayetle 57:12,13 ayetlerini birlikte mütalaa ettiğimizde, müminlerin önlerindeki nurun, haşr meydanından cennete kadar beraberlerinde geleceği anlaşılmaktadır. Haşr meydanında cehennem ehli karanlıklar içerisinde çırpınıp dururlarken, müminler bu nur ile yollarında yürüyeceklerdir.

9. Ey Nebi, kafirlere (hakkı bildiği halde inkar edenlere, onun üstünü bilerek örtenlere) ve münafıklara karşı cihad (mücadele) et ve onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü bir varış yeridir.

Bu ayet, 9:73 ayetinde de tekrarlanmaktadır.

Bu ayetlerde kastedilenler, Müslimlerle fiili olarak savaş eden ve antlaşmaları bozan, düşmanlarla da iş birliği yapan ve Müslim toplumu can evinden vurmaya çalışan belirli nitelikteki kâfirler ve münafıklardır. Yoksa durduğu yerde duran inançsızlarla ilgili herhangi bir durum söz konusu değildir. Kur’an’da savaşla ilgili bütün ayetler, 2:190-193, 256, 4:89-91, 8:39-40, 9:2-5, 12, 36, 22:39 ve 60:8-9 ayetleri ışığında anlaşılmalıdır.

10. Allah, kâfirlere misal (örnek) vermektedir; Nuh’un hanımı ve  Lut’un hanımı. Bu ikisi, iki salih kulumuzun himayesi altında idiler ve onlara ihanet ettiler.ı Ve Allah’a karşı hiçbir şey o ikisine fayda sağlamadı ve “Haydi, girenlerle beraber ateşe girin!” denildi.2

ı Bu iki kadının neden cehennemlik oldukları hakkında Kur’an’da net bir açıklama bulunmamaktadır.

Nuh Nebi’nin Karısı ile ilgili Görüşler: Kuranda; Nuh’un bir oğlunun tufanda gemiye binmediği ve helak olduğu ve Nuh’un, bu oğlunun da kurtulması için Allah’a yalvardığı, bunun üzerine Allah’ın “Ey Nuh! O, senin ailenden değildir. O, salih olmayan (Allah’ın emirlerine aykırı) bir amel (iş) idi. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi de benden isteme. Cahillerden olmayasın diye seni uyarıyorum.” şeklinde cevap verdiği görülmektedir (Hud 11:41-47)

Oysa Tevrat’ta 5 yerde Nuh’un 3 oğlunun olduğu, isimlerinin de “Sam, Ham ve Yafet” olduğu vurgulanmaktadır (Başlangıç, 5:32; 6:10, 13; 9:18,19). Bu üç oğlu ile üç gelininin gemiye bindiği (Başlangıç, 7:13) ve üç oğlunun da gemiden sağ indikleri bildirilmektedir. (Başlangıç, 9:18,19).

Bazı Kur’an yorumcuları, bu çocuğun Nuh’un üvey oğlu olduğunu ve karısının eski evliliğinden olduğu yönünde bir görüş ileri sürse de bazı Kur’an yorumcuları da 66/10 ayetinde yer alan “ihanet/hainlik” ifadesini delil göstererek, karısının Nuh’a ihanet etmiş olduğunu ve çocuğun gayr-i meşru olduğunu iddia etmişler. (Razi, Mefâtîhu’l-Ğayb, XVII, 350-351; İbn Kesir, Tefsîr, II, 448) En doğrusunu Allah bilir.

Lut Nebi’nin Karısı ile İlgili Görüşler:

Tevrat, Lut’un karısının, Lut ile birlikte melekler tarafından şehirden çıkarıldığı halde sonradan neden helak edildiği Tevrat’ta da açıkça belirtilmemektedir.

             Bu nedenle de, melek tarafından söylenen Lut’a arkasına bakmaması yönündeki emri Lut’un da yanındakilere söylediği, ancak karısının onun bu emrine uymayarak ona ihanet etmiş olduğu (Başlangıç, 19:17, 26) kanaatine varıyoruz. En doğrusunu Allah bilir.

2 Bu ayet mahşerde hiç kimsenin kafirlere faydasının olamayacağının açık delillerinden birisidir. 

11. Ve Allah, iman eden kimselere firavunun hanımını darp etmektedir (örnek vermektedir). Demişti ki: “Rabbim, yanında bana bir ev yap; cennette. Ve beni firavundan ve yaptıklarından kurtar. Ve beni zalimler toplumundan kurtar!”

12. Mahremini1 koruyan2 İmran kızı Meryem’i de (örnek vermektedir).3 Biz, ona ruhumuzdan4 üfledik. Ve Rabbinin kelimelerini (ayetlerini, sözlerini) tasdik etti; kitaplarını da.5 Ve kanitinden6 idi.

                1 Bu kelime, “açıklık”, “boşluk” veya “yarık” anlamlarına gelen “فَرْجٌ” (ferc) kökünden türemiştir. “Ferc” kelimesi, Kur’an’da ayrıca bedenin açık ya da ayrık alanlarını belirtmek ve insanların mahrem bölgeleriyle ilgili durumları ifade etmek için de kullanılmıştır.  Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 9 kez geçer: 21:91; 23:5; 24:30, 31; 33:35; 50:6; 66:19; 70:29; 77:9.

            2 “اَحْصَنَتْ” (ahsenet) kelimesi, “korunak,” “sığınak” anlamına gelen “حصن” (h-sad-n) kökünden türemiştir ve “korudu”, “sığınak yaptı” anlamına gelir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 9 kez geçer: 4:24 (2 kez), 25 (4 kez); 5:5 (3 kez); 12:48; 21:80, 91; 24:4, 23, 33; 59:2, 14; 66:12.

3 Bu, İsa’nın doğumunun gayrimeşru bir ilişkinin sonucu olduğu iftirasını atan Yahudilerin ithamına bir reddiyedir. Nitekim 4:15-16’da bu zalimlerin aynı şekildeki ithamı, “bühtan’ı âzîm” diye nitelenmişti.

4 2:87 ayetinde yer alan “Meryem oğlu İsa’ya da beyyineler verdik ve onu Rûhulkuds (Kutsal Ruh) ile destekledik.” Şeklindeki ifade ile İsa Nebi’nin Kutsal Ruh (Rûhulkuds) ile desteklendiği belirtilmektedir.

Tevrat’ta da Ruh’tan söz edilmektedir: “Yüce meleklerin Ruhu da suların yüzü üzerinde geziniyordu.” (Başlangıç 1:2)

“Yahve de bir bulutun içinde indi ve onunla konuştu ve (Musa’nın) üzerindeki Ruh’tan arttırdı ve ihtiyar (ileri gelen, seçkin) 70 kişinin üzerine yerleştirdi. Ve öyle oldu. Ruh da üzerlerine çöker çökmez (bu kişiler) nebilik ettiler ve devam etmediler. (Sayılar, 11:25)

Ruh’un ve Kutsal Ruh’un tam olarak ne olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı görüşlere göre bu ifade ile Cebrail kastedilmiş olabilir. Ancak Ruh’un ve Kutsal Ruh’un, bilinen meleklerden ayrı ve özel bir varlık olduğu da düşünülmektedir. “Ruh” ifadesi Kur’an’da 19 yerde 20 kez geçer: 2:87, 253; 4:171; 5:110; 15:29; 16:2, 102; 17:85 (2 kez); 19:17; 26:193; 32:9; 38:72; 40:15; 42:52; 58:22; 66:12; 70:4; 78:38; 97:4.

5 Tasdik, haberin ve haber verenin doğruluğunu kabul etmek ve doğrulamaktır. “Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti.” İfadesinin bir Meryem için kullanılmış olması çok dikkat çekicidir. Çünkü Allah’ın kelimelerini ve kitaplarını tasdik edenlerin, Kur’an’da elçiler ve nebiler olduğu görülmektedir. Meryem ile ilgili dikkat çekici ikinci husus da “Enbiya” yani nebiler suresinde de adının geçiyor ve orada da övülüyor olmasıdır.  

6 “لْقَانِت۪ينَ” (al-qānitīn): “itaat edenler, gönülden boyun eğenler” anlamına gelmektedir. ق-ن-ت (q-n-t) kökünden türemiş olup, Allah’a gönülden bağlı olan, O’na itaat eden kişileri ifade eder. Bu kelime çoğul yapıda kullanılmıştır.

 

Açıklama: 10, 11 ve 12’nci ayetlere üç tip kadın örnek verilmiştir.

Birincisi; Nuh’un eşi ile Lut’un eşi. Onlar, elçi eşleri olmalarına rağmen, küfürlerinden ve yaptıklarından dolayı cehennemlik oldular.

İkinci olarak; Allah’ın en büyük düşmanlarından firavunun hanımı -adının Asiye olduğu rivayet edilmektedir- örnek verilmiştir. O iman ederek, firavun ve kavminin yaptıklarından kendisini ayırmıştır. Ve onlardan ayrı bir yol izlediğinden dolayı, firavunun karısı olmasına rağmen iman etmiş ve Musa’ya iman ettiği için işkence edilerek şehit edildiği belirtilmektedir. Allah da O’nu Cennetine layık kılmıştır.

Üçüncü örnek ise; Meryem’dir. Allah O’na en yüce makamı, kendisini en şiddetli imtihana soktuğunda bile, Allah’ın emirlerine uyduğu için ihsan etmiştir. Gerçekten de Meryem’in dışında yeryüzünde hiçbir kız böylesine zor bir imtihana tabi tutulmamıştır.