Bu
kitabın orijinal adı, İbranice Tevrat’ta “isimler” anlamına gelen “şemot”tur.
Bu ismi, ilk cümlesinin ikinci
kelimesinden almıştır. İlk babın Yunanca çevirisindeki “exodus” (çıkış)
ismi ise, İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışıyla ilgilidir. Bu
kitap, İslam literatüründe ise “Hurûc” adıyla bilinmektedir.
Bu kitapta; İsrailoğullarının
Mısır'daki kölelik hayatı, Musa'nın doğumu, Mısırlıyı yanlışlıkla öldürmesi,
Medyen’e (Midyan’a) kaçışı, elçi olarak görevlendirilmesi, Harun ile Musa'nın Paro’nun
huzuruna çıkmaları ve İsrailoğulları'nı salıvermesini talep etmeleri, Paro’nun
inadı üzerine Mısır'ın uğradığı ilahi belalar, İsrailoğulları'nın Musa
liderliğinde gizlice Mısır' dan kaçmaları, Kızıldeniz'in yarılması ve İsrailoğulları'nın
geçişi, Paro ve ordusunun Kızıldeniz'de boğulması, Sina çölünde İsrailoğullarına
ilahi destek ve yiyecek sunulması, ahitleşme, On Emir, Altın Buzağıya
tapılması, Yaklaşma Çadırı ve Ahid Sandığının yapılmasına ilişkin hükümler,
ritüeller, Şabat ve ilgili hükümler, din adamlarının giysilerine ilişkin
hükümler… gibi çeşitli dini hükümler anlatılmaktadır
Bu kitap, 40 bap ve 1213 ayetten oluşmaktadır.
1:1-
Bunlar da Yakup’la birlikte Mısır’a gelen İsrailoğullarının isimleridir; Erkekler
ve (onun) ev
halkı:
2- Ruben ve Şimon ve Levi ve Yahuda;
3- Ve İssakar ve Zebulun ve Bünyamin;
4- Ve Dan ve Naftali ve Gad ve Aşer.
5- Yakub’un sulbundan çıkan (soyundan olan) tüm ruhlar (canlar)
da 70 ruhtu. Yusuf ise Mısır’daydı.
6- Yusuf da
öldü, tüm kardeşleri de… o neslin tamamı da…
7- İsrailoğulları da verimliydiler.
Çoğaldılar ve taştılar ve çok güçlendiler. Ülke de onlarla doldu.
8- Mısır’da da yeni bir melik (kral) çıktı. Yusuf’un kim
olduğunu da bilmiyordu.
9- Halkına da dedi ki: ‘Bakın, İsrailoğullarının
halkı bizden daha kalabalık ve daha güçlü.
Bu
ayet şöyle de anlaşılabilir: “Yahudiler, bizim topraklarımızda bizden daha zengin
ve güçlü hale geldiler.”
10- Gelin, ondan (İbrani halkından) daha hikmetli
olalımı (ilim ve akıl ile hakikati
bulalım) ki çoğalmasınlar.
Yoksa, bir savaş durumunda düşmanımıza katılarak bize karşı savaşır ve (bizi) ülkeden sürebilirler (ya
da ülkeden kaçabilirler).
“תְחַכְּמָ” (hokhmah) hikmet sözcüğü
ilk defa burada geçmektedir. Hikmet; “derin ve yararlı
bilgi”, “manayı idrak etmek (bilmek, kavramak)”, “yargıda bulunma (hüküm verme)
kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik” gibi anlamlara gelmektedir.
11- Yükleriyle (ağır işlerle) de eziyet
etsinler diye onun üzerine görev (angarya) memurlarıı
atadılar. Ve (İbrani halk) Paro için Pithom ve Raamses gibi ambar (tahıl
stok) şehirleri inşa etti.
ı Bunlar, İsrailoğulları içerisinde
onlara bu işleri yaptırmak üzere seçilen kendi ırkdaşlarından kimselerdi.
İsrailoğulları'ndan vergileri bunlar topluyor ve şehirleri inşa etmelerine
nezaret ediyorlardı.
Pitom’un, Nil’in kuzeydoğu
deltasında yer alan antik bir Mısır ticaret merkezi şehri olan Tanis olduğu
yönünde bir görüş var. Diğer
yandan Pitom’un, bugünkü Süveyş kanalının kuzeyinde yer alan Patamus’un olduğu
yönünde de bir görüş var.
Raamses; Başlangıç 47:11 ayetindeki yerin
ismi Rameses idi. Bu ayetteki ise Raamses’tir.
Dolayısıyla oradakinden farklı bir şehir olan Pelusium olduğu da
söylenmektedir.
12- Fakat onların (İsrail halkına olan) eziyeti
gittikçe arttı ve (tüm ülkeye) yayıldı. İsrailoğullarına karşı da
iğrençleştiler.
13- Mısırlılar da İsrailoğullarını sıkı
bir şekilde kulluk (hizmet)
etmeye zorladılar.
Bu ayette de “ebed” (עבד) ifadesi
geçmektedir. Tevrat’ta uygun görülen kulluk sistemi, Yaratılış Kitabının 9:21
ayetinde ayrıntılı olarak açıklamış ve bu kulların (hizmetkarların)
vahiy yoluyla birçok haklarının koruma altına alındığından söz edilmişti. Ayrıca
bunun bilinen kölelik sistemiyle ilgisi olmadığı ele alınmıştı.
Burada
kullanılan “kulluk” ifadesi ise zulüm ve sömürü üzerine kurulmuş olan
Mısır’daki kölelik sistemini tanımlamaktadır.
14- Titizlikle yaptıkları tüm
hizmetlerin yanında, harçta da tuğlada da tarladaki her türlü ağır işlerde de
onlara acılar yaşattılar.
15- Mısır meliki de Şifra ve Puah adındaki
İbrani ebelere konuştu (emir
gönderdi):
16- Ve dedi ki: ‘İbrani kadınların
doğumuna yardım ettiğinizde iki taşın üzerine bakını; erkekse onu
öldürün, kız ise onu yaşatın!’
Günümüzde kadınların doğum
yapacaklarında oturdukları “doğum çatalı” gibi o dönem Mısır’da da kadınların
taştan iki destek üzerine oturarak doğum yaptıkları belirtilmektedir. (Raşy, 11,6-7)
17- Ebeler de Yücelerin Yücesine karşı
takvalıydıları ve Mısır melikinin kendilerine emrettiği şeyi
yapmadılar. Erkek çocukları da yaşattılar.
ı “תִּ֣ירְאִ֔” (tira)
kelimesi, “saygı duymak, dikkat etmek, korkmak ve utanmak” gibi anlamlara
gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da
“تَّقْوٰ”
"takva" sözcüğüdür. “Allah’a karşı takvalı olmak” da
kısaca “Allah’ın rızasını kazanmak için emirlerini yerine getirmek,
yasaklarından da kaçınmak” şeklinde tarif edilebilir.
18- Mısır meliki de ebeleri çağırdı ve
onlara ‘Neden böyle yaptınız ve oğulları yaşattınız?’ dedi.
19- Ebeler de Paro’ya ‘İbrani kadınlar
Mısırlılar gibi değildirler. Çünkü onlar (ebe gibi) ustadırlar,ı ebe onlara gitmeden
önce de doğuruyorlar.’ dediler.
ı Tevrat'taki “חָי֣וֹת”
(Hayot) şeklindeki bu kelimenin “aceleci”
anlamına geldiği “vahşi hayvan” anlamına da geldiği belirtilmektedir. Bu
nedenle de ebeler, bu ifade ile Paro’ya İbrani kadınların tabiattaki hayvanlar
gibi herhangi bir yardımcıya ihtiyaç duymadan kendi başlarına doğum
yaptıklarını söylemiş de olabilirler.
20- Yüceler de ebelere ihsanda (iyilikte)
bulundu. Halk da çoğaldı ve güçlendi.
21- Ve öyle oldu. Ebeler, (yücelerden) korktukları için Yüceleri
de onların evlerini yaptı.
22- Paro da tüm halkına emretti ve
dedi ki: “(İsrailoğullarından)
doğan her erkek çocuğu nehre atın, her kızı da yaşatın.”
2. Bab
2:1- Levi’nin evinden (ailesinden) de bir adam gitti
ve Levi’nin bir kızını eş olarak aldı.
2- Ve kadın gebe kaldı ve bir oğul
doğurdu. Onun tayyib (iyi,
temiz, hoş, faydalı, sağlıklı) bir
çocuk olduğunu gördü ve onu 3 ay sakladı.
3- Onu daha fazla saklayamayınca da ona
hasır bir sepet
aldı ve onu (kilden) balçık ve ziftle sıvadı. Erkek çocuğu da içine koydu
ve onu nehrin kenarındaki sazlıkların arasına bıraktı.
4- Ve kız kardeşi, ona ne olacağını
öğrenmek için uzakta durdu.
Bu kız, Musa’nın ablası Meryem
olabilir (Çıkış, 15:20, 21; Sayılar, 20:1). Musa'nın tek bir kız kardeşinin olduğu
yönünde de görüşler vardır (Sayılar, 26:59).
5- Paro’nun
kızı da yıkanmak için nehre inmişti. Genç kız, nehir kenarında yürürken sazlıkların
arasındaki sepeti gördü ve onu getirmesi için âmâtiniı göndererek
onu aldı.
ı “אמת”
(âmât) sözcüğü “hanım hizmetkar” demektir. “Âmât”
sözcüğü de kız ve kadınlara verilen sandır. “Âmât” sözcüğü, Kur’an’da da “أَمَةٌ”
(emet) şeklinde geçmektedir. (Bkz: Bakara, 2:221)
6- (Sepeti) açınca çocuğu gördü. İşte ağlayan bir
erkek delikanlı. Ve ona şefkatle baktı ve ‘Bu, İbranilerin çocuklarındandır.’ dedi.
7- Ardından da (Musa’nın) kız kardeşi Paro’nun
kızına dedi ki: ‘Çocuğu senin için emzirecek İbrani bir bakıcı kadın çağırayım
mı?’
8- Paro’nun kızı da ona, ‘Git’ dedi.
Kız da gitti ve çocuğun annesini çağırdı.
9- Paro’nun kızı da ona dedi ki: ‘Bu
çocuğu al ve benim için emzir, ben de sana ücretini vereceğim.’ Kadın da çocuğu
aldı ve emzirdi.
10- Çocuk da büyüdü. Onu Paro’nun
kızına getirdi ve o da ona oğul (evlat)
oldu ve ona Musa (sudan çekip alınmış, sudan çıkarılmış) adıyla seslendi
ve ‘Çünkü onu sudan çıkardım.’ dedi.
11- Ve öyle oldu. Musa büyüdüğünde kardeşlerinin
yanına çıktı ve onların (ağır)
yüklerine baktı. Bir Mısırlının da İbrani kardeşlerinden birini dövdüğünü
gördü.
12- Bir o yana bir bu yana baktı,
kimsenin olmadığını görünce de Mısırlıya vurdu. Ve (öldüğünü görünce) onu kuma
gömdü.
13- Ertesi gün dışarı çıktığında da İbranilerden
iki adamın kavga ettiğine tanık oldu. O da kötü olana ‘Neden arkadaşına
vuruyorsun?’ dedi.
14- Ve (o zalim) dedi ki: ‘Kim seni
üzerimize yargıç yaptı ki? Mısırlıyı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek
istiyorsun?’ Musa korktu ve dedi ki: ‘Şüphesiz ki o şey biliniyor.’
15- Paro da bunu duydu ve Musa’yı idam
ettirmek istedi. Musa da Paro’nun önünden kaçtı ve Midyan (Medyen)
diyarına yerleşti.
Bir kuyunun yanında oturuyordu.
Musa’nın, Medyen'e kaçtığında 20
yaşlarında olduğu ve yaklaşık olarak 60 yıl Mısır'dan uzak yaşadığı belirtilir.
(Raşy II,11)
16- Medyenli kohenin (din adamının) de 7 kızı vardı.
Ve gelip su çektiler, babalarının davarını sulamak için de yalakları
doldurdular.
17- Çobanlar gelince onları (kızları) uzaklaştırdılar. Musa da
kalktı ve onlara yardım etti ve sürülerini suladı.
18- Ve babaları Reuel’in yanına geldiler.
Onlara ‘Bugün neden bu kadar erken geldiniz?’ dedi.
Reuel, kızların büyük babalarıdır. Musa’nın
kayınbabasının adının Yitro olduğu Çıkış, 3:1 ayetinde belirtilmektedir.
19- ‘Bir Mısırlı bizi çobanların
elinden kurtardı. Üstelik de bizim için su çekti ve sürüyü suladı.’ dediler.
20- Kızlarına ‘O nerede peki? Adamı
neden bıraktınız? Yemek yemesi için onu çağırın.’ dedi.
21- Musa da adamla yaşamaya karar
verdi. O da kızı Sippora’yı (dişi
kuş) Musa’ya verdi.
22- Ve bir oğul doğurdu. O da ona Gereşom
(Orada bir
Yabancı) adıyla seslendi ve ‘Garip bir ülkede bir yabancıyım.’ dedi.
23- Ve öyle oldu. Günün birinde Mısır
meliki öldü. İsrailoğulları da kölelikten dolayı inliyorlardı. Kölelikten dolayı
haykırışları ve yakarışları da Yücelerin Yücesine ulaştı.
Bir zalimin ölümü, sevinç ve umudu
yükseltir. Ancak yeni Paro’nun eskisinden de zalim olduğu anlaşıldı. İsrailoğulları
da zaman içinde daha çok acı çektiler.
24- Yüceler de onların feryatlarını
duydu. Yüceler de İbrahim ile (Başlangıç,
15:14), İshak ile (Başlangıç, 17:21; 16:3) ve Yakup ile (Başlangıç,
46:4) yaptıkları antlaşmayı hatırladı.
25- Yüceler de İsrail’in oğullarını gördü.
Yüceler de onları fark etti.
Bu
esaretin İsrailoğullarına verilen ilahi bir ceza olduğu yönünde görüş vardır.
Çünkü İsrailoğulları Mısır'da putperest bir hayat sürmeye başladıkları,
Allah’ın da onları Paro’nun zulmü altında inim inim inlettiği belirtilmektedir.
(İbn Ezra, II, 49)
Bu
Bapta yer alan hadiseler ile ilgili olarak Kur’an’da şunlar yer almaktadır: “(Musa bir gün) ahalisinin haberi
olmadığı bir sırada şehre girdi ve biri kendi tarafından (İbrani), diğeri de
düşman olan taraftan (Mısırlı) olan (öldüresiye) kavga eden iki kişi gördü.
Kendi tarafından olan, diğerine karşı ondan yardım istedi. Musa, ona bir yumruk
attı ve işini bitirdi (ölümüne neden oldu). Dedi ki: “Bu şeytanın (aldatanın,
saptıranın) işindendir. O, apaçık saptırıcı bir düşmandır. Rabbim, kendime zulmettim,
beni bağışla.” dedi ve (Allah) onu bağışladı. Çünkü Rahim olan Gafur (merhamet
edip günahları örten ve bağışlayan) Odur; Kendisidir. Rabbim, bana verdiğin nimet
sayesinde, bundan böyle asla mücrimlere (azılı suçlu ve günahkarlara) arka
çıkmayacağım.” dedi. Korku içinde etrafı kollayarak şehirde sabahladı. Bir de
baktı ki dün yardım isteyen kişi yine feryat ederek yardım istiyor. Musa, “Sen
apaçık bir azgınsın.” dedi. Her ikisinin de düşmanı olanı yakalamak isteyince,
(İbrani adamı) ona, “Ey Musa! Dün bir canı katlettiğin gibi, şimdi de beni mi
katletmek istiyorsun? Sen yeryüzünde bir cebbar (zorba, istediğini güç
kullanarak yapan) olmak istiyorsun ve ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.”
dedi. Şehrin diğer tarafından bir adam koşarak geldi ve “Ey Musa! yöneticiler
senin katletmen ile ilgili görüşme yapıyorlar. Bunun için (buradan) çık. Ben
sana nasihat edenlerdenim.” dedi. Bunun
(Musa) üzerine korku içinde, “Rabbim, beni zalimler topluluğundan koru” diyerek
oradan ayrıldı. Ve Medyen tarafına yöneldiğinde, “Umarım Rabbim bana bir çıkış
yolu gösterir.” dedi. Medyen
suyuna vardığında, orada hayvanlarını sulamakta olan bir grup insan gördü.
Onların gerisinde de (hayvanlarını) sudan engelleyen iki kadın vardı. Onlara:
“İhtiyacınız olan nedir?” dedi. “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (sürüyü)
sulayamayız. Babamız da çok ihtiyardır.” dediler. Bunun üzerine ikisi için
hayvanları suladı, sonra gölgeye çekildi ve “Rabbim, bana hayır olarak
indireceğin her şeye muhtacım.” dedi. Derken, iki kızdan biri utana sıkıla
yürüyerek geldi: “Babam, bizim yerimize sulamanın karşılığını vermek için seni
çağırıyor.” dedi. Bunun üzerine ona gelip kıssasını anlatınca, “Korkma, o zalim
kavimden kurtuldun.” dedi. Kızlardan biri, “Babacığım, onu ücretli tut. Çünkü
o, ücretle tuttuklarının en hayırlısıdır; güçlüdür, güvenilirdir.” dedi. “Bana 8
yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Süreyi
10 yıla tamamlarsan o sana kalmış bir şeydir, seni sıkıntıya düşürmek istemem.
İnşallah (Allah isterse) beni salihlerden (ahlaklı, dürüst ve erdemli)
bulacaksın.” dedi. Bu
(anlaşma) benim ve senin arandadır. Bu iki süreden hangisini tamamlarsam
tamamlıyayım bana düşmanlık (kırgınlık) olmayacak ve Allah söylediklerimize
vekildir” dedi.” (Kasas, 28:15-28)
3. Bab
3:1-
Musa da kayınpederi Medyenli kohen (din
adamı) Yitro’nun davarını güdüyordu. Sürüyü çölün en uzak ucuna götürdü ve
Horeb’teki Yücelerin Dağı’na kadar geldi.
Horeb, Sina yarımadasının güneyinde
Cebel Musa’nın (Musa Dağı) yer aldığı bölge idi. Burası Mısır'dan 200, Lut
Gölü'nden (Ölüdeniz) de 40 mil uzaklıktaydı. O dönemdeki uzaklıkla buranın
Mısır'dan 3 günlük bir mesafede bulunduğu belirtilir. Sina Dağı’nın ise,
Horeb’in kuzeydoğu tarafında 2 mil uzunluğunda 1 mil genişliğinde olan alçak
tepe olduğu belirtilmektedir.
3:2-
Yahwe’nin meleği de ona bir çalıkta yanan ateşin alevinin içinde göründü. Baktı
ve gördü; çalı yanıyordu fakat çalı tükenmiyordu.
Yahudi inancına göre meleğin bir nebiye
insan suretinde görünmesi durumunda vahiy (ayet) getirme amaçlı gelmediği kabul
edilmektedir. Burada da melek, vahiy getirmek amacıyla geldiği için insan
suretinde görünmemektedir. (Sforno, s. 291)
3:3-
Musa da ‘Şimdi bir kenara dönüp bu muazzam manzarayı seyredeceğim. Çalı neden
yanmıyor?’ dedi.
3:4-
Yahwe de onun bakmak için döndüğünü gördü. Yüceler (melekler) de çalının arasından
ona seslendi ve ‘Musa! Musa!’ dedi. ‘Buyur, emret!’ dedi.
3:5-
‘Buraya yaklaşma! Ayakkabılarını ayağından çıkar, çünkü üzerinde durduğun yer
kutsal topraktır.’ dedi.
Kutsal anlamına gelen “קֹ֖דֶשׁ”
(kodeş) sözcüğü Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.
3:6- Ve (Yahwe) dedi ki: ‘Ben, babanın da
ilahı, İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı, Yakup’un da ilahıyım. Musa da
Yücelerin Yücesine bakmaktan korktu ve yüzünü sakladı.
5 ve 6’ncı ayette (ayette); hem Yüceler
(Yüce melekler) anlamına gelen “אֱלֹהִ֜ים” (elohim), hem “… ilahı” (Yüce olanı)
anlamına gelen “אֱלֹהֵ֧י” (elohe) hem de “Yücelerin Yücesi” anlamına gelen “אֶל־הָֽאֱלֹהִֽים”
(el ha elohim) sözcükleri geçmektedir. Ancak maalesef hepsine de “Tanrı” anlamı
verilmekte ve diğer dillere de “Tanrı” şeklinde çevrilmektedir. Bu da hem
Tevrat’ın anlaşılmasını güçleştirmekte hem de okuyucunun kafasında Tevrat’ın
ilahi bir kitap olup olmadığı yönünde şüpheler uyandırmaktadır.
3:7-
Yahwe de dedi ki: ‘Muhakkak ki Mısır’da baskı altında tutulan halkımı gördüm.
Başlarındakilerin onlara ettiği zulmün feryadını da duydum. Onların acılarının
da farkındayım.
3:8-
Şimdi de onu (İsrail’in
halkını) Mısır’ın elinden kurtarmak ve o diyardan (Mısır’dan) daha
iyi ve geniş bir diyara; süt ve bal akan
diyara; Kenanlıların, Hitilerin, Amorilerin, Perizilerin, Hivilerin ve Yebusilerin
diyarına çıkarmak için indim.
“Kenan” (Filistin) diyarından “süt
ve bal akan diyar” şeklinde söz edilen ilk ayettir. Ayette Filistin havası,
suyu, iklimi, coğrafi yapısı ve ürünleri nedeniyle tarım ve hayvancılık
açısından insanların herkese yetecek şekilde yaşayabileceği en güzel yerlerden
biri olarak tarif edilmektedir. Ancak bu sırada bölgeden “Kenan” şeklinde söz
edilmemektedir. Çünkü Kenanlıların hakimiyeti bu sırada bitmiş ve bölge başka
milletlerin de yaşadığı kozmopolit bir yapıya dönüşmüş.
“Hitiler”, Lut Gölü'nün (Ölüdeniz) batısında el Halil (Hebron) civarında
yaşarlardı. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,339)
Sümer kayıtlarında “Martu”, Akad kayıtlarında “Amurru”
olarak geçen “Amoriler”, Lut Gölü (Ölüdeniz) civarında yaşıyorlardı.
Çevre milletler tarafından “Dağlılar” olarak isimlendirilen bu halk daha sonra
buradan sürülmüştür. İbrahim Nebi, el Halil (Hebron) civarında oturdukları
bilinen bu halkla bir anlaşma da yapmıştı. Sonraki dönemlerde Moab
yakınlarında, Amon Vadisi'nin doğu kıyısında yaşadıkları ve Filistin'de
hakimiyet kurdukları bilinmektedir. Bazı araştırmacılar bunların Filistiler
olduğunu iddia etmişlerdir. Süleyman Nebi zamanına kadar varlıklarını
sürdürdükleri bilinmektedir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,339)
“Periziler”, Beyt-EI
ile Şekem arasındaki bölgede, Şekem'in kuzeydoğusunda büyük ihtimalle de Bezek
civarında yaşadıkları belirtilir Feriziler, Amoriler, Hitiler ve Yebusilere
komşu olarak oturdukları süreçte Refaim yakınlarındaki ormanlarda yaşıyorlardı (Yeşu
( Yehoşu 'a) 11:3; 17:15). İbn ' Ezra, Ferizi'nin (Perizi) Kenan'ın
oğullarından biri olduğunu belirtir. Ramban ise bunların Kedaroğulları gibi o
bölgede hayvancılıkla uğraşan göçebe topluluklar olduğu kanaatindedir. Diğer
kaynaklarda ise bu milletin “Perizi' olarak isimlendirilmeleri, bunların “etrafı
surlarla çevrili olmayan şehirlerde ya da bu şehirlerin banliyölerinde
oturmalarıyla (perazot) temellendirilmektedir. Bir başka görüşe göre bunlar
maden veya metal işçileridir. Buna benzer bir başka yorum ise bunların
Hititlerle Mısır'ın 18. hanedanı arasında yapılan anlaşma gereği Anadolu'dan
Filistin'e gönderilen maden işçileri olduğu yönündedir. Periziler bölgeye hakim
olmalarından sonra zamanla Ken'anlıların içerisinde asimile olmuşlar. (Tevrat
-Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,340)
“Köylü” ya da “İçreli” (ülkenin iç kesimlerinde
oturan kimse) anlamına geldiği belirtilen “Hiviler”, Filistin'in orta
kesimlerinde yaşarlardı. Yakup Nebi, dayısının yanından Filistin'e döndüğü
sırada merkezleri Nablus (Şekem) olan Hiviler zamanla Lübnan, Hermon ve Hama'ya
kadar yayılmışlardı. Yeşu (Yehoşu'a) Nebi’nin bölgeye hakim olmasından sonra
yaşamalarına müsaade edilen Hivilerin mağaralarda yaşadıkları ve toprağın
kalitesini tadarak belirlemede usta oldukları belirtilmektedir. (Tevrat -Tora-
Tefsiri, Gaon Sa’adya I,368)
“Yebusiler”,
İbrahim Nebi zamanında ve Mısır'dan Çıkış sırasında Kudüs ve çevresine hakim
olan milletti. Musa Nebiden sonra Yeşu
(Yehoşu'a) Nebi’nin bütün gayretlerine ve kralının öldürülmesine rağmen
alınamayan şehir, Davud Nebi zamanında fethedilecek ve Yebusilerin hakimiyetine
son verilecektir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,339)
Bu ayette sayılan kavimlerin, yapmış oldukları ahlaksızlıklarından
ve sapıklıklarından dolayı Yüce Allah tarafından Kenan diyarından söküp atıldıkları
Levililer Kitabı’nın 18:25 ayetinde belirtilmektedir. Ancak yine aynı Babın
26-30’uncu ayetlerinde Yüce Allah, emrettiği kurallara uymamaları durumunda söz
konusu topraklardan kendilerini de söküp atacağını İsrailoğullarına söyleyerek
onları uyarmaktadır.
3:9-
İşte, şu anda bile İsrailoğullarının feryadı bana ulaşıyor. Mısırlıların onlara
ettiği zulmü de görüyorum.
3:10- Seni Paro’ya gönderiyorum. Git ve
halkımı, İsrailoğullarını Mısır’dan çıkar!
3:11- Musa da Yücelerin Yücesine dedi ki:
‘Ben kimim ki Paro’ya gideyim de İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarayım?’
3:12- Ve dedi ki: ‘Şüphesiz ki seninle
olacağım. Seni gönderdiğimin belirtisi de şu olacak: Halkı, Mısır’dan
çıkardığında bu dağda Yücelerin Yücesine kulluk (hizmetkarlık) edeceksin.’
3:13- Musa da Yücelerin Yücesine dedi ki:
“İşte, İsrailoğullarının yanına geldim ve ‘Beni size atalarınızın Yücesi gönderdi.’
dedim. Bana da ‘Onun adı nedir?’ diyecekler. Onlara ne söyleyeyim?”
3:14- Yüceler de Musa’ya dedi ki: ‘Ben,
Ben Olanım!’ Ve dediler ki: ‘İsrailoğullarına diyeceksin ki: “Beni, size ‘Ben,
Ben Olanım!’ gönderdi.’”
“אֶֽהְיֶ֖ה אֲשֶׁ֣ר אֶֽהְיֶ֑ה” “Ehyeh
aşer ehyeh” ifadesinin “Ezeli ve ebedi Olan.” Yani “Varlığı kendinden olan,
daima ve sürekli olan ve başkasına muhtaç olmayan” anlamına geldiği de
belirtilmektedir. (Tevrat -Tora-
Tefsiri, Gaon Sa’adya I,711)
3:15- Yüceler de Musa’ya dedi ki: “İsrailoğullarına
diyeceksin ki: Atalarınızın da ilahı (Yüce
Olanı), İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı, Yakup’un da ilahı Yahwe beni
size gönderdi. Ve bu, Benim sonsuza dek olan adımdır ve bu, nesiller boyu olan
Zikrimdir (anılma adımdır).
3:16- Git ve İsrail’in yaşlılarınıı
topla ve onlara de ki: Atalarınızın da ilahı, İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı,
Yakup’un da ilahı Yahwe bana göründü ve dedi ki: “(Ey halkım) Seni kesinlikle
hatırımda tuttum ve Mısır’da sana yapılanları gördüm.
ı Yahudi
geleneğinde Musa Nebi döneminden itibaren “zekanim” (yaşlılar veya ak saçlılar)
adı verilen “ileri gelenler”, cemaat içerisinde hep ön planda olmuşlardır.
Sayıları 70 olan ve sonraki dönemlerde Sanhedrin'deki (yasama, yargı ve dini
konseyindeki) ileri gelenleri oluşturacak olan bu kimseler, Mabed'in
yıkılmasından sonraki dönemlerde ise cemaatlerin dini ve idari işlerini sevk ve
idare eden cemaat ileri gelenleri idiler. Orta Çağ Yahudi cemaatlerinde ·'zikne
Yisrael', “beldenin büyükleri” (zikne hair), “beldenin iyileri” (tove hair),
büyükler (zekanim) veya “mürekkep yalamışlar” (ha-talmidim) gibi değişik
şekillerde isimlendirilmişlerdir. Cemaatler (gruplar) da bu liderler tarafından
idare edilmişler. (Tevrat
-Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,712)
3:17- Ve dedim ki: ‘Seni, Mısır’ın sefaletinden,
Kenanlıların, Hitilerin, Amorilerin, Perizierin, Hivilerin ve Yebusilerin diyarına;
süt ve bal akan diyara çıkaracağım.’
3:18- Söylediklerine de kulak
verecekler. Sen ve İsrail’in ihtiyarları da Mısır melikinin yanına geleceksiniz
ve ona “İbranilerin ilahı (Yücesi
Olan) Yahwe bizimle buluştu. Şimdi, lütfen (İsrailoğulları olarak), çölde
3 günlük (120 mil / 193 km) bir yolculuk yapalım ve ilahımız (Yücemiz
Olan) Yahwe’ye kurban keselim.” diyeceksiniz.
3:19-
Ancak Mısır
melikinin, güçlü bir el olmadan sizin gitmenize izin vermeyeceğini de biliyorum.
3:20- Ve elimi uzatacağım ve tüm
işaretlerimleı Mısır’ı vuracağım. Ve ondan sonra gitmene izin
verecek.
ı
“אוֹת”
(oti) işaret, sinyal ve gösterge” gibi anlamlara gelmektedir. ÇIKIŞ, 4:21
ayetinde geçen “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü de “işaret, alamet, olağanüstü ve
mucize” gibi anlamlara gelmektedir. Bu nedenle iki sözcüğün karıştırılmaması
için “אוֹת” (oti) sözcüğü “işaret”; “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü ise “mucize”
şeklinde çevrilecektir.
3:21- Bu halka da Mısırlıların gözünde
lütuf vereceğim. Ve öyle olacak, gittiğinizde boş gitmeyeceksiniz,
3:22- (İbrani) her kadın da komşusundan ve evinde yaşadığı
kadından gümüş takılar ve altın takılar ve giysiler isteyecek. Onları da oğullarınıza
ve kızlarınıza giydireceksiniz ve Mısırlıları yağmalamış olacaksınız.
Bir yoruma göre, Mısırlılardan
alınan mücevher ve giysiler, Mısırlıların köle olarak çalıştırdıkları
İbranilerin emeklerinin karşılığı olan hakları olduğu düşünülmektedir.
Bu
Bapta yer alan hadiseler ile ilgili olarak Kur’an’da şunlar yer almaktadır: “Musa, o süreyi tamamlayıp
ailesiyle yola çıkınca, Tur’un yanında bir ateş gördü. Ailesine, “Bekleyin, bir
ateş gördüm. Belki size bir haber getiririm veya ısınmanız için ateşten bir kor
getiririm.” dedi. Oraya
yaklaştığında, vadinin sağ yamacındaki ağacın bulunduğu mübarek (kutsal,
kutsanmış, mukaddes, bereketli) yerden şöyle seslenildi “Ey Musa! Ben,
alemlerin Rabbi olan Allah’ım! “Ve
asanı at!” Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri
dönüp kaçtı. (Ona şöyle söylenildi:) “Ey
Musa! Geri dön, korkma! Artık sen güvende olanlardansın. Elini göğsüne
(koynuna) sok, kusursuz beyaz olarak çıkar. Telaşlanma, kanatlarını (kollarını)
indir ve kendine çek. İşte bunlar, Paro ve onun melelerine (yöneticilerine)
göstereceğin Rabbinden iki burhandır (kesin kanıt, delil). Onlar, fasık
(Allah’ın emirlerinden sapan, itaat etmeyen) bir topluluktur.” dedi.” (Kasas,
28:29-32)
4. Bab
4:1- Musa da cevap verdi ve dedi ki: “Ya
bana iman etmezlerse? Ya sesime kulak vermezlerse? Ya ‘Yahwe sana görünmemiştir.’
derlerse.”
Arapçası da “يَمِينُ” (yeminu) (iman etmek=inanmak
ve tasdik etmek) olan “יַאֲמִ֣ינוּ” (yaminu) sözcüğü Tevrat’ta ilk defa bu ayette geçmektedir.
4:2- Yahwe de ona “Bu elindeki nedir?”
dedi. O da “Asadır.” dedi.
“מַטֶּֽה” (mate’) “dayanılan
şey”, “dayanak”, “destek” ve “asa” anlamına gelir.
4:3- (Yahwe) “Onu yere at!” dedi. O da onu yere attı ve
o bir yılan oldu. Musa da ondan kaçtı.
Bu
sahne Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Asanı
(yere) at!” Onu yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri
dönüp kaçtı. “Ey Musa, Korkma! Benim huzurumda resuller (elçiler) korkmaz.”
(Neml, 27:10)
“Ve asanı at!”
Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri dönüp kaçtı. “Ey
Musa! Geri dön, korkma! Artık sen güvende olanlardansın.” (Kasas, 28:10)
4:4- Yahwe de ona “Elini uzat ve
kuyruğundan tut.” dedi. O da elini uzattı ve tuttu ve elinde bir asa oldu.
4:5- (Yahwe) “Bu, atalarının da ilahı (Yücesi Olan),
İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı, Yakup’un da ilahı (Yücesi olan) Yahwe
sana göründüğüne (dair) iman etmeleri içindir.”
4:6- Yahwe de ona “Şimdi elini koynuna
koy.” dedi. Ve elini koynuna koyup çıkardı; İşte, eli kar gibi beyazdı.
4:7- Ve “Elini tekrar koynuna koy.” dedi.
O da elini koynuna koyup çıkardı; İşte, yine bedeni gibi oldu.
4:8- “Eğer sana iman etmezlerse ya da ilk
işaretin sesine (mucizene)
kulak vermezlerse, ikinci işaretin sesine (mucizene) iman ederler.
“Öldüren de yaşatan da O'dur.”
Sforno, 2-8’inci ayetlerde anlatılan Musa'nın “asa” ve “yed-i beyza” (beyaz el)
mucizelerinden, “asa”nın Allah'ın hayat verme kudretini, “el”in ise ölümün Allah’ın
elinde olduğunu sembolize ettiği görüşündedir. Zira, cansız bir varlık olan “asa”, Allah'ın izniyle
canlı bir varlığa; canlı bir varlık olan “el” ise yine Allah'ın izniyle ölü bir
varlığa dönüşebilmektedir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,716-717)
Ayrıca: Yılan, dünyanın birçok
yerinde, çeşitli insan ırkları tarafından bir tanrı olarak görülür ve ona
tapınılır. Yılana tapınma çok eski çağlardan gelmektedir. Yılana tapanlar, çoğu
zaman kendilerinin yılan soyundan geldiklerine ve atalarının yılan olduklarına
inanırlar. Yılana tapanlar, çoğu zaman tanrının adını yılanlardan aldıklarına
inanırlar. Yılanın, kült sahibi kabileler arasında birçok durumda bir sembol
olarak kullanıldığını görürüz. Örneğin, Mısır’da kutsal yılan “Thermuthis” sık
sık kullanılır. Mısır krallarının da yuvarlak bir topla biten şapkalar taktıkları
ve tamamının engerek yılanı figürleriyle donandığı, rahiplerin de başlıklarında
da aynı şekilde yılan tasvirlerinin bulunduğunu belirtilmektedir. (Hayvanlara
ve Bitkilere Tapınmak, John Ferguson Mclennan)
4:9- Eğer bu iki işarete de iman
etmezlerse, sesine de kulak vermezlerse; biraz nehir suyu al ve toprağa dök.
Nehirden aldığın su, toprakta kan olacak.”
4:10- Musa da Yahwe’ye dedi ki: “Ey Yahwe!
Ey Rabbim! Geçmişte de kulunla konuştuğun şu anda da kelam adamı (hitabeti güçlü olan bir adam) değilim.
Konuşmada yavaşım, dilim de tutuluyor.”
4:11- Yahwe de ona dedi ki: “İnsana ağzı
kim yaptı? Ya da kim (insanı)
dilsiz yapar? Ya da sağır veya gören yada kör eden kim? Ben, Yahve değil miyim?
4:12- Şimdi git! Ben de ağzınla (sözlerinle) olacağım, ne söyleyeceğini
de sana öğreteceğim.”
4:13- Ve (Musa) dedi ki: “Ey Rabbim! Uygun
birini gönder!”
4:14- Yahwe, Musa’ya öfkelendi ve dedi
ki: “Kardeşin Levili Aron’un (Harun’un)
iyi konuştuğunu bilmiyor muyum? İşte, seni karşılamaya geliyor. Seni görünce
yürekten sevinecek.
4:15- Ve onunla konuşacak ve sözleri
onun ağzına koyacaksın (ona
ezberleteceksin). Ben de senin ağzınla (sözlerinle) ve onun ağzıyla
olacağım. Ne yapacağını da sana öğreteceğim.
4:16- Senin için de halka o konuşacak.
O, senin ağzın (sözcün)
olacak; sen de ona yücelerı gibi olacaksın.
ı
“אלֹהִֽים”
(elohim) kelimesi, “yüceler, yargıçlar, önderler, rehberler” gibi anlamlara
gelebilmektedir.
Bu bölümde, Musa Nebi’nin görevi
kabul etmede çok tereddütler yaşadığına dair kendi ifadeleri yer almaktadır.
Burada yer alan hususlarla ilgili olarak Kur’an’da da şöyle belirtilmektedir: “Dedi
ki: “Ey Rabbim! Benim göğsümü aç (göğsüme
genişlik ver). Ve
işimi kolaylaştır.
Ve dilimden düğümü çöz ki
söyleyeceklerimi anlasınlar.
Ehlimden (akrabalarımdan) de bana bir vezir (yardımcı) ver; Kardeşim Harun’u. Beni onunla güçlendir. Onu da görevimde ortak kıl. Bu sayede
Seni çok tesbih edelim (övgü ile yüceltelim). Ve Seni çok zikredelim (analım).
Sen, bizi (halimizi) görensin.” Dedi
ki: “İstediklerin sana verildi, ey Musa!” (Taha, 20:25-36)
“Dedi
ki: “Rabbim, onlardan birisini katlettim. Onların da beni katletmelerinden
korkuyorum. Ve kardeşim Harun, o benden daha güzel konuşur. Onu da beni
doğrulayan bir yardımcı olarak, benimle birlikte gönder. Onların beni
yalanlamalarından korkuyorum. “Senin
gücünü kardeşinle arttıracağız ve ikinizi de sultan (güçlü delili olan,
yetkili) kılacağız. Onlar, ayetlerimizden (delillerimizden) dolayı size asla
dokunamayacaklar. İkiniz ve size uyanlar galip geleceksiniz.” (Kasas, 28:33-35)
Musa Nebi’nin Tevrat’taki ve
Kur’an’daki sözleri göz önünde bulundurulduğunda, Yüce Allah’ın Musa’nın
duasını kabul ettiği ve kendisine hitap etme kabiliyeti verdiği görülmektedir.
4:17- Bu asayı da eline alacaksın ve o işaretleri
(mucizeleri) yapacaksın.”
4:18- Musa da gitti ve kayınpederi
Yetro’nun yanına döndü ve ona dedi ki: “İzin ver gideyim ve Mısır’daki
kardeşlerimin yanına döneyim ve hâlâ hayatta olup olmadıklarına bakayım.” Yetro
da Musa’ya “Selametle git.” dedi.
4:19- Yahwe de Medyen’de Musa’ya dedi ki: “Git, Mısır’a dön. Çünkü
senin canını (almak)
isteyen tüm adamlar öldü.”
4:20- Musa da karısını ve oğullarını aldı
ve onları eşeğe bindirdi ve Mısır diyarına döndü. Musa, Yücelerin asasını da eline
aldı.
4:21- Yahwe de Musa’ya dedi ki: “Mısır’a
döndüğünde, eline verdiğim tüm mucizeleri Paro’nun önünde yapmaya çalış. Ancak
Ben, onun yüreğini katılaştıracağım, o da halkı salmayacak (seninle gitmelerine izin
vermeyecek).
İbranice
“işaret, alamet, olağanüstü ve mucize” gibi anlamlara gelen “מוֹפֵת” (mofet)
sözcüğü Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.
4:22- Ve Paro’ya diyeceksin ki: “Yahwe
diyor ki: ‘İsrail, behor oğlumdur (ilk
doğan erkek oğlumdur).ı
ı Bu ifade, İsrailoğulları, ataları
kendi dönemlerinde başka yollara sapan halklar içerisinde vahye muhatap olup
Allah’a kulluk etmeye başlayanların ilkidir, şeklinde de anlaşılabilir.
4:23- Sana da ‘Oğlumu salıver ki Bana kulluk
(hizmet) etsin.
Eğer onu salmazsan, Ben de senin behor (ilk doğan) oğlunu öldüreceğim!” diyor.
4:24- Ve yolda bir konaklama yerinde Yahwe
onunla karşılaştı ve onu öldürmek istedi.
Bazı
Tevrat yorumcuları, burada sözü edilen kişinin Musa Nebi’nin oğlu Eli Ezer
olduğunu ileri sürmektedirler. Bazıları da yola çıkmak için acele eden ve oğlu
Eli Ezer’i sünnet ettirmeye zaman bulamayan Musa Nebi’nin öldürülmek
istendiğini ileri sürmektedirler. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,722,723)
Bebek iken saraya verildiği için sünnet edilmemiş olabileceği, bu nedenle de Musa
Nebi’nin öldürülmek istendiği yönünde de bir görüş vardır.
4:25- Sippora (Safûre) da keskin bir taş aldı
ve oğlunun sünnet derisini kesti ve ayaklarına değdirdi ve dedi ki: “Sen, benim
için kanlı damatsın.”
4:26- Ve onu rahat bıraktı ve dedi ki:
‘Sünnet nedeniyle kanlı damat.’
Bu olay dolayısıyla da Yahudi
kadınların, sünnet edilen çocuklarını “batan damim” (kan damadı) olarak
isimlendirdikleri belirtilmektedir. (İbn Ezra, II.111; Tevrat -Tora- Tefsiri,
Gaon Sa’adya I,723)
4:27- Ve Yahwe, Harun’a, ‘Musa’yı
karşılamak için çöle git.’ dedi. O da gitti ve Yücelerin dağında onu karşıladı
ve onu öptü.
4:28- Musa da Yahwe’nin sözlerini ve kendisini
gönderişini ve kendisine emrettiği tüm işaretleri (mucizeleri) Harun’a anlattı.
4:29- Musa ile Harun da gittiler ve
İsrailoğullarının tüm yaşlılarını (liderlerini)
topladılar.
4:30- Harun da Yahwe’nin Musa’ya
söylediği tüm sözleri (onlara)
söyledi ve halkın gözü önünde işaretler (mucizeler) yaptı.
4:31- Halk da iman etti (inandı ve tasdik etti). Yahwe’nin,
İsrailoğullarını hatırda tuttuğunu ve onların sefaletlerini gördüğünü duyunca
da eğildiler ve secde ettiler.
Yahwe için yapılan
secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27;
20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10
5. Bab
5:1-
Ardından da Musa ile Harun geldiler ve Paro’ya dediler ki: “İsrail’in Yücesi Yahwe
sana emrediyor: “Halkımı salıver de çölde benim için haccetsinler.”
“יָחֹ֥גּוּ” (yā-ḥōg-gū) sözcüğü “bayram
kutlasınlar”, “şölen yapsınlar” ve “hac etsinler” gibi anlamlara gelmektedir.
Bazı çeviriler ise “kurban kessinler” gibi bir anlam vermektedir. Oysa “וְנִזְבְּחָה֙”
(wə-niz-bə-ḥāh) “ve kurban keselim” ifadesi bu babın 3’üncü ayetinde
geçmektedir.
5:2- Paro da dedi ki: “Yahwe de kimdir
ki, O’nu sözünü dinleyip İsrail’i salayım? Yahwe’yi de tanımıyorum, İsrail’i de
salıyorum!”
5:3- Dediler ki: “İbranilerin Yücesi
bizimle buluştu. Çölde 3 günlük (120
mil / 193 km) bir yolculuk yapalım ve Yücemiz Yahwe’ye kurban keselim ki üzerimize
vebayla ya da kılıçla saldırmasın.”
5:4- Mısır meliki de dedi ki: “Musa ve
Harun, halkı neden işlerinden alıkoyuyorsunuz? Yüklerinize (görevinize) dönün!”
5:5- Ve Paro dedi ki: “İşte, bu ülkede
yaşayanlar artık çoğaldı. Onları yüklerinden (işlerinden) el çektirmek mi istiyorsun?”
Paro, Musa ve Harun'un boş işlerle
uğraştıklarını ve ülke halkından fazla olan İsrailoğullarının çöle topluca
çıkamayacak kadar kalabalık olduklarını belirterek onları ülke ekonomisine
zarar vermekle suçlamıştır.
5:6- Paro o gün halkın sömürgecileri ve
ustabaşılarına da emir verdi:
“הַנֹּגְשִׂ֣ים” (han-nō-ḡə-śîm), “halkı
köleleştirenler”, “halkı sömürenler”, “angarya iş yaptıranlar”, ve “zorbalar”
gibi anlamlara gelmektedir.
5:7- ‘Artık tuğla yapmaları için halka
saman vermeyeceksiniz. Bırakın gitsinler ve kendileri için saman toplasınlar.
5:8- Ancak, onlardan şimdiye kadar
yaptıkları tuğlalar kadar isteyeceksiniz ve ondan hiçbir şey eksiltmeyeceksiniz.
Çünkü onların boş vakitleri var ki ‘Haydi, gidip Yücemize kurban keselim.’
diyorlar.
5:9- Erkeklere de daha ağır işler
yüklensin ki, çalışsınlar ve yalan sözlerle ilgilenmesinler.’
5:10- Halkın sömürgecileri ile ustabaşıları
da çıktılar ve halka dediler ki: “Paro diyor ki: ‘Size saman vermeyeceğim.
5:11- Siz de gidin ve bulduğunuz yerden
kendinize saman getirin. Ancak ürettiklerinizden hiçbir şey eksilmeyecek!’”
5:12- Böylece halk da saman yerine anız (sap) toplamak için Mısır
topraklarına dağıldı.
5:13- Ve sömürgeciler “İşinizi, günlük
görevinizi saman varmış gibi yerine getirin.” dediler.
5:14- Paro’nun halkının sömürgecileri de
İsrailoğullarından olan ustabaşılarını dövdüler ve “Neden daha önce olduğu gibi
dün de bugün de tuğla üretmediniz?” dediler.
5:15- İsrailoğullarının ustabaşıları da Paro’ya
geldiler ve dediler ki: “Kullarına neden böyle davranıyorsun?
5:16- Kullarına saman verilmiyor, bize
de ‘Tuğla yapın.’ deniyor. Ve işte, kulların dövülüyor, ama suç kendi halkında.”
5:17- Ancak dedi ki: “Aylaksınız siz
aylak! Bu nedenle ‘Gidelim ve Yahwe’ye kurban keselim.” diyorsunuz!
5:18- Şimdi gidin ve çalışın! Size saman
verilmeyecek, üretmeniz gereken tuğlaları da üretin!”
5:19- İsrailoğullarının ustabaşıları da
kendilerine “Günlük üretmeniz gereken tuğlalarda eksilme olmayacak.” denildiğinde
büyük bir sorunla uğraştıklarını gördüler.
5:20- Paro’nun yanından çıkınca da yolda
Musa ve Harun ile karşılaştılar.
5:21- Onlara da dediler ki: ‘Yahwe sizi
görsün ve hakkınızda hükmünü versin! Çünkü Paro’nun ve onun sömürgecilerinin
gözünde itibarımızı zedelediniz. Bizi öldürmeleri için de ellerine kılıç
tutuşturdunuz!”
5:22- Musa da Yahwe’ye döndü ve dedi ki:
“Ey Yahwe! Ey Rabbim! Bu halka neden eziyet ediyorsun? Beni de neden gönderdin?
5:23- Çünkü senin adına Paro’ya gidip
konuştuğumdan beri o, bu halka eziyet ediyor. Sen de halkın için bir şey
yapmadın!”
Bu
Bapta yer alan hadiseler ile ilgili olarak Kur’an’da şunlar yer almaktadır: “Musa onlara apaçık ayetlerimizle
gelince: “Bu, uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir, önceki
atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.” dediler. Musa dedi ki: “Rabbim, kendisinin katından
kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun akıbetinin kime ait olacağını çok iyi
bilendir.” Zalimler iflah olmazlar (kurtuluşa, saadete ermezler).” (Kasas,
28:36-37)
6. Bab
6:1-
Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Şimdi Paro’ya ne yapacağımı
göreceksin. Şüphesiz ki o, kudretli bir el ile onları salıverecek, kudretli bir
el ile de onları ülkesinden kovacak.”
6:2- Yüceler de Musa’yla konuştu ve ona
dedi ki: “Ben Yahwe’yim!
6:3- İbrahim’e de İshak’a da ve Yakup’a
da görünen Her Şeye Kadir Olan (Gücü
Yeten) Yüce’yim. Fakat Yahwe ismim ile onlara bilinmedim.
Yahwe, İbrahim’e ilk önce rüyasında
seslenir: “Ardından Yahwe, rüyada Abram’a “Korkma,
Abram! Senin kalkanın Benim, ödülün de çok büyük olacak.” diye seslendi. Abram
da dedi ki: “Ey Adonay Yahwe, bana ne vereceksin? (Mezarıma) çocuksuz
gidiyorum! Ve evimin varisi (evimde doğan uşağım) şu Şamlı Eliezer olacak.” (Başlangıç,
15:1,2)
Sonra kendini ‘Her Şeye Kadir Olan
Yüce’ olarak tanıtır: “Abram
99 yaşındaydı ve Yahwe ona göründü ve dedi ki: “Ben, Her Şeye Kadir Olan
Yüce’yim!” (Başlangıç, 17:1)
Yahwe,
İshak’a da ilk önce rüyasında seslenir: “Ve
o gece Yahwe kendisine göründü ve dedi ki: “Ben, baban İbrahim’in En Yücesiyim.
Korkma, seninleyim! Seni kutsayacak ve kulum İbrahim’in hatırı için soyunu
çoğaltacağım.” Ve orada bir mizbah (sunak) inşa etti ve Yahwe’ye dua etti.
Çadırını da oraya kurdu. İshak’ın hizmetkarları da orada bir kuyu kazdılar.” (Başlangıç,
26:24, 25)
Yahwe, Yakup’a da ilk önce
rüyasında seslenir:
“Ve bir rüya
gördü: Yeryüzüne sabitlenmiş ve başı göklere kadar erişen bir merdiven vardı.
Yücelerden olan melekler de onun üzerine çıkıp iniyorlardı. Ve işte, Yahwe
üzerinde belirdi ve dedi ki: “Ben Yahwe’yim! Baban İbrahim’in ve İshak’ın En
Yücesiyim. Üzerinde yatmakta olduğun toprakları sana ve soyuna vereceğim.”
(Başlangıç, 28:12, 13)
Sonra da yüceler (melekler), Yahwe’yi, ‘Her Şeye Kadir
Olan Yüce’ olarak tanıtırlar: “Ve yüceler ona dedi ki: “(Yahwe diyor ki:) ‘Ben, Her Şeye Kadir Olan Yüce’yim! Verimli
ol ve çoğal. Senden bir millet ve milletler topluluğu olacak ve belinden
(soyundan) krallar çıkacak.” (Başlangıç, 35:11)
6:4- Yabancı olarak ikamet ettikleri Kenan
diyarını onlara vermek üzere onlarla da antlaşmamı yaptım.
İbrahim ile yapılan misak; Başlangıç,
17:7, 8’dedir. İshak ile yapılan misak; Başlangıç, 26:2,3’tedir. Yakup ile
yapılan misak ise; Başlangıç, 28:13’tedir.
6:5- Mısırlılara kulluk ettikleri için
inleyen İsrailoğullarını da duydum ve antlaşmamı hatırıma getirdim.
6:6- Bu nedenle İsrailoğullarıyla konuş
ve onlara de ki: “Ben Yahwe’yim! Sizi, Mısırlıların yükü altından çıkaracağım
ve sizi, onlara kulluk etmekten kurtaracağım. Uzanmış bir kolla (büyük bir güçle) ve (Mısırlılara
uygulayacağım) büyük hükümlerle de sizi kurtaracağım.
6:7- Ve seni halkım olarak yanıma
alacağım ve senin ilahın (Yücen
olan) olacağım. Mısırlıların yükü altından da sizi çıkaranın Yüce Yahwe’nin,
Benim olduğumu bileceksin.
6:8- İbrahim’e de İshak’a da ve Yakup’a
da vermek üzere elimi kaldırdığım (ve
yemin ettiğim) topraklara seni getireceğim ve onu sana miras olarak
vereceğim. Ben, Yahwe’yim.”
6:9- Musa da İsrailoğullarına bunu
bildirdi. Ancak onlar, ruhlarının kısalığı ve kulluklarının ağır şartları nedeniyle
Musa’yı dinlemediler.
Bu ifade, kölelik şartlarının
ağırlığı nedeniyle İsrailoğullarının psikolojik bunalımda olduğu, kendilerine
hayatın çekilmez kılındığı ve her an her şeyin olabileceği endişe ve korkusu içinde
bulunduklarını ifade eden bir ruh halidir. (Raşy, II,57)
6:10- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
6:11- “Git ve Mısır meliki Paro’ya, İsrailoğullarının
ülkesinden çıkmasına izin vermesini söyle!’
6:12- Ancak Musa, Yahwe’nin önünde konuştu
ve dedi ki: “İşte, İsrailoğulları beni dinlemediler. Dudakları sünnetsiz (konuşma güçlüğü çeken) biri iken,
Paro beni nasıl dinleyecek?”
Kur’an’da,
Musa’nın dua ettiği ve dilinin çözüldüğü şöyle anlatılmaktadır: “Dedi
ki: “Ey Rabbim! Benim göğsümü aç (göğsüme genişlik ver). Ve
işimi kolaylaştır. Ve dilimden düğümü çöz ki
söyleyeceklerimi anlasınlar. Ehlimden (akrabalarımdan) de bana bir
vezir (yardımcı) ver; Kardeşim
Harun’u. Beni onunla güçlendir.
Onu da görevimde ortak kıl. Bu sayede Seni çok tesbih edelim (övgü ile
yüceltelim). Ve Seni çok zikredelim (analım). Sen, bizi (halimizi) görensin.” Dedi
ki: “İstediklerin sana verildi, ey Musa!” (Taha, 20:25-36)
6:13- Yahwe de Musa ve Harun ile konuştu
ve İsrailoğullarını Mısır diyarından çıkarmaları için onlara İsrailoğulları ve
Mısır meliki Paro hakkında talimat verdi.
6:14- Bunlar, atalarının evlerinin liderleridir:
İsrail’in behor
(ilk doğan) oğlu Ruben’in oğulları: Hanok ve Pallu ve Hesron ve Karmi.
Bunlar, Ruben’in aileleridir.
Bir annenin doğurduğu
ilk çocuk erkek ise behor unvanını alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise,
sonradan doğan ilk erkek çocuk bu hakkı elde edememektedir.
6:15- Şimon’un oğulları da Nemuel ve Yamin ve Ohad ve Yakin ve Zohar ve Kenanlı
bir kadının oğlu Şaul’dur. Bunlar da Şimon’un aileleridir.
6:16- Levi’nin oğullarının da nesillerine
göre isimleri şunlardır: Gerşon ve Kohat ve Merari. Levi’nin da yaşam yılları 137
yıldı.
6:17- Gerşon’un oğulları da ailelerine
göre Libni ve Şimi’dir.
6:18- Kohat’ın oğulları da Amram ve Yitshar
ve Hebron ve Uzziel’dir. Kohat’ın da yaşam yılları 133 yıldı.
6:19- Merari’nin oğulları da Mahli ve
Muşi’dir. Nesillerine göre Levililerin boyları bunlardır:
6:20- Ve Amram ona babasının kız kardeşi
Yokebed’i eş olarak aldı. Ve (Yokebed)
ona Harun ile Musa’yı doğurdu. Amram’ın da yaşam yılları 137 yıldı.
6:21- Yizhar’ın oğulları da Korah ve
Nefeg ve Zikri’dir.
6:22- Uzziel’in oğulları da Mişael ve Elzafan
ve Sithri’dir.
6:23- Harun da Amminadav’ın kızı, Nahşon’un
kız kardeşi Elişeva’yı olarak aldı. Ve (Elişeva) ona Nadab’ı ve Abihu’yu ve El’azer’i ve
İtamar’ı doğurdu.
6:24- Korah’ın oğulları da Assir ve
Elkana ve Abiasaf’dır. Bunlar da Korah’ın oğullarının aileleridir.
6:25- Harun’un oğlu El’azer de Putiel’in
kızlarından birini eş olarak aldı Ve (Putiel),
ona Phinehas’ı doğurdu. Levililerin baba evlerinin başkanları da ailelerine
göre bunlardır.
6:26- Yahwe’nin, “İsrailoğullarını Mısır
diyarından ordularına göre çıkarın.” dediği Harun ve Musa da bu ikisidir.
“Ordular” terimi Tevrat’ta ilk defa
burada geçmektedir.
Bu ifade ile, İsrailoğullarının organize olmuş gruplar halinde Mısır’dan çıkarılmasının
istenildiği kanaatindeyiz.
6:27- İsrailoğullarını Mısır’dan
çıkarmak için Mısır meliki Paro’yla konuşan o iki kişi de Musa ve Harun’dur.
6:28- Ve o gün Yahwe, Mısır diyarında
Musa’yla konuştu.
6:29- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: ‘Ben Yahwe’yim! Sana söylediğim her şeyi Mısır meliki Paro’ya da söyleyeceksin.’
6:30- Musa da Yahwe’nin önünde dedi ki:
‘İşte, ben dudakları sünnetsiz biri iken, Paro beni nasıl dinleyecek?”
7. Bab
7:1- Ve Yahwe, Musa ile
konuştu ve ona dedi ki: “Bak, seni Paro’ya karşı yücelerden yaptım. Kardeşin
Harun da senin nebin olacak.
7:2- Sen, sana emrettiğim her şeyi konuşacak
olansın. Kardeşin Harun da Paro’ya konuşacak ve (o) İsrailoğullarını ülkesinden gönderecek.
7:3- Ben de Paro’nun yüreğini
katılaştıracağım ve Mısır diyarında işaretlerimi ve mucizelerimi çoğaltacağım.
ı
Bu ayette
“işaret, sinyal ve gösterge” gibi anlamlara gelen “אוֹת” (oti) sözcüğü de “işaret,
alamet, olağanüstü ve mucize” anlamlarına gelen “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü de
geçmektedir. Bu nedenle iki sözcüğün karıştırılmaması için “אוֹת” (oti) sözcüğü
“işaret”, “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü ise “mucize” şeklinde
çevrilecektir.
7:4- Ancak Paro size kulak asmayacak.
Ben de elimi Mısır’ın üzerine koyacağım. Ordularımı, halkım olan İsrailoğullarını
da Mısır diyarından büyük hükümlerle çıkaracağım.
7:5- Elimi Mısır’a uzattığımda ve
İsrailoğullarını aralarından çıkardığımda Mısırlılar Benim Yahwe olduğumu
anlayacaklar.”
7:6- Musa ve Harun da Yahwe’nin onlara
emrettiği gibi yaptılar.
7:7- Ve Paro’yla konuştuklarında da
Musa 80 yaşındaydı; Harun da 83 yaşındaydı.
7:8- Ve Yahwe, Musa ve Harun ile
konuştu ve onlara dedi ki:
7:9- “Paro seninle konuşacak ve “Bana
bir mucize göster.” diyecek. Sen de Harun’a “Asanı al ve onu Paro’nun önüne at
ki yılana dönüşsün.” de.
7:10- Musa ve Harun da Paro’nun yanına geldiler
ve Yahwe’nin emrettiği gibi yaptılar. Harun da asasını Paro’nun ve kullarının (hizmetkarlarının)
önüne attı.
Asa da bir yılana dönüştü.
7:11- Paro, bunun üzerine bilgeleri ve
büyücüleri çağırdı. Mısır’ın büyücüleri de marifetlerini kullanarak benzer
sihirler yaptılar.
7:12- Ve her biri kendi asasını yere attı
ve (asalar) yılana
dönüştüler. Harun’un asası da onların asalarını yuttu.
7:13- Paro’nun da yüreği katılaştı ve Yahwe’nin
dediği gibi onlara kulak asmadı.
Birinci bela: Kan
7:14- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Paro’nun yüreği katılaştı ve halkı salmayı reddetti.
7:15- Sabahleyin suya çıkacağı zaman Paro’nun
yanına gel ve nehrin kıyısında karşısında dur ve yılana dönüşen asanı eline al,
7:16- Ve ona de ki: “İbranilerin Yücesi Yahwe
beni sana gönderdi ve dedi ki: ‘Halkımı sal ki çölde Bana kulluk (hizmet) etsinler. Fakat işte, şu
ana kadar dinlemedin.
7:17- Ve Yahwe, dedi ki: ‘Benim Yahwe
olduğumu anlayacaksın!’ İşte, elimdeki asayla nehirdeki suya vuracağım ve kana
dönüşecek.
7:18- Ve nehirdeki balıklar ölecek ve
nehir kokacak, Mısırlılar da nehirden su içmekten tiksinecekler.”
7:19- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Harun’a da de ki: ‘Asanı al ve elini Mısır’ın sularının üzerine; nehirlerin,
derelerin, göllerin ve tüm su birikintilerinin üzerine uzat ki kana dönüşsünler.
Bütün Mısır diyarındaki tahta kaplardaki (fıçılardaki) de taş kaplardaki (testiler) de
kan olacak.’
7:20- Musa ile Harun da Yahwe’nin
emrettiği gibi yaptılar ve (Harun)
asayı kaldırdı ve Paro’nun ve kullarının gözü önünde nehirdeki sulara vurdu ve
nehirdeki tüm sular kana dönüştü.
7:21- Nehirdeki balıklar da öldü ve
nehir koktu. Mısırlılar da nehirden su içemez hale geldiler. Tüm Mısır
diyarında da kan vardı.
7:22- Ancak Mısır’ın büyücüleri de kendi
marifetleriyle aynı şeyi yaptılar. Ve Paro’nun kalbi daha da katılaştı ve Yahwe’nin
dediği gibi onlara (Musa’ya
ve Harun’a) kulak asmadı.
7:23- Ve Paro, sırtını döndü ve sarayına
gitti ve bunu da ciddiye almadı.
7:24- Tüm Mısırlılar da nehir suyundan
içemiyorlardı. İçme suyu bulmak için de tüm nehir kıyısını kazdılar.
7:25- Yahwe’nin nehri vurmasının
üzerinden de tam 7 gün geçti.
Son ayetlere dikkatlice okunduğunda;
büyücüler, suyun bir bölümünü eski haline dönüştürebildikleri anlaşılmaktadır.
Bunu gören Paro da Yahwe’nin emrine kulak asmaz. Ancak tüm Mısırdaki sular 7
gün boyunca kan olur.
8. Bab
8:1-
Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun yanına gel ve ona de ki: ‘Yahwe
diyor ki: ‘Halkımı sal da bana kulluk (hizmet)
etsinler.
8:2- Onları salmayı reddedersen; işte, tüm
sınırlarını (Mısır’ı)
kurbağalarla vuracağım.
8:3- Nehirde kurbağalar kaynayacak,
çıkacaklar ve senin evine de senin yatak odana da senin yatağına da kullarının (hizmetkarlarının) evine de halkının
evlerine de fırınlarınıza da yoğurma teknelerinize de girecekler.
8:4- Ve kurbağalar, senin de halkının da
kullarının da üzerine atlayacak.’
8:5- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Harun’a de ki: “Asanı nehre, derelere, göllere ve su birikintilerine uzat ki
kurbağaların Mısır diyarına çıkmalarını sağla.”
8:6- Harun da elini Mısır’ın sularının üzerine
uzattı. Kurbağalar da çıktılar ve Mısır topraklarını kapladılar.
8:7- Büyücüler de kendi marifetleriyle
benzer şeyi yaptılar ve onlar da Mısır topraklarında kurbağaları yetiştirdiler.
Büyücüler bu istilayı da engelleye
çalışmış, ancak kurbağaların artmasına neden olmuşlar.
8:8- Bunun üzerine Paro, Musa’yı ve Harun’u
çağırdı ve dedi ki: “Yahwe’ye dua edin ki kurbağaları benden de halkımdan da uzaklaştırsın.
Ben de halkı Yahwe’ye kurban kessinler diye salacağım.
8:9- Musa da Paro’ya dedi ki: “Ne zaman
dua etmemi dilediğini söyle de kurbağalar, senden de halkından da kullarından
da sizden de evlerinizden de uzaklaşsınlar ve sadece nehirde kalsınlar.”
8:10- Ve (Paro) ‘Yarın.’ dedi. Ve (Musa)
dedi ki: “Dediğin gibi olsun. Böylece ilahımız (Yücemiz olan) Yahwe’nin
benzerinin olmadığını anlayacaksınız.
8:11- Ve kurbağalar, senden de
evlerinden de kullarından da halkından da uzaklaşacak ve sadece nehirde
kalacaklar.”
8:12- Musa ile Harun, Paro’nun yanından
çıktılar. Musa da Paro’ya musallat ettiği kurbağalar için Yahwe’ye dua etti.
8:13- Yahwe de Musa’nın (duada) söylediğini yaptı ve
evlerdeki ve avlulardaki ve tarlalardaki kurbağalar öldü.
8:14- Ve onları yığınlar halinde
topladılar. Toprak da kokuyordu.
8:15- Ancak Yahwe’nin söylediği gibi, Paro
bir ferahlama olduğunu görünce yüreğini katılaştırdı ve onlara kulak asmadı.
8:16- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Harun’a de ki: Asanı uzat ve yerin tozuna vur ki Mısır diyarında bite
dönüşsün.”
8:17- Ve öyle yaptılar. Harun da eliyle
asasını uzattı ve yerin tozuna vurdu ve her insanın ve hayvanın üzerinde bite
dönüştü. Ve Mısır diyarının tümünde toprağın tozu bite dönüştü.
8:18- Büyücüler de kendi marifetleriyle
aynı şeyi yapmaya çalıştılar, fakat başaramadılar. Her insanın da her hayvanın
da üzerinde bit vardı.
Büyücüler bu istilayı da engelleye
çalışmış, ancak bunda da başarılı olamadılar.
8:19- Bunun üzerine büyücüler Paro’ya, “Bunda
Yücelerin parmağı var.” dediler. Yahwe’nin dediği gibi de Paro’nun yüreği katılaştı
ve onlara (Musa
ile Harun’a) kulak asmadı.
8:20- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Sabah erkenden kalk ve suya çıkan Paro’nun önünde dur ve ona de ki: “Yahwe
diyor ki: “Halkımı sal da bana kulluk (hizmet)
etsinler.
8:21- Eğer onları salmayı reddedersen,
senin üzerine de kullarının üzerine de halkının üzerine de evlerine de
haşereler göndereceğim. Mısırlıların evleri de haşere dolacak, üzerinde
bulundukları toprak da haşere dolacak!
8:22- Halkımın yaşamakta olduğu Goşen diyarını
haşere istila etmesin diye de ayıracağım. Öyle ki orada haşere kalmayacak ve yeryüzündeki
Yahwe’nin Ben olduğumu anlayacaksınız.
8:23- Benim halkımla senin halkın
arasına da bir alamet koyacağım. Bu işaret de yarın gerçekleşecek.”
8:24- Ve Yahwe öyle yaptı. Ve Paro’nun
evi de kullarının evleri de haşerelerle doldu. Mısır topraklarının tümü de bu
haşereler yüzünden harap oldu.
8:25- Paro da Musa’yı ve Harun’u çağırdı
ve dedi ki: “Gidin ve bu diyarda ilahınıza (Yüceniz Olana) kurban kesin.”
8:26- Musa da dedi ki: ‘Bu doğru olmaz. Çünkü
İlahımız Yahwe’ye kurban edeceğimiz şey (koyunlar, keçiler) Mısırlılar için
tiksindiricidir. Mısırlıların gözleri önünde, onlar için tiksindirici olan
şeyleri kurban edersek, bizi taşlamazlar mı?
Koyunların Antik
Mısırlılar için kutsal olduğu, dolayısıyla da koyun eti yiyenlerden de koyun
etinin değdiği kaplardan da tiksindikleri yönünde bir görüş vardır. Antik
Mısırlıların vejetaryen oldukları ve et yenilmesinden tiksindikleri yönünde de
bir görüş var.
8:27- Biz, Yücemiz Yahwe’nin bize emrettiği
gibi çölde 3 günlük yol gideceğiz ve kurban keseceğiz.”
8:28- Paro da dedi ki: “Yüceniz Yahwe’ye
çölde kurban kesmeniz için sizi salacağım. Ancak çok uzağa gitmeyeceksiniz. Benim
için de dua et.”
8:29- Musa da dedi ki: “Şimdi senden ayrılıyorum.
Yarın da haşerelerin Paro’dan da kullarından da halkından da uzaklaşması için Yahwe’ye
dua edeceğim. Artık Paro da Yahwe’ye kurban kesmeleri için halkı salmayarak bir
daha aldatıcı davranmasın!”
8:30- Ve Musa, Paro’nun yanından çıktı
ve Yahwe’ye dua etti.
8:31- Yahwe de Musa’nın (duada) söylediğini yaptı ve Paro’dan
da ve kullarından (Paro’ya hizmet edenlerden) da ve halkından da
haşereleri uzaklaştırdı ve bir tane bile kalmadı.
8:32- Fakat Paro (yine) yüreğini katılaştırdı,
halkı da salmadı.
Paro,
her zamanki alışkanlığından yine vazgeçmemiştir. İsrailoğulları'nın gitmesine
müsaade edeceğine dair söz vermesine rağmen bu sözünü tutmamıştır. Onun en
büyük korkusu İsrailoğulları gittiği takdirde ülkedeki ucuz iş gücünün
azalacağıdır.
9. Bab
Beşinci bela: Salgın hastalık (dever)
9:1-
Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun yanına gel ve ona de ki: ‘Yahwe
diyor ki: ‘Halkımı sal ki bana kulluk (hizmet)
etsinler.
9:2- Eğer salmayı reddeder ve onları
tutmayı sürdürürsen,
9:3- İşte Yahwe’nin eli çayırdaki (otlayan) hayvanlarının üzerinde
olacak; atın da eşeğin de devenin de sığırın da davarın da üzerinde bir salgın…
9:4- Ve Yahwe, İsrail’in hayvanlarıyla
Mısır’ın hayvanları arasına da bir alamet koyacak ve İsrailoğullarına ait olan
hiçbir şey ölmeyecek.
9:5-
Ve Yahwe o
zamanı belirledi ve dedi ki: “Yahwe, ülkede bu işi yarın gerçekleştirecek!
9:6-
Ve Yahwe ertesi gün bu
sözü gerçekleştirdi. Mısır’ın tüm hayvanları da telef oldu. Ancak
İsrailoğullarının hayvanlarından bir tane bile ölmedi.
9:7-
Paro da (adamlarını) gönderdi. İşte, İsrailoğullarının
hayvanlarından bir tanesi bile ölmemişti. Paro’nun da yüreği katılaştı ve halkı
salmadı.
9:8-
Ve Yahwe, Musa ve
Harun ile konuştu ve onlara dedi ki: “Ocaktan avuç dolusu kül alın ve Musa, Paro’nun
gözü önünde onu göğe doğru savursun.
9:9-
Ve bütün Mısır diyarı
üzerinde küçük bir toz haline dönüşecek ve tüm Mısır topraklarındaki insanların
ve hayvanların üzerine düştüğü anda can yakan bir çıban olacak.”
9:10-
Ve ocağın külünü aldılar
ve Paro’nun gözleri önünde durdular. Musa da onu göğe savurdu ve insanların ve hayvanların
(sığır ve davarın)
üzerinde can yakan çıbanlar oldu.
Musa ile Harun, Paro’nun insanlarda
bu çıbanların herhangi bir mikroptan dolayı kaynaklandığını iddia etmemesi için
bunu bizzat onun gözü önünde yapmışlardı.
9:11-
Büyücüler de çıbanlardan
dolayı Musa'nın önünde duramadılar. Çünkü büyücülerin de tüm Mısırlılarında da
üzerinde çıbanlar vardı.
9:12-
Ve Yahwe’nin, Musa’ya dediği
gibi Paro’nun yüreği katılaştı ve onlara (Musa’ya ve Harun’a) kulak asmadı.
9:13-
Ve Yahwe, Musa ile konuştu
ve ona dedi ki: “Sabah erkenden kalk ve Paro’nun huzuruna çık ve ona de ki: ‘İbranilerin
ilahı (Yücesi
olan) Yahwe diyor ki: “Halkımı sal ki bana kulluk (hizmet) etsinler.
9:14-
Çünkü tüm belalarımı senin
de kullarının (hizmetkarlarının)
da halkının da yüreğine salacağım. Öyle ki tüm dünyada Benim gibisinin
olmadığını anlayacaksınız.
9:15-
Zira şimdi elimi uzatıp
seni de halkını da salgınla vururdum, yeryüzünden de (silinip) atılmıştın.
9:16-
Ancak, gücümü göstermek ve
adımın tüm dünyada anılmasını sağlamak için sizi ayakta tuttum.
9:17-
Sen ise halkıma zorbalık
ediyorsun (veya
onları aşağılıyorsun) ve onları salmıyorsun?
Bu ifadeye benzer Kur’an’da şöyle
bir ifade geçmektedir: “Hani sizi, Paro ailesinden kurtarmıştık. Onlar, size
azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı da
(iğrenç işlerde) utandırıyorlardı…” (Bakara, 2:49)
9:18-
İşte, yarın bu vakitlerde,
kurulduğu günden bugüne kadar Mısır’da görülmemiş şiddette bir dolu
yağdıracağım.
9:19-
Şimdi (adamlarını) gönder de sığırlarını
ve tarlada sahip olduğun her ne varsa (onları kapalı barınaklarda) toplayıver.
Tarlada bulunan ve eve (kapalı yere) getirilmeyen her insanın da her hayvanın
da üzerine dolu yağacak ve ölecekler.”
9:20-
Paro’nun kulları arasında Yahwe’nin
sözünden korkan kimse, kullarının (hizmetkarlarının)
da hayvanlarının da kapalı yerlere kaçmalarını sağladı.
9:21-
Yahwe’nin sözlerine kulak
asmayan ise kullarını (hizmetkarlarını)
da hayvanlarını da açıkta bıraktı.
9:22-
Ve Yahwe, Musa ile konuştu
ve ona dedi ki: “Elini göğe doğru uzat ki, bütün Mısır diyarında, insanların da
hayvanların da Mısır diyarındaki çayırların her otunun da üzerine dolu yağsın!”
9:23-
Musa da asasını göğe doğru
uzattı. Yahwe de gök gürültüsü ve dolu gönderdi ve yeryüzüne yıldırımlar düştü
ve Yahwe, Mısır diyarına dolu yağdırdı.
9:24- Ve dolu yağdı, (dolunun) içinden de alev saçan
ateş (şimşekler) çaktı. Bu o kadar şiddetliydi ki Mısır topraklarının bir
ulus haline geldiğinden beri görülmemiş bir olaydı.
9:25- Dolu, tarladaki her insanı da her hayvanı
da Mısır topraklarındaki her şeyi de vurdu. Dolu, tarladaki tüm otları da vurdu, tarladaki
tüm ağaçları da kırdı.
9:26- Sadece İsrailoğullarının bulunduğu
Goşen diyarında dolu yoktu.
9:27- Paro (adamlarını) gönderdi. Musa ile
Harun'u da çağırttı ve onlara dedi ki: “Bu sefer hata ettim (suç işledim)!
Tsadik olan Yahwe’dir! Ben ve halkım da şerli (zalim, kötü) olanlarız.
“צַדִּ֥יק” (tsadik), “doğru olan, dürüst, adil olan” demektir.
9:28- Yahwe’ye de dua edin! Bu ilahi gök
gürültüleri ve dolu yeterlidir. Sizi salacağım ve artık kalmayacaksınız!”
9:29- Musa da ona dedi ki: “Şehirden (Menfis’ten) çıkar çıkmaz
ellerimi Yahwe’ye açacağım. Gök gürültüleri de kesilecek, artık dolu da
olmayacak. Yeryüzünün Yahwe’nin olduğunu
da anlayacaksınız.
9:30- Sana ve kullarına gelince,
Yücelerin Yahwe’sine karşı henüz takvalıı olmadığınızı biliyorum.”
ı “תִּ֣ירְאִ֔” (tira)
kelimesi, “saygı duymak, dikkat etmek, korkmak ve utanmak” gibi anlamlara
gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da “تَّقْوٰ” "takva" sözcüğüdür. “Allah’a
karşı takvalı olmak” da kısaca “Allah’ın rızasını kazanmak için emirlerini
yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak” şeklinde tarif edilebilir.
9:31- Keten ve arpa ezildi. Arpa olgunlaşmıştı,
keten ise gonca açıyordu.
9:32- Ancak, buğday ve kavuzlu (kaba) buğday vurulmadı; onlar
geç olgunlaşıyorlar.
Dolu felaketi keten ve arpanın hasat
zamanı yaşandı. Bu nedenle de Mısır, ekonomik açıdan büyük bir zarar görmüştü.
Ancak buğdaylar ise henüz büyümediklerinden bu beladan etkilenmemişlerdi.
9:33- Ve Musa Paro’nun yanından ayrıldı
ve şehirden çıktı. Ellerini de Yahwe’ye açtı. Gök gürültüsü de dolu da kesildi
ve artık yeryüzüne yağmur yağmadı.
9:34- Paro da yağmurun, dolunun ve gök
gürültüsünün kesildiğini görünce bir daha hata etti (suç işledi) ve kendisi de
kulları (Paro’ya hizmet edenler) da yüreklerini katılaştırdılar.
9:35- Ve Yahwe’nin, Musa’ya dediği gibi, Paro’nun
yüreği katılaştı ve İsrailoğullarını salmadı.
10. Bab
Sekizinci bela: Çekirge
10:1-
Ve Yahwe, Musa ile
konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun yanına gel. Çünkü onun da kullarının (hizmetkarlarının) da yüreğini
katılaştırdım ki bu işaretlerimi onların arasında gerçekleştireyim.
10:2-
Mısırlılara
yaptıklarımı ve aralarında gerçekleştirdiğim işaretleri de oğlunun ve oğlunun
kulaklarına anlatman için... Benim de Yahwe olduğumu anlayacaksınız!”
10:3- Musa ile Harun da Paro’nun yanına
geldiler ve ona dediler ki: “İbranilerin İlahı (Yücesi Olan) Yahwe diyor ki: “Benim
önümde boyun eğmeyi ne zamana kadar reddedeceksin? Halkımı salıver ki bana
kulluk (hizmet) etsinler.
10:4- Eğer halkımı salmazsan, yarın topraklarına
çekirgeler getireceğim,
10:5- Ve yeryüzünü örtecekler. Öyle ki
kimse (kendi)
toprağını göremeyecek. Doludan size kalan çok az şeyi de yiyecekler. Sizin için
tarlada yetişen her ağacı da yiyecekler.
10:6- Ve yeryüzünde bulundukları günden
bu güne kadar ne atalarınızın ne de atalarınızın atalarının görmediği kadar
senin evine de kullarının evlerine de tüm Mısırlıların evlerine de dolacaklar.”
Ve döndü ve Paro’nun yanından çıktı.
10:7- Paro’nun kulları da ona dediler ki:
“Bu adam ne zamana kadar bize tuzak kuracak? Adamları salıver de İlahları (Yüceleri Olan) Yahwe’ye kulluk (hizmet)
etsinler. Mısır’ın yıkıldığını hâlâ anlamıyor musun?’
10:8- Ve Musa ile Harun Paro’nun yanına
getirildiler. Onlara dedi ki: “Gidin, İlahınız (Yüceniz Olan) Yahwe’ye kulluk
edin. Ancak tam olarak kimler gidecek?”
10:9- Musa da dedi ki: “Gençlerimizle,
yaşlılarımızla, oğullarımızla, kızlarımızla, davarımızla ve sığırlarımızla
gideceğiz. Çünkü bu, bizim için Yahwe’nin bir haccıı (bayramı)!”
ı“חַ֖ג” (hac), bayram demektir.
10:10- Onlara dedi ki: “Sizi çocuklarınızla
salacağım, Yahwe de sizinle olsun, öyle mi! Baksana bu şer (kötülük) önünüzde duruyor.ı
Bu ifade ile “belli ki aklınızda
bir kötülük var.” Şeklinde de anlaşılabilir.
10:11- Hayır! Sadece adamları gidin
ve Yahwe’ye kulluk edin. Çünkü istediğiniz şey budur.” Ve Paro’nun huzurundan
kovuldular.
ı “הַגְּבָרִ֖” (agbara) sözcüğünün Arapça
karşılığı “rical demektir. Rical sözcüğünün Türkçe karşılığı da ‘adamlar’
ifadesidir. Rical kelimesi “olgunlaşmış, yiğit, cesur, adam” demektir. Rical
kelimesi cinsiyet belirtmez. Bu sözcük Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.
10:12- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Çekirgeler için elini Mısır topraklarına doğru uzat ki onlar da Mısır
diyarına çıksınlar ve memleketin tüm otlarını ve doludan arta kalan her şeyi yesinler!”
10:13- Musa da asasını Mısır topraklarına
doğru uzattı. Yahwe de tüm gün ve tüm gece ülkenin üzerine doğu rüzgârını
gönderdi. Sabah olduğunda da doğu rüzgarı çekirgeleri getirdi.
10:14- Ve çekirgeler tüm Mısır diyarına
çıktılar ve Mısır’ın tüm topraklarında konakladılar. (Bela) son derece ağırdı. Onlardan
önce onlar gibi çekirgeler yoktu, onlardan sonra da olmayacak.
10:15- Ve tüm yeryüzünü kapladılar ve
ülkeyi kararttılar. Memleketteki her bitkiyi de dolunun bıraktığı ağaçların tüm
meyvelerini de yediler. Bütün Mısır topraklarında ağaç da tarlada yetişen tek
bir bitki de kalmamıştı.
10:16- Paro da Musa ile Harun’u çağırttı
ve dedi ki: “Yüceniz Yahwe’ye de size karşı da hata (suç) işledim.
10:17- Şimdi, lütfen bu sefer de hatamı (suçumu) bağışla ve bu ölümü
benden alması için İlahınız (Yüceniz Olan) Yahwe’ye dua et!”
10:18- (Musa), Paro’nun yanından çıktı ve Yahwe’ye dua
etti.
10:19- Yahwe de batıdan kuvvetli bir
rüzgâr estirdi ve çekirgeleri aldı ve Sazlık Denizineı sürdü. Mısır’ın
tüm topraklarında tek bir çekirge kalmamıştı.
Kızıldeniz’in Tevrat metnindeki adı
“יָ֣מָּה סּ֑וּף” Yam Suf’tur. Hint Okyanusu'nun bir uzantısı olup Arabistan
Yarımadası ile Afrika kıtası arasında, iki kıtayı ayıran deniz, klasik Batı
kaynaklarında Grekçe “Erythra Thalassa” (Eritre Denizi), Latince “Erytracum/Rubrum
Mare” (Kırmızı Deniz) olarak isimlendirilirdi. Diğer dillere bu anlamda (Bahr-ı
Ahmer, Red Sea, Mare Rosso vb) tercüme edilen Kızıldeniz, Yahudi kaynaklarında “Sazlık
Denizi” (Yam Suf) olarak bilinmektedir. Kıyılarındaki kiremit rengi
topraklarla kırmızı mercan kayalarının yansıması sebebiyle suyunun kızıla yakın
görünmesinden dolayı “Kızıldeniz” olarak isimlendirildiği belirtilen deniz,
Süveyş Körfezi'nin kuzey ucundaki Kulzüm şehrinden dolayı '“Bahrü’l Kulzüm”;
üzerinde bulunan şap denilen mercan kayalıklarından dolayı “Şap Denizi”
adlarıyla anılmaktadır. İçinden çıkılmaz güç durumlara işaret eden “şapa
oturmak” tabiri, bu denizin kıyıya yakın sığ sularında seyreden küçük gemi ve
kayıkların sık sık mercan kayalıklara oturmasından dolayı yaygınlaşan bir deyim
haline gelmiştir.
10:20- Fakat Yahwe, Paro’nun yüreğini
katılaştırdı. O da İsrailoğullarını salmaya yanaşmadı.
Dokuzuncu bela: Zifiri karanlık
10:21- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Elini göğe doğru uzat ki, Mısır diyarın karanlık olsun, hatta
hissedilebilen bir karanlık olsun!”
10:22- Musa da elini göğe doğru uzattı ve
tüm Mısır diyarını 3 gün zifiri karanlık kapladı.
10:23- 3 gün boyunca da birbirlerini
görmediler. Kimse de yerinden kalkamaz oldu. Fakat İsrailoğullarının evleri
aydınlıktı.
10:24- Paro da Musa’ya seslendi ve dedi
ki: “Gidin ve Yahwe’ye kulluk (hizmet)
edin. Küçükleriniz de sizinle gelebilir, ancak davarınız ve sığırlarınız kalsın!”
Bu kadar mucizeye rağmen küfründe
inat eden Paro, yine taktik değiştiriyor ve bu kez ailelerin de gitmesine izin
veriyor, ancak İsrailoğullarının geri dönmelerini sağlamak için temel varlıkları ve geçim kaynakları olan
hayvanları onlara vermiyor ve onları rehin tutmak istemektedir.
10:25- Musa da dedi ki: “İlahımız (Yücemiz Olan) Yahwe’ye kulluk
etmek için gereken hayvanları ve kurbanlıkları sen mi sağlayacaksın?
10:26- Sığırlarımız da bizimle gelecekler
ve (geride) tek
bir toynak dahi kalmayacak! Çünkü İlahımız (Yücemiz Olan) Yahwe’ye kulluk
(hizmet) etmek için onlardan (kurban) seçeceğiz ve oraya
gelinceye kadar Yahwe’ye neyle kulluk etmemiz gerektiğini bilmiyoruz.”
10:27- Yahwe de Paro’nun yüreğini
katılaştırdı. O da onları salmaya yanaşmadı.
10:28- Ve Paro ona dedi ki: “Benden uzak
dur! Kendine dikkat et ve bir daha yüzümü görme (karşıma çıkma)! Çünkü yüzümü
gördüğün gün öleceksin!”
10:29- Musa da dedi ki: ‘İyi konuştun, yüzünü
bir daha görmeyeceğim!’
11. Bab
Onuncu bela: Behorların (ailelerin ilk doğan erkek çocuklarının)
ölümü
11:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Paro’nun da Mısır’ın da başına bir bela daha getireceğim. Sonra da buradan
gitmene izin verecek. Seni bıraktığında da eksizsiz olarak tamamınızı kovmuş
olacak!
11:2- Şimdi halkın kulağına konuş (onlara gizlice söyle). Komşuları
olan her erkekten de komşuları olan her kadından da gümüş mücevherler ve altın
mücevherler istesinler.”
11:3- Yahwe de Mısırlıların gözünde halka
(İbranilere) lütufta
bulundu. Musa denen adam da Mısır
diyarında Paro’nun kullarından (yönetici konumundaki hizmetkarlarından) ve
halkından saygı görüyordu.
11:4- Ve Musa (Paro’ya) dedi ki: “Yahwe diyor
ki: ‘Gecenin ikiye bölündüğü anda (gece yarısında) Mısır’ın ortasına çıkacağım;
11:5- Ve tahtında oturan Paro’nun behorundanı,
değirmenin arkasındaki şifhanın (kadın
hizmetkarın) behoruna kadar tüm behorlar, hatta hayvanların (sığır ve
davarın) da ilk doğanları ölecek!
Bir annenin doğurduğu
ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise,
sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.
11:6- Ve tüm Mısır topraklarında eşi
benzeri görülmemiş ve bir daha da olmayacak büyük bir feryat kopacak!
11:7- Ancak, insan ya da hayvan olsun,
İsrailoğullarının hiçbirine bir köpek dahi dişini bilemeyecek! (Onlara kin duymayacak!). Yahwe’nin,
Mısırlılar ile İsrailliler arasında nasıl bir ayırım yaptığını da bu şekilde
öğreneceksiniz.
11:8- Senin tüm kulların da yanıma gelecekler
ve Bana secde edecekler ve “Sen ve senin izinden giden tüm halk (Mısır’dan) çıkın gidin!”
diyecekler. Ve (Musa), büyük bir öfkeyle Paro’nun yanından çıktı.
11:9- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Mısır diyarındaki mucizelerim çoğalsın diye Paro sana kulak asmayacak.”
11:10- Ve Musa ile Harun, tüm bu mucizeleri
Paro’nun önünde yaptılar. Yahwe de Paro’nun yüreğini katılaştırdı, o da
İsrailoğullarını ülkesinden salmaya yanaşmadı.
12. Bab
12:1-
Ve Yahwe, Mısır diyarında Musa ve Harun ile konuştu ve onlara dedi ki:
12:2- “Bu ay sizin için ayların başlangıcı
olacak. Bu, sizin için yılın aylarının ilkidir.
12:3- İsrail halkının hepsiyle konuşun
ve deyin ki: ‘Bu ayın onuncu gününde, her biri babasının evi için (kişi başı) bir davar yavrusu (kuzu
veya oğlak) ve kendiniz için de bir davar yavrusu alacaksınız,
12:4- Ev de 1 davar yavrusu için küçükse
(yetersizse), o
zaman kendiniz ve evinizin yanındaki komşunuz, canlarınızın sayısına göre 1
tane alacaksınız. Davar yavrusunun (pay) sayısını da herkesin yediğine
göre yapacaksınız.
12:5- Size ait olan davar yavrusu kusursuz
ve birinci yaşında 1 erkek olacak. Onu da koyunlardan ya da keçilerden
alacaksınız.
12:6- Ve onu ayın 14’üncü gününe kadar
tutacaksınız. İsrail toplumunun her topluluğu da akşamüstü onu kesecek.
12:7- Ve onun kanından alacaklar, onu
yiyecekleri evlerin kapısının iki direğine (yan pervazlarına) de kirişine (üst pervazına)
de sürecekler.
12:8- Eti de o gece ateşte kızartıp yiyecekler
ve mayasız ekmek (yemek)
ve acı otlarla yiyecekler.
Acı otların; yaban turpu, kıvırcık
marul, yaban marulu, hurma sarmaşığı ya da hindiba olduğu yönünde görüşler
vardır.
12:9- Ve onu az pişmiş ya da suda
haşlanmış olarak yemeyin. Başını, bacaklarını ve içlerini de birlikte ateşle
kızartın.
12:10- Sabaha kadar da ondan hiçbir şey
kalmayacak. Sabaha kadar ondan kalanı da yakacaksınız.
12:11- Ve onu şu şekilde yemelisiniz: beliniz
kuşaklı, ayakkabılarınız ayağınızda, asanız da elinizde (olacak şekilde) aceleyle
yiyeceksiniz. Bu, Yahwe için bir Fısıhtır (Kurban -geçiş- Bayramıdır).
“הַפָּ֑סַ” (pesah), geçmek, atlamak
demektir. Günümüzde “Fısıh Bayramı” ve “Paskalya Bayramı” denmektedir.
12:12- O gece Mısır diyarından geçeceğim
ve Mısır diyarında her insan ve hayvanın behorunu vuracağım. Mısır’ın tüm
ilahlarına (yücelerine)
karşı da hükümleri uygulayacağım. Yahwe Benim.
Bir annenin doğurduğu
ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise,
sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.
12:13- Kan da sizin için bulunduğunuz
evlerin üzerinde bir işaret olacak. Kanı görünce üzerinizden geçeceğim. Mısır
diyarını vurduğumda da sizi yok edecek hiçbir bela (felaket) olmayacak.
12:14- Bu da sizin için bir sonsuza dek
bir anma günü olacak ve onu bir kuralı olarak nesilleriniz boyunca Yahwe
için bir hac (bayram)
olarak kutlayacaksınız.
ı Bazı
ayetlerde “חֻקַּ֥ת” (chukat), bazılarında ise “תוֹרַ֖ת”(torah) (Çıkış: 12:49) sözcüğü geçtiği halde her ikisi
sözcüğün de aynı şekilde “kanun” veya “yasa” şeklinde Türkçeye çevrildiği
görülmektedir. Bu nedenle bu iki sözcüğü ve aralarındaki farkı inceleyelim:
Her iki kelime
de İbranicede dinî ve hukuki bağlamda kullanılır ve “yasa”, “kanun” veya “tüzük”
gibi anlamlara gelir.
Fakat
aralarında bazı nüanslar da mevcuttur:
חֻקַּ֥ת (chukat):
*Daha spesifik ve ayrıntılı
yasalara atıfta bulunur.
*Genellikle dini
veya ahlaki kuralları içerir.
*Tevrat'ta ve diğer İbranice metinlerde daha yaygın
olarak kullanılır.
תוֹרַ֖ת (torah):
*Daha geniş ve genel
yasaları kapsar.
*Dini ve ahlaki kuralların yanı
sıra tarihi ve ritüel öğeleri de içerir.
*Yahwe’nin Musa'ya verdiği yasa olarak da bilinir.
Özetle: חֻקַּ֥ת (chukat), Dini ve
ahlaki kuralları içeren daha spesifik yasalara atıfta bulunur. תוֹרַ֖ת (torah)
ise dini, ahlaki, tarihi ve ritüel öğeleri içeren daha geniş bir yasa
sistemidir.
Aralarındaki farkı birer örnek
ile de gösterelim:
חֻקַּ֥ת (chukat): “Şabat'ı
kutsal tutmak için hangi kurallara uymalıyız?”
תוֹרַ֖ת (torah): “Tevrat'ta
hangi yasalar bulunur?”
Bu
nedenle çeviride “חֻקַּ֥ת” (chukat) sözcüğünün yeri “kural”; “תוֹרַ֖ת”(torah)
sözcüğünün geçtiği yeri de “yasa, kanun” şeklinde çevirdik.
12:15- 7 gün matsa yiyeceksiniz; ancak
ilk gün evlerinizden mayayı çıkaracaksınız. Kim, birinci günden yedinci güne
kadar kim hamets yerse; o can İsrail’den sökülüp
atılacak!
Matsa; mayalanmamış ve fermente edilmemiş
yiyecek demektir. Hamets ise; mayalanmış ve fermente edilmiş yiyecek
demektir. Hamets, buğday, arpa, yulaf, mısır ve çavdar gibi tahılların
mayalanması durumudur. Matsa zorunluluğu sadece ilk gecedir. Diğer günlerde ise
matsa yemek mecburi değil, isteğe bağlıdır. Ancak tüm bayram süresince, yani 7
gün boyunca mayalı olan bir şeyi yemek ise yasaktır. Çölde ise 6 gün boyunca
matsa yenileceğini göreceğiz. (Bkz: Yasanın Tekrarı, 16:8)
“Mayalı yiyen birinin cemaatten
atılması” cezası Tevrat'ta “כָּרַ֧ת” (karet) olarak isimlendirilmektedir.
Kelime olarak “kökünü kazıma, izole etme, yok etme ve imha'” gibi anlamlara gelen
''karet” dini ve toplumsal kurallara uymayan bir Yahudi’nin “cemaatten atılması”
demektir. Kurumsallaşmasından önce “karet” cezasını hak eden birinin çocuklarının
çok küçük yaşta öleceği, kendisinin de çok uzun yaşamayacağı, Mesela 50 ya da
60 yaşına gelmeden bu dünyadan ayrılacağı kabul ediliyordu.
Kareti
hak eden kimse, iyi ve erdemli biri ise gelecek dünyada ruhlar alemindeki payını
kaybetmeyeceği; kötü biri ise ruhu bedeninden ayrılıncaya kadar 12 ay boyunca
ceza göreceği. 12 ayın sonunda ise bedenin ortadan kalkarak ruhunun yakılacağı
ve bunların bir rüzgarla savrulup tamamen yok edilmek suretiyle
cezalandırılacağı kabul ediliyordu. Ancak din adamları cemaatlerini disiplinli
hale getirmek ve dini emirlerin uygulanabilirliğini artırmak için bu cezayı
maddi-fiziki bir şekle büründürmüşler ve bu cezayı hereme
dönüştürmüşlerdir.
Hıristiyanlıktaki
aforoza tekabül eden “herem”, “kurallara uymayan bir kimseyi toplumdan dışlamak”
anlamına geliyordu. Köken itibariyle Eski Ahid'e dayansa da bir ceza biçimi
olarak sürgün sonrası dönemde geliştirilmiş, Talmudik dönemde de şekillenip
kurumsallaşmıştır.
Putperestlik, Sebt (Şabata) kurallarına
uymamak, zina, nikah düşmeyen akraba ile cinsel ilişki kurmak,
kaşer olmayan gıdaları tüketmek ve Fısıh’ta mayalı yeme başta
olmak üzere, sonraki süreçte 24 farklı suça verilen 3 türlü herem ortaya
çıkmıştır: “Vezifa” “nidyy” veya “şam'ata” ve “ahramta”, “Nezifa”. Heremin
en hafifi olup bir cemaat yöneticisine veya din adamına karşı yapılan
saygısızlık durumlarında verilmekteydi. Cezalı Yahudi bu süre zarfında hakaret
ve saygısızlık yaptığı kimseyle karşılaşmamaya dikkat eder. Çoğunlukla evinde
oturur, az konuşur ve hüzünlü görünerek pişmanlığını göstermeye çalışırdı. “Niduy”
veya “şam ata” ise biraz daha ağırlaştırılmış beremdi. Dini ve sosyal
kuralların ihlalinde verilen bu cezanın süresi ise 30 gündü. Mücrim bu süreçte
pişmanlık duymazsa süreye 30 gün daha ilave edilebilirdi.
Cezalı
kimsenin yıkanması, tırnaklarını kesmesi ve ayakkabı giymesi yasaktı. Ceza
sırasında ölen biri için yas tutulmaz, defninden sonra mezarının başına bir taş
konurdu. Bu taş Tevrat'ta bahsi geçen taşlama (recm) cezasını sembolize ederdi.
Heremin
en ağırı ise “ahramta” adı verilen türüydü. Cezalı kimse cemaatten tamamen
atılır, dini ya da sosyal herhangi bir cemiyetten asla kabul görmezdi. Cezayı
alan kimse aşağılanır, hakarete uğrar ve saçları kesilirdi. Bet din gerekli
görürse mallarını müsadere ederek cemaat malı (hefker) ilan edebilirdi.
Heremler,
cemaat üzerindeki manevi baskıyı artırmak için genelde sinagoglarda ya da
mukaddes kabul edilen mekanlarda ilan edilirdi. (Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N.
Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 782,783)
12:16- İlk günü kutsal bir miqra (dini bildiri için toplanma), 7’nci
günü de kutsal bir miqra (dini bildiri için toplanma) olacak. Onlarda,
herkesin yemesi gerekenler dışında, sizin tarafınızdan hiçbir melahaı
yapılmayacaktır.
ı“melaha”, yaratıcı iş anlamına gelmektedir.
Ancak bu kavramın içine nelerin girdiği Tevrat’ta belirtilmemiş. Yahudi din
bilginleri ise, Talmut kitaplarında yapılmaması gereken 39 tane iş
belirlemişler.
12:17- Matsaları da gözetmelisiniz.
Ordularınızı Mısır diyarından tam olarak bu gün çıkarmış olacağım. Ve bu günü
nesilleriniz boyunca ebedi bir kural olarak tutacaksınız.
12:18- Birinci ayın 14’üncü gününün akşam
vaktinden ayın 21’inci gününün akşam vaktine kadar da matsa (mayalanmamış, fermente edilmemiş
yiyecek) yiyeceksiniz.
12:19- 7 gün de evlerinizde maya
bulunmayacak; Çünkü kim hametsi (mayalanmış,
fermente edilmiş yiyeceği) yerse ister misafir olsun ister ülkede doğmuş
olsun, o can İsrail toplumundan sökülüp atılacak!
12:20- (O günlerde) mayalı hiçbir şey yemeyin; yaşadığınız
her yerde matsa yiyin.”
12:21- Musa da İsrail’in yaşlılarının (liderlerinin) tümünü çağırdı ve
onlara dedi ki: “Çıkın, ailenize göre yavru davarı seçin ve fısıh (geçiş)
kurbanını kesin.
12:22- Bir demet de zufa otuı
alın ve leğendeki kana batırın. Leğendeki kanla da kapının iki direğine (yan pervazlarına) ve kirişine (üst
pervazına) sürün. Hiçbiriniz de sabaha kadar evinizin kapısından çıkmayın.
ı Tevrat'ta “אֵז֗וֹב” (ezov) olarak geçen
bu bitkinin, “zufa otu” veya “çördük otu” veya botanik biliminde “hiyssopus
offıcinalis bitkisi” olduğu belirtilmektedir.
12:23- Çünkü Yahwe, Mısırlıları
cezalandırmak için geçecek. Kiriş (üst
pervaz) ile iki direk (yan pervaz) üzerindeki kanı gördüğünde de
Yahwe o kapıyı atlayacak (geçecek). Yıkıcıya (ölüm meleğine) da evlerinize
girip ölümcül vuruşu yapma izni vermeyecek.
12:24- Bunu da (bu uygulamayı da) kendiniz ve
oğullarınız için ebedi bir kanun olarak koruyun.
25- Yahwe’nin vadettiği üzere, size
vereceği ülkeye vardığınızda da bu kulluğu (hizmeti) koruyacaksınız (sürdüreceksiniz).
12:26- Çocuklarınız da size “Bu kulluk (hizmet, ibadet) ile ne demek
istiyorsunuz (sizin için ne anlama geliyor)?” dediklerinde;
12:27- “Bu, Yahwe için Fısıh kurbanıdır.
Çünkü O, Mısırlıları vurduğunda İsrailoğullarının evlerinin üzerinden geçmiş ve
bizi bağışlamıştı. Halk (İsrailoğulları)
da rüku ve secde etmişti.” diyeceksiniz.
Yahwe için yapılan
secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27;
20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10
12:28- İsrailoğulları da gittiler ve öyle
yaptılar. Yahwe’nin, Musa’ya ve Harun’a emrettiği gibi yaptılar.
12:29- Ve öyle oldu. Yahwe, tahtında
oturan Paro’nun behorundan tutukevindeki tutsağın behoruna kadar Mısır
diyarında tüm behorları gece yarısı vurdu. Hayvanların (sığır ve davarın) behorlarının
tümünü de...
12:30- Paro da gece vakti (yatağından) kalktı. O da onun kullarının
(hizmetkarları) hepsi de Mısırlıların hepsi de... Ve Mısır’da büyük bir çığlık
koptu. Ölüsü olmayan ev de yoktu!
İsrailoğullarını
salıvermeyi reddeden Paro’yu ikna etmesi için Yüce Allah’ın, Paro’ya ve halkına
gösterdiği 9 ayetin (kanıt, işaret, mucize) neler olduğu Tevrat’ta “bela”
şeklinde açıkça belirtilmektedir.
Bunlar sırasıyla şöyledir: Kan
(Çıkış, 7:14-25), kurbağa (Çıkış, 8:1-15), bit (Çıkış, 8:16-19), haşere
(Çıkış, 8:20-32), salgın hastalık (dever) (Çıkış, 9:1-7), çıban
(Çıkış, 9:8-12), dolu (Çıkış, 9:13-35), çekirge (Çıkış, 10:1-20)
ve zifiri karanlık (Çıkış, 10:21-29)
Bu
ayetler (belalar) Paro’ya haber verilerek gösterilen işaretlerdir. Bu belalar, Paro
ve halkı için büyük felaketlere neden oldu.
Paro
ve halkının yaşadığı en büyük felaket ise; insanların ve hayvanlarının
İbranicede “behor” adı verilen ilk doğan erkek çocuklarının aynı gece
ölmesidir. Bu olay Tevrat’ta Çıkış Kitabı’nda ayrıntılı olarak anlatılmaktadır
(Çıkış, 11:1-10; 12:1-32).
Bu
belanın (felaketin) diğerlerinden farkı; öncekiler İsrailoğullarını bırakması
için Paro’ya gösterilen işaretler (uyarılar) idi. Bu defa Paro’dan
İsrailoğullarını serbest bırakması da istenmemiştir. İsrailoğullarını serbest bırakmayan
Paro’ya ve ona uyan halkına verilen cezadır.
Bu
cezadan sonra Paro’ya ve yandaşlarına son bir ceza daha verilecek ve hepsi suda
boğulacak.
Kur’an’da
ise Musa’ya verilen 9 ayetten (kanıt, işaret, mucize)
söz edilmekte, ancak bunların hepsinden söz edilmemektedir (Araf, 7:101; Neml,
27:12). Kur’an’da
Araf, 7:133 ayetinde “tufan (sel), çekirge, haşere, kurbağa ve kan” şeklinde
sadece 5 ayetten (kanıt, işaret, mucize) söz
edilmektedir. Tevrat’ta söz edilmeyen, ancak Kur’an’da belirtilen “tufan” (sel)
mucizesi, büyük bir ihtimalle Tevrat’ta sözü edilen “dolu” mucizesi neticesinde
oluşan bir felakettir.
12:31- Ve (Paro), Musa ile Harun’a
seslendi ve dedi ki: “Kalkın! Siz de İsrailoğulları da halkımın arasından çıkın!
Git ve aynen dediğin gibi Yahwe’ye kulluk (hizmet) et!
Paro’nun, sabahı da beklemediği,
Musa ve Harun’u da ayağına çağırmadığı ve felaketin vermiş olduğu dehşet ile
onlara haber gönderdiği anlaşılmaktadır.
12:32- Dediğiniz gibi de davarlarınızı da
sığırlarınızı da alın ve gidin, (kurbanlar
kesip dua ettiğinizde) beni de kutsayın!”
12:33- Mısırlılar da halkı (İsrailoğullarını) acele etmeye
ve ülkeyi terk etmeye zorladılar ve “(Yoksa) hepimiz öleceğiz!” dediler.
12:34- Halk da mayalanmamış hamurlarını aldı.
Erzakları da giysilere sarılmış halde omuzlarındaydı.
“מִשְׁאֲרֹתָ֛” (mişarot) sözcüğü, “erzak”,
“eşya” veya “hamur teknesi” anlamına gelebilir.
12:35- İsrailoğulları da Musa’nın dediği
gibi yaptı ve Mısırlılardan gümüş takılar ve altın takılar ve giysiler
istediler.
12:36- Yahwe de Mısırlıların gözünde
halka lütufta bulundu. Böylece onlara istediklerini verdiler. Ve Mısırlıları (mallarını alarak) soydular.
12:37- Ve İsrailoğulları Ramases’ten
Sukkot’a doğru yola çıktı.ı Ve çocuklar dışında yaklaşık 600 bin
adam vardı.ıı
ı Burada ve Çıkış, 1:11’de geçen “Ramases”
sözcüğü; Başlangıç, 47:11’de geçen Raamses’ten farklıdır.
Bazıları bunun Mısır’daki Tjek ya da
Sekhut olduğunu belirtirler. Ancak “sukkot”un, Sami dilinde “çadırlar” veya “kabinler”
anlamına gelen bir kelime olduğunu söyleyenler de vardır.
ıı
“הַגְּבָרִ֖”
(agbara) sözcüğünün Arapça karşılığı “rical” demektir. Rical sözcüğünün Türkçe
karşılığı da ‘adamlar’ ifadesidir. Rical kelimesi “olgunlaşmış, yiğit, cesur,
adam” demektir. Rical kelimesi cinsiyet belirtmez.
12:38- Karışık bir kalabalık da (Mısır’dan) onlarla birlikte
çıktı.ı Davar ve sığırlardan çok sayıda hayvan da...
ı Bu karışık kalabalık, Musa’ya iman
eden farklı milletlerden kişiler de olabilir; Paro’nun zulmünden kaçan
başkaları da olabilir.
12:39- Ve Mısır’dan getirdikleri hamurdan
matsa (mayasız) çörekler
pişirdiler. Çünkü hamur mayalı değildi. Çünkü Mısır’dan kovulmuşlardı ve bekleyemezlerdi.
Kendileri için de erzak hazırlayamamışlardı.
12:40- İsrailoğullarının Mısır’da
yaşadıkları süre 30 yıl ve 400 yıl idi.
12:41- Ve öyle oldu. 430 yılın bitiminde
ve aynı günde, Yahwe’nin tüm orduları Mısır diyarından çıktılar.
İsrailoğullarının, Yusuf Nebi
zamanından itibaren Mısır'da tam olarak 210 yıl kaldıkları yönünde bir görüş
vardır. Bu görüşü savunanlar, burada geçen 430 yılın, İbrahim Nebi'nin Ur’dan
çıkıp Mısır’a gitti dönemden itibaren, İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışına
kadar geçen tüm süreyi kapsadığını belirtilmektedir. Bunun da İbrahim Nebi’ye “Ve
Yahwe Abram’a dedi ki: “Şunu iyi bil ki, senin soyun, kendilerine ait olmayan
bir diyarda bir garip (sığıntı, sürgün, yabancı) olacak ve onlara kulluk
edecekler ve (o diyarın sakinleri) onlara 400 yıl eziyet edecek.” (Başlangıç, 15:13) ayetiyle bildirildiğini,
bu sürenin de bu anlaşmadan 30 yıl sonra İshak'ın doğumuyla başladığını öne
sürmektedirler. (İbn Ezra, II. 252; Sforno, s. 34 1)
12:42- Yahwe’nin, Mısır diyarından
çıkarmak için onları nasıl gözettiyse, nesiller boyunca tüm İsrailoğullarının da
Yahwe için gözetecekleri gece de budur.
12:43- Ve Yahwe, Musa ile Harun’la
konuştu ve onlara dedi ki: “Pesah’ın kuralı şudur: Hiçbir yabancı ondan yemeyecek,
“הַפָּ֑סַ” (pesah), geçmek, atlamak
demektir. Günümüzde “Fısıh Bayramı” ve “Paskalya Bayramı” denmektedir.
Bu kuralların, Musa ve Harun Nebiye
14 Nisan’da öğretildiği kabul edilmektedir. (Raşy, II,132)
12:44- Parayla satın alınan her kul (hizmetçi) erkek de ancak sünnet
edildikten sonra ondan yiyebilir.
12:45- Hiçbir yabancı da ücretli kul (hizmetçi) da ondan
yemeyecektir.
Bu yabancılar, İbranilerle birlikte
Mısır’dan kaçan, ancak henüz iman etmemiş ve sünnet olmamış kişilerdir. Maaş
karşılığında çalışan kullar (hizmetkarlar) da Fısıh Bayramı yemeğinden yiyemez.
12:46- Ve (kesilen kurban) bir evde yenecek.
Dışarıya da etten çıkarma, onun kemiğini de kırma.
Kurbanda payı olan herkes aynı evde
ve birlikte yiyecek.
12:47- Tüm İsrail toplumu da buna uyacak.
12:48- Ve eğer bir yabancı misafir olup
seninle Yahwe için Pesah yapacaksa (Fısıh
Bayramı’nı kutlayacaksa), onun (ailesinin) tüm erkekleri sünnet olsun.
Sonra da yaklaşsın ve pesahını yapsın. Ve o diyarın yerlisi (sizden biri) gibi
olacak. Fakat hiçbir sünnetsiz ondan yemeyecek.
12:49- Bu hem yerli olan (sizden olan, Yahudi olan) hem
de aranızda yaşayan yabancı için tek bir tora (yasa) olacak!’
12:50- Ve öyle oldu. Tüm İsrailoğulları Yahwe’nin, Musa’ya ve
Harun’a emrettiği gibi yaptılar.
12:51- Ve öyle oldu. Yahwe,
İsrailoğullarının ordularını Mısır diyarından o gün (fısıh günü) çıkardı.
13. Bab
13:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
13:2- “İsrailoğulları arasındaki insan
ve hayvandan her rahim açan behorunu Benim için kutsayın. O, Benimdir!”
Bir annenin doğurduğu
ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız
ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.
13:3- Musa da halka dedi ki: “Mısır’dan,
kulluk (kölelik)
evinden çıktığın bu günü hatırla! Çünkü Yahwe, seni bu yerden kudretli bir elinin
kudretiyle çıkardı. Hamets (mayalanmış, fermente edilmiş yiyecek)
yenmeyecek.
13:4- Ve bugün ilkbahar ayında
çıkıyorsunuz.
“אָבִֽיב” (abib); “yeşil mısır
başakları” veya “yeşillik” anlamına gelir ve Abib ayı, buğdayın başağa geldiği
ve toprağın genellikle yeşilliğini yenilediği ilkbahar ayıdır. Burada söz
edilen ayın da 30’uncu kuzey paraleli üzerinde bulunan Mısır’da Nisan ayına
denk geldiği düşünülmektedir.
13:5- Yahwe’nin de seni Kenanlıların, Hitilerin,
Amorilerin, Hivilerin ve Yebusilerin ülkesine getirdiği ve seni, atalarına da sana
da vereceğine dair söz verdiği, süt ve bal akan topraklara getirdiği bu ayda bu
kulluğu (yükümlülüğü)
yapacaksın.
13:6- Ve 7 gün matsa (mayasız ve fermente edilmemiş
yiyecek) yiyeceksin. Yedinci gün de Yahwe için hac (bayram) olacak.
13:7- Ve 7 gün boyunca matsa yenilecek ve
senin yanında hamets (mayalanmış,
fermente edilmiş yiyecek) görülmeyecek. Bütün sınırlarının hiçbir yerinde de
hamets görülmeyecek.
13:8- O gün de oğluna bunu anlat ve de
ki: “Bu, Mısır’dan çıktığımda Yahwe’nin benim için yaptıkları içindir.
13:9- Ve bu, senin elinde bir işaret olacak.
Yahwe’nin Tevrat’ı (torası,
yasası) da ağzında olacak (dilinden düşmeyecek). Gözlerinde de bir zikir (hatırlatıcı)
olacak. Çünkü Yahwe, seni Mısır’dan kudretli bir el ile çıkardı.
“תּוֹרַ֥ת” (Tövrat); Tevrat (tora,
yasa) kelimesi ilk defa bu ayette geçmektedir.
13:10- Bu nedenle de bu yasayı her yıl
mevsiminde uygulayacaksın.
13:11- Ve öyle olacak. Yahwe, seni Kenan
diyarına getirdiğinde, sana ve atalarına söz verdiği gibi orayı sana verecek.
13:12- Açılan rahimlerin hepsini de Yahwe’ye
adayacaksın. Hayvanların (sığır
ve davarın) ilk doğanı (ilk doğan erkeği) da Yahwe’ye ait olacak.
13:13- İlk doğan her eşeği de bir davar
yavrusu (kuzu veya
oğlak) ile kurtaracaksın. Ve eğer onu kurtarmazsan, o zaman onun
boynunu kıracaksın. Oğullarının arasındaki tüm behorları da kurtaracaksın.
İlk doğan erkek çocukların fidyesi
5 gümüş şekeldi (selaim) olduğu belirtilmektedir. Yahudilikteki bu fidye
işlemine “pidyon ha-ben” adı verilmektedir. İşlem çocuğun doğumundan 1 ay sonra yapılmaktadır (Raşy, il,
478). “Pidyon ha-ben”in fidyesinin 5 şekel olması hakkında (Sayılar, 3:47-51)
Hayvanlar içerisinde kaşer (helal)
olmayan, ancak buna rağmen ilk doğanı Yahwe için ayrılan yegane hayvan eşektir.
(İbn Ezra, 1 1, 264; Raşy, il, 478; Sforno, 344)
13:14- Ve öyle olacak. Yarın (gelecekte) oğlun sana “Bu
nedir?” diye sorarsa, ona de ki: “Yahwe bizi Mısır’dan, kulluk (hizmetkarlık,
kölelik) evinden kudretli bir el ile çıkardı.
13:15- Ve öyle oldu. Paro, inat edip bizi
salmayınca, Yahwe de Mısır diyarındaki insanların behorundan, hayvanların
behoruna kadar tüm behorları öldürdü. Bu nedenle (hayvanlardan) rahmi açan tüm
behorları Yahwe’ye adıyorum ki oğullarımdan behor olanlarını kurtarmış olayım.
Bir annenin doğurduğu
ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise,
sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.
13:16- Ve (bu) senin elinde bir işaret, gözlerinde
de bir zikir (hatırlatıcı) olacak. Çünkü Yahwe, seni Mısır’dan kudretli bir
el ile çıkardı.”
13:17- Ve öyle oldu. Paro halkı saldığında, Yüceler onları Filistiler
diyarının yakın olan yolundan götürmedi. Yüceler, “İnsanlar savaş görürlerse
fikirlerini değiştirir ve Mısır’a dönerler.’ dedi.
13:18- Bu yüzden de yüceler, halkı
Kızıldeniz kıyısındaki çöl yoluna yönlendirdi. İsrailoğulları da Mısır
diyarından istekli olarak çıktılar.
Kızıldeniz’in Tevrat metnindeki adı
“יָ֣מָּה סּ֑וּף” Yam Suf’tur. Hint Okyanusu'nun bir uzantısı olup Arabistan
Yarımadası ile Afrika kıtası arasında, iki kıtayı ayıran deniz, klasik Batı
kaynaklarında Grekçe “Erythra Thalassa” (Eritre Denizi), Latince “Erytracum/Rubrum
Mare” (Kırmızı Deniz) olarak isimlendirilirdi. Diğer dillere bu anlamda (Bahr-ı
Ahmer, Red Sea, Mare Rosso vb) tercüme
edilen Kızıldeniz, Yahudi kaynaklarında “Sazlık Denizi” (Yam Suf) olarak
bilinmektedir. Kıyılarındaki kiremit rengi topraklarla kırmızı mercan
kayalarının yansıması sebebiyle suyunun kızıla yakın görünmesinden dolayı “Kızıldeniz”
olarak isimlendirildiği belirtilen deniz, Süveyş Körfezi'nin kuzey ucundaki
Kulzüm şehrinden dolayı '“Bahrü’l Kulzüm”; üzerinde bulunan şap denilen mercan
kayalıklarından dolayı “Şap Denizi” adlarıyla anılmaktadır. İçinden çıkılmaz
güç durumlara işaret eden “şapa oturmak” tabiri, bu denizin kıyıya yakın sığ
sularında seyreden küçük gemi ve kayıkların sık sık mercan kayalıklara
oturmasından dolayı yaygınlaşan bir deyim haline gelmiştir.
13:19- Musa da Yusuf’un kemiklerini
yanına aldı. Çünkü o (Yusuf),
İsrailoğullarına, “Yüceler sizi mutlaka hatırda tutacak ve (o zaman) kemiklerimi
de sizinle birlikte (Kenan diyarına) çıkaracaksınız!” diyerek yemin ettirmişti.
Yusuf’un, kardeşlerine ettiği
vasiyet, Başlangıç, 50:24-26 ayetlerinde yer almaktadır.
13:20- Sukkot’tan yola çıktılar ve çölün
kıyısındaki Etam’da konakladılar.
13:21- Yahwe de önlerinde gidiyordu. Gündüzleri,
onlara bir bulut sütunu ile geceleri ise onlara ışık veren bir ateş sütunu ile kılavuzluk
etti ki gece gündüz ilerleyebilsinler.
13:22- Gündüzleri bulut sütunu, geceleri de
ateş sütunu halkın önünden ayrılmadı.
14. Bab
14:1-
Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:
14:2- “İsrailoğullarına söyle, geri dönsünler
ve Migdol ile deniz arasındaki Pi Ahirot’un yakınlarında kamp kursunlar. Baal Sefon’un
önünde, onun tam karşısında deniz kenarında konaklayın.
Migdol (Kule), Pi Ahirot (Özgürlüğün
Ağzı) ve Baal Sefon (Kuzeyin sahibi) şeklinde adlandırılmış olan yerleşim
yerlerinin Süveyş Körfezi'nin batı kıyılarında yer alan bazı Mısır kasabaları
veya köyleri olduğu düşünülmektedir.
14:3- Paro da İsrailoğulları için “Onlar
memlekette sıkışıp kalmışlar, çöl de üstlerine kapandı (boşuna dolaşıp duruyorlar).”
diyecek,
14:4- Paro’nun yüreğin katılaştıracağım
ve (İsrailoğullarının)
peşine düşecek ve Paro ile ordusunun aracılığıyla da yücelik kazanacağım. Mısırlılar
da Benim Yahwe olduğumu anlayacaklar.
14:5- Ve Mısır melikine halkın (İsrailoğullarının) kaçtığı
söylendi. Paro ile kullarının (hizmetkarlarının) fikirleri de halka karşı
değişti ve “Biz ne yaptık? İsrail’i bize kulluk (kölelik) etmekten
alıkoyduk!” dediler.
14:6- Ve (Paro) savaş arabalarını hazırladı
ve halkını yanına aldı;
14:7- 600 seçkin savaş arabasını da
Mısır’ın (diğer)
tüm savaş arabalarını da hepsinin komutanlarını da (yanına) aldı.
14:8- Yahwe de Mısır meliki Paro’nun
yüreğini katılaştırdı. O da İsrailoğullarının peşine düştü. İsrailoğulları da büyük
bir coşkuyla çıkmaktaydılar.
14:9- Mısırlılar da onların peşine
düştüler. Paro’nun tüm atları, arabaları, süvarileri ve orduları, (İsrailoğulları) Pi Ahirot’un yakınında
ve Baal Sefon’un önünde deniz kenarında kamp kurarlarken onlara yetişti.
14:10- Paro yaklaştığında İsrailoğulları da
bakışlarını kaldırdılar. Ve işte, Mısırlılar onların ardından geliyorlardı! Büyük bir korkuya kapıldılar ve İsrailoğulları
Yahwe’ye feryat ettiler.
14:11- Musa’ya da dediler ki: “Mısır’da
mezar olmadığı için mi bizi çöle, ölüme götürdün? Mısır’dan bizi neden çıkardın?
Neden bize böyle davrandın?
14:12- Mısır’da sana “Bizi bırak, Mısırlılara
kulluk (kölelik)
edelim, dememiş miydik? Çölde ölmektense Mısırlılara kulluk etmek bizim için
daha tayyib (iyi, temiz, hoş, faydalı, sağlıklı) idi!
İsrailoğullarında tek bir görüş
hakim olmadığı görülmektedir. “Bazıları savaş arabalarına, bazıları ise atlarına
güvenir. Biz ise Yücemiz Yahwe’nin adına güveniriz!” (Mezmurlar, 20:7)
şeklindeki Yahwe’ye dua ederken; bazıları ise durumdan o denli korkuya kapılmış
ki, kölelik yaptıkları Mısır’dan çıktıkları için pişmandırlar ve öfkelerini
Musa’ya yöneltiyorlar.
14:13- Musa da halka dedi ki: “Korkmayın!
Dimdik durun ve Yahwe’nin bugün sizin için yapacağı yardıma (nusrete, kurtuluşa) tanık olun!
Bugün görmüş olduğunuz Mısırlıları bir daha asla görmeyeceksiniz.
14:14- Sizin için Yahwe savaşacak, siz de
sükunetinizi koruyun!”
14:15- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Neden bana yakarıyorsun? İsrailoğullarına söyle de yürümeye devam
etsinler!
Burada, Musa’nın da Yahwe’ye dua
etmekte olduğunu görmekteyiz.
14:16- Asanı da kaldır ve elini denizin
üzerine uzat. Onu yaracaksın! İsrailoğulları da denizin ortasında, kuru
toprakta ilerleyecekler.
“הַיָּ֖ם” (hayam), İbranicede deniz
demektir.
14:17- Ve işte, Mısırlıların da
yüreklerini katılaştıracağım ki onların ardından (denize) girecekler. Paro, tüm
ordusu, savaş arabaları ve süvarileri aracılığıyla da yücelik kazanacağım.
14:18- Paro ve savaş arabaları ve
süvarileri aracılığıyla da yücelik kazanacağım. Mısırlılar da Benim Yahwe
olduğumu anlayacaklar!”
14:19- İsrail ordusunun (kafilesinin) önünden giden
Yücelerin meleği de hareket etti ve onların arkasına geçti. Bulut sütunu da önlerinden
hareket etti ve arkalarında durdu.
14:20- Ve Mısır ordusu ile İsrail ordusu arasına
yerleşti. Burada bulut da karanlık da vardı. (Böylece) bütün gece de biri diğerine yaklaşmadı.
14:21- Musa da elini denizin üzerine
uzattı. Yahwe de bütün gece kuvvetli doğu rüzgârıyla denizi geri döndürdü ve
denizi kuruya dönüştürdü, sular da yarıldı.
14:22- İsrailoğulları da denizin içine kuru
toprağa girdiler. Su da sağlarında ve sollarında onlar için bir duvar oldu.
14:23- Mısırlılar da onları takip etti. Paro’nun
tüm atları da savaş arabaları da süvarileri de denizin ortasına doğru onları
takip ettiler.
14:24- Ve öyle oldu. Sabah nöbeti (fecr vakti) olduğunda Yahwe
ateş ve bulut sütununun içinden Mısır ordusuna baktı ve Mısır ordusunu
şaşkınlığa uğrattı.
İbranicede gecenin “Aşmoret,
Vardiya ve Nöbet” olarak 3 bölümünün olduğu; bunun gecenin son üçte biri olduğu
belirtilmektedir.
14:25- Arabalarının tekerleklerini sıkıştırdı
ve onları sürmelerini zorlaştırdı. Mısırlılar da “İsrail’den kaçalım! Çünkü Yahwe
onlar adına Mısırlılarla savaşıyor!’ dediler.
14:26- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Elini denizin üzerine uzat ki sular Mısırlıların da savaş arabalarının da
atlılarının da üzerine dönsün!”
14:27- Musa da elini denizin üzerine
uzattı. Sabah olunca da deniz yeniden eski gücüne döndü. Mısırlılar da (suya) doğru kaçıyordu. Yahwe de
Mısırlıları denizin ortasında devirdi.
14:28- Sular da geri döndü ve savaş arabalarını
da atlılarını da kendilerinden sonra denize giren Paro’nun bütün ordusunu da
kapladı. Onlardan bir kişi dahi kalmadı.
14:29- İsrailoğulları ise denizin içinde kuru
toprakta yürüyorlardı. Sular da sağlarında ve sollarında onlar için bir duvar
olmuştu.
14:30- O gün Yahwe, İsrail’i Mısır’ın elinden
kurtardı. Ve İsrail, deniz kıyısında ölmüş Mısırlıları gördü.
14:31- Ve İsrail, Mısırlıların üzerindeki
Yahwe’nin büyük kudretine tanık oldu. Ve halk, Yahwe’den korktu ve Yahwe’ye ve kulu
Musa’ya iman etti.
İbranicedeki
(Vayireu) sözcüğü, azamet ve asalet karşısında duyulan büyük saygının getirdiği
korku ve çekinmeyi ifade eder. Bu sözcüğün Arapça karşılığı huşudur. (Başlangıç,
28:17).
Musa ve İsrailoğullarının Mısır’dan
çıkışı ile Paro ve yandaşlarının onların peşlerine düşerek helak oluşu
Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır:
“Biz,
Musa’ya apaçık 9 ayet verdik. İsrailoğullarına sor. Onlara geldiğinde, Paro,
“Ey Musa! Ben, senin büyülenmiş olduğun varsayımında
bulunuyorum (zannediyorum).” demişti. Dedi ki “Sen biliyorsun ki,
bunları (kanıtları) uyarıcı ve aydınlatıcı olarak, göklerin ve yerin Rabbinden
başkası indirmez. Ey Paro, ben de senin mahvolmuş olduğun varsayımında
bulunuyorum (zannediyorum).” Onları oradan kovduğu halde peşlerine düşüp tedirgin
etti. Biz de onu (Paro’yu) ve beraberindekilerin hepsini boğduk.” (İsra,
17:101-103)
15. Bab
15:1- Ardından da Musa ile İsrailoğulları
Yahwe’ye bu ilahiyi söylediler ve dediler ki:
“Yahwe’ye ilahiler söyleyeceğim.
Çünkü
O şanlı bir zafer kazandı,
Yahudi din adamları, bu kısmın
(ilahinin/ezginin) Tevrat’ta, diğerler ayetlerden farklı bir yapı kullanılarak
şiir gibi yazılması gerektiğini; bu özel yapı olmadığı takdirde Tevrat’ın “Pasul”
yani “Geçersiz” olacağını savunurlar.
Atı
da binicisini de denize attı.
15:2- Yahwe gücüm ve ezgimdir,
O,
kurtuluşumdur.
O,
yücemdir
O’nu
tazim edeceğim.
“وَאַנְوֵ֔הוּ”
(ve envahu) kelimesinin Arapça karşılığı وَأُعَظِّمُهُ (ve uʿaẓẓimuhu)
onu tazim edeceğim (ve onu yücelteceğim) olabilir.
O,
babamın ilahıdır (babam
için Yüce olandır).
O’nu
yücelteceğim.
15:3- Yahwe savaşçıdır,
Yahwe
O’nun adıdır.
15:4- Paro’nun savaş arabalarını da
ordusunu da denize savurdu,
Seçkin
komutanlarını da Kızıldeniz’e batırdı.
“Batırdı”
sözcüğü ile; deniz eski haline dönmeden önce, denizin kurumuş olan zeminin
tekrar bataklığa dönüştüğü, Mısır ordusunun komutanlarının da o çamura saplandığı
anlatılmaktadır.
15:5- Enginler onları kapladı;
Bir
taş gibi derinlere battılar.
15:6- Sağ elin güç bakımından
görkemlidir, Ey Yahwe!
Sağ
elin düşmanı paramparça edecek, Ey Yahwe!
15:7- Ve azametinin büyüklüğüyle
Karşıtlarını
devirirsin.
Gazabını
salıverirsin,
Onları
saman çöpü gibi (yakar)
tüketir.
15:8- Ve burun deliklerinin rüzgarıyla
Sular
birikti;
Kabaran
(sular) da
duvar gibi dikildi,
Derinler
denizin kalbinde (derin
yerinde) donuverdi.
15:9- Düşman demişti ki: “Takip
edeceğim,
Yakalayacağım,
ganimeti bölüşeceğim;
Nefsimi
(egomu) kendini
onlarla dolduracak.
Kılıcımı
çekeceğim,
Elim
de onları yok edecek.”
15:10- Rüzgarını estirdin,
Deniz
onları kapladı;
Kurşun
gibi battılar,
O
güçlüler sularda.
15:11- Yüceler arasında sana benzeyen kim
var, ey Yahwe?
Senin gibi kutsiyette görkemli;
Överken huşu edilen;
Harikalar yaratan kim (var)?
12- Sağ elini uzattın,
Ve
yeryüzü onları yuttu.
13- Şefkatinle kılavuzluk ettin,
Kurtardığın
bu halka.
Kuvvetinle
yönlendirdin,
Kutsal
ikametgahına.
14- Halklar duydular, ürperiyorlar.
Filist
sakinleri dehşete kapıldılar.
15- O zaman dehşete kapıldı Edom’un liderleri,
Titreme
aldı Moab’ın yiğitlerini,
(Korkudan)
eridiler Kenan’ın tüm sakinleri.
16- Dehşet ve korku çöktü üzerlerine,
Kolunun
gücü sayesinde
Taş
gibi donakalsınlar,
Ey
Yahwe, halkın geçinceye kadar,
Kendine
edindiğin bu halk geçine kadar.
17- Getirip dikeceksin onları
Miras
kıldığın dağa,
Ey
Yahwe, barınak yaptığın yere,
Ey
Rabbim! Mabed kurdu ellerin,
18- Yahwe ebediyen hüküm sürecek.
19- Paro’nun atları da savaş arabaları
da atlıları da denize girdiler. Yahwe de denizin sularını üzerlerine döndürdü.
İsrailoğulları ise denizin içinde kuru toprakta yürüyorlardı.
20- Harun’un kız kardeşi Meryem Nebi
de eline tefi aldı. Tüm kadınlar da teflerle ve danslarla onu takip ettiler.
Harun ve Musa Nebilerin kız kardeşi
Miryam (Meryem), Tevrat’ta adı geçen 4 kadın nebiden biridir. Bunlar; Musa
Nebi'nin ablası Miryam (Çıkış 15:20), İsrail'in dördüncü hakimi Debora
(Hakimler 5:1-31), Yahuda Krallığı döneminde görev yapan Hulda (II. Krallar
22:8-20 ve II. Tarihler 34:1-28) ile Pers imparatorunun eşi Ester (Ester
Kitabı). İbrahim
Nebi'nin eşi Sara ile Yakup Nebi’nin eşi Rebeka da nebi (peygamber) veya resul
(elçi) olabilir.
21- Ve Meryem onlara şu ezgiyi söyledi:
Yahwe’ye
ezgiler sunun,
Çünkü
O şanlı bir zafer kazandı,
Atı da binicisini de denize attı.
22- Musa da İsrail halkını Kızıldeniz’in
ötesine götürdü. Şur çölüne doğru çıktılar ve çölde 3 gün yürüdüler ancak su
bulamadılar.
23- Mara’ya vardıklarında da acı sularından
içemediler. Çünkü bunlar acıydı. Bu nedenle ona Mırra adı verildi.
“מָרָֽה” (marah) kelimesinin Arapça karşılığı “مرّ”
(mırra) yanı yani acı, mayhoş demektir.
24- Halk da Musa’ya, “Ne içelim?” diye
söylendi.
25- Ve (Musa) Yüce Olan Yahwe’ye yakardı.
Yahwe de ona bir ağaç gösterdi. Onu sulara attı, sular da tatlılaştı. Ve orada,
(onlar için) bir kurallar ve hükümler verdiı ve onu (halkı)
orada sınadııı,
ı “מִשְׁפָּ֖ט” (mişpat) sözcüğünün kapsamı
“חֹ֥ק” (hok=kural) sözcüğünden daha geniştir ve insan ile insan ya da insan ile
ilahı arasındaki görev ve sorumlukların hepsini içermektedir. Belli dayanağı
olan, insan akıl ve mantığının açıklayabileceği türdeki bu kanunlar sadece dini
değil, aynı zamanda medeni ve cezai her türden hükümleri ifade etmektedir.
Bunlar, Tevrat'ta belirtilmemiş dahi olsa, insanların akıl ve tecrübeleriyle
düşünüp yürürlüğe koyabilecekleri türden hükümler olup, toplumsal düzeni
sağladıkları için rahat ve huzurlu bir hayatın var olmasını sağlamaya
yöneliktir. Detaylı bilgi için bk. Raşy, III. 215; Roş Tur, III. 891; Elon, “Mishpat
Ivri”. EJd. XIV. 332-333. “Hak” ve “mişpat” ile ilgili şöyle bir örnek verilir.
Mesela. Fısıh (Pesab) bayramında davar cinsinden 1 yaşında kusursuz bir oğlak
getirmek “hok” yani kural; kurbanla ilgili işlem yapılırken hayvanın başı,
bacakları ve iç organlarının birlikte yakılması ile kurbana bağlı olarak mayalı
(hamets) yememek ise “mişpat” yani hükümdür. (Bk. Raşy, IV. 98) (Tefsirü't-Tevrat
bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 807)
ıı Paro’dan ve
Mısır halkının zulmünden kurtulan Musa'nın ve İsrailoğullarının sınavı asıl
bundan sonra başlamaktadır. Yahwe, Musa aracılığıyla İsrailoğullarını
disiplinli bir topluluk haline getirmek ve onları eğitmek amacıyla birtakım
kurallar koymaya başlayacaktır. (İbn Ezra, II, 311)
26- Ve dedi ki: “Yüceniz Olan Yahwe’nin
sözünü dikkatle dinlersen, O’nun gözünde
de doğru olanı yaparsan, O’nun buyruklarınaı de kulak verirsen ve
O’nun buyruklarına da uyarsan; Mısırlılara verdiğim hastalıkların hiçbirini sana
verecek değilim. Çünkü Ben, Şafi Olan (şifa
veren) Yahwe’yim.”
ı “מִ֭צְוָה” (mitswa) “vecihe, emir,
buyruk ya da yönerge” anlamlarına gelmektedir.
27- Ve Elim’e geldiler. Orada 12 su pınarı
kaynağı ve yetmiş hurma ağacı vardı. Ve orada su kıyısında kamp kurdular.
Kampın karargahının Elim olduğu, ancak çocuklar hariç, 600 bin erkek ve kadının yer aldığı bu kalabalığın, verimli ve iyi otlaklara sahip olan Useit, Ethal ve Tayibeh veya Shuweikah gibi çevre vadilere de yayılmış olduğu yönünde görüşler yer almaktadır.
16. Bab
16:1- Ve Elim’den yola çıktılar. Tüm
İsrailoğulları toplumu, Mısır’dan çıkışlarının 2’nci ayının 15’inci gününde
Elim ile Sina arasındaki Sin (Sina)
çölüne geldi.
Yahudi tarihinde “Mısır 'dan Çıkış”
bir milat kabul edilir ve sonraki dönemde olayların tarihlendirilmesinde kullanılır.
Mısır'dan Çıkış. Tevrat'ta elli kez hatırlatılmaktadır.
2- Tüm İsrailoğulları toplumu da çöldeyken
Musa’ya ve Harun’a söylenmeye başladı;
3- İsrailoğulları onlara “Keşke Mısır
diyarında, et kazanlarının yanında oturduğumuzda ve doyasıya ekmek (yemek) yediğimiz esnada Yahwe’nin
eliyle ölseydik. Çünkü bizi, tüm bu topluluğu açlıktan öldürmek için bu çöle çıkardınız!” dediler.
Mısır'dan Çıkış'tan sonra yol
boyunca 1 ay süreyle daha önce hazırladıkları mayasız ekmeklerle, kestikleri
hayvanların etlerini yiyen İsrailoğulları, güzergah boyunca herhangi bir
yerleşim birimine uğramamışlardı. Üstelik bunlar sürekli olarak çölün iç taraftarına
doğru da ilerleyince umutsuzluğa kapılarak gelecekte ne yiyecekleri endişesine
düşmüşlerdi. Aslında onların Musa’ya söylenmelerinin arka planında da bu endişe
vardı. (Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB
Yayınları (2018). I. 811)
4- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “İşte, sana gökten ekmek (yemek)
yağdıracağım. İnsanlar da her gün çıkacaklar ve o günlük paylarını
toplayacaklar. Benim hükmüme (yasama) uyup uymayacaklarını da
sınayacağım!
5- Ve öyle olacak. Altıncı gün (Cuma günü)ı gelince getirdiklerini
(toplayacakları yiyecekleri) hazırlayacaklar. Bu (cuma günkü
payları) da günlük topladıklarının iki katı olacak.”
İbranilere göre şabat (cumartesi)
günü dışında hiçbir günün ismi yoktur. Bu nedenle İbraniler, haftanın günlerini
“Birinci gün, ikinci gün vb.” şeklinde adlandırırlar.
6- Musa da Harun ile birlikte tüm
İsrailoğullarına dedi ki: “Akşam vakti sizi Mısır diyarından çıkaranın Yahwe
olduğunu anlayacaksınız!
7- Sabah vakti de Yahwe’nin yüceliğini
bizzat göreceksiniz. Çünkü Yahwe söylendiğinizi işitti. Biz kimiz ki bize karşı
söyleniyorsunuz!?”
8- Musa da dedi ki: “Yahwe, size
akşam yemeniz için et, sabah da doyacak kadar ekmek verecek.
Çünkü Yahwe, söylendiğinizi işitti. Biz de kimiz ki? Söylenmeniz bize değil, Yahwe’ye
yöneliktir!”
9- Ve Musa, Harun’a dedi ki: “Tüm
İsrailoğulları toplumuna de ki: ‘Yahwe’nin huzuruna yaklaşın. Çünkü O
söylendiğinizi duydu.’
10- Ve öyle oldu. Harun, tüm İsrailoğulları
toplumuna konuşurken çöle doğru baktılar ve işte, Yahwe’nin celali (görkemi) bulutta göründü.
11- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
12- “İsrailoğullarının söylendiğini
duydum. Onlara konuş ve de ki: “Akşam vakti et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle doyacaksınız.
Benim de ilahınız (Yüceniz
olan) Yahwe olduğumu öğreneceksiniz.”
13- Ve öyle oldu. Akşam olduğunda kamp
alanını selva
(sürüsü) kapladı. Sabah da kampın etrafında bir sis tabakası oluştu.
ı “שְּׂלָ֔ו” (selav),
Kur’an’da da “menn” ile birlikte 3 yerde (Bakara, 2:57; Araf, 7:160; Taha,
20:80) “selva” şeklinde zikredilmektedir. Selvanın bıldırcın olduğu söyleniyor olsa da 4 kuş
türüne (ardıç kuşu, keklik, sülün ve bıldırcın) verilen bir ad olduğundan da
söz edilmektedir.
14- Sis tabakası kalkınca da çölün yüzeyinde
ince taneler görüldü. Yerin yüzeyinde
ince kırağı gibiydi.
15- İsrailoğulları da onu görünce
birbirlerine: “Bu menn” dediler. Çünkü ne olduğunu bilmiyorlardı. Musa da onlara
dedi: “Yemeniz için Yahwe’nin size verdiği ekmek (yiyecek) budur.
Ballı gözleme/kağıt helva tadında
olan “menn” doğal hali yanında başta ekmek olmak üzere, çeşitli yiyecekler
yapılmak suretiyle de tüketilebiliyordu. “Menn” değirmende öğütülür, havanda
dövülerek haşlaması yapılır, pide ya da çörek şeklinde de hazırlanabilirdi (Başlangıç,
16:31; Sayılar, 11:7-9).
16- Yahwe şunu emrediyor: ‘Herkes
ondan yiyeceği kadarını toplasın. Çadırınızda bulunanların sayısına göre, kişi
başı 1 omer alsın.’”
Bu sayfanın 36’ncı ayetinde
belirtildiği üzere; 1 omer 1 efanın 1/10’u kadarmış. 1 efa’nın, yaklaşık olarak
22 litrelik bir hacim ölçüsü olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla da 1 omer,
2,2 litrelik bir hacim miktarı kadardır.
17- İsrailoğulları da öyle yaptılar.
Ancak bazıları çok, bazıları da az topladı.
18- Fakat onu 1 omer ile ölçtüklerinde,
(gördüler ki) çok
toplayanın fazlası yoktu; az toplayanın da eksiği yoktu. (Böylece)
herkes yiyeceği kadarını topladı.
19- Musa da onlara dedi ki: “Kimse sabaha kadar (ondan bir şey)
bırakmasın.”
20- Ancak bazıları Musa’yı dinlemedi.
Sabaha bırakılan yemek artığı kurtlandı ve koktu. Musa da onlara kızdı.
21- Sabah vakti de herkes ihtiyacı
kadarını topladı. (Toplamadıkları
ise) güneş ısıttıkça eridi.
22- Ve öyle oldu. Ve altıncı gün, her
biri için 2 omer olmak üzere iki kat menn topladı. Toplumun tüm liderleri
Musa’ya geldiler ve (durumu)
bildirdiler.
23- Onlara dedi ki: ‘Yahwe diyor ki: ‘Yarın
dinlenme günüdür. Yahwe için kutsal şabat günüdür. Pişirmek istediğinizi pişirin,
kaynatmak istediğinizi de kaynatın. Artakalanı da sabaha kadar kendinize saklayın.”
24- Musa’nın dediği gibi de onu (artan yemeği) sabaha kadar
beklettiler. Ancak çürümedi, içinde kurt da yoktu.
25- Ve Musa dedi ki: “Onu da bugün
yiyin. Çünkü bugün Yahwe’nin Şabat Günüdür. Onu (yiyeceği) etrafta bulamayacaksınız.
26- 6 gün onu toplayacaksınız. Ancak
7’nci gün olan şabatta (bu
yiyecek etrafta) olmayacak!”
27- Ve öyle oldu. 7’nci gün
insanlardan (yiyecek)
toplamaya çıkanlar oldu, fakat bulamadılar.
28- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Buyruklarıma ve yasalarıma itaat etmeyi ne zamana kadar yüz çevireceksiniz?
29- Yahwe size işte Şabat’ı verdi! Bu
nedenle de 6’ncı gün (cuma
günü) size 2 günlük ekmek (yiyecek) veriyor. Herkes yerinde (çadırında)
kalsın ve 7’nci gün kimse yerinden çıkmasın!”
30- Böylece insanlar 7’nci gün
dinlendi.
31- İsrail (halkı) da ekmeğe “men” adını
verdi. Kişniş tohumuna benziyordu, beyazdı. Tadı da ballı gözleme/kağıt helva gibiydi.
32- Ve Musa dedi ki: “Yahwe şöyle
emrediyor: “Ondan (gelecek)
nesillerinize 1 omer (2,2 litre) dolusu tut (sakla) ki sizi,
Mısır diyarından çıkardığımda size çölde yedirdiğim ekmeği (yiyeceği) görsünler.”
33- Musa da Harun’a dedi ki: “Bir çömlek
al ve içine 1 omer dolusu menn koy ve nesilleriniz için onu Yahwe’nin huzurunda
sakla!”
34- Harun da Yahwe’nin Musa’ya
buyurduğu gibi onu saklamak üzere şehadetin (tanıklık sandığının) önüne koydu.
İbranicedeki
הָֽעֵדֻת֙ (ha'edut) ve Arapçadaki شهد (şehadet) kelimeleri birbirlerine
benziyorlar. Her iki kelime de “tanıklık” veya “kanıt” anlamına gelir ve
kökenleri aynı Sami dil ailesine dayanır.
35- Ve İsrailoğulları, meskun bir
diyara gelene kadar 40 yıl menn yediler. Kenan diyarının kıyısına gelinceye
kadar da menn yediler.
Bu ayetten anlaşıldığı üzere,
bereketli topraklara gelinceye ve tahıl bulup kendi imkanlarıyla ekmek
yapıncaya kadar Yüce Allah İsrailoğullarına menn vermeye devam etmiş.
36- 1 omer de 1 efanın onda biridir.
1 efanın yaklaşık olarak 22 lt’lik
bir hacim ölçüsü olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla 1 omer de 2,2 litre
kadardır.
17. Bab
17:1- Yahwe’nin emri üzerine de
İsrailoğullarının tüp toplulukları, kafilelerine göre Sina çölünde yolculuk ettiler
ve Refidim’de kamp kurdular. Halkın içeceği su da yoktu.
2- Kavmi de Musa ile tartıştı ve “Bize
su ver de içelim.” dedi. Musa da onlara dedi ki: “Neden benimle tartışıyorsunuz?
Yahwe’yi de neden sınıyorsunuz?”
3- Halk da orada susadı ve Musa’nın
karşısında söylenmeye başladılar: “Bizi neden Mısır’dan çıkardın ki? Beni de çocuklarımızı
da hayvanlarımızı da susuzluktan öldürmek için mi?”
4- Musa da Yahwe’ye feryat etti ve
dedi ki: “Bu halka ne yapayım? Az kaldı beni taşlayacaklar!”
5- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Halkın önüne geç, yanına da İsrail’in yaşlılarından al. Nehre vurduğun
asanı da eline al ve yürü.
6- İşte, Horeb’deki kayanın üzerinde
senin önünde duracağım. Ve kayaya vuracaksın, halk da içsin diye oradan su
çıkacak.” Musa da bunu İsrail’in yaşlılarının (liderlerinin) gözü önünde
yaptı.
7- (Musa), İsrailoğullarının “Yahwe aramızda mı, değil
mi?” diyerek tartışmaları ve Yahwe’yi sınamaya kalkmaları nedeniyle burası Massa
ve Meribah (Sınama ve Tartışma) diye adlandırıldı.
8- Amalek de geldi ve Refidim’de
İsrail’le savaştı.
Amaleklilerin, İshak Nebinin
ağabeyi Esav'ın (Edom) torunu Amalek'in soyundan olduğu söylenmektedir
(Yaratılış 36:12). Amaleklilerin, Edomlulardan ayrıldıkları ve Sina
yarımadasının daha kuzey kesimlerinde baskın kabile haline geldikleri de
belirtilmektedir.
9- Musa da Yeşu’ya dedi ki: “Bizim
için adamlar seç ve çıkıp Amalek ile savaş. Ben de elimde Yücelerin asası ile yarın
tepenin üzerinde duracağım.”
Sonradan Nebi olacak olan Yeşu’nun
adı Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.
Yeşu,
Yusuf Nebi’nin oğlu Efrayim’in kabilesinin başkanı Elişama ben Amihud’un
torunudur (1. Tarihler, 7:20-27). Babasının ismi olan “Nun”, hem Akad hem de
Arami dilinde “balık” anlamına gelmektedir. “Tanrı kurtarandır” anlamına gelen
Yeşu'nun asıl adı “Hoşea” olup Musa tarafından değiştirilmişti. İslam
geleneğinde “Yuşa” olarak bilinir. Hem Mısır' da hem de Çıkış ve sonraki
süreçte Musa Nebi’nin her zaman yanında yer alarak kendisine destek olan Yeşu, onun
vefatından sonra da İsrailoğulları'nın liderliğini üstlenmiştir. Bu
özelliğinden dolayı Tevrat’ta ondan “Musanın Hizmetkarı” (Meşaret Moşe) şeklinde
söz edilmiştir. (Çıkış, 33:11), Çölde, Yaklaşma Çadırı (Mişkan) inşa edildikten
sonra buranın güvenliğinden sorumlu tutulan Yeşu, İsrailoğulları'nı Ken'an diyarına
soktuğu gibi, bölgeyi Musa’nın yaptığı gibi kabilelere göre de taksim etmiştir.
(Sayılar 27:18-23; 34:17; Yasanın Tekrarı 1:38; 31:7). Yeşu, Tevrat’ta hem
askeri bir lider hem de bir nebi olarak takdim edilir.
Kur'an'da
da Maide suresinin 5/20-24. Ayetlerinde, Musa Nebi’nin İsrailoğullarına kutsal
topraklara gitmelerini emretmesi üzerine İsrailoğullarının düşmanın çok güçlü
olduğunu belirtmelerine karşın iki kişinin cesur olmaları ve emre itaat
etmeleri konusunda halkı ikna etmeye çalıştığı belirtilir. Tefsirlerde Maide 5:23
'te zikredilen “Allah’ın emrine karşı gelmekten korkan bu iki kimsenin Yeşu
Nebi ile Kaleb bin Yefune’nin olduğu belirtilmektedir. (Mukatil b. Süleyman,
et-Tefsir. s. 467-468; Taberi, Cami'u'1-Beyan. V, 293)
Yusuf’un
soyu olan Efrayim kabilesi, Mısır’da kölelik yapmamışlar (ÇIKIŞ, 14:3). Efrayim
kabilesinin kuvvetli bir askeri geleneği olduğu belirtilmektedir. (1. Tarihler,
7:21)
10- Yeşu da Musa’nın kendisine dediği
gibi yaptı ve Amalek ile savaştı. Musa, Harun ve Hur da tepenin zirvesine
çıktılar.
Hur’un, Yahuda kabilesine mensup
olduğu ve Harun Nebinin kız kardeşi olan ve aynı zamanda Nebi de olan Meryem’in
eşi veya kayınpederi olduğu yönünde görüşler vardır. (Çıkış, 31:2). Yaklaşma Çadırının mimarı da
olan Hur, İsrailoğullarının da önemli liderlerden biridir (Çıkış, 24:14).
O esnada Musa, 80 (Çıkış, 7:7); Harun
ise 83 yaşındaydı. Hur da onlara yakın
yaşlardaydı. Kendileri savaşa uygun olmadıklarından dolayı, çatışmayı
gözlemleyip komuta edebilecekleri bir yere çekildiler.
11- Ve öyle oldu. Musa elini kaldırdığında
İsrail galip geliyordu. Elini indirdiğinde ise Amalek güçlü geliyordu.
12- Ancak, Musa’nın elleri ağırlaşınca
bir taş aldılar ve (Musa’nın)
altına koydular. O da onun üzerine oturdu. Harun ile Hur da her biri bir yanında durdular ve (Musa’nın) ellerini
kaldırdılar. Güneş batıncaya kadar da (Musa’nın) elleri sabit kaldı.
13- Yeşu da Amalek’i ve halkını kılıçla
zayıflattı.
Bu ayetten, İsrailoğulları'na karşı
Amalekliler ile beraber başka milletlerin de savaştığı anlaşılabilmektedir.
14- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Bunu kitaba bir zikir (hatırlatma)
olarak yaz. Bunu Yeşu’nun kulaklarına da yerleştirı. Çünkü Amalek’in
anısını göklerin altından sileceğim.”
Bu ifadeden Musa’nın hem yardımcısı
olduğu hem kendisinden sonra gelecek olan lider olduğu hem de Tevrat’ın Yeşu’ya
yazdırılmakta olduğu sonucu da çıkabilir.
15- Musa da bir mezbaha (sunak) inşa etti ve ona Yahwe nissi
(Yahwe Bayrağımdır/Sancağımdır) adını verdi.
16- Ve dedi ki: “El, Yahwe’nin
tahtındadır.ı Ve Yahwe, kuşaklar boyunca Amalek’e karşı savaş
halinde olacak!”
“El Yahwe’nin tahtındadır.” İfadesi Yahwe’nin her şeyin
üzerinde olduğunu, her şeyden haberdar olduğunu ve her şeyi kontrol
ettiğini vurgular. “El” kelimesi
genellikle Yahwe’nin gücünü ve otoritesini temsil eder. “Taht” kelimesi ise
Yahve’nin egemenliğini ve otoritesini ifade eder.
İbn
Ezra, bunu şu şekilde yorumlamıştır: Yüce Allah, İsrailoğulları'na Amaleklilerin
(Amalikalıların) kökünün kazınacağını belirtmektedir. Ancak Amaleklilerin
tamamen ortadan kaldırılması, İsrailoğullarının Kenan diyarına (Filistin)
tamamen yerleşilmesinden sonra gerçekleşecektir. (İbn Ezra, V, 120)
Ayrıca
Amaleklilerin soyundan Tevrat’ta da söz edilmemektedir, Amaleklilerle ilgili
herhangi bir bilgi Kur'an'da da yer almamaktadır. Bu da Yüce Allah’ın “… Amalek’in
anısını göklerin altından sileceğim.” (Çıkış, 17:14) şeklindeki hükmün
gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Oysa bazı Tevrat yorumcuları;
Arapçadaki “كرس” (kürsi) ifadesinin
İbranicede “כֵּ֣סא” (kise) şeklinde yazıldığını; ancak bu ayette “כֵּ֣ס” (kes)
şeklinde yazıldığını, “לַיהוָ֖ה” (Yahwe) isminin de “יָ֔הּ” (Yah) şeklinde
eksik yazıldığını; bunun nedeninin de şeytan halk 'Amalika” kavmi olduğu sürece
hem Yahwe’nin hem de kürsüsünün tam olamayacağını; tüm Arapların da
Amaleklilerden olduğunu iddia ettikleri ve bu nedenle de Amaleklilerle olan savaşın
nesilden nesile Yahudilere yüklenen bir görev olduğunu (Sforno. s. 371 ),
onların mutlak surette ortadan kaldırılmasının Yahudilere yüklenen bir iman
vazifesi olduğu şeklinde yorumlayarak Tevrat ayetlerini tahrif ettikleri
görülmektedir. [Raşy. II.200: Scherman. The Arıscroll Tanach. s. 178; Tefsirü't-Tevrat
bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 826]
18. Bab
18:1- Musa’nın kayınpederi Medyenli kohen
(din adamı) Yetro
da Yücelerin, Musa ve kavmi İsrail için yaptıklarını duydu. Yahwe’nin, İsrail’i
Mısır’dan nasıl çıkardığını da...
2- Musa’nın kayınpederi Yetro, Musa’nın
(Medyen’e) göndermiş
olduğu karısı Sippora’yı da yanında getirdi;
Buradan, Musa’ya elçilik görevi
verilince (Çıkış, 3:1-8) veya daha sonraki bir dönemde, eşini ve çocuklarını
kayınpederine göndermiş olduğunu anlıyoruz. Bunu, onları güvende tutmak veya Paro
ve yandaşları ile daha rahat mücadele edebilmek için yapmış olabilir.
3- (Musa’nın) İki oğlunu da (getirdi). Birinin
adı Gereşom (Orada bir garip/yabancı) idi. Çünkü “Garip bir ülkede göçmen
kaldım.” demişti.
4- Diğerinin adı da Eliezer (İlahım yardımcımdır) idi. Çünkü
“Babamın ilahı bana yardım etti ve beni Paro’nun kılıcından kurtardı.”
5- Musa’nın kayınpederi Yitro da (Musa’nın) iki oğlu ve eşiyle
birlikte Musa’nın yanına çöle geldi ve Yücelerinin Dağında kamp kurdu.
6- Musa’ya da “Ben, kayınpederin
Yetro, karın ve iki oğlunla birlikte sana geliyorum.” dedi.
7- Musa da kayınpederini karşılamaya
çıktı ve ona secde etti ve onu öptü. Birbirlerinin hatırını sordular ve çadıra
geldiler.
8- Musa da Yahwe’nin, İsrail için Paro’ya
ve Mısırlılara yaptığı şeyleri, yolda karşılaştıkları musibetleri ve Yahwe’nin
onları nasıl kurtardığını kayınpederine anlattı.
9- Yetro da Yahwe’nin, İsrail’i Mısırlıların
elinden kurtarmak için yaptığı tüm hayırlar için sevindi.
“טוֹב”
(tov), yani hayırlı kelimesi; iyi, güzel ve faydalı
gibi anlamları kapsamaktadır.
10- Yetro da dedi ki: “Mısırlıların ve
Paro’nun elinden seni kurtaran, halkı da Mısırlıların elinin altından (hakimiyetinden) kurtaran Yahwe
kutludur.
11- Yahwe’nin, tüm ilahlardan (yüce olanlardan) üstün olduğunu
da artık biliyorum.ı Çünkü kullandıkları kötü şeyde (güçte) onlardan
üstündü.
ı Tevrat yorumcuları, Yetro’nun
müşrik olduğunu ve ayetteki bu sözden dolayı da değişik putlara taptığı
şeklinde yorumlanmaktadır. Bu ziyareti sırasında da hidayeti bulan Yetro’nun da
bu sırada iman ettiği belirtilmektedir. (Raşy. II, 211)
12- Musa’nın kayınpederi Yetro da Yahwe
için ola (yakmalık)
kurbanı ile şelamim (yenen, dağıtılan) kurbanlar getirdi. Harun ile
İsrail’in tüm yaşlıları (liderleri) da Musa’nın kayınpederiyle birlikte yücelerinin
huzurunda yemek yemeye geldiler.
13- Ve öyle oldu. Ertesi gün Musa,
halkı yargılamak (dini
bilgiler öğrenmek ve aralarındaki sorunlar ile ilgili hüküm vermek) için
oturdu. Halk da sabahtan akşama kadar Musa’nın çevresinde duruyordu.
14- Musa’nın kayınpederi de onun halka
yaptıklarını görünce dedi ki: “Halka yaptığın bu şey de nedir? Neden tek başına
oturuyorsun da tüm halk sabahtan akşama kadar senin karşında (ayakta) duruyor?’
15- Musa da kayınpederine dedi ki: “Çünkü
halk yücelerden bilgi almak için bana geliyor.
Sonraki ayetlerden de anlaşılacağı
üzere, burada sözü edilen “elohim” (yüceler) yani melekler değil, halkın ileri
gelenleri/seçkinleridir.
16- Onların bir şeyi (sorunu) olduğunda bana
geliyorlar. Ben de kişi ile diğeri arasında hüküm (karar) veriyorum. Yücelerin
kurallarını ve yasalarını da onlara bildiriyorum.”
17- Musa’nın kayınpederi de ona dedi
ki: “Yaptığın şey tayyib (iyi, temiz, hoş, faydalı, sağlıklı) değil.
“ט֖וֹב” (tôwb) sözcüğü İbranicede
“iyi, temiz, hoş, faydalı ve sağlıklı” gibi anlamlara gelmektedir. Bu sözcüğün
Arapça karşılığı da “طيب” (tayyib) sözcüğüdür ve
aynı anlamlara gelmektedir.
18- Kesinlikle yıpranacaksın! Sen de
seninle birlikte olan bu halk da. Çünkü bu, tek başına yüklenemeyeceğin ağır
bir yük.
19- Şimdi beni dinle, Sana tavsiyede
bulunacağım. Yüceler seninle olsun. Yüceler seninle olsun (senin yerine yargıçlar hüküm
versin). Halk için sen de yücelerin önünde ol (Yargıçlar sana danışsın).
Sen de sorunları Yücelerin Yücesi’ne bildir.
20- Ve onlara (yücelere) hükümleri (kararları)
ve talimatları öğret ve (böylece) yürümeleri gereken yolu ve yapmaları
gerekenleri onlara göster.
21- Aynı zamanda da tüm halktan
insanlar seçeceksin; Yücelerden korkan, güvenilir ve hak olmayan (haksız) kazançtan nefret eden
yetenekli (kadın ve erkek) insanlar çıkar. Bunları da binbaşı, yüzbaşı, ellibaşı
ve onbaşı olarak onların (halkın) başına ata.
Yetro, Musa’ya gösterdiği bu
organizasyonla sonraki dönemde Yahudi adliye teşkilatının şekillenmesinde de
etkili olmuştur. (Scherman, The Artscroll Tanach. s. 1 79)
22- Halk arasında da her zaman onlar
hüküm versinler. Büyük anlaşmazlıkları da sana getirsinler. Küçük anlaşmazlıkları
ise kendileri yargılasınlar. Ve seninle yüklenip, üzerindekini (iş yükünü) de hafifletecekler.
23- Eğer bunu yapar, yüceler (halkın liderleri) de seninle
mutabık olursa, işte o zaman güç yetirebilirsin. Tüm bu halk da selametle kendi yerine (barış ve esenlik içinde
kabilesine) gider.”
24- Musa da kayınpederinin sözünü
dinledi ve dediklerinin tümünü yaptı.
25- Ve Musa, bütün İsrail’den ehil insanları
seçti ve onları binbaşı, yüzbaşı, ellibaşı ve onbaşı olarak halkın başına
atadı.
“חַ֙יִל֙” (hayil), güçlü, cesur, asker
anlamlarına gelmektedir.
26- Her zaman da halkı bunlar
yargıladılar. Büyük anlaşmazlıkları da Musa’ya getirdiler, küçük anlaşmazlıkları
ise kendileri çözdüler.
27- Ve Musa kayınpederi ile vedalaştı.
O da kendi memleketine doğru yola çıktı.
19. Bab
19:1- İsrailoğullarının Mısır diyarından
çıkışlarının 3’üncü ayında, aynı gün (ayın
ilk günü) Sina Çölü’ne geldiler.
2- Refidim’den ayrıldılar ve Sina Çölü’ne
geldiler ve çölde kamp kurdular. İsrail, orada dağın önünde kamp kurdu.
3- Musa da Yücelerin Yücesinin yanına
çıktı. Yahwe de dağdan ona seslendi ve dedi ki: “Yakup’un evine, İsrailoğullarına
şunu diyeceksin:
4- “Mısırlılara yaptıklarımı ve sizi kartalların
kanatları üzerinde taşıdığımı ve Kendime getirdiğime tanık oldunuz.
5- Şimdi sesimi kesin olarak
dinlerseniz (dediklerime
kesin olarak itaat ederseniz) ve ahdime sadık kalırsanız, o zaman tüm
halklar arasında Benim özel hazinem olursunuz. Çünkü tüm dünya Benimdir.
6- Ve siz, Benim için bir Kohenler
Melikliği ve kutsanmış (mübarek
kılınmış) bir ulus olacaksınız. İsrailoğullarına söyleyeceğin sözler
bunlardır.”
İbranicede “Kohen” kelimesi genellikle
“din adamı” veya “seçilmiş” anlamlarına gelir. Burada Kur’an’daki gibi “tüm
alemler (uluslar) üzerine faziletli kılmak” anlamında kullanıldığı kanaati
oluşmaktadır.
7- Musa da geldi ve halkın yaşlılarını
(liderlerini) çağırdı.
Yahwe’nin kendisine emrettiği tüm bu sözleri de onların önüne sundu.
8- Tüm halk da birlikte cevap verdi
ve “Yahwe’nin söylediği her şeyi yapacağız.” dediler. Musa da halkın sözlerini Yahwe’ye
bildirdi.
İsrailoğullarının
Allah’ın ahdine uyması hususu Kur’an’da şöyle belirtilmektedir:
“Ey İsrailoğulları, size verdiğim
nimetimi ve sizi alemlere faziletli (ayrıcalıklı, üstün özellikli) kıldığımı
hatırlayın.” (Bakara, 2:47, 22)
“İsrailoğullarına Kitabı (Tevrat’ı) ve hükmü (yasayı)
ve nübüvveti (nebiliği) vermiştik. Onları da güzel rızıklarla besledik ve
onları alemlerin üzerine faziletli kıldık.” (Casiye, 45:16)
“İsrailoğullarını denizden geçirdik,
kendi putlarına tapan (ibadet eden) bir halka rastladılar. “Ey Musa! Bize de
bunların ilahları gibi bir ilah yap.” dediler. Dedi ki: “Siz gerçekten cahil
bir kavimsiniz. Muhakkak ki onların içinde bulundukları yıkılmışlıktır (helak
sebebidir), yapıyor oldukları da batıldır (geçersizdir).” Dedi ki: “Sizi
âlemler üzerine faziletli kılmışken, size Allah’tan başka bir ilah mı arayayım?”
(Araf, 7:138-140)
9- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Seninle konuştuğumu halk da duysun ve sana her zaman iman etsinler (inanıp tasdik etsinler) diye
sana koyu bir bulutun içinde geleceğim!” Musa da halkın sözlerini Yahwe’ye
bildirdi.
10- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Halka git ve onların bugününü de yarınını da (Benim için) hazırla. Giysilerini
yıkamalarına da izin ver.
11- Üçüncü güne de hazır olsunlar. Yahwe,
bütün halkın gözü önünde üçüncü gün Sina Dağı’na inecek.
12- Çevredeki insanlara sınırlar
koyacaksın ve şöyle diyeceksin: “Kendinize dikkat edin ve dağa çıkmayın,
kenarına (dağın
eteğine) dahi dokunmayın. Dağa dokunan öldürülecektir!
13- Ve (öldürülene) el değmeyecek. Mutlaka
taşlanacak ya da vurulacak! Hayvan ya da insan olsun (fark etmez)
yaşamayacak! şofarını sesi uzatıldığında onların da dağa çıkmasına
izin verilecek.”
ı Şofar; Üflenerek çalınmak üzere özel
olarak hazırlanan koç, keçi, antilop veya diğer helal hayvanların boynuzundan
yapılan bir müzik aletidir.
Şofar, bu konuda eğitim görmüş
Tokea denilen kişiler tarafından çalınır. Sembolik anlamları olan bu notalara
uygun olarak üflenir:
Tekia:
İlahi çağrıyı ve korumayı simgeleyen çok uzun 1 ses.
Şevarim:
İlahi güç karşısında aczi ifade eden 3 kesik ses.
Terua:
İlahi birlikteliği simgeleyen coşkulu 9 kısa ses.
14- Musa da (dağdan) halkına indi ve halkı
kutsadı. Onlar da giysilerini yıkadılar.
15- Halka da “Üç günlük bir süre için
hazır olun ve kadına yaklaşmayın.” dedi.
16- Ve öyle oldu. Üçüncü gün sabah olurken
gök gürlemeleri… Ve şimşekler… Ve dağın üzerinde de koyu (yoğun) bir bulut… Ve çok uzun
bir şofar sesi… Kamp alanındaki tüm insanlar da titredi.
17- Musa da Yahwe ile buluşmak için halkı
kamp alanından çıkardı. Ve dağın eteğinde hazır durdular.
18- Sina Dağı tümüyle sis kaplıydı.
Çünkü Yahwe onun üzerine, ateşin içinde indi. Ve onun (dağın) sisi bir fırının dumanı
gibi yükseldi ve tüm dağ şiddetle sarsıldı.
19- Şofarın sesi yükselince de Musa
konuştu. Yüceler de ona bir ses ile konuştu.
20- Yahwe de Sina Dağı üzerine, dağın
tepesine indi. Ve Yahwe, Musa’yı dağın tepesine çağırdı. Musa da çıktı.
21- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Aşağı in ve halka şahitlik ettir. Yahwe’yi görmek için de (sınırı) yıkmasınlar, (yoksa)
birçoğu yok olur.
22- Yahwe’ye yaklaşan kohenler de
kendilerini kutsasınlar ki Yahwe onlara hücum etmesin.”
23- Musa da Yahwe’ye dedi ki: “Halk
Sina Dağı’na çıkamaz. Çünkü Sen, “Dağın çevresine sınırlar koy ve onu kutsal
kıl.” diye emretmiştin.
24- Yahwe de ona dedi ki: “Git, aşağı
in. Sen, yanında Harun ile birlikte yukarı çıkacaksın. Ancak, kohenlerin de
halkın da Yahwe’ye yaklaşmak için (sınırı)
yıkmasınlar ki onlara hücum etmesin.”
25- Musa da halkın yanına indi ve (bunları) onlara söyledi.
20. Bab
20:1- Yüceler de tüm bu sözleri söyledi
ve dedi ki:
2- “Seni Mısır diyarından, kulluk (esaret) evinden çıkaran ilahların
(En Yüce) Yahwe’si Benim.
3- Benimle birlikte başka ilahların olmayacak.
4- Ve kendin için, yukarıda göklerde
olanların da aşağıda yerde olanların da yerin altında veya sularda olanların da
hiçbir şeyin de heykelini ya da benzerini (resmini) yapma.
5- Ve onlara secde etme, onlara
kulluk (hizmet)
da etme. Çünkü Ben, ilahın (En Yücen) Yahwe, kıskanç bir ilahım. Benden
nefret eden babalarının suçunu oğullarında da üçüncü ve dördüncü kuşaklarında
da hatırda tutan…
“פֹּקֵ֣ד” (poket), ziyaret etmek,
hatırda tutmak ve cezalandırmak gibi anlamlara gelir. Benzer ifade Çıkış, 37:7
ayetinde de vardı: “…Ataların kötülülerinden dolayı oğullarında, torunlarında
ve üçüncü ve dördüncü kuşaklarında hatırda tutarım.”
Bu
husus ile ilgili olarak Kur’an’da şöyle belirtilmektedir:
“Allah,
O’ndan başka ilah yoktur; Kayyum olan Hayy O’dur (Kâinatın nizamını elinde
bulunduran, bütün varlıkları koruyup gözeten, onların rızkını ve ecellerini
belirleyip takdir eden ve yönetendir. Daima diridir; evrenlerdeki hayatın
kaynağıdır ve hayatı elinde tutandır). Kitabı, yanındakileri tasdik edici
(doğrulayıcı) olarak hak (bir amaç) ile sana indirdi. Daha önce de insanlara
hidayet (kılavuz) olarak Tevrat’ı ve İncil’i indirdi. Furkânı da indirdi.
Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Ve Züntikam olan
Aziz (zalimlerden intikam alan mutlak güç ve otorite sahibi) Allah’tır.” (Ali
İmran, 3:2-4)
“Allah’ın, resullerine verdiği
sözden cayacağını sanma! Çünkü Allah, Züntikam olan Aziz’dir (zalimlerden
intikam alan mutlak güç ve otorite sahibidir).” (İbrahim, 14:47)
6- Beni sevenlerin ve emirlerime
uyanların binlercesi (nesli)
için de hesedı ederim.
ı "חֶ֕סֶד"
(hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan, hayırda bulunma, şefaat,
adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.
7- Yücen Yahwe’nin adını da boş yere
ağzına almayacaksın. Çünkü Yahwe, adını boş yere ağzına alan kişiyi cezasız
bırakmayacaktır.
8- Şabat gününü de zikret (hatırla), onu takdis et (kutsa).
“Takdis
etmek” yani
kutsamak, bir şeyi Allah’a ayırmak, onu Allah’a adamak demektir.
9- Ve 6 gün çalışacaksın ve tüm işini
(o 6 günde) yapacaksın,
10- 7’nci gün de şabattır (dinlenme günüdür); En Yüceniz
Olan Yahwe’nindir. O gün, hiçbir melahaı da yapmayacaksınız. Sen de oğlun
da kızın da kulların (hizmetkarların da âmâtın (hanım hizmetkarın)
da kapılarındaki (şehrindeki) gerıı de…
ı “melaha”, yaratıcı iş anlamına gelmektedir.
Ancak bu kavramın içine nelerin girdiği Tevrat’ta belirtilmemiş. Yahudi din
bilginleri ise, Talmut kitaplarında yapılmaması gereken 39 tane iş
belirlemişler.
ıı “Ger”
sözcüğünün anlamı dönme, yabancı, başka dinden Museviliğe geçen demektir. Tora’da iki tür “ger” olduğu
belirtilmektedir. Bunlar, ger tsedek ve
ger toşav’dır.
Ger
Tsedek (sadık
yabancı/dürüst yabancı) ile; İsrailoğullarından olmadığı halde İsrailoğullarının
dinini kabul etmiş kişilerin kastedildiği belirtilmektedir. Bunların Yahudiler
ile aynı statüde olduğu belirtilmektedir.
Ger
Toşav (yerleşik
yabancı, vatandaş olan yabancı) ile de; İsrailoğullarından olmayan ve İsrailoğullarının
dinini kabul etmemiş, ancak insanlığın ikinci babası olarak kabul edilen Nuh
Nebi ve oğulları ile yapılan misaka (7 Mitsva’ya) uygun yaşayan kişilerin
kastedildiği belirtilmektedir. (Nuh ile yapılan antlaşmanın detayları (7 Emir,
7 Yasa), Yaratılış 9:1-11 ayetlerinde yer almaktadır.)
Dolayısıyla;
Bir Yahudi’ye bağımlı yaşayan bir Ger Toşav, şabat günü Yahudi için iş
yapmayacak.
Açıklama:
Tevrat çevirimizde, “Ger Tsedek” için “Sadık yabancı”; “Ger Toşav” için ise
“Yerleşik Yabancı” ifadesini kullanmayı uygun gördük.
11- Çünkü Yahwe, gökleri de yeryüzünü
de içindekilerini de 6 günde yarattı ve 7’nci günde dinlendi. Bu nedenle Yahwe,
şabat gününü mübarek (bereketli)
kıldı ve onu kutsadı.
12- Babana ve annene de saygı göster
ki En Yücen Olan Yahwe’nin sana vereceği toprağın üzerindeki günlerin uzun olsun.
13- Ve (İnsan)
katletmeyeceksin.
14- Zina da işlemeyeceksin.
15- Ve çalmayacaksın.
16- Akrana (muhatabına) karşı da yalan yere
tanıklık etmeyeceksin.
Tora’ya göre, mahkemede ifade veren
tanıkların yalancı oldukları ispatlanırsa, kurbanlara verilmesi gereken cezaya
çarptırılırlar (Yasanın Tekrarı, 19:19).
17- Akranının (bir başkasının) evine de göz
dikme! Akranının (bir başkasının) karısına da kuluna (erkek hizmetkarına)
da âmâtına (hanım hizmetkarına) da öküzüne de eşeğine de… Ona ait olan
hiçbir şeye göz dikme!
Bu ayetlerde yer alan 10 Emir'i
özetle şu şekilde sıralayabiliriz:
Birinci
emir: En
Yüce varlığın Yahwe olduğuna iman et.
İkinci
emir:
Yahve’ye ortak (şirk) koşma. Yahwe
ile birlikte başka yüceler edinme.
Bu
amaçla da evrenlerdeki ve yeryüzündeki canlı-cansız hiçbir varlığın heykelini
veya resmini yapma. Onlara secde etme ve onlara kulluk (hizmet) etme.
Üçüncü
emir: Yücen
olan Yahwe’nin adını da boş yere ağzına alma.
Dördüncü
emir: Şabat
gününü kutsamak için zikret (Allah’ın öğretilerini an). O gün çalışma.
Beşinci
emir: Babana
ve annene saygı göster.
Altıncı
emir: (İnsan)
katletme.
Yedinci
emir: Zina işleme.
Sekizinci
emir:
Hırsızlık yapma.
Dokuzuncu
emir: Yalan
yere tanıklık etme.
Onuncu
emir: Başkasına
ait olan hiçbir şeye göz dikme!
18- Ve insanların hepsi, gök
gürlemelerine de çakan şimşeklere de şofar sesine de dağın sisine de tanık
oldu. Ve insanlar buna tanık oldu ve titrediler ve uzakta durdular.
19- Musa’ya da “Bizimle sen konuş,
dinleyelim. Ancak, Yüceler bizimle konuşmasın, yoksa ölürüz!” dediler.
20- Musa da insanlara dedi ki: “Korkmayın!
Çünkü Yüceler sizi sınamak için geldi. O’na karşı olan takvanızı
sizi günah işlememekten alıkoyacak.
ı “תִּ֣ירְאִ֔” (tira)
kelimesi, “saygı duymak, dikkat etmek, korkmak ve utanmak” gibi anlamlara
gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da “تَّقْوٰ” "takva" sözcüğüdür. “Allah’a
karşı takvalı olmak” da kısaca “Allah’ın rızasını kazanmak için emirlerini
yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak” şeklinde tarif edilebilir.
21- Musa, Yücelerin bulunduğu koyu
karanlığa yaklaştırıldı, insanlar ise uzakta duruyordu.
22- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “İsrailoğullarıyla konuş ve onlara
de ki, ‘Sizinle gökten konuştuğuma kendiniz şahit oldunuz.
23- Benimle (birlikte bir başka) ilah (en
yüce olan) edinmeyin. Kendinize gümüşten de altından da ilah (put) edinmeyin.
24- Ve Benim için topraktan bir mizbah
(sunak) inşa
et. Davarından ve sığırından (seçtiğin)
ola kurbanlarını da şelamim kurbanlarını da onun yanında keseceksin ve üzerinde
sunacaksın; İsmimin zikredildiği (anıldığı) her yerde de sana geleceğim
ve seni mübarek (kutsanmış, bereketli) kılacağım.
Şelamim
kurbanı: Bir bölümü kurbanı sunan kişi
tarafından yenen, diğer kalanı ise Mizbah (sunak) üzerinde tamamen yakılmak
suretiyle Yahwe’ye hediye edilen kurbandır.
Ola
kurbanı: Kesilen hayvandan hiçbir şey yenilmeden,
mizbah üzerinde tamamının yakılmak suretiyle Yahwe’ye hediye edilen kurbandır. (Bkz: Başlangıç, 8:20)
25- Bana taştan bir sunak yapacağın
zaman da onu (taşı)
keserek (yontarak) inşa etme. Çünkü kılıcını (keski aletini) onun
üzerine kaldırırsan, onu kirletmiş olursun.
26- Çıplaklığın ortaya çıkmasın diye
de sunağıma basamaklardan (merdivenle)
çıkma.
Bu nedenle Mizbah’ta (sunakta)
basamaklar değil, bir 1/3 eğimli bir rampa bulunduğu ve kohenler yürürken
kaymasın diye de bu rampanın üzerine tuz serpildiği belirtilmektedir.
Normalde kohenlerin iç donları vardır
(ÇIKIŞ, 28:42). Dolayısıyla mahrem yerlerinin görünmesi gibi bir durum mümkün
değildi. Ancak Tora, Mizbah üzerinde en küçük bir arsızlığı bile kabul etmez.
Bu sebeple donla bile olsa, büyükçe bir adımı bu şekilde tanımlamaktadır.
21. Bap
21:1- Önlerine koyacağın hükümler (yasalar) de şunlardır:
2- İbrani bir kul (erkek hizmetkar, köle) satın
alırsan, 6 yıl hizmet edecek. 7’ncisinde ise bedavaya çıkacak (ücretsiz
karşılıksız özgür olacak).
3- Tek başına (hizmetine) girerse, tek başına
çıkacak. Bir kadının sahibiyse, o da onunla çıkacak.
4- Efendisi (rabbi) ona bir eş verirse ve (o
kadın) ona oğullar ya da kızlar doğurursa; kadın ve çocukları efendisinin kalacak
ve (kendisi) tek başına çıkacak.
5- Kul (hizmetkar), “Efendimi, eşimi ve
çocuklarımı seviyorum, (bu nedenle) serbest çıkmayacağım (özgür
olmak istemiyorum) diyorsa;
6- O zaman efendisi onu elohimlerin (yücelerin, hakimlerin, din adamlarının)
önüne getirecek. Ve (efendisi) onu kapıya ya da kapı eşiğine getirecek
ve efendisi bir biz (delgeç) ile kulağını delecek ve (hizmetkar)
daima ona kulluk edecek.
Kapıdan kastın, şehrin kapısı veya
şehrin yöneticilerin toplandığı meclis olduğu yönünde görüş vardır.
7- Ve eğer bir adam kızını âmât (hanım
hizmetkar) olarak satarsa; o, erkek kulların yaptığı gibi çıkmayacak (başıboş
olarak serbest bırakılmayacak).
8-
Onu kendine (nişanlı, eş) belirleyen efendisini
memnun etmezse, o zaman (efendisi) onu kurtaracak (özgür kaldığında
onun güvende kalmasını sağlayacak). Kendisine aldatıcı davrandığı için de onu
yabancıya (Yahudi olmayana) satma hakkı yoktur.
9-
Onu oğluyla evlendirirse, kendi kızlarına davrandığı gibi davranacak.
10-
(Efendisinin oğlu) kendisine
başka bir eş (daha) alırsa, onun yiyeceğinden de giysisinden de vakit
haklarından (evlilik haklarından) da eksiltmeyecek.
11-
Ve (efendisi) bu üçünü ona
yapmazsa, o zaman (kız) ücretsiz olarak çıkacak (karşılıksız olarak
serbest kalacak).
12- Adamı vurarak öldüren de mutlaka
ölecektir (öldürülecektir).
“מ֥וֹת יוּמָֽת” (mevt yumat) “ölümle
ölecek” ifadesi, genellikle
vurgulu bir şekilde “kesinlikle ölecek” anlamını taşımaktadır.
13- Pusu kurmamışsa, Yüceler (melekler) de onu eline verirse (kaza
sonucu öldürtürse), işte o zaman senin için (katil için) kaçabileceği
bir sığınak belirleyeceğim.
14- Ve eğer bir adam akranını (bir başkasını) kasıtlı olarak öldürürse;
ölsün diye onu (sığındığı) sunağımdan da alacaksın.
Yüce Allah, merhameti simgeleyen
Mizbeaha tutunsa bile, katilin oradan alınıp cezalandırılması gerektiğini
söylemektedir.
15- Babasını ve annesini vuran da öldürülecektir.
Bu ayete göre anne ve babasını
kasıtlı vuranın (öldürmek değil) cezasının ölüm olduğu belirtilmektedir.
16- Adam kaçırıp satan da elinde tutan
(esir alan) da öldürülecektir.
17- Annesine ya da babasına lanet eden
de öldürülecektir.
18- Ve eğer insanlar kavga ederse, adam
da diğerine taşla ya da yumrukla vurursa ve o (vurduğu) ölmezse ve yatağa
mahkum kalırsa;
19- Ayağa kalkıp asa ile dışarıya
çıkarsa, onu vuran beraat edecektir. Sadece kaybettiği zamanı (bedelini) ödeyecek ve onun
iyileşmesini sağlayacaktır.
İbranicedeki “יָק֞וּם” (yakum) da Arapçadaki
“يَقُومُ”
(yakum) da “ayağa kalkar” demektir.
20- Ve eğer adam, kulunu (erkek hizmetkarını) ya da âmâtını
(hanım hizmetkarını) sopayla vurursa ve elinin altında (vurduğu
esnada) ölürse, onun intikamı alınacaktır.
Yahudiliğe göre bir efendinin
kölesini birtakım hata ya da kusurları nedeniyle dövme hakkı vardır. Ancak
efendiye bu konuda aşırıya kaçma hakkı da verilmemiştir. Ayette sözü edilen kul
(erkek hizmetkar) ya da âmâtın (hanım hizmetkarın) Yahudi olmayan kullar
(hizmetkarlar) olduğu belirtilir; zira Yahudi kullar efendisinin
nezdinde “ücretli çalışan” gibi kabul edilmektedir. (Roş, Tur, ll, 654; Sforno,
s. 396-397). Kölesini bu şekilde acımasızca döverken ölümüne neden olan bir
efendi, boynu kılıçla vurulmak suretiyle cezalandırılmaktadır. (B.T., Sanhedrin
52b; Raşy, II.266).
21- Ancak bir gün veya iki gün hayatta
kalırsa, intikamı alınmayacaktır. Çünkü o (efendisinin) parasıdır.
22- Ve eğer erkekler kavga ederlerse
ve gebe bir kadına vururlarsa ve erken doğum yaparsa; hiçbir zarar gelmezse de
yine de (vuran)
cezalandırılacaktır. Kadının kocasının belirlediği miktarı, mahkeme yoluyla
öder.
23- Ancak bundan sonra bir zarar
gelirse, o zaman yaşam yerine yaşam vereceksin.
24- Göze karşılık göz, dişe karşılık diş,
ele karşılık el, ayağa karşılık ayak…
25- Yanığa karşılık yanık, yaraya karşılık
yara, çürüğe karşılık çürük…
26- Ve eğer adam, kulunun (erkek hizmetkarının) gözüne ya
da âmâtının (hanım hizmetkarının) gözüne vurursa ve onu (gözünü)
kaybederse, gözüne karşılık onu serbest (özgür) bırakacaktır.
27- Ve kulunun dişine ya da âmâtının (hanım hizmetkarının) dişine
vurursa (ve dişi kırılırsa), dişine karşılık onu serbest
bırakacaktır.
28- Ve eğer bir öküz, bir adamı ya da
kadını boynuzlarsa ve (o
kişi) ölürse, öküz mutlaka taşlanacaktır, eti de yenmeyecektir. Ancak, öküzün
sahibi temizdir (masumdur).
29- Ancak öküz boynuzlamayı alışkanlık
haline getirmişse ve sahibine uyarıda bulunulmuşsa, o da onu içeride tutmamışsa
(önlem almamışsa)
ve bir adamı ya da kadını öldürmüşse; öküz taşlanacak, sahibi de ölecek.
30- Kendisinden fidye (bedel) istenirse, o zaman hayatının
fidyesi (bedeli) olarak kendisinden ne istenirse verecek ve onu
verecektir.
31- Bir erkek çocuğu da bir kız çocuğu
boynuzlarsa, buna göre hüküm verilecektir.
32- Öküz, bir kulu (hizmetkarı) ya da âmâtı (hanım
hizmetkarı) boynuzlarsa, efendisine 30 şekel gümüş verecek, öküz de taşlanacak.
Şekel, Hitilerin para birimiydi. Şekel, aynı zamanda
bir ağırlık ölçüsüydü. 1 şekel, bugünkü ölçüyle 22,8 gramdı. 30 şekel de 684 gr
gümüş etmekteydi.
33- Ve eğer adam bir kuyu açarsa veya
adam bir çukur kazarsa ve onu örtmezse ve oraya bir öküz ya da eşek düşerse;
34- Kuyunun sahibi (sorumlusu) onu iyileştirecek (zararı
karşılayacak). Parayı da onun (hayvanın) sahibine verecek, leş de (sahibinin)
kalacak.
35- Ve eğer adamın öküzü başkasının
öküzüne zarar verirse ve (öteki)
ölürse; canlı öküzü satacaklar ve parasını bölüşecekler, ölüyü de bölüşecekler.
36- Ancak öküz boynuzlamayı alışkanlık
haline getirmişse ve sahibi onu içeride tutmamışsa (önlem almamışsa); (ölen)
öküze karşılık öküz ödeyecek, leş de onun olacak.
22. Bab
22: 1- Adam, öküz ya da koyun çalarsa ve onu
öldürürse ya da satarsa; bir öküz için 5 öküz; bir koyun için de 4 koyun
ödeyecektir.
2- Hırsız içeri girerken görülür,
vurulur ve ölürse; onun kanı (fidyesi,
tazminatı) yoktur.
3- Ancak üzerine güneş doğmuşsa (gündüz vakti olmuşsa); onun kan
suçu vardır. O da (çaldığının) bedelini ödeyecektir. Eğer bir şeyi
yoksa, hırsızlığı nedeniyle (kul olarak) satılacaktır.
4- Öküz, eşek veya koyundan olan
çalıntı mal canlı olarak elinde bulunursa, iki katını ödeyecektir.
5- Adam bir tarlada ya da bağda (hayvanını) otlatırsa ve
hayvanını serbest bırakırsa ve hayvan başka bir adamın tarlasında beslenirse;
kendi tarlasının (ürününün) en iyisinden ve kendi bağının (ürününün)
en iyisinden tazmin edecektir.
6- Yangın çıkar ve dikenlere sıçrarsa
ve yığılmış tahılı yada duran tahılı yada tarlayı küle çevirirse; ateşi yakan,
mutlaka karşılığını verecektir.
7- Adam, yakınına saklaması için para ya da eşya
verirse ve bunlar adamın evinden çalınırsa, hırsız da bulunursa; iki katını
ödeyecek.
8- Hırsız bulunamazsa; evin sahibi yakınının
eşyalarına el uzatmadığına dair elohime (yargıçlara, din adamlarına) yaklaşacaktır.
9- Öküz, eşek, koyun, giysi veya
herhangi bir kayıp eşyayla ilgili olarak, biri ‘İşte budur.’ derse; iki tarafın
davası elohimin (din
adamlarının, yargıçların) huzuruna gelecektir. Yücelerin mahkûm ettiği kişi,
yakınına iki katını ödeyecektir.
10- Adam, bakması için yakınına eşek
ya da öküz ya da koyun ya da başka bir hayvan verirse ve (o hayvan) kimse görmeden ölürse
ya da yaralanırsa ya da esir alınırsa;
11- Yakınının malına elini
uzatmadığına dair Yahwe’nin yemini ikisi arasında olacaktır. (Emanet edilen yemin ederse) sahibi
de bunu kabul edecek ve (emanetçi, zararı) ödemeyecektir.
12- Fakat yanındayken çalınırsa, (zararı) sahibine ödeyecektir.
13- (Emanet) parçalanmışsa onu şahit olarak getirsin,
yırtılanı da onarmasın.
14- Ve eğer adam, yakınından borç
alırsa ve aldığı şey zarar görürse veya ölürse, (malın) sahibi de yanında
değilse, (borç alan) borcunu ödeyecek.
15- Sahibi onun yanındaysa, onu telafi
etmeyecektir. Eğer (ödünç
alınan mal) kiralık ise, (kiralayan) verdiği kira ücretini kaybeder.
16- Ve eğer adam, nişanlı olmayan bir
bakireyi ayartır ve onunla yatarsa, onun karısı olması için bir çeyiz
ödeyecektir (kendisiyle
nikah sözleşmesi yapacaktır).
17- (Kızın) babası onu (kızını) adama
vermeyi reddederse, bakirelerin çeyizine göre para ödeyecektir.
18- Büyücünün yaşamasına izin
vermeyeceksin.
19- Bir hayvanla yatan (cinsel ilişkiye giren) öldürülecektir.
20- Yahwe dışında başka ilahlara (elohimlere, yüce olanlara) kurban
kesen haramı kılınacaktır.
ı “חרם”
(herem) kökünden türemiş olan יָחֳרַ֛ם (yaharam) fiili sözcüğünün anlamı ile
ilgili bazı tereddütlerimiz vardır. Çünkü bir terim hem “hem kutsal kılınmış”
hem “adanmış” hem “menedilmiş, dışlanmış, lanetlenmiş” gibi birbirine yakın
olmayan hatta birbirine zıt olabilecek anlamlar verilmesi akla ve mantığa uygun
görünmemektedir. Bu nedenle de bu terimin geçtiği ayetler çok farklı anlamlarda
açıklanmaktadır. Örneğin “yaharam” sözcüğünü öldürülecektir şeklinde
çevrildiğini görüyoruz. Oysa bu ayetten önceki ayette “öldürülecektir”
sözcüğünün “מ֥ יוּמָֽת וֹת” (môvt yumât) şeklinde
çok farklı bir sözcükle anlatıldığını
görüyoruz.
“יָֽחֳרָ֑ם” (yahoram) (haram kılınacaktır)
ifadesi “men edilecektir, halkın arasından atılacaktır, kovulacaktır”
anlamlarına gelmektedir. Bu sözcükten “kurban kesen öldürülecektir.” anlamı
çıkarmanın doğru olmadığı açıkça görülmektedir.
21- Yabancıya da kötü davranmayacaksın
ve ona zulmetmeyeceksin. Çünkü siz de Mısır diyarında yabancıydınız.
22- Dul kadına ve yetim çocuğa da
sıkıntı vermeyeceksiniz.
23- Onlara bir sıkıntı verirseniz ve
eğer bana feryat ederse, onların feryadını mutlaka duyacağım.
24- Öfkem de alevlenecek ve sizi
kılıçla öldüreceğim. Karılarınız da dul, çocuklarınız da yetim kalacak.
25- Aranızda fakir olan halkımdan
birine borç verirseniz, ona alacaklı gibi davranmayacaksınız ve ona (borca)
faiz yüklemeyeceksiniz.
26- Arkadaşının örtüsünü (elbisesini) rehin alırsan, gün
batmadan ona geri vereceksin.
Rehin, bir malın bir borca karşılık
teminat olarak alınmasıdır.
27- Çünkü bu onun tek örtüsüdür ve o derisinin
giysisidir. O, neyle yatsın? Bu yüzden de bana feryat ederse duyacağım; çünkü Ben
Hanun’um.
“חַנּ֥וּן” (Hanun) İbranicede “çok lütufkar, şefkatli ve merhametli” demektir.
Kur’an’da geçen “Rauf” sıfatı ile aynı anlamlara gelmektedir.
28- İlahlara (yücelere) de sövmeyeceksin,
halkının hükümdarına da lanet etmeyeceksin.
29- Olgun ürünlerinin ilkini de sıkılmış
ürünleri (şıra, pekmez,
zeytin yağı vb) de sunmakta (ondalığını, zekatını vermekte) gecikmeyeceksiniz.
Behorunu da bana vereceksin.
Bir annenin doğurduğu
ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise,
sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.
30- Sığırların ve koyunların için de
aynısını yapacaksın. (İlk
doğan erkek yavru) 7 gün annesinin yanında kalacak, 8’inci gün de onu bana
vereceksin.
İlk doğan erkek hayvanlar da
kohenlere (din adamlarına) Allah için verilmektedir.
31- Sizler de Benim mukaddes (kutsal, kudeş) halkım
olacaksınız.ı Kırda (doğada) parçalanmış hayvanın etini de yemeyin.
Onu köpeklere atın.
Yüce Yahwe’nin, ilahi kitapta
belirttiği emir ve yasaklarına uyanların mukaddes kabul ettiği unutulmamalıdır.
23. Bab
23:1- Yalan olan bir duyumu (haberi) yayma. Haksız yere tanıklık
yapmak için de şerlilerle işbirliği yapma.
2- Şer işleyen kalabalığın ardından da
gitme. Bir anlaşmazlıkta tanıklık ettiğinde de kalabalığın yanında durarak
adaleti saptırma.
3- Anlaşmazlıkta, fakir bir adama da
iltimas etme (özel
muamele yapma).
4- Düşmanının dahi kaybolmuş sığırını
ya da eşeğini görürsen, onu mutlaka ona geri ver.
5- Senden nefret edenin eşeğinin yükün
altında çöktüğünü de görürsen yanından geçip gitme. Onu, onunla birlikte
salıvereceksin (o
kişiye yardım edip yükü eşekten indireceksin).
6- Fakirin davasında da kararı (zengin lehine veya aleyhine) saptırma.
7- Yalan sözden de uzak dur. Masum ve
suçsuzu da öldürme. Çünkü suçluyu cezasız bırakacak değilim.
8- Rüşvet de alma. Çünkü rüşvet, gözleri
kör eder, tsadiklerin (doğruların,
adil olanların) da sözlerini ifsat eder (gerçeği çarpıtmalarına neden
olur).
“שֹּׁ֙חַד֙” (şohad), rüşvet
demektir.
9- Yabancıya (memleketinize sığınmış olana,
garibe) da zulmetme. Bir yabancının yüreğini (ruh halini) bilirsiniz.
Çünkü Mısır diyarında (siz de) birer yabancı idiniz.
10- Toprağını da 6 yıl ek, onun
mahsulünü de topla.
11- Ancak, 7’nci yıl onu dinlenmeye (nadasa) bırak ve onu terk et. Halkının
miskinleri da ondan (muhtaçlar da o yıl yetişen mahsulden) yesin. Arta
kalanı ise yaban hayvanı yiyecek. Bağın ve zeytinliğin için de aynı şekilde
davranacaksın.
12- 6 gün yapman gerekeni (işini) yap, ancak 7’nci gün
(sebt, şabat, cumartesi) dinleneceksin. Öküzün de eşeğin de dinlensin. Âmâtının
(kadın hizmetkarının) oğlu da ger toşav (yerleşik yabancı, vatandaş
olan yabancı) da rahatlasın.
13- Sana söylediğim her şeye de uymaya
çalış. Başka ilahları (yüceleri)
da zikretme (anma), ağzından duyulmasına da izin verme.
14- Yılda 3 kez de Benim adıma hac (bayram, festival) yap.
15- Matsa Haccını (bayramını) da gözeteceksin (kutlayacaksın).
Sana emrettiğim gibi de Abib ayında belirlenen zamanda 7 gün matsa yiyeceksin.
Çünkü Mısır’dan o ayda çıktın. Kimse de önümde boş görünmeyecek.
Matsa; mayalanmamış ve fermente edilmemiş
yiyecek demektir.
Yılın
ilk bayramı olan fısıh, Yahudilerin en önemli bayramlarından biridir. Abib
(Nisan) ayının 14. gününden 21. gününe kadar olan 7 gün olduğu
belirtilmektedir. Bayramın kutlanmasındaki temel sebep. İsrailoğullarının
Mısır'dan çıkıp özgürlüklerine kavuşmalarıdır. Fısıh, arpa hasadı dönemine rast
geldiği için tarım bayramı olarak da kutlanmaktadır. Yahudiler tarafından en
çok ilgi gören bu bayramın ilk ve son günü “yom for” olarak adlandırılmaktadır.
Bu günlerde herhangi bir işin yapılması kesinlikle yasaktır. (Levililer 23:5)
16- Tarlaya ektiğin mahsulün ilk
ürününü biçtiğin Şavout Haccınıı (Haftaların Bayramını) da (gözet). Yıl sonunda,
tarladan mahsulünü topladığında Asif Haccınııı (Toplama
Bayramını) da (gözet/kutla).
ı Şavuot Haccı, Sivan ayının 6. günü kutlanan bir
Yahudi bayramıdır. Genelde Mayıs ya da Haziran ayının ilk yarısına denk gelir.
Şavuot, Allah’ın Sina Dağı’nda toplanan İsrail milletine Tevrat’ı vermesinin
yıl dönümünü anar. İlk
Meyvelerin Günü (Yom ha-Bikkurim) olarak da adlandırılır.
ıı Asif Haccının diğer adı “Sukot
Bayramı’dır. “Çardaklar (bayramı)” anlamına gelen “Sukot'', Yahudi takviminin
en önemli günlerinden olan Kefaret Günü'nden (Yom Kipur) 5 gün sonra, Tişri
ayının 15’inci günü kutlanmaktadır. 8 gün süren bu bayram Yahudilerin Mısır'dan
Çıkış'tan sonra Kenan diyarına ulaşmadan önce 40 yıl boyunca çölde topladıkları
çalılarla inşa ettikleri çardaklarda yaşamalarının anısına kutlanmaktadır.
Tevrat'ta Yahudilere bu bayramda 7 gün boyunca çardaklarda yaşamaları
emredilir. (Levililer 23:42, 43). Yahudiler, Kenan topraklarına yerleştikten
sonra göçebe hayatını bırakarak yerleşik hayata geçmiş ve kendi mahsullerini
ekip biçmeye başlamışlardı. Bu süreçte “Sukot”, hasat zamanına denk geldiği
için bayram Çardaklar bayramı (Hac ha-sukot) yanında “(Hasat)Toplama bayramı” (Hac
ha-asif) olarak da adlandırılmaya başlamıştır.
17- Yılda 3 kez de tüm erkeklerin, Rabbin
Yahwe’nin huzurunda görünecekler.
18- Pıshımın (Fısıh kurbanının) kanını hamets
ile sunmayacaksın. Bayramımın yağı da bütün gece sabaha kadar kalmayacak.
“הַפָּ֑סַ” (pesah) Bayramına,
günümüzde Fısıh Bayramı veya Paskalya Bayramı denmektedir.
Hamets, mayalanmış ve fermente edilmiş
yiyecek demektir.
19- Toprağının ilk ürününün en iyilerini
de Yücen Olan Yahwe’nin Evi’ne getireceksin. Oğlağı da annesinin sütünde pişirmeyeceksiniz.
Burada, o dönemde putperestler
arasında yaygın olan bir bayram kutlaması şekline gönderme yapıldığı belirtilmektedir.
Bu putperest kutlamada hayvan yavrularının süt ile özellikle de kendi
annelerinin sütleri içinde pişirildiği belirtilmektedir.
20- İşte, bir meleği önüne
gönderiyorum. Seni yolda koruyacak ve hazırladığım yere (yurda) o getirecek.
21- Ona dikkat et. Sesine (dediklerine) itaat et ve ona itaatsizlik
etme. Çünkü suçlarınızı bağışlamayacaktır. Çünkü İsmim, onun içindedir.ı
“İsmim, onun içindedir.” ifadesinin
“Benim adıma konuşuyor olacak.” veya “Beni Temsil ediyor.” şeklinde anlaşılması
gerektiği yönünde görüşler vardır.
22- Eğer onun söylediklerini dinler,
dediklerime de uyarsan; o zaman düşmanlarına düşman, hasımlarına (karşıtlarına) hasım olurum.
23- Zira meleğim önünde gidecek ve
seni Amorilere, Hitilere, Perisilere, Kenanlılara, Hivilere ve Yebusilere (onların diyarına) getirecek,
Ben de (onları) yok edeceğim.
24- Onların ilahlarına da secde etmeyeceksin, kulluk (hizmet)
da etmeyeceksin. Onların yaptıkları gibi de (adetlerini) yapmayacaksın.
Ancak, onları (putlarını, ilah edindikleri varlıkları) tamamen
devireceksin, direklerini de (kutsal saydıkları dikili taşlarını) parçalayacaksın.
Bu ayetlerde sözü edilen kavimlerin, yapmış
oldukları ahlaksızlıklarından ve sapıklıklarından dolayı Yüce Allah tarafından
Kenan diyarından söküp atıldıkları Levililer Kitabı’nın 18:25 ayetinde
belirtilmektedir. Ancak yine aynı Babın 26-30’uncu ayetlerinde Yüce Allah,
emrettiği kurallara uymamaları durumunda söz konusu topraklardan kendilerini de
söküp atacağını İsrailoğullarına söyleyerek onları uyarmaktadır.
25- İlahınız (Yüceniz olan) Yahwe’ye de kulluk
(hizmetkarlık) edin. O, ekmeğini ve suyunu mübarek (bereketli)
kılacak. Ben de yakınındaki hastalığı kaldıracağım.
26- Ve memleketinde kimse düşük
yapmayacak ve kısır olmayacak. Günlerinin sayısını da yerine getireceğim (hayatını sağlıklı ve güzel yaşamanı
sağlayacağım).
27- Önünden de heybetimi göndereceğim
ve karşına çıkacak tüm insanları rahatsız edeceğim. Bütün düşmanlarının da sana
arkalarını dönmelerini (önünden
kaçmalarını) sağlayacağım.
28- Yabanarısını da göndereceğim ve
Hivileri ve Kenanlıları ve Hitileri senin önünden kovacak.
Burada, Yasanın Tekrarı, 7:20 ve Yeşu,
24:12 ayetinde geçen “yaban arıları” ifadesi, putperest ulusların gücünü kırmak
ve İsrailliler istilalarını yaptıklarında onları daha kolay bir av haline
getirmek için ilahi olarak gönderilen her türlü bela veya bela olabilir. “Yaban
arısı”, III. Ramses yönetimindeki Mısır da olabilir. Çünkü İsrailoğullarının
çölde kaldığı 40 yıllık zaman zarfından Filistin'i işgal eden ve Hititlerin
(Khita) gücünü zayıflatmış olabilirler.
29- Fakat senden önce bir yıl içinde (onları) kovmayacağım ki o yurt ıssız
kalmasın ve yaban hayvanları sana karşı çoğalmasın.
30- Ve onları azar azar önünden
kovacağım ki (nüfus
olarak) çoğalabilesin ve yurdu miras alabilesin.
31- Senin Pervazını da Kızıldeniz’den
Filist Denizi’ne kadar ve çölden nehre (Fırat’a) kadar belirleyeceğim. Çünkü o diyarda yaşayanları
ellerinize teslim edeceğim, siz de onları önünüzden kovacaksınız.
Filist Denizi (Güney Akdeniz) ile Kızıldeniz, vadedilen
toprakların kuzey ve güney sınırlarını; Çöl ile Nehir (Fırat) de doğu ve batı
sınırlarını belirler.
32- Onlarla da ilahlarıyla (yüceleriyle) de antlaşma
yapmayacaksın.
33- Bana karşı bir hata (suç) işlemesinler diye de senin
yurdunda ikamet etmeyecekler. Onların ilahlarına kulluk (hizmetkarlık)
edersen, bu senin için bir tuzak olacaktır.
24. Bab
24:1- Ve (bir melek) Musa’ya dedi ki: “Sen,
Harun, Nadab, Abihu ve İsrail’in yaşlılarından (liderlerinden) 70 (kişi),
Yahwe’ye (Yücelerin Dağı’na) çık ve uzaktan secde edin.
Nadab ile Abihu, Harun Nebi’nin
oğullarıdırlar. (Çıkış, 6:23)
Yahwe için yapılan
secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27;
20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10
2- Sadece Musa Yahwe’ye yaklaşacak,
fakat onlar yaklaşmayacaklar. Halk da onunla birlikte yaklaşmayacak.”
3- Musa da çıktı. Yahwe’nin tüm sözlerini
de tüm yasalarını (emirlerini)
da halka anlattı. Tüm halk da bir ağızdan cevap verdiler ve “Yahwe’nin
söylediği tüm sözleri yapacağız.” dediler.
4- Musa da Yahwe’nin tüm sözlerini
yazdı ve sabah erkenden kalktı ve İsrail’in 12 kabilesine göre dağın altında 12
sütunlu bir mizbah (sunak)
inşa etti.
5- İsrailoğullarının gençlerini da
gönderdi. Bunlar, ola kurbanları sundular, Yahwe için de Şelamim kurbanları (olarak)
boğalar kestiler.
Şelamim
kurbanı: Bir
bölümü yenen, diğer kalanı ise sunak üzerinde tamamen yakılmak suretiyle Yahwe’ye
hediye edilen kurbandır.
Ola
kurbanı: Kesilen
hayvanın tamamı sunak üzerinde yakılmak suretiyle Yahwe’ye hediye edilen kurbandır.
(Bkz: Başlangıç, 8:20)
6- Musa da kanın (kurbanların kanının) yarısını
aldı ve çanaklara koydu. Kanın yarısını da sunağa serpiştirdi.
7- Ahit (Antlaşma) Kitabını da aldı ve
halkın huzurunda okudu. Onlar da “Yahwe’nin söylediği her şeyi yapacağız ve dinleyeceğiz
(itaat edeceğiz).” dediler.
İsrailoğullarının başta
uyacaklarına söz verdikleri emirlerin (Çıkış 20:1-6, 12; 22:20-23; 23:10-11,
13, 21) bir kısmına uymadıkları görülecektir. Bunun en güzel örneği de Musa 40
günlüğüne Sina Dağı’na gidince yaptıkları bir altın buzağıya taparak Allah’a
şirk koşmalarıdır. (Çıkış 32. Bab).
8- Musa da kanı aldı ve halkın
üzerine serpiştirdi ve “Bu, Yahwe’nin sizinle tüm bu sözler üzerine yapmış
olduğu ahdin kanıdır.” dedi.
9- Ve Musa ve Harun ve Nadab ve Abihu
ve İsrail yaşlılarından (liderlerinden)
70 kişi (dağa) çıktı.
10- Ve İsrail’in Yücesi Olanıı
gördüler. Ayaklarının altında da gökyüzünün berraklığında safir taşından bir
döşeme…
ı
“ אֱלֹהֵ֣י יִשְׂרָאֵ֑ל” (elohe İsrayil) ifadesi Torada 1,
Tevrat’ın tamamında ise 28 defa geçmektedir. Bunların 23’ünde ise “ַֽיהֹוָ֖ה אֱלֹהֵ֣י
יִשְׂרָאֵ֑ל” (Yahwe elohe İsrayil) “İsrail’in Yücesi Olan Yahwe” şeklinde
geçmektedir.
Yapılan
incelemede; diğer yerlerde Yahwe’nin kastedildiği görülmüştür. Dolayısıyla
burada da Yahwe’nin kastedildiği kanaati oluşmaktadır.
11- Ve eli, İsrailoğullarının
asillerinin (seçkin
70 kişinin) üzerinde değildi (elini onlara uzatmadı). Yüceleri (elohim:
seçkin, yüce melekleri) de gördüler, yediler ve içtiler.
12- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Dağa çık ve orada bekle. Onlara da yasaları ve buyrukları öğretmen için
sana yazdığım taş levhaları vereceğim.”
13- Musa da yardımcısı Yeşu da ayağa
kalktı. Musa da Yücelerin Dağı’na çıktı.
14- İhtiyarlara da “Biz, yanınıza dönünceye
kadar bizi bunun (halkın)
içinde bekleyin. Harun ve Hurı da işte sizinledirler. Kimin bir sorunu
varsa onlara gitsin.” dedi.ıı
ı Hur’un, Yahuda kabilesine mensup
olduğu ve Harun Nebinin kız kardeşi olan ve aynı zamanda Nebi de olan Meryem’in
eşi veya kayınpederi olduğu belirtilmektedir (Çıkış, 31:2). Yaklaşma Çadırının mimarı
da olan Hur, İsrailoğullarının önemli liderlerden biridir (Çıkış, 17:10).
ıı Musa,
kayınpederi Yetro'nun tavsiyesi üzerine halk arasındaki sorunları çözmeleri
için kabilelerin içerisinden yargıçlar tayin etmişti. Bu görevliler
çözebilecekleri davaları çözüyor; karmaşık davaları ise Musa’ya sunuyorlardı (Çıkış
18:26). Bu ayetten, Harun ve Hur’un, bu karmaşık davaları çözmek üzere
yokluğunda Musa'ya vekalet ettikleri anlaşılmaktadır. (İbn Ezra, II, 528; Raşy,
II, 315; Roş, Tur, II, 678)
15- Ve Musa dağa çıktı. Ve bir bulut dağı
kapladı.
16- Ve Yahwe’nin ihtişamı Sina
Dağı’nda belirdi. Ve bulut onu (dağı)
6 gün kapladı. 7’nci gün de bulutun içinden Musa’yı çağırdı.
Yüce Yahwe’nin Musa Nebi ile ilk 6
gün konuşmadığı anlaşılmaktadır. Bu 6 gün, Musa Nebi’nin maddi ve manevi
olarak hazır hale gelebilmesi için
geçirmiş olduğu bir arınma süreci olabilir. Çünkü benzer bir talimat da
İsrailoğulları için verilmişti (Çıkış 19:10-15).
17- Yahwe’nin ihtişamı da
İsrailoğullarının gözünde dağın tepesindeki yakıp tüketen bir ateşe benziyordu.
18- Musa da bulutun içine girdi ve dağa
çıktı. Ve Musa, 40 gün 40 gece dağda kaldı.
25. Bab
25:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
2- “İsrailoğullarıyla konuş ve onlara
de ki: ‘Bana bir teberrüı getirsinler. Yüreği istekli (gönüllü) olan her adamdan da
teberrü alsınlar.
ı “תְּרוּמָ֑ה”
(teruma) sözcüğü, “kurban, bağış, katkı, hediye, ödenek, yardım ve teberru”
gibi anlamlara gelmektedir. “Teruma” esasen kişinin Allah rızası için malından
özellikle de ürünlerinden içinden gelerek belli oranlarda yaptığı bağış
anlamına gelmektedir. Terumanın herhangi bir zorlama olmaksızın yapıldığı için
de “yüce bağış” olarak isimlendirilmesi oldukça yerindedir. Tevrat'ta teruma’nın
değişik türlerinden bahsedilir. Bunlar İsrailoğulları erkeklerinden alınan
yarım şekel:
ilk tahıl ve meyvelerden yapılan sunu (bikurim), hazırlanan
hamurlardan ayrılıp kohene takdim edilmesi gereken sunu (hala), şelamim
kurbanları ile birlikte takdim edilen pideler (hal-lot); Levililere takdim
edilen onda birlik pay (terumat ha-ma'aser) ile toprak, şarap ya da yağdan
Kohenlere verilmesi gereken paylar (terumat ha-kohanim) gibi, çok farklı
kalemlerden oluşmaktadır. Bu bapta ise Mesken'in (Mişkan) inşası için yapılacak
gönüllü bağışlardan bahsedilmektedir. Bu bağışlar, meyve, inci ya da değerli
taş gibi parasal değeri olan şeyler değildir. Mesken için kabul edilenler,
Mesken'in yapımında bizzat kullanılabilecek 13 kalemden oluşan şeylerdir. (Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N.
Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 894,895)
3- Onlardan alacağınız teberrü da şudur:
Altın ve gümüş ve bronz,
4- Ve gök mavisi ve erguvan (morumsu pembe) ve kırmızı iplik
ve ince keten ve tiftik,
5- Ve (tabaklanmış) kırmızı boyalı koç
derileri ve tehaş derileri ve akasya ağacı,
Tehaş’ın yabani koç, fok balığı,
deniz ineği, porsuk olduğu yönünde farklı görüşler vardır.
6- Kandil için de yağ (saf zeytinyağı), mesh yağı,
buhur (koku tütsüsü) için de baharatlar (kokular),
7- Ve efod (yelek) ve hoşene (göğüslüğe)
yerleştirmek için şoham taşları ve başka değerli taşlar.
Şoham taşı: Oniks, akik, yakut gibi
kırmızı renkli değerli taşları kapsadığı belirtilmektedir.
8- Bana da bir Mikdaş (makdis: Kutsal Mekan) inşa
etsinler ki aralarında yaşayayım.
Yahwe’ye kulluk etmek amacıyla
kurulacak bu yer Mikdaş (makdis; kutsal mekan) olarak isimlendirilmiştir.
Normalde bu Çadır Mabedin adı, bir sonraki ayette (Çıkış, 25:9) da zikredildiği
üzere “Mişkan”dır. Mişkan, mesken anlamına gelmektedir.
Mikdaş,
sonraki dönemlerde Süleyman Nebi zamanında inşa edilen mabedin (Beyt-i
Makdis’in) adı olacak ve bu şekilde şöhret bulacaktır.
Günümüz
kimi Yahudi ve Hristiyan grupların inancına göre; Burada bir Mikdaş (makdis; kutsal
mekan) inşa edilmesinin emretmesi, bu emrin sadece o döneme değil, tüm tarihe
ait olduğunu öğretmektedir. Beyti Makdis’in tekrar inşa edilebilmesi için
Maşiah’ın yani Mesih’in gelmesi gerekmektedir. Gelecek olan Mesih, Yahudi
milletinin kurtarıcısı olacağı düşünülmektedir.
9- Mişkanı (meskeni; Kutsal Çadırı) da eşyalarını
da sana göstereceğim şekilde yapacaksın.
Mişkan’ın nasıl olacağı bu kitabın
(Çıkış) 26’ncı babında (26. bap) detaylıca anlatılmaktadır.
Mesken’e Tevrat’ta farklı isimler de
takılmıştır: 1- “Mişkan” “Yahwe’nin İsrailoğulları arasında barındığı yer” (Çıkış)
25:9); 2- “Rabbin Meskeni” anlamında “Mişkan Adonay'' (Levililer
17:4); 3- “Ahid levhalarının bulunduğu yer” anlamında “Şehadet meskeni”
[Çıkış (Şemot) 38/21];
10- Akasya ağacından da bir sandıkı
yapsınlar; uzunluğu 2,5 ama (120
cm), genişliği 1,5 ama (72 cm), yüksekliği de 1,5 ama.
ı Burada yapılması emredilen, Ahit
Sandığı’dır. “וַֽאֲר֨וֹן בְּרִית” “Ahit Sandığı ifadesi ise ilk defa Sayılar,
10:33 ayetinde kullanılmaktadır.
11- Onu da saf altınla kaplayacaksın. İçini
de dışını da kaplayacaksın. Üzerine de etrafını çevreleyen altından bir taç (pervaz) yapacaksın.
12- Ona da 4 altın halka atacaksın.
Bunları da 4 ayağına takacaksın; bir yanında iki halka, diğer yanında da iki halka
olacak.
13- Akasya ağacından da direkler (kollar) yapacaksın. Onları da altınla
kaplayacaksın. Kolların her biri de 10 ama (480 cm) uzunluğunda olacak.
14- Bu kolları da sandığın yanlarındaki
halkalara yerleştireceksin. Sandık
bunlarla taşınacak.
15- Kollar sandığın halkalarında
olacaklar. Oradan alınmayacaklar.
16- Sana vereceğim şehadetiı
(kanıtı) de sandığa
koyacaksın.
ı Şehadet'in
(Edul) Tevrat (Tora), Tevrat'ın o güne kadar kayda geçen kısımları ya da On
Emir'in yazılı olduğu levhalar olduğu şeklinde yorumlar vardır.
17- Saf altından da bir sandık örtüsü
yapacaksın. Uzunluğu 2,5 ama (120
cm) ve genişliği 1,5 ama (72 cm) …
18- Altından da iki kerubi yapacaksın.
Bunları da kapağın (sandık
kapağının) iki ucuna dövme işi yapacaksın.
Kerubilerin (Keruv), gücü ve
ihtişamı temsil eden melekler oldukları yönünde bir görüş vardır. Bu meleklerin kanatlı ve insan
yüzlü oldukları yönünde de bir görüş vardır. “Kerubi” (kerubiler) sözcüğü ilk
olarak Tevrat’ın Başlangıç Kitabında (3:24) geçmektedir.
19- Bir uçta bir kerubi, diğer uçta da
bir kerubi yap. Kerubileri de (kapağın)
iki ucunda kapakla tek parça yapacaksın.
20- Kerubiler de kanatlarını yukarıya
açmış, yüzleri de birbirine bakacak şekilde kanatlarıyla kapağı örtecekler.
Kerubilerin yüzleri de kapağa doğru olacak.
21- Kapağı da sandığın üzerine
yerleştireceksin. Sana vereceğim şehadeti (kanıtı) de sandığa koy.
22- Seni de orada huzuruma çağıracağım
ve seninle kapağın üzerinden, Şehadet (tanıklık)
Sandığının üzerindeki iki kerubinin arasından, İsrailoğulları ile ilgili olarak
sana emredeceğim her şeyi söyleyeceğim.
23- Akasya ağacından da bir masa yap.
Uzunluğu 1 ama (96
cm) ve genişliği 1 ama (48 cm) ve yüksekliği 1,5 ama (72 cm) olacak.
24- Onu da saf altınla kapla. Onun
etrafına da altından bir taç yap.
25- Çevresine de bir tefah (8 cm) genişliğinde bir kenarlık
yap. Çevresine de altın bir taç (pervaz) yap.
26- Onun (masa) için de 4 altın halka yap.
Bu halkaları da onun 4 ayağının üzerindeki 4 köşeye koy.
27- Masayı taşıyacak kolların yerleştirileceği
halkalar da kenara yakın olacak.
28- Kolları da akasya ağacından yap ve
onları altınla kapla. Masa onlarla
taşınacak.
29- (Masanın) ekmek kalıplarını da kaşıkları da kapaklarını
da kaselerini de yap. Onları saf altından yap.
30- Sen de 100 (varlık) ekmeğini her zaman
önümdeki masaya koyacaksın.
Her Sept (Şabat) günü yenileri ile
değiştirilen ve Harun ile oğulları (kohenler/Levililer) tarafından sadece
kutsal mekanda yenen bu ekmeklerin hazırlanışı Levililer 24:5-9 ayetlerinde
anlatılmaktadır.
31- Saf altından da bir menora (şamdan) yap. Şamdan tek parça olacak.
Kaidesi de gövdesi (kolları) de kaseleri da topuzları da goncaları da (dövülmüş
işçilik ile) kendisinden olacak.
32- Şamdanın yanlarından da 6 dal
çıkacak. Şamdanın 3 dalı bir yanından, 3 dalı da diğer yanından çıkacak.
33- Her bir dalda da badem çiçeğine
benzer 3 kase ve 1 tomurcuk ve 1 gonca… Diğer dalda ise badem çiçeğine benzer 3
kase ve 1 tomurcuk ve 1 gonca… Şamdandan çıkan 6 dal için.
34- Şamdanın içinde de badem çiçeğine
benzer 4 kase ve onun tomurcukları ve goncaları…
35- Ondan (zıt yönlere çıkan ilk) çift
dalın altında 1 topuz. Ondan (çıkan) çift dalın altında da 1 topuz, ondan
(çıkan) çift dalın altında da 1 topuz. Şamdandan çıkan 6 dal için de…
36- Topuzları da dalları da kendinden
olacak. Tümü de onunla saf altından dövülmüş yekpare...
37- Kandillerini de 7 tane yap.
Kandillerini yaktığında kendine de ışık verecek (kendisini aydınlatmak).
38- Onun maşası da tepsisi (küllük, enfiyesi) de saf
altından…
39- Tüm bu kaplarla birlikte 1 kikar (68.4 kg) saf altın olacak.
40- Dağda sana gösterilen modeli de
gözlemle ve (ona
uygun olarak şamdanı ) yap.
Şamdanın merkezi ve yan kollarının kalınlığının
yaklaşık 3 cm çapında olduğu, merkezi ve kenar kolların toplam uzunluğunun da
toplam 5 m civarında olduğu
belirtilmektedir.
26. Bab
Mişkanın Örtülerinin Özellikleri
26:1- Mişkanı (meskeni) da gök mavisi ve
erguvan ve kırmızı ince dokunmuş ketenden 10 bezden yapacaksın. Üzerlerini de
maharetli bir dokumacının işi olan Kerubilerin resmini işleyeceksin.
Bu bap, Mesken (Mişkan) örtülerinin
anlatımıyla başlamaktadır. Mesken için yapılan 3 veya 4 örtünün ikisi kumaştan,
ikisi de hayvan derisinden imal edilecektir (1-13). Örtünün anlatımından sonra
Mesken için akasya ağacından yapılacak kalasların boyut ve şekilleri tarif
edilmiştir. Örtü ve perdelerin aralarına gerilecek şekilde yere dik bir konumda
yerleştirilecek bu kalaslar, Mesken için duvar işlevi görecekti (15-30). Bu bap,
Mesken ile Ahit Sandığının bulunduğu yeri ayıran perdenin (parobet) tarifiyle
tamamlanmaktadır (31-37)
2- Her bezin uzunluğu da 28 ama (384 cm), her bezin genişliği de
4 ama (192 cm) olacak. Bezlerin ölçüsü de aynı olacak.
3- 5 bez de birbirine bağlanacak, diğeri
de birbirine bağlı 5 bez olacak.
4- Birinci grupta en dıştaki bezin
kenarına gök mavisi ilmekler yapacaksın. İkinci gruptaki bezin de en dıştaki
kenarını aynı yapacaksın.
5- Bir bezde 50 ilmek, bezin ikinci
bağlantı yerindeki ucuna da 50 ilmek yapacaksın. Döngüler (karşılıklı olarak) de birbirine
bakacak.
6- Ve 50 altın çengel yapacaksın. Mesken
(çadır) bir
bütün olsun diye de perdeleri tokalarla birbirine bağlayacaksın.
7- Meskenin üzerine de çadır olarak tiftikten
bezler yapacaksın. 11 bez yapacaksın.
8- Her bezin uzunluğu da 30 ama (14,40 m), her bezin genişliği de
4 ama (1,92 m) olacak. 11 bezin ölçüsü de tek olacaktır.
Bu
bezlerin uzunluğu 14,40 m, genişliği de 1,92 m olacak
9- 5 bezi ayrı, (diğer) 6 bezi de ayrı
birleştireceksin. Altıncı bezi de çadırın ön tarafına ikiye katlayacaksın.
10- Birinci gruptaki en dıştaki bezin
kenarında da 50 ilmek, ikinci grupta en dıştaki bezin kenarında da 50 ilmek
yapacaksın.
11- Ve 50 bakır çengel yapacaksın. Tokaları
da halkalara geçireceksin ve çadır bezini birleştireceksin ki tek bir parça
olsun.
12- Mişkan bezinin artan kısmı da aşağı
sarkacak. Artan yarım parça da çadırın arka kısmından aşağı sarkacak.
13- Mişkan bezinin boydan olan
fazlalığı da çadırın yanlarından birer ama sarkacak ve her iki yanı kapatacak.
14- Mişkanın üzerine de kırmızı boyalı
koç derilerinden bir örtü, en üste de fok derilerinden bir örtü yapacaksın.
15- Mişkanın çerçevelerini de akasya
ağacından dik yapacaksın.
Kalaslardan yapılan bu çerçeveler
ve onlara gerilen örtüler, Mişkan (Mesken) için duvar işlevi görecektir.
16- Bir çerçevenin uzunluğu 10 ama (480 cm), her bir çerçevenin
genişliği de 1,5 ama (72 cm) olacak.
17- Her çerçevede de karşılıklı iki delik
olacak. Çadırın tüm çerçevelerini de böyle yapacaksın.
18- Böylece çadırın çerçevelerini
yapacaksın. Necef’e, yani güneye bakan tarafı için 20çerçeve olacak.
19- 20 çerçevenin altına da üzerinde
birer yuva olan 40 gümüş kaide (tabanlık)
yapacaksın. Böylece her çerçevenin altındaki 2 geçme için 2 de yuva olacak.
20- Mişkanın diğer yanı, yani kuzey
tarafı için de 20 çerçeve…
21- Ve 40 gümüş kaide (tabanlık) yapacaksın. Her
çerçeve için de iki yuva olacak.
22- Mişkanın batıya bakan arka tarafı
için de 6 çerçeve yapacaksın.
23- Arka kısımdaki her iki köşeye destek
için de 2 çerçeve yapacaksın.
24- Bunlar çift çerçeve şeklinde
olacak. Alt kısmı ayrık duracak ve tepede baştaki halkada birleşecekler. 2
çerçeve de böyle olacak, köşe desteği görevi yapacaklar.
25- Böylece 8 çerçeve ve her çerçeve
için 2 kaide (tabanlık)
olmak üzere 16 gümüş kaide (tabanlık) olacak.
26- Akasya ağacından da kirişler
yapacaksın. Çadırın bir yanındaki çerçeveler için 5 kiriş,
27- Diğer yanındaki çerçeveler için de
5 kiriş. Batıya bakan arka taraftaki çerçeveler için de 5 kiriş olacak.
28- Çerçevelerin ortasındaki kiriş de bir
uçtan öbür uca geçecek.
29- Çerçeveleri de altınla
kaplayacaksın, kirişlerin geçirileceği halkaları da altından yapacaksın,
kirişleri de altınla kaplayacaksın.
30- Mişkanı da dağda sana gösterilen
örneğe göre kuracaksın.
Mişkan ile Ahit Sandığının bulunduğu yeri ayıran perdenin tarifi
31- Ve erguvan yün ve gök mavisi ve kırmızı
iplerden bükülmüş ince ketenden bir perde yapacaksın. (Bunlara), maharetli işçilikle
kerubiler (resimler) yapılacak.
32- Perdeyi de akasya ağacından
yapılmış ve altınla kaplanmış 4 direğin üzerine asacaksın. Direklerdeki askılar
da altından olacak. Direkler de gümüşten yapılmış 4 kaidenin üzerinde duracak.
33- Perdeyi de çengellerin alt
tarafına asacaksın. Şehadet Sandığını da perdenin arkasındaki iç kısma
getireceksin. Perde, Kutsal Yer ile En Kutsal Yeri (Ahit Sandığının bulunduğu yeri)
ayıracak.
34- Sandığın kapağını da en kutsal
yerde, Şehadet Sandığının üzerine koyacaksın.
35- Masayı da perdenin önündeki bölüme
koyacaksın. Şamdan da masanın karşısında, çadırın güneye bakan tarafında
duracak. Masayı da kuzey tarafına koyacaksın.
36- Çadırın girişi için de erguvan yün
ve gök mavisi ve kırmızı iplerden bükülmüş ince ketenden bir perde yapacaksın.
37- Bu perde için de akasya ağacından 5
direk yapacaksın, onları da altınla kaplayacaksın. Direklerdeki askılar da altından
olacak. Direkler için de bakırdan 5 tane dökme kaide (tabanlık) yapacaksın.
27. Bab
Ola (yakmalık)
kurbanlarının takdim edileceği sunağın tarifi
27:1- Sunağı (mezbahı) da akasya ağacından
yapacaksın. Uzunluğu 5 ama (240 cm), genişliği de 5 ama (240 cm) olacak.
Sunak kare şeklinde olacak, yüksekliği de 3 ama (144 cm)…
“Mezhah”, kurban takdim edilen ya
da hayvan kesilen yer demektir. Mezbahta sadece hayvan değil, tahıl, şarap ve
buhur takdimi de yapılırdı. O dönemlerde mezbahlar genelde topraktan, taştan ve
madenden olmak üzere3 farklı malzemeden yapılmaktaydı. Musa'ya Mesken'de
yapması emredilen iki mezbah vardı. Bunlardan biri bu ayette belirtilen, ola
(yakmalık) kurbanların takdim edildiği bakır mezbahtı. Diğer mezbah ise Mişkanın
(meskenin) içerisinde buhur (tütsü) takdiminin yapıldığı altın mezbahtı (Çıkış,
30:1-16).
2- 4 köşesine de çıkıntı (boynuz) yapacaksın. Çıkıntılar
sunaktan çıkacak. Sunağı da bakırla kapla.
3- Sunak için, kürekler, leğenler,
çatallar, ateş kapları ve yağlı küllerin konacağı kovalar da yapacaksın. Tüm
takım bakırdan olacak.
4- Sunak için de bir ızgara
yapacaksın. Bakırdan, ağ biçiminde delikli olacak. 4 köşesine de bakır halkalar
yapacaksın.
5- Izgarayı da pervazın alt kısmına,
sunağın içine yerleştireceksin. Izgara sunağın ortasında olacak.
6- Sunak için kollar (taşımak için kalaslar) da
yapacaksın. Kollar akasya ağacından olacak, onları da bakırla kaplayacaksın.
7- Kollar da halkalara geçirilecek ve
sunak taşınırken iki yanında olacaklar.
8- Sunağı da içi boş bir sandık gibi tahtadan
yapacaksın. Dağda sana gösterildiği gibi olacak.
Mişkan’ın avlusunun tarifi
9- Çadıra da bir avlu yapacaksın.
Avlunun Necef’e, güneye bakan tarafı bükümlü has ketenden perdeyle çevrilecek.
Uzunluğu da 100 ama (48
m) olacak.
10- 20 direği ve 20 kaidesi de bakırdan
olacak. Kolların askıları ve halkaları da gümüşten olacak.
11- Kuzeye bakan taraf da aynı
uzunlukta olacak; perde 100 ama olacak. 20 direği ve 20 kaidesi bakırdan, kolların
askıları ve halkaları da gümüşten olacak.
12- Avlunun eni olan kenarına, yani batı
tarafına yerleştirilecek perde 50 ama (24
m) olacak. 10 direk ve 10 kaidesi olacak.
13- Gündoğusuna bakan taraftaki
avlunun eni de 50 ama (24
m) olacak.
14- Kapının bir yanında 15 ama (7,20 m) uzunluğunda 1 perde, 3 direk
ve 3 kaide (tabanlık) olacak.
15- Öbür yanında da 15 ama uzunluğunda
1 perde, 3 direk ve 3 kaide (tabanlık)
olacak.
16- Avluya da kapı olarak, 20 ama (9,60 m) uzunluğunda dokuma bir
perde yapacaksın. Perde, erguvan yün, bükümlü has
keten, gök mavisi ve kırmızı iplerden dokunacak. 4 direği ve direkler için 4 kaidesi
olacak.
17- Avlunun çevresindeki tüm direklere
de gümüş halkalar ve gümüş askılar yapılacak, fakat direklerin kaidesi bakırdan
olacak.
18- Avlunun uzunluğu 100 ama (48 m),
genişliği 50
ama (24 m) ve
bükümlü has ketenden dokunmuş perdenin yüksekliği de 5 ama (4,8 m)
olacak. Kaideler (tabanlıklar) de bakırdan yapılacak.
19- Kutsal Çadırda tüm hizmetlerde kullanılacak
takımlar ile çadırın ve avlunun bütün kazıkları da bakırdan olacak.
Gece sürekli yanacak
olan kandil için zeytinyağı istenmesi
20- İsrailoğullarına da emret,
aydınlatma için kandiller devamlı yansın diye de dövülmüş zeytinden halis
zeytinyağı getirsinler.
21- Harun ve oğulları da Mişkandaı
ve Şehadet Sandığının önündeki perdenin dışında bulunan şamdanı, Yahwe’nin
huzurunda akşamdan sabaha kadar yanar durumda tutacaklar. Bu da İsrailoğulları
arasında nesiller boyu geçerli olacak bir kural olacak.
ı
“Ohel
mo ed” ifadesi, Mişkan için kullanılmış olan bir ifadedir. “Ohel mo ed”,
Yahwe’nin Musa ile buluştuğu yer, anlamına gelmektedir.
28. Bab
Mişkan’da görev yapacak olan kohenlerin (din adamlarının)
giysileri
28:1- İsrailoğullarından kardeşin
Harun’u ve oğullarını kendine yaklaştır ki kohen (din adamı) olarak Bana hizmet
etsinler. Onlar,
Harun ve Harun’un oğulları; Nadab, Abihu, Eleazar ve İtamar.
Kohenlik görevi Harun ile bu 4
oğluna verilmiştir. Diğer oğulları ve onların nesilleri Levili olarak kalmaya
devam etseler de kohenlik yapamayacaklardır.
Kohenler, Musa Nebi’den itibaren
kurbanların kesimi, iç yağların yakılması, Mişkan ve Ahid Sandığı ile ilgili
görevler gibi, çok değişik alanlarda hizmet verirlerdi.
2- Kardeşin Harun’a da güzel ve
ihtişamlı bir görünüm kazandıracak kutsal giysiler yap.
3- Yüreklerini hikmet ruhuyla
tamamladığım tüm hünerli adamlara izah et. Harun’a da onu takdis etmek (kutsamak) için giysiler
yapsınlar ki, Bana kohen (din adamı) olarak hizmet etsin.
4- Yapacakları giysiler de şunlardır:
hoşen (göğüslük), efod
(yelek) ve mimtara (şal, kolsuz kaftan), kaliteli
kumaştan yapılmış ketonet (entari), kareli dokunmuş taşbets (tunik,
gömlek) ve minsnefet (sarık) ve avnet (kuşak). Bana kohen
olarak hizmet etmesi için kardeşin Harun’a ve oğullarına bu kutsal giysileri
yapacaklar.
5- (Bunları yaparken) altın sırma ve erguvan yün ve
has keten ve gök mavisi ve kırmızı iplik kullanacaklar.
6- Efodu da altından ve gök mavisi ve
erguvan ve kırmızı ve ince dokunmuş has ketenden hünerli bir dokuma işi ile yapacaklar.
7- Efodun (yeleğin) da iki omuzluğu olacak.
Bunlar yukarıda iki uçtan efoda takılacak ve efod ile birleşecek.
8- Efodun üzerini sıkıca bağlamak için
de bir kuşak (kemer)
yapılacak. İşçiliği ve malzemesi de efodunki ile aynı olacak. Altın sırmadan, erguvan
yünden, bükümlü has keten ve gök mavisi ve kırmızı ipliklerden yapılacak.
9- İki oniks taşı da alıp üzerlerine İsrailoğullarının
adlarını kazıyacaksın.
10- Doğumlarına göre altısının ismi
bir taşta, kalan altısının ismi ise diğer taşta…
11- İsrailoğullarının isimlerini de bu
iki taşa mühür oyması gibi oyacaksın. Ve (bunları) bir taş oymacılığı işçiliğiyle yapacak ve
onları altın yuvalara yerleştireceksin.
12- Bu iki taşı da İsrailoğulları için
anma taşları olarak efodun omuzlukları üzerine yerleştireceksin. Harun da
anılmaları için isimlerini Yehova’nın huzurunda iki omuzu üzerinde taşıyacak.
13- Ve altın telkâri (işlemeli) yuvalar yapacaksın.
14- Saf altından da iki zincir
yapacaksın. Onları da hünerli bir işçilikle kordon olarak yapacaksın. İp gibi
olan bu zincirleri de iki yunanın içine koyacaksın.
15- Nakışçı işi olan bir hüküm göğüslük
(hösen mişpat) de
yapacaksın. Onun işçiliği de efodunki ile aynı olacak. Altın sırma ve erguvan yün
ve bükümlü has keten ve gök mavisi ve kırmızı iplikler kullanacaksın.
16- (Göğüslük) ikiye katlandığında, bir karış
uzunluğunda ve bir karış genişliğinde ve kare olacak.
17- Üzerine de kakma taşlar
yerleştireceksin. Taşlar 4 sıra olacak. Birinci sırada yakut ve topaz ve zümrüt
olacak.
18- İkinci sırada da akik ve safir ve
zümrüt…
19- Üçüncü sırada da leşem taşı (gök mavisi akik), kehribar ve
ametist…
20- Dördüncü sırada da krizolit (tarşiş veya zeberced) ve oniks
ve yeşim olacak. Ve taşlar, yataklarda altınla çevrili olacak.
21- Taşlar, İsrailoğullarının sayısı
kadar 12 tane olacak. Her bir taşın üzerine de 12 kabileden birinin ismi mühür
oyması gibi oyulacak.
22- Göğüslük için de saf altından
kordon gibi burma zincirler yapacaksın.
23- Göğüslük için de 2 altın halka
yapacaksın. Bu 2 halkayı da göğüslüğün 2 köşesine takacaksın.
24- 2 altın kordonu da göğüslüğün iki
köşesindeki 2 halkaya takacaksın.
25- Kordonların diğer iki ucunu da
efodun (yeleğin)
ön tarafında, omuzlukların üzerinde bulunan iki yuvaya geçireceksin.
26- 2 altın halka yapacaksın. Onları da
göğüslüğün iki alt köşesine, efoda bakan iç tarafından kenarına takacaksın.
27- 2 altın halka yapacaksın. Onları da
omuzlukların alt ucuna dış taraftan takacaksın. Efodun kuşağının yukarısında,
birleşme yerine yakın olacaklar.
28- Göğüslüğü de halkalarından, efodun
alt halkalarına kuşağın yukarısından gök mavisi iple bağlayacaklar. Göğüslük,
böylece efodun üzerinde yerinden oynamayacak.
29- Harun, Kutsal Yere girdiğinde, kalbinin
üstündeki hüküm göğüslüğünde yazılı olan İsrailoğullarının isimlerini, anılmaları
amacıyla daima Yahwe’nin huzurunda taşıyacak.
30- Urim ve Tummim’i de hüküm
göğüslüğünün içine koyacaksın. Harun, Yahwe’nin
huzuruna geldiğinde, bunlar onun kalbinin üzerinde olacak. Böylece Harun, İsrailoğullarıyla
ilgili hükümleri daima Yahwe’nin huzurunda kalbi üzerinde taşıyacak.
31- Efodun altına giyilecek kolsuz kaftanı
(şal) da tamamen
gök mavisi iplikten yapacaksın.
32- Üst kısmın ortasında da bir
açıklık olacak. Açıklığın etrafına da dokumacı işi bir kenarlık yapılacak. Açıklığın
kenarları da göğüslükteki gibi olacak ki, yırtılmasın.
33- Kaftanın eteğine de çepçevre erguvan
yün ve gök mavisi ve kırmızı ipliklerden nar motifleri yapacaksın. Aralarına da
altından çıngıraklar koyacaksın.
34- Kaftanın (kolsuz kaftanın) eteklerinin
etrafında da birer altın çıngırak ve nar, birer altın çıngırak ve nar...
35- Hizmet etme görevi de Harun’a ait
olacak. Yahwe’nin huzuruna Kutsal Mekana girip çıktığında ölmesin diye de onların
(çıngırakların)
sesi duyulacaktır.
36- Saf altından da bir levha
yapacaksın. Üzerine de mühür oymaları gibi, “Yahwe için kutsaldır” (Yahwe için adanmıştır) yazacaksın.
37- Onu da sarığın üzerine gök mavisi
bir iple bağlayacaksın; sarığın ön kısmında olacak.
38- Bu levha da Harun’un alnında olacak.
Böylece Harun, İsrailoğullarının takdis ettikleri (Yahwe için adadıkları,
kutsadıkları) bütün armağanların (hediye ve kurbanları) içerdiği
hataları (suçları) için istiğfar etsin. Yahwe’nin huzurunda (tevbelerinin)
kabul edilsinler diye de (Harun) bunu daima takacak.
39- Has ketenden de kareli dokunmuş
bir entari (ketonet)
yapacaksın. Has ketenden de bir sarık, dokumacı işi de bir kuşak (kemer)
yapacaksın.
40- Harun’un oğulları için de entariler
ve kuşaklar ve onlara güzel ve ihtişamlı bir görünüm kazandıracak başlıklar
yapacaksın.
41- Onları da kardeşi Harun ile
oğullarına giydireceksin. Onları mesh edeceksin ve yetkilendireceksin ve
kutsayacaksın ki kohen (din
adamı) olarak Bana hizmet etsinler.
42- Edep yerlerini örtmeleri için de onlara
keten donlar yap, boyları belden dizlerine kadar olacak.
43- Harun ile oğulları da Mişkan’a (Yaklaşma Çadırına) girecekleri
veya kutsal mekanda hizmet etmek üzere sunağa (mezbaha) yaklaşacakları
zaman bunları giyecekler ki, bir suça yol açıp ölmesinler. Bu, kendisi ve
soyundan gelenler için devirler boyu bir kural olacak.”
29. Bab
29:1- Bana kohen (din adamı) olarak hizmet
etmeleri için de onları kutsamak üzere şunları yapacaksın: Sağlıklı genç bir
boğa ve iki koç alacaksın.
2- Ve mayasız somunlar, yağla
yoğrulmuş mayasız halka ekmekler ve yağlanmış mayasız yufka ekmekler de al.
Ekmekleri de ince buğday unundan yapacaksın.
3- Ve onları bir sepete koy, onları da
öküz ve iki koçla birlikte sepet içinde getir.
4- Harun ile oğullarını da Mişkanın girişine
getir ve onları suyla yıka.
5- Sonra giysileri al ve Harun’a entariyi
(ketoneti) ve
efodun (yeleğin) altına giyilen kolsuz kaftanı ve efodu ve göğüslüğü
giydir. Efodun kuşağını da sıkıca bağla.
6- Sarığı da başına koy, üzerine de adanmanın
kutsal işaretini tak.
7- Sonra da mesh yağını al ve başına
dök ve onu mesh et.
8- Onun oğullarını da getir ve üzerlerine
entarileri giydir.
9- Harun’a da oğullarına da kuşaklar
bağla. Başlıklarını da sar. Böylece kohenlik (din adamı görevi) onların olacak. Bu da devirler
boyu bir kural olacak. Harun ile oğullarını da ellerini doldur (onları görevlendir).
Kohenlerin Eğitimi
10- Sonra da Mişkanın önünde boğayı getir.
Harun ve oğulları da ellerini boğanın başına koysunlar.
11- Ve Yahwe’nin huzurunda, Mişkanın
girişinde boğayı kes.
12- Boğanın kanından da biraz al ve
parmağınla sunağın çıkıntılarına (boynuzlarına)
sür. Kalan kanın tümünü de sunağın dibine dök.
13- Sonra da karnı kaplayan tüm yağı,
karaciğeri, iki böbreği ve bunların üzerindeki yağı al ve sunakta yak.
14- Fakat boğanın etini de derisini de gübresini de
ordugâhın dışında ateşle yakacaksınız. Bu bir hata (suç) sunusudur.
Hata kurbanı, Yahwe’nin
yapılmamasını emrettiği şeylerden birinin yapılması durumunda günahlara kefaret
olması için takdim edilir.
15- Ve bir koç al. Harun ve oğulları da
ellerini koçun başına koysunlar.
16- Sonra da koçu kes. Kanını da al ve
sunağın her tarafına serp.
17- Koçu da parçalara ayır. İçini ve
bacaklarını yıka. Parçaları da onun üzerine, başı da onun üzerine koy.
18- Ve koçun tamamını sunakta yak. Bu, Yahwe’ye yakılan bir sunudur. Hoş bir koku ve ateş
ile Yahwe’ye sunulan bir sunudur.
19- İkinci koçu da al. Harun ve
oğulları da ellerini koçun başına koysunlar.
20- Sonra da koçu kes. Kanını da al ve
onu Harun'un sağ kulağının ucuna ve oğullarının sağ kulak ucuna ve sağ
ellerinin başparmağına ve sağ ayaklarının baş parmağına koy (sür). Kalan kanı da sunağın her
tarafına serp.
21- Sunağın üzerindeki kandan ve mesh
yağından da alıp Harun'un ve onun giysilerinin üzerine ve onunla birlikte
oğullarının ve oğullarının giysilerinin üzerine serp. Böylece Harun ile
giysileri, onunla birlikte oğulları ile giysileri de kutsal olacak.
22- Ayrıca koçun yağını, kuyruk yağını,
içini kaplayan yağı, karaciğeri, iki böbreği, bunların üzerindeki yağı ve sağ
kalçayı al. Çünkü o bir kutsama koçudur.
23- Ayrıca, Yahwe’nin huzurundaki
mayasız ekmek sepetinden bir somunu ve yağla yoğrulmuş bir halka ekmeği ve bir
yufka ekmeği alacaksın.
24- Tamamını da Harun’un ve
oğullarının ellerine ver. Bunları da sallama sunusu olarak Yahwe’nin huzurunda
sallasınlar.
25- Sonra bunları ellerinden al ve ola
kurbanıyla birlikte sunakta Yahwe’nin huzurunda hoş koku olarak yak. Bu da Yahwe
için sunulan ola (yakmalık)
kurbanıdır.
26- Harun’un kohenliğe başlaması için de
kurban edilen koçun döşünü al ve Yahwe’nin huzurunda sallama sunusu olarak
salla. Bu da senin payın olacak.
27- Harun ile oğullarının kohenlik
görevinin başlaması için de kesilen koçtan al ve sallama sunusu olarak sunulan
döşü ve kutsal pay olan budu kutsa.
28- Bunlar (bu paylar) da Harun ile oğullarının
olacak. İsrailoğulları da devirler boyu bu düzenlemeye uyacak. Çünkü bu kutsal
paydır. İsrailoğulları tarafından sunulacak bu parçalar da kutsal pay olacak. Şelamim
(paylaşma) kurbanlarından da Yahwe’ye kutsal pay olarak verilecek.
29- Harun’un kutsal giysileri de kendisinden
sonra oğullarına kalacak. Onlar da bu giysiler içinde mesh edilip
yetkilendirilecekler.
30- Harun’un oğullarından, onun yerine
geçip kutsal yerde hizmet etmek üzere Yaklaşma Çadırına girecek olan kohen de 7
gün boyunca bu giysileri giyecek.
31- Kutsama koçun (29:22) etini de al ve kutsal
bir yerde pişir.
32- Harun da oğulları da Mişkanın
girişinde koçun etinden ve sepetteki ekmekten yiyecek.
33- Onlar da yetkilendirilmeleri ve
kutsanmaları için kefaret olarak sunulan bu sunulardan yiyecekler. Fakat başka
hiç kimse bu sunulardan yiyemez. Çünkü bunlar kutsaldır.
34- Koçun etinden ve ekmeklerden
sabaha kalanı da yak. Bunlar yenmeyecek, çünkü kutsaldır.
35- Harun’a da oğullarına da böyle, sana
emrettiğim gibi yapacaksın. Onların da 7 günde vazifelerini bitirmelerini
sağla.
Ayette
zikri geçen kurban işlemleri 7 gün boyunca tekrar edilerek vazifelerini
öğrenmeleri sağlanacak.
36- Hata (suç) için de her gün günah
sunusu olarak 1 boğa sun. Bu kefaretle de sunağı günahtan arındıracaksın ve
meshedip takdis edeceksin (kutsayacaksın).
37- 7 gün boyunca da sunak için hata
için (suç için kefaret
olarak) kurban sunacaksın ve onu kutsayacaksın. Böylece en kutsal sunak
olacak. Sunağa dokunan da kutsiyet kazanacak.
38- Düzenli olarak da her gün sunakta
bir yaşında iki koç sun.
39- Bu genç koçlardan birini sabah,
diğerini de akşam vakti, karanlık tam çökmeden sunacaksın.
40- İlk koçla birlikte de 1/10 efa (2,2 litre) ince un sun. Una da 1/4
hin (0,9 litre) ölçüsünde dövme zeytinin yağı katılmış olacak. Neseh (şarap
sunusu) olarak da 1/4 hin (0,9 litre) şarap sun.
41- İkinci koçu da akşam vakti, karanlık
tam çökmeden sun. Onunla birlikte de hoş
koku olarak sabahki minhaı (hediye)
kurbanından ve nesehten (şarap sunusundan) sun. Bu, Yahwe için sunulan
ola (yakmalık) kurbanıdır.
ı
Ayet metninde
geçen “מִנְחָ֑ה” (minha), hediye, tahıl sunusu, hibe, kurban, kurban kesimi ve
ikindi ibadeti gibi anlamlara gelmektedir.
42- Bu da Yahwe’nin huzurunda, Mişkanını
girişinde, nesiller boyu günlük yakılan sunu olacak. Ben de size orada
görüneceğim ve seninle orada konuşacağım.
ı
“Ohel
mo ed” ifadesi, Mişkan için kullanılmış olan bir ifadedir. “Ohel mo ed”,
Yahwe’nin Musa ile buluştuğu yer, anlamına gelmektedir.
43- Ve İsrailoğullarına görüneceğim ve
o (Mişkan)
ihtişamımla kutsiyet kazanacak.
44- Mişkanı da sunağı da takdis
edeceğim (kutsayacağım)ı.
Harun’u ve oğullarını da kohen olarak Bana hizmet etmeleri için kutsayacağım.
ı
Bir
şeyi “kuddüs etmek/takdis etmek” yani kutsamak, “onu Allah’a ayırılmış,
Allah’a adanmış kılmak” demektir.
45- Ben de İsrailoğullarının arasında barınacağım
ve onların ilahı (Yüceleri
olan) olacağım.
46- Aralarında barındığım için de onları
Mısır diyarından çıkaran Yücelerin Yahwe’sinin Ben olduğumu anlayacaklar. Ben,
onların Yüceleri olan Yahwe’yim.
30. Bab
30:1- Tütsü yakmak için de bir sunak
yap. Onu da akasya ağacından yapacaksın.
2- Uzunluğu 1 ama (48 cm), genişliği de 1 ama (48
cm) olacak; kare olacak. Yüksekliği de 2 ama (96 cm) olacak. Çıkıntılar
(boynuzları) da kendinden olacak.
3- Onu da üstünü de çevresini de çıkıntılarını
da saf altınla kapla. Onun çevresine de altın bir kenar süsü (pervaz) yap.
4- İki yanına da iki altın halka
yapacaksın. Bunları da kenar süsünün aşağısında ve yanlarda yapacaksın; karşılıklı
iki yanda olacaklar. Sunağı taşımak için de kolları tutacak olarak kullanılacak.
5- Kolları da akasya ağacından yapıp
altınla kapla.
6- Sunağı da Şehadet Sandığının
önündeki perdenin ön tarafına; Şehadetin üzerindeki kapağın, sana görüneceğim
yerin önüne koy.
Tütsü
sunağının, Ahit Sandığının önünde, masa (şulhan) ile şamdanın (menora) arasına
konduğu belirtilmektedir.
7- Harun da sunağın üzerinde kokulu
tütsü yakacak. Her sabah da kandillerin yağını koyduğunda tütsü yakacak.
8- Akşam vaktinde, karanlık tam
çökmeden kandilleri yaktığında tütsüyü de yakacak. Yahwe’nin önünde de nesiller
boyu bu tütsü daima tütecek.
9- Bu sunakta, emredilenin dışında da
bir tütsü sunmayacaksınız. Ola (yakmalık)
kurbanı veya minha (hediye) kurbanı da sunmayacaksınız. Üzerine neseh (şarap
sunusu) de dökmeyeceksiniz.
10- Harun da yılda bir kez sunağın çıkıntılarına
(boynuzlarına)
kan sürerek kefarette bulunacak. Kefaret amacıyla sunulan günah sunusunun
kanından da biraz alıp sunak için kefarette bulunacak. Bu da nesiller boyunca
yılda bir kez yapılacak. (Sunak), Yahwe için çok kutsaldır.”
Yedinci (Tişri) ayın 10’uncu günü,
yani Kefaret Günü'nde (Yom Kipur) takdim edilen kurbanlar, Mesken (Mişkan) ve
gereçlerinin necasetini (tuma) temizlemeye yöneliktir. Harun'un yılda bir kere
yapacağı bu işlemler Levililer kitabının 16. Babında detaylıca anlatılmıştır.
11- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
12- “Sayılarına göre İsrailoğullarının
toplamını aldığında, sayıldıkları sırada da herkes canının kefaretini (canı bağışlandığı için) Yahwe
için verecek. Böylece takdir görecekler ve onlara bela (hastalık)
musallat olmayacak.
13- Sayımdan geçen herkes kutsiyet şekeline
göre yarım şekel verecek. 1 şekel 20 geradır (22,8 gramdır). Yahwe için bağış yarım şekeldir.
14- Aralarındaki 20 yaş ve üzeri her
kişi de Yahwe için bağış verecek.
Yahudi geleneğinde “20 yaş”, zihnen
ve bedenen olgunlaşma yaşı kabul edilmekte ve bu yaşa ulaşanlar savaşa gitmeye
uygun görülmektedir. (İbn Ezra, II.632; Raşy, II.426).
1 şekelin, 22,8 gram ağırlığındaki
yuvarlak gümüş paraya eşit denk geldiği belirtilmektedir.
15- Zengin olan da yarım şekelden (11,4 gramdan) fazla vermeyecek,
yoksul da daha az vermeyecek. Yahwe için olan bu bağış da canlarınızın
bağışlanması amacıyla verilecektir.
16- İsrailoğullarından da kefaret
parasını al ve Mişkanın (Yaklaşma
Çadırının) hizmetine harca. Ve böylece canlarınızın bağışlanması için İsrailoğulları adına, Yahwe’nin huzurunda bir
hatırlatıcı olacak.”
Kohenlerin,
Mişkandaki görevlerini yapmadan önce abdest almaları için bir kazan (kiyor)
yapılması
17- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
18- “Yıkanmak için de bakır bir kazan
yapacaksın. Kaidesi (oturağı,
ayaklığı) de bakırdan olacak. (Bu) kazanı da Mişkan ile sunağın
arasına koyacaksın ve suyla dolduracaksın.
19- Harun ile oğulları da orada
ellerini ve ayaklarını yıkayacaklar.
“רָחֲצ֛וּ” (rahats) yıkamak
demektir.
Musa ve oğullarının ellerini ve
ayaklarını nasıl yıkayacakları hususunun Musa Nebiye öğretildiğini de şu
ayetlerden anlıyoruz: “Musa, Harun ve
oğulları orada ellerini ve ayaklarını yıkasınlar diye. Mişkana girdiklerinde ve
sunağa yaklaştıklarında yıkanmalıdırlar; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu
gibi. ” (Çıkış, 40:31,32)
Bu ayetlerden, bir kohenin kulluk
amacıyla olmasa dahi kutsal mekana girerken el ve ayaklarını muhakkak yıkaması
gerektiği anlaşılmaktadır. Bu uygulamanın Kur’an’da belirtilen salattan önce
yıkanma (abdest/vudu) ile aynı olduğu kanaati oluşmaktadır.
Zira Kur’an’da da “abdest” ve
“vudu” sözcükleri geçmemektedir; bu ibadete (dini ritüele) sadece yıkamak
şeklinde söz edilmektedir:
“Ey iman edenler! Salata (namaza)
durduğunuz zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve
ayaklarınızı mesh edin… “ (Maide, 5/6)
“Ey
iman edenler! Salata (yaklaşma duasına) kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve
dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başınızı ve aşık kemiklerinize kadar
ayaklarınızı da mesh edin. Cünüpseniz de taharetlenin (temizlenin/yıkanın)...”
(Nisa, 4/43)
20- Mişkana girdiklerinde de Yahwe’ye
sunu yakmak üzere hizmet etmek üzere sunağa yaklaştıklarında da ölmemek için suyla
yıkanacaklar.
21- Ölmemek için de ellerini ve
ayaklarını yıkayacaklar. Bu da onlar için de onun (Harun) için de onun soyundan
gelenler için de nesiller boyu sonsuza kadar geçerli bir kural olacak.”
22- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
23- “Kendine de güzide baharatlar al: 500
(11,400 kg) mür
ve 250 (5,700 kg) güzel kokulu tarçın ve 250 (şekel) güzel kokulu
kamış (eğir otu).”
Mür, Arabistan ve Afrika’nın buraya
yakın bölgelerindeki küçük, dikenli ve gri kabuklu ağaçlardan elde edilen bir
reçinedir.
24- Kutsiyet şekeline göre de 500 (11,400 kg) Çin tarçın; (tartılacaklar).
1 in de (3,67 litre) zeytinyağı…
25- Bunu da kutsal mesh yağı
yapacaksın. Ve mesh yağı, parfümcü maharetiyle harmanlanmış bir karışım olacak.
26- Onunla da Mişkanı ve Şehadet Sandığını
mesh edeceksin;
27- Masayı da içindeki tüm kapları da
şamdanı da araçlarını da tütsü sunağını da;
28- Ola (yakmalık)
kurbanı
da içindeki bütün kapları da kazanı da kaidesini de (mesh edeceksin).
29- Ve bunları kutsamış olacaksın. (Böylece) en üst düzeyde bir
kutsiyete sahip olacaklar. Onlara değen her şey de kutsal olacak.
30- Harun’u ve oğullarını da (mesh yağıyla) mesh edecek ve onları
Bana kohenlik etmeleri için kutsayacaksın.
31- İsrailoğullarına da diyeceksin ki:
“Bu, nesilleriniz boyunca Benim için kutsal mesh yağı olacak.
32- Ve insanın etine (bedenine) dökülmeyecek. Bileşimine
göre onun aynısını da yapmayacaksınız. O kutsaldır ve sizin için kutsal
olacaktır.
33- Kim onun (mesh yağının) aynısını
harmanlayıp yaparsa ya da (kohenler dışında) bir yabancıya verirse,
halkından koparılacaktır.”
34- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Kendine de güzel kokulu baharatlar al: Pelesenk (veya sığla) ve onika ve
galbanum (günlük ağacı) ve güzel kokulu maddeler ve saf günlük. Birbirlerine
de eşit (miktarda) olacaklar.
Pelesenk’in, Yemen ve Mekke civarında yetişen “Commiphora
opobalsamum” ağacından sızan bir reçine olduğu belirtilmektedir.
Onika’nın, bir kaya gülü olan
“Cistus ladaniferus” bitkisi ya da “Eugenia carrophilata” cinsi bir bitki
olduğu yönünde farklı görüşler var.
35- Bunu da parfümcü hünerliğiyle
harmanla ve tütsü haline getir. (Bu
karışım) iyi karışmış, saf ve kutsal olmalıdır.
36- Ve ondan birazını çok ince
döveceksin ve seninle buluşacağım Mişkandaki Şehadetin (Tanıklık Sandığının) önüne
koyacaksın; (Bu) sizin için çok kutsal olacak.
37- Ve bileşimine göre bu tütsünün aynısından
kendiniz için yapmayacaksınız; (Çünkü
o) sizin için de Yahwe için de kutsal kalacak.
38- Kokusundan yararlanmak amacıyla
bunun aynısını yapan kişi de halkından koparılacak.”
31. Bab
31:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
2- “Bak, Yahuda oymağından Uri’nin
oğlu Hur’un oğlu Betsalel'e adıyla seslendim.
Betsalel,
“Yücenin himayesinde” demektir.
3- Ve onu Yücelerin Ruhuyla, hikmet (bilgelik), anlayış, marifet ve her
türlü sanatın ilmiyle donattım.
4- Altını, gümüşü ve bakırı işlemede
de mahir olacak;
5- Taş oymacılığında da her türlü
ahşap işinde de…
6- Dan kabilesinden Ahisamak oğlu
Oholiab’ı da onun yanına veriyorum. Hünerli olanları da hikmetli kılıyorum ki
sana emrettiğim her şeyi;
7- Mişkanı (Yaklaşma Çadırını) da Şehadet
Sandığını da üzerindeki kapağı da çadırın tüm takımlarını da;
8- Masayı da takımlarını da saf
altından olan şamdanı da takımlarını da tütsü sunağını da;
9- Yakılan sununun konulduğu sunağı da
tüm takımını da kazanı da kaidesini de;
10- İnce dokumadan giysileri de kohen Harun’un
kutsal giysilerini de oğullarının kohenlik giysilerini de;
11- Mesh yağını da kutsal mekân için kokulu
tütsüyü de yapsınlar. Her şeyi de sana emrettiğim gibi yapsınlar.”
12- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
13- ‘İsrailoğullarına da de ki: Şabat Günlerimi
tutacaksınız. Çünkü bu, kuşaklarınız boyunca Benimle sizin aranızda bir işaret
olacak. Sizi kutsayan Yahwe’nin de Ben
olduğumu böylece bileceksiniz.
14- Şabatı tutacaksınız. Çünkü o sizin
için mukaddestir (kutsaldır).
Kim buna saygısızlık ederse öldürülecektir. O gün herhangi bir iş yapan kişi de
halkından koparılacaktır.
15- 6 gün boyunca çalışacak, ancak 7’nci
gün Yahwe için kutsal olan Şabat dinlenme günü olacak. Şabat Günü herhangi bir
iş yapan kişi öldürülecektir.
16- Bu nedenle İsrailoğulları Şabat
Gününü tutacak ve nesiller boyu kalıcı bir antlaşma olarak ikame edecekler (yerine getirecekler).
17- Ve bu, Benimle İsrailoğulları
arasında sonsuza dek bir işaret olacak. Çünkü Yahwe gökleri (evrenleri) ve yeri (Dünya’yı)
6 günde yarattı, 7’nci günde de işi bıraktı ve nefeslendi.”
“וַיִּנָּפַֽשׁ” (va yinafeşi)
ifadesi “ve nefeslendi” demektir.
18- Sina Dağı'nda Musa'yla konuşmayı
bitirince de Musa'ya 2 şehadet levhalasını verdi: Yücelerin parmaklarıyla yazdıkları
taş levhalardı.
32. Bab
32:1- Halk, Musa'nın dağdan inmekte
geciktiğini görünce Harun'un çevresinde toplandı ve ona “Kalk! Bize önümüzde gidecek
ilahlar (yüceler,
putlar) yap! Çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran adamaıı ne
olduğunu bilmiyoruz.” dediler.
ı “Elohim”, tanrı
değil “yüceler, putlar” demektir.
ıı Musa için bu
küçümseme içeren küstahça ifadeyi kullananların Mısır’da kölelik yapan ve Musa
sayesinde Paro ve adamlarından kurtulan nankör kişiler olduğu unutulmamalıdır.
2- Harun da onlara dedi ki:
‘Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri
çıkarın ve bana getirin.”
3- Böylece tamamı kulaklarındaki
altın küpeleri çıkardı ve Harun’a getirdi.
4- Ve altınları onların elinden aldı
ve oyma aletiyle ona şekil verdi ve onu dökme bir buzağı (heykel) yaptı ve (halk)
“İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran ilahın (yücen) budur.” dediler.
5- Harun da bunu gördü ve onun önünde
bir sunak inşa etti ve “Yarın Yahwe için hac (bayram) olacak.” diye ilan etti.
6- Ve ertesi sabah erkenden kalktılar
ve ola kurbanları (yakmalık
sunular) ile şelamim (yenmek için paylaşılan) kurbanları getirdiler.
Halk da yiyip içmek için oturdu, sonra da eğlenmek için ayağa kalktı.
7- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Git, aşağı in. Çünkü Mısır diyarından çıkardığın kavmin yozlaştı.
8- Kendilerine emrettiğim yoldan da
hemen saptılar ve kendileri için dökme bir buzağı yaptılar. Ona da secde
ettiler ve kurban sundular ve “İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran yücen budur.”
dediler.
9- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: ‘Bu halkı gördüm. İşte, onlar kalın kafalı (inatçı) bir halktır.
10- Şimdi bırakın onlara olan gazabım
kızışsın ve onları yok edeyim. Sonra da seni büyük bir millet yapayım.”
11- Musa da Yücesi Yahwe’ye yakardı ve
dedi ki: “Ey Yahwe, Mısır diyarından büyük bir kuvvet ve güçlü bir el ile çıkardığın
bu halkına neden gazabın neden kızışsın ki?
12- Mısırlılar da “(Yüceleri) dağlarda öldürmek ve
yeryüzünden silmek üzere kötü bir için onları (Mısır’dan) çıkardı.” mı
desinler? Gazabın dinsin ve halkının başına getireceğin felaketten vazgeç.
13- Ve kulların İbrahim’i, İshak’ı ve
İsrail’i (Yakup’u)
hatırla. Kendi nefsin üzerine yemin etmiş ve onlara demiştin ki: “Sizin soyunuzu
göklerin yıldızları kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim tüm bu toprakları da sizin
soyunuza vereceğim. Devirler boyu da onların mülkü olacak.”
14- (Bunun zerine) Yahwe de halkının başına
getireceğini söylediği felaketten vazgeçti.
15- Bunun üzerine de Musa döndü ve elinde
iki Şehadet Levhasıyla dağdan indi. Levhaların iki yüzünde de yazı vardı. Yazılar,
levhanın hem ön yüzünde hem de öteki yüzündeydi.
16- Bu levhalar da yüceler (melekler) tarafından yazılmıştı.
Levhaların üzerine oyulmuş olan da yücelerin yazısıydı.
17- (Musa ile dönen) Yeşu da halkın bağırışlarını ve
gürültülerini duyunca Musa’ya “Kamp yerinde kavga sesi var!” dedi.
18- Ve (Musa) dedi ki: “Benim duyduğum
ne zafer çığlıklarının sesidir ne de yenilgi ağıtlarının sesi; bir
gürültü-patırtı sesidir.”
19- Ve öyle oldu. Kamp alanına yaklaştığında,
buzağıyı ve dansları görünce Musa’nın da öfkesi alevlendi ve ellerindeki iki
levhayı fırlattı ve dağın eteğinde
onları parçaladı.
20- Yaptıkları buzağıyı da aldı ve ateşte yaktı ve (toz haline gelinceye kadar) öğüttü
ve suyun üzerine saçtı ve İsrailoğullarına (o sudan) içirdi.
21- Musa, Harun’a da dedi ki: ‘Bu halk
sana ne yaptı da onlara böyle büyük bir hata (suç) işlettin?”
“חֲטָאָ֥ה” (hata) bilerek işlenen
suç demektir.
22- Harun da dedi ki: “Rabbimin (efendimin) öfkesi alevlenmesin. Halkın
kötülüğe eğilimli olduğunu sen de biliyorsun.
23- Bana da “Bize önümüzde gidecek yüceler
(putlar) yap.
Çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran adama ne olduğunu bilmiyoruz.” dediler.
24- Bunun üzerine de onlara “Kimin
altını varsa alıp bana versin. Ben de onu ateşe attım ve bu buzağı (ortaya) çıktı.” dedim.
25- Musa da halkın dizginsiz (sınır tanımayan, başıboş)
olduğunu gördü. Çünkü Harun onları serbest bırakarak, düşmanları arasında bir
utanç kaynağı olacak duruma sokmuştu.
לְשִׁמְצָ֖ה
(lişmitsah); utanç verici, rezil edici, aşağılayıcı demektir.
26- Bunun üzerine Musa kampın
girişinde durdu ve “Kim Yahwe’nin tarafındaysa, bana gelsin.” dedi. Bunun
üzerine Levi oğullarının hepsi onun
yanında toplandılar.
27-
Ve onlara dedi ki: “İsrail’in ilahı (Yücesi) Yahwe
diyor ki: “Hepiniz kılıçlarınızı kuşanın ve kampta kapı kapı dolaşın ve (puta
tapan) herkesi katledin; kardeşinizi de komşunuzu da yakınızı da…
28-
Levioğulları da Musa’nın dediğini yaptılar ve o gün halktan 3000 kadar adam (toprağa)
düştü.
29-
Bunun üzerine de Musa dedi ki: “Bugün Yahwe’nin size verdiği bereket ile ellerinizi
doldurun. Çünkü her adam oğlunu ve kardeşini …”
30-
Ve öyle oldu. Ertesi gün Musa dedi ki: “Büyük bir hata (suç)
işlediniz. Ve şimdi Yahwe’nin yanına çıkacağım, belki de hatanıza istiğfar
ederim (suçunuz için bağışlanma dilerim).”
31- Ve Musa, ilahı Yahwe’ye döndü ve dedi
ki: “Sana yalvarıyorum! Bu halk büyük bir hata (suç) işledi. Kendileri için
altından bir yüce (put) yaptılar.
32- Şimdi, onların hatalarını bağışlarsan…
Yoksa yalvarıyorum, beni yazmış olduğun
Kitabından sil!”
“Kitaptan silmek” deyimi, Türkçedeki
“bir kimsenin artık adını anmamak ya da dostluktan çıkarmak” anlamına gelen “defterden
silmek” deyiminin tam karşılığıdır.
33- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Kim bana karşı hata (suç)
işlerse onu Kitabımdan silerim!
34- Şimdi git ve halkı söylediğim yere
götür. İşte meleğim, onların önünde olacak. Yine de Hesap Günümde onlara
hatalarını (işledikleri
suçları) soracağım!”
“֣וֹם פָּקְדִ֔י”
(yom Pakdil)
“Hesap Günü”, “Cezalandırma Günü” Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.
Hesap Gününe benzer ifadeler başka ayetlerde de geçmektedir:
“Bu nedenle yolları kaygan olacak ve
karanlığa sürülecekler ve içine düşecekler. Çünkü Hesap Günü onlar için utanç
ve karanlık gün olacak. Yahwe’nin Sözü” (Yeremya 23:12)
“Çünkü
gün yakındır, evet, Yahwe’nin Günü yakındır; bulutlu bir gün olacak, uluslar
için bir felaket günü.” (Hezekiel 30:3)
Ancak
Yahudi Tevrat yorumcusu İbn Ezra ve bir çok Yahudi, Tevrat'ta “yom pakad'
olarak zikredilen bu “hesap günü”nün, insanların kaderlerinin takdir edildiği “yıl
başı” (roş ha-şana) olduğu şeklinde yorumlamaktadır. (II, 682).
Bir başka Yahudi Tevrat yorumcusu olan Ramban ise
sorulacak olan “hesab”ın; o sırada Kenan diyarına gitmekte olan İsrailoğullarına
hemen değil, ülkeye yerleşmelerinden sonra sorulduğunu belirterek, çoğu din
adamının da bu hesabın, Yahudileri sürgüne göndermekle gerçekleştiği görüşünde
olduğunu nakleder. (II, 570)
35- Ve Yahwe, Harun’un yapmış olduğu buzağıyı
yaptırdıkları için halkı (belaya,
cezaya) çarptı.
Bu
bapta Harun’un neden böyle yaptığı ile ilgili fazla açıklama yer almamaktadır. Kur’an’da ise bu
konu daha ayrıntılı anlatılmaktadır:
“Ve
hani Musa ile 40 gece için sözleşmiştik. Sonra siz, onun ardından buzağıyı
(ilah) edinmiştiniz ve zulmetmiştiniz. Sonra, ardından şükredersiniz diye sizi
affetmiştik… Musa, kavmine demişti ki: “Ey kavmim, siz, buzağıyı (ilah)
edinmekle nefislerinize (birbirinize) zulmettiniz. Onun için, Bari’nize
(aklayan, kötülüklerden uzaklaştıran, arındıran yaratıcıya) tevbe edin (O’na
yönelin) ve nefislerinizi (sizden olanları, müşrikleri)
katledin. Bu Bari’nizin katında sizin için hayırlı
olandır. Böylece tevbenizi kabul etmişti. Rahîm olan Tevvab (merhamet edip
tevbeleri kabul eden) O’dur, Kendisidir. (Bakara, 2:51-52, 54)
“Biz
de Musa ile 30 gece için sözleştik ve
buna 10 ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği vakit 40 geceye tamamlandı.
Musa, kardeşi Harun’a, “Halkım içinde halifem ol (temsilcim ol); düzeni sağla
ve fesatçıların yoluna uyma!” dedi. Musa, tayin
ettiğimiz vakitte gelince, Rabbi de onunla konuşunca, “Rabbim, bana
görün, sana bakayım.” dedi. Dedi ki: “Beni göremezsin. Ama şu dağa bak
eğer yerinde sabit durursa o zaman beni
göreceksin.” Rabbi, dağa tecelli edince onu paramparça etti ve Musa bayılarak
düştü. Ayılınca, “Subhan’sın (seni her türlü kusur ve
nitelemeden, benzetmeden münezzehsin, uzaksın),
sana tevbe ettim (Sana yöneldim) ve ben müminlerin evveliyim (iman edenlerin
ilkiyim, öncüsüyüm).” dedi.
Dedi
ki: “Ey Musa, Ben, risaletimle (mesajlarımla) ve seninle konuşarak, seni
insanlar üzerine seçkin kıldım. Sana verdiğimi al
(vahye sarıl) ve şükredenlerden ol!” Biz,
onun için, çeşitli vaazları (öğütleri, uyarıları) ve (onlar için gerekli olan)
tüm şeylerin açıklamasını levhalara yazdık. “Bunları kuvvetle tut (uy), kavmine
de bunları en güzel şekilde tutmalarını (uymalarını) emret! Fasıkların (yoldan
çıkmışların) yurdunu size göstereceğim.” Yeryüzünde haksız yere büyüklük
taslayanları, ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar, bütün ayetleri (kanıtları)
görseler yine de ona iman etmezler. Rüşd (yol gösteren) yolunu da görseler ona
uymazlar, ancak azgınlık yolunu görürlerse onu yol edinirler. Ayetlerimizi
yalanladılar ve gafil (umursamaz, habersiz) gibi davrandılar. Ayetlerimizi ve ahiretteki Toplanmayı
yalanlayan kimselerin amelleri boşa gitmiştir. Onlar, başkasıyla değil, ancak
kendi yaptıkları ile cezalandırılacaklardır. Musa’nın
kavmi, onun ardından mücevherlerden böğürme sesi çıkaran bir buzağı heykeli
edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları hidayete erdirmeyeceğini
görmediler mi? Onu benimsediler ve zalimlerden oldular. (Başları) ellerinin
arasına düştüğünde (pişman olunca) ve sapıklığa düştüklerini anladıklarında, “Rabbimiz
bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler. Musa,
gazaplı (öfkeli, hiddetli) ve esefli (üzgün, kızgın) bir halde halkına
döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız? Rabbinizin
buyruklarını beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. Levhaları yere attı ve
kardeşinin kafasını alıp (tutup) çekti. (Harun) “Ey annemin oğlu! Bu topluluk
beni zayıf düşürdü ve neredeyse beni katledeceklerdi. Sen de düşmanları bana
güldürme ve beni bu zalim toplulukla bir tutma.” dedi. “Rabbim,
beni ve kardeşimi bağışla ve bizi merhametine koy. Sen, Merhamet Edenlerin En
Merhametlisisin.” dedi. Buzağıyı (put) edinenler, Rablerinden bir gazaba ve
dünya hayatında da zillete uğrayacaklardır. Biz, iftiracıları işte böyle
cezalandırırız. Kötülük işleyen, ardından tevbe edip iman edenlere gelince;
Senin Rabbin, bundan sonra Allah,
Gafur, Rahim olandır. Gazabı geçince Musa levhaları aldı.
Onlardaki yazıda, Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir
rahmet vardı. Musa, belirlediğimiz Toplanma için
kavminden yetmiş rical seçti. Onları sarsıntı yakaladığı zaman dedi ki: “Rabbim!
İsteseydin onları da beni de daha önce helak edebilirdin. İçimizdeki bazı
sefihlerin (akılsızların) yaptıkları yüzünden bizi de mi helak
edeceksin? Bu, senin imtihanından başkası değildir; onunla istediğini hidayete
erdirirsin, istediğini de saptırırsın. Sen, bizim velimizsin, bize mağfiret et
ve bize merhamet et. Sen, mağfiret edenlerin (bağışlayanların) en hayırlısısın. Ve bizim için dünyada da ahirette de hasene
(iyilik, güzellik) yaz. Biz, Sana yöneldik.” Dedi ki: “Azabım istediğime isabet
eder. Merhametim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, takvalı olanlara ve zekâtı
verenlere ve ayetlerimize iman edenlere yazacağım. (Araf, 7:142-156)
“Ey
Musa! Seni, kavminden aceleyle ayıran nedir? “Rabbim! Onlar beni takip
ediyorlar, ben ise hoşnut olasın diye Sana doğru acele ettim.” dedi. “Senden
sonra kavmini sınadık, bir Samiri (Samiriyeli) de onları saptırdı.” dedi. Musa,
gazaplı (öfkeli ve hiddetli) ve esefli (üzgün, kederli) bir halde kavmine döndü
ve “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmamış mıydı? Bekleyemediniz
mi? Yoksa Rabbinizin gazabının üzerinize inmesini mi dilediniz? Bana verdiğiniz
sözden mi bu yüzden mi döndünüz?” dedi. Dediler ki: “Senin sözünden kendi isteğimizle
çıkmadık. Bilakis biz, halkın ziynetlerinden yüklenmiştik, Sonra onları
(ateşin) üzerine attık. Samiri de aynı şekilde (yanındakileri ateşe) attı.” Sonra
(Samiri, eriyen altınlardan) böğüren iri yapılı bir buzağı çıkardı ve dediler
ki: “Bu, sizin ve Musa’nın ilahıdır. Fakat o (Musa) bunu unuttu.” Onun,
kendilerine cevap veremediğini ve onlara zarar vermeye de fayda sağlamaya da
gücünün yetmediğini görmüyorlar mı? Harun, daha önce
onlara şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla sınanıyorsunuz. Rabbiniz,
Rahmandır (Müminlere karşı merhametlidir.
Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibidir), bana tabi olun ve emrime itaat edin!”
“Musa bize dönünceye kadar buna tapmaya (ibadet etmeye) devam
edeceğiz!” dediler. Dedi ki: “Ey Harun! Onların
saptıklarını gördüğünde (onları uyarmaktan) seni engelleyen neydi? Neden bana
uymadın? Emrime karşı mı geldin?” “Ey annemin oğlu! Sakalımı ve başımı tutma!
Ben, senin, “İsrailoğullarının arasına ayrılık düşürdün, sözümü de tutmadın!’
demenden çekindim.” dedi. “Ya senin derdin (amacın) ne, ey
Samiri?” dedi. “Ben, onların göremediklerini gördüm.
Sonra, resulün ayak izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (erimiş altının
içine) attım. Ve böylece nefsime güzel
göründü.” dedi. Dedi ki: “Git! Artık hayatın boyunca ‘Bana
dokunmayın!’ diyeceksin ve senin için kurtulamayacağın bir vaat (yargı günü)
var. Taptığın (ibadet ettiğin) ilahına bir bak! Onu yakacağız, sonra da
ufalayıp denize savuracağız!
Sizin ilahınız (En Yüceniz) Allah’tır, O’ndan başka ilah (En Yüce) yoktur.
O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.” Geçmiştekilerin
haberlerinden sana böyle kıssa olarak anlatıyoruz. Katımızdan da sana bir zikir
(Kur’an) verdik. Kim ondan yüz çevirirse; Kıyamet Günü
ağır bir yük yüklenir. Orada ebedî kalırlar, kıyamet günü de bu
onlara ağır bir yük olacaktır. (Taha, 20:84-101)
Yahudilerin
dini bir kaynak olarak kullandıkları Midraş adlı kitapta da bu olayın iç yüzü
özetle şöyle anlatılmaktadır: “İsrailoğulları ile birlikte Mısır’dan çıkmış
olan Yusuf
Nebi’nin soyundan olan Samiri bir kişi ön plana çıkar ve yandaş toplayarak halkın 70 liderine gelirler ve Musa’nın artık
olmadığını öne sürerek bir ilah (yüce) yapılmasını isterler. Liderler onlara “tanık
olduğunuz tüm mucizelerden sonra nasıl böyle bir şey isteyebilirsiniz?” diye
karşı çıktıklarında, saldırıya uğrayıp katledilirler. Daha sonra, Hur (Çıkış, 17:10;
24:14; 31:2) onları durdurmaya çalışır, fakat o da öldürüp Harun’a gelirler ve “istediğimizi
yapmazsan, diğerleri gibi seni de öldürürüz” derler. Harun da tehlikenin
farkında olur ve zaman kazanmak ve onların arasında ayrılık çıkarabilmek
gayesiyle ilk önce eşlerinin, kızlarının ve oğullarının altınlarını
getirmelerini ister. Ancak o isyancılar kadınlarının ve çocuklarının
altınlarını alamazlar Hatta kadınların “Putperestliğin kıyısından geçen bir şey
için hiçbir malımızı vermeyeceğiz. Allah’ın bizler için Mısır’da yaptığı tüm mucizeleri
gördükten, Sina’da O’nun Sesini bizzat duyduktan sonra böyle bir şey yapmamız
söz konusu değildir!” şeklinde karşı çıktıkları belirtilmektedir. Aynı kadınların,
sıra Mişkanın (Yaklaşma Çadırı) inşası için gerekli altın bağışını yapmaya geldiğinde,
en ön sırada yer aldıkları (Çıkış, 35:22) da belirtilmektedir. Kadınlardan yüz
bulmayan erkeklerin bu nedenle kendi kulaklarındaki küpeleri çıkarıp bağışlamak
zorunda kaldıkları da belirtilmektedir.
33. Bab
33:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Sen ve Mısır diyarından çıkardığın kavim buradan İbrahim’e ve İshak’a ve
Yakup’a ant içerek 'Onu senin soyundan gelenlere vereceğim' dediğim ülkeye çıkın.
2- Senin önünden de bir melek gönderiyorum.
Onunla Kenanlıları, Amorileri, Hitileri, Perisileri, Hivileri ve Yebusileri kovacağım.
3- Süt ve bal akan ülkeye... Fakat
sizi yolda yok etmemek için aranızdan çıkmayacağım. Çünkü sen sert enseli (inatçı, dik başlı) bir kavimsin!”
4- Halk da bu kötü şeyi (haberi) duyunca mateme büründü
ve hiçbir erkek süsünü takmadı.
5- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: ‘İsrailoğullarıyla konuş ve onlara de ki: “Sen sert enseli (inatçı, dik başlı) bir halksın.
Aranızdan çıkarsam bir anda sizi yok edebilirim. Sana ne yapacağımı karar
verene kadar da mücevherlerini çıkar.”
6- İsrailoğulları da Horeb Dağı’nda mücevherlerini
çıkarmaya başladı.
7- Musa da çadırı aldı ve kampın
dışına, kamptan uzak bir yere kurdu ve oraya Yaklaşma Çadırı adını verdi. Ve
öyle oldu. Yahwe’ye yönelen herkes de kampın dışında bulunan Yaklaşma Çadırına
çıkıyordu.
8- Musa, Çadıra çıktığında tüm halk
da ayağa kalkar
ve (kendi) çadırlarının girişinde dururdu. Musa çadıra girinceye kadar da
arkasından bakardı.
9- Musa da çadıra girdiğinde bir bulut
sütunu iner ve Çadırın girişinde dururdu ve (yüceler) Musa ile konuşurdu.
10- Çadırın girişindeki bulut sütununu
görünce de halk topluca ayağa kalkar ve kendi çadırının girişinde secde ederdi.
Yahwe için yapılan
secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27;
20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10
11- Yahwe de bir kimsenin arkadaşıyla
konuştuğu gibi Musa ile yüz yüze konuşurdu ve (Musa) kampa dönerdi. Fakat genç
uşağı/hizmetkarı Nun’un oğlu (Yeşu) çadırdan ayrılmazdı.
12- Ve Musa, Yüce Yahwe’ye dedi ki: “İşte,
Sen bana “Bu halkı götür.” diyorsun, ancak benimle beraber kimin gideceğini
bana bildirmedin. Ve yine dedin ki: “Seni isminle bildim ve gözümde lütuf
buldun.
13- Şimdi de eğer gözünde lütuf
bulmuşsam, lütfen bana yolunda hidayet (kılavuzluk) et ki Seni bileyim ve gözünde lütuf
bulayım. Şunu da bil ki, bu halk Senindir.”
14- Ve (Yahwe) dedi ki: “Yüzüm (varlığım)
seninle gidecek ve sana rahatlık sağlayacağım.”
15- Ve (Musa) O’na dedi ki: “Eğer yüzün
(bizimle) gitmeyecekse, bizi buradan yukarıya (vadettiğin Kenan
Diyarına) çıkarma.”
16- Benim ve halkımın Senin gözünde
lütuf bulmuş olduğu nasıl bilinecek? Bizimle gelmenle mi ben ve halkın
yeryüzündeki tüm haklardan ayırt edileceğiz?
17- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: ‘Senin söylediğin bu şeyi de yapacağım, çünkü gözümde lütuf buldun ve seni adınla
bildim.’
18- O da dedi ki: “Yalvarırım,
Celalini (İzzetini,
Kudretini) bana göster!”
19- Dedi ki: “Bütün iyiliğimi önünde
göstereceğim ve huzurunda Yahwe’nin adıyla (Allah’a kulluğa) çağrıda bulunacağım. Lütfetmek
istediğime de lütfeder, merhamet etmek istediğime de merhamet ederim.”
“Rahmet” sözcüğü Tevrat’ta ilk defa
bu ayette geçmektedir.
20- Ve dedi ki: “Yüzümü göremeye güç
yetiremezsin! Çünkü kimse beni göremez ve (gören de) yaşayamaz.”
21- Ve Yahwe dedi: “İşte, şurada yanımda
bir yer var. Sen de o kayanın üzerinde dur.
22- Ve öyle olacak. Celalini (İzzetim, Kudretim) geçip
giderken, seni kayadaki bir yarığına koyacak ve (Celalim) geçinceye
kadar seni avucumun içiyle (ayam ile) örteceğim.
23- Avucumu kaldırdığımda da arkamı
göreceksin. Yüzüm ise görünmeyecek.”
34. Bab
34:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Kendine öncekiler gibi iki taş levha yont. Kırdığın önceki iki levhada yazılı sözleri de onlara yazacağım.
2- Sabah için de hazırlan ve sabah
vakti Sina Dağına çık. Ve orada, dağın tepesinde Benim huzurumda dur.
3- Seninle birlikte de kimse
çıkmayacak, dağın hiçbir yerinde de kimse görünmeyecek. Dağın eteklerinde de davar
ve sığır otlamasın.
4- Öncekiler gibi taşlar yontan Musa
sabah erkenden kalktı ve Yahwe’nin
emrettiği gibi Sina Dağına çıktı. İki taş levhayı da elinde götürdü.
5- Yahwe de bulutta belirdi ve orada onunla
durdu ve Yahwe kendi adıyla ona bildirdi.
6- Ve Yahwe (Musa’nın) önünden geçti ve ona
bildirdi: “Yahwe! Yahwe! Rahim (rahmet eden), Hannun (Rauf, şefkatli,
çok merhametli), Halim (Günahları örten ve bağışlayan; Yumuşak huylu,
sabırlı olan ve öfkesini kontrol eden)
ve hak (gerçek, adil, samimi) olan ve
bol hesedı eden Yüce’yim.
ı "חֶ֕סֶד"
(hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan, hayırda bulunma, şefaat,
adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.
7- Binlercesine hesed edenim.
Kötülükleri de isyanları da hataları (suçları)
da affeden ve mağfiret edenim (bağışlayanım). Ancak suçu temize
çıkarmam. Ataların kötülülerinden dolayı oğullarında, torunlarında ve üçüncü ve
dördüncü kuşaklarında hatırda tutarım.
8- Bunun üzerine Musa da hemen yere
kapandı ve secde etti,
9- Ve dedi ki: “Rabbim, eğer şimdi
senin gözünde lütuf bulduysam, yalvarırım Rabbim, aramızda yürü. Çünkü bu halkın
ensesi kalındır (inatçıdırlar,
dik başlıdırlar). Bizim hatalarımızı (suçlarımızı) da günahlarımızı da
bağışla ve bizi mirasçın kıl (bizi sahiplen).”
10- Ve (Yahwe) dedi ki: “İşte, halkının
önünde bir antlaşma yapıyorum. Dünyanın hiçbir yerinde de ulusların hiçbirinde
de görülmemiş mucizeler yapacağım. İçinde bulunduğun bu halkın da Yahwe’nin
yaptıklarına şahit olacak. Bu yaptıklarım çok korku salacak.
11- Bugün sana emrettiğim şeylere de riayet
et. İşte, Amorileri, Kenanlıları, Hitilileri, Perizileri, Hivileri ve Yebusileri
senin önünden sürüp çıkarıyorum.
12- Gelmekte olduğun topraklardaki
halklarla da antlaşma yapmaktan sakın, çünkü bu sana yapılan bir tuzak olur.
13- Aksine, onların sunaklarını tahrip
edecek, anıtlarını parçalayacak, aşeralarını (taptıkları dikili taşları, direklerini, ağaçlarını)
da keseceksin.
14- Başka bir yüceye (ilaha) de secde etmeyeceksin. Çünkü
Yahwe’nin adı kıskanç olandır. O, kıskanç olan Yücedir.
15- Sakın o topraklarda oturanlarla
antlaşma yapma! Onlar, yücelerinin peşinden gidip (haktan) saparlar. Yüceleri için
kurban kestiklerinde de seni çağırırlar. Sen de onun kurbanından yersin.
16- Sonra da onların kızlarını
oğullarına alırsın. Kızları, kendi yücelerinin peşinden gidip (haktan) saparlar. Sonra
oğullarını da kendi yücelerinin peşinden sürüklenip (haktan) saptırırlar.
17- Kendine dökme yüce (ilah, put) de yapmayacaksın.
18- Matsa (mayasız ekmek) haccını (bayramını)
da gözet. Sana emrettiğim gibi de İlkbaharın (Aviv ayının) belirlenmiş
vaktinde 7 gün mayasız ekmek (yemek) yiyeceksin. Çünkü ilkbahar ayında
Mısır’dan çıktın.
19- (Erkeklerden) Rahmi açanların hepsi Benimdir; sürülerinden
sığır ve davarı (rahmini) açan erkek yavrular da.
Bir annenin doğurduğu
ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise,
sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.
20- (Rahim) açan eşeği de bir kuzu karşılığında kurtar.
Eğer onu kurtarmazsan o zaman onun da boynunu vuracaksın. Tüm behorlarını da kurtarmalısın.
Kimse huzuruma eli boş çıkmayacak.
İlk doğan erkek çocukların fidyesi
5 gümüş şekeldi (selaim) olduğu belirtilmektedir. Yahudilikteki bu fidye
işlemine “pidyon ha-ben” adı verilmektedir. İşlem çocuğun doğumundan 1 ay sonra yapılmaktadır (Raşy, il,
478). “Pidyon ha-ben”in fidyesinin 5 şekel olması hakkında (Sayılar, 3:47-51)
Hayvanlar içerisinde kaşer (helal)
olmayan, ancak buna rağmen ilk doğanı Yahwe için ayrılan yegane hayvan eşektir.
(İbn Ezra, 1 1, 264; Raşy, il, 478; Sforno, 344)
21- 6 gün çalış, ama 7’nci günde işi
bırak. Toprağı sürmekten de hasattan da elini çek.
22- Şavuot (haftalar) Haccını (bayramını)
da yılın ilk buğday hasadıyla, Devşirme (Hasat) Haccını (bayramını)
da yılın son zamanında yap.
23- Yılda 3 defa da tüm erkeklerin Rabbinin
(Efendinin), İsrail’in
Yücesi Yahwe’in huzurunda görünecekler.
Yani “Fısıh (Pesah), Haftalar
(Şavuot) ve Çardaklar (Sukut) Haccında (bayramında) Mişkana (mescide)
gelecekler.
Bu ayete istinaden Yahudilikte kadınlara haccın
farz olmadığı belirtilmektedir. (Raşy, II,304)
24- Önünden de Milletleri kovacağım. Sınırlarını
da genişleteceğim. Yılda 3 defa Yücen Yahwe’nin huzurunda görünmek için (yurdundan) çıktığında da kimse topraklarına
göz dikemeyecek.
25- Hamets (mayalı ekmek/yemek) varken de (Fısıh)
Kurbanımı kesme. Fısıh Haccı (Bayramı) kurbanını da geceletmeyeceksin (sabaha
bırakmayacaksın).
26- Toprağının ilk ürünlerini de Yücen
Yahwe’nin Evi’ne getireceksin. Oğlağı da annesinin sütüyle pişirmeyeceksin!”
27- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki: “Bu kelimeleri (10
emri) kendin için yaz. Çünkü seninle de İsrail ile de bu kelimelerle ahit yapıyorum.”
28- (Musa) orada, Yahwe’nin yanında 40 gün ve 40 gece
kaldı. (Orada) ekmek yemedi, su da içmedi. Antlaşmanın kelimelerini, ON EMİR’i
de iki levhanın üzerine yazdı.
29- Ve Musa, Sina Dağı’ndan indiğinde 2
Şehadet Levhası elindeydi. Ve Musa, (Yahwe
ile) konuştuğu için yüzünün parladığını bilmiyordu.
İbranicedeki
הָֽעֵדֻת֙ (ha'edut) ve Arapçadaki شهد (şehadet) kelimeleri birbirlerine benziyorlar. Her iki
kelime de “tanıklık” veya “kanıt” anlamına gelir ve kökenleri aynı Sami dil
ailesine dayanır.
30- Harun ve diğer İsrailoğulları da
Musa’yı gördüler. Yüzü gerçekten de ışıldıyordu. Ona yaklaşmaktan da korktular.
31- Musa da onlara seslenince, tüm
toplulukların beyleri de Harun ile birlikte ona geldiler. Musa da onlarla
konuştu.
32- Sonra da tüm İsrailoğulları ona
yaklaştılar. Yahwe’nin, Sina Dağında kendisine söylediği tüm emirleri onlara da
bildirdi.
33- Musa, onlarla konuşmasını
bitirdikten sonra da yüzünü bir peçe ile örttü.
34- Musa, Yahwe’nin huzuruna, Onunla
konuşmak için geldiğinde, dışarı çıkıncaya kadar peçeyi çıkarırdı. Sonra da
çıkıp kendisine emredilenleri İsrailoğullarına anlatırdı.
35- İsrailoğulları da Musa’nın yüzünü
görürlerdi, yüzünün ışık saçtığını da. Musa da O’nunla konuşmak için içeri girinceye
kadar yüzünü peçe ile örterdi.
35. Bab
35:1- Musa, İsrailoğullarının tüm
cemaatlerini (topluluklarını)
topladı ve onlara dedi ki: “Bunlar, yapmanız için Yahwe’nin emrettikleridir:
2- 6 gün iş yapılacak. 7’nci gün ise sizin
için kutsal bir gündür. Yahwe’nin şabat
günü dinlenme günü olacak. Onda her kim melaha yaparsa (iş yaparsa) öldürülecektir.
3- Şabat günü evlerinizde de ateş
yakmayacaksınız.’
Mişkan (Yaklaşma Çadırı) için getirilecek gönüllü bağışlar
4- Ve Musa, İsrailoğullarının tüm
topluluklarına dedi ki: ‘Bu, Yahwe’nin size emrettikleridir:
5- Yanınızdan da Yahwe için gönüllü
bağış (sadaka)
alın. Aranızda kalbi cömert olan herkes de olarak Yahwe için altın,
gümüş ve bakırdan gönüllü olarak bağış
getirsin.
6- Gök mavisi, erguvan ve kırmızı (iplik, yün) ve ince keten ve tiftik;
7- Kırmızı boyalı (tabaklanmış) koç derileri ve fok
derileri ile akasya ağacı;
8- Aydınlatma için yağ, mesh yağı ve kokulu
tütsüsü için baharatlar;
9- İnoks taşları ve efod (yelek) ve göğüslük için de
dikilecek taşlar (getirsin).
10- Aranızdaki hünerli olan herkes de gelsin
ve Yahwe’nin emretmiş olduğu şeyleri yapsınlar;
11- Mişkanı da onun çadırını da örtüsünü
de çengellerini de çerçevelerini de kirişlerini de direklerini de kaidelerini
de…
12- Sandığını da direklerini de
kapağını da bölmenin perdesini de…
13- Masayı da ayaklarını da tüm
takımlarını da özel ekmeklerini de…
14- Aydınlatma için şamdanı da tüm
takımlarını da kandillerini de yağını da…
15- Tütsü sunağını da ayaklarını da
mesh yağını da kokulu tütsüyü de çadırın girişindeki perdeyi de…
16- Ola kurbanı (yakmalık sunu) sunağını da bakır
ızgarasını da direklerini de tüm takımlarını da kazanı da kaidesini de…
17- Avlunun perdelerini de direklerini
de direklerin yuvalarını da giriş perdesini de…
18- Çadırın kazıklarını da avlunun
kazıklarını da iplerini de…
19- Kutsal mekândaki hizmette
giyilecek ince dokumadan giysileri de kohen Harun’un kutsal giysilerini de oğullarının
kohenlik giysilerini de (yapsınlar).”
20- Sonra tüm İsrail oğullarının
toplulukları Musa’nın yanından ayrıldı.
21- Kalbi kendisini yükselten her adam
da geldi. Gönüllü olan herkes de Yaklaşma Çadırının yapımı, hizmeti ve kutsal
giysiler için Yahwe’ye sunulacak bağışı getirdi.
22- Erkeklerin ve kadınların tümü de
gönüllü olarak geldiler ve broşlar, küpeler, yüzükler, kolyeler ve her türlü
altın takılar getirdiler. Hepsini de Yahwe’ye
sallama sunusu olarak sundular.
23- Elinde gök mavisi, erguvan,
kırmızı (ip, yün) ve has keten ve kırmızıya boyalı koç derileri ve fok derileri
bulunan da onları getirdi.
24- Yahwe’ye, gümüş ve bakırı bağış
olarak sunmak isteyenler de onları getirdiler. Elinde işin yapılması için
gerekli akasya ağacı olan herkes de onu getirdi.
25- Hünerli kadınların tümü de elleriyle
iplik eğirdiler. Eğirdikleri gök mavisi, erguvan, kırmızı (ipi) ve ince keteni de getirdiler.
26- Hünerli olan kadınlar da tiftik
eğirdiler.
27- (Halktan) liderler de efod (yelek) ve
göğüslük için oniks taşları ve dikilecek taşları getirdiler…
28- Aydınlatma ve mesh yağını da
kokulu tütsüler için baharatı da yağı da…
29- İsrailoğullarından gönüllü olan her
erkek ve kadın da Yahwe’nin Musa’nın eliyle yapılmasını emrettiği tüm işler
için Yahwe’ye gönüllü olarak bağış (sunu)
sundular.
30- Ardından da Musa, İsrailoğullarına
dedi ki: ‘Bakın, Yahwe, Yahuda kabilesinden (oymağından) Uri’nin oğlu Hur’un oğlu Betsalel’e
adıyla seslendi.
Betsalel,
“Yücenin himayesinde” demektir.
31- Ve onu, hikmet (bilgelik) ve marifet ve her
türlü işin ilmi için yücelerin ruhuyla doldurdu;
32- Altın, gümüş ve bakır işlemek için
mahir kılmak,
33- Ve taşları yontmak ve kesmek ve ahşabı
kesip biçmek ve her türlü işi yapmak için.
34- Ona da Dan kabilesinden Ahisamak
oğlu Oholiab’a da öğretme yeteneği bahşetti.
35- Zanaatkarı da gök mavisi, erguvan,
kırmızı (iplik,
yün) ve ketenle titiz desen hesabı yapan ustayı da nakışçıyı da ve dokumacıyı
da her türlü iş erbabını da her türlü işi tasarlayanı da yeteneklerle donattı.
36. Bab
Meskenin (Mişkan)
yapımı için iş gücü ve malzeme toplanması
36:1- Betsalel de Oholiab da Yahwe’nin marifet
ve her türlü işin ilmini bahşettiği her bilge yürekli adam da kutsal yerle
ilgili çalışmaya ait tüm işleri Yahwe’nin emrettiği gibi yapacak.
2- Musa da Betsalel’i, Oholiab’ı ve Yahwe’nin
kalplerine hikmet bahşettiği ve gönüllü olarak iş yapmaya istekli olan
yetenekli herkesi çağırdı.
3- Ve İsrailoğullarının, Kutsal
Mekanın hizmeti için getirmiş oldukları tüm bağışları Musa’dan aldılar. Onlar (İsrailoğulları), yine de her
sabah gönüllü olarak başka bağışlar da getirdiler.
4- Kutsal Mekan ile ilgili işleri yapan
hikmet sahibi tüm ustalarla kendi işinde maharetli ustaların hepsi geldiler.
5- Ve Musa’ya dediler ki: ‘Halk, Yahwe’nin
yapılmasını emrettiği yapı ve imalat için gereğinden daha fazlasını getiriyor.’
6- Musa da kampta şu talimatın
duyurulmasını emretti: ‘Hiçbir erkek ve hiçbir kadın, kutsal bağış için artık malzeme
getirmesin.’ Böylece halkın bir şey getirmesi kesildi.
7- Çünkü ellerindeki malzeme işi
yapmaya yetiyordu, hatta artacak kadar fazlaydı.
Meskenin (Mişkan)
örtülerinin yapımı
8- Çalışanlardan hikmet sahibi olan
herkes, Mişkanı (Yaklaşma
Çadırını) 10 perde (10 parça kumaş) ile yaptılar. (Bu perdeleri)
ince dokunmuş keten ve gök mavisi, erguvan ve kırmızı (iplik) ve usta
işi olan kerubiler (nakışlar) ile yaptılar.
Buradaki “Mişkan”dan kastın,
yapının en altına gelen ve kerubi desenli perdelerden oluşan örtü olduğu
belirtilmektedir. Benzer kullanım ve sebebi için bk. Çıkış, 26:1; 35:11.
9- Her perdenin uzunluğu 28 ama (134,4 m), her perdenin
genişliği de 4 ama (1,92 m) idi. Perdelerin
tümünün de ölçüsü birdi.
10- 5 perdeyi birbirine dikti(ler), diğer 5 perdeyi de birbirine dikti.
11- İlk grubun en dışındaki perdenin
kenarına da gök mavisi ilmekler (ilikler)
yaptı. Aynı şekilde ikinci grubun en dıştaki perdenin kenarına da yaptı.
12- Bir perdede 50 ilmek yaptı. İkinci
gruptaki perdenin kenarına da 50 ilmek yaptı. Ve ilmekler birbirinin karşısındaydı.
13- 50 de altın çengel (kopça) yaptı, perdeleri de bu
çengellerle birbirine bağladı. Böylece çadır tek bir parça oldu.
Mesken (Mişkan)
çadırının yapımı
14- Çadırın üzerine de örtü yapmak
için tiftikten perdeler yaptı. Onları da 11 perde yaptı.
15- Her perdenin uzunluğu 30 ama (14,4 m), genişliği de 4 ama (1,92
m) idi. 11 bir perdenin de tek ölçüsü vardı.
16- Ve 5 perdeyi bir, 6 perdeyi de bir
dikti (bağladı).
17- Birinci grubun en dışındaki
perdenin kenarına da 50 ilmek yaptı. İkinci grubun en dışındaki perdenin kenarına
da 50 ilmek yaptı.
18- Çadırın birleştirmek için de 50 bakır
çengel (kopça) yaptı.
Ve çadır yekpare oldu.
19- Çadır için de kırmızı koç
derilerinden bir örtü, üstüne de fok derilerinden bir örtü yaptı.
Meskenin (Mişkan) tahta çerçevelerle
yapılan duvarı
20- Çadırın çerçevelerini de akasya
ağacından dik olarak yaptı.
21- Her bir çerçevenin uzunluğu 10 ama
(480 cm),
genişliği de 1,5 ama (72 cm) idi.
22- Her çerçevenin de birbirine bağlı
iki geçme tahtası (zıvanası)
vardı. Çadırın tüm çerçevelerini de böyle yaptı.
23- Çadırın güney tarafı için de 20
çerçeve yaptı.
24- 20 çerçevenin altında da 40 gümüş kaide
(yuva) yaptı.
Bunların geçme tahtaları için de her bir çerçevenin altında 2 zıvanası için 2 kaide
(yuva), başka bir çerçevenin altında da 2 zıvanası için 2 kaide (yuva).
25- Çadırın kuzey tarafındaki ikinci
tarafı için de 20 çerçeve yaptı.
26- Ve (bu çerçeveler için) 40 gümüş kaide
(yuva); bir çerçevenin altında 2 kaide, başka bir çerçevenin altında da
2 kaide.
27- Çadırın batıya bakan arka kısmı
için de 6 çerçeve yaptı.
28- Çadırın arka kısmındaki iki köşe için
de 2 çerçeve yaptı.
29- (Çerçeveler) alttan aynı hizada oldu. Üstten de bir
halka ile (geçecek şekilde) birbirine eşit (hizada) oldu. Her iki
köşe için de böyle yaptı.
30- (Batıda) 8 çerçeve ve 16 gümüş kaide (yuva) vardı.
Her çerçevenin altında da 2 kaide vardı.
31- Akasya ağacından da sürgüler yaptı.
Çadırın bir yanındaki çerçeveler için 5 (sürgü),
32- Çadırın diğer yanındaki çerçeveler
için de 5 sürgü. Batıya doğru olan arka tarafın çerçeveleri için de 5 sürgü.
33- Ortadaki sürgüyü de çerçevelerin
arasından, bir ucundan diğer ucuna geçecek şekilde yaptı.
34- Ve çerçeveleri altınla kapladı. Sürgüler
için yuva olacak halkaları da altından yaptı. Sürgüleri de altınla kapladı.
Meskenin (Mişkan) ince ketenden yapılan perdesi ve paravanı
35- Perdeyi de gök mavisi, erguvan ve kırmızı
(iplik) ile eğirilmiş
(iplik haline getirilmiş) ince ketenden yaptı. Perdeye de nakış olarak
kerubiler işledi.
36- Ona (perdeye) da akasyadan 4 direk
yaptı ve onları altınla kapladı. Çengelleri de altındandı. Onlar için de 4
gümüş kaide (yuva) döktü.
37- Çadırın kapısına da gök mavisi,
erguvan, kırmızı (iplik)
ve eğirilmiş ince ketenden nakışçı işi bir perde yaptı.
38- Onun 5 direğini de direklerin
çengellerini de altınla kapladı. Direklerin kaplamalarını altından, 5 kaideyi (tabanlığı) ise bakırdan yaptı.
37. Bab
Ahid Sandığının
yapımı
37:1- Betsalel de sandığı akasya
ağacından yaptı. Uzunluğu 1,5 ama (72
cm), genişliği 1,5 ama, yüksekliği de 1,5 ama idi.
2- Onun içini de dışını da saf
altınla kapladı. Çevresine de altından 1 taç (pervaz) yaptı.
3- Onun için 4 ayağına da 4 altın halka
döktü. Bir tarafına 2 halka, diğer tarafına da 2 halka.
4- Akasya ağacından kollar yaptı, onları
da altınla kapladı.
5- Sandığı taşımak için de kolları
sandığın yanlarındaki halkalara yerleştirdi.
6- Saf altından da bir sandık kapağı
yaptı. Uzunluğu 2,5 ama (120
cm) ve genişliği 1,5 ama (72 cm) idi.
7- Altından da 2 Kerubi yaptı. Onları
da sandığın kapağının iki ucuna dövme işçiliğiyle yaptı.
8- Bir uçta 1 Kerubi, diğer uçta da 1
Kerubi; sandığın kapağıyla tek parça halinde, iki ucunu da Kerubiler yaptı.
9- İki kerubinin kanatlarını da yükseğe
açarak, yüzleri birbirine bakacak şekilde, kanatlarıyla sandığın kapağını
perdelediler. İki kerubinin yüzü de sandığın kapağına doğru idi.
Masanın (şulhan)
yapımı
10- Masayı da akasya ağacından yaptı.
Uzunluğu 2 ama (96
cm), genişliği 1 ama (48 cm), yüksekliği de 1,5 ama (72 cm) idi.
11- Onu da saf altınla kapladı,
etrafına da altın 1 taç (pervaz)
yaptı.
12- Onun çevresine de 1 tefah (9 cm) genişliğinde
bir bordür (kenarlık)
yaptı. Onun çevresine altın bir 1 taç (pervaz) yaptı.
13- Onun (masa) için 4 altın halka döktü.
Halkaları da onun 4 ayağı üzerindeki 4 köşeye yerleştirdi.
14- Pervazın yakınında da masayı
taşıyacak kolları tutacak halkalar vardı.
15- Masayı taşımak için de akasya
ağacından kollar yaptı. Onları da altınla kapladı.
16- Masanın üzerindeki kapları da
tabakları da tavaları da kaseleri de dökülecek kavanozları da saf altından
yaptı.
Şamdanın (menora)
yapımı
17- Şamdanı da dövülmüş işçilikle saf
altından yaptı. Şamdanın kaidesi, dalları, kaseleri, topuzları ve goncaları da
yekpare idi.
18- Onun yanlarından da 6 dal
çıkıyordu. Şamdanın 3 dalı bir yanından ve 3 dalı diğer yanından çıkıyordu.
19- Bir dalda da badem çiçeğine benzer
3 kase, 1 tomurcuk ve 1 gonca; diğer dalda da badem çiçeğine benzer 3 kase, 1 tomurcuk
ve 1 gonca. Yani mum çubuğundan çıkan 6 dal için.
20- Şamdanın içinde de badem çiçeğine
benzer 4 kase. Onun da tutamları ve goncaları vardı.
21- Onunla birlikte de ilk parçanın 2
dalının altında 1 tokmak, onunla birlikte ikinci parçanın 2 dalının altında 1
tokmak, ondan çıkan 6 dal için de tek parçanın 2 dalının altında 1 tokmak.
22- Topuzları ve dalları da onunla tek
parçaydı. Tamamı da saf altından dövülmüş bir eserdi.
23- Onun 7 kandilini de maşasını da
enfiyelerini de saf altından yaptı.
24- Onu ve içindeki tüm kapları da bir
talant (26 kg) saf
altından yaptı.
Tütsü (Buhur) Sunağının yapımı
25- Tütsü sunağını da akasya ağacından
yaptı. Uzunluğu 1 ama (48
cm) idi. Genişliği de 4 köşeydi. Yüksekliği de 2 ama (96 cm) idi. Çıkıntıları
(boynuzları) da onunla tek parçaydı.
26- Onu da üstünü de çepçevre
yanlarını da çıkıntılarını da saf altınla kapladı. Ona da çepeçevre altın 1 taç
(pervaz) yaptı.
27- Onun (sunak) için de altından, iki
yanındaki tacının (pervazın) altında 2 halka yaptı. Onu taşıyacak kollar
için de iki yanına 2 altın halka yaptı.
28- Kolları da akasya ağacından yaptı
ve onları altınla kapladı.
29- Parfümcü ustalığıyla da kutsal
mesh yağını ve güzel kokulu baharatlardan oluşan saf tütsüyü yaptı.
38. Bab
Kurbanların takdim
edileceği mezbahın (sunağın) yapımı
38:1- Ola (yakmalık) kurbanı mezbahını (sunağını)
da akasya ağacından yaptı. Uzunluğu 5 ama (240 cm), genişliği 5 ama (240
cm). Kare şeklindeydi, yüksekliği de 3 ama (144 cm) idi.
2- Onun 4 köşesine de çıkıntılar (boynuzlar) yaptı. Çıkıntıları da onunla yekpareydi,
onu da bakırla kapladı.
3- Sunağın tüm takımlarını da
tencereleri de kürekleri de tasları da et kancalarını da ateş tavalarını da yaptı.
Bütün kaplar da bakırdandı.
4- Sunak için de alt taraftaki
çıkıntının altında, yarıya kadar uzanan bakırdan bir ağ yaptı.
5- Bakır ızgaranın 4 tarafına da kolları
tutabilecek 4 halka döktü.
6- Kolları da akasya ağacından yaptı
ve onları bakırla kapladı.
7- Sunağın taşınması için de kolları
sunağın yanlarındaki halkalara yerleştirdi. Sunağı da içi boş levhalarla
yapmıştı.
Kohenlerin,
Mişkandaki görevlerini yapmadan önce yıkanmaları için gereken kazanın (kiyor)
yapımı
8- Yaklaşma Çadırının girişinde
toplanıp hizmet eden kadınların aynalarından da bakır kazanı ve bakır kaidesini
yaptı.
Kalın avlu
perdelerinin yapımı
9- Avluyu da yaptı. Avlunun güney
tarafındaki perdeleri eğirilmiş ketendendi ve 100 ama (48 m) uzunluğundaydı.
10- (Perdenin) 20 direği ve 20 yuvası (kaidesi)
bakırdandı. Direklerin kancaları ve kuşakları da gümüştendi.
11- (Avlunun) kuzey tarafındaki de
100 ama (48 m) idi. (Perdenin) 20 direği ve 20 yuvası (kaidesi)
bakırdandı. Direklerin kancaları ve kuşakları da gümüştendi.
12- (Avlunun) batı tarafındaki perdeler de 50 ama (24
m) uzunluğundaydı. Bunların da 10 direği ve 10 adet yuvası (kaidesi) vardı.
Direklerin kancaları ve kaplamaları da gümüştendi.
13- (Avlunun) doğu tarafındaki (perde) da 50 ama
(24 m) idi.
14- (Avludaki) girişin bir yanındaki perdeler 15 ama (24
m) idi. 3 direği ve 3 de kaidesi (yuvası)
vardı.
15- Diğer yanı için de durum aynıdır. Avlu
girişinin diğer yanında da 15 ama (7,20
m) uzunluğunda perdeler vardı. 3 direği ve 3 de kaidesi (vardı).
16- Avlunun çevresindeki perdelerinin
tümü de eğirilmiş (ipten
imal edilmiş) ince ketendendi.
17- (Avlunun çevresindeki) direklerin tüm kaideleri (yuvaları)
de bakırdandı. Direklerin kancaları ile bunların kaplamaları gümüştendi.
Bunların tepelerinin kaplaması da gümüştendi. Avlunun tüm direkleri de gümüşle
kaplanmıştı.
18- Avlu girişinin perdesi de gök
mavisi, erguvan, kırmızı (iplik)
ve eğirilmiş ince ketendendi. Avlunun perdelerinin boyu da 20 ama
(9,60 m) idi ve avlunun perdeleri ile aynı hizadaydı. (Avlu
girişinin perdesinin) genişliği ise 5 ama (2,40 m) idi.
19- 4 direği de 4 kaidesi de bakırdandı.
Kancaları gümüştendi. Tepelerindeki örtüler de kaplamaları da gümüştendi.
20- Mişkan (Yaklaşma Çadırının) ve avlunun
çevresindeki bütün direkler de bakırdandı.
Mişkan İçin Toplanan
Malzemenin Hesap Dökümü
21- Mişkanın (Yaklaşma Çadırı; meskenin) ve Şehadet
meskeninin (Mişkan ha-edut; Şehadet -tanıklık- Sandığının) envanteri (kayıtları)
bunlardı. Musa’nın emri üzerine, kohen (din adamı) Harun’un oğlu İtamar’ın eliyle yapılan hesap dökümü de
şöyledir:
22- Yahwe’nin Musa’ya emrettiği her
şeyi yapan, Yahuda kabilesinden Uri’nin oğlu Hur’un oğlu Betsalel idi.
23- Dan kabilesinden Ahisamak’ın oğlu Oholiab
da onun yanındaydı. Oholiab
da gök mavisi, erguvan, kırmızı (iplikler)
ve keten ile titiz desen (nakış) hesabı yapabilen maharetli bir
zanaatkardı.
24- Kutsal yerin tüm işlerinde
kullanılmak üzere bağışlanan altının tamamı kutsal yerin şekeline göre 29
talant ve 730 şekel idi.
1 Talant 3000 şekeldir. Dolayısıyla
toplanan altın miktarı 87.730 şekel ediyor. 1 şekel de 22,8 gramdı (Başlangıç,
23:15). Bu hesaba göre toplanan tüm altın miktarı 1.990,440 kg (1990 kg
440 gr) ediyor.
25- (Mısırdan çıkan) topluluğun sayımından elde edilen gümüş,
kutsal yerin şekeline göre 100 talant ve 1775 şekel idi.
100 talant 300000 şekel ediyor. Dolayısıyla
toplanan gümüş miktarı 301775 şekel ediyor. Bu hesaba Mısırdan çıkan
yetişkinlerden toplanan gümüş miktarı da 6.880,470 kg (6880 kg 470 gr) ediyor.
26- 20 ve daha yukarı yaşlarda
sayımdan geçen herkes 603.550 idi. Daha yukarı yaşta olanların her birinden
alınan, kutsal yerin şekeline göre yarım şekel (11,4 gr) idi.
1 Şekel, 22,8 gram ağırlığında
yuvarlak gümüş para idi.
27- 100 talant gümüş de kutsal yerin kaideleri
(yuvaları) ve
perdenin kaidelerini dökmek içindi. 100 kaide için 100 talant; her 1 kaide için
1 talant.
100 talant gümüş; 300000 şekel, o
da 6840 kg gümüş eder.
28- Diğer 1775 (gümüş şekel) ile de direkler
için kancalar yaptı ve (direklerin) tepelerindeki örtüleri yaptı ve
onlara (direklere) kaplama yaptı.
29- Sununun bakırı da 70 talant ve 2400
şekel idi.
70 talant bakır; 21000 şekel, o da 488,8
kg bakır eder.
30- Bununla da Yaklaşma Çadırının girişinin
yuvalarını ve bakır sunağı ve onun bakır ızgarasını ve sununun tüm kaplarını yaptı.
31- Çevre boyunca avlunun yuvalarını, avlunun
giriş yuvaları ve çadırın tüm direklerini de (bu bağış ile yaptı).
39. Bab
Kutsiyet giysilerinin
yapımı
39:1- Yahwe’nin, Musa’ya emretmiş olduğu
şekilde gök mavisi, erguvan ve kırmızı (ip) ile kutsal mekanda hizmet etmek için dokuma giysiler yaptılar.
Kohen Harun’un kutsiyet giysilerini de yaptılar.
Yeleğin (efod) yapımı
2- Altın, gök mavisi, erguvan, kırmızı
(iplikler) ve
ince keten ile de efodu yaptı.
3- Altını da ince levhalar şeklinde
yaydılar ve gök mavisi, erguvan ve kırmızı (iplik) ve eğirilmiş ketene işlemek için sırma (tel)
haline getirdiler.
4- Ona (efoda) iki kenarına dikilmiş iki
omuzluk yaptılar.
5- Onun (efodun) kuşağı (kemeri)
da aynı malzemedendi. Yahwe’nin, Musa’ya buyurduğu gibi; altın, gök mavisi,
erguvan ve kırmızı (ip) ve eğirilmiş ince ketenden.
Taşların yeleğe
(efoda) yerleştirilmesi
6- İsrailoğullarının isimlerini de
mühür oymaları gibi oydukları oniks taşlarını (efodun) üzerindeki altın
yuvalara yerleştirdiler.
7- Yahwe’nin, Musa’ya emrettiği gibi
de taşlar İsrailoğulları için anılma taşları olarak efodun (yeleğin) omuzluklarına
yerleştirildi.
Göğüslüğün (hoşen)
yapımı
8- Ustalık işi olan göğüslüğü de efodunki
gibi altın, gök mavisi, erguvan ve kırmızı (ip) ve eğirilmiş ince ketenden yaptı.
9- (Göğüslük) ikiye katlandığında kare şeklindeydi; uzunluğu
bir karış, genişliği de bir karıştı.
10- İçine de 4 sıra taş dizdiler: İlk
sırada yakut, topaz ve zümrüt vardı
11- İkinci sırada da turkuaz, safir ve jasp vardı.
12- Üçüncü sırada da leşem taşı, akik
ve ametist vardı.
13- Dördüncü sırada da krizolit, oniks
ve yeşim vardı. Taşlar, altın yuvalar içine yerleştirildi.
14- Taşlar da İsrailoğullarının
isimlerine göre 12 taneydi. Her bir taşın üzerine de İsrailoğullarının 12
kabilesinden birinin ismi mühür gibi oyulmuştu (nakşedilmişti).
15- Göğüslük için de saf altından örülmüş
iki burma zincir (şerit)
yaptılar.
16- (Göğüslükte) altından iki yuva ve iki altın halka da
yaptılar. Halkaları da göğüslüğün iki köşesine taktılar.
17- İki altın zinciri (şeridi) de göğüslüğün iki
köşesindeki iki halkaya taktılar.
18- Zincirlerin diğer iki ucunu da
efodun ön tarafında, omuz parçaları üzerinde bulunan iki yuvaya geçirdiler.
19- İki altın halka da yaptılar ve
onları göğüslüğün iki alt köşesine, efoda bakan iç tarafından kenarına taktılar
20- Altından iki halka daha yaptılar.
Onları da omuzlukların altına, efodun kuşağının (bel kemerinin) hemen üzerindeki
dikişe yakın bir yere taktılar.
21- Göğüslüğün halkalarını da Yahwe’nin
Musa’ya emrettiği gibi de efodun alt halkalarına, kuşağın üzerinden gök mavisi
ip ile bağladılar. Böylece göğüslük efodun üzerinde yerinden oynamayacaktı.
Kolsuz kaftanın
(meil) yapımı
22- Efodun (yeleğin) altına giyilecek
kolsuz kaftanı da tamamı dokumacı işi gök mavisi iplikten yaptı.
23- Kolsuz kaftanın ortasında da
yakanın açıklığı gibi bir açıklık vardı. Yırtılmaması için de açıklığın
etrafına bir kenar (bant)
(yapılmıştı).
24- Kaftanın eteğine de birlikte eğirilmiş
(bükülmüş) gök
mavisi, erguvan ve kırmızıdan (ipliklerden) nar motifleri yaptılar.
25- Saf altından çıngıraklar (ziller) da yaptılar.
Çıngırakları da kaftanın çevresi boyunca eteğindeki narların (nar
motiflerinin) arasına; bir çıngırak ve bir nar (motifi) olacak
şekilde koydular.
26- Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi
de kolsuz üstlüğün eteğine çepçevre bir çıngırak ve bir nar, bir çıngırak ve
bir nar motifi koydular. Bu kaftan, hizmet ederken giyilecekti.
Entari (ketonet),
keten sarık (mitsnefet), başlıklar (migba 'ot), şalvarlar (mihnese bad) ve
kuşaklar (avnet)
27- Harun ve oğulları için de has
ketenden, dokumacı işi entariler (ketonetler)
yaptılar.
28- Has ketenden sarık da has ketenden
süslü başlık da bükümlü has ketenden donlar da,
29- Ve gök mavisi, erguvan, kırmızı (ipler) ve eğirilmiş has ketenden
kuşak da (yaptılar). Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi…
Kutsiyet tacı
sarığının (tsits) yapımı
30- Kutsal tacın levhasını da saf
altından yaptılar. Üzerine de mühür nakışına benzer bir şeklinde “Kodeş Yahwe” (Yahwe için Kutsal) yazısı
yazdılar.
31- Onu (levhayı) da sarığın üzerine
bağlamak için ona gök mavisi bir ip taktılar. Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi...
Mişkanın tamamlanması
ve Musa Nebi’nin kontrol edip onaylaması
32- Ve böylece Mişkanın tüm işleri
tamamlandı. İsrailoğulları her şeyi, Yahwe’nin Musa’ya emrettiği gibi yaptılar.
Tam da söylendiği gibi yaptılar.
33- Sonra da Mişkanın tüm kısımlarını
Musa’ya getirdiler. Çadır bezini de tüm takımlarını da çengellerini de çerçevelerini
de sürgülerini de direklerini de kaidelerini de,
34- Kırmızı koç derilerinden olan örtüsünü
de fok derilerinden örtüsünü de örtünün ayracını (perdesini) da,
35- Şehadet Sandığını da kollarını da
sandığın kapağını da,
36- Sofrayı da içindeki tüm kapları da
ekmekleri de,
37- Halis şamdanı da kandillerini de
sıralı kandillerini de onun tüm kaplarını da aydınlatma için olan yağı da,
38- Altın sunağı da mesh yağını da güzel
kokulu tütsüyü de çadırın kapı perdesini de,
39- Bakır sunağı da bakır ızgarasını
da ayaklarını da bütün kaplarını da kazanı da kaidesini de,
40- Avlunun perdelerini de direklerini
de kaidelerini de avlu girişinin perdesini de bunların iplerini de direklerini
de Yaklaşma Çadırının hizmetinde kullanılan bütün aletleri de,
41- Kutsal yerde hizmet etmek için
örgülü giysileri de Kâhin Harun’un kutsal giysilerini de kâhinin hizmetinde
görev alacak oğullarının giysilerini de (getirdiler).
42- İsrailoğulları da tüm işleri Yahwe’nin
Musa’ya emrettiği gibi yaptı.
43- Musa da bütün işi gördü. Evet, her
şeyi Yahwe’nin buyurduğu gibi yapmışlardı.
Musa da onları mübarek kıldı.
40. Bab
Mişkanın kulanımı ile
ilgili talimatname
40:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi
ki:
2- ‘Birinci ayın birinci gününde Yaklaşma
Çadırını kuracaksın.
3- İçine de şehadet sandığını
koyacaksın. Sandığı da perdeyle perdeleyeceksin.
4- Sofrayı da getireceksin, üzerindeki
ekmeği de düzelteceksin. Şamdanı da getireceksin ve kandillerini yakacaksın.
5- Tütsü için olan altın sunağı da şehadet
sandığının önüne koyacaksın. Mişkanın girişinin perdesini de tutacaksın (takacaksın).
6- Ola (yakmalık) kurbanı sunağını da Yaklaşma
Çadırının girişinin önüne koyacaksın.
7- Kazanı da Yaklaşma Çadırı ile
sunak arasına koyacaksın. İçine de su koyacaksın.
8- Çevresi boyunca da avlusunu
kuracaksın. Avlu girişinin perdesini de asacaksın.
9- Mesh yağını da alacaksın ve Mişkanı
ve içindeki her şeyi mesh edeceksin. Onu da içindeki bütün mobilyaları da takdis
edeceksin (kutsayacaksın).
Böylece kutsal olacak.
10- Ola kurbanı (yakmalık) sunağını da onun
bütün takımlarını da mesh edeceksin. Sunağı da takdis edeceksin (kutsayacaksın).
Sunak da kutsal olacak.
11- Kazanı da kaidesini de mesh edip
onu takdis edeceksin.
12- Harun ile oğullarını da Yaklaşma
Çadırının girişine getireceksin ve onları suyla yıkayacaksın.
13- Harun’a da mukaddes giysileri
giydireceksin. Kohen (din
adamı) olarak bana hizmet edebilmesi için onu da mesh edip kutsayacaksın.
14- Onun oğullarını da getireceksin.
Entarilerini (ketonetlerini)
de üzerlerine giydireceksin.
15- Kohen olarak bana hizmet
edebilmeleri için de babalarını mesh ettiğin gibi onları da mesh edeceksin. Onların
mesh edilmesi de nesiller boyunca kohenlik de onlara ait olacak.”
16- Musa da böyle yaptı; Yahwe’nin
kendisine emrettiği her şeyi yaptı.
Mişkanın kurulması ve
gereçlerini yerleştirilmesi
17- Ve öyle oldu. İkinci yılın birinci
ayında, ayın birinci gününde Mişkan (mesken,
Yaklaşma Çadırı) kuruldu.
18- Musa Mişkanı kurdu. Kaidelerini (yuvalarını) yerleştirdi,
çerçevelerini de bindirdi (yerleştirdi), sürgülerini soktu, direklerini
de dikti.
19- Çadırı da Mişkanın (Yaklaşma Çadırının) üzerine serdi.
Çadırın örtüsünü de onun üzerine koydu; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi.
20- Şehadeti de aldı ve sandığın içine
koydu. Ona (sandığa)
kollarını da taktı ve sandığın kapağını sandığın üstüne koydu.
21- Sandığı da Mişkana getirdi. Perdesini
de taktı ve şehadet sandığını perdeledi; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu
gibi.
22- Sofrayı da Yaklaşma Çadırını
içine, çadırın kuzey tarafına perdesiz olarak koydu.
23- Yahwe’nin huzuruna da bir sıra
ekmek dizdi; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi.
24- Şamdanı da Mişkanın
içine, çadırın güney tarafındaki masanın karşısına koydu.
25- Yahwe’nin huzurunda da kandilleri
yaktı; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi.
26- Altın sunağı da Mişkanın içine, perdenin
önüne koydu.
27- Onun üzerinde de güzel baharatlardan
oluşan tütsüyü tüttürdü; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi.
28- Çadırın girişinin de perdesini taktı.
29- Mişkanın girişine de ola (yakmalık) kurbanı sunağını yerleştirdi.
Onun üzerinde de ola (yakmalık) kurbanı ve Minha’yı (tahıl sunusunu)
sundu; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi.
30- Kazanı da Mişkan ile sunak arasına
koydu. İçine de yıkanmak üzere su koydu;
31- Musa, Harun ve oğulları orada
ellerini ve ayaklarını yıkasınlar diye.
Bu ayetlerden, bir kohenin kulluk
amacıyla olmasa dahi kutsal mekana girerken el ve ayaklarını muhakkak yıkaması
gerektiği anlaşılmaktadır. Bu uygulamanın Kur’an’da belirtilen salattan önce
yıkanma ile aynı kanaati oluşmaktadır.
Zira Kur’an’da da “abdest” ve
“vudu” sözcükleri geçmemektedir; bu ibadete (dini ritüele) sadece yıkamak
şeklinde söz edilmektedir:
“Ey iman edenler! Salata (namaza)
durduğunuz zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve
ayaklarınızı mesh edin…” (Maide, 5/6)
“Ey
iman edenler! Salata (yaklaşma duasına) kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve
dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başınızı ve aşık kemiklerinize kadar
ayaklarınızı da mesh edin. Cünüpseniz de taharetlenin (temizlenin/yıkanın)...”
(Nisa, 4/43)
32- Mişkana girdiklerinde de sunağa
yaklaştıklarında da Yahwe’nin, Musa’ya buyurduğu gibi yıkanmalıdırlar.
33- Avluyu da çadırın ve sunağın
çevresine yerleştirdi. Avlu girişinin perdesini de çekti. Böylece Musa yapılması
gereken işi tamamladı.
34- Sonra da bir bulut Mişkanı kapladı
ve Yahwe’nin görkemi çadırı doldurdu.
35- Musa da Mişkana giremedi. Çünkü
üzerinde bulut vardı, Yahwe’nin görkemi de çadırı doldurmuştu.
Rehber bulut ve ateş
sütunu
36- Ve tüm yolculukları boyunca, bulut
ne zaman çadırın üzerinden kalkarsa, İsrailoğulları da yola çıkacaklardı.
37- Ama bulut kalkmamışsa, o zaman da kalkacağı
güne kadar (kamp
kurdukları yerden) yola çıkamayacaklardı.
38- Çünkü tüm konaklama yerlerinde,
İsrail’in evinin tümünün (Tüm
İsrail oğullarının) göreceği şekilde, Mişkan’ın üzerinde, gündüz vakti Yahwe’nin
bulutu (vardı), gece vakti de içinde ateş (şamdanın aydınlığı)
olurdu.
Bulutun
inmesi ve kalkması İsrailoğullarının yolculukları için bir işaret olmuştur.
Yolculuk sırasında kalkan bulut, konaklandığında tekrar inmektedir. Bulutun
tekrar kalkması ise, yolculuk vaktinin geldiğinin bir göstergesiydi.
Yıkanma Kazanı ve Ola (Yakmalık) Kurbanı Sunağı