2. Çıkış

Bu kitabın orijinal adı, İbranice Tevrat’ta “isimler” anlamına gelen “şemot”tur. Bu ismi, ilk cümlesinin ikinci kelimesinden almıştır. İlk babın Yunanca çevirisindeki “exodus” (çıkış) ismi ise, İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışıyla ilgilidir. Bu kitap, İslam literatüründe ise “Hurûc” adıyla bilinmektedir.

Bu kitapta; İsrailoğullarının Mısır'daki kölelik hayatı, Musa'nın doğumu, Mısırlıyı yanlışlıkla öldürmesi, Medyen’e (Midyan’a) kaçışı, elçi olarak görevlendirilmesi, Harun ile Musa'nın Paro’nun huzuruna çıkmaları ve İsrailoğulları'nı salıvermesini talep etmeleri, Paro’nun inadı üzerine Mısır'ın uğradığı ilahi belalar, İsrailoğulları'nın Musa liderliğinde gizlice Mısır' dan kaçmaları,  Kızıldeniz'in yarılması ve İsrailoğulları'nın geçişi, Paro ve ordusunun Kızıldeniz'de boğulması, Sina çölünde İsrailoğullarına ilahi destek ve yiyecek sunulması, ahitleşme, On Emir, Altın Buzağıya tapılması, Yaklaşma Çadırı ve Ahid Sandığının yapılmasına ilişkin hükümler, ritüeller, Şabat ve ilgili hükümler, din adamlarının giysilerine ilişkin hükümler… gibi çeşitli dini hükümler anlatılmaktadır

Bu kitap, 40 bap ve 1213 ayetten oluşmaktadır.

 

1. Bab

1:1- Bunlar da Yakup’la birlikte Mısır’a gelen İsrailoğullarının isimleridir; Erkekler ve (onun) ev halkı:

2- Ruben ve Şimon ve Levi ve Yahuda;

3- Ve İssakar ve Zebulun ve Bünyamin;

4- Ve Dan ve Naftali ve Gad ve Aşer.

5- Yakub’un sulbundan çıkan (soyundan olan) tüm ruhlar (canlar) da 70 ruhtu. Yusuf ise Mısır’daydı.

6- Yusuf da öldü, tüm kardeşleri de… o neslin tamamı da…

7- İsrailoğulları da verimliydiler. Çoğaldılar ve taştılar ve çok güçlendiler. Ülke de onlarla doldu. 

8- Mısır’da da yeni bir melik (kral) çıktı. Yusuf’un kim olduğunu da bilmiyordu.

9- Halkına da dedi ki: ‘Bakın, İsrailoğullarının halkı bizden daha kalabalık ve daha güçlü.

Bu ayet şöyle de anlaşılabilir: “Yahudiler, bizim topraklarımızda bizden daha zengin ve güçlü hale geldiler.”

10- Gelin, ondan (İbrani halkından) daha hikmetli olalımı (ilim ve akıl ile hakikati bulalım) ki çoğalmasınlar. Yoksa, bir savaş durumunda düşmanımıza katılarak bize karşı savaşır ve (bizi) ülkeden sürebilirler (ya da ülkeden kaçabilirler).

            “תְחַכְּמָ” (hokhmah) hikmet sözcüğü ilk defa burada geçmektedir. Hikmet; “derin ve yararlı bilgi”, “manayı idrak etmek (bilmek, kavramak)”, “yargıda bulunma (hüküm verme) kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik” gibi anlamlara gelmektedir.

11- Yükleriyle (ağır işlerle) de eziyet etsinler diye onun üzerine görev (angarya) memurlarıı atadılar. Ve (İbrani halk) Paro için Pithom ve Raamses gibi ambar (tahıl stok) şehirleri inşa etti.

            ı Bunlar, İsrailoğulları içerisinde onlara bu işleri yaptırmak üzere seçilen kendi ırkdaşlarından kimselerdi. İsrailoğulları'ndan vergileri bunlar topluyor ve şehirleri inşa etmelerine nezaret ediyorlardı.

            Pitom’un, Nil’in kuzeydoğu deltasında yer alan antik bir Mısır ticaret merkezi şehri olan Tanis olduğu yönünde bir görüş var. Diğer yandan Pitom’un, bugünkü Süveyş kanalının kuzeyinde yer alan Patamus’un olduğu yönünde de bir görüş var.

            Raamses; Başlangıç 47:11 ayetindeki yerin ismi Rameses  idi. Bu ayetteki ise Raamses’tir. Dolayısıyla oradakinden farklı bir şehir olan Pelusium olduğu da söylenmektedir.

12- Fakat onların (İsrail halkına olan) eziyeti gittikçe arttı ve (tüm ülkeye) yayıldı. İsrailoğullarına karşı da iğrençleştiler.

13- Mısırlılar da İsrailoğullarını sıkı bir şekilde kulluk (hizmet) etmeye zorladılar.

            Bu ayette de “ebed” (עבד) ifadesi geçmektedir. Tevrat’ta uygun görülen kulluk sistemi, Yaratılış Kitabının 9:21 ayetinde ayrıntılı olarak açıklamış ve bu kulların (hizmetkarların) vahiy yoluyla birçok haklarının koruma altına alındığından söz edilmişti. Ayrıca bunun bilinen kölelik sistemiyle ilgisi olmadığı ele alınmıştı.

Burada kullanılan “kulluk” ifadesi ise zulüm ve sömürü üzerine kurulmuş olan Mısır’daki kölelik sistemini tanımlamaktadır.

14- Titizlikle yaptıkları tüm hizmetlerin yanında, harçta da tuğlada da tarladaki her türlü ağır işlerde de onlara acılar yaşattılar.

15- Mısır meliki de Şifra ve Puah adındaki İbrani ebelere konuştu (emir gönderdi):

16- Ve dedi ki: ‘İbrani kadınların doğumuna yardım ettiğinizde iki taşın üzerine bakını; erkekse onu öldürün, kız ise onu yaşatın!’

            Günümüzde kadınların doğum yapacaklarında oturdukları “doğum çatalı” gibi o dönem Mısır’da da kadınların taştan iki destek üzerine oturarak doğum yaptıkları belirtilmektedir.  (Raşy, 11,6-7)

17- Ebeler de Yücelerin Yücesine karşı takvalıydıları ve Mısır melikinin kendilerine emrettiği şeyi yapmadılar. Erkek çocukları da yaşattılar.

            ı תִּ֣ירְאִ֔” (tira) kelimesi, “saygı duymak, dikkat etmek, korkmak ve utanmak” gibi anlamlara gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da  “تَّقْوٰ” "takva" sözcüğüdür. “Allah’a karşı takvalı olmak” da kısaca “Allah’ın rızasını kazanmak için emirlerini yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak” şeklinde tarif edilebilir.

18- Mısır meliki de ebeleri çağırdı ve onlara ‘Neden böyle yaptınız ve oğulları yaşattınız?’ dedi.

19- Ebeler de Paro’ya ‘İbrani kadınlar Mısırlılar gibi değildirler. Çünkü onlar (ebe gibi) ustadırlar,ı ebe onlara gitmeden önce de  doğuruyorlar.’ dediler.

            ı Tevrat'taki “חָי֣וֹת” (Hayot) şeklindeki bu kelimenin  “aceleci” anlamına geldiği “vahşi hayvan” anlamına da geldiği belirtilmektedir. Bu nedenle de ebeler, bu ifade ile Paro’ya İbrani kadınların tabiattaki hayvanlar gibi herhangi bir yardımcıya ihtiyaç duymadan kendi başlarına doğum yaptıklarını söylemiş de olabilirler.

20- Yüceler de ebelere ihsanda (iyilikte) bulundu. Halk da çoğaldı ve güçlendi.

21- Ve öyle oldu. Ebeler, (yücelerden) korktukları için Yüceleri de  onların evlerini yaptı.

22- Paro da tüm halkına emretti ve dedi ki: “(İsrailoğullarından) doğan her erkek çocuğu nehre atın, her kızı da yaşatın.”

 

2. Bab

2:1- Levi’nin evinden (ailesinden) de bir adam gitti ve Levi’nin bir kızını eş olarak aldı.

2- Ve kadın gebe kaldı ve bir oğul doğurdu. Onun tayyib (iyi, temiz, hoş, faydalı, sağlıklı) bir çocuk olduğunu gördü ve onu 3 ay sakladı.

3- Onu daha fazla saklayamayınca da ona hasır bir sepet aldı ve onu (kilden) balçık ve ziftle sıvadı. Erkek çocuğu da içine koydu ve onu nehrin kenarındaki sazlıkların arasına bıraktı.

4- Ve kız kardeşi, ona ne olacağını öğrenmek için uzakta durdu.

            Bu kız, Musa’nın ablası Meryem olabilir (Çıkış, 15:20, 21; Sayılar, 20:1). Musa'nın tek bir kız kardeşinin olduğu yönünde de görüşler vardır (Sayılar, 26:59).

5- Paro’nun kızı da yıkanmak için nehre inmişti. Genç kız, nehir kenarında yürürken sazlıkların arasındaki sepeti gördü ve onu getirmesi için âmâtiniı göndererek onu aldı.

            ı “אמת” (âmât) sözcüğü “hanım hizmetkar” demektir. “Âmât” sözcüğü de kız ve kadınlara verilen sandır. “Âmât” sözcüğü, Kur’an’da da “أَمَةٌ” (emet) şeklinde geçmektedir. (Bkz: Bakara, 2:221)

6- (Sepeti) açınca çocuğu gördü. İşte ağlayan bir erkek delikanlı. Ve ona şefkatle baktı ve ‘Bu, İbranilerin çocuklarındandır.’ dedi.

7- Ardından da (Musa’nın) kız kardeşi Paro’nun kızına dedi ki: ‘Çocuğu senin için emzirecek İbrani bir bakıcı kadın çağırayım mı?’

8- Paro’nun kızı da ona, ‘Git’ dedi. Kız da gitti ve çocuğun annesini çağırdı.

9- Paro’nun kızı da ona dedi ki: ‘Bu çocuğu al ve benim için emzir, ben de sana ücretini vereceğim.’ Kadın da çocuğu aldı ve emzirdi.

10- Çocuk da büyüdü. Onu Paro’nun kızına getirdi ve o da ona oğul (evlat) oldu ve ona Musa (sudan çekip alınmış, sudan çıkarılmış) adıyla seslendi ve ‘Çünkü onu sudan çıkardım.’ dedi.

11- Ve öyle oldu. Musa büyüdüğünde kardeşlerinin yanına çıktı ve onların (ağır) yüklerine baktı. Bir Mısırlının da İbrani kardeşlerinden birini dövdüğünü gördü.

12- Bir o yana bir bu yana baktı, kimsenin olmadığını görünce de Mısırlıya vurdu. Ve (öldüğünü görünce) onu kuma gömdü.

13- Ertesi gün dışarı çıktığında da İbranilerden iki adamın kavga ettiğine tanık oldu. O da kötü olana ‘Neden arkadaşına vuruyorsun?’ dedi.

14- Ve (o zalim) dedi ki: ‘Kim seni üzerimize yargıç yaptı ki? Mısırlıyı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun?’ Musa korktu ve dedi ki: ‘Şüphesiz ki o şey biliniyor.’

15- Paro da bunu duydu ve Musa’yı idam ettirmek istedi. Musa da Paro’nun önünden kaçtı ve Midyan (Medyen) diyarına yerleşti. Bir kuyunun yanında oturuyordu.

            Musa’nın, Medyen'e kaçtığında 20 yaşlarında olduğu ve yaklaşık olarak 60 yıl Mısır'dan uzak yaşadığı belirtilir. (Raşy II,11)

16- Medyenli kohenin (din adamının) de 7 kızı vardı. Ve gelip su çektiler, babalarının davarını sulamak için de yalakları doldurdular.

17- Çobanlar gelince onları (kızları) uzaklaştırdılar. Musa da kalktı ve onlara yardım etti ve sürülerini suladı.

18- Ve babaları Reuel’in yanına geldiler. Onlara ‘Bugün neden bu kadar erken geldiniz?’ dedi.

            Reuel, kızların büyük babalarıdır. Musa’nın kayınbabasının adının Yitro olduğu Çıkış, 3:1 ayetinde belirtilmektedir.

19- ‘Bir Mısırlı bizi çobanların elinden kurtardı. Üstelik de bizim için su çekti ve sürüyü suladı.’ dediler.

20- Kızlarına ‘O nerede peki? Adamı neden bıraktınız? Yemek yemesi için onu çağırın.’ dedi.

21- Musa da adamla yaşamaya karar verdi. O da kızı Sippora’yı (dişi kuş) Musa’ya verdi.

22- Ve bir oğul doğurdu. O da ona Gereşom (Orada bir Yabancı) adıyla seslendi ve ‘Garip bir ülkede bir yabancıyım.’ dedi.

23- Ve öyle oldu. Günün birinde Mısır meliki öldü. İsrailoğulları da kölelikten dolayı inliyorlardı. Kölelikten dolayı haykırışları ve yakarışları da Yücelerin Yücesine ulaştı.

            Bir zalimin ölümü, sevinç ve umudu yükseltir. Ancak yeni Paro’nun eskisinden de zalim olduğu anlaşıldı. İsrailoğulları da zaman içinde daha çok acı çektiler.

24- Yüceler de onların feryatlarını duydu. Yüceler de İbrahim ile (Başlangıç, 15:14), İshak ile (Başlangıç, 17:21; 16:3) ve Yakup ile (Başlangıç, 46:4) yaptıkları antlaşmayı hatırladı.

25- Yüceler de İsrail’in oğullarını gördü. Yüceler de onları fark etti. 

Bu esaretin İsrailoğullarına verilen ilahi bir ceza olduğu yönünde görüş vardır. Çünkü İsrailoğulları Mısır'da putperest bir hayat sürmeye başladıkları, Allah’ın da onları Paro’nun zulmü altında inim inim inlettiği belirtilmektedir. (İbn Ezra, II, 49)

Bu Bapta yer alan hadiseler ile ilgili olarak Kur’an’da şunlar yer almaktadır: “(Musa bir gün) ahalisinin haberi olmadığı bir sırada şehre girdi ve biri kendi tarafından (İbrani), diğeri de düşman olan taraftan (Mısırlı) olan (öldüresiye) kavga eden iki kişi gördü. Kendi tarafından olan, diğerine karşı ondan yardım istedi. Musa, ona bir yumruk attı ve işini bitirdi (ölümüne neden oldu). Dedi ki: “Bu şeytanın (aldatanın, saptıranın) işindendir. O, apaçık saptırıcı bir düşmandır. Rabbim, kendime zulmettim, beni bağışla.” dedi ve (Allah) onu bağışladı. Çünkü Rahim olan Gafur (merhamet edip günahları örten ve bağışlayan) Odur; Kendisidir. Rabbim, bana verdiğin nimet sayesinde, bundan böyle asla mücrimlere (azılı suçlu ve günahkarlara) arka çıkmayacağım.” dedi. Korku içinde etrafı kollayarak şehirde sabahladı. Bir de baktı ki dün yardım isteyen kişi yine feryat ederek yardım istiyor. Musa, “Sen apaçık bir azgınsın.” dedi. Her ikisinin de düşmanı olanı yakalamak isteyince, (İbrani adamı) ona, “Ey Musa! Dün bir canı katlettiğin gibi, şimdi de beni mi katletmek istiyorsun? Sen yeryüzünde bir cebbar (zorba, istediğini güç kullanarak yapan) olmak istiyorsun ve ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.” dedi. Şehrin diğer tarafından bir adam koşarak geldi ve “Ey Musa! yöneticiler senin katletmen ile ilgili görüşme yapıyorlar. Bunun için (buradan) çık. Ben sana nasihat edenlerdenim.” dedi. Bunun (Musa) üzerine korku içinde, “Rabbim, beni zalimler topluluğundan koru” diyerek oradan ayrıldı. Ve Medyen tarafına yöneldiğinde, “Umarım Rabbim bana bir çıkış yolu gösterir.” dedi. Medyen suyuna vardığında, orada hayvanlarını sulamakta olan bir grup insan gördü. Onların gerisinde de (hayvanlarını) sudan engelleyen iki kadın vardı. Onlara: “İhtiyacınız olan nedir?” dedi. “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (sürüyü) sulayamayız. Babamız da çok ihtiyardır.” dediler. Bunun üzerine ikisi için hayvanları suladı, sonra gölgeye çekildi ve “Rabbim, bana hayır olarak indireceğin her şeye muhtacım.” dedi. Derken, iki kızdan biri utana sıkıla yürüyerek geldi: “Babam, bizim yerimize sulamanın karşılığını vermek için seni çağırıyor.” dedi. Bunun üzerine ona gelip kıssasını anlatınca, “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun.” dedi. Kızlardan biri, “Babacığım, onu ücretli tut. Çünkü o, ücretle tuttuklarının en hayırlısıdır; güçlüdür, güvenilirdir.” dedi. “Bana 8 yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Süreyi 10 yıla tamamlarsan o sana kalmış bir şeydir, seni sıkıntıya düşürmek istemem. İnşallah (Allah isterse) beni salihlerden (ahlaklı, dürüst ve erdemli) bulacaksın.” dedi. Bu (anlaşma) benim ve senin arandadır. Bu iki süreden hangisini tamamlarsam tamamlıyayım bana düşmanlık (kırgınlık) olmayacak ve Allah söylediklerimize vekildir” dedi.” (Kasas, 28:15-28)

 

3. Bab

3:1- Musa da kayınpederi Medyenli kohen (din adamı) Yitro’nun davarını güdüyordu. Sürüyü çölün en uzak ucuna götürdü ve Horeb’teki Yücelerin Dağı’na kadar geldi.

            Horeb, Sina yarımadasının güneyinde Cebel Musa’nın (Musa Dağı) yer aldığı bölge idi. Burası Mısır'dan 200, Lut Gölü'nden (Ölüdeniz) de 40 mil uzaklıktaydı. O dönemdeki uzaklıkla buranın Mısır'dan 3 günlük bir mesafede bulunduğu belirtilir. Sina Dağı’nın ise, Horeb’in kuzeydoğu tarafında 2 mil uzunluğunda 1 mil genişliğinde olan alçak tepe olduğu belirtilmektedir.

3:2- Yahwe’nin meleği de ona bir çalıkta yanan ateşin alevinin içinde göründü. Baktı ve gördü; çalı yanıyordu fakat çalı tükenmiyordu.

            Yahudi inancına göre meleğin bir nebiye insan suretinde görünmesi durumunda vahiy (ayet) getirme amaçlı gelmediği kabul edilmektedir. Burada da melek, vahiy getirmek amacıyla geldiği için insan suretinde görünmemektedir. (Sforno, s. 291)

3:3- Musa da ‘Şimdi bir kenara dönüp bu muazzam manzarayı seyredeceğim. Çalı neden yanmıyor?’ dedi.

3:4- Yahwe de onun bakmak için döndüğünü gördü. Yüceler (melekler) de çalının arasından ona seslendi ve ‘Musa! Musa!’ dedi. ‘Buyur, emret!’ dedi.

3:5- ‘Buraya yaklaşma! Ayakkabılarını ayağından çıkar, çünkü üzerinde durduğun yer kutsal topraktır.’ dedi.

            Kutsal anlamına gelen “קֹ֖דֶשׁ” (kodeş) sözcüğü Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.

3:6- Ve (Yahwe) dedi ki: ‘Ben, babanın da ilahı, İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı, Yakup’un da ilahıyım. Musa da Yücelerin Yücesine bakmaktan korktu ve yüzünü sakladı.

            5 ve 6’ncı ayette (ayette); hem Yüceler (Yüce melekler) anlamına gelen “אֱלֹהִ֜ים” (elohim), hem “… ilahı” (Yüce olanı) anlamına gelen “אֱלֹהֵ֧י” (elohe) hem de “Yücelerin Yücesi” anlamına gelen “אֶל־הָֽאֱלֹהִֽים” (el ha elohim) sözcükleri geçmektedir. Ancak maalesef hepsine de “Tanrı” anlamı verilmekte ve diğer dillere de “Tanrı” şeklinde çevrilmektedir. Bu da hem Tevrat’ın anlaşılmasını güçleştirmekte hem de okuyucunun kafasında Tevrat’ın ilahi bir kitap olup olmadığı yönünde şüpheler uyandırmaktadır.

3:7- Yahwe de dedi ki: ‘Muhakkak ki Mısır’da baskı altında tutulan halkımı gördüm. Başlarındakilerin onlara ettiği zulmün feryadını da duydum. Onların acılarının da farkındayım.

3:8- Şimdi de onu (İsrail’in halkını) Mısır’ın elinden kurtarmak ve o diyardan (Mısır’dan) daha iyi ve geniş bir diyara; süt ve bal akan  diyara; Kenanlıların, Hitilerin, Amorilerin, Perizilerin, Hivilerin ve Yebusilerin diyarına çıkarmak için indim.

            “Kenan” (Filistin) diyarından “süt ve bal akan diyar” şeklinde söz edilen ilk ayettir. Ayette Filistin havası, suyu, iklimi, coğrafi yapısı ve ürünleri nedeniyle tarım ve hayvancılık açısından insanların herkese yetecek şekilde yaşayabileceği en güzel yerlerden biri olarak tarif edilmektedir. Ancak bu sırada bölgeden “Kenan” şeklinde söz edilmemektedir. Çünkü Kenanlıların hakimiyeti bu sırada bitmiş ve bölge başka milletlerin de yaşadığı kozmopolit bir yapıya dönüşmüş.

            Hitiler”, Lut Gölü'nün (Ölüdeniz) batısında el Halil (Hebron) civarında yaşarlardı. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,339)

Sümer kayıtlarında “Martu”, Akad kayıtlarında “Amurru” olarak geçen “Amoriler”, Lut Gölü (Ölüdeniz) civarında yaşıyorlardı. Çevre milletler tarafından “Dağlılar” olarak isimlendirilen bu halk daha sonra buradan sürülmüştür. İbrahim Nebi, el Halil (Hebron) civarında oturdukları bilinen bu halkla bir anlaşma da yapmıştı. Sonraki dönemlerde Moab yakınlarında, Amon Vadisi'nin doğu kıyısında yaşadıkları ve Filistin'de hakimiyet kurdukları bilinmektedir. Bazı araştırmacılar bunların Filistiler olduğunu iddia etmişlerdir. Süleyman Nebi zamanına kadar varlıklarını sürdürdükleri bilinmektedir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,339)

“Periziler”, Beyt-EI ile Şekem arasındaki bölgede, Şekem'in kuzeydoğusunda büyük ihtimalle de Bezek civarında yaşadıkları belirtilir Feriziler, Amoriler, Hitiler ve Yebusilere komşu olarak oturdukları süreçte Refaim yakınlarındaki ormanlarda yaşıyorlardı (Yeşu ( Yehoşu 'a) 11:3; 17:15). İbn ' Ezra, Ferizi'nin (Perizi) Kenan'ın oğullarından biri olduğunu belirtir. Ramban ise bunların Kedaroğulları gibi o bölgede hayvancılıkla uğraşan göçebe topluluklar olduğu kanaatindedir. Diğer kaynaklarda ise bu milletin “Perizi' olarak isimlendirilmeleri, bunların “etrafı surlarla çevrili olmayan şehirlerde ya da bu şehirlerin banliyölerinde oturmalarıyla (perazot) temellendirilmektedir. Bir başka görüşe göre bunlar maden veya metal işçileridir. Buna benzer bir başka yorum ise bunların Hititlerle Mısır'ın 18. hanedanı arasında yapılan anlaşma gereği Anadolu'dan Filistin'e gönderilen maden işçileri olduğu yönündedir. Periziler bölgeye hakim olmalarından sonra zamanla Ken'anlıların içerisinde asimile olmuşlar. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,340)

“Köylü” ya da “İçreli” (ülkenin iç kesimlerinde oturan kimse) anlamına geldiği belirtilen “Hiviler”, Filistin'in orta kesimlerinde yaşarlardı. Yakup Nebi, dayısının yanından Filistin'e döndüğü sırada merkezleri Nablus (Şekem) olan Hiviler zamanla Lübnan, Hermon ve Hama'ya kadar yayılmışlardı. Yeşu (Yehoşu'a) Nebi’nin bölgeye hakim olmasından sonra yaşamalarına müsaade edilen Hivilerin mağaralarda yaşadıkları ve toprağın kalitesini tadarak belirlemede usta oldukları belirtilmektedir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,368)

“Yebusiler”, İbrahim Nebi zamanında ve Mısır'dan Çıkış sırasında Kudüs ve çevresine hakim olan milletti. Musa Nebiden  sonra Yeşu (Yehoşu'a) Nebi’nin bütün gayretlerine ve kralının öldürülmesine rağmen alınamayan şehir, Davud Nebi zamanında fethedilecek ve Yebusilerin hakimiyetine son verilecektir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,339)

Bu ayette sayılan kavimlerin, yapmış oldukları ahlaksızlıklarından ve sapıklıklarından dolayı Yüce Allah tarafından Kenan diyarından söküp atıldıkları Levililer Kitabı’nın 18:25 ayetinde belirtilmektedir. Ancak yine aynı Babın 26-30’uncu ayetlerinde Yüce Allah, emrettiği kurallara uymamaları durumunda söz konusu topraklardan kendilerini de söküp atacağını İsrailoğullarına söyleyerek onları uyarmaktadır.

3:9- İşte, şu anda bile İsrailoğullarının feryadı bana ulaşıyor. Mısırlıların onlara ettiği zulmü de görüyorum.

3:10- Seni Paro’ya gönderiyorum. Git ve halkımı, İsrailoğullarını Mısır’dan çıkar!

3:11- Musa da Yücelerin Yücesine dedi ki: ‘Ben kimim ki Paro’ya gideyim de İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarayım?’

3:12- Ve dedi ki: ‘Şüphesiz ki seninle olacağım. Seni gönderdiğimin belirtisi de şu olacak: Halkı, Mısır’dan çıkardığında bu dağda Yücelerin Yücesine kulluk (hizmetkarlık) edeceksin.’

3:13- Musa da Yücelerin Yücesine dedi ki: “İşte, İsrailoğullarının yanına geldim ve ‘Beni size atalarınızın Yücesi gönderdi.’ dedim. Bana da ‘Onun adı nedir?’ diyecekler. Onlara ne söyleyeyim?”

3:14- Yüceler de Musa’ya dedi ki: ‘Ben, Ben Olanım!’ Ve dediler ki: ‘İsrailoğullarına diyeceksin ki: “Beni, size ‘Ben, Ben Olanım!’ gönderdi.’”

            “אֶֽהְיֶ֖ה אֲשֶׁ֣ר אֶֽהְיֶ֑ה” “Ehyeh aşer ehyeh” ifadesinin “Ezeli ve ebedi Olan.” Yani “Varlığı kendinden olan, daima ve sürekli olan ve başkasına muhtaç olmayan” anlamına geldiği de belirtilmektedir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,711)

3:15- Yüceler de Musa’ya dedi ki: “İsrailoğullarına diyeceksin ki: Atalarınızın da ilahı (Yüce Olanı), İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı, Yakup’un da ilahı Yahwe beni size gönderdi. Ve bu, Benim sonsuza dek olan adımdır ve bu, nesiller boyu olan Zikrimdir (anılma adımdır).

3:16- Git ve İsrail’in yaşlılarınıı topla ve onlara de ki: Atalarınızın da ilahı, İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı, Yakup’un da ilahı Yahwe bana göründü ve dedi ki: “(Ey halkım) Seni kesinlikle hatırımda tuttum ve Mısır’da sana yapılanları gördüm.

            ı Yahudi geleneğinde Musa Nebi döneminden itibaren “zekanim” (yaşlılar veya ak saçlılar) adı verilen “ileri gelenler”, cemaat içerisinde hep ön planda olmuşlardır. Sayıları 70 olan ve sonraki dönemlerde Sanhedrin'deki (yasama, yargı ve dini konseyindeki) ileri gelenleri oluşturacak olan bu kimseler, Mabed'in yıkılmasından sonraki dönemlerde ise cemaatlerin dini ve idari işlerini sevk ve idare eden cemaat ileri gelenleri idiler. Orta Çağ Yahudi cemaatlerinde ·'zikne Yisrael', “beldenin büyükleri” (zikne hair), “beldenin iyileri” (tove hair), büyükler (zekanim) veya “mürekkep yalamışlar” (ha-talmidim) gibi değişik şekillerde isimlendirilmişlerdir. Cemaatler (gruplar) da bu liderler tarafından idare edilmişler. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,712)

3:17- Ve dedim ki: ‘Seni, Mısır’ın sefaletinden, Kenanlıların, Hitilerin, Amorilerin, Perizierin, Hivilerin ve Yebusilerin diyarına; süt ve bal akan diyara çıkaracağım.’

3:18- Söylediklerine de kulak verecekler. Sen ve İsrail’in ihtiyarları da Mısır melikinin yanına geleceksiniz ve ona “İbranilerin ilahı (Yücesi Olan) Yahwe bizimle buluştu. Şimdi, lütfen (İsrailoğulları olarak), çölde 3 günlük (120 mil / 193 km) bir yolculuk yapalım ve ilahımız (Yücemiz Olan) Yahwe’ye kurban keselim.” diyeceksiniz.

3:19- Ancak Mısır melikinin, güçlü bir el olmadan sizin gitmenize izin vermeyeceğini de biliyorum.

3:20- Ve elimi uzatacağım ve tüm işaretlerimleı Mısır’ı vuracağım. Ve ondan sonra gitmene izin verecek.

ı “אוֹת” (oti) işaret, sinyal ve gösterge” gibi anlamlara gelmektedir. ÇIKIŞ, 4:21 ayetinde geçen “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü de “işaret, alamet, olağanüstü ve mucize” gibi anlamlara gelmektedir. Bu nedenle iki sözcüğün karıştırılmaması için “אוֹת” (oti) sözcüğü “işaret”; “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü ise “mucize” şeklinde çevrilecektir.

3:21- Bu halka da Mısırlıların gözünde lütuf vereceğim. Ve öyle olacak, gittiğinizde boş gitmeyeceksiniz,

3:22- (İbrani) her kadın da komşusundan ve evinde yaşadığı kadından gümüş takılar ve altın takılar ve giysiler isteyecek. Onları da oğullarınıza ve kızlarınıza giydireceksiniz ve Mısırlıları yağmalamış olacaksınız.

            Bir yoruma göre, Mısırlılardan alınan mücevher ve giysiler, Mısırlıların köle olarak çalıştırdıkları İbranilerin emeklerinin karşılığı olan hakları olduğu düşünülmektedir.

Bu Bapta yer alan hadiseler ile ilgili olarak Kur’an’da şunlar yer almaktadır: “Musa, o süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tur’un yanında bir ateş gördü. Ailesine, “Bekleyin, bir ateş gördüm. Belki size bir haber getiririm veya ısınmanız için ateşten bir kor getiririm.” dedi. Oraya yaklaştığında, vadinin sağ yamacındaki ağacın bulunduğu mübarek (kutsal, kutsanmış, mukaddes, bereketli) yerden şöyle seslenildi “Ey Musa! Ben, alemlerin Rabbi olan Allah’ım! “Ve asanı at!” Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri dönüp kaçtı.  (Ona şöyle söylenildi:) “Ey Musa! Geri dön, korkma! Artık sen güvende olanlardansın. Elini göğsüne (koynuna) sok, kusursuz beyaz olarak çıkar. Telaşlanma, kanatlarını (kollarını) indir ve kendine çek. İşte bunlar, Paro ve onun melelerine (yöneticilerine) göstereceğin Rabbinden iki burhandır (kesin kanıt, delil). Onlar, fasık (Allah’ın emirlerinden sapan, itaat etmeyen) bir topluluktur.” dedi.” (Kasas, 28:29-32)

 

4. Bab

4:1- Musa da cevap verdi ve dedi ki: “Ya bana iman etmezlerse? Ya sesime kulak vermezlerse? Ya ‘Yahwe sana görünmemiştir.’ derlerse.”

            Arapçası da “يَمِينُ” (yeminu) (iman etmek=inanmak ve tasdik etmek) olan “יַאֲמִ֣ינוּ” (yaminu) sözcüğü  Tevrat’ta ilk defa bu ayette geçmektedir.

4:2- Yahwe de ona “Bu elindeki nedir?” dedi. O da “Asadır.” dedi.

            מַטֶּֽה(mate’) “dayanılan şey”, “dayanak”, “destek” ve “asa” anlamına gelir.

4:3- (Yahwe) “Onu yere at!” dedi. O da onu yere attı ve o bir yılan oldu. Musa da ondan kaçtı.

            Bu sahne Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Asanı (yere) at!” Onu yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri dönüp kaçtı. “Ey Musa, Korkma! Benim huzurumda resuller (elçiler) korkmaz.” (Neml, 27:10)

            “Ve asanı at!” Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan geri dönüp kaçtı. “Ey Musa! Geri dön, korkma! Artık sen güvende olanlardansın.” (Kasas, 28:10)

4:4- Yahwe de ona “Elini uzat ve kuyruğundan tut.” dedi. O da elini uzattı ve tuttu ve elinde bir asa oldu.

4:5- (Yahwe) “Bu, atalarının da ilahı (Yücesi Olan), İbrahim’in de ilahı, İshak’ın da ilahı, Yakup’un da ilahı (Yücesi olan) Yahwe sana göründüğüne (dair) iman etmeleri içindir.”

4:6- Yahwe de ona “Şimdi elini koynuna koy.” dedi. Ve elini koynuna koyup çıkardı; İşte, eli kar gibi beyazdı.

4:7- Ve “Elini tekrar koynuna koy.” dedi. O da elini koynuna koyup çıkardı; İşte, yine bedeni gibi oldu.

4:8- “Eğer sana iman etmezlerse ya da ilk işaretin sesine (mucizene) kulak vermezlerse, ikinci işaretin sesine (mucizene) iman ederler.

            “Öldüren de yaşatan da O'dur.” Sforno, 2-8’inci ayetlerde anlatılan Musa'nın “asa” ve “yed-i beyza” (beyaz el) mucizelerinden, “asa”nın Allah'ın hayat verme kudretini, “el”in ise ölümün Allah’ın elinde olduğunu sembolize ettiği görüşündedir. Zira, cansız bir varlık olan “asa”, Allah'ın izniyle canlı bir varlığa; canlı bir varlık olan “el” ise yine Allah'ın izniyle ölü bir varlığa dönüşebilmektedir. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,716-717)

            Ayrıca: Yılan, dünyanın birçok yerinde, çeşitli insan ırkları tarafından bir tanrı olarak görülür ve ona tapınılır. Yılana tapınma çok eski çağlardan gelmektedir. Yılana tapanlar, çoğu zaman kendilerinin yılan soyundan geldiklerine ve atalarının yılan olduklarına inanırlar. Yılana tapanlar, çoğu zaman tanrının adını yılanlardan aldıklarına inanırlar. Yılanın, kült sahibi kabileler arasında birçok durumda bir sembol olarak kullanıldığını görürüz. Örneğin, Mısır’da kutsal yılan “Thermuthis” sık sık kullanılır. Mısır krallarının da yuvarlak bir topla biten şapkalar taktıkları ve tamamının engerek yılanı figürleriyle donandığı, rahiplerin de başlıklarında da aynı şekilde yılan tasvirlerinin bulunduğunu belirtilmektedir. (Hayvanlara ve Bitkilere Tapınmak, John Ferguson Mclennan)

4:9- Eğer bu iki işarete de iman etmezlerse, sesine de kulak vermezlerse; biraz nehir suyu al ve toprağa dök. Nehirden aldığın su, toprakta kan olacak.”

4:10- Musa da Yahwe’ye dedi ki: “Ey Yahwe! Ey Rabbim! Geçmişte de kulunla konuştuğun şu anda da kelam adamı (hitabeti güçlü olan bir adam) değilim. Konuşmada yavaşım, dilim de tutuluyor.”

4:11- Yahwe de ona dedi ki: “İnsana ağzı kim yaptı? Ya da kim (insanı) dilsiz yapar? Ya da sağır veya gören yada kör eden kim? Ben, Yahve değil miyim?

4:12- Şimdi git! Ben de ağzınla (sözlerinle) olacağım, ne söyleyeceğini de sana öğreteceğim.”

4:13- Ve (Musa) dedi ki: “Ey Rabbim! Uygun birini gönder!”

4:14- Yahwe, Musa’ya öfkelendi ve dedi ki: “Kardeşin Levili Aron’un (Harun’un) iyi konuştuğunu bilmiyor muyum? İşte, seni karşılamaya geliyor. Seni görünce yürekten sevinecek.

4:15- Ve onunla konuşacak ve sözleri onun ağzına koyacaksın (ona ezberleteceksin). Ben de senin ağzınla (sözlerinle) ve onun ağzıyla olacağım. Ne yapacağını da sana öğreteceğim.

4:16- Senin için de halka o konuşacak. O, senin ağzın (sözcün) olacak; sen de ona yücelerı gibi olacaksın.

ı “אלֹהִֽים” (elohim) kelimesi, “yüceler, yargıçlar, önderler, rehberler” gibi anlamlara gelebilmektedir.

            Bu bölümde, Musa Nebi’nin görevi kabul etmede çok tereddütler yaşadığına dair kendi ifadeleri yer almaktadır. Burada yer alan hususlarla ilgili olarak Kur’an’da da şöyle belirtilmektedir: “Dedi ki: “Ey Rabbim! Benim göğsümü aç (göğsüme genişlik ver). Ve işimi kolaylaştır. Ve dilimden düğümü çöz ki söyleyeceklerimi anlasınlar. Ehlimden (akrabalarımdan) de bana bir vezir (yardımcı) ver; Kardeşim Harun’u. Beni onunla güçlendir. Onu da görevimde ortak kıl. Bu sayede Seni çok tesbih edelim (övgü ile yüceltelim). Ve Seni çok zikredelim (analım). Sen, bizi (halimizi) görensin.” Dedi ki: “İstediklerin sana verildi, ey Musa!” (Taha, 20:25-36)

“Dedi ki: “Rabbim, onlardan birisini katlettim. Onların da beni katletmelerinden korkuyorum. Ve kardeşim Harun, o benden daha güzel konuşur. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak, benimle birlikte gönder. Onların beni yalanlamalarından korkuyorum. “Senin gücünü kardeşinle arttıracağız ve ikinizi de sultan (güçlü delili olan, yetkili) kılacağız. Onlar, ayetlerimizden (delillerimizden) dolayı size asla dokunamayacaklar. İkiniz ve size uyanlar galip geleceksiniz.” (Kasas, 28:33-35)

            Musa Nebi’nin Tevrat’taki ve Kur’an’daki sözleri göz önünde bulundurulduğunda, Yüce Allah’ın Musa’nın duasını kabul ettiği ve kendisine hitap etme kabiliyeti verdiği görülmektedir.

4:17- Bu asayı da eline alacaksın ve o işaretleri (mucizeleri) yapacaksın.”

4:18- Musa da gitti ve kayınpederi Yetro’nun yanına döndü ve ona dedi ki: “İzin ver gideyim ve Mısır’daki kardeşlerimin yanına döneyim ve hâlâ hayatta olup olmadıklarına bakayım.” Yetro da Musa’ya “Selametle git.” dedi.

4:19- Yahwe de Medyen’de Musa’ya dedi ki: “Git, Mısır’a dön. Çünkü senin canını (almak) isteyen tüm adamlar öldü.”

4:20- Musa da karısını ve oğullarını aldı ve onları eşeğe bindirdi ve Mısır diyarına döndü. Musa, Yücelerin asasını da eline aldı.

4:21- Yahwe de Musa’ya dedi ki: “Mısır’a döndüğünde, eline verdiğim tüm mucizeleri Paro’nun önünde yapmaya çalış. Ancak Ben, onun yüreğini katılaştıracağım, o da halkı salmayacak (seninle gitmelerine izin vermeyecek).

İbranice “işaret, alamet, olağanüstü ve mucize” gibi anlamlara gelen “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.

4:22- Ve Paro’ya diyeceksin ki: “Yahwe diyor ki: ‘İsrail, behor oğlumdur (ilk doğan erkek oğlumdur).ı

            ı Bu ifade, İsrailoğulları, ataları kendi dönemlerinde başka yollara sapan halklar içerisinde vahye muhatap olup Allah’a kulluk etmeye başlayanların ilkidir, şeklinde de anlaşılabilir.

4:23- Sana da ‘Oğlumu salıver ki Bana kulluk (hizmet) etsin. Eğer onu salmazsan, Ben de senin behor (ilk doğan) oğlunu öldüreceğim!” diyor.

4:24- Ve yolda bir konaklama yerinde Yahwe onunla karşılaştı ve onu öldürmek istedi.

Bazı Tevrat yorumcuları, burada sözü edilen kişinin Musa Nebi’nin oğlu Eli Ezer olduğunu ileri sürmektedirler. Bazıları da yola çıkmak için acele eden ve oğlu Eli Ezer’i sünnet ettirmeye zaman bulamayan Musa Nebi’nin öldürülmek istendiğini ileri sürmektedirler. (Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,722,723) Bebek iken saraya verildiği için sünnet edilmemiş olabileceği, bu nedenle de Musa Nebi’nin öldürülmek istendiği yönünde de bir görüş vardır.

4:25- Sippora (Safûre) da keskin bir taş aldı ve oğlunun sünnet derisini kesti ve ayaklarına değdirdi ve dedi ki: “Sen, benim için kanlı damatsın.”

4:26- Ve onu rahat bıraktı ve dedi ki: ‘Sünnet nedeniyle kanlı damat.’ 

            Bu olay dolayısıyla da Yahudi kadınların, sünnet edilen çocuklarını “batan damim” (kan damadı) olarak isimlendirdikleri belirtilmektedir. (İbn Ezra, II.111; Tevrat -Tora- Tefsiri, Gaon Sa’adya I,723)

4:27- Ve Yahwe, Harun’a, ‘Musa’yı karşılamak için çöle git.’ dedi. O da gitti ve Yücelerin dağında onu karşıladı ve onu öptü.

4:28- Musa da Yahwe’nin sözlerini ve kendisini gönderişini ve kendisine emrettiği tüm işaretleri (mucizeleri) Harun’a anlattı.

4:29- Musa ile Harun da gittiler ve İsrailoğullarının tüm yaşlılarını (liderlerini) topladılar.

4:30- Harun da Yahwe’nin Musa’ya söylediği tüm sözleri (onlara) söyledi ve halkın gözü önünde işaretler (mucizeler) yaptı.

4:31- Halk da iman etti (inandı ve tasdik etti). Yahwe’nin, İsrailoğullarını hatırda tuttuğunu ve onların sefaletlerini gördüğünü duyunca da eğildiler ve secde ettiler.

Yahwe için yapılan secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27; 20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10

 

5. Bab

5:1- Ardından da Musa ile Harun geldiler ve Paro’ya dediler ki: “İsrail’in Yücesi Yahwe sana emrediyor: “Halkımı salıver de çölde benim için haccetsinler.”

            “יָחֹ֥גּוּ” (yā-ḥōg-gū) sözcüğü “bayram kutlasınlar”, “şölen yapsınlar” ve “hac etsinler” gibi anlamlara gelmektedir. Bazı çeviriler ise “kurban kessinler” gibi bir anlam vermektedir. Oysa “וְנִזְבְּחָה֙” (wə-niz-bə-ḥāh) “ve kurban keselim” ifadesi bu babın 3’üncü ayetinde geçmektedir.

5:2- Paro da dedi ki: “Yahwe de kimdir ki, O’nu sözünü dinleyip İsrail’i salayım? Yahwe’yi de tanımıyorum, İsrail’i de salıyorum!”

5:3- Dediler ki: “İbranilerin Yücesi bizimle buluştu. Çölde 3 günlük (120 mil / 193 km) bir yolculuk yapalım ve Yücemiz Yahwe’ye kurban keselim ki üzerimize vebayla ya da kılıçla saldırmasın.”

5:4- Mısır meliki de dedi ki: “Musa ve Harun, halkı neden işlerinden alıkoyuyorsunuz? Yüklerinize (görevinize) dönün!”

5:5- Ve Paro dedi ki: “İşte, bu ülkede yaşayanlar artık çoğaldı. Onları yüklerinden (işlerinden) el çektirmek mi istiyorsun?”

            Paro, Musa ve Harun'un boş işlerle uğraştıklarını ve ülke halkından fazla olan İsrailoğullarının çöle topluca çıkamayacak kadar kalabalık olduklarını belirterek onları ülke ekonomisine zarar vermekle suçlamıştır.

5:6- Paro o gün halkın sömürgecileri ve ustabaşılarına da emir verdi:

            “הַנֹּגְשִׂ֣ים” (han-nō-ḡə-śîm), “halkı köleleştirenler”, “halkı sömürenler”, “angarya iş yaptıranlar”, ve “zorbalar” gibi anlamlara gelmektedir.

5:7- ‘Artık tuğla yapmaları için halka saman vermeyeceksiniz. Bırakın gitsinler ve kendileri için saman toplasınlar.

5:8- Ancak, onlardan şimdiye kadar yaptıkları tuğlalar kadar isteyeceksiniz ve ondan hiçbir şey eksiltmeyeceksiniz. Çünkü onların boş vakitleri var ki ‘Haydi, gidip Yücemize kurban keselim.’ diyorlar.

5:9- Erkeklere de daha ağır işler yüklensin ki, çalışsınlar ve yalan sözlerle ilgilenmesinler.’

5:10- Halkın sömürgecileri ile ustabaşıları da çıktılar ve halka dediler ki: “Paro diyor ki: ‘Size saman vermeyeceğim.

5:11- Siz de gidin ve bulduğunuz yerden kendinize saman getirin. Ancak ürettiklerinizden hiçbir şey eksilmeyecek!’”

5:12- Böylece halk da saman yerine anız (sap) toplamak için Mısır topraklarına dağıldı.

5:13- Ve sömürgeciler “İşinizi, günlük görevinizi saman varmış gibi yerine getirin.” dediler.

5:14- Paro’nun halkının sömürgecileri de İsrailoğullarından olan ustabaşılarını dövdüler ve “Neden daha önce olduğu gibi dün de bugün de tuğla üretmediniz?” dediler.  

5:15- İsrailoğullarının ustabaşıları da Paro’ya geldiler ve dediler ki: “Kullarına neden böyle davranıyorsun?

5:16- Kullarına saman verilmiyor, bize de ‘Tuğla yapın.’ deniyor. Ve işte, kulların dövülüyor, ama suç kendi halkında.”

5:17- Ancak dedi ki: “Aylaksınız siz aylak! Bu nedenle ‘Gidelim ve Yahwe’ye kurban keselim.” diyorsunuz!

5:18- Şimdi gidin ve çalışın! Size saman verilmeyecek, üretmeniz gereken tuğlaları da üretin!”

5:19- İsrailoğullarının ustabaşıları da kendilerine “Günlük üretmeniz gereken tuğlalarda eksilme olmayacak.” denildiğinde büyük bir sorunla uğraştıklarını gördüler.

5:20- Paro’nun yanından çıkınca da yolda Musa ve Harun ile karşılaştılar.

5:21- Onlara da dediler ki: ‘Yahwe sizi görsün ve hakkınızda hükmünü versin! Çünkü Paro’nun ve onun sömürgecilerinin gözünde itibarımızı zedelediniz. Bizi öldürmeleri için de ellerine kılıç tutuşturdunuz!”

5:22- Musa da Yahwe’ye döndü ve dedi ki: “Ey Yahwe! Ey Rabbim! Bu halka neden eziyet ediyorsun? Beni de neden gönderdin?

5:23- Çünkü senin adına Paro’ya gidip konuştuğumdan beri o, bu halka eziyet ediyor. Sen de halkın için bir şey yapmadın!”

 

Bu Bapta yer alan hadiseler ile ilgili olarak Kur’an’da şunlar yer almaktadır: “Musa onlara apaçık ayetlerimizle gelince: “Bu, uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir, önceki atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.” dediler.  Musa dedi ki: “Rabbim, kendisinin katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun akıbetinin kime ait olacağını çok iyi bilendir.” Zalimler iflah olmazlar (kurtuluşa, saadete ermezler).” (Kasas, 28:36-37)

 

6. Bab

6:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Şimdi Paro’ya ne yapacağımı göreceksin. Şüphesiz ki o, kudretli bir el ile onları salıverecek, kudretli bir el ile de onları ülkesinden kovacak.”

6:2- Yüceler de Musa’yla konuştu ve ona dedi ki: “Ben Yahwe’yim!

6:3- İbrahim’e de İshak’a da ve Yakup’a da görünen Her Şeye Kadir Olan (Gücü Yeten) Yüce’yim. Fakat Yahwe ismim ile onlara bilinmedim.

            Yahwe, İbrahim’e ilk önce rüyasında seslenir: “Ardından Yahwe, rüyada Abram’a “Korkma, Abram! Senin kalkanın Benim, ödülün de çok büyük olacak.” diye seslendi. Abram da dedi ki: “Ey Adonay Yahwe, bana ne vereceksin? (Mezarıma) çocuksuz gidiyorum! Ve evimin varisi (evimde doğan uşağım) şu Şamlı Eliezer olacak.” (Başlangıç, 15:1,2)

            Sonra kendini ‘Her Şeye Kadir Olan Yüce’ olarak tanıtır: “Abram 99 yaşındaydı ve Yahwe ona göründü ve dedi ki: “Ben, Her Şeye Kadir Olan Yüce’yim!” (Başlangıç, 17:1)

Yahwe, İshak’a da ilk önce rüyasında seslenir: “Ve o gece Yahwe kendisine göründü ve dedi ki: “Ben, baban İbrahim’in En Yücesiyim. Korkma, seninleyim! Seni kutsayacak ve kulum İbrahim’in hatırı için soyunu çoğaltacağım.” Ve orada bir mizbah (sunak) inşa etti ve Yahwe’ye dua etti. Çadırını da oraya kurdu. İshak’ın hizmetkarları da orada bir kuyu kazdılar.” (Başlangıç, 26:24, 25)

            Yahwe, Yakup’a da ilk önce rüyasında seslenir: “Ve bir rüya gördü: Yeryüzüne sabitlenmiş ve başı göklere kadar erişen bir merdiven vardı. Yücelerden olan melekler de onun üzerine çıkıp iniyorlardı. Ve işte, Yahwe üzerinde belirdi ve dedi ki: “Ben Yahwe’yim! Baban İbrahim’in ve İshak’ın En Yücesiyim. Üzerinde yatmakta olduğun toprakları sana ve soyuna vereceğim.” (Başlangıç, 28:12, 13)

            Sonra da yüceler (melekler), Yahwe’yi, ‘Her Şeye Kadir Olan Yüce’ olarak tanıtırlar: “Ve yüceler ona dedi ki: “(Yahwe diyor ki:) ‘Ben, Her Şeye Kadir Olan Yüce’yim! Verimli ol ve çoğal. Senden bir millet ve milletler topluluğu olacak ve belinden (soyundan) krallar çıkacak.” (Başlangıç, 35:11)

6:4- Yabancı olarak ikamet ettikleri Kenan diyarını onlara vermek üzere onlarla da antlaşmamı yaptım.

            İbrahim ile yapılan misak; Başlangıç, 17:7, 8’dedir. İshak ile yapılan misak; Başlangıç, 26:2,3’tedir. Yakup ile yapılan misak ise; Başlangıç, 28:13’tedir.

6:5- Mısırlılara kulluk ettikleri için inleyen İsrailoğullarını da duydum ve antlaşmamı hatırıma getirdim.

6:6- Bu nedenle İsrailoğullarıyla konuş ve onlara de ki: “Ben Yahwe’yim! Sizi, Mısırlıların yükü altından çıkaracağım ve sizi, onlara kulluk etmekten kurtaracağım. Uzanmış bir kolla (büyük bir güçle) ve (Mısırlılara uygulayacağım) büyük hükümlerle de sizi kurtaracağım.

6:7- Ve seni halkım olarak yanıma alacağım ve senin ilahın (Yücen olan) olacağım. Mısırlıların yükü altından da sizi çıkaranın Yüce Yahwe’nin, Benim olduğumu bileceksin.

6:8- İbrahim’e de İshak’a da ve Yakup’a da vermek üzere elimi kaldırdığım (ve yemin ettiğim) topraklara seni getireceğim ve onu sana miras olarak vereceğim. Ben, Yahwe’yim.”

6:9- Musa da İsrailoğullarına bunu bildirdi. Ancak onlar, ruhlarının kısalığı ve kulluklarının ağır şartları nedeniyle Musa’yı dinlemediler. 

            Bu ifade, kölelik şartlarının ağırlığı nedeniyle İsrailoğullarının psikolojik bunalımda olduğu, kendilerine hayatın çekilmez kılındığı ve her an her şeyin olabileceği endişe ve korkusu içinde bulunduklarını ifade eden bir ruh halidir. (Raşy, II,57)

6:10- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

6:11- “Git ve Mısır meliki Paro’ya, İsrailoğullarının ülkesinden çıkmasına izin vermesini söyle!’

6:12- Ancak Musa, Yahwe’nin önünde konuştu ve dedi ki: “İşte, İsrailoğulları beni dinlemediler. Dudakları sünnetsiz (konuşma güçlüğü çeken) biri iken, Paro beni nasıl dinleyecek?”

Kur’an’da, Musa’nın dua ettiği ve dilinin çözüldüğü şöyle anlatılmaktadır: “Dedi ki: “Ey Rabbim! Benim göğsümü aç (göğsüme genişlik ver). Ve işimi kolaylaştır. Ve dilimden düğümü çöz ki söyleyeceklerimi anlasınlar. Ehlimden (akrabalarımdan) de bana bir vezir (yardımcı) ver; Kardeşim Harun’u. Beni onunla güçlendir. Onu da görevimde ortak kıl. Bu sayede Seni çok tesbih edelim (övgü ile yüceltelim). Ve Seni çok zikredelim (analım). Sen, bizi (halimizi) görensin.” Dedi ki: “İstediklerin sana verildi, ey Musa!” (Taha, 20:25-36)

6:13- Yahwe de Musa ve Harun ile konuştu ve İsrailoğullarını Mısır diyarından çıkarmaları için onlara İsrailoğulları ve Mısır meliki Paro hakkında talimat verdi. 

6:14- Bunlar, atalarının evlerinin liderleridir: İsrail’in behor (ilk doğan) oğlu Ruben’in oğulları: Hanok ve Pallu ve Hesron ve Karmi. Bunlar, Ruben’in aileleridir.

Bir annenin doğurduğu ilk çocuk erkek ise behor unvanını alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk bu hakkı elde edememektedir.

6:15- Şimon’un oğulları da Nemuel ve Yamin ve Ohad ve Yakin ve Zohar ve Kenanlı bir kadının oğlu Şaul’dur. Bunlar da Şimon’un aileleridir.

6:16- Levi’nin oğullarının da nesillerine göre isimleri şunlardır: Gerşon ve Kohat ve Merari. Levi’nin da yaşam yılları 137 yıldı.

6:17- Gerşon’un oğulları da ailelerine göre Libni ve Şimi’dir.

6:18- Kohat’ın oğulları da Amram ve Yitshar ve Hebron ve Uzziel’dir. Kohat’ın da yaşam yılları 133 yıldı.

6:19- Merari’nin oğulları da Mahli ve Muşi’dir. Nesillerine göre Levililerin boyları bunlardır:

6:20- Ve Amram ona babasının kız kardeşi Yokebed’i eş olarak aldı. Ve (Yokebed) ona Harun ile Musa’yı doğurdu. Amram’ın da yaşam yılları 137 yıldı.

6:21- Yizhar’ın oğulları da Korah ve Nefeg ve Zikri’dir.

6:22- Uzziel’in oğulları da Mişael ve Elzafan ve Sithri’dir.

6:23- Harun da Amminadav’ın kızı, Nahşon’un kız kardeşi Elişeva’yı olarak aldı. Ve (Elişeva) ona Nadab’ı ve Abihu’yu ve El’azer’i ve İtamar’ı doğurdu.

6:24- Korah’ın oğulları da Assir ve Elkana ve Abiasaf’dır. Bunlar da Korah’ın oğullarının aileleridir.

6:25- Harun’un oğlu El’azer de Putiel’in kızlarından birini eş olarak aldı Ve (Putiel), ona Phinehas’ı doğurdu. Levililerin baba evlerinin başkanları da ailelerine göre bunlardır.

6:26- Yahwe’nin, “İsrailoğullarını Mısır diyarından ordularına göre çıkarın.” dediği Harun ve Musa da bu ikisidir.

            Ordular” terimi Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir. Bu ifade ile, İsrailoğullarının organize olmuş gruplar halinde Mısır’dan çıkarılmasının istenildiği kanaatindeyiz.

6:27- İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmak için Mısır meliki Paro’yla konuşan o iki kişi de Musa ve Harun’dur.

6:28- Ve o gün Yahwe, Mısır diyarında Musa’yla konuştu.

6:29- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: ‘Ben Yahwe’yim! Sana söylediğim her şeyi Mısır meliki Paro’ya da söyleyeceksin.’

6:30- Musa da Yahwe’nin önünde dedi ki: ‘İşte, ben dudakları sünnetsiz biri iken, Paro beni nasıl dinleyecek?”

 

7. Bab

7:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Bak, seni Paro’ya karşı yücelerden yaptım. Kardeşin Harun da senin nebin olacak.

7:2- Sen, sana emrettiğim her şeyi konuşacak olansın. Kardeşin Harun da Paro’ya konuşacak ve (o) İsrailoğullarını ülkesinden gönderecek.

7:3- Ben de Paro’nun yüreğini katılaştıracağım ve Mısır diyarında işaretlerimi ve mucizelerimi çoğaltacağım.

ı Bu ayette “işaret, sinyal ve gösterge” gibi anlamlara gelen “אוֹת” (oti) sözcüğü de “işaret, alamet, olağanüstü ve mucize” anlamlarına gelen “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü de geçmektedir. Bu nedenle iki sözcüğün karıştırılmaması için “אוֹת” (oti) sözcüğü “işaret”, “מוֹפֵת” (mofet) sözcüğü ise “mucize” şeklinde çevrilecektir.

7:4- Ancak Paro size kulak asmayacak. Ben de elimi Mısır’ın üzerine koyacağım. Ordularımı, halkım olan İsrailoğullarını da Mısır diyarından büyük hükümlerle çıkaracağım.

7:5- Elimi Mısır’a uzattığımda ve İsrailoğullarını aralarından çıkardığımda Mısırlılar Benim Yahwe olduğumu anlayacaklar.”

7:6- Musa ve Harun da Yahwe’nin onlara emrettiği gibi yaptılar.

7:7- Ve Paro’yla konuştuklarında da Musa 80 yaşındaydı; Harun da 83  yaşındaydı. 

7:8- Ve Yahwe, Musa ve Harun ile konuştu ve onlara dedi ki:

7:9- “Paro seninle konuşacak ve “Bana bir mucize göster.” diyecek. Sen de Harun’a “Asanı al ve onu Paro’nun önüne at ki yılana dönüşsün.” de.

7:10- Musa ve Harun da Paro’nun yanına geldiler ve Yahwe’nin emrettiği gibi yaptılar. Harun da asasını Paro’nun ve kullarının (hizmetkarlarının) önüne attı. Asa da bir yılana dönüştü.

7:11- Paro, bunun üzerine bilgeleri ve büyücüleri çağırdı. Mısır’ın büyücüleri de marifetlerini kullanarak benzer sihirler yaptılar.

7:12- Ve her biri kendi asasını yere attı ve (asalar) yılana dönüştüler. Harun’un asası da onların asalarını yuttu.

7:13- Paro’nun da yüreği katılaştı ve Yahwe’nin dediği gibi onlara kulak asmadı.

Birinci bela: Kan

7:14- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun yüreği katılaştı ve halkı salmayı reddetti.

7:15- Sabahleyin suya çıkacağı zaman Paro’nun yanına gel ve nehrin kıyısında karşısında dur ve yılana dönüşen asanı eline al,

7:16- Ve ona de ki: “İbranilerin Yücesi Yahwe beni sana gönderdi ve dedi ki: ‘Halkımı sal ki çölde Bana kulluk (hizmet) etsinler. Fakat işte, şu ana kadar dinlemedin.

7:17- Ve Yahwe, dedi ki: ‘Benim Yahwe olduğumu anlayacaksın!’ İşte, elimdeki asayla nehirdeki suya vuracağım ve kana dönüşecek.

7:18- Ve nehirdeki balıklar ölecek ve nehir kokacak, Mısırlılar da nehirden su içmekten tiksinecekler.” 

7:19- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Harun’a da de ki: ‘Asanı al ve elini Mısır’ın sularının üzerine; nehirlerin, derelerin, göllerin ve tüm su birikintilerinin üzerine uzat ki kana dönüşsünler. Bütün Mısır diyarındaki tahta kaplardaki (fıçılardaki) de taş kaplardaki (testiler) de kan olacak.’

7:20- Musa ile Harun da Yahwe’nin emrettiği gibi yaptılar ve (Harun) asayı kaldırdı ve Paro’nun ve kullarının gözü önünde nehirdeki sulara vurdu ve nehirdeki tüm sular kana dönüştü.

7:21- Nehirdeki balıklar da öldü ve nehir koktu. Mısırlılar da nehirden su içemez hale geldiler. Tüm Mısır diyarında da kan vardı.

7:22- Ancak Mısır’ın büyücüleri de kendi marifetleriyle aynı şeyi yaptılar. Ve Paro’nun kalbi daha da katılaştı ve Yahwe’nin dediği gibi onlara (Musa’ya ve Harun’a) kulak asmadı.

7:23- Ve Paro, sırtını döndü ve sarayına gitti ve bunu da ciddiye almadı.

7:24- Tüm Mısırlılar da nehir suyundan içemiyorlardı. İçme suyu bulmak için de tüm nehir kıyısını kazdılar.

7:25- Yahwe’nin nehri vurmasının üzerinden de tam 7 gün geçti. 

            Son ayetlere dikkatlice okunduğunda; büyücüler, suyun bir bölümünü eski haline dönüştürebildikleri anlaşılmaktadır. Bunu gören Paro da Yahwe’nin emrine kulak asmaz. Ancak tüm Mısırdaki sular 7 gün boyunca kan olur.

 

8. Bab

İkinci bela: Kurbağa

8:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun yanına gel ve ona de ki: ‘Yahwe diyor ki: ‘Halkımı sal da bana kulluk (hizmet) etsinler.

8:2- Onları salmayı reddedersen; işte, tüm sınırlarını (Mısır’ı) kurbağalarla vuracağım.

8:3- Nehirde kurbağalar kaynayacak, çıkacaklar ve senin evine de senin yatak odana da senin yatağına da kullarının (hizmetkarlarının) evine de halkının evlerine de fırınlarınıza da yoğurma teknelerinize de girecekler.

8:4- Ve kurbağalar, senin de halkının da kullarının da üzerine atlayacak.’

8:5- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Harun’a de ki: “Asanı nehre, derelere, göllere ve su birikintilerine uzat ki kurbağaların Mısır diyarına çıkmalarını sağla.”

8:6- Harun da elini Mısır’ın sularının üzerine uzattı. Kurbağalar da çıktılar ve Mısır topraklarını kapladılar.

8:7- Büyücüler de kendi marifetleriyle benzer şeyi yaptılar ve onlar da Mısır topraklarında kurbağaları yetiştirdiler.

            Büyücüler bu istilayı da engelleye çalışmış, ancak kurbağaların artmasına neden olmuşlar.

8:8- Bunun üzerine Paro, Musa’yı ve Harun’u çağırdı ve dedi ki: “Yahwe’ye dua edin ki kurbağaları benden de halkımdan da uzaklaştırsın. Ben de halkı Yahwe’ye kurban kessinler diye salacağım.

8:9- Musa da Paro’ya dedi ki: “Ne zaman dua etmemi dilediğini söyle de kurbağalar, senden de halkından da kullarından da sizden de evlerinizden de uzaklaşsınlar ve sadece nehirde kalsınlar.”

8:10- Ve (Paro) ‘Yarın.’ dedi. Ve (Musa) dedi ki: “Dediğin gibi olsun. Böylece ilahımız (Yücemiz olan) Yahwe’nin benzerinin olmadığını anlayacaksınız.

8:11- Ve kurbağalar, senden de evlerinden de kullarından da halkından da uzaklaşacak ve sadece nehirde kalacaklar.”

8:12- Musa ile Harun, Paro’nun yanından çıktılar. Musa da Paro’ya musallat ettiği kurbağalar için Yahwe’ye dua etti.

8:13- Yahwe de Musa’nın (duada) söylediğini yaptı ve evlerdeki ve avlulardaki ve tarlalardaki kurbağalar öldü.

8:14- Ve onları yığınlar halinde topladılar. Toprak da kokuyordu.

8:15- Ancak Yahwe’nin söylediği gibi, Paro bir ferahlama olduğunu görünce yüreğini katılaştırdı ve onlara kulak asmadı.

Üçüncü bela: Bit

8:16- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Harun’a de ki: Asanı uzat ve yerin tozuna vur ki Mısır diyarında bite dönüşsün.”

8:17- Ve öyle yaptılar. Harun da eliyle asasını uzattı ve yerin tozuna vurdu ve her insanın ve hayvanın üzerinde bite dönüştü. Ve Mısır diyarının tümünde toprağın tozu bite dönüştü.

8:18- Büyücüler de kendi marifetleriyle aynı şeyi yapmaya çalıştılar, fakat başaramadılar. Her insanın da her hayvanın da üzerinde bit vardı.

            Büyücüler bu istilayı da engelleye çalışmış, ancak bunda da başarılı olamadılar.

8:19- Bunun üzerine büyücüler Paro’ya, “Bunda Yücelerin parmağı var.” dediler. Yahwe’nin dediği gibi de Paro’nun yüreği katılaştı ve onlara (Musa ile Harun’a) kulak asmadı. 

Dördüncü bela: Haşereler

8:20- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Sabah erkenden kalk ve suya çıkan Paro’nun önünde dur ve ona de ki: “Yahwe diyor ki: “Halkımı sal da bana kulluk (hizmet) etsinler.

8:21- Eğer onları salmayı reddedersen, senin üzerine de kullarının üzerine de halkının üzerine de evlerine de haşereler göndereceğim. Mısırlıların evleri de haşere dolacak, üzerinde bulundukları toprak da haşere dolacak!

8:22- Halkımın yaşamakta olduğu Goşen diyarını haşere istila etmesin diye de ayıracağım. Öyle ki orada haşere kalmayacak ve yeryüzündeki Yahwe’nin Ben olduğumu anlayacaksınız.

8:23- Benim halkımla senin halkın arasına da bir alamet koyacağım. Bu işaret de yarın gerçekleşecek.”

8:24- Ve Yahwe öyle yaptı. Ve Paro’nun evi de kullarının evleri de haşerelerle doldu. Mısır topraklarının tümü de bu haşereler yüzünden harap oldu.

8:25- Paro da Musa’yı ve Harun’u çağırdı ve dedi ki: “Gidin ve bu diyarda ilahınıza (Yüceniz Olana) kurban kesin.”

8:26- Musa da dedi ki: ‘Bu doğru olmaz. Çünkü İlahımız Yahwe’ye kurban edeceğimiz şey (koyunlar, keçiler) Mısırlılar için tiksindiricidir. Mısırlıların gözleri önünde, onlar için tiksindirici olan şeyleri kurban edersek, bizi taşlamazlar mı?

Koyunların Antik Mısırlılar için kutsal olduğu, dolayısıyla da koyun eti yiyenlerden de koyun etinin değdiği kaplardan da tiksindikleri yönünde bir görüş vardır. Antik Mısırlıların vejetaryen oldukları ve et yenilmesinden tiksindikleri yönünde de bir görüş var.

8:27- Biz, Yücemiz Yahwe’nin bize emrettiği gibi çölde 3 günlük yol gideceğiz ve kurban keseceğiz.”

8:28- Paro da dedi ki: “Yüceniz Yahwe’ye çölde kurban kesmeniz için sizi salacağım. Ancak çok uzağa gitmeyeceksiniz. Benim için de dua et.”

8:29- Musa da dedi ki: “Şimdi senden ayrılıyorum. Yarın da haşerelerin Paro’dan da kullarından da halkından da uzaklaşması için Yahwe’ye dua edeceğim. Artık Paro da Yahwe’ye kurban kesmeleri için halkı salmayarak bir daha aldatıcı davranmasın!”

8:30- Ve Musa, Paro’nun yanından çıktı ve Yahwe’ye dua etti.

8:31- Yahwe de Musa’nın (duada) söylediğini yaptı ve Paro’dan da ve kullarından (Paro’ya hizmet edenlerden) da ve halkından da haşereleri uzaklaştırdı ve bir tane bile kalmadı.

8:32- Fakat Paro (yine) yüreğini katılaştırdı, halkı da salmadı. 

Paro, her zamanki alışkanlığından yine vazgeçmemiştir. İsrailoğulları'nın gitmesine müsaade edeceğine dair söz vermesine rağmen bu sözünü tutmamıştır. Onun en büyük korkusu İsrailoğulları gittiği takdirde ülkedeki ucuz iş gücünün azalacağıdır.

 

9. Bab

Beşinci bela: Salgın hastalık (dever)

9:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun yanına gel ve ona de ki: ‘Yahwe diyor ki: ‘Halkımı sal ki bana kulluk (hizmet) etsinler.

9:2- Eğer salmayı reddeder ve onları tutmayı sürdürürsen,

9:3- İşte Yahwe’nin eli çayırdaki (otlayan) hayvanlarının üzerinde olacak; atın da eşeğin de devenin de sığırın da davarın da üzerinde bir salgın…

9:4- Ve Yahwe, İsrail’in hayvanlarıyla Mısır’ın hayvanları arasına da bir alamet koyacak ve İsrailoğullarına ait olan hiçbir şey ölmeyecek.

9:5- Ve Yahwe o zamanı belirledi ve dedi ki: “Yahwe, ülkede bu işi yarın gerçekleştirecek!

9:6- Ve Yahwe ertesi gün bu sözü gerçekleştirdi. Mısır’ın tüm hayvanları da telef oldu. Ancak İsrailoğullarının hayvanlarından bir tane bile ölmedi.

9:7- Paro da (adamlarını) gönderdi. İşte, İsrailoğullarının hayvanlarından bir tanesi bile ölmemişti. Paro’nun da yüreği katılaştı ve halkı salmadı.

Altıncı bela: Çıban

9:8- Ve Yahwe, Musa ve Harun ile konuştu ve onlara dedi ki: “Ocaktan avuç dolusu kül alın ve Musa, Paro’nun gözü önünde onu göğe doğru savursun.

9:9- Ve bütün Mısır diyarı üzerinde küçük bir toz haline dönüşecek ve tüm Mısır topraklarındaki insanların ve hayvanların üzerine düştüğü anda can yakan bir çıban olacak.”

9:10- Ve ocağın külünü aldılar ve Paro’nun gözleri önünde durdular. Musa da onu göğe savurdu ve insanların ve hayvanların (sığır ve davarın) üzerinde can yakan çıbanlar oldu.

            Musa ile Harun, Paro’nun insanlarda bu çıbanların herhangi bir mikroptan dolayı kaynaklandığını iddia etmemesi için bunu bizzat onun gözü önünde yapmışlardı.

9:11- Büyücüler de çıbanlardan dolayı Musa'nın önünde duramadılar. Çünkü büyücülerin de tüm Mısırlılarında da üzerinde çıbanlar vardı.

9:12- Ve Yahwe’nin, Musa’ya dediği gibi Paro’nun yüreği katılaştı ve onlara (Musa’ya ve Harun’a) kulak asmadı.

Yedinci bela: Dolu

9:13- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Sabah erkenden kalk ve Paro’nun huzuruna çık ve ona de ki: ‘İbranilerin ilahı (Yücesi olan) Yahwe diyor ki: “Halkımı sal ki bana kulluk (hizmet) etsinler.

9:14- Çünkü tüm belalarımı senin de kullarının (hizmetkarlarının) da halkının da yüreğine salacağım. Öyle ki tüm dünyada Benim gibisinin olmadığını anlayacaksınız.

9:15- Zira şimdi elimi uzatıp seni de halkını da salgınla vururdum, yeryüzünden de (silinip) atılmıştın.

9:16- Ancak, gücümü göstermek ve adımın tüm dünyada anılmasını sağlamak için sizi ayakta tuttum.

9:17- Sen ise halkıma zorbalık ediyorsun (veya onları aşağılıyorsun) ve onları salmıyorsun?

            Bu ifadeye benzer Kur’an’da şöyle bir ifade geçmektedir: “Hani sizi, Paro ailesinden kurtarmıştık. Onlar, size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı da (iğrenç işlerde) utandırıyorlardı…” (Bakara, 2:49)

9:18- İşte, yarın bu vakitlerde, kurulduğu günden bugüne kadar Mısır’da görülmemiş şiddette bir dolu yağdıracağım.

9:19- Şimdi (adamlarını) gönder de sığırlarını ve tarlada sahip olduğun her ne varsa (onları kapalı barınaklarda) toplayıver. Tarlada bulunan ve eve (kapalı yere) getirilmeyen her insanın da her hayvanın da üzerine dolu yağacak ve ölecekler.”

9:20- Paro’nun kulları arasında Yahwe’nin sözünden korkan kimse, kullarının (hizmetkarlarının) da hayvanlarının da kapalı yerlere kaçmalarını sağladı.

9:21- Yahwe’nin sözlerine kulak asmayan ise kullarını (hizmetkarlarını) da hayvanlarını da açıkta bıraktı.

9:22- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Elini göğe doğru uzat ki, bütün Mısır diyarında, insanların da hayvanların da Mısır diyarındaki çayırların her otunun da üzerine dolu yağsın!”

9:23- Musa da asasını göğe doğru uzattı. Yahwe de gök gürültüsü ve dolu gönderdi ve yeryüzüne yıldırımlar düştü ve Yahwe, Mısır diyarına dolu yağdırdı.

9:24- Ve dolu yağdı, (dolunun) içinden de alev saçan ateş (şimşekler) çaktı. Bu o kadar şiddetliydi ki Mısır topraklarının bir ulus haline geldiğinden beri görülmemiş bir olaydı.

9:25- Dolu, tarladaki her insanı da her hayvanı da Mısır topraklarındaki her şeyi de vurdu.  Dolu, tarladaki tüm otları da vurdu, tarladaki tüm ağaçları da kırdı.

9:26- Sadece İsrailoğullarının bulunduğu Goşen diyarında dolu yoktu.

9:27- Paro (adamlarını) gönderdi. Musa ile Harun'u da çağırttı ve onlara dedi ki: “Bu sefer hata ettim (suç işledim)! Tsadik olan Yahwe’dir! Ben ve halkım da şerli (zalim, kötü) olanlarız.

“צַדִּ֥יק” (tsadik), “doğru olan, dürüst, adil olan” demektir.

9:28- Yahwe’ye de dua edin! Bu ilahi gök gürültüleri ve dolu yeterlidir. Sizi salacağım ve artık kalmayacaksınız!”

9:29- Musa da ona dedi ki: “Şehirden (Menfis’ten) çıkar çıkmaz ellerimi Yahwe’ye açacağım. Gök gürültüleri de kesilecek, artık dolu da olmayacak.  Yeryüzünün Yahwe’nin olduğunu da anlayacaksınız.

9:30- Sana ve kullarına gelince, Yücelerin Yahwe’sine karşı henüz takvalıı olmadığınızı biliyorum.”

            ı תִּ֣ירְאִ֔” (tira) kelimesi, “saygı duymak, dikkat etmek, korkmak ve utanmak” gibi anlamlara gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da “تَّقْوٰ” "takva" sözcüğüdür. “Allah’a karşı takvalı olmak” da kısaca “Allah’ın rızasını kazanmak için emirlerini yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak” şeklinde tarif edilebilir.

9:31- Keten ve arpa ezildi. Arpa olgunlaşmıştı, keten ise gonca açıyordu.

9:32- Ancak, buğday ve kavuzlu (kaba) buğday vurulmadı; onlar geç olgunlaşıyorlar.

            Dolu felaketi keten ve arpanın hasat zamanı yaşandı. Bu nedenle de Mısır, ekonomik açıdan büyük bir zarar görmüştü. Ancak buğdaylar ise henüz büyümediklerinden bu beladan etkilenmemişlerdi.

9:33- Ve Musa Paro’nun yanından ayrıldı ve şehirden çıktı. Ellerini de Yahwe’ye açtı. Gök gürültüsü de dolu da kesildi ve artık yeryüzüne yağmur yağmadı.

9:34- Paro da yağmurun, dolunun ve gök gürültüsünün kesildiğini görünce bir daha hata etti (suç işledi) ve kendisi de kulları (Paro’ya hizmet edenler) da yüreklerini katılaştırdılar.

9:35- Ve Yahwe’nin, Musa’ya dediği gibi, Paro’nun yüreği katılaştı ve İsrailoğullarını salmadı.

 

10. Bab

Sekizinci bela: Çekirge

10:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun yanına gel. Çünkü onun da kullarının (hizmetkarlarının) da yüreğini katılaştırdım ki bu işaretlerimi onların arasında gerçekleştireyim.

10:2- Mısırlılara yaptıklarımı ve aralarında gerçekleştirdiğim işaretleri de oğlunun ve oğlunun kulaklarına anlatman için... Benim de Yahwe olduğumu anlayacaksınız!”

10:3- Musa ile Harun da Paro’nun yanına geldiler ve ona dediler ki: “İbranilerin İlahı (Yücesi Olan) Yahwe diyor ki: “Benim önümde boyun eğmeyi ne zamana kadar reddedeceksin? Halkımı salıver ki bana kulluk (hizmet) etsinler.

10:4- Eğer halkımı salmazsan, yarın topraklarına çekirgeler getireceğim,

10:5- Ve yeryüzünü örtecekler. Öyle ki kimse (kendi) toprağını göremeyecek. Doludan size kalan çok az şeyi de yiyecekler. Sizin için tarlada yetişen her ağacı da yiyecekler.

10:6- Ve yeryüzünde bulundukları günden bu güne kadar ne atalarınızın ne de atalarınızın atalarının görmediği kadar senin evine de kullarının evlerine de tüm Mısırlıların evlerine de dolacaklar.” Ve döndü ve Paro’nun yanından çıktı.

10:7- Paro’nun kulları da ona dediler ki: “Bu adam ne zamana kadar bize tuzak kuracak? Adamları salıver de İlahları (Yüceleri Olan) Yahwe’ye kulluk (hizmet) etsinler. Mısır’ın yıkıldığını hâlâ anlamıyor musun?’

10:8- Ve Musa ile Harun Paro’nun yanına getirildiler. Onlara dedi ki: “Gidin, İlahınız (Yüceniz Olan) Yahwe’ye kulluk edin. Ancak tam olarak kimler gidecek?”

10:9- Musa da dedi ki: “Gençlerimizle, yaşlılarımızla, oğullarımızla, kızlarımızla, davarımızla ve sığırlarımızla gideceğiz. Çünkü bu, bizim için Yahwe’nin bir haccıı (bayramı)!”

            ı“חַ֖ג” (hac), bayram demektir.

10:10- Onlara dedi ki: “Sizi çocuklarınızla salacağım, Yahwe de sizinle olsun, öyle mi! Baksana bu şer (kötülük) önünüzde duruyor.ı

            Bu ifade ile “belli ki aklınızda bir kötülük var.” Şeklinde de anlaşılabilir.

10:11- Hayır! Sadece adamları gidin ve Yahwe’ye kulluk edin. Çünkü istediğiniz şey budur.” Ve Paro’nun huzurundan kovuldular. 

            ı “הַגְּבָרִ֖” (agbara) sözcüğünün Arapça karşılığı “rical demektir. Rical sözcüğünün Türkçe karşılığı da ‘adamlar’ ifadesidir. Rical kelimesi “olgunlaşmış, yiğit, cesur, adam” demektir. Rical kelimesi cinsiyet belirtmez. Bu sözcük Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.

10:12- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Çekirgeler için elini Mısır topraklarına doğru uzat ki onlar da Mısır diyarına çıksınlar ve memleketin tüm otlarını ve doludan arta kalan her şeyi yesinler!”

10:13- Musa da asasını Mısır topraklarına doğru uzattı. Yahwe de tüm gün ve tüm gece ülkenin üzerine doğu rüzgârını gönderdi. Sabah olduğunda da doğu rüzgarı çekirgeleri getirdi.

10:14- Ve çekirgeler tüm Mısır diyarına çıktılar ve Mısır’ın tüm topraklarında konakladılar. (Bela) son derece ağırdı. Onlardan önce onlar gibi çekirgeler yoktu, onlardan sonra da olmayacak.

10:15- Ve tüm yeryüzünü kapladılar ve ülkeyi kararttılar. Memleketteki her bitkiyi de dolunun bıraktığı ağaçların tüm meyvelerini de yediler. Bütün Mısır topraklarında ağaç da tarlada yetişen tek bir bitki de kalmamıştı.

10:16- Paro da Musa ile Harun’u çağırttı ve dedi ki: “Yüceniz Yahwe’ye de size karşı da hata (suç) işledim.

10:17- Şimdi, lütfen bu sefer de hatamı (suçumu) bağışla ve bu ölümü benden alması için İlahınız (Yüceniz Olan) Yahwe’ye dua et!”

10:18- (Musa), Paro’nun yanından çıktı ve Yahwe’ye dua etti.

10:19- Yahwe de batıdan kuvvetli bir rüzgâr estirdi ve çekirgeleri aldı ve Sazlık Denizineı sürdü. Mısır’ın tüm topraklarında tek bir çekirge kalmamıştı.

            Kızıldeniz’in Tevrat metnindeki adı “יָ֣מָּה סּ֑וּף” Yam Suf’tur. Hint Okyanusu'nun bir uzantısı olup Arabistan Yarımadası ile Afrika kıtası arasında, iki kıtayı ayıran deniz, klasik Batı kaynaklarında Grekçe “Erythra Thalassa” (Eritre Denizi), Latince “Erytracum/Rubrum Mare” (Kırmızı Deniz) olarak isimlendirilirdi. Diğer dillere bu anlamda (Bahr-ı Ahmer, Red Sea, Mare Rosso vb) tercüme edilen Kızıldeniz, Yahudi kaynaklarında “Sazlık Denizi” (Yam Suf) olarak bilinmektedir. Kıyılarındaki kiremit rengi topraklarla kırmızı mercan kayalarının yansıması sebebiyle suyunun kızıla yakın görünmesinden dolayı “Kızıldeniz” olarak isimlendirildiği belirtilen deniz, Süveyş Körfezi'nin kuzey ucundaki Kulzüm şehrinden dolayı '“Bahrü’l Kulzüm”; üzerinde bulunan şap denilen mercan kayalıklarından dolayı “Şap Denizi” adlarıyla anılmaktadır. İçinden çıkılmaz güç durumlara işaret eden “şapa oturmak” tabiri, bu denizin kıyıya yakın sığ sularında seyreden küçük gemi ve kayıkların sık sık mercan kayalıklara oturmasından dolayı yaygınlaşan bir deyim haline gelmiştir.

10:20- Fakat Yahwe, Paro’nun yüreğini katılaştırdı. O da İsrailoğullarını salmaya yanaşmadı.

Dokuzuncu bela: Zifiri karanlık

10:21- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Elini göğe doğru uzat ki, Mısır diyarın karanlık olsun, hatta hissedilebilen bir karanlık olsun!”

10:22- Musa da elini göğe doğru uzattı ve tüm Mısır diyarını 3 gün zifiri karanlık kapladı.

10:23- 3 gün boyunca da birbirlerini görmediler. Kimse de yerinden kalkamaz oldu. Fakat İsrailoğullarının evleri aydınlıktı.

10:24- Paro da Musa’ya seslendi ve dedi ki: “Gidin ve Yahwe’ye kulluk (hizmet) edin. Küçükleriniz de sizinle gelebilir, ancak davarınız ve sığırlarınız kalsın!”

            Bu kadar mucizeye rağmen küfründe inat eden Paro, yine taktik değiştiriyor ve bu kez ailelerin de gitmesine izin veriyor, ancak İsrailoğullarının geri dönmelerini sağlamak için  temel varlıkları ve geçim kaynakları olan hayvanları onlara vermiyor ve onları rehin tutmak istemektedir.

10:25- Musa da dedi ki: “İlahımız (Yücemiz Olan) Yahwe’ye kulluk etmek için gereken hayvanları ve kurbanlıkları sen mi sağlayacaksın?

10:26- Sığırlarımız da bizimle gelecekler ve (geride) tek bir toynak dahi kalmayacak! Çünkü İlahımız (Yücemiz Olan) Yahwe’ye kulluk (hizmet) etmek için onlardan (kurban) seçeceğiz ve oraya gelinceye kadar Yahwe’ye neyle kulluk etmemiz gerektiğini bilmiyoruz.”

10:27- Yahwe de Paro’nun yüreğini katılaştırdı. O da onları salmaya yanaşmadı.

10:28- Ve Paro ona dedi ki: “Benden uzak dur! Kendine dikkat et ve bir daha yüzümü görme (karşıma çıkma)! Çünkü yüzümü gördüğün gün öleceksin!”

10:29- Musa da dedi ki: ‘İyi konuştun, yüzünü bir daha görmeyeceğim!’ 

 

11. Bab

Onuncu bela: Behorların (ailelerin ilk doğan erkek çocuklarının) ölümü

11:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Paro’nun da Mısır’ın da başına bir bela daha getireceğim. Sonra da buradan gitmene izin verecek. Seni bıraktığında da eksizsiz olarak tamamınızı kovmuş olacak!

11:2- Şimdi halkın kulağına konuş (onlara gizlice söyle). Komşuları olan her erkekten de komşuları olan her kadından da gümüş mücevherler ve altın mücevherler istesinler.”

11:3- Yahwe de Mısırlıların gözünde halka (İbranilere) lütufta bulundu.  Musa denen adam da Mısır diyarında Paro’nun kullarından (yönetici konumundaki hizmetkarlarından) ve halkından saygı görüyordu. 

11:4- Ve Musa (Paro’ya) dedi ki: “Yahwe diyor ki: ‘Gecenin ikiye bölündüğü anda (gece yarısında) Mısır’ın ortasına çıkacağım;

11:5- Ve tahtında oturan Paro’nun behorundanı, değirmenin arkasındaki şifhanın (kadın hizmetkarın) behoruna kadar tüm behorlar, hatta hayvanların (sığır ve davarın) da ilk doğanları ölecek!

Bir annenin doğurduğu ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.

11:6- Ve tüm Mısır topraklarında eşi benzeri görülmemiş ve bir daha da olmayacak büyük bir feryat kopacak!

11:7- Ancak, insan ya da hayvan olsun, İsrailoğullarının hiçbirine bir köpek dahi dişini bilemeyecek! (Onlara kin duymayacak!). Yahwe’nin, Mısırlılar ile İsrailliler arasında nasıl bir ayırım yaptığını da bu şekilde öğreneceksiniz.

11:8- Senin tüm kulların da yanıma gelecekler ve Bana secde edecekler ve “Sen ve senin izinden giden tüm halk (Mısır’dan) çıkın gidin!” diyecekler. Ve (Musa), büyük bir öfkeyle Paro’nun yanından çıktı. 

11:9- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Mısır diyarındaki mucizelerim çoğalsın diye Paro sana kulak asmayacak.”

11:10- Ve Musa ile Harun, tüm bu mucizeleri Paro’nun önünde yaptılar. Yahwe de Paro’nun yüreğini katılaştırdı, o da İsrailoğullarını ülkesinden salmaya yanaşmadı.

 

12. Bab

12:1- Ve Yahwe, Mısır diyarında Musa ve Harun ile konuştu ve onlara dedi ki:

12:2- “Bu ay sizin için ayların başlangıcı olacak. Bu, sizin için yılın aylarının ilkidir.

12:3- İsrail halkının hepsiyle konuşun ve deyin ki: ‘Bu ayın onuncu gününde, her biri babasının evi için (kişi başı) bir davar yavrusu (kuzu veya oğlak) ve kendiniz için de bir davar yavrusu alacaksınız,

12:4- Ev de 1 davar yavrusu için küçükse (yetersizse), o zaman kendiniz ve evinizin yanındaki komşunuz, canlarınızın sayısına göre 1 tane alacaksınız. Davar yavrusunun (pay) sayısını da herkesin yediğine göre yapacaksınız.

12:5- Size ait olan davar yavrusu kusursuz ve birinci yaşında 1 erkek olacak. Onu da koyunlardan ya da keçilerden alacaksınız.

12:6- Ve onu ayın 14’üncü gününe kadar tutacaksınız. İsrail toplumunun her topluluğu da akşamüstü onu kesecek.

12:7- Ve onun kanından alacaklar, onu yiyecekleri evlerin kapısının iki direğine (yan pervazlarına) de kirişine (üst pervazına) de sürecekler.

12:8- Eti de o gece ateşte kızartıp yiyecekler ve mayasız ekmek (yemek) ve acı otlarla yiyecekler.

            Acı otların; yaban turpu, kıvırcık marul, yaban marulu, hurma sarmaşığı ya da hindiba olduğu yönünde görüşler vardır.  

12:9- Ve onu az pişmiş ya da suda haşlanmış olarak yemeyin. Başını, bacaklarını ve içlerini de birlikte ateşle kızartın.

12:10- Sabaha kadar da ondan hiçbir şey kalmayacak. Sabaha kadar ondan kalanı da yakacaksınız.

12:11- Ve onu şu şekilde yemelisiniz: beliniz kuşaklı, ayakkabılarınız ayağınızda, asanız da elinizde (olacak şekilde) aceleyle yiyeceksiniz. Bu, Yahwe için bir Fısıhtır (Kurban -geçiş- Bayramıdır).

            “הַפָּ֑סַ” (pesah), geçmek, atlamak demektir. Günümüzde “Fısıh Bayramı” ve “Paskalya Bayramı” denmektedir.

12:12- O gece Mısır diyarından geçeceğim ve Mısır diyarında her insan ve hayvanın behorunu vuracağım. Mısır’ın tüm ilahlarına (yücelerine) karşı da hükümleri uygulayacağım. Yahwe Benim.

Bir annenin doğurduğu ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.

12:13- Kan da sizin için bulunduğunuz evlerin üzerinde bir işaret olacak. Kanı görünce üzerinizden geçeceğim. Mısır diyarını vurduğumda da sizi yok edecek hiçbir bela (felaket) olmayacak.

12:14- Bu da sizin için bir sonsuza dek bir anma günü olacak ve onu bir kuralı olarak nesilleriniz boyunca Yahwe için bir hac (bayram) olarak kutlayacaksınız.

         ı Bazı ayetlerde “חֻקַּ֥ת” (chukat), bazılarında ise “תוֹרַ֖ת”(torah) (Çıkış: 12:49) sözcüğü geçtiği halde her ikisi sözcüğün de aynı şekilde “kanun” veya “yasa” şeklinde Türkçeye çevrildiği görülmektedir. Bu nedenle bu iki sözcüğü ve aralarındaki farkı inceleyelim:

Her iki kelime de İbranicede dinî ve hukuki bağlamda kullanılır ve “yasa”, “kanun” veya “tüzük” gibi anlamlara gelir.

Fakat aralarında bazı nüanslar da mevcuttur:

חֻקַּ֥ת (chukat):

*Daha spesifik ve ayrıntılı yasalara atıfta bulunur.

*Genellikle dini veya ahlaki kuralları içerir.

*Tevrat'ta ve diğer İbranice metinlerde daha yaygın olarak kullanılır.

תוֹרַ֖ת (torah):

*Daha geniş ve genel yasaları kapsar.

*Dini ve ahlaki kuralların yanı sıra tarihi ve ritüel öğeleri de içerir.

*Yahwe’nin Musa'ya verdiği yasa olarak da bilinir.

            Özetle: חֻקַּ֥ת (chukat), Dini ve ahlaki kuralları içeren daha spesifik yasalara atıfta bulunur. תוֹרַ֖ת (torah) ise dini, ahlaki, tarihi ve ritüel öğeleri içeren daha geniş bir yasa sistemidir.

Aralarındaki farkı birer örnek ile de gösterelim:

חֻקַּ֥ת (chukat): “Şabat'ı kutsal tutmak için hangi kurallara uymalıyız?”

תוֹרַ֖ת (torah): “Tevrat'ta hangi yasalar bulunur?”

      Bu nedenle çeviride “חֻקַּ֥ת” (chukat) sözcüğünün yeri “kural”; “תוֹרַ֖ת”(torah) sözcüğünün geçtiği yeri de “yasa, kanun” şeklinde çevirdik.

12:15- 7 gün matsa yiyeceksiniz; ancak ilk gün evlerinizden mayayı çıkaracaksınız. Kim, birinci günden yedinci güne kadar kim hamets yerse; o can İsrail’den sökülüp atılacak!

            Matsa; mayalanmamış ve fermente edilmemiş yiyecek demektir. Hamets ise; mayalanmış ve fermente edilmiş yiyecek demektir. Hamets, buğday, arpa, yulaf, mısır ve çavdar gibi tahılların mayalanması durumudur. Matsa zorunluluğu sadece ilk gecedir. Diğer günlerde ise matsa yemek mecburi değil, isteğe bağlıdır. Ancak tüm bayram süresince, yani 7 gün boyunca mayalı olan bir şeyi yemek ise yasaktır. Çölde ise 6 gün boyunca matsa yenileceğini göreceğiz. (Bkz: Yasanın Tekrarı, 16:8)

            “Mayalı yiyen birinin cemaatten atılması” cezası Tevrat'ta “כָּרַ֧ת” (karet) olarak isimlendirilmektedir. Kelime olarak “kökünü kazıma, izole etme, yok etme ve imha'” gibi anlamlara gelen ''karet” dini ve toplumsal kurallara uymayan bir Yahudi’nin “cemaatten atılması” demektir. Kurumsallaşmasından önce “karet” cezasını hak eden birinin çocuklarının çok küçük yaşta öleceği, kendisinin de çok uzun yaşamayacağı, Mesela 50 ya da 60 yaşına gelmeden bu dünyadan ayrılacağı kabul ediliyordu.

Kareti hak eden kimse, iyi ve erdemli biri ise gelecek dünyada ruhlar alemindeki payını kaybetmeyeceği; kötü biri ise ruhu bedeninden ayrılıncaya kadar 12 ay boyunca ceza göreceği. 12 ayın sonunda ise bedenin ortadan kalkarak ruhunun yakılacağı ve bunların bir rüzgarla savrulup tamamen yok edilmek suretiyle cezalandırılacağı kabul ediliyordu. Ancak din adamları cemaatlerini disiplinli hale getirmek ve dini emirlerin uygulanabilirliğini artırmak için bu cezayı maddi-fiziki bir şekle büründürmüşler ve bu cezayı hereme dönüştürmüşlerdir.

Hıristiyanlıktaki aforoza tekabül eden “herem”, “kurallara uymayan bir kimseyi toplumdan dışlamak” anlamına geliyordu. Köken itibariyle Eski Ahid'e dayansa da bir ceza biçimi olarak sürgün sonrası dönemde geliştirilmiş, Talmudik dönemde de şekillenip kurumsallaşmıştır.

Putperestlik, Sebt (Şabata) kurallarına uymamak, zina, nikah düşmeyen akraba ile cinsel ilişki kurmak, kaşer olmayan gıdaları tüketmek ve Fısıh’ta mayalı yeme başta olmak üzere, sonraki süreçte 24 farklı suça verilen 3 türlü herem ortaya çıkmıştır: “Vezifa” “nidyy” veya “şam'ata” ve “ahramta”, “Nezifa”. Heremin en hafifi olup bir cemaat yöneticisine veya din adamına karşı yapılan saygısızlık durumlarında verilmekteydi. Cezalı Yahudi bu süre zarfında hakaret ve saygısızlık yaptığı kimseyle karşılaşmamaya dikkat eder. Çoğunlukla evinde oturur, az konuşur ve hüzünlü görünerek pişmanlığını göstermeye çalışırdı. “Niduy” veya “şam ata” ise biraz daha ağırlaştırılmış beremdi. Dini ve sosyal kuralların ihlalinde verilen bu cezanın süresi ise 30 gündü. Mücrim bu süreçte pişmanlık duymazsa süreye 30 gün daha ilave edilebilirdi.

Cezalı kimsenin yıkanması, tırnaklarını kesmesi ve ayakkabı giymesi yasaktı. Ceza sırasında ölen biri için yas tutulmaz, defninden sonra mezarının başına bir taş konurdu. Bu taş Tevrat'ta bahsi geçen taşlama (recm) cezasını sembolize ederdi.

Heremin en ağırı ise “ahramta” adı verilen türüydü. Cezalı kimse cemaatten tamamen atılır, dini ya da sosyal herhangi bir cemiyetten asla kabul görmezdi. Cezayı alan kimse aşağılanır, hakarete uğrar ve saçları kesilirdi. Bet din gerekli görürse mallarını müsadere ederek cemaat malı (hefker) ilan edebilirdi.

Heremler, cemaat üzerindeki manevi baskıyı artırmak için genelde sinagoglarda ya da mukaddes kabul edilen mekanlarda ilan edilirdi. (Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 782,783)

12:16- İlk günü kutsal bir miqra (dini bildiri için toplanma), 7’nci günü de kutsal bir miqra (dini bildiri için toplanma) olacak. Onlarda, herkesin yemesi gerekenler dışında, sizin tarafınızdan hiçbir melahaı yapılmayacaktır.

            ı“melaha”, yaratıcı iş anlamına gelmektedir. Ancak bu kavramın içine nelerin girdiği Tevrat’ta belirtilmemiş. Yahudi din bilginleri ise, Talmut kitaplarında yapılmaması gereken 39 tane iş belirlemişler.

12:17- Matsaları da gözetmelisiniz. Ordularınızı Mısır diyarından tam olarak bu gün çıkarmış olacağım. Ve bu günü nesilleriniz boyunca ebedi bir kural olarak tutacaksınız.

12:18- Birinci ayın 14’üncü gününün akşam vaktinden ayın 21’inci gününün akşam vaktine kadar da matsa (mayalanmamış, fermente edilmemiş yiyecek) yiyeceksiniz.

12:19- 7 gün de evlerinizde maya bulunmayacak; Çünkü kim hametsi (mayalanmış, fermente edilmiş yiyeceği) yerse ister misafir olsun ister ülkede doğmuş olsun, o can İsrail toplumundan sökülüp atılacak!

12:20- (O günlerde) mayalı hiçbir şey yemeyin; yaşadığınız her yerde matsa yiyin.” 

12:21- Musa da İsrail’in yaşlılarının (liderlerinin) tümünü çağırdı ve onlara dedi ki: “Çıkın, ailenize göre yavru davarı seçin ve fısıh (geçiş) kurbanını kesin.

12:22- Bir demet de zufa otuı alın ve leğendeki kana batırın. Leğendeki kanla da kapının iki direğine (yan pervazlarına) ve kirişine (üst pervazına) sürün. Hiçbiriniz de sabaha kadar evinizin kapısından çıkmayın.

            ı Tevrat'ta “אֵז֗וֹב” (ezov) olarak geçen bu bitkinin, “zufa otu” veya “çördük otu” veya botanik biliminde “hiyssopus offıcinalis bitkisi” olduğu belirtilmektedir.

12:23- Çünkü Yahwe, Mısırlıları cezalandırmak için geçecek. Kiriş (üst pervaz) ile iki direk (yan pervaz) üzerindeki kanı gördüğünde de Yahwe o kapıyı atlayacak (geçecek). Yıkıcıya (ölüm meleğine) da evlerinize girip ölümcül vuruşu yapma izni vermeyecek.

12:24- Bunu da (bu uygulamayı da) kendiniz ve oğullarınız için ebedi bir kanun olarak koruyun.

25- Yahwe’nin vadettiği üzere, size vereceği ülkeye vardığınızda da bu kulluğu (hizmeti) koruyacaksınız (sürdüreceksiniz).

12:26- Çocuklarınız da size “Bu kulluk (hizmet, ibadet) ile ne demek istiyorsunuz (sizin için ne anlama geliyor)?” dediklerinde;

12:27- “Bu, Yahwe için Fısıh kurbanıdır. Çünkü O, Mısırlıları vurduğunda İsrailoğullarının evlerinin üzerinden geçmiş ve bizi bağışlamıştı. Halk (İsrailoğulları) da rüku ve secde etmişti.” diyeceksiniz.

Yahwe için yapılan secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27; 20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10

12:28- İsrailoğulları da gittiler ve öyle yaptılar. Yahwe’nin, Musa’ya ve Harun’a emrettiği gibi yaptılar. 

12:29- Ve öyle oldu. Yahwe, tahtında oturan Paro’nun behorundan tutukevindeki tutsağın behoruna kadar Mısır diyarında tüm behorları gece yarısı vurdu. Hayvanların (sığır ve davarın) behorlarının tümünü de...

12:30- Paro da gece vakti (yatağından) kalktı. O da onun kullarının (hizmetkarları) hepsi de Mısırlıların hepsi de... Ve Mısır’da büyük bir çığlık koptu. Ölüsü olmayan ev de yoktu!

İsrailoğullarını salıvermeyi reddeden Paro’yu ikna etmesi için Yüce Allah’ın, Paro’ya ve halkına gösterdiği 9 ayetin (kanıt, işaret, mucize) neler olduğu Tevrat’ta “bela” şeklinde açıkça belirtilmektedir.

Bunlar sırasıyla şöyledir: Kan (Çıkış, 7:14-25), kurbağa (Çıkış, 8:1-15), bit (Çıkış, 8:16-19), haşere (Çıkış, 8:20-32), salgın hastalık (dever) (Çıkış, 9:1-7), çıban (Çıkış, 9:8-12), dolu (Çıkış, 9:13-35), çekirge (Çıkış, 10:1-20) ve zifiri karanlık (Çıkış, 10:21-29)

Bu ayetler (belalar) Paro’ya haber verilerek gösterilen işaretlerdir. Bu belalar, Paro ve halkı için büyük felaketlere neden oldu.

Paro ve halkının yaşadığı en büyük felaket ise; insanların ve hayvanlarının İbranicede “behor” adı verilen ilk doğan erkek çocuklarının aynı gece ölmesidir. Bu olay Tevrat’ta Çıkış Kitabı’nda ayrıntılı olarak anlatılmaktadır (Çıkış, 11:1-10; 12:1-32).

Bu belanın (felaketin) diğerlerinden farkı; öncekiler İsrailoğullarını bırakması için Paro’ya gösterilen işaretler (uyarılar) idi. Bu defa Paro’dan İsrailoğullarını serbest bırakması da istenmemiştir. İsrailoğullarını serbest bırakmayan Paro’ya ve ona uyan halkına verilen cezadır.

Bu cezadan sonra Paro’ya ve yandaşlarına son bir ceza daha verilecek ve hepsi suda boğulacak.

Kur’an’da ise Musa’ya verilen 9 ayetten (kanıt, işaret, mucize) söz edilmekte, ancak bunların hepsinden söz edilmemektedir (Araf, 7:101; Neml, 27:12). Kur’an’da Araf, 7:133 ayetinde “tufan (sel), çekirge, haşere, kurbağa ve kan” şeklinde sadece 5 ayetten (kanıt, işaret, mucize) söz edilmektedir. Tevrat’ta söz edilmeyen, ancak Kur’an’da belirtilen “tufan” (sel) mucizesi, büyük bir ihtimalle Tevrat’ta sözü edilen “dolu” mucizesi neticesinde oluşan bir felakettir.

12:31- Ve (Paro), Musa ile Harun’a seslendi ve dedi ki: “Kalkın! Siz de İsrailoğulları da halkımın arasından çıkın! Git ve aynen dediğin gibi Yahwe’ye kulluk (hizmet) et!

            Paro’nun, sabahı da beklemediği, Musa ve Harun’u da ayağına çağırmadığı ve felaketin vermiş olduğu dehşet ile onlara haber gönderdiği anlaşılmaktadır.

12:32- Dediğiniz gibi de davarlarınızı da sığırlarınızı da alın ve gidin, (kurbanlar kesip dua ettiğinizde) beni de kutsayın!”

12:33- Mısırlılar da halkı (İsrailoğullarını) acele etmeye ve ülkeyi terk etmeye zorladılar ve “(Yoksa) hepimiz öleceğiz!” dediler.

12:34- Halk da mayalanmamış hamurlarını aldı. Erzakları da giysilere sarılmış halde omuzlarındaydı.

            “מִשְׁאֲרֹתָ֛” (mişarot) sözcüğü, “erzak”, “eşya” veya “hamur teknesi” anlamına gelebilir.

12:35- İsrailoğulları da Musa’nın dediği gibi yaptı ve Mısırlılardan gümüş takılar ve altın takılar ve giysiler istediler.

12:36- Yahwe de Mısırlıların gözünde halka lütufta bulundu. Böylece onlara istediklerini verdiler. Ve Mısırlıları (mallarını alarak) soydular.

12:37- Ve İsrailoğulları Ramases’ten Sukkot’a doğru yola çıktı.ı Ve çocuklar dışında yaklaşık 600 bin adam vardı.ıı

            ı Burada ve Çıkış, 1:11’de geçen “Ramases” sözcüğü; Başlangıç, 47:11’de geçen Raamses’ten farklıdır.

            Bazıları bunun Mısır’daki Tjek ya da Sekhut olduğunu belirtirler. Ancak “sukkot”un, Sami dilinde “çadırlar” veya “kabinler” anlamına gelen bir kelime olduğunu söyleyenler de vardır.

ıı “הַגְּבָרִ֖” (agbara) sözcüğünün Arapça karşılığı “rical” demektir. Rical sözcüğünün Türkçe karşılığı da ‘adamlar’ ifadesidir. Rical kelimesi “olgunlaşmış, yiğit, cesur, adam” demektir. Rical kelimesi cinsiyet belirtmez.

12:38- Karışık bir kalabalık da (Mısır’dan) onlarla birlikte çıktı.ı Davar ve sığırlardan çok sayıda hayvan da...

            ı Bu karışık kalabalık, Musa’ya iman eden farklı milletlerden kişiler de olabilir; Paro’nun zulmünden kaçan başkaları da olabilir.

12:39- Ve Mısır’dan getirdikleri hamurdan matsa (mayasız) çörekler pişirdiler. Çünkü hamur mayalı değildi. Çünkü Mısır’dan kovulmuşlardı ve bekleyemezlerdi. Kendileri için de erzak hazırlayamamışlardı.

12:40- İsrailoğullarının Mısır’da yaşadıkları süre 30 yıl ve 400 yıl idi.

12:41- Ve öyle oldu. 430 yılın bitiminde ve aynı günde, Yahwe’nin tüm orduları Mısır diyarından çıktılar.

            İsrailoğullarının, Yusuf Nebi zamanından itibaren Mısır'da tam olarak 210 yıl kaldıkları yönünde bir görüş vardır. Bu görüşü savunanlar, burada geçen 430 yılın, İbrahim Nebi'nin Ur’dan çıkıp Mısır’a gitti dönemden itibaren, İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışına kadar geçen tüm süreyi kapsadığını belirtilmektedir. Bunun da İbrahim Nebi’ye “Ve Yahwe Abram’a dedi ki: “Şunu iyi bil ki, senin soyun, kendilerine ait olmayan bir diyarda bir garip (sığıntı, sürgün, yabancı) olacak ve onlara kulluk edecekler ve (o diyarın sakinleri) onlara 400 yıl eziyet edecek.”  (Başlangıç, 15:13) ayetiyle bildirildiğini, bu sürenin de bu anlaşmadan 30 yıl sonra İshak'ın doğumuyla başladığını öne sürmektedirler. (İbn Ezra, II. 252; Sforno, s. 34 1)

12:42- Yahwe’nin, Mısır diyarından çıkarmak için onları nasıl gözettiyse, nesiller boyunca tüm İsrailoğullarının da Yahwe için gözetecekleri gece de budur. 

12:43- Ve Yahwe, Musa ile Harun’la konuştu ve onlara dedi ki: “Pesah’ın kuralı şudur: Hiçbir yabancı ondan yemeyecek,

            “הַפָּ֑סַ” (pesah), geçmek, atlamak demektir. Günümüzde “Fısıh Bayramı” ve “Paskalya Bayramı” denmektedir.

            Bu kuralların, Musa ve Harun Nebiye 14 Nisan’da öğretildiği kabul edilmektedir. (Raşy, II,132)

12:44- Parayla satın alınan her kul (hizmetçi) erkek de ancak sünnet edildikten sonra ondan yiyebilir.

12:45- Hiçbir yabancı da ücretli kul (hizmetçi) da ondan yemeyecektir.

            Bu yabancılar, İbranilerle birlikte Mısır’dan kaçan, ancak henüz iman etmemiş ve sünnet olmamış kişilerdir. Maaş karşılığında çalışan kullar (hizmetkarlar) da Fısıh Bayramı yemeğinden yiyemez.

12:46- Ve (kesilen kurban) bir evde yenecek. Dışarıya da etten çıkarma, onun kemiğini de kırma.

            Kurbanda payı olan herkes aynı evde ve birlikte yiyecek.

12:47- Tüm İsrail toplumu da buna uyacak.

12:48- Ve eğer bir yabancı misafir olup seninle Yahwe için Pesah yapacaksa (Fısıh Bayramı’nı kutlayacaksa), onun (ailesinin) tüm erkekleri sünnet olsun. Sonra da yaklaşsın ve pesahını yapsın. Ve o diyarın yerlisi (sizden biri) gibi olacak. Fakat hiçbir sünnetsiz ondan yemeyecek.

12:49- Bu hem yerli olan (sizden olan, Yahudi olan) hem de aranızda yaşayan yabancı için tek bir tora (yasa) olacak!’

12:50- Ve öyle oldu.  Tüm İsrailoğulları Yahwe’nin, Musa’ya ve Harun’a emrettiği gibi yaptılar. 

12:51- Ve öyle oldu. Yahwe, İsrailoğullarının ordularını Mısır diyarından o gün (fısıh günü) çıkardı.

 

13. Bab

13:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

13:2- “İsrailoğulları arasındaki insan ve hayvandan her rahim açan behorunu Benim için kutsayın. O, Benimdir!”

Bir annenin doğurduğu ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.

13:3- Musa da halka dedi ki: “Mısır’dan, kulluk (kölelik) evinden çıktığın bu günü hatırla! Çünkü Yahwe, seni bu yerden kudretli bir elinin kudretiyle çıkardı. Hamets (mayalanmış, fermente edilmiş yiyecek) yenmeyecek.

13:4- Ve bugün ilkbahar ayında çıkıyorsunuz.

            “אָבִֽיב” (abib); “yeşil mısır başakları” veya “yeşillik” anlamına gelir ve Abib ayı, buğdayın başağa geldiği ve toprağın genellikle yeşilliğini yenilediği ilkbahar ayıdır. Burada söz edilen ayın da 30’uncu kuzey paraleli üzerinde bulunan Mısır’da Nisan ayına denk geldiği düşünülmektedir.

13:5- Yahwe’nin de seni Kenanlıların, Hitilerin, Amorilerin, Hivilerin ve Yebusilerin ülkesine getirdiği ve seni, atalarına da sana da vereceğine dair söz verdiği, süt ve bal akan topraklara getirdiği bu ayda bu kulluğu (yükümlülüğü) yapacaksın.

13:6- Ve 7 gün matsa (mayasız ve fermente edilmemiş yiyecek) yiyeceksin. Yedinci gün de Yahwe için hac (bayram) olacak.

13:7- Ve 7 gün boyunca matsa yenilecek ve senin yanında hamets (mayalanmış, fermente edilmiş yiyecek) görülmeyecek. Bütün sınırlarının hiçbir yerinde de hamets görülmeyecek.

13:8- O gün de oğluna bunu anlat ve de ki: “Bu, Mısır’dan çıktığımda Yahwe’nin benim için yaptıkları içindir.

13:9- Ve bu, senin elinde bir işaret olacak. Yahwe’nin Tevrat’ı (torası, yasası) da ağzında olacak (dilinden düşmeyecek).  Gözlerinde de bir zikir (hatırlatıcı) olacak. Çünkü Yahwe, seni Mısır’dan kudretli bir el ile çıkardı.

            “תּוֹרַ֥ת” (Tövrat); Tevrat (tora, yasa) kelimesi ilk defa bu ayette geçmektedir.

13:10- Bu nedenle de bu yasayı her yıl mevsiminde uygulayacaksın. 

13:11- Ve öyle olacak. Yahwe, seni Kenan diyarına getirdiğinde, sana ve atalarına söz verdiği gibi orayı sana verecek.

13:12- Açılan rahimlerin hepsini de Yahwe’ye adayacaksın. Hayvanların (sığır ve davarın) ilk doğanı (ilk doğan erkeği) da Yahwe’ye ait olacak.

13:13- İlk doğan her eşeği de bir davar yavrusu (kuzu veya oğlak) ile kurtaracaksın. Ve eğer onu kurtarmazsan, o zaman onun boynunu kıracaksın. Oğullarının arasındaki tüm behorları da kurtaracaksın.

            İlk doğan erkek çocukların fidyesi 5 gümüş şekeldi (selaim) olduğu belirtilmektedir. Yahudilikteki bu fidye işlemine “pidyon ha-ben” adı verilmektedir. İşlem çocuğun doğumundan 1 ay sonra yapılmaktadır (Raşy, il, 478). “Pidyon ha-ben”in fidyesinin 5 şekel olması hakkında (Sayılar, 3:47-51)

            Hayvanlar içerisinde kaşer (helal) olmayan, ancak buna rağmen ilk doğanı Yahwe için ayrılan yegane hayvan eşektir. (İbn Ezra, 1 1, 264; Raşy, il, 478; Sforno, 344)

13:14- Ve öyle olacak. Yarın (gelecekte) oğlun sana “Bu nedir?” diye sorarsa, ona de ki: “Yahwe bizi Mısır’dan, kulluk (hizmetkarlık, kölelik) evinden kudretli bir el ile çıkardı.

13:15- Ve öyle oldu. Paro, inat edip bizi salmayınca, Yahwe de Mısır diyarındaki insanların behorundan, hayvanların behoruna kadar tüm behorları öldürdü. Bu nedenle (hayvanlardan) rahmi açan tüm behorları Yahwe’ye adıyorum ki oğullarımdan behor olanlarını kurtarmış olayım.

Bir annenin doğurduğu ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.

13:16- Ve (bu) senin elinde bir işaret, gözlerinde de bir zikir (hatırlatıcı) olacak. Çünkü Yahwe, seni Mısır’dan kudretli bir el ile çıkardı.”

13:17- Ve öyle oldu.  Paro halkı saldığında, Yüceler onları Filistiler diyarının yakın olan yolundan götürmedi. Yüceler, “İnsanlar savaş görürlerse fikirlerini değiştirir ve Mısır’a dönerler.’ dedi.

13:18- Bu yüzden de yüceler, halkı Kızıldeniz kıyısındaki çöl yoluna yönlendirdi. İsrailoğulları da Mısır diyarından istekli olarak çıktılar.

            Kızıldeniz’in Tevrat metnindeki adı “יָ֣מָּה סּ֑וּף” Yam Suf’tur. Hint Okyanusu'nun bir uzantısı olup Arabistan Yarımadası ile Afrika kıtası arasında, iki kıtayı ayıran deniz, klasik Batı kaynaklarında Grekçe “Erythra Thalassa” (Eritre Denizi), Latince “Erytracum/Rubrum Mare” (Kırmızı Deniz) olarak isimlendirilirdi. Diğer dillere bu anlamda (Bahr-ı Ahmer, Red Sea,  Mare Rosso vb) tercüme edilen Kızıldeniz, Yahudi kaynaklarında “Sazlık Denizi” (Yam Suf) olarak bilinmektedir. Kıyılarındaki kiremit rengi topraklarla kırmızı mercan kayalarının yansıması sebebiyle suyunun kızıla yakın görünmesinden dolayı “Kızıldeniz” olarak isimlendirildiği belirtilen deniz, Süveyş Körfezi'nin kuzey ucundaki Kulzüm şehrinden dolayı '“Bahrü’l Kulzüm”; üzerinde bulunan şap denilen mercan kayalıklarından dolayı “Şap Denizi” adlarıyla anılmaktadır. İçinden çıkılmaz güç durumlara işaret eden “şapa oturmak” tabiri, bu denizin kıyıya yakın sığ sularında seyreden küçük gemi ve kayıkların sık sık mercan kayalıklara oturmasından dolayı yaygınlaşan bir deyim haline gelmiştir.

13:19- Musa da Yusuf’un kemiklerini yanına aldı. Çünkü o (Yusuf), İsrailoğullarına, “Yüceler sizi mutlaka hatırda tutacak ve (o zaman) kemiklerimi de sizinle birlikte (Kenan diyarına) çıkaracaksınız!” diyerek yemin ettirmişti.

            Yusuf’un, kardeşlerine ettiği vasiyet, Başlangıç, 50:24-26 ayetlerinde yer almaktadır.

13:20- Sukkot’tan yola çıktılar ve çölün kıyısındaki Etam’da konakladılar.

13:21- Yahwe de önlerinde gidiyordu. Gündüzleri, onlara bir bulut sütunu ile geceleri ise onlara ışık veren bir ateş sütunu ile kılavuzluk etti ki gece gündüz ilerleyebilsinler.

13:22- Gündüzleri bulut sütunu, geceleri de ateş sütunu halkın önünden ayrılmadı. 

 

14. Bab

14:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

14:2- “İsrailoğullarına söyle, geri dönsünler ve Migdol ile deniz arasındaki Pi Ahirot’un yakınlarında kamp kursunlar. Baal Sefon’un önünde, onun tam karşısında deniz kenarında konaklayın.

            Migdol (Kule), Pi Ahirot (Özgürlüğün Ağzı) ve Baal Sefon (Kuzeyin sahibi) şeklinde adlandırılmış olan yerleşim yerlerinin Süveyş Körfezi'nin batı kıyılarında yer alan bazı Mısır kasabaları veya köyleri olduğu düşünülmektedir.

14:3- Paro da İsrailoğulları için “Onlar memlekette sıkışıp kalmışlar, çöl de üstlerine kapandı (boşuna dolaşıp duruyorlar).” diyecek,

14:4- Paro’nun yüreğin katılaştıracağım ve (İsrailoğullarının) peşine düşecek ve Paro ile ordusunun aracılığıyla da yücelik kazanacağım. Mısırlılar da Benim Yahwe olduğumu anlayacaklar.

14:5- Ve Mısır melikine halkın (İsrailoğullarının) kaçtığı söylendi. Paro ile kullarının (hizmetkarlarının) fikirleri de halka karşı değişti ve “Biz ne yaptık? İsrail’i bize kulluk (kölelik) etmekten alıkoyduk!” dediler.

14:6- Ve (Paro) savaş arabalarını hazırladı ve halkını yanına aldı;

14:7- 600 seçkin savaş arabasını da Mısır’ın (diğer) tüm savaş arabalarını da hepsinin komutanlarını da (yanına) aldı.

14:8- Yahwe de Mısır meliki Paro’nun yüreğini katılaştırdı. O da İsrailoğullarının peşine düştü. İsrailoğulları da büyük bir coşkuyla çıkmaktaydılar.

14:9- Mısırlılar da onların peşine düştüler. Paro’nun tüm atları, arabaları, süvarileri ve orduları, (İsrailoğulları) Pi Ahirot’un yakınında ve Baal Sefon’un önünde deniz kenarında kamp kurarlarken onlara yetişti.

14:10- Paro yaklaştığında İsrailoğulları da bakışlarını kaldırdılar. Ve işte, Mısırlılar onların ardından geliyorlardı!  Büyük bir korkuya kapıldılar ve İsrailoğulları Yahwe’ye feryat ettiler.

14:11- Musa’ya da dediler ki: “Mısır’da mezar olmadığı için mi bizi çöle, ölüme götürdün? Mısır’dan bizi neden çıkardın? Neden bize böyle davrandın?

14:12- Mısır’da sana “Bizi bırak, Mısırlılara kulluk (kölelik) edelim, dememiş miydik? Çölde ölmektense Mısırlılara kulluk etmek bizim için daha tayyib (iyi, temiz, hoş, faydalı, sağlıklı) idi!

            İsrailoğullarında tek bir görüş hakim olmadığı görülmektedir. “Bazıları savaş arabalarına, bazıları ise atlarına güvenir. Biz ise Yücemiz Yahwe’nin adına güveniriz!” (Mezmurlar, 20:7) şeklindeki Yahwe’ye dua ederken; bazıları ise durumdan o denli korkuya kapılmış ki, kölelik yaptıkları Mısır’dan çıktıkları için pişmandırlar ve öfkelerini Musa’ya yöneltiyorlar.

14:13- Musa da halka dedi ki: “Korkmayın! Dimdik durun ve Yahwe’nin bugün sizin için yapacağı yardıma (nusrete, kurtuluşa) tanık olun! Bugün görmüş olduğunuz Mısırlıları bir daha asla görmeyeceksiniz.

14:14- Sizin için Yahwe savaşacak, siz de sükunetinizi koruyun!”

14:15- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Neden bana yakarıyorsun? İsrailoğullarına söyle de yürümeye devam etsinler!

            Burada, Musa’nın da Yahwe’ye dua etmekte olduğunu görmekteyiz.

14:16- Asanı da kaldır ve elini denizin üzerine uzat. Onu yaracaksın! İsrailoğulları da denizin ortasında, kuru toprakta ilerleyecekler.

            “הַיָּ֖ם” (hayam), İbranicede deniz demektir.

14:17- Ve işte, Mısırlıların da yüreklerini katılaştıracağım ki onların ardından (denize) girecekler. Paro, tüm ordusu, savaş arabaları ve süvarileri aracılığıyla da yücelik kazanacağım.

14:18- Paro ve savaş arabaları ve süvarileri aracılığıyla da yücelik kazanacağım. Mısırlılar da Benim Yahwe olduğumu anlayacaklar!”

14:19- İsrail ordusunun (kafilesinin) önünden giden Yücelerin meleği de hareket etti ve onların arkasına geçti. Bulut sütunu da önlerinden hareket etti ve arkalarında durdu.

14:20- Ve Mısır ordusu ile İsrail ordusu arasına yerleşti. Burada bulut da karanlık da vardı. (Böylece) bütün gece de biri diğerine yaklaşmadı.

14:21- Musa da elini denizin üzerine uzattı. Yahwe de bütün gece kuvvetli doğu rüzgârıyla denizi geri döndürdü ve denizi kuruya dönüştürdü, sular da yarıldı.

14:22- İsrailoğulları da denizin içine kuru toprağa girdiler. Su da sağlarında ve sollarında onlar için bir duvar oldu.

14:23- Mısırlılar da onları takip etti. Paro’nun tüm atları da savaş arabaları da süvarileri de denizin ortasına doğru onları takip ettiler.

14:24- Ve öyle oldu. Sabah nöbeti (fecr vakti) olduğunda Yahwe ateş ve bulut sütununun içinden Mısır ordusuna baktı ve Mısır ordusunu şaşkınlığa uğrattı.

            İbranicede gecenin “Aşmoret, Vardiya ve Nöbet” olarak 3 bölümünün olduğu; bunun gecenin son üçte biri olduğu belirtilmektedir.

14:25- Arabalarının tekerleklerini sıkıştırdı ve onları sürmelerini zorlaştırdı. Mısırlılar da “İsrail’den kaçalım! Çünkü Yahwe onlar adına Mısırlılarla savaşıyor!’ dediler.

14:26- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Elini denizin üzerine uzat ki sular Mısırlıların da savaş arabalarının da atlılarının da üzerine dönsün!”

14:27- Musa da elini denizin üzerine uzattı. Sabah olunca da deniz yeniden eski gücüne döndü. Mısırlılar da (suya) doğru kaçıyordu. Yahwe de Mısırlıları denizin ortasında devirdi.

14:28- Sular da geri döndü ve savaş arabalarını da atlılarını da kendilerinden sonra denize giren Paro’nun bütün ordusunu da kapladı. Onlardan bir kişi dahi kalmadı.

14:29- İsrailoğulları ise denizin içinde kuru toprakta yürüyorlardı. Sular da sağlarında ve sollarında onlar için bir duvar olmuştu.

14:30- O gün Yahwe, İsrail’i Mısır’ın elinden kurtardı. Ve İsrail, deniz kıyısında ölmüş Mısırlıları gördü.

14:31- Ve İsrail, Mısırlıların üzerindeki Yahwe’nin büyük kudretine tanık oldu. Ve halk, Yahwe’den korktu ve Yahwe’ye ve kulu Musa’ya iman etti. 

            İbranicedeki (Vayireu) sözcüğü, azamet ve asalet karşısında duyulan büyük saygının getirdiği korku ve çekinmeyi ifade eder. Bu sözcüğün Arapça karşılığı huşudur. (Başlangıç, 28:17).

            Musa ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı ile Paro ve yandaşlarının onların peşlerine düşerek helak oluşu Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır:

“Biz, Musa’ya apaçık 9 ayet verdik. İsrailoğullarına sor. Onlara geldiğinde, Paro, “Ey Musa! Ben, senin büyülenmiş olduğun varsayımında bulunuyorum (zannediyorum).” demişti. Dedi ki “Sen biliyorsun ki, bunları (kanıtları) uyarıcı ve aydınlatıcı olarak, göklerin ve yerin Rabbinden başkası indirmez. Ey Paro, ben de senin mahvolmuş olduğun varsayımında bulunuyorum (zannediyorum).” Onları oradan kovduğu halde peşlerine düşüp tedirgin etti. Biz de onu (Paro’yu) ve beraberindekilerin hepsini boğduk.” (İsra, 17:101-103)

 

15. Bab

15:1- Ardından da Musa ile İsrailoğulları Yahwe’ye bu ilahiyi söylediler ve dediler ki:

 “Yahwe’ye ilahiler söyleyeceğim.

Çünkü O şanlı bir zafer kazandı,

            Yahudi din adamları, bu kısmın (ilahinin/ezginin) Tevrat’ta, diğerler ayetlerden farklı bir yapı kullanılarak şiir gibi yazılması gerektiğini; bu özel yapı olmadığı takdirde Tevrat’ın “Pasul” yani “Geçersiz” olacağını savunurlar.

Atı da binicisini de denize attı.

15:2- Yahwe gücüm ve ezgimdir,

O, kurtuluşumdur.

O, yücemdir

O’nu tazim edeceğim.

“وَאַנְوֵ֔הוּ” (ve envahu) kelimesinin Arapça karşılığı وَأُعَظِّمُهُ (ve uʿaẓẓimuhu) onu tazim edeceğim (ve onu yücelteceğim) olabilir.

O, babamın ilahıdır (babam için Yüce olandır).

O’nu yücelteceğim.

15:3- Yahwe savaşçıdır,

            Yahwe O’nun adıdır.

15:4- Paro’nun savaş arabalarını da ordusunu da denize savurdu,

Seçkin komutanlarını da Kızıldeniz’e batırdı.

“Batırdı” sözcüğü ile; deniz eski haline dönmeden önce, denizin kurumuş olan zeminin tekrar bataklığa dönüştüğü, Mısır ordusunun komutanlarının da o çamura saplandığı anlatılmaktadır.

15:5- Enginler onları kapladı;

Bir taş gibi derinlere battılar.

15:6- Sağ elin güç bakımından görkemlidir, Ey Yahwe!

Sağ elin düşmanı paramparça edecek, Ey Yahwe!  

15:7- Ve azametinin büyüklüğüyle

Karşıtlarını devirirsin.

Gazabını salıverirsin,

Onları saman çöpü gibi (yakar) tüketir.

15:8- Ve burun deliklerinin rüzgarıyla

Sular birikti;

Kabaran (sular) da duvar gibi dikildi,

Derinler denizin kalbinde (derin yerinde) donuverdi.

15:9- Düşman demişti ki: “Takip edeceğim,

Yakalayacağım, ganimeti bölüşeceğim;

Nefsimi (egomu) kendini onlarla dolduracak.

Kılıcımı çekeceğim,

Elim de onları yok edecek.”

15:10- Rüzgarını estirdin,

Deniz onları kapladı;

Kurşun gibi battılar,

O güçlüler sularda.

15:11- Yüceler arasında sana benzeyen kim var, ey Yahwe?

Senin gibi kutsiyette görkemli;

Överken huşu edilen;

Harikalar yaratan kim (var)?

12- Sağ elini uzattın,

Ve yeryüzü onları yuttu.

13- Şefkatinle kılavuzluk ettin,

Kurtardığın bu halka.

Kuvvetinle yönlendirdin,

Kutsal ikametgahına.

14- Halklar duydular, ürperiyorlar.

Filist sakinleri dehşete kapıldılar.

15- O zaman dehşete kapıldı Edom’un liderleri,

Titreme aldı Moab’ın yiğitlerini,

(Korkudan) eridiler Kenan’ın tüm sakinleri.

16- Dehşet ve korku çöktü üzerlerine,

Kolunun gücü sayesinde

Taş gibi donakalsınlar,

Ey Yahwe, halkın geçinceye kadar,

Kendine edindiğin bu halk geçine kadar.

17- Getirip dikeceksin onları

Miras kıldığın dağa,

Ey Yahwe, barınak yaptığın yere,

Ey Rabbim! Mabed kurdu ellerin,

18- Yahwe ebediyen hüküm sürecek.

19- Paro’nun atları da savaş arabaları da atlıları da denize girdiler. Yahwe de denizin sularını üzerlerine döndürdü. İsrailoğulları ise denizin içinde kuru toprakta yürüyorlardı.

20- Harun’un kız kardeşi Meryem Nebi de eline tefi aldı. Tüm kadınlar da teflerle ve danslarla onu takip ettiler.

            Harun ve Musa Nebilerin kız kardeşi Miryam (Meryem), Tevrat’ta adı geçen 4 kadın nebiden biridir. Bunlar; Musa Nebi'nin ablası Miryam (Çıkış 15:20), İsrail'in dördüncü hakimi Debora (Hakimler 5:1-31), Yahuda Krallığı döneminde görev yapan Hulda (II. Krallar 22:8-20 ve II. Tarihler 34:1-28) ile Pers imparatorunun eşi Ester (Ester Kitabı). İbrahim Nebi'nin eşi Sara ile Yakup Nebi’nin eşi Rebeka da nebi (peygamber) veya resul (elçi) olabilir.

21- Ve Meryem onlara şu ezgiyi söyledi:

Yahwe’ye ezgiler sunun,

Çünkü O şanlı bir zafer kazandı,

            Atı da binicisini de denize attı.

22- Musa da İsrail halkını Kızıldeniz’in ötesine götürdü. Şur çölüne doğru çıktılar ve çölde 3 gün yürüdüler ancak su bulamadılar.

23- Mara’ya vardıklarında da acı sularından içemediler. Çünkü bunlar acıydı. Bu nedenle ona Mırra adı verildi.

            “מָרָֽה” (marah) kelimesinin Arapça karşılığı “مرّ” (mırra) yanı yani acı, mayhoş demektir.

24- Halk da Musa’ya, “Ne içelim?” diye söylendi.

25- Ve (Musa) Yüce Olan Yahwe’ye yakardı. Yahwe de ona bir ağaç gösterdi. Onu sulara attı, sular da tatlılaştı. Ve orada, (onlar için) bir kurallar ve hükümler verdiı ve onu (halkı) orada sınadııı,

            ı “מִשְׁפָּ֖ט” (mişpat) sözcüğünün kapsamı “חֹ֥ק” (hok=kural) sözcüğünden daha geniştir ve insan ile insan ya da insan ile ilahı arasındaki görev ve sorumlukların hepsini içermektedir. Belli dayanağı olan, insan akıl ve mantığının açıklayabileceği türdeki bu kanunlar sadece dini değil, aynı zamanda medeni ve cezai her türden hükümleri ifade etmektedir. Bunlar, Tevrat'ta belirtilmemiş dahi olsa, insanların akıl ve tecrübeleriyle düşünüp yürürlüğe koyabilecekleri türden hükümler olup, toplumsal düzeni sağladıkları için rahat ve huzurlu bir hayatın var olmasını sağlamaya yöneliktir. Detaylı bilgi için bk. Raşy, III. 215; Roş Tur, III. 891; Elon, “Mishpat Ivri”. EJd. XIV. 332-333. “Hak” ve “mişpat” ile ilgili şöyle bir örnek verilir. Mesela. Fısıh (Pesab) bayramında davar cinsinden 1 yaşında kusursuz bir oğlak getirmek “hok” yani kural; kurbanla ilgili işlem yapılırken hayvanın başı, bacakları ve iç organlarının birlikte yakılması ile kurbana bağlı olarak mayalı (hamets) yememek ise “mişpat” yani hükümdür. (Bk. Raşy, IV. 98) (Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 807)

            ıı Paro’dan ve Mısır halkının zulmünden kurtulan Musa'nın ve İsrailoğullarının sınavı asıl bundan sonra başlamaktadır. Yahwe, Musa aracılığıyla İsrailoğullarını disiplinli bir topluluk haline getirmek ve onları eğitmek amacıyla birtakım kurallar koymaya başlayacaktır. (İbn Ezra, II, 311)

26- Ve dedi ki: “Yüceniz Olan Yahwe’nin sözünü dikkatle dinlersen,  O’nun gözünde de doğru olanı yaparsan, O’nun buyruklarınaı de kulak verirsen ve O’nun buyruklarına da uyarsan; Mısırlılara verdiğim hastalıkların hiçbirini sana verecek değilim. Çünkü Ben, Şafi Olan (şifa veren) Yahwe’yim.” 

            ı “מִ֭צְוָה” (mitswa) “vecihe, emir, buyruk ya da yönerge” anlamlarına gelmektedir.

27- Ve Elim’e geldiler. Orada 12 su pınarı kaynağı ve yetmiş hurma ağacı vardı. Ve orada su kıyısında kamp kurdular.

            Kampın karargahının Elim olduğu, ancak çocuklar hariç, 600 bin erkek ve kadının yer aldığı bu kalabalığın, verimli ve iyi otlaklara sahip olan Useit, Ethal ve Tayibeh veya Shuweikah gibi çevre vadilere de yayılmış olduğu yönünde görüşler yer almaktadır.           

 


16. Bab

16:1- Ve Elim’den yola çıktılar. Tüm İsrailoğulları toplumu, Mısır’dan çıkışlarının 2’nci ayının 15’inci gününde Elim ile Sina arasındaki Sin (Sina) çölüne geldi.

            Yahudi tarihinde “Mısır 'dan Çıkış” bir milat kabul edilir ve sonraki dönemde olayların tarihlendirilmesinde kullanılır. Mısır'dan Çıkış. Tevrat'ta elli kez hatırlatılmaktadır.

2- Tüm İsrailoğulları toplumu da çöldeyken Musa’ya ve Harun’a söylenmeye başladı;

3- İsrailoğulları onlara “Keşke Mısır diyarında, et kazanlarının yanında oturduğumuzda ve doyasıya ekmek (yemek) yediğimiz esnada Yahwe’nin eliyle ölseydik. Çünkü bizi, tüm bu topluluğu açlıktan öldürmek için bu çöle çıkardınız!” dediler.

            Mısır'dan Çıkış'tan sonra yol boyunca 1 ay süreyle daha önce hazırladıkları mayasız ekmeklerle, kestikleri hayvanların etlerini yiyen İsrailoğulları, güzergah boyunca herhangi bir yerleşim birimine uğramamışlardı. Üstelik bunlar sürekli olarak çölün iç taraftarına doğru da ilerleyince umutsuzluğa kapılarak gelecekte ne yiyecekleri endişesine düşmüşlerdi. Aslında onların Musa’ya söylenmelerinin arka planında da bu endişe vardı. (Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 811)

4- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “İşte, sana gökten ekmek (yemek) yağdıracağım. İnsanlar da her gün çıkacaklar ve o günlük paylarını toplayacaklar. Benim hükmüme (yasama) uyup uymayacaklarını da sınayacağım!

5- Ve öyle olacak. Altıncı gün (Cuma günü)ı gelince getirdiklerini (toplayacakları yiyecekleri) hazırlayacaklar. Bu (cuma günkü payları) da günlük topladıklarının iki katı olacak.”

            İbranilere göre şabat (cumartesi) günü dışında hiçbir günün ismi yoktur. Bu nedenle İbraniler, haftanın günlerini “Birinci gün, ikinci gün vb.” şeklinde adlandırırlar.

6- Musa da Harun ile birlikte tüm İsrailoğullarına dedi ki: “Akşam vakti sizi Mısır diyarından çıkaranın Yahwe olduğunu anlayacaksınız!

7- Sabah vakti de Yahwe’nin yüceliğini bizzat göreceksiniz. Çünkü Yahwe söylendiğinizi işitti. Biz kimiz ki bize karşı söyleniyorsunuz!?”

8- Musa da dedi ki: “Yahwe, size akşam yemeniz için et, sabah da doyacak kadar ekmek verecek. Çünkü Yahwe, söylendiğinizi işitti. Biz de kimiz ki? Söylenmeniz bize değil, Yahwe’ye yöneliktir!”

9- Ve Musa, Harun’a dedi ki: “Tüm İsrailoğulları toplumuna de ki: ‘Yahwe’nin huzuruna yaklaşın. Çünkü O söylendiğinizi duydu.’

10- Ve öyle oldu. Harun, tüm İsrailoğulları toplumuna konuşurken çöle doğru baktılar ve işte, Yahwe’nin celali (görkemi) bulutta göründü. 

11- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

12- “İsrailoğullarının söylendiğini duydum. Onlara konuş ve de ki: “Akşam vakti et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle doyacaksınız. Benim de ilahınız (Yüceniz olan) Yahwe olduğumu öğreneceksiniz.”

13- Ve öyle oldu. Akşam olduğunda kamp alanını selva (sürüsü) kapladı. Sabah da kampın etrafında bir sis tabakası oluştu.

            ı “שְּׂלָ֔ו” (selav), Kur’an’da da “menn” ile birlikte 3 yerde (Bakara, 2:57; Araf, 7:160; Taha, 20:80) “selva” şeklinde zikredilmektedir. Selvanın  bıldırcın olduğu söyleniyor olsa da 4 kuş türüne (ardıç kuşu, keklik, sülün ve bıldırcın) verilen bir ad olduğundan da söz edilmektedir.

14- Sis tabakası kalkınca da çölün yüzeyinde ince taneler görüldü.  Yerin yüzeyinde ince kırağı gibiydi.

15- İsrailoğulları da onu görünce birbirlerine: “Bu menn” dediler. Çünkü ne olduğunu bilmiyorlardı. Musa da onlara dedi: “Yemeniz için Yahwe’nin size verdiği ekmek (yiyecek) budur.

            Ballı gözleme/kağıt helva tadında olan “menn” doğal hali yanında başta ekmek olmak üzere, çeşitli yiyecekler yapılmak suretiyle de tüketilebiliyordu. “Menn” değirmende öğütülür, havanda dövülerek haşlaması yapılır, pide ya da çörek şeklinde de hazırlanabilirdi (Başlangıç, 16:31; Sayılar, 11:7-9).

16- Yahwe şunu emrediyor: ‘Herkes ondan yiyeceği kadarını toplasın. Çadırınızda bulunanların sayısına göre, kişi başı 1 omer alsın.’”

            Bu sayfanın 36’ncı ayetinde belirtildiği üzere; 1 omer 1 efanın 1/10’u kadarmış. 1 efa’nın, yaklaşık olarak 22 litrelik bir hacim ölçüsü olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla da 1 omer, 2,2 litrelik bir hacim miktarı kadardır.

17- İsrailoğulları da öyle yaptılar. Ancak bazıları çok, bazıları da az topladı.

18- Fakat onu 1 omer ile ölçtüklerinde, (gördüler ki) çok toplayanın fazlası yoktu; az toplayanın da eksiği yoktu. (Böylece) herkes yiyeceği kadarını topladı.

19- Musa da onlara dedi ki: “Kimse sabaha kadar (ondan bir şey) bırakmasın.”

20- Ancak bazıları Musa’yı dinlemedi. Sabaha bırakılan yemek artığı kurtlandı ve koktu.  Musa da onlara kızdı.

21- Sabah vakti de herkes ihtiyacı kadarını topladı. (Toplamadıkları ise) güneş ısıttıkça eridi.

22- Ve öyle oldu. Ve altıncı gün, her biri için 2 omer olmak üzere iki kat menn topladı. Toplumun tüm liderleri Musa’ya geldiler ve (durumu) bildirdiler.

23- Onlara dedi ki: ‘Yahwe diyor ki: ‘Yarın dinlenme günüdür. Yahwe için kutsal şabat günüdür. Pişirmek istediğinizi pişirin, kaynatmak istediğinizi de kaynatın. Artakalanı da sabaha kadar kendinize saklayın.”

24- Musa’nın dediği gibi de onu (artan yemeği) sabaha kadar beklettiler. Ancak çürümedi, içinde kurt da yoktu.

25- Ve Musa dedi ki: “Onu da bugün yiyin. Çünkü bugün Yahwe’nin Şabat Günüdür. Onu (yiyeceği) etrafta bulamayacaksınız.

26- 6 gün onu toplayacaksınız. Ancak 7’nci gün olan şabatta (bu yiyecek etrafta) olmayacak!”

27- Ve öyle oldu. 7’nci gün insanlardan (yiyecek) toplamaya çıkanlar oldu, fakat bulamadılar. 

28- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Buyruklarıma ve yasalarıma itaat etmeyi ne zamana kadar yüz çevireceksiniz?

29- Yahwe size işte Şabat’ı verdi! Bu nedenle de 6’ncı gün (cuma günü) size 2 günlük ekmek (yiyecek) veriyor. Herkes yerinde (çadırında) kalsın ve 7’nci gün kimse yerinden çıkmasın!”

30- Böylece insanlar 7’nci gün dinlendi.

31- İsrail (halkı) da ekmeğe “men” adını verdi. Kişniş tohumuna benziyordu, beyazdı. Tadı da ballı gözleme/kağıt helva gibiydi.

32- Ve Musa dedi ki: “Yahwe şöyle emrediyor: “Ondan (gelecek) nesillerinize 1 omer (2,2 litre) dolusu tut (sakla) ki sizi, Mısır diyarından çıkardığımda size çölde yedirdiğim ekmeği (yiyeceği) görsünler.”

33- Musa da Harun’a dedi ki: “Bir çömlek al ve içine 1 omer dolusu menn koy ve nesilleriniz için onu Yahwe’nin huzurunda sakla!”

34- Harun da Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi onu saklamak üzere şehadetin (tanıklık sandığının) önüne koydu.

            İbranicedeki הָֽעֵדֻת֙ (ha'edut) ve Arapçadaki شهد (şehadet) kelimeleri birbirlerine benziyorlar. Her iki kelime de “tanıklık” veya “kanıt” anlamına gelir ve kökenleri aynı Sami dil ailesine dayanır.

35- Ve İsrailoğulları, meskun bir diyara gelene kadar 40 yıl menn yediler. Kenan diyarının kıyısına gelinceye kadar da menn yediler.

            Bu ayetten anlaşıldığı üzere, bereketli topraklara gelinceye ve tahıl bulup kendi imkanlarıyla ekmek yapıncaya kadar Yüce Allah İsrailoğullarına menn vermeye devam etmiş.

36- 1 omer de 1 efanın onda biridir.

            1 efanın yaklaşık olarak 22 lt’lik bir hacim ölçüsü olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla 1 omer de 2,2 litre kadardır.

             

17. Bab

17:1- Yahwe’nin emri üzerine de İsrailoğullarının tüp toplulukları, kafilelerine göre Sina çölünde yolculuk ettiler ve Refidim’de kamp kurdular. Halkın içeceği su da yoktu.

2- Kavmi de Musa ile tartıştı ve “Bize su ver de içelim.” dedi. Musa da onlara dedi ki: “Neden benimle tartışıyorsunuz? Yahwe’yi de neden sınıyorsunuz?”

3- Halk da orada susadı ve Musa’nın karşısında söylenmeye başladılar: “Bizi neden Mısır’dan çıkardın ki? Beni de çocuklarımızı da hayvanlarımızı da susuzluktan öldürmek için mi?”

4- Musa da Yahwe’ye feryat etti ve dedi ki: “Bu halka ne yapayım? Az kaldı beni taşlayacaklar!”

5- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Halkın önüne geç, yanına da İsrail’in yaşlılarından al. Nehre vurduğun asanı da eline al ve yürü.

6- İşte, Horeb’deki kayanın üzerinde senin önünde duracağım. Ve kayaya vuracaksın, halk da içsin diye oradan su çıkacak.” Musa da bunu İsrail’in yaşlılarının (liderlerinin) gözü önünde yaptı.

7- (Musa), İsrailoğullarının “Yahwe aramızda mı, değil mi?” diyerek tartışmaları ve Yahwe’yi sınamaya kalkmaları nedeniyle burası Massa ve Meribah (Sınama ve Tartışma) diye adlandırıldı.

8- Amalek de geldi ve Refidim’de İsrail’le savaştı.

            Amaleklilerin, İshak Nebinin ağabeyi Esav'ın (Edom) torunu Amalek'in soyundan olduğu söylenmektedir (Yaratılış 36:12). Amaleklilerin, Edomlulardan ayrıldıkları ve Sina yarımadasının daha kuzey kesimlerinde baskın kabile haline geldikleri de belirtilmektedir.

9- Musa da Yeşu’ya dedi ki: “Bizim için adamlar seç ve çıkıp Amalek ile savaş. Ben de elimde Yücelerin asası ile yarın tepenin üzerinde duracağım.”

            Sonradan Nebi olacak olan Yeşu’nun adı Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir.

Yeşu, Yusuf Nebi’nin oğlu Efrayim’in kabilesinin başkanı Elişama ben Amihud’un torunudur (1. Tarihler, 7:20-27). Babasının ismi olan “Nun”, hem Akad hem de Arami dilinde “balık” anlamına gelmektedir. “Tanrı kurtarandır” anlamına gelen Yeşu'nun asıl adı “Hoşea” olup Musa tarafından değiştirilmişti. İslam geleneğinde “Yuşa” olarak bilinir. Hem Mısır' da hem de Çıkış ve sonraki süreçte Musa Nebi’nin her zaman yanında yer alarak kendisine destek olan Yeşu, onun vefatından sonra da İsrailoğulları'nın liderliğini üstlenmiştir. Bu özelliğinden dolayı Tevrat’ta ondan “Musanın Hizmetkarı” (Meşaret Moşe) şeklinde söz edilmiştir. (Çıkış, 33:11), Çölde, Yaklaşma Çadırı (Mişkan) inşa edildikten sonra buranın güvenliğinden sorumlu tutulan Yeşu, İsrailoğulları'nı Ken'an diyarına soktuğu gibi, bölgeyi Musa’nın yaptığı gibi kabilelere göre de taksim etmiştir. (Sayılar 27:18-23; 34:17; Yasanın Tekrarı 1:38; 31:7). Yeşu, Tevrat’ta hem askeri bir lider hem de bir nebi olarak takdim edilir.

Kur'an'da da Maide suresinin 5/20-24. Ayetlerinde, Musa Nebi’nin İsrailoğullarına kutsal topraklara gitmelerini emretmesi üzerine İsrailoğullarının düşmanın çok güçlü olduğunu belirtmelerine karşın iki kişinin cesur olmaları ve emre itaat etmeleri konusunda halkı ikna etmeye çalıştığı belirtilir. Tefsirlerde Maide 5:23 'te zikredilen “Allah’ın emrine karşı gelmekten korkan bu iki kimsenin Yeşu Nebi ile Kaleb bin Yefune’nin olduğu belirtilmektedir. (Mukatil b. Süleyman, et-Tefsir. s. 467-468; Taberi, Cami'u'1-Beyan. V, 293)

Yusuf’un soyu olan Efrayim kabilesi, Mısır’da kölelik yapmamışlar (ÇIKIŞ, 14:3). Efrayim kabilesinin kuvvetli bir askeri geleneği olduğu belirtilmektedir. (1. Tarihler, 7:21)

10- Yeşu da Musa’nın kendisine dediği gibi yaptı ve Amalek ile savaştı. Musa, Harun ve Hur da tepenin zirvesine çıktılar.

            Hur’un, Yahuda kabilesine mensup olduğu ve Harun Nebinin kız kardeşi olan ve aynı zamanda Nebi de olan Meryem’in eşi veya kayınpederi olduğu yönünde görüşler vardır.  (Çıkış, 31:2). Yaklaşma Çadırının mimarı da olan Hur, İsrailoğullarının da önemli liderlerden biridir (Çıkış, 24:14).

            O esnada Musa, 80 (Çıkış, 7:7); Harun ise 83 yaşındaydı.  Hur da onlara yakın yaşlardaydı. Kendileri savaşa uygun olmadıklarından dolayı, çatışmayı gözlemleyip komuta edebilecekleri bir yere çekildiler.

11- Ve öyle oldu. Musa elini kaldırdığında İsrail galip geliyordu. Elini indirdiğinde ise Amalek güçlü geliyordu.

12- Ancak, Musa’nın elleri ağırlaşınca bir taş aldılar ve (Musa’nın) altına koydular. O da onun üzerine oturdu. Harun ile Hur da her biri  bir yanında durdular ve (Musa’nın) ellerini kaldırdılar. Güneş batıncaya kadar da (Musa’nın) elleri sabit kaldı.

13- Yeşu da Amalek’i ve halkını kılıçla zayıflattı. 

            Bu ayetten, İsrailoğulları'na karşı Amalekliler ile beraber başka milletlerin de savaştığı anlaşılabilmektedir.

14- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Bunu kitaba bir zikir (hatırlatma) olarak yaz. Bunu Yeşu’nun kulaklarına da yerleştirı. Çünkü Amalek’in anısını göklerin altından sileceğim.”

            Bu ifadeden Musa’nın hem yardımcısı olduğu hem kendisinden sonra gelecek olan lider olduğu hem de Tevrat’ın Yeşu’ya yazdırılmakta olduğu sonucu da çıkabilir.

15- Musa da bir mezbaha (sunak) inşa etti ve ona Yahwe nissi (Yahwe Bayrağımdır/Sancağımdır) adını verdi.

16- Ve dedi ki: “El, Yahwe’nin tahtındadır.ı Ve Yahwe, kuşaklar boyunca Amalek’e karşı savaş halinde olacak!” 

            “El Yahwe’nin tahtındadır.” İfadesi Yahwe’nin her şeyin üzerinde olduğunu, her şeyden haberdar olduğunu ve her şeyi kontrol ettiğini  vurgular. “El” kelimesi genellikle Yahwe’nin gücünü ve otoritesini temsil eder. “Taht” kelimesi ise Yahve’nin egemenliğini ve otoritesini ifade eder.

İbn Ezra, bunu şu şekilde yorumlamıştır: Yüce Allah, İsrailoğulları'na Amaleklilerin (Amalikalıların) kökünün kazınacağını belirtmektedir. Ancak Amaleklilerin tamamen ortadan kaldırılması, İsrailoğullarının Kenan diyarına (Filistin) tamamen yerleşilmesinden sonra gerçekleşecektir. (İbn Ezra, V, 120)

Ayrıca Amaleklilerin soyundan Tevrat’ta da söz edilmemektedir, Amaleklilerle ilgili herhangi bir bilgi Kur'an'da da yer almamaktadır. Bu da Yüce Allah’ın “… Amalek’in anısını göklerin altından sileceğim.” (Çıkış, 17:14) şeklindeki hükmün gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.

            Oysa bazı Tevrat yorumcuları; Arapçadaki  “كرس” (kürsi) ifadesinin İbranicede “כֵּ֣סא” (kise) şeklinde yazıldığını; ancak bu ayette “כֵּ֣ס” (kes) şeklinde yazıldığını, “לַיהוָ֖ה” (Yahwe) isminin de “יָ֔הּ” (Yah) şeklinde eksik yazıldığını; bunun nedeninin de şeytan halk 'Amalika” kavmi olduğu sürece hem Yahwe’nin hem de kürsüsünün tam olamayacağını; tüm Arapların da Amaleklilerden olduğunu iddia ettikleri ve bu nedenle de Amaleklilerle olan savaşın nesilden nesile Yahudilere yüklenen bir görev olduğunu (Sforno. s. 371 ), onların mutlak surette ortadan kaldırılmasının Yahudilere yüklenen bir iman vazifesi olduğu şeklinde yorumlayarak Tevrat ayetlerini tahrif ettikleri görülmektedir. [Raşy. II.200: Scherman. The Arıscroll Tanach. s. 178; Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 826]

 

18. Bab

18:1- Musa’nın kayınpederi Medyenli kohen (din adamı) Yetro da Yücelerin, Musa ve kavmi İsrail için yaptıklarını duydu. Yahwe’nin, İsrail’i Mısır’dan nasıl çıkardığını da...

2- Musa’nın kayınpederi Yetro, Musa’nın (Medyen’e) göndermiş olduğu karısı Sippora’yı da yanında getirdi;

            Buradan, Musa’ya elçilik görevi verilince (Çıkış, 3:1-8) veya daha sonraki bir dönemde, eşini ve çocuklarını kayınpederine göndermiş olduğunu anlıyoruz. Bunu, onları güvende tutmak veya Paro ve yandaşları ile daha rahat mücadele edebilmek için yapmış olabilir.

3- (Musa’nın) İki oğlunu da (getirdi). Birinin adı Gereşom (Orada bir garip/yabancı) idi. Çünkü “Garip bir ülkede göçmen kaldım.” demişti.

4- Diğerinin adı da Eliezer (İlahım yardımcımdır) idi. Çünkü “Babamın ilahı bana yardım etti ve beni Paro’nun kılıcından kurtardı.”

5- Musa’nın kayınpederi Yitro da (Musa’nın) iki oğlu ve eşiyle birlikte Musa’nın yanına çöle geldi ve Yücelerinin Dağında kamp kurdu.

6- Musa’ya da “Ben, kayınpederin Yetro, karın ve iki oğlunla birlikte sana geliyorum.” dedi.

7- Musa da kayınpederini karşılamaya çıktı ve ona secde etti ve onu öptü. Birbirlerinin hatırını sordular ve çadıra geldiler.

8- Musa da Yahwe’nin, İsrail için Paro’ya ve Mısırlılara yaptığı şeyleri, yolda karşılaştıkları musibetleri ve Yahwe’nin onları nasıl kurtardığını kayınpederine anlattı.

9- Yetro da Yahwe’nin, İsrail’i Mısırlıların elinden kurtarmak için yaptığı tüm hayırlar için sevindi.

            “טוֹב” (tov), yani hayırlı kelimesi; iyi, güzel ve faydalı gibi anlamları kapsamaktadır.

10- Yetro da dedi ki: “Mısırlıların ve Paro’nun elinden seni kurtaran, halkı da Mısırlıların elinin altından (hakimiyetinden) kurtaran Yahwe kutludur.

11- Yahwe’nin, tüm ilahlardan (yüce olanlardan) üstün olduğunu da artık biliyorum.ı Çünkü kullandıkları kötü şeyde (güçte) onlardan üstündü.

            ı Tevrat yorumcuları, Yetro’nun müşrik olduğunu ve ayetteki bu sözden dolayı da değişik putlara taptığı şeklinde yorumlanmaktadır. Bu ziyareti sırasında da hidayeti bulan Yetro’nun da bu sırada iman ettiği belirtilmektedir. (Raşy. II, 211)

12- Musa’nın kayınpederi Yetro da Yahwe için ola (yakmalık) kurbanı ile şelamim (yenen, dağıtılan) kurbanlar getirdi. Harun ile İsrail’in tüm yaşlıları (liderleri) da Musa’nın kayınpederiyle birlikte yücelerinin huzurunda yemek yemeye geldiler.

13- Ve öyle oldu. Ertesi gün Musa, halkı yargılamak (dini bilgiler öğrenmek ve aralarındaki sorunlar ile ilgili hüküm vermek) için oturdu. Halk da sabahtan akşama kadar Musa’nın çevresinde duruyordu.

14- Musa’nın kayınpederi de onun halka yaptıklarını görünce dedi ki: “Halka yaptığın bu şey de nedir? Neden tek başına oturuyorsun da tüm halk sabahtan akşama kadar senin karşında (ayakta) duruyor?’

15- Musa da kayınpederine dedi ki: “Çünkü halk yücelerden bilgi almak için bana geliyor.

            Sonraki ayetlerden de anlaşılacağı üzere, burada sözü edilen “elohim” (yüceler) yani melekler değil, halkın ileri gelenleri/seçkinleridir.

16- Onların bir şeyi (sorunu) olduğunda bana geliyorlar. Ben de kişi ile diğeri arasında hüküm (karar) veriyorum. Yücelerin kurallarını ve yasalarını da onlara bildiriyorum.”

17- Musa’nın kayınpederi de ona dedi ki: “Yaptığın şey tayyib (iyi, temiz, hoş, faydalı, sağlıklı) değil.

            “ט֖וֹב” (tôwb) sözcüğü İbranicede “iyi, temiz, hoş, faydalı ve sağlıklı” gibi anlamlara gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da “طيب” (tayyib) sözcüğüdür ve aynı anlamlara gelmektedir.

18- Kesinlikle yıpranacaksın! Sen de seninle birlikte olan bu halk da. Çünkü bu, tek başına yüklenemeyeceğin ağır bir yük.

19- Şimdi beni dinle, Sana tavsiyede bulunacağım. Yüceler seninle olsun. Yüceler seninle olsun (senin yerine yargıçlar hüküm versin). Halk için sen de yücelerin önünde ol (Yargıçlar sana danışsın). Sen de sorunları Yücelerin Yücesi’ne bildir.

20- Ve onlara (yücelere) hükümleri (kararları) ve talimatları öğret ve (böylece) yürümeleri gereken yolu ve yapmaları gerekenleri onlara göster.

21- Aynı zamanda da tüm halktan insanlar seçeceksin; Yücelerden korkan, güvenilir ve hak olmayan (haksız) kazançtan nefret eden yetenekli (kadın ve erkek) insanlar çıkar. Bunları da binbaşı, yüzbaşı, ellibaşı ve onbaşı olarak onların (halkın) başına ata.

            Yetro, Musa’ya gösterdiği bu organizasyonla sonraki dönemde Yahudi adliye teşkilatının şekillenmesinde de etkili olmuştur. (Scherman, The Artscroll Tanach. s. 1 79)

22- Halk arasında da her zaman onlar hüküm versinler. Büyük anlaşmazlıkları da sana getirsinler. Küçük anlaşmazlıkları ise kendileri yargılasınlar. Ve seninle yüklenip, üzerindekini (iş yükünü) de hafifletecekler.

23- Eğer bunu yapar, yüceler (halkın liderleri) de seninle mutabık olursa, işte o zaman güç yetirebilirsin. Tüm bu halk da selametle  kendi yerine (barış ve esenlik içinde kabilesine) gider.”

24- Musa da kayınpederinin sözünü dinledi ve dediklerinin tümünü yaptı.

25- Ve Musa, bütün İsrail’den ehil insanları seçti ve onları binbaşı, yüzbaşı, ellibaşı ve onbaşı olarak halkın başına atadı.

            “חַ֙יִל֙” (hayil), güçlü, cesur, asker anlamlarına gelmektedir.

26- Her zaman da halkı bunlar yargıladılar. Büyük anlaşmazlıkları da Musa’ya getirdiler, küçük anlaşmazlıkları ise kendileri çözdüler.

27- Ve Musa kayınpederi ile vedalaştı. O da kendi memleketine doğru yola çıktı. 

 

19. Bab

19:1- İsrailoğullarının Mısır diyarından çıkışlarının 3’üncü ayında, aynı gün (ayın ilk günü) Sina Çölü’ne geldiler.

2- Refidim’den ayrıldılar ve Sina Çölü’ne geldiler ve çölde kamp kurdular. İsrail, orada dağın önünde kamp kurdu.

3- Musa da Yücelerin Yücesinin yanına çıktı. Yahwe de dağdan ona seslendi ve dedi ki: “Yakup’un evine, İsrailoğullarına şunu diyeceksin:

4- “Mısırlılara yaptıklarımı ve sizi kartalların kanatları üzerinde taşıdığımı ve Kendime getirdiğime tanık oldunuz.

5- Şimdi sesimi kesin olarak dinlerseniz (dediklerime kesin olarak itaat ederseniz) ve ahdime sadık kalırsanız, o zaman tüm halklar arasında Benim özel hazinem olursunuz. Çünkü tüm dünya Benimdir.

6- Ve siz, Benim için bir Kohenler Melikliği ve kutsanmış (mübarek kılınmış) bir ulus olacaksınız. İsrailoğullarına söyleyeceğin sözler bunlardır.”

            İbranicede “Kohen” kelimesi genellikle “din adamı” veya “seçilmiş” anlamlarına gelir. Burada Kur’an’daki gibi “tüm alemler (uluslar) üzerine faziletli kılmak” anlamında kullanıldığı kanaati oluşmaktadır.

7- Musa da geldi ve halkın yaşlılarını (liderlerini) çağırdı. Yahwe’nin kendisine emrettiği tüm bu sözleri de onların önüne sundu.

8- Tüm halk da birlikte cevap verdi ve “Yahwe’nin söylediği her şeyi yapacağız.” dediler. Musa da halkın sözlerini Yahwe’ye bildirdi.

            İsrailoğullarının Allah’ın ahdine uyması hususu Kur’an’da şöyle belirtilmektedir:

            “Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi alemlere faziletli (ayrıcalıklı, üstün özellikli) kıldığımı hatırlayın.” (Bakara, 2:47, 22)

             “İsrailoğullarına Kitabı (Tevrat’ı) ve hükmü (yasayı) ve nübüvveti (nebiliği) vermiştik. Onları da güzel rızıklarla besledik ve onları alemlerin üzerine faziletli kıldık.” (Casiye, 45:16)

            “İsrailoğullarını denizden geçirdik, kendi putlarına tapan (ibadet eden) bir halka rastladılar. “Ey Musa! Bize de bunların ilahları gibi bir ilah yap.” dediler. Dedi ki: “Siz gerçekten cahil bir kavimsiniz. Muhakkak ki onların içinde bulundukları yıkılmışlıktır (helak sebebidir), yapıyor oldukları da batıldır (geçersizdir).” Dedi ki: “Sizi âlemler üzerine faziletli kılmışken, size Allah’tan başka bir ilah mı arayayım?” (Araf, 7:138-140)

9- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Seninle konuştuğumu halk da duysun ve sana her zaman iman etsinler (inanıp tasdik etsinler) diye sana koyu bir bulutun içinde geleceğim!” Musa da halkın sözlerini Yahwe’ye bildirdi.

10- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Halka git ve onların bugününü de yarınını da (Benim için) hazırla. Giysilerini yıkamalarına da izin ver.

11- Üçüncü güne de hazır olsunlar. Yahwe, bütün halkın gözü önünde üçüncü gün Sina Dağı’na inecek.

12- Çevredeki insanlara sınırlar koyacaksın ve şöyle diyeceksin: “Kendinize dikkat edin ve dağa çıkmayın, kenarına (dağın eteğine) dahi dokunmayın. Dağa dokunan öldürülecektir!

13- Ve (öldürülene) el değmeyecek. Mutlaka taşlanacak ya da vurulacak! Hayvan ya da insan olsun (fark etmez) yaşamayacak! şofarını sesi uzatıldığında onların da dağa çıkmasına izin verilecek.”

            ı Şofar; Üflenerek çalınmak üzere özel olarak hazırlanan koç, keçi, antilop veya diğer helal hayvanların boynuzundan yapılan bir müzik aletidir.

            Şofar, bu konuda eğitim görmüş Tokea denilen kişiler tarafından çalınır. Sembolik anlamları olan bu notalara uygun olarak üflenir:

Tekia: İlahi çağrıyı ve korumayı simgeleyen çok uzun 1 ses.

Şevarim: İlahi güç karşısında aczi ifade eden 3 kesik ses.

Terua: İlahi birlikteliği simgeleyen coşkulu 9 kısa ses.

14- Musa da (dağdan) halkına indi ve halkı kutsadı. Onlar da giysilerini yıkadılar.

15- Halka da “Üç günlük bir süre için hazır olun ve kadına yaklaşmayın.” dedi.

16- Ve öyle oldu. Üçüncü gün sabah olurken gök gürlemeleri… Ve şimşekler… Ve dağın üzerinde de koyu (yoğun) bir bulut… Ve çok uzun bir şofar sesi… Kamp alanındaki tüm insanlar da titredi.

17- Musa da Yahwe ile buluşmak için halkı kamp alanından çıkardı. Ve dağın eteğinde hazır durdular.

18- Sina Dağı tümüyle sis kaplıydı. Çünkü Yahwe onun üzerine, ateşin içinde indi. Ve onun (dağın) sisi bir fırının dumanı gibi yükseldi ve tüm dağ şiddetle sarsıldı.

19- Şofarın sesi yükselince de Musa konuştu. Yüceler de ona bir ses ile konuştu.

20- Yahwe de Sina Dağı üzerine, dağın tepesine indi. Ve Yahwe, Musa’yı dağın tepesine çağırdı. Musa da çıktı.

21- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Aşağı in ve halka şahitlik ettir. Yahwe’yi görmek için de (sınırı) yıkmasınlar, (yoksa) birçoğu yok olur.

22- Yahwe’ye yaklaşan kohenler de kendilerini kutsasınlar ki Yahwe onlara hücum etmesin.”

23- Musa da Yahwe’ye dedi ki: “Halk Sina Dağı’na çıkamaz. Çünkü Sen, “Dağın çevresine sınırlar koy ve onu kutsal kıl.” diye emretmiştin.

24- Yahwe de ona dedi ki: “Git, aşağı in. Sen, yanında Harun ile birlikte yukarı çıkacaksın. Ancak, kohenlerin de halkın da Yahwe’ye yaklaşmak için (sınırı) yıkmasınlar ki onlara hücum etmesin.”

25- Musa da halkın yanına indi ve (bunları) onlara söyledi. 

 

20. Bab

20:1- Yüceler de tüm bu sözleri söyledi ve dedi ki:  

2- “Seni Mısır diyarından, kulluk (esaret) evinden çıkaran ilahların (En Yüce) Yahwe’si Benim.

3- Benimle birlikte başka ilahların olmayacak.

4- Ve kendin için, yukarıda göklerde olanların da aşağıda yerde olanların da yerin altında veya sularda olanların da hiçbir şeyin de heykelini ya da benzerini (resmini) yapma.

5- Ve onlara secde etme, onlara kulluk (hizmet) da etme. Çünkü Ben, ilahın (En Yücen) Yahwe, kıskanç bir ilahım. Benden nefret eden babalarının suçunu oğullarında da üçüncü ve dördüncü kuşaklarında da hatırda tutan…

            “פֹּקֵ֣ד” (poket), ziyaret etmek, hatırda tutmak ve cezalandırmak gibi anlamlara gelir. Benzer ifade Çıkış, 37:7 ayetinde de vardı: “…Ataların kötülülerinden dolayı oğullarında, torunlarında ve üçüncü ve dördüncü kuşaklarında hatırda tutarım.”

Bu husus ile ilgili olarak Kur’an’da şöyle belirtilmektedir:

“Allah, O’ndan başka ilah yoktur; Kayyum olan Hayy O’dur (Kâinatın nizamını elinde bulunduran, bütün varlıkları koruyup gözeten, onların rızkını ve ecellerini belirleyip takdir eden ve yönetendir. Daima diridir; evrenlerdeki hayatın kaynağıdır ve hayatı elinde tutandır). Kitabı, yanındakileri tasdik edici (doğrulayıcı) olarak hak (bir amaç) ile sana indirdi. Daha önce de insanlara hidayet (kılavuz) olarak Tevrat’ı ve İncil’i indirdi. Furkânı da indirdi. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Ve Züntikam olan Aziz (zalimlerden intikam alan mutlak güç ve otorite sahibi) Allah’tır.” (Ali İmran, 3:2-4)

            “Allah’ın, resullerine verdiği sözden cayacağını sanma! Çünkü Allah, Züntikam olan Aziz’dir (zalimlerden intikam alan mutlak güç ve otorite sahibidir).” (İbrahim, 14:47)

6- Beni sevenlerin ve emirlerime uyanların binlercesi (nesli) için de hesedı ederim.

             ı "חֶ֕סֶד" (hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan, hayırda bulunma, şefaat, adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.

7- Yücen Yahwe’nin adını da boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü Yahwe, adını boş yere ağzına alan kişiyi cezasız bırakmayacaktır. 

8- Şabat gününü de zikret (hatırla), onu takdis et (kutsa).

“Takdis etmek” yani kutsamak, bir şeyi Allah’a ayırmak, onu Allah’a adamak demektir.

9- Ve 6 gün çalışacaksın ve tüm işini (o 6 günde) yapacaksın,

10- 7’nci gün de şabattır (dinlenme günüdür); En Yüceniz Olan Yahwe’nindir. O gün, hiçbir melahaı da yapmayacaksınız. Sen de oğlun da kızın da kulların (hizmetkarların da âmâtın (hanım hizmetkarın) da kapılarındaki (şehrindeki) gerıı de…

            ı “melaha”, yaratıcı iş anlamına gelmektedir. Ancak bu kavramın içine nelerin girdiği Tevrat’ta belirtilmemiş. Yahudi din bilginleri ise, Talmut kitaplarında yapılmaması gereken 39 tane iş belirlemişler.

            ıı “Ger” sözcüğünün anlamı dönme, yabancı, başka dinden Museviliğe geçen demektir.  Tora’da iki tür “ger” olduğu belirtilmektedir.  Bunlar, ger tsedek ve ger toşav’dır.

Ger Tsedek (sadık yabancı/dürüst yabancı) ile; İsrailoğullarından olmadığı halde İsrailoğullarının dinini kabul etmiş kişilerin kastedildiği belirtilmektedir. Bunların Yahudiler ile aynı statüde olduğu belirtilmektedir.

Ger Toşav (yerleşik yabancı, vatandaş olan yabancı) ile de; İsrailoğullarından olmayan ve İsrailoğullarının dinini kabul etmemiş, ancak insanlığın ikinci babası olarak kabul edilen Nuh Nebi ve oğulları ile yapılan misaka (7 Mitsva’ya) uygun yaşayan kişilerin kastedildiği belirtilmektedir. (Nuh ile yapılan antlaşmanın detayları (7 Emir, 7 Yasa), Yaratılış 9:1-11 ayetlerinde yer almaktadır.)

Dolayısıyla; Bir Yahudi’ye bağımlı yaşayan bir Ger Toşav, şabat günü Yahudi için iş yapmayacak.

Açıklama: Tevrat çevirimizde, “Ger Tsedek” için “Sadık yabancı”; “Ger Toşav” için ise “Yerleşik Yabancı” ifadesini kullanmayı uygun gördük.

11- Çünkü Yahwe, gökleri de yeryüzünü de içindekilerini de 6 günde yarattı ve 7’nci günde dinlendi. Bu nedenle Yahwe, şabat gününü mübarek (bereketli) kıldı ve onu kutsadı. 

12- Babana ve annene de saygı göster ki En Yücen Olan Yahwe’nin sana vereceği toprağın üzerindeki günlerin uzun olsun.

13- Ve (İnsan) katletmeyeceksin. 

14- Zina da işlemeyeceksin.  

15- Ve çalmayacaksın. 

16- Akrana (muhatabına) karşı da yalan yere tanıklık etmeyeceksin. 

            Tora’ya göre, mahkemede ifade veren tanıkların yalancı oldukları ispatlanırsa, kurbanlara verilmesi gereken cezaya çarptırılırlar (Yasanın Tekrarı, 19:19).

17- Akranının (bir başkasının) evine de göz dikme! Akranının (bir başkasının) karısına da kuluna (erkek hizmetkarına) da âmâtına (hanım hizmetkarına) da öküzüne de eşeğine de… Ona ait olan hiçbir şeye göz dikme! 

            Bu ayetlerde yer alan 10 Emir'i özetle şu şekilde sıralayabiliriz:

Birinci emir: En Yüce varlığın Yahwe olduğuna iman et.

İkinci emir: Yahve’ye ortak (şirk) koşma. Yahwe ile birlikte başka yüceler edinme.

Bu amaçla da evrenlerdeki ve yeryüzündeki canlı-cansız hiçbir varlığın heykelini veya resmini yapma. Onlara secde etme ve onlara kulluk (hizmet) etme.

Üçüncü emir: Yücen olan Yahwe’nin adını da boş yere ağzına alma.

Dördüncü emir: Şabat gününü kutsamak için zikret (Allah’ın öğretilerini an). O gün çalışma.

Beşinci emir: Babana ve annene saygı göster.

Altıncı emir: (İnsan) katletme. 

Yedinci emir: Zina işleme.  

Sekizinci emir: Hırsızlık yapma.

Dokuzuncu emir: Yalan yere tanıklık etme.

Onuncu emir: Başkasına ait olan hiçbir şeye göz dikme!

18- Ve insanların hepsi, gök gürlemelerine de çakan şimşeklere de şofar sesine de dağın sisine de tanık oldu. Ve insanlar buna tanık oldu ve titrediler ve uzakta durdular.

19- Musa’ya da “Bizimle sen konuş, dinleyelim. Ancak, Yüceler bizimle konuşmasın, yoksa ölürüz!” dediler.

20- Musa da insanlara dedi ki: “Korkmayın! Çünkü Yüceler sizi sınamak için geldi. O’na karşı olan takvanızı sizi günah işlememekten alıkoyacak.

            ı תִּ֣ירְאִ֔” (tira) kelimesi, “saygı duymak, dikkat etmek, korkmak ve utanmak” gibi anlamlara gelmektedir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı da “تَّقْوٰ” "takva" sözcüğüdür. “Allah’a karşı takvalı olmak” da kısaca “Allah’ın rızasını kazanmak için emirlerini yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak” şeklinde tarif edilebilir.

21- Musa, Yücelerin bulunduğu koyu karanlığa yaklaştırıldı, insanlar ise uzakta duruyordu. 

22- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “İsrailoğullarıyla konuş ve  onlara de ki, ‘Sizinle gökten konuştuğuma kendiniz şahit oldunuz.

23- Benimle (birlikte bir başka) ilah (en yüce olan) edinmeyin. Kendinize gümüşten de altından da ilah (put) edinmeyin.

24- Ve Benim için topraktan bir mizbah (sunak) inşa et.  Davarından ve sığırından (seçtiğin) ola kurbanlarını da şelamim kurbanlarını da onun yanında keseceksin ve üzerinde sunacaksın; İsmimin zikredildiği (anıldığı) her yerde de sana geleceğim ve seni mübarek (kutsanmış, bereketli) kılacağım.

Şelamim kurbanı: Bir bölümü kurbanı sunan kişi tarafından yenen, diğer kalanı ise Mizbah (sunak) üzerinde tamamen yakılmak suretiyle Yahwe’ye hediye edilen kurbandır.

Ola kurbanı: Kesilen hayvandan hiçbir şey yenilmeden, mizbah üzerinde tamamının yakılmak suretiyle Yahwe’ye hediye edilen kurbandır. (Bkz: Başlangıç, 8:20)

25- Bana taştan bir sunak yapacağın zaman da onu (taşı) keserek (yontarak) inşa etme. Çünkü kılıcını (keski aletini) onun üzerine kaldırırsan, onu kirletmiş olursun.

26- Çıplaklığın ortaya çıkmasın diye de sunağıma basamaklardan (merdivenle) çıkma. 

            Bu nedenle Mizbah’ta (sunakta) basamaklar değil, bir 1/3 eğimli bir rampa bulunduğu ve kohenler yürürken kaymasın diye de bu rampanın üzerine tuz serpildiği belirtilmektedir.

            Normalde kohenlerin iç donları vardır (ÇIKIŞ, 28:42). Dolayısıyla mahrem yerlerinin görünmesi gibi bir durum mümkün değildi. Ancak Tora, Mizbah üzerinde en küçük bir arsızlığı bile kabul etmez. Bu sebeple donla bile olsa, büyükçe bir adımı bu şekilde tanımlamaktadır.

 

21. Bap

21:1- Önlerine koyacağın hükümler (yasalar) de şunlardır:

2- İbrani bir kul (erkek hizmetkar, köle) satın alırsan, 6 yıl hizmet edecek. 7’ncisinde ise bedavaya çıkacak (ücretsiz karşılıksız özgür olacak).

3- Tek başına (hizmetine) girerse, tek başına çıkacak. Bir kadının sahibiyse, o da onunla çıkacak.

4- Efendisi (rabbi) ona bir eş verirse ve (o kadın) ona oğullar ya da kızlar doğurursa; kadın ve çocukları efendisinin kalacak ve (kendisi) tek başına çıkacak.

5- Kul (hizmetkar), “Efendimi, eşimi ve çocuklarımı seviyorum, (bu nedenle) serbest çıkmayacağım (özgür olmak istemiyorum) diyorsa;

6- O zaman efendisi onu elohimlerin (yücelerin, hakimlerin, din adamlarının) önüne getirecek. Ve (efendisi) onu kapıya ya da kapı eşiğine getirecek ve efendisi bir biz (delgeç) ile kulağını delecek ve (hizmetkar) daima ona kulluk edecek. 

            Kapıdan kastın, şehrin kapısı veya şehrin yöneticilerin toplandığı meclis olduğu yönünde görüş vardır.

7- Ve eğer bir adam kızını âmât (hanım hizmetkar) olarak satarsa; o, erkek kulların yaptığı gibi çıkmayacak (başıboş olarak serbest bırakılmayacak).

8- Onu kendine (nişanlı, eş) belirleyen efendisini memnun etmezse, o zaman (efendisi) onu kurtaracak (özgür kaldığında onun güvende kalmasını sağlayacak). Kendisine aldatıcı davrandığı için de onu yabancıya (Yahudi olmayana) satma hakkı yoktur.

9- Onu oğluyla evlendirirse, kendi kızlarına davrandığı gibi davranacak.

10- (Efendisinin oğlu) kendisine başka bir eş (daha) alırsa, onun yiyeceğinden de giysisinden de vakit haklarından (evlilik haklarından) da eksiltmeyecek.

11- Ve (efendisi) bu üçünü ona yapmazsa, o zaman (kız) ücretsiz olarak çıkacak (karşılıksız olarak serbest kalacak)

12- Adamı vurarak öldüren de mutlaka ölecektir (öldürülecektir).

            “מ֥וֹת יוּמָֽת” (mevt yumat) “ölümle ölecek” ifadesi, genellikle vurgulu bir şekilde “kesinlikle ölecek” anlamını taşımaktadır.

13- Pusu kurmamışsa, Yüceler (melekler) de onu eline verirse (kaza sonucu öldürtürse), işte o zaman senin için (katil için) kaçabileceği bir sığınak belirleyeceğim. 

14- Ve eğer bir adam akranını (bir başkasını) kasıtlı olarak öldürürse; ölsün diye onu (sığındığı) sunağımdan da alacaksın.

            Yüce Allah, merhameti simgeleyen Mizbeaha tutunsa bile, katilin oradan alınıp cezalandırılması gerektiğini söylemektedir.

15- Babasını ve annesini vuran da öldürülecektir. 

            Bu ayete göre anne ve babasını kasıtlı vuranın (öldürmek değil) cezasının ölüm olduğu belirtilmektedir.

16- Adam kaçırıp satan da elinde tutan (esir alan) da öldürülecektir. 

17- Annesine ya da babasına lanet eden de öldürülecektir.

18- Ve eğer insanlar kavga ederse, adam da diğerine taşla ya da yumrukla vurursa ve o (vurduğu) ölmezse ve yatağa mahkum kalırsa;

19- Ayağa kalkıp asa ile dışarıya çıkarsa, onu vuran beraat edecektir. Sadece kaybettiği zamanı (bedelini) ödeyecek ve onun iyileşmesini sağlayacaktır. 

            İbranicedeki “יָק֞וּם” (yakum) da Arapçadaki “يَقُومُ” (yakum) da “ayağa kalkar” demektir.

20- Ve eğer adam, kulunu (erkek hizmetkarını) ya da âmâtını (hanım hizmetkarını) sopayla vurursa ve elinin altında (vurduğu esnada) ölürse, onun intikamı alınacaktır.

            Yahudiliğe göre bir efendinin kölesini birtakım hata ya da kusurları nedeniyle dövme hakkı vardır. Ancak efendiye bu konuda aşırıya kaçma hakkı da verilmemiştir. Ayette sözü edilen kul (erkek hizmetkar) ya da âmâtın (hanım hizmetkarın) Yahudi olmayan kullar (hizmetkarlar) olduğu belirtilir; zira Yahudi kullar efendisinin nezdinde “ücretli çalışan” gibi kabul edilmektedir. (Roş, Tur, ll, 654; Sforno, s. 396-397). Kölesini bu şekilde acımasızca döverken ölümüne neden olan bir efendi, boynu kılıçla vurulmak suretiyle cezalandırılmaktadır. (B.T., Sanhedrin 52b; Raşy, II.266).

21- Ancak bir gün veya iki gün hayatta kalırsa, intikamı alınmayacaktır. Çünkü o (efendisinin) parasıdır. 

22- Ve eğer erkekler kavga ederlerse ve gebe bir kadına vururlarsa ve erken doğum yaparsa; hiçbir zarar gelmezse de yine de (vuran) cezalandırılacaktır. Kadının kocasının belirlediği miktarı, mahkeme yoluyla öder.

23- Ancak bundan sonra bir zarar gelirse, o zaman yaşam yerine yaşam vereceksin.

24- Göze karşılık göz, dişe karşılık diş, ele karşılık el, ayağa karşılık ayak…

25- Yanığa karşılık yanık, yaraya karşılık yara, çürüğe karşılık çürük… 

26- Ve eğer adam, kulunun (erkek hizmetkarının) gözüne ya da âmâtının (hanım hizmetkarının) gözüne vurursa ve onu (gözünü) kaybederse, gözüne karşılık onu serbest (özgür) bırakacaktır.

27- Ve kulunun dişine ya da âmâtının (hanım hizmetkarının) dişine vurursa (ve dişi kırılırsa), dişine karşılık onu serbest bırakacaktır. 

28- Ve eğer bir öküz, bir adamı ya da kadını boynuzlarsa ve (o kişi) ölürse, öküz mutlaka taşlanacaktır, eti de yenmeyecektir. Ancak, öküzün sahibi temizdir (masumdur).

29- Ancak öküz boynuzlamayı alışkanlık haline getirmişse ve sahibine uyarıda bulunulmuşsa, o da onu içeride tutmamışsa (önlem almamışsa) ve bir adamı ya da kadını öldürmüşse; öküz taşlanacak, sahibi de ölecek.

30- Kendisinden fidye (bedel) istenirse, o zaman hayatının fidyesi (bedeli) olarak kendisinden ne istenirse verecek ve onu verecektir.

31- Bir erkek çocuğu da bir kız çocuğu boynuzlarsa, buna göre hüküm verilecektir.

32- Öküz, bir kulu (hizmetkarı) ya da âmâtı (hanım hizmetkarı) boynuzlarsa, efendisine 30 şekel gümüş verecek, öküz de taşlanacak.

Şekel, Hitilerin para birimiydi. Şekel, aynı zamanda bir ağırlık ölçüsüydü. 1 şekel, bugünkü ölçüyle 22,8 gramdı. 30 şekel de 684 gr gümüş etmekteydi.

33- Ve eğer adam bir kuyu açarsa veya adam bir çukur kazarsa ve onu örtmezse ve oraya bir öküz ya da eşek düşerse;

34- Kuyunun sahibi (sorumlusu) onu iyileştirecek (zararı karşılayacak). Parayı da onun (hayvanın) sahibine verecek, leş de (sahibinin) kalacak. 

35- Ve eğer adamın öküzü başkasının öküzüne zarar verirse ve (öteki) ölürse; canlı öküzü satacaklar ve parasını bölüşecekler, ölüyü de bölüşecekler.

36- Ancak öküz boynuzlamayı alışkanlık haline getirmişse ve sahibi onu içeride tutmamışsa (önlem almamışsa); (ölen) öküze karşılık öküz ödeyecek, leş de onun olacak. 

 

22. Bab

22: 1- Adam, öküz ya da koyun çalarsa ve onu öldürürse ya da satarsa; bir öküz için 5 öküz; bir koyun için de 4 koyun ödeyecektir.

2- Hırsız içeri girerken görülür, vurulur ve ölürse; onun kanı (fidyesi, tazminatı) yoktur.

3- Ancak üzerine güneş doğmuşsa (gündüz vakti olmuşsa); onun kan suçu vardır. O da (çaldığının) bedelini ödeyecektir. Eğer bir şeyi yoksa, hırsızlığı nedeniyle (kul olarak) satılacaktır.

4- Öküz, eşek veya koyundan olan çalıntı mal canlı olarak elinde bulunursa, iki katını ödeyecektir. 

5- Adam bir tarlada ya da bağda (hayvanını) otlatırsa ve hayvanını serbest bırakırsa ve hayvan başka bir adamın tarlasında beslenirse; kendi tarlasının (ürününün) en iyisinden ve kendi bağının (ürününün) en iyisinden tazmin edecektir. 

6- Yangın çıkar ve dikenlere sıçrarsa ve yığılmış tahılı yada duran tahılı yada tarlayı küle çevirirse; ateşi yakan, mutlaka karşılığını verecektir. 

7- Adam, yakınına saklaması için para ya da eşya verirse ve bunlar adamın evinden çalınırsa, hırsız da bulunursa; iki katını ödeyecek.

8- Hırsız bulunamazsa; evin sahibi yakınının eşyalarına el uzatmadığına dair elohime (yargıçlara, din adamlarına) yaklaşacaktır.

9- Öküz, eşek, koyun, giysi veya herhangi bir kayıp eşyayla ilgili olarak, biri ‘İşte budur.’ derse; iki tarafın davası elohimin (din adamlarının, yargıçların) huzuruna gelecektir. Yücelerin mahkûm ettiği kişi, yakınına iki katını ödeyecektir. 

10- Adam, bakması için yakınına eşek ya da öküz ya da koyun ya da başka bir hayvan verirse ve (o hayvan) kimse görmeden ölürse ya da yaralanırsa ya da esir alınırsa;

11- Yakınının malına elini uzatmadığına dair Yahwe’nin yemini ikisi arasında olacaktır. (Emanet edilen yemin ederse) sahibi de bunu kabul edecek ve (emanetçi, zararı) ödemeyecektir.

12- Fakat yanındayken çalınırsa, (zararı) sahibine ödeyecektir.

13- (Emanet) parçalanmışsa onu şahit olarak getirsin, yırtılanı da onarmasın. 

14- Ve eğer adam, yakınından borç alırsa ve aldığı şey zarar görürse veya ölürse, (malın) sahibi de yanında değilse, (borç alan) borcunu ödeyecek.

15- Sahibi onun yanındaysa, onu telafi etmeyecektir. Eğer (ödünç alınan mal) kiralık ise, (kiralayan) verdiği kira ücretini kaybeder. 

16- Ve eğer adam, nişanlı olmayan bir bakireyi ayartır ve onunla yatarsa, onun karısı olması için bir çeyiz ödeyecektir (kendisiyle nikah sözleşmesi yapacaktır).

17- (Kızın) babası onu (kızını) adama vermeyi reddederse, bakirelerin çeyizine göre para ödeyecektir. 

18- Büyücünün yaşamasına izin vermeyeceksin.

19- Bir hayvanla yatan (cinsel ilişkiye giren) öldürülecektir. 

20- Yahwe dışında başka ilahlara (elohimlere, yüce olanlara) kurban kesen haramı kılınacaktır.

            ı “חרם” (herem) kökünden türemiş olan יָחֳרַ֛ם (yaharam) fiili sözcüğünün anlamı ile ilgili bazı tereddütlerimiz vardır. Çünkü bir terim hem “hem kutsal kılınmış” hem “adanmış” hem “menedilmiş, dışlanmış, lanetlenmiş” gibi birbirine yakın olmayan hatta birbirine zıt olabilecek anlamlar verilmesi akla ve mantığa uygun görünmemektedir. Bu nedenle de bu terimin geçtiği ayetler çok farklı anlamlarda açıklanmaktadır. Örneğin “yaharam” sözcüğünü öldürülecektir şeklinde çevrildiğini görüyoruz. Oysa bu ayetten önceki ayette “öldürülecektir” sözcüğünün “מ֥ יוּמָֽת וֹת” (môvt yumât) şeklinde çok farklı bir sözcükle anlatıldığını  görüyoruz.

“יָֽחֳרָ֑ם” (yahoram) (haram kılınacaktır) ifadesi “men edilecektir, halkın arasından atılacaktır, kovulacaktır” anlamlarına gelmektedir. Bu sözcükten “kurban kesen öldürülecektir.” anlamı çıkarmanın doğru olmadığı açıkça görülmektedir.

21- Yabancıya da kötü davranmayacaksın ve ona zulmetmeyeceksin. Çünkü siz de Mısır diyarında yabancıydınız.

22- Dul kadına ve yetim çocuğa da sıkıntı vermeyeceksiniz.

23- Onlara bir sıkıntı verirseniz ve eğer bana feryat ederse, onların feryadını mutlaka duyacağım.

24- Öfkem de alevlenecek ve sizi kılıçla öldüreceğim. Karılarınız da dul, çocuklarınız da yetim kalacak. 

25- Aranızda fakir olan halkımdan birine borç verirseniz, ona alacaklı gibi davranmayacaksınız ve ona (borca) faiz yüklemeyeceksiniz.

26- Arkadaşının örtüsünü (elbisesini) rehin alırsan, gün batmadan ona geri vereceksin.

            Rehin, bir malın bir borca karşılık teminat olarak alınmasıdır.

27- Çünkü bu onun tek örtüsüdür ve o derisinin giysisidir. O, neyle yatsın? Bu yüzden de bana feryat ederse duyacağım; çünkü Ben Hanun’um.

            “חַנּ֥וּן” (Hanun) İbranicede “çok lütufkar, şefkatli ve merhametli” demektir. Kur’an’da geçen “Rauf” sıfatı ile aynı anlamlara gelmektedir.

28- İlahlara (yücelere) de sövmeyeceksin, halkının hükümdarına da lanet etmeyeceksin.

29- Olgun ürünlerinin ilkini de sıkılmış ürünleri (şıra, pekmez, zeytin yağı vb) de sunmakta (ondalığını, zekatını vermekte) gecikmeyeceksiniz. Behorunu da bana vereceksin.

Bir annenin doğurduğu ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.

30- Sığırların ve koyunların için de aynısını yapacaksın. (İlk doğan erkek yavru) 7 gün annesinin yanında kalacak, 8’inci gün de onu bana vereceksin.

            İlk doğan erkek hayvanlar da kohenlere (din adamlarına) Allah için verilmektedir.

31- Sizler de Benim mukaddes (kutsal, kudeş) halkım olacaksınız.ı Kırda (doğada) parçalanmış hayvanın etini de yemeyin. Onu köpeklere atın. 

            Yüce Yahwe’nin, ilahi kitapta belirttiği emir ve yasaklarına uyanların mukaddes kabul ettiği unutulmamalıdır.

 

23. Bab

23:1- Yalan olan bir duyumu (haberi) yayma. Haksız yere tanıklık yapmak için de şerlilerle işbirliği yapma.

2- Şer işleyen kalabalığın ardından da gitme. Bir anlaşmazlıkta tanıklık ettiğinde de kalabalığın yanında durarak adaleti saptırma.

3- Anlaşmazlıkta, fakir bir adama da iltimas etme (özel muamele yapma)

4- Düşmanının dahi kaybolmuş sığırını ya da eşeğini görürsen, onu mutlaka ona geri ver. 

5- Senden nefret edenin eşeğinin yükün altında çöktüğünü de görürsen yanından geçip gitme. Onu, onunla birlikte salıvereceksin (o kişiye yardım edip yükü eşekten indireceksin)

6- Fakirin davasında da kararı (zengin lehine veya aleyhine) saptırma.

7- Yalan sözden de uzak dur. Masum ve suçsuzu da ​​öldürme. Çünkü suçluyu cezasız bırakacak değilim.  

8- Rüşvet de alma. Çünkü rüşvet, gözleri kör eder, tsadiklerin (doğruların, adil olanların) da sözlerini ifsat eder (gerçeği çarpıtmalarına neden olur).

            “שֹּׁ֙חַד֙” (şohad), rüşvet demektir.

9- Yabancıya (memleketinize sığınmış olana, garibe) da zulmetme. Bir yabancının yüreğini (ruh halini) bilirsiniz. Çünkü Mısır diyarında (siz de) birer yabancı idiniz.

10- Toprağını da 6 yıl ek, onun mahsulünü de topla.

11- Ancak, 7’nci yıl onu dinlenmeye (nadasa) bırak ve onu terk et. Halkının miskinleri da ondan (muhtaçlar da o yıl yetişen mahsulden) yesin. Arta kalanı ise yaban hayvanı yiyecek. Bağın ve zeytinliğin için de aynı şekilde davranacaksın.

12- 6 gün yapman gerekeni (işini) yap, ancak 7’nci gün (sebt, şabat, cumartesi) dinleneceksin. Öküzün de eşeğin de dinlensin. Âmâtının (kadın hizmetkarının) oğlu da ger toşav (yerleşik yabancı, vatandaş olan yabancı) da rahatlasın.

13- Sana söylediğim her şeye de uymaya çalış. Başka ilahları (yüceleri) da zikretme (anma), ağzından duyulmasına da izin verme.

14- Yılda 3 kez de Benim adıma hac (bayram, festival) yap.

15- Matsa Haccını (bayramını) da gözeteceksin (kutlayacaksın). Sana emrettiğim gibi de Abib ayında belirlenen zamanda 7 gün matsa yiyeceksin. Çünkü Mısır’dan o ayda çıktın. Kimse de önümde boş görünmeyecek.

            Matsa; mayalanmamış ve fermente edilmemiş yiyecek demektir.

Yılın ilk bayramı olan fısıh, Yahudilerin en önemli bayramlarından biridir. Abib (Nisan) ayının 14. gününden 21. gününe kadar olan 7 gün olduğu belirtilmektedir. Bayramın kutlanmasındaki temel sebep. İsrailoğullarının Mısır'dan çıkıp özgürlüklerine kavuşmalarıdır. Fısıh, arpa hasadı dönemine rast geldiği için tarım bayramı olarak da kutlanmaktadır. Yahudiler tarafından en çok ilgi gören bu bayramın ilk ve son günü “yom for” olarak adlandırılmaktadır. Bu günlerde herhangi bir işin yapılması kesinlikle yasaktır. (Levililer 23:5)

16- Tarlaya ektiğin mahsulün ilk ürününü biçtiğin Şavout Haccınıı (Haftaların Bayramını) da (gözet). Yıl sonunda, tarladan mahsulünü topladığında Asif Haccınııı (Toplama Bayramını) da (gözet/kutla).

            ı Şavuot Haccı, Sivan ayının 6. günü kutlanan bir Yahudi bayramıdır. Genelde Mayıs ya da Haziran ayının ilk yarısına denk gelir. Şavuot, Allah’ın Sina Dağı’nda toplanan İsrail milletine Tevrat’ı vermesinin yıl dönümünü anar. İlk Meyvelerin Günü (Yom ha-Bikkurim) olarak da adlandırılır.

            ıı Asif Haccının diğer adı “Sukot Bayramı’dır. “Çardaklar (bayramı)” anlamına gelen “Sukot'', Yahudi takviminin en önemli günlerinden olan Kefaret Günü'nden (Yom Kipur) 5 gün sonra, Tişri ayının 15’inci günü kutlanmaktadır. 8 gün süren bu bayram Yahudilerin Mısır'dan Çıkış'tan sonra Kenan diyarına ulaşmadan önce 40 yıl boyunca çölde topladıkları çalılarla inşa ettikleri çardaklarda yaşamalarının anısına kutlanmaktadır. Tevrat'ta Yahudilere bu bayramda 7 gün boyunca çardaklarda yaşamaları emredilir. (Levililer 23:42, 43). Yahudiler, Kenan topraklarına yerleştikten sonra göçebe hayatını bırakarak yerleşik hayata geçmiş ve kendi mahsullerini ekip biçmeye başlamışlardı. Bu süreçte “Sukot”, hasat zamanına denk geldiği için bayram Çardaklar bayramı (Hac ha-sukot) yanında “(Hasat)Toplama bayramı” (Hac ha-asif) olarak da adlandırılmaya başlamıştır.

17- Yılda 3 kez de tüm erkeklerin, Rabbin Yahwe’nin huzurunda görünecekler.

18- Pıshımın (Fısıh kurbanının) kanını hamets ile sunmayacaksın. Bayramımın yağı da bütün gece sabaha kadar kalmayacak.

            “הַפָּ֑סַ” (pesah) Bayramına, günümüzde Fısıh Bayramı veya Paskalya Bayramı denmektedir.

            Hamets, mayalanmış ve fermente edilmiş yiyecek demektir.

19- Toprağının ilk ürününün en iyilerini de Yücen Olan Yahwe’nin Evi’ne getireceksin. Oğlağı da annesinin sütünde pişirmeyeceksiniz.

            Burada, o dönemde putperestler arasında yaygın olan bir bayram kutlaması şekline gönderme yapıldığı belirtilmektedir. Bu putperest kutlamada hayvan yavrularının süt ile özellikle de kendi annelerinin sütleri içinde pişirildiği belirtilmektedir.

20- İşte, bir meleği önüne gönderiyorum. Seni yolda koruyacak ve hazırladığım yere (yurda) o getirecek.

21- Ona dikkat et. Sesine (dediklerine) itaat et ve ona itaatsizlik etme. Çünkü suçlarınızı bağışlamayacaktır. Çünkü İsmim, onun içindedir.ı

                        “İsmim, onun içindedir.” ifadesinin “Benim adıma konuşuyor olacak.” veya “Beni Temsil ediyor.” şeklinde anlaşılması gerektiği yönünde görüşler vardır.

22- Eğer onun söylediklerini dinler, dediklerime de uyarsan; o zaman düşmanlarına düşman, hasımlarına (karşıtlarına) hasım olurum.

23- Zira meleğim önünde gidecek ve seni Amorilere, Hitilere, Perisilere, Kenanlılara, Hivilere ve Yebusilere (onların diyarına) getirecek, Ben de (onları) yok edeceğim.

24- Onların ilahlarına da secde etmeyeceksin, kulluk (hizmet) da etmeyeceksin. Onların yaptıkları gibi de (adetlerini) yapmayacaksın. Ancak, onları (putlarını, ilah edindikleri varlıkları) tamamen devireceksin, direklerini de (kutsal saydıkları dikili taşlarını) parçalayacaksın.

Bu ayetlerde sözü edilen kavimlerin, yapmış oldukları ahlaksızlıklarından ve sapıklıklarından dolayı Yüce Allah tarafından Kenan diyarından söküp atıldıkları Levililer Kitabı’nın 18:25 ayetinde belirtilmektedir. Ancak yine aynı Babın 26-30’uncu ayetlerinde Yüce Allah, emrettiği kurallara uymamaları durumunda söz konusu topraklardan kendilerini de söküp atacağını İsrailoğullarına söyleyerek onları uyarmaktadır.

25- İlahınız (Yüceniz olan) Yahwe’ye de kulluk (hizmetkarlık) edin. O, ekmeğini ve suyunu mübarek (bereketli) kılacak. Ben de yakınındaki hastalığı kaldıracağım. 

26- Ve memleketinde kimse düşük yapmayacak ve kısır olmayacak. Günlerinin sayısını da yerine getireceğim (hayatını sağlıklı ve güzel yaşamanı sağlayacağım).

27- Önünden de heybetimi göndereceğim ve karşına çıkacak tüm insanları rahatsız edeceğim. Bütün düşmanlarının da sana arkalarını dönmelerini (önünden kaçmalarını) sağlayacağım.

28- Yabanarısını da göndereceğim ve Hivileri ve Kenanlıları ve Hitileri senin önünden kovacak.

            Burada, Yasanın Tekrarı, 7:20 ve Yeşu, 24:12 ayetinde geçen “yaban arıları” ifadesi, putperest ulusların gücünü kırmak ve İsrailliler istilalarını yaptıklarında onları daha kolay bir av haline getirmek için ilahi olarak gönderilen her türlü bela veya bela olabilir. “Yaban arısı”, III. Ramses yönetimindeki Mısır da olabilir. Çünkü İsrailoğullarının çölde kaldığı 40 yıllık zaman zarfından Filistin'i işgal eden ve Hititlerin (Khita) gücünü zayıflatmış olabilirler.

29- Fakat senden önce bir yıl içinde (onları) kovmayacağım ki o yurt ıssız kalmasın ve yaban hayvanları sana karşı çoğalmasın.

30- Ve onları azar azar önünden kovacağım ki (nüfus olarak) çoğalabilesin ve yurdu miras alabilesin.

31- Senin Pervazını da Kızıldeniz’den Filist Denizi’ne kadar ve çölden nehre (Fırat’a) kadar belirleyeceğim. Çünkü o diyarda yaşayanları ellerinize teslim edeceğim, siz de onları önünüzden kovacaksınız.

            Filist Denizi (Güney Akdeniz) ile Kızıldeniz, vadedilen toprakların kuzey ve güney sınırlarını; Çöl ile Nehir (Fırat) de doğu ve batı sınırlarını belirler.

32- Onlarla da ilahlarıyla (yüceleriyle) de antlaşma yapmayacaksın.

33- Bana karşı bir hata (suç) işlemesinler diye de senin yurdunda ikamet etmeyecekler. Onların ilahlarına kulluk (hizmetkarlık) edersen, bu senin için bir tuzak olacaktır. 

 

24. Bab

24:1- Ve (bir melek) Musa’ya dedi ki: “Sen, Harun, Nadab, Abihu ve İsrail’in yaşlılarından (liderlerinden) 70 (kişi), Yahwe’ye (Yücelerin Dağı’na) çık ve uzaktan secde edin.

            Nadab ile Abihu, Harun Nebi’nin oğullarıdırlar. (Çıkış, 6:23)

Yahwe için yapılan secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27; 20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10

2- Sadece Musa Yahwe’ye yaklaşacak, fakat onlar yaklaşmayacaklar. Halk da onunla birlikte yaklaşmayacak.”

3- Musa da çıktı. Yahwe’nin tüm sözlerini de tüm yasalarını (emirlerini) da halka anlattı. Tüm halk da bir ağızdan cevap verdiler ve “Yahwe’nin söylediği tüm sözleri yapacağız.” dediler.

4- Musa da Yahwe’nin tüm sözlerini yazdı ve sabah erkenden kalktı ve İsrail’in 12 kabilesine göre dağın altında 12 sütunlu bir mizbah (sunak) inşa etti.

5- İsrailoğullarının gençlerini da gönderdi. Bunlar, ola kurbanları sundular, Yahwe için de Şelamim kurbanları (olarak) boğalar kestiler.

Şelamim kurbanı: Bir bölümü yenen, diğer kalanı ise sunak üzerinde tamamen yakılmak suretiyle Yahwe’ye hediye edilen kurbandır.

Ola kurbanı: Kesilen hayvanın tamamı sunak üzerinde yakılmak suretiyle Yahwe’ye hediye edilen kurbandır. (Bkz: Başlangıç, 8:20)

6- Musa da kanın (kurbanların kanının) yarısını aldı ve çanaklara koydu. Kanın yarısını da sunağa serpiştirdi.

7- Ahit (Antlaşma) Kitabını da aldı ve halkın huzurunda okudu. Onlar da “Yahwe’nin söylediği her şeyi yapacağız ve dinleyeceğiz (itaat edeceğiz).” dediler.

            İsrailoğullarının başta uyacaklarına söz verdikleri emirlerin (Çıkış 20:1-6, 12; 22:20-23; 23:10-11, 13, 21) bir kısmına uymadıkları görülecektir. Bunun en güzel örneği de Musa 40 günlüğüne Sina Dağı’na gidince yaptıkları bir altın buzağıya taparak Allah’a şirk koşmalarıdır. (Çıkış 32. Bab).

8- Musa da kanı aldı ve halkın üzerine serpiştirdi ve “Bu, Yahwe’nin sizinle tüm bu sözler üzerine yapmış olduğu ahdin kanıdır.” dedi.

9- Ve Musa ve Harun ve Nadab ve Abihu ve İsrail yaşlılarından (liderlerinden) 70 kişi (dağa) çıktı.

10- Ve İsrail’in Yücesi Olanıı gördüler. Ayaklarının altında da gökyüzünün berraklığında safir taşından bir döşeme…

ı אֱלֹהֵ֣י יִשְׂרָאֵ֑ל” (elohe İsrayil) ifadesi Torada 1, Tevrat’ın tamamında ise 28 defa geçmektedir. Bunların 23’ünde ise “ַֽיהֹוָ֖ה אֱלֹהֵ֣י יִשְׂרָאֵ֑ל” (Yahwe elohe İsrayil) “İsrail’in Yücesi Olan Yahwe” şeklinde geçmektedir.

Yapılan incelemede; diğer yerlerde Yahwe’nin kastedildiği görülmüştür. Dolayısıyla burada da Yahwe’nin kastedildiği kanaati oluşmaktadır.

11- Ve eli, İsrailoğullarının asillerinin (seçkin 70 kişinin) üzerinde değildi (elini onlara uzatmadı). Yüceleri (elohim: seçkin, yüce melekleri) de gördüler, yediler ve içtiler. 

12- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Dağa çık ve orada bekle. Onlara da yasaları ve buyrukları öğretmen için sana yazdığım taş levhaları  vereceğim.”

13- Musa da yardımcısı Yeşu da ayağa kalktı. Musa da Yücelerin Dağı’na çıktı.

14- İhtiyarlara da “Biz, yanınıza dönünceye kadar bizi bunun (halkın) içinde bekleyin. Harun ve Hurı da işte sizinledirler. Kimin bir sorunu varsa onlara gitsin.” dedi.ıı

            ı Hur’un, Yahuda kabilesine mensup olduğu ve Harun Nebinin kız kardeşi olan ve aynı zamanda Nebi de olan Meryem’in eşi veya kayınpederi olduğu belirtilmektedir (Çıkış, 31:2). Yaklaşma Çadırının mimarı da olan Hur, İsrailoğullarının önemli liderlerden biridir (Çıkış, 17:10).

            ıı Musa, kayınpederi Yetro'nun tavsiyesi üzerine halk arasındaki sorunları çözmeleri için kabilelerin içerisinden yargıçlar tayin etmişti. Bu görevliler çözebilecekleri davaları çözüyor; karmaşık davaları ise Musa’ya sunuyorlardı (Çıkış 18:26). Bu ayetten, Harun ve Hur’un, bu karmaşık davaları çözmek üzere yokluğunda Musa'ya vekalet ettikleri anlaşılmaktadır. (İbn Ezra, II, 528; Raşy, II, 315; Roş, Tur, II, 678)

15- Ve Musa dağa çıktı. Ve bir bulut dağı kapladı.

16- Ve Yahwe’nin ihtişamı Sina Dağı’nda belirdi. Ve bulut onu (dağı) 6 gün kapladı. 7’nci gün de bulutun içinden Musa’yı çağırdı.

            Yüce Yahwe’nin Musa Nebi ile ilk 6 gün konuşmadığı anlaşılmaktadır. Bu 6 gün, Musa Nebi’nin maddi ve manevi olarak  hazır hale gelebilmesi için geçirmiş olduğu bir arınma süreci olabilir. Çünkü benzer bir talimat da İsrailoğulları için verilmişti (Çıkış 19:10-15).

17- Yahwe’nin ihtişamı da İsrailoğullarının gözünde dağın tepesindeki yakıp tüketen bir ateşe benziyordu.

18- Musa da bulutun içine girdi ve dağa çıktı. Ve Musa, 40 gün 40 gece dağda kaldı. 

 

25. Bab

25:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

2- “İsrailoğullarıyla konuş ve onlara de ki: ‘Bana bir teberrüı getirsinler. Yüreği istekli (gönüllü) olan her adamdan da teberrü alsınlar.

            ı “תְּרוּמָ֑ה” (teruma) sözcüğü, “kurban, bağış, katkı, hediye, ödenek, yardım ve teberru” gibi anlamlara gelmektedir. “Teruma” esasen kişinin Allah rızası için malından özellikle de ürünlerinden içinden gelerek belli oranlarda yaptığı bağış anlamına gelmektedir. Terumanın herhangi bir zorlama olmaksızın yapıldığı için de “yüce bağış” olarak isimlendirilmesi oldukça yerindedir. Tevrat'ta teruma’nın değişik türlerinden bahsedilir. Bunlar İsrailoğulları erkeklerinden alınan yarım şekel: ilk tahıl ve meyvelerden yapılan sunu (bikurim), hazırlanan hamurlardan ayrılıp kohene takdim edilmesi gereken sunu (hala), şelamim kurbanları ile birlikte takdim edilen pideler (hal-lot); Levililere takdim edilen onda birlik pay (terumat ha-ma'aser) ile toprak, şarap ya da yağdan Kohenlere verilmesi gereken paylar (terumat ha-kohanim) gibi, çok farklı kalemlerden oluşmaktadır. Bu bapta ise Mesken'in (Mişkan) inşası için yapılacak gönüllü bağışlardan bahsedilmektedir. Bu bağışlar, meyve, inci ya da değerli taş gibi parasal değeri olan şeyler değildir. Mesken için kabul edilenler, Mesken'in yapımında bizzat kullanılabilecek 13 kalemden oluşan şeylerdir. (Tefsirü't-Tevrat bi'l-Arabiyye, (N. Arslantaş Çev.). İstanbul. TYEKB Yayınları (2018). I. 894,895)

3- Onlardan alacağınız teberrü da şudur: Altın ve gümüş ve bronz,

4- Ve gök mavisi ve erguvan (morumsu pembe) ve kırmızı iplik ve ince keten ve tiftik,

5- Ve (tabaklanmış) kırmızı boyalı koç derileri ve tehaş derileri ve akasya ağacı,

            Tehaş’ın yabani koç, fok balığı, deniz ineği, porsuk olduğu yönünde farklı görüşler vardır.

6- Kandil için de yağ (saf zeytinyağı), mesh yağı, buhur (koku tütsüsü) için de baharatlar (kokular),

7- Ve efod (yelek) ve hoşene (göğüslüğe) yerleştirmek için şoham taşları ve başka değerli taşlar.

            Şoham taşı: Oniks, akik, yakut gibi kırmızı renkli değerli taşları kapsadığı belirtilmektedir.

8- Bana da bir Mikdaş (makdis: Kutsal Mekan) inşa etsinler ki aralarında yaşayayım.

            Yahwe’ye kulluk etmek amacıyla kurulacak bu yer Mikdaş (makdis; kutsal mekan) olarak isimlendirilmiştir. Normalde bu Çadır Mabedin adı, bir sonraki ayette (Çıkış, 25:9) da zikredildiği üzere “Mişkan”dır. Mişkan, mesken anlamına gelmektedir.

Mikdaş, sonraki dönemlerde Süleyman Nebi zamanında inşa edilen mabedin (Beyt-i Makdis’in) adı olacak ve bu şekilde şöhret bulacaktır.

Günümüz kimi Yahudi ve Hristiyan grupların inancına göre; Burada bir Mikdaş (makdis; kutsal mekan) inşa edilmesinin emretmesi, bu emrin sadece o döneme değil, tüm tarihe ait olduğunu öğretmektedir. Beyti Makdis’in tekrar inşa edilebilmesi için Maşiah’ın yani Mesih’in gelmesi gerekmektedir. Gelecek olan Mesih, Yahudi milletinin kurtarıcısı olacağı düşünülmektedir.

9- Mişkanı (meskeni; Kutsal Çadırı) da eşyalarını da sana göstereceğim şekilde yapacaksın.

            Mişkan’ın nasıl olacağı bu kitabın (Çıkış) 26’ncı babında (26. bap) detaylıca anlatılmaktadır.

            Mesken’e Tevrat’ta farklı isimler de takılmıştır: 1- “Mişkan” “Yahwe’nin İsrailoğulları arasında barındığı yer” (Çıkış) 25:9); 2- “Rabbin Meskeni” anlamında “Mişkan Adonay'' (Levililer 17:4); 3- “Ahid levhalarının bulunduğu yer” anlamında “Şehadet meskeni” [Çıkış (Şemot) 38/21];

10- Akasya ağacından da bir sandıkı yapsınlar; uzunluğu 2,5 ama (120 cm), genişliği 1,5 ama (72 cm), yüksekliği de 1,5 ama.

            ı Burada yapılması emredilen, Ahit Sandığı’dır. “וַֽאֲר֨וֹן בְּרִית” “Ahit Sandığı ifadesi ise ilk defa Sayılar, 10:33 ayetinde kullanılmaktadır.

11- Onu da saf altınla kaplayacaksın. İçini de dışını da kaplayacaksın. Üzerine de etrafını çevreleyen altından bir taç (pervaz) yapacaksın.

12- Ona da 4 altın halka atacaksın. Bunları da 4 ayağına takacaksın; bir yanında iki halka, diğer yanında da iki halka olacak.

13- Akasya ağacından da direkler (kollar) yapacaksın. Onları da altınla kaplayacaksın. Kolların her biri de 10 ama (480 cm) uzunluğunda olacak.

14- Bu kolları da sandığın yanlarındaki halkalara yerleştireceksin.  Sandık bunlarla taşınacak.  

15- Kollar sandığın halkalarında olacaklar. Oradan alınmayacaklar.

16- Sana vereceğim şehadetiı (kanıtı) de sandığa koyacaksın.

            ı Şehadet'in (Edul) Tevrat (Tora), Tevrat'ın o güne kadar kayda geçen kısımları ya da On Emir'in yazılı olduğu levhalar olduğu şeklinde yorumlar vardır.

17- Saf altından da bir sandık örtüsü yapacaksın. Uzunluğu 2,5 ama (120 cm) ve genişliği 1,5 ama (72 cm)

18- Altından da iki kerubi yapacaksın. Bunları da kapağın (sandık kapağının) iki ucuna dövme işi yapacaksın.

            Kerubilerin (Keruv), gücü ve ihtişamı temsil eden melekler oldukları yönünde bir görüş vardır. Bu meleklerin kanatlı ve insan yüzlü oldukları yönünde de bir görüş vardır. “Kerubi” (kerubiler) sözcüğü ilk olarak Tevrat’ın Başlangıç Kitabında (3:24) geçmektedir. 

19- Bir uçta bir kerubi, diğer uçta da bir kerubi yap. Kerubileri de (kapağın) iki ucunda kapakla tek parça yapacaksın.

20- Kerubiler de kanatlarını yukarıya açmış, yüzleri de birbirine bakacak şekilde kanatlarıyla kapağı örtecekler. Kerubilerin yüzleri de kapağa doğru olacak.

21- Kapağı da sandığın üzerine yerleştireceksin. Sana vereceğim şehadeti (kanıtı) de sandığa koy.

22- Seni de orada huzuruma çağıracağım ve seninle kapağın üzerinden, Şehadet (tanıklık) Sandığının üzerindeki iki kerubinin arasından, İsrailoğulları ile ilgili olarak sana emredeceğim her şeyi söyleyeceğim.

23- Akasya ağacından da bir masa yap. Uzunluğu 1 ama (96 cm) ve genişliği 1 ama (48 cm) ve yüksekliği 1,5 ama (72 cm) olacak.

24- Onu da saf altınla kapla. Onun etrafına da altından bir taç yap.

25- Çevresine de bir tefah (8 cm) genişliğinde bir kenarlık yap. Çevresine de altın bir taç (pervaz) yap.

26- Onun (masa) için de 4 altın halka yap. Bu halkaları da onun 4 ayağının üzerindeki 4 köşeye koy.

27- Masayı taşıyacak kolların yerleştirileceği halkalar da kenara yakın olacak.

28- Kolları da akasya ağacından yap ve onları altınla kapla. Masa  onlarla taşınacak.

29- (Masanın) ekmek kalıplarını da kaşıkları da kapaklarını da kaselerini de yap. Onları saf altından yap.

30- Sen de 100 (varlık) ekmeğini her zaman önümdeki masaya koyacaksın. 

            Her Sept (Şabat) günü yenileri ile değiştirilen ve Harun ile oğulları (kohenler/Levililer) tarafından sadece kutsal mekanda yenen bu ekmeklerin hazırlanışı Levililer 24:5-9 ayetlerinde anlatılmaktadır.

31- Saf altından da bir menora (şamdan) yap. Şamdan tek parça olacak. Kaidesi de gövdesi (kolları) de kaseleri da topuzları da goncaları da (dövülmüş işçilik ile) kendisinden olacak.

32- Şamdanın yanlarından da 6 dal çıkacak. Şamdanın 3 dalı bir yanından, 3 dalı da diğer yanından çıkacak.

33- Her bir dalda da badem çiçeğine benzer 3 kase ve 1 tomurcuk ve 1 gonca… Diğer dalda ise badem çiçeğine benzer 3 kase ve 1 tomurcuk ve 1 gonca… Şamdandan çıkan 6 dal için.

34- Şamdanın içinde de badem çiçeğine benzer 4 kase ve onun tomurcukları ve goncaları…

35- Ondan (zıt yönlere çıkan ilk) çift dalın altında 1 topuz. Ondan (çıkan) çift dalın altında da 1 topuz, ondan (çıkan) çift dalın altında da 1 topuz. Şamdandan çıkan 6 dal için de…

36- Topuzları da dalları da kendinden olacak. Tümü de onunla saf altından dövülmüş yekpare...

37- Kandillerini de 7 tane yap. Kandillerini yaktığında kendine de ışık verecek (kendisini aydınlatmak).

38- Onun maşası da tepsisi (küllük, enfiyesi) de saf altından…

39- Tüm bu kaplarla birlikte 1 kikar (68.4 kg) saf altın olacak.

40- Dağda sana gösterilen modeli de gözlemle ve (ona uygun olarak şamdanı ) yap. 

            Şamdanın merkezi ve yan kollarının kalınlığının yaklaşık 3 cm çapında olduğu, merkezi ve kenar kolların toplam uzunluğunun da toplam 5 m civarında olduğu belirtilmektedir.

 

26. Bab

Mişkanın Örtülerinin Özellikleri

26:1- Mişkanı (meskeni) da gök mavisi ve erguvan ve kırmızı ince dokunmuş ketenden 10 bezden yapacaksın. Üzerlerini de maharetli bir dokumacının işi olan Kerubilerin resmini işleyeceksin.

            Bu bap, Mesken (Mişkan) örtülerinin anlatımıyla başlamaktadır. Mesken için yapılan 3 veya 4 örtünün ikisi kumaştan, ikisi de hayvan derisinden imal edilecektir (1-13). Örtünün anlatımından sonra Mesken için akasya ağacından yapılacak kalasların boyut ve şekilleri tarif edilmiştir. Örtü ve perdelerin aralarına gerilecek şekilde yere dik bir konumda yerleştirilecek bu kalaslar, Mesken için duvar işlevi görecekti (15-30). Bu bap, Mesken ile Ahit Sandığının bulunduğu yeri ayıran perdenin (parobet) tarifiyle tamamlanmaktadır (31-37)

2- Her bezin uzunluğu da 28 ama (384 cm), her bezin genişliği de 4 ama (192 cm) olacak. Bezlerin ölçüsü de aynı olacak.

3- 5 bez de birbirine bağlanacak, diğeri de birbirine bağlı 5 bez olacak.

4- Birinci grupta en dıştaki bezin kenarına gök mavisi ilmekler yapacaksın. İkinci gruptaki bezin de en dıştaki kenarını aynı yapacaksın.

5- Bir bezde 50 ilmek, bezin ikinci bağlantı yerindeki ucuna da 50 ilmek yapacaksın. Döngüler (karşılıklı olarak) de birbirine bakacak.

6- Ve 50 altın çengel yapacaksın. Mesken (çadır) bir bütün olsun diye de perdeleri tokalarla birbirine bağlayacaksın.

7- Meskenin üzerine de çadır olarak tiftikten bezler yapacaksın. 11 bez yapacaksın.

8- Her bezin uzunluğu da 30 ama (14,40 m), her bezin genişliği de 4 ama (1,92 m) olacak. 11 bezin ölçüsü de tek olacaktır.

Bu bezlerin uzunluğu 14,40 m, genişliği de 1,92 m olacak

9- 5 bezi ayrı, (diğer) 6 bezi de ayrı birleştireceksin. Altıncı bezi de çadırın ön tarafına ikiye katlayacaksın.

10- Birinci gruptaki en dıştaki bezin kenarında da 50 ilmek, ikinci grupta en dıştaki bezin kenarında da 50 ilmek yapacaksın.

11- Ve 50 bakır çengel yapacaksın. Tokaları da halkalara geçireceksin ve çadır bezini birleştireceksin ki tek bir parça olsun.

12- Mişkan bezinin artan kısmı da aşağı sarkacak. Artan yarım parça da çadırın arka kısmından aşağı sarkacak.

13- Mişkan bezinin boydan olan fazlalığı da çadırın yanlarından birer ama sarkacak ve her iki yanı kapatacak.

14- Mişkanın üzerine de kırmızı boyalı koç derilerinden bir örtü, en üste de fok derilerinden bir örtü yapacaksın.

15- Mişkanın çerçevelerini de akasya ağacından dik yapacaksın.

            Kalaslardan yapılan bu çerçeveler ve onlara gerilen örtüler, Mişkan (Mesken) için duvar işlevi görecektir.

16- Bir çerçevenin uzunluğu 10 ama (480 cm), her bir çerçevenin genişliği de 1,5 ama (72 cm) olacak.

17- Her çerçevede de karşılıklı iki delik olacak. Çadırın tüm çerçevelerini de böyle yapacaksın.

18- Böylece çadırın çerçevelerini yapacaksın. Necef’e, yani güneye bakan tarafı için 20çerçeve olacak.

19- 20 çerçevenin altına da üzerinde birer yuva olan 40 gümüş kaide (tabanlık) yapacaksın. Böylece her çerçevenin altındaki 2 geçme için 2 de yuva olacak.

20- Mişkanın diğer yanı, yani kuzey tarafı için de 20 çerçeve…

21- Ve 40 gümüş kaide (tabanlık) yapacaksın. Her çerçeve için de iki yuva olacak.

22- Mişkanın batıya bakan arka tarafı için de 6 çerçeve yapacaksın.

23- Arka kısımdaki her iki köşeye destek için de 2 çerçeve yapacaksın.

24- Bunlar çift çerçeve şeklinde olacak. Alt kısmı ayrık duracak ve tepede baştaki halkada birleşecekler. 2 çerçeve de böyle olacak, köşe desteği görevi yapacaklar.

25- Böylece 8 çerçeve ve her çerçeve için 2 kaide (tabanlık) olmak üzere 16 gümüş kaide (tabanlık) olacak.

26- Akasya ağacından da kirişler yapacaksın. Çadırın bir yanındaki çerçeveler için 5 kiriş,

27- Diğer yanındaki çerçeveler için de 5 kiriş. Batıya bakan arka taraftaki çerçeveler için de 5 kiriş olacak.

28- Çerçevelerin ortasındaki kiriş de bir uçtan öbür uca geçecek.

29- Çerçeveleri de altınla kaplayacaksın, kirişlerin geçirileceği halkaları da altından yapacaksın, kirişleri de altınla kaplayacaksın.

30- Mişkanı da dağda sana gösterilen örneğe göre kuracaksın.

Mişkan ile Ahit Sandığının bulunduğu yeri ayıran perdenin tarifi

31- Ve erguvan yün ve gök mavisi ve kırmızı iplerden bükülmüş ince ketenden bir perde yapacaksın. (Bunlara), maharetli işçilikle kerubiler (resimler) yapılacak.

32- Perdeyi de akasya ağacından yapılmış ve altınla kaplanmış 4 direğin üzerine asacaksın. Direklerdeki askılar da altından olacak. Direkler de gümüşten yapılmış 4 kaidenin üzerinde duracak.

33- Perdeyi de çengellerin alt tarafına asacaksın. Şehadet Sandığını da perdenin arkasındaki iç kısma getireceksin. Perde, Kutsal Yer ile En Kutsal Yeri (Ahit Sandığının bulunduğu yeri) ayıracak.

34- Sandığın kapağını da en kutsal yerde, Şehadet Sandığının üzerine koyacaksın.

35- Masayı da perdenin önündeki bölüme koyacaksın. Şamdan da masanın karşısında, çadırın güneye bakan tarafında duracak. Masayı da kuzey tarafına koyacaksın.

36- Çadırın girişi için de erguvan yün ve gök mavisi ve kırmızı iplerden bükülmüş ince ketenden bir perde yapacaksın.

37- Bu perde için de akasya ağacından 5 direk yapacaksın, onları da altınla kaplayacaksın. Direklerdeki askılar da altından olacak. Direkler için de bakırdan 5 tane dökme kaide (tabanlık) yapacaksın.

 

27. Bab

            Ola (yakmalık) kurbanlarının takdim edileceği sunağın tarifi

27:1- Sunağı (mezbahı) da akasya ağacından yapacaksın. Uzunluğu 5 ama (240 cm), genişliği de 5 ama (240 cm) olacak. Sunak kare şeklinde olacak, yüksekliği de 3 ama (144 cm)

            “Mezhah”, kurban takdim edilen ya da hayvan kesilen yer demektir. Mezbahta sadece hayvan değil, tahıl, şarap ve buhur takdimi de yapılırdı. O dönemlerde mezbahlar genelde topraktan, taştan ve madenden olmak üzere3 farklı malzemeden yapılmaktaydı. Musa'ya Mesken'de yapması emredilen iki mezbah vardı. Bunlardan biri bu ayette belirtilen, ola (yakmalık) kurbanların takdim edildiği bakır mezbahtı. Diğer mezbah ise Mişkanın (meskenin) içerisinde buhur (tütsü) takdiminin yapıldığı altın mezbahtı (Çıkış, 30:1-16).

2- 4 köşesine de çıkıntı (boynuz) yapacaksın. Çıkıntılar sunaktan çıkacak. Sunağı da bakırla kapla.

3- Sunak için, kürekler, leğenler, çatallar, ateş kapları ve yağlı küllerin konacağı kovalar da yapacaksın. Tüm takım bakırdan olacak.

4- Sunak için de bir ızgara yapacaksın. Bakırdan, ağ biçiminde delikli olacak. 4 köşesine de bakır halkalar yapacaksın.

5- Izgarayı da pervazın alt kısmına, sunağın içine yerleştireceksin. Izgara sunağın ortasında olacak.

6- Sunak için kollar (taşımak için kalaslar) da yapacaksın. Kollar akasya ağacından olacak, onları da bakırla kaplayacaksın.

7- Kollar da halkalara geçirilecek ve sunak taşınırken iki yanında olacaklar.

8- Sunağı da içi boş bir sandık gibi tahtadan yapacaksın. Dağda sana gösterildiği gibi olacak.

Mişkan’ın avlusunun tarifi

9- Çadıra da bir avlu yapacaksın. Avlunun Necef’e, güneye bakan tarafı bükümlü has ketenden perdeyle çevrilecek. Uzunluğu da 100 ama (48 m) olacak.

10- 20 direği ve 20 kaidesi de bakırdan olacak. Kolların askıları ve halkaları da gümüşten olacak.

11- Kuzeye bakan taraf da aynı uzunlukta olacak; perde 100 ama olacak. 20 direği ve 20 kaidesi bakırdan, kolların askıları ve halkaları da gümüşten olacak.

12- Avlunun eni olan kenarına, yani batı tarafına yerleştirilecek perde 50 ama (24 m) olacak. 10 direk ve 10 kaidesi olacak.

13- Gündoğusuna bakan taraftaki avlunun eni de 50 ama (24 m) olacak.

14- Kapının bir yanında 15 ama (7,20 m) uzunluğunda 1 perde, 3 direk ve 3 kaide (tabanlık) olacak.

15- Öbür yanında da 15 ama uzunluğunda 1 perde, 3 direk ve 3 kaide (tabanlık) olacak.

16- Avluya da kapı olarak, 20 ama (9,60 m) uzunluğunda dokuma bir perde yapacaksın. Perde, erguvan yün, bükümlü has keten, gök mavisi ve kırmızı iplerden dokunacak. 4 direği ve direkler için 4 kaidesi olacak.

17- Avlunun çevresindeki tüm direklere de gümüş halkalar ve gümüş askılar yapılacak, fakat direklerin kaidesi bakırdan olacak.

18- Avlunun uzunluğu 100 ama (48 m), genişliği 50 ama (24 m) ve bükümlü has ketenden dokunmuş perdenin yüksekliği de 5 ama (4,8 m) olacak. Kaideler (tabanlıklar) de bakırdan yapılacak.

19-  Kutsal Çadırda tüm hizmetlerde kullanılacak takımlar ile çadırın ve avlunun bütün kazıkları da bakırdan olacak.

            Gece sürekli yanacak olan kandil için zeytinyağı istenmesi

20- İsrailoğullarına da emret, aydınlatma için kandiller devamlı yansın diye de dövülmüş zeytinden halis zeytinyağı getirsinler.

21- Harun ve oğulları da Mişkandaı ve Şehadet Sandığının önündeki perdenin dışında bulunan şamdanı, Yahwe’nin huzurunda akşamdan sabaha kadar yanar durumda tutacaklar. Bu da İsrailoğulları arasında nesiller boyu geçerli olacak bir kural olacak.

ı “Ohel mo ed” ifadesi, Mişkan için kullanılmış olan bir ifadedir. “Ohel mo ed”, Yahwe’nin Musa ile buluştuğu yer, anlamına gelmektedir.

 

28. Bab

Mişkan’da görev yapacak olan kohenlerin (din adamlarının) giysileri

 

28:1- İsrailoğullarından kardeşin Harun’u ve oğullarını kendine yaklaştır ki kohen (din adamı) olarak Bana hizmet etsinler. Onlar, Harun ve Harun’un oğulları; Nadab, Abihu, Eleazar ve İtamar.

            Kohenlik görevi Harun ile bu 4 oğluna verilmiştir. Diğer oğulları ve onların nesilleri Levili olarak kalmaya devam etseler de kohenlik yapamayacaklardır.

            Kohenler, Musa Nebi’den itibaren kurbanların kesimi, iç yağların yakılması, Mişkan ve Ahid Sandığı ile ilgili görevler gibi, çok değişik alanlarda hizmet verirlerdi.

2- Kardeşin Harun’a da güzel ve ihtişamlı bir görünüm kazandıracak kutsal giysiler yap.

3- Yüreklerini hikmet ruhuyla tamamladığım tüm hünerli adamlara izah et. Harun’a da onu takdis etmek (kutsamak) için giysiler yapsınlar ki, Bana kohen (din adamı) olarak hizmet etsin.

4- Yapacakları giysiler de şunlardır: hoşen (göğüslük), efod (yelek) ve mimtara (şal, kolsuz kaftan), kaliteli kumaştan yapılmış ketonet (entari), kareli dokunmuş taşbets (tunik, gömlek) ve minsnefet (sarık) ve avnet (kuşak). Bana kohen olarak hizmet etmesi için kardeşin Harun’a ve oğullarına bu kutsal giysileri yapacaklar.

5- (Bunları yaparken) altın sırma ve erguvan yün ve has keten ve gök mavisi ve kırmızı iplik kullanacaklar.

6- Efodu da altından ve gök mavisi ve erguvan ve kırmızı ve ince dokunmuş has ketenden hünerli bir dokuma işi ile yapacaklar.

7- Efodun (yeleğin) da iki omuzluğu olacak. Bunlar yukarıda iki uçtan efoda takılacak ve efod ile birleşecek.

8- Efodun üzerini sıkıca bağlamak için de bir kuşak (kemer) yapılacak. İşçiliği ve malzemesi de efodunki ile aynı olacak. Altın sırmadan, erguvan yünden, bükümlü has keten ve gök mavisi ve kırmızı ipliklerden yapılacak.

9- İki oniks taşı da alıp üzerlerine İsrailoğullarının adlarını kazıyacaksın.

10- Doğumlarına göre altısının ismi bir taşta, kalan altısının ismi ise diğer taşta…

11- İsrailoğullarının isimlerini de bu iki taşa mühür oyması gibi oyacaksın. Ve (bunları) bir taş oymacılığı işçiliğiyle yapacak ve onları altın yuvalara yerleştireceksin.

12- Bu iki taşı da İsrailoğulları için anma taşları olarak efodun omuzlukları üzerine yerleştireceksin. Harun da anılmaları için isimlerini Yehova’nın huzurunda iki omuzu üzerinde taşıyacak.

13- Ve altın telkâri (işlemeli) yuvalar yapacaksın.

14- Saf altından da iki zincir yapacaksın. Onları da hünerli bir işçilikle kordon olarak yapacaksın. İp gibi olan bu zincirleri de iki yunanın içine koyacaksın.

15- Nakışçı işi olan bir hüküm göğüslük (hösen mişpat) de yapacaksın. Onun işçiliği de efodunki ile aynı olacak. Altın sırma ve erguvan yün ve bükümlü has keten ve gök mavisi ve kırmızı iplikler kullanacaksın.

16- (Göğüslük) ikiye katlandığında, bir karış uzunluğunda ve bir karış genişliğinde ve kare olacak.

17- Üzerine de kakma taşlar yerleştireceksin. Taşlar 4 sıra olacak. Birinci sırada yakut ve topaz ve zümrüt olacak.

18- İkinci sırada da akik ve safir ve zümrüt…

19- Üçüncü sırada da leşem taşı (gök mavisi akik), kehribar ve ametist…

20- Dördüncü sırada da krizolit (tarşiş veya zeberced) ve oniks ve yeşim olacak. Ve taşlar, yataklarda altınla çevrili olacak.

21- Taşlar, İsrailoğullarının sayısı kadar 12 tane olacak. Her bir taşın üzerine de 12 kabileden birinin ismi mühür oyması gibi oyulacak.

22- Göğüslük için de saf altından kordon gibi burma zincirler yapacaksın.

23- Göğüslük için de 2 altın halka yapacaksın. Bu 2 halkayı da göğüslüğün 2 köşesine takacaksın.

24- 2 altın kordonu da göğüslüğün iki köşesindeki 2 halkaya takacaksın.

25- Kordonların diğer iki ucunu da efodun (yeleğin) ön tarafında, omuzlukların üzerinde bulunan iki yuvaya geçireceksin.

26- 2 altın halka yapacaksın. Onları da göğüslüğün iki alt köşesine, efoda bakan iç tarafından kenarına takacaksın.

27- 2 altın halka yapacaksın. Onları da omuzlukların alt ucuna dış taraftan takacaksın. Efodun kuşağının yukarısında, birleşme yerine yakın olacaklar.

28- Göğüslüğü de halkalarından, efodun alt halkalarına kuşağın yukarısından gök mavisi iple bağlayacaklar. Göğüslük, böylece efodun üzerinde yerinden oynamayacak.

29- Harun, Kutsal Yere girdiğinde, kalbinin üstündeki hüküm göğüslüğünde yazılı olan İsrailoğullarının isimlerini, anılmaları amacıyla daima Yahwe’nin huzurunda taşıyacak.

30- Urim ve Tummim’i de hüküm göğüslüğünün içine koyacaksın.  Harun, Yahwe’nin huzuruna geldiğinde, bunlar onun kalbinin üzerinde olacak. Böylece Harun, İsrailoğullarıyla ilgili hükümleri daima Yahwe’nin huzurunda kalbi üzerinde taşıyacak.

            “Urim ve tumim”in ne olduğu hakkında bir fikir birliği yoktur. Bazı yorumlarda bu terkibin Yahwe’nin adı olduğu ifade edilmektedir. Yahudi kültürüne bunu Kullanma yetkisi başkohene aitti.  Kral, Sanhedrin başkanı ya da cemaatin önemli bir hizmetini yürüten kimseler dışında da başkohene danışma yetkisi de yoktu. Göğüslük (hösen) ikiye katlanır “urim ve tumim” de bunun arasına konurdu. Bu nedenle de hösene “hüküm giysisi” denirdi. Söylenenler göre beklenen bir konuyla ilgili olarak Yahwe’den parlak harfler (or/urim) şeklinde gelen bilgi, haberi (cevabı) oluşturmak üzere bir araya gelirdi. Bunun “urim” olduğu belirtilir. “Tumim” ise diğer kutsal isimlerdi. Kohen bu kutsal isimlerin vasıtasıyla urimin gösterdiği parlak harflerden verilmek istenen kutsal mesajı oluştururdu. Gelen bu bilgi de “kesin” (tam/ tumim) haber niteliği taşıdığı için “tumim” olarak adlandırılırdı. (Bk. RaŞY, ll, 393). Gelen haber ya da cevabın sadece “evet” ya da “hayır” şeklinde olduğu da belirtilir. Davut Nebi zamanına kadar baş kohenler tarafından aktif şekilde kullanılan “urim ve tumim”in, Ahid Sandığı gibi, Mabed'in Babiller tarafından yıkılması sırasında kaybolduğu belirtilir. Sürgünden dönüş sonrasındaki dönemlerde “urim ve tumim”e neredeyse hiç atıf yapılmamaktadır.

31- Efodun altına giyilecek kolsuz kaftanı (şal) da tamamen gök mavisi iplikten yapacaksın.

32- Üst kısmın ortasında da bir açıklık olacak. Açıklığın etrafına da dokumacı işi bir kenarlık yapılacak. Açıklığın kenarları da göğüslükteki gibi olacak ki, yırtılmasın.

33- Kaftanın eteğine de çepçevre erguvan yün ve gök mavisi ve kırmızı ipliklerden nar motifleri yapacaksın. Aralarına da altından çıngıraklar koyacaksın.

34- Kaftanın (kolsuz kaftanın) eteklerinin etrafında da birer altın çıngırak ve nar, birer altın çıngırak ve nar...

35- Hizmet etme görevi de Harun’a ait olacak. Yahwe’nin huzuruna Kutsal Mekana girip çıktığında ölmesin diye de onların (çıngırakların) sesi duyulacaktır. 

36- Saf altından da bir levha yapacaksın. Üzerine de mühür oymaları gibi, “Yahwe için kutsaldır” (Yahwe için adanmıştır) yazacaksın.

37- Onu da sarığın üzerine gök mavisi bir iple bağlayacaksın; sarığın ön kısmında olacak.

38- Bu levha da Harun’un alnında olacak. Böylece Harun, İsrailoğullarının takdis ettikleri (Yahwe için adadıkları, kutsadıkları) bütün armağanların (hediye ve kurbanları) içerdiği hataları (suçları) için istiğfar etsin. Yahwe’nin huzurunda (tevbelerinin) kabul edilsinler diye de (Harun) bunu daima takacak.

39- Has ketenden de kareli dokunmuş bir entari (ketonet) yapacaksın. Has ketenden de bir sarık, dokumacı işi de bir kuşak (kemer) yapacaksın.

40- Harun’un oğulları için de entariler ve kuşaklar ve onlara güzel ve ihtişamlı bir görünüm kazandıracak başlıklar yapacaksın.

41- Onları da kardeşi Harun ile oğullarına giydireceksin. Onları mesh edeceksin ve yetkilendireceksin ve kutsayacaksın ki kohen (din adamı) olarak Bana hizmet etsinler.

42- Edep yerlerini örtmeleri için de onlara keten donlar yap, boyları belden dizlerine kadar olacak.

43- Harun ile oğulları da Mişkan’a (Yaklaşma Çadırına) girecekleri veya kutsal mekanda hizmet etmek üzere sunağa (mezbaha) yaklaşacakları zaman bunları giyecekler ki, bir suça yol açıp ölmesinler. Bu, kendisi ve soyundan gelenler için devirler boyu bir kural olacak.”

 

29. Bab

29:1- Bana kohen (din adamı) olarak hizmet etmeleri için de onları kutsamak üzere şunları yapacaksın: Sağlıklı genç bir boğa ve iki koç alacaksın.

2- Ve mayasız somunlar, yağla yoğrulmuş mayasız halka ekmekler ve yağlanmış mayasız yufka ekmekler de al. Ekmekleri de ince buğday unundan yapacaksın.

3- Ve onları bir sepete koy, onları da öküz ve iki koçla birlikte sepet içinde getir.

4- Harun ile oğullarını da Mişkanın girişine getir ve onları suyla yıka.

5- Sonra giysileri al ve Harun’a entariyi (ketoneti) ve efodun (yeleğin) altına giyilen kolsuz kaftanı ve efodu ve göğüslüğü giydir. Efodun kuşağını da sıkıca bağla.

6- Sarığı da başına koy, üzerine de adanmanın kutsal işaretini tak.

7- Sonra da mesh yağını al ve başına dök ve onu mesh et.

8- Onun oğullarını da getir ve üzerlerine entarileri giydir.

9- Harun’a da oğullarına da kuşaklar bağla. Başlıklarını da sar. Böylece kohenlik (din adamı görevi) onların olacak. Bu da devirler boyu bir kural olacak. Harun ile oğullarını da ellerini doldur (onları  görevlendir).

            Kohenlerin Eğitimi

10- Sonra da Mişkanın önünde boğayı getir. Harun ve oğulları da ellerini boğanın başına koysunlar.

11- Ve Yahwe’nin huzurunda, Mişkanın girişinde boğayı kes.

12- Boğanın kanından da biraz al ve parmağınla sunağın çıkıntılarına (boynuzlarına) sür. Kalan kanın tümünü de sunağın dibine dök.

13- Sonra da karnı kaplayan tüm yağı, karaciğeri, iki böbreği ve bunların üzerindeki yağı al ve sunakta yak.

14-  Fakat boğanın etini de derisini de gübresini de ordugâhın dışında ateşle yakacaksınız. Bu bir hata (suç) sunusudur.

            Hata kurbanı, Yahwe’nin yapılmamasını emrettiği şeylerden birinin yapılması durumunda günahlara kefaret olması için takdim edilir.

15- Ve bir koç al. Harun ve oğulları da ellerini koçun başına koysunlar.

16- Sonra da koçu kes. Kanını da al ve sunağın her tarafına serp.

17- Koçu da parçalara ayır. İçini ve bacaklarını yıka. Parçaları da onun üzerine, başı da onun üzerine koy.

18- Ve koçun tamamını sunakta yak. Bu, Yahwe’ye yakılan bir sunudur. Hoş bir koku ve ateş ile Yahwe’ye sunulan bir sunudur.

19- İkinci koçu da al. Harun ve oğulları da ellerini koçun başına koysunlar.

20- Sonra da koçu kes. Kanını da al ve onu Harun'un sağ kulağının ucuna ve oğullarının sağ kulak ucuna ve sağ ellerinin başparmağına ve sağ ayaklarının baş parmağına koy (sür). Kalan kanı da sunağın her tarafına serp.

21- Sunağın üzerindeki kandan ve mesh yağından da alıp Harun'un ve onun giysilerinin üzerine ve onunla birlikte oğullarının ve oğullarının giysilerinin üzerine serp. Böylece Harun ile giysileri, onunla birlikte oğulları ile giysileri de kutsal olacak.

22- Ayrıca koçun yağını, kuyruk yağını, içini kaplayan yağı, karaciğeri, iki böbreği, bunların üzerindeki yağı ve sağ kalçayı al. Çünkü o bir kutsama koçudur.

23- Ayrıca, Yahwe’nin huzurundaki mayasız ekmek sepetinden bir somunu ve yağla yoğrulmuş bir halka ekmeği ve bir yufka ekmeği alacaksın.

24- Tamamını da Harun’un ve oğullarının ellerine ver. Bunları da sallama sunusu olarak Yahwe’nin huzurunda sallasınlar.

25- Sonra bunları ellerinden al ve ola kurbanıyla birlikte sunakta Yahwe’nin huzurunda hoş koku olarak yak. Bu da Yahwe için sunulan ola (yakmalık) kurbanıdır.

26- Harun’un kohenliğe başlaması için de kurban edilen koçun döşünü al ve Yahwe’nin huzurunda sallama sunusu olarak salla. Bu da senin payın olacak.

27- Harun ile oğullarının kohenlik görevinin başlaması için de kesilen koçtan al ve sallama sunusu olarak sunulan döşü ve kutsal pay olan budu kutsa.

28- Bunlar (bu paylar) da Harun ile oğullarının olacak. İsrailoğulları da devirler boyu bu düzenlemeye uyacak. Çünkü bu kutsal paydır. İsrailoğulları tarafından sunulacak bu parçalar da kutsal pay olacak. Şelamim (paylaşma) kurbanlarından da Yahwe’ye kutsal pay olarak verilecek.

29- Harun’un kutsal giysileri de kendisinden sonra oğullarına kalacak. Onlar da bu giysiler içinde mesh edilip yetkilendirilecekler.

30- Harun’un oğullarından, onun yerine geçip kutsal yerde hizmet etmek üzere Yaklaşma Çadırına girecek olan kohen de 7 gün boyunca bu giysileri giyecek.

31- Kutsama koçun (29:22) etini de al ve kutsal bir yerde pişir.

32- Harun da oğulları da Mişkanın girişinde koçun etinden ve sepetteki ekmekten yiyecek.

33- Onlar da yetkilendirilmeleri ve kutsanmaları için kefaret olarak sunulan bu sunulardan yiyecekler. Fakat başka hiç kimse bu sunulardan yiyemez. Çünkü bunlar kutsaldır.

34- Koçun etinden ve ekmeklerden sabaha kalanı da yak. Bunlar yenmeyecek, çünkü kutsaldır.

35- Harun’a da oğullarına da böyle, sana emrettiğim gibi yapacaksın. Onların da 7 günde vazifelerini bitirmelerini sağla.

Ayette zikri geçen kurban işlemleri 7 gün boyunca tekrar edilerek vazifelerini öğrenmeleri sağlanacak.

36- Hata (suç) için de her gün günah sunusu olarak 1 boğa sun. Bu kefaretle de sunağı günahtan arındıracaksın ve meshedip takdis edeceksin (kutsayacaksın).

37- 7 gün boyunca da sunak için hata için (suç için kefaret olarak) kurban sunacaksın ve onu kutsayacaksın. Böylece en kutsal sunak olacak. Sunağa dokunan da kutsiyet kazanacak.

38- Düzenli olarak da her gün sunakta bir yaşında iki koç sun.

39- Bu genç koçlardan birini sabah, diğerini de akşam vakti, karanlık tam çökmeden sunacaksın.

40- İlk koçla birlikte de 1/10 efa (2,2 litre) ince un sun. Una da 1/4 hin (0,9 litre) ölçüsünde dövme zeytinin yağı katılmış olacak. Neseh (şarap sunusu) olarak da 1/4 hin (0,9 litre) şarap sun.

41- İkinci koçu da akşam vakti, karanlık tam çökmeden sun.  Onunla birlikte de hoş koku olarak sabahki minhaı (hediye) kurbanından ve nesehten (şarap sunusundan) sun. Bu, Yahwe için sunulan ola (yakmalık) kurbanıdır.

ı Ayet metninde geçen “מִנְחָ֑ה” (minha), hediye, tahıl sunusu, hibe, kurban, kurban kesimi ve ikindi ibadeti gibi anlamlara gelmektedir.

42- Bu da Yahwe’nin huzurunda, Mişkanını girişinde, nesiller boyu günlük yakılan sunu olacak. Ben de size orada görüneceğim ve seninle orada konuşacağım.

ı “Ohel mo ed” ifadesi, Mişkan için kullanılmış olan bir ifadedir. “Ohel mo ed”, Yahwe’nin Musa ile buluştuğu yer, anlamına gelmektedir.

43- Ve İsrailoğullarına görüneceğim ve o (Mişkan) ihtişamımla kutsiyet kazanacak.

44- Mişkanı da sunağı da takdis edeceğim (kutsayacağım)ı. Harun’u ve oğullarını da kohen olarak Bana hizmet etmeleri için kutsayacağım.

ı Bir şeyi “kuddüs etmek/takdis etmek” yani kutsamak, “onu Allah’a ayırılmış, Allah’a adanmış kılmak” demektir.

45- Ben de İsrailoğullarının arasında barınacağım ve onların ilahı (Yüceleri olan) olacağım.

46- Aralarında barındığım için de onları Mısır diyarından çıkaran Yücelerin Yahwe’sinin Ben olduğumu anlayacaklar. Ben, onların Yüceleri olan Yahwe’yim. 

 

30. Bab

30:1- Tütsü yakmak için de bir sunak yap. Onu da akasya ağacından yapacaksın.

2- Uzunluğu 1 ama (48 cm), genişliği de 1 ama (48 cm) olacak; kare olacak. Yüksekliği de 2 ama (96 cm) olacak. Çıkıntılar (boynuzları) da kendinden olacak.

3- Onu da üstünü de çevresini de çıkıntılarını da saf altınla kapla. Onun çevresine de altın bir kenar süsü (pervaz) yap.

4- İki yanına da iki altın halka yapacaksın. Bunları da kenar süsünün aşağısında ve yanlarda yapacaksın; karşılıklı iki yanda olacaklar. Sunağı taşımak için de kolları tutacak olarak kullanılacak.

5- Kolları da akasya ağacından yapıp altınla kapla.

6- Sunağı da Şehadet Sandığının önündeki perdenin ön tarafına; Şehadetin üzerindeki kapağın, sana görüneceğim yerin önüne koy.

Tütsü sunağının, Ahit Sandığının önünde, masa (şulhan) ile şamdanın (menora) arasına konduğu belirtilmektedir.

7- Harun da sunağın üzerinde kokulu tütsü yakacak. Her sabah da kandillerin yağını koyduğunda tütsü yakacak.

8- Akşam vaktinde, karanlık tam çökmeden kandilleri yaktığında tütsüyü de yakacak. Yahwe’nin önünde de nesiller boyu bu tütsü daima tütecek.

9- Bu sunakta, emredilenin dışında da bir tütsü sunmayacaksınız. Ola (yakmalık) kurbanı veya minha (hediye) kurbanı da sunmayacaksınız. Üzerine neseh (şarap sunusu) de dökmeyeceksiniz.

10- Harun da yılda bir kez sunağın çıkıntılarına (boynuzlarına) kan sürerek kefarette bulunacak. Kefaret amacıyla sunulan günah sunusunun kanından da biraz alıp sunak için kefarette bulunacak. Bu da nesiller boyunca yılda bir kez yapılacak. (Sunak), Yahwe için çok kutsaldır.” 

            Yedinci (Tişri) ayın 10’uncu günü, yani Kefaret Günü'nde (Yom Kipur) takdim edilen kurbanlar, Mesken (Mişkan) ve gereçlerinin necasetini (tuma) temizlemeye yöneliktir. Harun'un yılda bir kere yapacağı bu işlemler Levililer kitabının 16. Babında detaylıca anlatılmıştır.

11- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

12- “Sayılarına göre İsrailoğullarının toplamını aldığında, sayıldıkları sırada da herkes canının kefaretini (canı bağışlandığı için) Yahwe için verecek. Böylece takdir görecekler ve onlara bela (hastalık) musallat olmayacak.

13- Sayımdan geçen herkes kutsiyet şekeline göre yarım şekel verecek. 1 şekel 20 geradır (22,8 gramdır). Yahwe için bağış yarım şekeldir.

14- Aralarındaki 20 yaş ve üzeri her kişi de Yahwe için bağış verecek.

            Yahudi geleneğinde “20 yaş”, zihnen ve bedenen olgunlaşma yaşı kabul edilmekte ve bu yaşa ulaşanlar savaşa gitmeye uygun görülmektedir. (İbn Ezra, II.632; Raşy, II.426).

            1 şekelin, 22,8 gram ağırlığındaki yuvarlak gümüş paraya eşit denk geldiği belirtilmektedir.

15- Zengin olan da yarım şekelden (11,4 gramdan) fazla vermeyecek, yoksul da daha az vermeyecek. Yahwe için olan bu bağış da canlarınızın bağışlanması amacıyla verilecektir.

16- İsrailoğullarından da kefaret parasını al ve Mişkanın (Yaklaşma Çadırının) hizmetine harca. Ve böylece canlarınızın bağışlanması için  İsrailoğulları adına, Yahwe’nin huzurunda bir hatırlatıcı olacak.” 

            Kohenlerin, Mişkandaki görevlerini yapmadan önce abdest almaları için bir kazan (kiyor) yapılması

17- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

18- “Yıkanmak için de bakır bir kazan yapacaksın. Kaidesi (oturağı, ayaklığı) de bakırdan olacak. (Bu) kazanı da Mişkan ile sunağın arasına koyacaksın ve suyla dolduracaksın.

19- Harun ile oğulları da orada ellerini ve ayaklarını yıkayacaklar.

            “רָחֲצ֛וּ” (rahats) yıkamak demektir.

            Musa ve oğullarının ellerini ve ayaklarını nasıl yıkayacakları hususunun Musa Nebiye öğretildiğini de şu ayetlerden anlıyoruz: “Musa, Harun ve oğulları orada ellerini ve ayaklarını yıkasınlar diye. Mişkana girdiklerinde ve sunağa yaklaştıklarında yıkanmalıdırlar; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi. ” (Çıkış, 40:31,32)

            Bu ayetlerden, bir kohenin kulluk amacıyla olmasa dahi kutsal mekana girerken el ve ayaklarını muhakkak yıkaması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu uygulamanın Kur’an’da belirtilen salattan önce yıkanma (abdest/vudu) ile aynı olduğu kanaati oluşmaktadır.

            Zira Kur’an’da da “abdest” ve “vudu” sözcükleri geçmemektedir; bu ibadete (dini ritüele) sadece yıkamak şeklinde söz edilmektedir:

            “Ey iman edenler! Salata (namaza) durduğunuz zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve ayaklarınızı mesh edin… “ (Maide, 5/6)

“Ey iman edenler! Salata (yaklaşma duasına) kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başınızı ve aşık kemiklerinize kadar ayaklarınızı da mesh edin. Cünüpseniz de taharetlenin (temizlenin/yıkanın)...” (Nisa, 4/43)

20- Mişkana girdiklerinde de Yahwe’ye sunu yakmak üzere hizmet etmek üzere sunağa yaklaştıklarında da ölmemek için suyla yıkanacaklar.

21- Ölmemek için de ellerini ve ayaklarını yıkayacaklar. Bu da onlar için de onun (Harun) için de onun soyundan gelenler için de nesiller boyu sonsuza kadar geçerli bir kural olacak.”

22- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

23- “Kendine de güzide baharatlar al: 500 (11,400 kg) mür ve 250 (5,700 kg) güzel kokulu tarçın ve 250 (şekel) güzel kokulu kamış (eğir otu).”

            Mür, Arabistan ve Afrika’nın buraya yakın bölgelerindeki küçük, dikenli ve gri kabuklu ağaçlardan elde edilen bir reçinedir.

24- Kutsiyet şekeline göre de 500 (11,400 kg) Çin tarçın; (tartılacaklar). 1 in de (3,67 litre) zeytinyağı…

25- Bunu da kutsal mesh yağı yapacaksın. Ve mesh yağı, parfümcü maharetiyle harmanlanmış bir karışım olacak.

26- Onunla da Mişkanı ve Şehadet Sandığını mesh edeceksin;

27- Masayı da içindeki tüm kapları da şamdanı da araçlarını da tütsü sunağını da;

28- Ola (yakmalık) kurbanı da içindeki bütün kapları da kazanı da kaidesini de (mesh edeceksin).

29- Ve bunları kutsamış olacaksın. (Böylece) en üst düzeyde bir kutsiyete sahip olacaklar. Onlara değen her şey de kutsal olacak.

30- Harun’u ve oğullarını da (mesh yağıyla) mesh edecek ve onları Bana kohenlik etmeleri için kutsayacaksın.

31- İsrailoğullarına da diyeceksin ki: “Bu, nesilleriniz boyunca Benim için kutsal mesh yağı olacak.

32- Ve insanın etine (bedenine) dökülmeyecek. Bileşimine göre onun aynısını da yapmayacaksınız. O kutsaldır ve sizin için kutsal olacaktır.

33- Kim onun (mesh yağının) aynısını harmanlayıp yaparsa ya da (kohenler dışında) bir yabancıya verirse, halkından koparılacaktır.” 

34- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Kendine de güzel kokulu baharatlar al: Pelesenk (veya sığla) ve onika ve galbanum (günlük ağacı) ve güzel kokulu maddeler ve saf günlük. Birbirlerine de eşit (miktarda) olacaklar.

            Pelesenk’in, Yemen ve Mekke civarında yetişen “Commiphora opobalsamum” ağacından sızan bir reçine olduğu belirtilmektedir.

            Onika’nın, bir kaya gülü olan “Cistus ladaniferus” bitkisi ya da “Eugenia carrophilata” cinsi bir bitki olduğu yönünde farklı görüşler var.

35- Bunu da parfümcü hünerliğiyle harmanla ve tütsü haline getir. (Bu karışım) iyi karışmış, saf ve kutsal olmalıdır.

36- Ve ondan birazını çok ince döveceksin ve seninle buluşacağım Mişkandaki Şehadetin (Tanıklık Sandığının) önüne koyacaksın; (Bu) sizin için çok kutsal olacak.

37- Ve bileşimine göre bu tütsünün aynısından kendiniz için yapmayacaksınız; (Çünkü o) sizin için de Yahwe için de kutsal kalacak.

38- Kokusundan yararlanmak amacıyla bunun aynısını yapan kişi de halkından koparılacak.”  

 

31. Bab

31:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

2- “Bak, Yahuda oymağından Uri’nin oğlu Hur’un oğlu Betsalel'e adıyla seslendim.

Betsalel, “Yücenin himayesinde” demektir.

3- Ve onu Yücelerin Ruhuyla, hikmet (bilgelik), anlayış, marifet ve her türlü sanatın ilmiyle donattım. 

4- Altını, gümüşü ve bakırı işlemede de mahir olacak;

5- Taş oymacılığında da her türlü ahşap işinde de…

6- Dan kabilesinden Ahisamak oğlu Oholiab’ı da onun yanına veriyorum. Hünerli olanları da hikmetli kılıyorum ki sana emrettiğim her şeyi;

7- Mişkanı (Yaklaşma Çadırını) da Şehadet Sandığını da üzerindeki kapağı da çadırın tüm takımlarını da;

8- Masayı da takımlarını da saf altından olan şamdanı da takımlarını da tütsü sunağını da;

9- Yakılan sununun konulduğu sunağı da tüm takımını da kazanı da kaidesini de;

10- İnce dokumadan giysileri de kohen Harun’un kutsal giysilerini de oğullarının kohenlik giysilerini de;

11- Mesh yağını da kutsal mekân için kokulu tütsüyü de yapsınlar. Her şeyi de sana emrettiğim gibi yapsınlar.”

12- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

13- ‘İsrailoğullarına da de ki: Şabat Günlerimi tutacaksınız. Çünkü bu, kuşaklarınız boyunca Benimle sizin aranızda bir işaret olacak.  Sizi kutsayan Yahwe’nin de Ben olduğumu böylece bileceksiniz.

14- Şabatı tutacaksınız. Çünkü o sizin için mukaddestir (kutsaldır). Kim buna saygısızlık ederse öldürülecektir. O gün herhangi bir iş yapan kişi de halkından koparılacaktır.

15- 6 gün boyunca çalışacak, ancak 7’nci gün Yahwe için kutsal olan Şabat dinlenme günü olacak. Şabat Günü herhangi bir iş yapan kişi öldürülecektir.

16- Bu nedenle İsrailoğulları Şabat Gününü tutacak ve nesiller boyu kalıcı bir antlaşma olarak ikame edecekler (yerine getirecekler).

17- Ve bu, Benimle İsrailoğulları arasında sonsuza dek bir işaret olacak. Çünkü Yahwe gökleri (evrenleri) ve yeri (Dünya’yı) 6 günde yarattı, 7’nci günde de işi bıraktı ve nefeslendi.”

            “וַיִּנָּפַֽשׁ” (va yinafeşi) ifadesi “ve nefeslendi” demektir.

18- Sina Dağı'nda Musa'yla konuşmayı bitirince de Musa'ya 2 şehadet levhalasını verdi: Yücelerin parmaklarıyla yazdıkları taş levhalardı.

 

32. Bab

32:1- Halk, Musa'nın dağdan inmekte geciktiğini görünce Harun'un çevresinde toplandı ve ona “Kalk! Bize önümüzde gidecek ilahlar (yüceler, putlar) yap! Çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran adamaıı ne olduğunu bilmiyoruz.” dediler.

            ı “Elohim”, tanrı değil “yüceler, putlar” demektir.

            ıı Musa için bu küçümseme içeren küstahça ifadeyi kullananların Mısır’da kölelik yapan ve Musa sayesinde Paro ve adamlarından kurtulan nankör kişiler olduğu unutulmamalıdır.

2- Harun da onlara dedi ki: ‘Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri çıkarın ve bana getirin.”

3- Böylece tamamı kulaklarındaki altın küpeleri çıkardı ve Harun’a getirdi.

4- Ve altınları onların elinden aldı ve oyma aletiyle ona şekil verdi ve onu dökme bir buzağı (heykel) yaptı ve (halk) “İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran ilahın (yücen) budur.” dediler.

5- Harun da bunu gördü ve onun önünde bir sunak inşa etti ve “Yarın Yahwe için hac (bayram) olacak.” diye ilan etti.

6- Ve ertesi sabah erkenden kalktılar ve ola kurbanları (yakmalık sunular) ile şelamim (yenmek için paylaşılan) kurbanları getirdiler. Halk da yiyip içmek için oturdu, sonra da eğlenmek için ayağa kalktı. 

7- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Git, aşağı in. Çünkü Mısır diyarından çıkardığın kavmin yozlaştı.

8- Kendilerine emrettiğim yoldan da hemen saptılar ve kendileri için dökme bir buzağı yaptılar. Ona da secde ettiler ve kurban sundular ve “İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran yücen budur.” dediler.

9- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: ‘Bu halkı gördüm. İşte, onlar kalın kafalı (inatçı) bir halktır.

10- Şimdi bırakın onlara olan gazabım kızışsın ve onları yok edeyim. Sonra da seni büyük bir millet yapayım.”

11- Musa da Yücesi Yahwe’ye yakardı ve dedi ki: “Ey Yahwe, Mısır diyarından büyük bir kuvvet ve güçlü bir el ile çıkardığın bu halkına neden gazabın neden kızışsın ki?

12- Mısırlılar da “(Yüceleri) dağlarda öldürmek ve yeryüzünden silmek üzere kötü bir için onları (Mısır’dan) çıkardı.” mı desinler? Gazabın dinsin ve halkının başına getireceğin felaketten vazgeç.

13- Ve kulların İbrahim’i, İshak’ı ve İsrail’i (Yakup’u) hatırla. Kendi nefsin üzerine yemin etmiş ve onlara demiştin ki: “Sizin soyunuzu göklerin yıldızları kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim tüm bu toprakları da sizin soyunuza vereceğim. Devirler boyu da onların mülkü olacak.”

14- (Bunun zerine) Yahwe de halkının başına getireceğini söylediği felaketten vazgeçti.

15- Bunun üzerine de Musa döndü ve elinde iki Şehadet Levhasıyla dağdan indi. Levhaların iki yüzünde de yazı vardı. Yazılar, levhanın hem ön yüzünde hem de öteki yüzündeydi.

16- Bu levhalar da yüceler (melekler) tarafından yazılmıştı. Levhaların üzerine oyulmuş olan da yücelerin yazısıydı.

17- (Musa ile dönen) Yeşu da halkın bağırışlarını ve gürültülerini duyunca Musa’ya “Kamp yerinde kavga sesi var!” dedi.

18- Ve (Musa) dedi ki: “Benim duyduğum ne zafer çığlıklarının sesidir ne de yenilgi ağıtlarının sesi; bir gürültü-patırtı sesidir.”

19- Ve öyle oldu. Kamp alanına yaklaştığında, buzağıyı ve dansları görünce Musa’nın da öfkesi alevlendi ve ellerindeki iki levhayı fırlattı ve  dağın eteğinde onları parçaladı.

20- Yaptıkları buzağıyı da aldı  ve ateşte yaktı ve (toz haline gelinceye kadar) öğüttü ve suyun üzerine saçtı ve İsrailoğullarına (o sudan) içirdi.

21- Musa, Harun’a da dedi ki: ‘Bu halk sana ne yaptı da onlara böyle büyük bir hata (suç) işlettin?”

            “חֲטָאָ֥ה” (hata) bilerek işlenen suç demektir.

22- Harun da dedi ki: “Rabbimin (efendimin) öfkesi alevlenmesin. Halkın kötülüğe eğilimli olduğunu sen de biliyorsun.

23- Bana da “Bize önümüzde gidecek yüceler (putlar) yap. Çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran adama ne olduğunu bilmiyoruz.” dediler.

24- Bunun üzerine de onlara “Kimin altını varsa alıp bana versin. Ben de onu ateşe attım ve bu buzağı (ortaya) çıktı.” dedim.

25- Musa da halkın dizginsiz (sınır tanımayan, başıboş) olduğunu gördü. Çünkü Harun onları serbest bırakarak, düşmanları arasında bir utanç kaynağı olacak duruma sokmuştu.

לְשִׁמְצָ֖ה (lişmitsah); utanç verici, rezil edici, aşağılayıcı demektir.

26- Bunun üzerine Musa kampın girişinde durdu ve “Kim Yahwe’nin tarafındaysa, bana gelsin.” dedi. Bunun üzerine Levi oğullarının hepsi  onun yanında toplandılar.

27- Ve onlara dedi ki: “İsrail’in ilahı (Yücesi) Yahwe diyor ki: “Hepiniz kılıçlarınızı kuşanın ve kampta kapı kapı dolaşın ve (puta tapan) herkesi katledin; kardeşinizi de komşunuzu da yakınızı da…

28- Levioğulları da Musa’nın dediğini yaptılar ve o gün halktan 3000 kadar adam (toprağa) düştü.

29- Bunun üzerine de Musa dedi ki: “Bugün Yahwe’nin size verdiği bereket ile ellerinizi doldurun. Çünkü her adam oğlunu ve kardeşini …”

30- Ve öyle oldu. Ertesi gün Musa dedi ki: “Büyük bir hata (suç) işlediniz. Ve şimdi Yahwe’nin yanına çıkacağım, belki de hatanıza istiğfar ederim (suçunuz için bağışlanma dilerim).”

31- Ve Musa, ilahı Yahwe’ye döndü ve dedi ki: “Sana yalvarıyorum! Bu halk büyük bir hata (suç) işledi. Kendileri için altından bir yüce (put) yaptılar.

32- Şimdi, onların hatalarını bağışlarsan…  Yoksa yalvarıyorum, beni yazmış olduğun Kitabından sil!”

            “Kitaptan silmek” deyimi, Türkçedeki “bir kimsenin artık adını anmamak ya da dostluktan çıkarmak” anlamına gelen “defterden silmek” deyiminin tam karşılığıdır.

33- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Kim bana karşı hata (suç) işlerse onu Kitabımdan silerim!

34- Şimdi git ve halkı söylediğim yere götür. İşte meleğim, onların önünde olacak. Yine de Hesap Günümde onlara hatalarını (işledikleri suçları) soracağım!”

            “֣וֹם פָּקְדִ֔י(yom Pakdil) “Hesap Günü”, “Cezalandırma Günü” Tevrat’ta ilk defa burada geçmektedir. Hesap Gününe benzer ifadeler başka ayetlerde de geçmektedir:

            “Bu nedenle yolları kaygan olacak ve karanlığa sürülecekler ve içine düşecekler. Çünkü Hesap Günü onlar için utanç ve karanlık gün olacak. Yahwe’nin Sözü” (Yeremya 23:12)

“Çünkü gün yakındır, evet, Yahwe’nin Günü yakındır; bulutlu bir gün olacak, uluslar için bir felaket günü.” (Hezekiel 30:3)

Ancak Yahudi Tevrat yorumcusu İbn Ezra ve bir çok Yahudi, Tevrat'ta “yom pakad' olarak zikredilen bu “hesap günü”nün, insanların kaderlerinin takdir edildiği “yıl başı” (roş ha-şana) olduğu şeklinde yorumlamaktadır. (II, 682).

 Bir başka Yahudi Tevrat yorumcusu olan Ramban ise sorulacak olan “hesab”ın; o sırada Kenan diyarına gitmekte olan İsrailoğullarına hemen değil, ülkeye yerleşmelerinden sonra sorulduğunu belirterek, çoğu din adamının da bu hesabın, Yahudileri sürgüne göndermekle gerçekleştiği görüşünde olduğunu nakleder. (II, 570)

35- Ve Yahwe, Harun’un yapmış olduğu buzağıyı yaptırdıkları için halkı (belaya, cezaya) çarptı.

           

Bu bapta Harun’un neden böyle yaptığı ile ilgili fazla  açıklama yer almamaktadır. Kur’an’da ise bu konu daha ayrıntılı anlatılmaktadır:

“Ve hani Musa ile 40 gece için sözleşmiştik. Sonra siz, onun ardından buzağıyı (ilah) edinmiştiniz ve zulmetmiştiniz. Sonra, ardından şükredersiniz diye sizi affetmiştik… Musa, kavmine demişti ki: “Ey kavmim, siz, buzağıyı (ilah) edinmekle nefislerinize (birbirinize) zulmettiniz. Onun için, Bari’nize (aklayan, kötülüklerden uzaklaştıran, arındıran yaratıcıya) tevbe edin (O’na yönelin) ve nefislerinizi (sizden olanları, müşrikleri) katledin. Bu Bari’nizin katında sizin için hayırlı olandır. Böylece tevbenizi kabul etmişti. Rahîm olan Tevvab (merhamet edip tevbeleri kabul eden) O’dur, Kendisidir. (Bakara, 2:51-52, 54)

“Biz de Musa ile 30 gece için sözleştik ve buna 10 ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği vakit 40 geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a, “Halkım içinde halifem ol (temsilcim ol); düzeni sağla ve fesatçıların yoluna uyma!” dedi. Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelince, Rabbi de onunla konuşunca, “Rabbim, bana görün, sana bakayım.” dedi. Dedi ki: “Beni göremezsin. Ama şu dağa bak eğer  yerinde sabit durursa o zaman beni göreceksin.” Rabbi, dağa tecelli edince onu paramparça etti ve Musa bayılarak düştü. Ayılınca, “Subhan’sın (seni her türlü kusur ve nitelemeden, benzetmeden münezzehsin, uzaksın), sana tevbe ettim (Sana yöneldim) ve ben müminlerin evveliyim (iman edenlerin ilkiyim, öncüsüyüm).” dedi. Dedi ki: “Ey Musa, Ben, risaletimle (mesajlarımla) ve seninle konuşarak, seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Sana verdiğimi al (vahye sarıl) ve şükredenlerden ol!”  Biz, onun için, çeşitli vaazları (öğütleri, uyarıları) ve (onlar için gerekli olan) tüm şeylerin açıklamasını levhalara yazdık. “Bunları kuvvetle tut (uy), kavmine de bunları en güzel şekilde tutmalarını (uymalarını) emret! Fasıkların (yoldan çıkmışların) yurdunu size göstereceğim.” Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar, bütün ayetleri (kanıtları) görseler yine de ona iman etmezler. Rüşd (yol gösteren) yolunu da görseler ona uymazlar, ancak azgınlık yolunu görürlerse onu yol edinirler. Ayetlerimizi yalanladılar ve gafil (umursamaz, habersiz) gibi davrandılar. Ayetlerimizi ve ahiretteki Toplanmayı yalanlayan kimselerin amelleri boşa gitmiştir. Onlar, başkasıyla değil, ancak kendi yaptıkları ile cezalandırılacaklardır. Musa’nın kavmi, onun ardından mücevherlerden böğürme sesi çıkaran bir buzağı heykeli edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları hidayete erdirmeyeceğini görmediler mi? Onu benimsediler ve zalimlerden oldular. (Başları) ellerinin arasına düştüğünde (pişman olunca) ve sapıklığa düştüklerini anladıklarında, “Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler. Musa, gazaplı (öfkeli, hiddetli) ve esefli (üzgün, kızgın) bir halde halkına döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız? Rabbinizin buyruklarını beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. Levhaları yere attı ve kardeşinin kafasını alıp (tutup) çekti. (Harun) “Ey annemin oğlu! Bu topluluk beni zayıf düşürdü ve neredeyse beni katledeceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim toplulukla bir tutma.” dedi. “Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla ve bizi merhametine koy. Sen, Merhamet Edenlerin En Merhametlisisin.” dedi. Buzağıyı (put) edinenler, Rablerinden bir gazaba ve dünya hayatında da zillete uğrayacaklardır. Biz, iftiracıları işte böyle cezalandırırız. Kötülük işleyen, ardından tevbe edip iman edenlere gelince; Senin Rabbin, bundan sonra Allah, Gafur, Rahim olandır. Gazabı geçince Musa levhaları aldı. Onlardaki yazıda, Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardı. Musa, belirlediğimiz Toplanma için kavminden yetmiş rical seçti. Onları sarsıntı yakaladığı zaman dedi ki: “Rabbim! İsteseydin onları da beni de daha önce helak edebilirdin. İçimizdeki bazı sefihlerin (akılsızların) yaptıkları yüzünden bizi de mi helak edeceksin? Bu, senin imtihanından başkası değildir; onunla istediğini hidayete erdirirsin, istediğini de saptırırsın. Sen, bizim velimizsin, bize mağfiret et ve bize merhamet et. Sen, mağfiret edenlerin (bağışlayanların) en hayırlısısın.  Ve bizim için dünyada da ahirette de hasene (iyilik, güzellik) yaz. Biz, Sana yöneldik.” Dedi ki: “Azabım istediğime isabet eder. Merhametim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, takvalı olanlara ve zekâtı verenlere ve ayetlerimize iman edenlere yazacağım. (Araf, 7:142-156)

“Ey Musa! Seni, kavminden aceleyle ayıran nedir? “Rabbim! Onlar beni takip ediyorlar, ben ise hoşnut olasın diye Sana doğru acele ettim.” dedi. “Senden sonra kavmini sınadık, bir Samiri (Samiriyeli) de onları saptırdı.” dedi. Musa, gazaplı (öfkeli ve hiddetli) ve esefli (üzgün, kederli) bir halde kavmine döndü ve “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmamış mıydı? Bekleyemediniz mi? Yoksa Rabbinizin gazabının üzerinize inmesini mi dilediniz? Bana verdiğiniz sözden mi bu yüzden mi döndünüz?” dedi. Dediler ki: “Senin sözünden kendi isteğimizle çıkmadık. Bilakis biz, halkın ziynetlerinden yüklenmiştik, Sonra onları (ateşin) üzerine attık. Samiri de aynı şekilde (yanındakileri ateşe) attı.” Sonra (Samiri, eriyen altınlardan) böğüren iri yapılı bir buzağı çıkardı ve dediler ki: “Bu, sizin ve Musa’nın ilahıdır. Fakat o (Musa) bunu unuttu.” Onun, kendilerine cevap veremediğini ve onlara zarar vermeye de fayda sağlamaya da gücünün yetmediğini görmüyorlar mı? Harun, daha önce onlara şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla sınanıyorsunuz. Rabbiniz, Rahmandır (Müminlere karşı merhametlidir. Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibidir), bana tabi olun ve emrime itaat edin!” “Musa bize dönünceye kadar buna tapmaya (ibadet etmeye) devam edeceğiz!” dediler. Dedi ki: “Ey Harun! Onların saptıklarını gördüğünde (onları uyarmaktan) seni engelleyen neydi? Neden bana uymadın? Emrime karşı mı geldin?” “Ey annemin oğlu! Sakalımı ve başımı tutma! Ben, senin, “İsrailoğullarının arasına ayrılık düşürdün, sözümü de tutmadın!’ demenden çekindim.” dedi. “Ya senin derdin (amacın) ne, ey Samiri?” dedi. “Ben, onların göremediklerini gördüm. Sonra, resulün ayak izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (erimiş altının içine) attım. Ve  böylece nefsime güzel göründü.” dedi. Dedi ki: “Git! Artık hayatın boyunca ‘Bana dokunmayın!’ diyeceksin ve senin için kurtulamayacağın bir vaat (yargı günü) var. Taptığın (ibadet ettiğin) ilahına bir bak! Onu yakacağız, sonra da ufalayıp denize savuracağız! Sizin ilahınız (En Yüceniz) Allah’tır, O’ndan başka ilah (En Yüce) yoktur. O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.” Geçmiştekilerin haberlerinden sana böyle kıssa olarak anlatıyoruz. Katımızdan da sana bir zikir (Kur’an) verdik. Kim ondan yüz çevirirse; Kıyamet Günü ağır bir yük yüklenir. Orada ebedî kalırlar, kıyamet günü de bu onlara ağır bir yük olacaktır. (Taha, 20:84-101)

Yahudilerin dini bir kaynak olarak kullandıkları Midraş adlı kitapta da bu olayın iç yüzü özetle şöyle anlatılmaktadır: “İsrailoğulları ile birlikte Mısır’dan çıkmış olan Yusuf Nebi’nin soyundan olan Samiri bir kişi ön plana çıkar ve yandaş toplayarak  halkın 70 liderine gelirler ve Musa’nın artık olmadığını öne sürerek bir ilah (yüce) yapılmasını isterler. Liderler onlara “tanık olduğunuz tüm mucizelerden sonra nasıl böyle bir şey isteyebilirsiniz?” diye karşı çıktıklarında, saldırıya uğrayıp katledilirler. Daha sonra, Hur (Çıkış, 17:10; 24:14; 31:2) onları durdurmaya çalışır, fakat o da öldürüp Harun’a gelirler ve “istediğimizi yapmazsan, diğerleri gibi seni de öldürürüz” derler. Harun da tehlikenin farkında olur ve zaman kazanmak ve onların arasında ayrılık çıkarabilmek gayesiyle ilk önce eşlerinin, kızlarının ve oğullarının altınlarını getirmelerini ister. Ancak o isyancılar kadınlarının ve çocuklarının altınlarını alamazlar Hatta kadınların “Putperestliğin kıyısından geçen bir şey için hiçbir malımızı vermeyeceğiz. Allah’ın bizler için Mısır’da yaptığı tüm mucizeleri gördükten, Sina’da O’nun Sesini bizzat duyduktan sonra böyle bir şey yapmamız söz konusu değildir!” şeklinde karşı çıktıkları belirtilmektedir. Aynı kadınların, sıra Mişkanın (Yaklaşma Çadırı) inşası için gerekli altın bağışını yapmaya geldiğinde, en ön sırada yer aldıkları (Çıkış, 35:22) da belirtilmektedir. Kadınlardan yüz bulmayan erkeklerin bu nedenle kendi kulaklarındaki küpeleri çıkarıp bağışlamak zorunda kaldıkları da belirtilmektedir.

 

33. Bab

33:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Sen ve Mısır diyarından çıkardığın kavim buradan İbrahim’e ve İshak’a ve Yakup’a ant içerek 'Onu senin soyundan gelenlere vereceğim' dediğim ülkeye çıkın.

2- Senin önünden de bir melek gönderiyorum. Onunla Kenanlıları, Amorileri, Hitileri, Perisileri, Hivileri ve Yebusileri kovacağım.

3- Süt ve bal akan ülkeye... Fakat sizi yolda yok etmemek için aranızdan çıkmayacağım. Çünkü sen sert enseli (inatçı, dik başlı) bir kavimsin!”

4- Halk da bu kötü şeyi (haberi) duyunca mateme büründü ve hiçbir erkek süsünü takmadı.

5- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: ‘İsrailoğullarıyla konuş ve onlara de ki: “Sen sert enseli (inatçı, dik başlı) bir halksın. Aranızdan çıkarsam bir anda sizi yok edebilirim. Sana ne yapacağımı karar verene kadar da mücevherlerini çıkar.”

6- İsrailoğulları da Horeb Dağı’nda mücevherlerini çıkarmaya başladı.

Horeb, Sina yarımadasının güneyinde Cebel Musa’nın (Musa Dağı) yer aldığı bölge idi. Burası Mısır'dan 200, Lut Gölü'nden (Ölüdeniz) de 40 mil uzaklıktaydı. O dönemdeki uzaklıkla buranın Mısır'dan 3 günlük bir mesafede bulunduğu belirtilir. Sina Dağı’nın ise, Horeb’in kuzeydoğu tarafında 2 mil uzunluğunda 1 mil genişliğinde olan alçak tepe olduğu belirtilmektedir.

7- Musa da çadırı aldı ve kampın dışına, kamptan uzak bir yere kurdu ve oraya Yaklaşma Çadırı adını verdi. Ve öyle oldu. Yahwe’ye yönelen herkes de kampın dışında bulunan Yaklaşma Çadırına çıkıyordu.

8- Musa, Çadıra çıktığında tüm halk da ayağa kalkar ve (kendi) çadırlarının girişinde dururdu. Musa çadıra girinceye kadar da arkasından bakardı.

9- Musa da çadıra girdiğinde bir bulut sütunu iner ve Çadırın girişinde dururdu ve (yüceler) Musa ile konuşurdu.

10- Çadırın girişindeki bulut sütununu görünce de halk topluca ayağa kalkar ve kendi çadırının girişinde secde ederdi.

Yahwe için yapılan secdelerle ilgili benzer örnekler: Başlangıç, 47:31; 48:12; Çıkış, 4:31; 12:27; 20;5; 23;24; 24:1; 33:10; 34:8; Levililer, 9:24; Yasanın Tekrarı, 26:10

11- Yahwe de bir kimsenin arkadaşıyla konuştuğu gibi Musa ile yüz yüze konuşurdu ve (Musa) kampa dönerdi. Fakat genç uşağı/hizmetkarı Nun’un oğlu (Yeşu) çadırdan ayrılmazdı. 

12- Ve Musa, Yüce Yahwe’ye dedi ki: “İşte, Sen bana “Bu halkı götür.” diyorsun, ancak benimle beraber kimin gideceğini bana bildirmedin. Ve yine dedin ki: “Seni isminle bildim ve gözümde lütuf buldun.

13- Şimdi de eğer gözünde lütuf bulmuşsam, lütfen bana yolunda hidayet (kılavuzluk) et ki Seni bileyim ve gözünde lütuf bulayım. Şunu da bil ki, bu halk Senindir.”

Arapçada “hidayet et” anlamına gelen “הוֹדִיעֵנִי” kelimesinin fiil kökü “הוֹדָעָה” (hodaʿah) kelimesidir. Bu kelime “bildirmek, haber vermek, yol göstermek, rehberlik etmek, kılavuzluk etmek” anlamlarına gelir.

14- Ve (Yahwe) dedi ki: “Yüzüm (varlığım) seninle gidecek ve sana rahatlık sağlayacağım.”

15- Ve (Musa) O’na dedi ki: “Eğer yüzün (bizimle) gitmeyecekse, bizi buradan yukarıya (vadettiğin Kenan Diyarına) çıkarma.”

16- Benim ve halkımın Senin gözünde lütuf bulmuş olduğu nasıl bilinecek? Bizimle gelmenle mi ben ve halkın yeryüzündeki tüm haklardan ayırt edileceğiz?

17- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: ‘Senin söylediğin bu şeyi de yapacağım, çünkü gözümde lütuf buldun ve seni adınla bildim.’

18- O da dedi ki: “Yalvarırım, Celalini (İzzetini, Kudretini) bana göster!”

19- Dedi ki: “Bütün iyiliğimi önünde göstereceğim ve huzurunda Yahwe’nin adıyla (Allah’a kulluğa) çağrıda bulunacağım. Lütfetmek istediğime de lütfeder, merhamet etmek istediğime de merhamet ederim.”

            וְרִחַמְתִּ֖י (Ve'richamti) sözcüğü, “רחם” (racham) fiili, “rahm” (racham) kelimesinden türemiştir. Rahim, gebe kadının bebeğini karnında taşıdığı, beslediği, büyüttüğü ve koruduğu organıdır. Bu nedenle, “רחם” fiili, şefkat, merhamet ve koruma duygularıyla ilişkilendirilir.

“Rahmet” sözcüğü Tevrat’ta ilk defa bu ayette geçmektedir.

20- Ve dedi ki: “Yüzümü göremeye güç yetiremezsin! Çünkü kimse beni göremez ve (gören de) yaşayamaz.”

21- Ve Yahwe dedi: “İşte, şurada yanımda bir yer var. Sen de o kayanın üzerinde dur.

22- Ve öyle olacak. Celalini (İzzetim, Kudretim) geçip giderken, seni kayadaki bir yarığına koyacak ve (Celalim) geçinceye kadar seni avucumun içiyle (ayam ile) örteceğim.

23- Avucumu kaldırdığımda da arkamı göreceksin. Yüzüm ise görünmeyecek.”

 

34. Bab

34:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Kendine öncekiler gibi iki taş levha yont. Kırdığın önceki iki  levhada yazılı sözleri de onlara yazacağım.

2- Sabah için de hazırlan ve sabah vakti Sina Dağına çık. Ve orada, dağın tepesinde Benim huzurumda dur.

3- Seninle birlikte de kimse çıkmayacak, dağın hiçbir yerinde de kimse görünmeyecek. Dağın eteklerinde de davar ve sığır otlamasın.

4- Öncekiler gibi taşlar yontan Musa sabah erkenden kalktı ve Yahwe’nin emrettiği gibi Sina Dağına çıktı. İki taş levhayı da elinde götürdü.

5- Yahwe de bulutta belirdi ve orada onunla durdu ve Yahwe kendi adıyla ona bildirdi.

6- Ve Yahwe (Musa’nın) önünden geçti ve ona bildirdi: “Yahwe! Yahwe! Rahim (rahmet eden), Hannun (Rauf, şefkatli, çok merhametli), Halim (Günahları örten ve bağışlayan; Yumuşak huylu, sabırlı olan ve öfkesini kontrol  eden) ve hak (gerçek, adil, samimi) olan ve bol hesedı eden Yüce’yim.

            ı "חֶ֕סֶד" (hesed); “merhamet, iyilik, lütuf, sevgi, ihsan, hayırda bulunma, şefaat, adalet, erdem ve fazilet” gibi anlamlara gelmektedir.

7- Binlercesine hesed edenim. Kötülükleri de isyanları da hataları (suçları) da affeden ve mağfiret edenim (bağışlayanım). Ancak suçu temize çıkarmam. Ataların kötülülerinden dolayı oğullarında, torunlarında ve üçüncü ve dördüncü kuşaklarında hatırda tutarım.

            “פֹּקֵ֣ד” (poket), ziyaret etmek, hatırda tutmak ve cezalandırmak gibi anlamlara gelir. Benzer ifade Çıkış, 20:5 ayetinde de vardı: “…Benden nefret eden babalarının suçunu oğullarında da üçüncü ve dördüncü kuşaklarında da hatırda tutan…”

8- Bunun üzerine Musa da hemen yere kapandı ve secde etti,

9- Ve dedi ki: “Rabbim, eğer şimdi senin gözünde lütuf bulduysam, yalvarırım Rabbim, aramızda yürü. Çünkü bu halkın ensesi kalındır (inatçıdırlar, dik başlıdırlar). Bizim hatalarımızı (suçlarımızı) da günahlarımızı da bağışla ve bizi mirasçın kıl (bizi sahiplen).”

10- Ve (Yahwe) dedi ki: “İşte, halkının önünde bir antlaşma yapıyorum. Dünyanın hiçbir yerinde de ulusların hiçbirinde de görülmemiş mucizeler yapacağım. İçinde bulunduğun bu halkın da Yahwe’nin yaptıklarına şahit olacak. Bu yaptıklarım çok korku salacak.

11- Bugün sana emrettiğim şeylere de riayet et. İşte, Amorileri, Kenanlıları, Hitilileri, Perizileri, Hivileri ve Yebusileri senin önünden sürüp çıkarıyorum.

12- Gelmekte olduğun topraklardaki halklarla da antlaşma yapmaktan sakın, çünkü bu sana yapılan bir tuzak olur.

13- Aksine, onların sunaklarını tahrip edecek, anıtlarını parçalayacak, aşeralarını (taptıkları dikili taşları, direklerini, ağaçlarını) da keseceksin.

14- Başka bir yüceye (ilaha) de secde etmeyeceksin. Çünkü Yahwe’nin adı kıskanç olandır. O, kıskanç olan Yücedir.

15- Sakın o topraklarda oturanlarla antlaşma yapma! Onlar, yücelerinin peşinden gidip (haktan) saparlar. Yüceleri için kurban kestiklerinde de seni çağırırlar. Sen de onun kurbanından yersin.

16- Sonra da onların kızlarını oğullarına alırsın. Kızları, kendi yücelerinin peşinden gidip (haktan) saparlar. Sonra oğullarını da kendi yücelerinin peşinden sürüklenip (haktan) saptırırlar.

17- Kendine dökme yüce (ilah, put) de yapmayacaksın.

18- Matsa (mayasız ekmek) haccını (bayramını) da gözet. Sana emrettiğim gibi de İlkbaharın (Aviv ayının) belirlenmiş vaktinde 7 gün mayasız ekmek (yemek) yiyeceksin. Çünkü ilkbahar ayında Mısır’dan çıktın.

19- (Erkeklerden) Rahmi açanların hepsi Benimdir; sürülerinden sığır ve davarı (rahmini) açan erkek yavrular da.

Bir annenin doğurduğu ilk çocuk erkek ise behor unvanı alır. Kadının il doğurduğu çocuk kız ise, sonradan doğan ilk erkek çocuk behor olarak anılmamaktadır.

20- (Rahim) açan eşeği de bir kuzu karşılığında kurtar. Eğer onu kurtarmazsan o zaman onun da boynunu vuracaksın. Tüm behorlarını da kurtarmalısın. Kimse huzuruma eli boş çıkmayacak.

            İlk doğan erkek çocukların fidyesi 5 gümüş şekeldi (selaim) olduğu belirtilmektedir. Yahudilikteki bu fidye işlemine “pidyon ha-ben” adı verilmektedir. İşlem çocuğun doğumundan 1 ay sonra yapılmaktadır (Raşy, il, 478). “Pidyon ha-ben”in fidyesinin 5 şekel olması hakkında (Sayılar, 3:47-51)

            Hayvanlar içerisinde kaşer (helal) olmayan, ancak buna rağmen ilk doğanı Yahwe için ayrılan yegane hayvan eşektir. (İbn Ezra, 1 1, 264; Raşy, il, 478; Sforno, 344)

21- 6 gün çalış, ama 7’nci günde işi bırak. Toprağı sürmekten de hasattan da elini çek.

22- Şavuot (haftalar) Haccını (bayramını) da yılın ilk buğday hasadıyla, Devşirme (Hasat) Haccını (bayramını) da yılın son zamanında yap.

23- Yılda 3 defa da tüm erkeklerin Rabbinin (Efendinin), İsrail’in Yücesi Yahwe’in huzurunda görünecekler.

            Yani “Fısıh (Pesah), Haftalar (Şavuot) ve Çardaklar (Sukut) Haccında (bayramında) Mişkana (mescide) gelecekler.

             Bu ayete istinaden Yahudilikte kadınlara haccın farz olmadığı belirtilmektedir. (Raşy, II,304)

24- Önünden de Milletleri kovacağım. Sınırlarını da genişleteceğim. Yılda 3 defa Yücen Yahwe’nin huzurunda görünmek için (yurdundan) çıktığında da kimse topraklarına göz dikemeyecek.

25- Hamets (mayalı ekmek/yemek) varken de (Fısıh) Kurbanımı kesme. Fısıh Haccı (Bayramı) kurbanını da geceletmeyeceksin (sabaha bırakmayacaksın).

26- Toprağının ilk ürünlerini de Yücen Yahwe’nin Evi’ne getireceksin. Oğlağı da annesinin sütüyle pişirmeyeceksin!” 

27- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki: “Bu kelimeleri (10 emri) kendin için yaz. Çünkü seninle de İsrail ile de bu kelimelerle ahit yapıyorum.”

28- (Musa) orada, Yahwe’nin yanında 40 gün ve 40 gece kaldı. (Orada) ekmek yemedi, su da içmedi. Antlaşmanın kelimelerini, ON EMİR’i de iki levhanın üzerine yazdı.

29- Ve Musa, Sina Dağı’ndan indiğinde 2 Şehadet Levhası elindeydi. Ve Musa, (Yahwe ile) konuştuğu için yüzünün parladığını bilmiyordu.

            İbranicedeki הָֽעֵדֻת֙ (ha'edut) ve Arapçadaki شهد (şehadet) kelimeleri birbirlerine benziyorlar. Her iki kelime de “tanıklık” veya “kanıt” anlamına gelir ve kökenleri aynı Sami dil ailesine dayanır.

30- Harun ve diğer İsrailoğulları da Musa’yı gördüler. Yüzü gerçekten de ışıldıyordu. Ona yaklaşmaktan da korktular.

31- Musa da onlara seslenince, tüm toplulukların beyleri de Harun ile birlikte ona geldiler. Musa da onlarla konuştu.

32- Sonra da tüm İsrailoğulları ona yaklaştılar. Yahwe’nin, Sina Dağında kendisine söylediği tüm emirleri onlara da bildirdi.

33- Musa, onlarla konuşmasını bitirdikten sonra da yüzünü bir peçe ile örttü.

34- Musa, Yahwe’nin huzuruna, Onunla konuşmak için geldiğinde, dışarı çıkıncaya kadar peçeyi çıkarırdı. Sonra da çıkıp kendisine emredilenleri İsrailoğullarına anlatırdı.

35- İsrailoğulları da Musa’nın yüzünü görürlerdi, yüzünün ışık saçtığını da. Musa da O’nunla konuşmak için içeri girinceye kadar yüzünü peçe ile örterdi. 

           

35. Bab

35:1- Musa, İsrailoğullarının tüm cemaatlerini (topluluklarını) topladı ve onlara dedi ki: “Bunlar, yapmanız için Yahwe’nin emrettikleridir:

2- 6 gün iş yapılacak. 7’nci gün ise sizin için kutsal bir gündür.  Yahwe’nin şabat günü dinlenme günü olacak. Onda her kim melaha yaparsa (iş yaparsa) öldürülecektir.

3- Şabat günü evlerinizde de ateş yakmayacaksınız.’ 

Mişkan (Yaklaşma Çadırı) için getirilecek gönüllü bağışlar

4- Ve Musa, İsrailoğullarının tüm topluluklarına dedi ki: ‘Bu, Yahwe’nin size emrettikleridir:

5- Yanınızdan da Yahwe için gönüllü bağış (sadaka) alın. Aranızda kalbi cömert olan herkes de olarak Yahwe için altın, gümüş ve bakırdan  gönüllü olarak bağış getirsin.

6- Gök mavisi, erguvan ve kırmızı (iplik, yün) ve ince keten ve tiftik;

7- Kırmızı boyalı (tabaklanmış) koç derileri ve fok derileri ile akasya ağacı;

8- Aydınlatma için yağ, mesh yağı ve kokulu tütsüsü için baharatlar;

9- İnoks taşları ve efod (yelek) ve göğüslük için de dikilecek taşlar (getirsin).

10- Aranızdaki hünerli olan herkes de gelsin ve Yahwe’nin emretmiş olduğu şeyleri yapsınlar;

11- Mişkanı da onun çadırını da örtüsünü de çengellerini de çerçevelerini de kirişlerini de direklerini de kaidelerini de…

12- Sandığını da direklerini de kapağını da bölmenin perdesini de…

13- Masayı da ayaklarını da tüm takımlarını da özel ekmeklerini de…

14- Aydınlatma için şamdanı da tüm takımlarını da kandillerini de yağını da…

15- Tütsü sunağını da ayaklarını da mesh yağını da kokulu tütsüyü de çadırın girişindeki perdeyi de…

16- Ola kurbanı (yakmalık sunu) sunağını da bakır ızgarasını da direklerini de tüm takımlarını da kazanı da kaidesini de…

17- Avlunun perdelerini de direklerini de direklerin yuvalarını da giriş perdesini de…

18- Çadırın kazıklarını da avlunun kazıklarını da iplerini de…

19- Kutsal mekândaki hizmette giyilecek ince dokumadan giysileri de kohen Harun’un kutsal giysilerini de oğullarının kohenlik giysilerini de (yapsınlar).”

20- Sonra tüm İsrail oğullarının toplulukları Musa’nın yanından ayrıldı.

21- Kalbi kendisini yükselten her adam da geldi. Gönüllü olan herkes de Yaklaşma Çadırının yapımı, hizmeti ve kutsal giysiler için Yahwe’ye sunulacak bağışı getirdi.

22- Erkeklerin ve kadınların tümü de gönüllü olarak geldiler ve broşlar, küpeler, yüzükler, kolyeler ve her türlü altın takılar getirdiler. Hepsini de  Yahwe’ye sallama sunusu olarak sundular.

23- Elinde gök mavisi, erguvan, kırmızı (ip, yün) ve has keten ve  kırmızıya boyalı koç derileri ve fok derileri bulunan da onları getirdi.

24- Yahwe’ye, gümüş ve bakırı bağış olarak sunmak isteyenler de onları getirdiler. Elinde işin yapılması için gerekli akasya ağacı olan herkes de onu getirdi.

25- Hünerli kadınların tümü de elleriyle iplik eğirdiler. Eğirdikleri gök mavisi, erguvan, kırmızı (ipi) ve ince keteni de getirdiler.

26- Hünerli olan kadınlar da tiftik eğirdiler.

27- (Halktan) liderler de efod (yelek) ve göğüslük için oniks taşları ve dikilecek taşları getirdiler…

28- Aydınlatma ve mesh yağını da kokulu tütsüler için baharatı da yağı da…

29- İsrailoğullarından gönüllü olan her erkek ve kadın da Yahwe’nin Musa’nın eliyle yapılmasını emrettiği tüm işler için Yahwe’ye gönüllü olarak bağış (sunu) sundular.

30- Ardından da Musa, İsrailoğullarına dedi ki: ‘Bakın, Yahwe, Yahuda kabilesinden (oymağından) Uri’nin oğlu Hur’un oğlu Betsalel’e adıyla seslendi.

Betsalel, “Yücenin himayesinde” demektir.

31- Ve onu, hikmet (bilgelik) ve marifet ve her türlü işin ilmi için yücelerin ruhuyla doldurdu;

32- Altın, gümüş ve bakır işlemek için mahir kılmak,

33- Ve taşları yontmak ve kesmek ve ahşabı kesip biçmek ve her türlü işi yapmak için.

34- Ona da Dan kabilesinden Ahisamak oğlu Oholiab’a da öğretme yeteneği bahşetti.

35- Zanaatkarı da gök mavisi, erguvan, kırmızı (iplik, yün) ve ketenle titiz desen hesabı yapan ustayı da nakışçıyı da ve dokumacıyı da her türlü iş erbabını da her türlü işi tasarlayanı da yeteneklerle donattı.

 

36. Bab

            Meskenin (Mişkan) yapımı için iş gücü ve malzeme toplanması

36:1- Betsalel de Oholiab da Yahwe’nin marifet ve her türlü işin ilmini bahşettiği her bilge yürekli adam da kutsal yerle ilgili çalışmaya ait tüm işleri Yahwe’nin emrettiği gibi yapacak.

2- Musa da Betsalel’i, Oholiab’ı ve Yahwe’nin kalplerine hikmet bahşettiği ve gönüllü olarak iş yapmaya istekli olan yetenekli herkesi çağırdı.

3- Ve İsrailoğullarının, Kutsal Mekanın hizmeti için getirmiş oldukları tüm bağışları Musa’dan aldılar. Onlar (İsrailoğulları), yine de her sabah gönüllü olarak başka bağışlar da getirdiler.

4- Kutsal Mekan ile ilgili işleri yapan hikmet sahibi tüm ustalarla kendi işinde maharetli ustaların hepsi geldiler.

5- Ve Musa’ya dediler ki: ‘Halk, Yahwe’nin yapılmasını emrettiği yapı ve imalat için gereğinden daha fazlasını getiriyor.’

6- Musa da kampta şu talimatın duyurulmasını emretti: ‘Hiçbir erkek ve hiçbir kadın, kutsal bağış için artık malzeme getirmesin.’ Böylece halkın bir şey getirmesi kesildi.

7- Çünkü ellerindeki malzeme işi yapmaya yetiyordu, hatta artacak kadar fazlaydı.

            Meskenin (Mişkan) örtülerinin yapımı

8- Çalışanlardan hikmet sahibi olan herkes, Mişkanı (Yaklaşma Çadırını) 10 perde (10 parça kumaş) ile yaptılar. (Bu perdeleri) ince dokunmuş keten ve gök mavisi, erguvan ve kırmızı (iplik) ve usta işi olan kerubiler (nakışlar) ile yaptılar.

            Buradaki “Mişkan”dan kastın, yapının en altına gelen ve kerubi desenli perdelerden oluşan örtü olduğu belirtilmektedir. Benzer kullanım ve sebebi için bk. Çıkış, 26:1; 35:11.

9- Her perdenin uzunluğu 28 ama (134,4 m), her perdenin genişliği  de 4 ama (1,92 m) idi. Perdelerin tümünün de ölçüsü birdi.

10- 5 perdeyi birbirine dikti(ler), diğer 5 perdeyi de birbirine dikti.

11- İlk grubun en dışındaki perdenin kenarına da gök mavisi ilmekler (ilikler) yaptı. Aynı şekilde ikinci grubun en dıştaki perdenin kenarına da yaptı.

12- Bir perdede 50 ilmek yaptı. İkinci gruptaki perdenin kenarına da 50 ilmek yaptı. Ve ilmekler birbirinin karşısındaydı.

13- 50 de altın çengel (kopça) yaptı, perdeleri de bu çengellerle birbirine bağladı. Böylece çadır tek bir parça oldu.

            Mesken (Mişkan) çadırının yapımı

14- Çadırın üzerine de örtü yapmak için tiftikten perdeler yaptı. Onları da 11 perde yaptı.

15- Her perdenin uzunluğu 30 ama (14,4 m), genişliği de 4 ama (1,92 m) idi. 11 bir perdenin de tek ölçüsü vardı.

16- Ve 5 perdeyi bir, 6 perdeyi de bir dikti (bağladı).

17- Birinci grubun en dışındaki perdenin kenarına da 50 ilmek yaptı. İkinci grubun en dışındaki perdenin kenarına da 50 ilmek yaptı.

18- Çadırın birleştirmek için de 50 bakır çengel (kopça) yaptı. Ve çadır yekpare oldu.

19- Çadır için de kırmızı koç derilerinden bir örtü, üstüne de fok derilerinden bir örtü yaptı. 

            Meskenin (Mişkan) tahta çerçevelerle yapılan duvarı

20- Çadırın çerçevelerini de akasya ağacından dik olarak yaptı.

21- Her bir çerçevenin uzunluğu 10 ama (480 cm), genişliği de 1,5 ama (72 cm) idi.

22- Her çerçevenin de birbirine bağlı iki geçme tahtası (zıvanası) vardı. Çadırın tüm çerçevelerini de böyle yaptı.

23- Çadırın güney tarafı için de 20 çerçeve yaptı.

24- 20 çerçevenin altında da 40 gümüş kaide (yuva) yaptı. Bunların geçme tahtaları için de her bir çerçevenin altında 2 zıvanası için 2 kaide (yuva), başka bir çerçevenin altında da 2 zıvanası için 2 kaide (yuva).

25- Çadırın kuzey tarafındaki ikinci tarafı için de 20 çerçeve yaptı.

26- Ve (bu çerçeveler için) 40 gümüş kaide (yuva); bir çerçevenin altında 2 kaide, başka bir çerçevenin altında da 2 kaide.

27- Çadırın batıya bakan arka kısmı için de 6 çerçeve yaptı.

28- Çadırın arka kısmındaki iki köşe için de 2 çerçeve yaptı.

29- (Çerçeveler) alttan aynı hizada oldu. Üstten de bir halka ile (geçecek şekilde) birbirine eşit (hizada) oldu. Her iki köşe için de böyle yaptı.

30- (Batıda) 8 çerçeve ve 16 gümüş kaide (yuva) vardı. Her çerçevenin altında da 2 kaide vardı.

31- Akasya ağacından da sürgüler yaptı. Çadırın bir yanındaki çerçeveler için 5 (sürgü),

32- Çadırın diğer yanındaki çerçeveler için de 5 sürgü. Batıya doğru olan arka tarafın çerçeveleri için de 5 sürgü.

33- Ortadaki sürgüyü de çerçevelerin arasından, bir ucundan diğer ucuna geçecek şekilde yaptı.

34- Ve çerçeveleri altınla kapladı. Sürgüler için yuva olacak halkaları da altından yaptı. Sürgüleri de altınla kapladı.

Meskenin (Mişkan) ince ketenden yapılan perdesi ve paravanı

35- Perdeyi de gök mavisi, erguvan ve kırmızı (iplik) ile eğirilmiş (iplik haline getirilmiş) ince ketenden yaptı. Perdeye de nakış olarak kerubiler işledi.

36- Ona (perdeye) da akasyadan 4 direk yaptı ve onları altınla kapladı. Çengelleri de altındandı. Onlar için de 4 gümüş kaide (yuva) döktü.

37- Çadırın kapısına da gök mavisi, erguvan, kırmızı (iplik) ve eğirilmiş ince ketenden nakışçı işi bir perde yaptı.

38- Onun 5 direğini de direklerin çengellerini de altınla kapladı. Direklerin kaplamalarını altından, 5 kaideyi (tabanlığı) ise bakırdan yaptı.

 

37. Bab

            Ahid Sandığının yapımı

37:1- Betsalel de sandığı akasya ağacından yaptı. Uzunluğu 1,5 ama (72 cm), genişliği 1,5 ama, yüksekliği de 1,5 ama idi.

2- Onun içini de dışını da saf altınla kapladı. Çevresine de altından 1 taç (pervaz) yaptı.

3- Onun için 4 ayağına da 4 altın halka döktü. Bir tarafına 2 halka, diğer tarafına da 2 halka.

4- Akasya ağacından kollar yaptı, onları da altınla kapladı.

5- Sandığı taşımak için de kolları sandığın yanlarındaki halkalara yerleştirdi.

6- Saf altından da bir sandık kapağı yaptı. Uzunluğu 2,5 ama (120 cm) ve genişliği 1,5 ama (72 cm) idi.

7- Altından da 2 Kerubi yaptı. Onları da sandığın kapağının iki ucuna dövme işçiliğiyle yaptı.

8- Bir uçta 1 Kerubi, diğer uçta da 1 Kerubi; sandığın kapağıyla tek parça halinde, iki ucunu da Kerubiler yaptı.

9- İki kerubinin kanatlarını da yükseğe açarak, yüzleri birbirine bakacak şekilde, kanatlarıyla sandığın kapağını perdelediler. İki kerubinin yüzü de sandığın kapağına doğru idi. 

            Masanın (şulhan) yapımı

10- Masayı da akasya ağacından yaptı. Uzunluğu 2 ama (96 cm), genişliği 1 ama (48 cm), yüksekliği de 1,5 ama (72 cm) idi.

11- Onu da saf altınla kapladı, etrafına da altın 1 taç (pervaz) yaptı.

12- Onun çevresine de 1 tefah (9 cm) genişliğinde bir bordür (kenarlık) yaptı. Onun çevresine altın bir 1 taç (pervaz) yaptı.

13- Onun (masa) için 4 altın halka döktü. Halkaları da onun 4 ayağı üzerindeki 4 köşeye yerleştirdi.

14- Pervazın yakınında da masayı taşıyacak kolları tutacak halkalar vardı.

15- Masayı taşımak için de akasya ağacından kollar yaptı. Onları da altınla kapladı.

16- Masanın üzerindeki kapları da tabakları da tavaları da kaseleri de dökülecek kavanozları da saf altından yaptı.

            Şamdanın (menora) yapımı

17- Şamdanı da dövülmüş işçilikle saf altından yaptı. Şamdanın kaidesi, dalları, kaseleri, topuzları ve goncaları da yekpare idi.

18- Onun yanlarından da 6 dal çıkıyordu. Şamdanın 3 dalı bir yanından ve 3 dalı diğer yanından çıkıyordu.

19- Bir dalda da badem çiçeğine benzer 3 kase, 1 tomurcuk ve 1 gonca; diğer dalda da badem çiçeğine benzer 3 kase, 1 tomurcuk ve 1 gonca. Yani mum çubuğundan çıkan 6 dal için.

20- Şamdanın içinde de badem çiçeğine benzer 4 kase. Onun da tutamları ve goncaları vardı.

21- Onunla birlikte de ilk parçanın 2 dalının altında 1 tokmak, onunla birlikte ikinci parçanın 2 dalının altında 1 tokmak, ondan çıkan 6 dal için de tek parçanın 2 dalının altında 1 tokmak.

22- Topuzları ve dalları da onunla tek parçaydı. Tamamı da saf altından dövülmüş bir eserdi.

23- Onun 7 kandilini de maşasını da enfiyelerini de saf altından yaptı.

24- Onu ve içindeki tüm kapları da bir talant (26 kg) saf altından yaptı. 

Tütsü (Buhur) Sunağının yapımı

25- Tütsü sunağını da akasya ağacından yaptı. Uzunluğu 1 ama (48 cm) idi. Genişliği de 4 köşeydi. Yüksekliği de 2 ama (96 cm) idi. Çıkıntıları (boynuzları) da onunla tek parçaydı.

26- Onu da üstünü de çepçevre yanlarını da çıkıntılarını da saf altınla kapladı. Ona da çepeçevre altın 1 taç (pervaz) yaptı.

27- Onun (sunak) için de altından, iki yanındaki tacının (pervazın) altında 2 halka yaptı. Onu taşıyacak kollar için de iki yanına 2 altın halka yaptı.

28- Kolları da akasya ağacından yaptı ve onları altınla kapladı.

29- Parfümcü ustalığıyla da kutsal mesh yağını ve güzel kokulu baharatlardan oluşan saf tütsüyü yaptı. 

 

38. Bab

            Kurbanların takdim edileceği mezbahın (sunağın) yapımı

38:1- Ola (yakmalık) kurbanı mezbahını (sunağını) da akasya ağacından yaptı. Uzunluğu 5 ama (240 cm), genişliği 5 ama (240 cm). Kare şeklindeydi, yüksekliği de 3 ama (144 cm) idi.

2- Onun 4 köşesine de çıkıntılar (boynuzlar) yaptı. Çıkıntıları da onunla yekpareydi, onu da bakırla kapladı.

3- Sunağın tüm takımlarını da tencereleri de kürekleri de tasları da et kancalarını da ateş tavalarını da yaptı. Bütün kaplar da bakırdandı.

4- Sunak için de alt taraftaki çıkıntının altında, yarıya kadar uzanan bakırdan bir ağ yaptı.

5- Bakır ızgaranın 4 tarafına da kolları tutabilecek 4 halka döktü.

6- Kolları da akasya ağacından yaptı ve onları bakırla kapladı.

7- Sunağın taşınması için de kolları sunağın yanlarındaki halkalara yerleştirdi. Sunağı da içi boş levhalarla yapmıştı.

            Kohenlerin, Mişkandaki görevlerini yapmadan önce yıkanmaları için gereken kazanın (kiyor) yapımı

8- Yaklaşma Çadırının girişinde toplanıp hizmet eden kadınların aynalarından da bakır kazanı ve bakır kaidesini yaptı. 

            Kalın avlu perdelerinin yapımı

9- Avluyu da yaptı. Avlunun güney tarafındaki perdeleri eğirilmiş ketendendi ve 100 ama (48 m) uzunluğundaydı.

10- (Perdenin) 20 direği ve 20 yuvası (kaidesi) bakırdandı. Direklerin kancaları ve kuşakları da gümüştendi.

11- (Avlunun) kuzey tarafındaki de 100 ama (48 m) idi. (Perdenin) 20 direği ve 20 yuvası (kaidesi) bakırdandı. Direklerin kancaları ve kuşakları da gümüştendi.

12- (Avlunun) batı tarafındaki perdeler de 50 ama (24 m) uzunluğundaydı. Bunların da 10 direği ve 10 adet yuvası (kaidesi) vardı. Direklerin kancaları ve kaplamaları da gümüştendi.

13- (Avlunun) doğu tarafındaki (perde) da 50 ama (24 m) idi.

14- (Avludaki) girişin bir yanındaki perdeler 15 ama (24 m)  idi. 3 direği ve 3 de kaidesi (yuvası) vardı.

15- Diğer yanı için de durum aynıdır. Avlu girişinin diğer yanında da 15 ama (7,20 m) uzunluğunda perdeler vardı. 3 direği ve 3 de kaidesi (vardı).

16- Avlunun çevresindeki perdelerinin tümü de eğirilmiş (ipten imal edilmiş) ince ketendendi.

17- (Avlunun çevresindeki) direklerin tüm kaideleri (yuvaları) de bakırdandı. Direklerin kancaları ile bunların kaplamaları gümüştendi. Bunların tepelerinin kaplaması da gümüştendi. Avlunun tüm direkleri de gümüşle kaplanmıştı.

18- Avlu girişinin perdesi de gök mavisi, erguvan, kırmızı (iplik) ve eğirilmiş ince ketendendi. Avlunun perdelerinin boyu da 20 ama (9,60 m) idi ve avlunun perdeleri ile aynı hizadaydı. (Avlu girişinin perdesinin) genişliği ise 5 ama (2,40 m) idi.

19- 4 direği de 4 kaidesi de bakırdandı. Kancaları gümüştendi. Tepelerindeki örtüler de kaplamaları da gümüştendi.

20- Mişkan (Yaklaşma Çadırının) ve avlunun çevresindeki bütün direkler de bakırdandı.

            Mişkan İçin Toplanan Malzemenin Hesap Dökümü

21- Mişkanın (Yaklaşma Çadırı; meskenin) ve Şehadet meskeninin (Mişkan ha-edut; Şehadet -tanıklık- Sandığının) envanteri (kayıtları) bunlardı. Musa’nın emri üzerine, kohen (din adamı) Harun’un oğlu  İtamar’ın eliyle yapılan hesap dökümü de şöyledir:

22- Yahwe’nin Musa’ya emrettiği her şeyi yapan, Yahuda kabilesinden Uri’nin oğlu Hur’un oğlu Betsalel idi.

23- Dan kabilesinden Ahisamak’ın oğlu Oholiab da onun yanındaydı. Oholiab da gök mavisi, erguvan, kırmızı (iplikler) ve keten ile titiz desen (nakış) hesabı yapabilen maharetli bir zanaatkardı.

24- Kutsal yerin tüm işlerinde kullanılmak üzere bağışlanan altının tamamı kutsal yerin şekeline göre 29 talant ve 730 şekel idi.

            1 Talant 3000 şekeldir. Dolayısıyla toplanan altın miktarı 87.730 şekel ediyor. 1 şekel de 22,8 gramdı (Başlangıç, 23:15). Bu hesaba göre toplanan tüm altın miktarı 1.990,440 kg (1990 kg 440 gr) ediyor.

25- (Mısırdan çıkan) topluluğun sayımından elde edilen gümüş, kutsal yerin şekeline göre 100 talant ve 1775 şekel idi.

            100 talant 300000 şekel ediyor. Dolayısıyla toplanan gümüş miktarı 301775 şekel ediyor. Bu hesaba Mısırdan çıkan yetişkinlerden toplanan gümüş miktarı da 6.880,470 kg (6880 kg 470 gr) ediyor.  

26- 20 ve daha yukarı yaşlarda sayımdan geçen herkes 603.550 idi. Daha yukarı yaşta olanların her birinden alınan, kutsal yerin şekeline göre yarım şekel (11,4 gr) idi.

            1 Şekel, 22,8 gram ağırlığında yuvarlak gümüş para idi.

27- 100 talant gümüş de kutsal yerin kaideleri (yuvaları) ve perdenin kaidelerini dökmek içindi. 100 kaide için 100 talant; her 1 kaide için 1 talant.

            100 talant gümüş; 300000 şekel, o da 6840 kg gümüş eder.

28- Diğer 1775 (gümüş şekel) ile de direkler için kancalar yaptı ve (direklerin) tepelerindeki örtüleri yaptı ve onlara (direklere) kaplama yaptı.

29- Sununun bakırı da 70 talant ve 2400 şekel idi.

            70 talant bakır; 21000 şekel, o da 488,8 kg bakır eder.

30- Bununla da Yaklaşma Çadırının girişinin yuvalarını ve bakır sunağı ve onun bakır ızgarasını ve sununun tüm kaplarını yaptı.

31- Çevre boyunca avlunun yuvalarını, avlunun giriş yuvaları ve çadırın tüm direklerini de (bu bağış ile yaptı).

 

39. Bab

            Kutsiyet giysilerinin yapımı

39:1- Yahwe’nin, Musa’ya emretmiş olduğu şekilde gök mavisi, erguvan ve kırmızı (ip) ile kutsal mekanda  hizmet etmek için dokuma giysiler yaptılar. Kohen Harun’un kutsiyet giysilerini de yaptılar.

            Yeleğin (efod) yapımı

2- Altın, gök mavisi, erguvan, kırmızı (iplikler) ve ince keten ile de efodu yaptı.

3- Altını da ince levhalar şeklinde yaydılar ve gök mavisi, erguvan ve kırmızı (iplik) ve eğirilmiş ketene işlemek için sırma (tel) haline getirdiler.

4- Ona (efoda) iki kenarına dikilmiş iki omuzluk yaptılar.

5- Onun (efodun) kuşağı (kemeri) da aynı malzemedendi. Yahwe’nin, Musa’ya buyurduğu gibi; altın, gök mavisi, erguvan ve kırmızı (ip) ve eğirilmiş ince ketenden.

            Taşların yeleğe (efoda) yerleştirilmesi

6- İsrailoğullarının isimlerini de mühür oymaları gibi oydukları oniks taşlarını (efodun) üzerindeki altın yuvalara yerleştirdiler.

7- Yahwe’nin, Musa’ya emrettiği gibi de taşlar İsrailoğulları için anılma taşları olarak efodun (yeleğin) omuzluklarına yerleştirildi.

            Göğüslüğün (hoşen) yapımı

8- Ustalık işi olan göğüslüğü de efodunki gibi altın, gök mavisi, erguvan ve kırmızı (ip) ve eğirilmiş ince ketenden yaptı.

9- (Göğüslük) ikiye katlandığında kare şeklindeydi; uzunluğu bir karış, genişliği de bir karıştı.

10- İçine de 4 sıra taş dizdiler: İlk sırada yakut, topaz ve zümrüt vardı

11-  İkinci sırada da turkuaz, safir ve jasp vardı.

12- Üçüncü sırada da leşem taşı, akik ve ametist vardı.

13- Dördüncü sırada da krizolit, oniks ve yeşim vardı. Taşlar, altın yuvalar içine yerleştirildi.

14- Taşlar da İsrailoğullarının isimlerine göre 12 taneydi. Her bir taşın üzerine de İsrailoğullarının 12 kabilesinden birinin ismi mühür gibi oyulmuştu (nakşedilmişti).

15- Göğüslük için de saf altından örülmüş iki burma zincir (şerit) yaptılar.

16- (Göğüslükte) altından iki yuva ve iki altın halka da yaptılar. Halkaları da göğüslüğün iki köşesine taktılar.

17- İki altın zinciri (şeridi) de göğüslüğün iki köşesindeki iki halkaya taktılar.

18- Zincirlerin diğer iki ucunu da efodun ön tarafında, omuz parçaları üzerinde bulunan iki yuvaya geçirdiler.

19- İki altın halka da yaptılar ve onları göğüslüğün iki alt köşesine, efoda bakan iç tarafından kenarına taktılar

20- Altından iki halka daha yaptılar. Onları da omuzlukların altına, efodun kuşağının (bel kemerinin) hemen üzerindeki dikişe yakın bir yere taktılar.

21- Göğüslüğün halkalarını da Yahwe’nin Musa’ya emrettiği gibi de efodun alt halkalarına, kuşağın üzerinden gök mavisi ip ile bağladılar. Böylece göğüslük efodun üzerinde yerinden oynamayacaktı.

            Kolsuz kaftanın (meil) yapımı

22- Efodun (yeleğin) altına giyilecek kolsuz kaftanı da tamamı dokumacı işi gök mavisi iplikten yaptı.

23- Kolsuz kaftanın ortasında da yakanın açıklığı gibi bir açıklık vardı. Yırtılmaması için de açıklığın etrafına bir kenar (bant) (yapılmıştı).

24- Kaftanın eteğine de birlikte eğirilmiş (bükülmüş) gök mavisi, erguvan ve kırmızıdan (ipliklerden) nar motifleri yaptılar.

25- Saf altından çıngıraklar (ziller) da yaptılar. Çıngırakları da kaftanın çevresi boyunca eteğindeki narların (nar motiflerinin) arasına; bir çıngırak ve bir nar (motifi) olacak şekilde koydular.

26- Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi de kolsuz üstlüğün eteğine çepçevre bir çıngırak ve bir nar, bir çıngırak ve bir nar motifi koydular. Bu kaftan, hizmet ederken giyilecekti.

            Entari (ketonet), keten sarık (mitsnefet), başlıklar (migba 'ot), şalvarlar (mihnese bad) ve kuşaklar (avnet)

27- Harun ve oğulları için de has ketenden, dokumacı işi entariler (ketonetler) yaptılar.

28- Has ketenden sarık da has ketenden süslü başlık da bükümlü has ketenden donlar da,

29- Ve gök mavisi, erguvan, kırmızı (ipler) ve eğirilmiş has ketenden kuşak da (yaptılar). Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi…

            Kutsiyet tacı sarığının (tsits) yapımı

30- Kutsal tacın levhasını da saf altından yaptılar. Üzerine de mühür nakışına benzer bir şeklinde “Kodeş Yahwe” (Yahwe için Kutsal) yazısı yazdılar.

31- Onu (levhayı) da sarığın üzerine bağlamak için ona gök mavisi bir ip taktılar. Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi... 

            Mişkanın tamamlanması ve Musa Nebi’nin kontrol edip onaylaması

32- Ve böylece Mişkanın tüm işleri tamamlandı. İsrailoğulları her şeyi, Yahwe’nin Musa’ya emrettiği gibi yaptılar. Tam da söylendiği gibi yaptılar.

33- Sonra da Mişkanın tüm kısımlarını Musa’ya getirdiler. Çadır bezini de tüm takımlarını da çengellerini de çerçevelerini de sürgülerini de direklerini de kaidelerini de,

34- Kırmızı koç derilerinden olan örtüsünü de fok derilerinden örtüsünü de örtünün ayracını (perdesini) da,

35- Şehadet Sandığını da kollarını da sandığın kapağını da,

36- Sofrayı da içindeki tüm kapları da ekmekleri de,

37- Halis şamdanı da kandillerini de sıralı kandillerini de onun tüm kaplarını da aydınlatma için olan yağı da,

38- Altın sunağı da mesh yağını da güzel kokulu tütsüyü de çadırın kapı perdesini de,

39- Bakır sunağı da bakır ızgarasını da ayaklarını da bütün kaplarını da kazanı da kaidesini de,

40- Avlunun perdelerini de direklerini de kaidelerini de avlu girişinin perdesini de bunların iplerini de direklerini de Yaklaşma Çadırının hizmetinde kullanılan bütün aletleri de,

41- Kutsal yerde hizmet etmek için örgülü giysileri de Kâhin Harun’un kutsal giysilerini de kâhinin hizmetinde görev alacak oğullarının giysilerini de (getirdiler).

42- İsrailoğulları da tüm işleri Yahwe’nin Musa’ya emrettiği gibi yaptı.

43- Musa da bütün işi gördü. Evet, her şeyi  Yahwe’nin buyurduğu gibi yapmışlardı. Musa da onları mübarek kıldı. 

 

40. Bab

            Mişkanın kulanımı ile ilgili talimatname

40:1- Ve Yahwe, Musa ile konuştu ve ona dedi ki:

2- ‘Birinci ayın birinci gününde Yaklaşma Çadırını kuracaksın.

3- İçine de şehadet sandığını koyacaksın. Sandığı da perdeyle perdeleyeceksin.

4- Sofrayı da getireceksin, üzerindeki ekmeği de düzelteceksin. Şamdanı da getireceksin ve kandillerini yakacaksın.

5- Tütsü için olan altın sunağı da şehadet sandığının önüne koyacaksın. Mişkanın girişinin perdesini de tutacaksın (takacaksın).

6- Ola (yakmalık) kurbanı sunağını da Yaklaşma Çadırının girişinin önüne koyacaksın.

7- Kazanı da Yaklaşma Çadırı ile sunak arasına koyacaksın. İçine de su koyacaksın.

8- Çevresi boyunca da avlusunu kuracaksın. Avlu girişinin perdesini de asacaksın.

9- Mesh yağını da alacaksın ve Mişkanı ve içindeki her şeyi mesh edeceksin. Onu da içindeki bütün mobilyaları da takdis edeceksin (kutsayacaksın). Böylece kutsal olacak.

10- Ola kurbanı (yakmalık) sunağını da onun bütün takımlarını da mesh edeceksin. Sunağı da takdis edeceksin (kutsayacaksın). Sunak da kutsal olacak.

11- Kazanı da kaidesini de mesh edip onu takdis edeceksin.

12- Harun ile oğullarını da Yaklaşma Çadırının girişine getireceksin ve onları suyla yıkayacaksın.

13- Harun’a da mukaddes giysileri giydireceksin. Kohen (din adamı) olarak bana hizmet edebilmesi için onu da mesh edip kutsayacaksın.

14- Onun oğullarını da getireceksin. Entarilerini (ketonetlerini) de üzerlerine giydireceksin.

15- Kohen olarak bana hizmet edebilmeleri için de babalarını mesh ettiğin gibi onları da mesh edeceksin. Onların mesh edilmesi de nesiller boyunca kohenlik de onlara ait olacak.”

16- Musa da böyle yaptı; Yahwe’nin kendisine emrettiği her şeyi yaptı.

             Mişkanın kurulması ve gereçlerini yerleştirilmesi

17- Ve öyle oldu. İkinci yılın birinci ayında, ayın birinci gününde Mişkan (mesken, Yaklaşma Çadırı) kuruldu.

18- Musa Mişkanı kurdu. Kaidelerini (yuvalarını) yerleştirdi, çerçevelerini de bindirdi (yerleştirdi), sürgülerini soktu, direklerini de dikti.

19- Çadırı da Mişkanın (Yaklaşma Çadırının) üzerine serdi. Çadırın örtüsünü de onun üzerine koydu; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi. 

20- Şehadeti de aldı ve sandığın içine koydu. Ona (sandığa) kollarını da taktı ve sandığın kapağını sandığın üstüne koydu.

21- Sandığı da Mişkana getirdi. Perdesini de taktı ve şehadet sandığını perdeledi; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi. 

22- Sofrayı da Yaklaşma Çadırını içine, çadırın kuzey tarafına perdesiz olarak koydu.

23- Yahwe’nin huzuruna da bir sıra ekmek dizdi; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi. 

24- Şamdanı da Mişkanın içine, çadırın güney tarafındaki masanın karşısına koydu.

25- Yahwe’nin huzurunda da kandilleri yaktı; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi. 

26- Altın sunağı da Mişkanın içine, perdenin önüne koydu.

27- Onun üzerinde de güzel baharatlardan oluşan tütsüyü tüttürdü; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi. 

28- Çadırın girişinin de perdesini taktı.

29- Mişkanın girişine de ola (yakmalık) kurbanı sunağını yerleştirdi. Onun üzerinde de ola (yakmalık) kurbanı ve Minha’yı (tahıl sunusunu) sundu; Yahwe’nin Musa’ya buyurduğu gibi. 

30- Kazanı da Mişkan ile sunak arasına koydu. İçine de yıkanmak üzere su koydu;

31- Musa, Harun ve oğulları orada ellerini ve ayaklarını yıkasınlar diye.

            Bu ayetlerden, bir kohenin kulluk amacıyla olmasa dahi kutsal mekana girerken el ve ayaklarını muhakkak yıkaması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu uygulamanın Kur’an’da belirtilen salattan önce yıkanma ile aynı kanaati oluşmaktadır.

            Zira Kur’an’da da “abdest” ve “vudu” sözcükleri geçmemektedir; bu ibadete (dini ritüele) sadece yıkamak şeklinde söz edilmektedir:

            “Ey iman edenler! Salata (namaza) durduğunuz zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve ayaklarınızı mesh edin…” (Maide, 5/6)

“Ey iman edenler! Salata (yaklaşma duasına) kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başınızı ve aşık kemiklerinize kadar ayaklarınızı da mesh edin. Cünüpseniz de taharetlenin (temizlenin/yıkanın)...” (Nisa, 4/43)

32- Mişkana girdiklerinde de sunağa yaklaştıklarında da Yahwe’nin, Musa’ya buyurduğu gibi yıkanmalıdırlar. 

33- Avluyu da çadırın ve sunağın çevresine yerleştirdi. Avlu girişinin perdesini de çekti. Böylece Musa yapılması gereken işi tamamladı. 

34- Sonra da bir bulut Mişkanı kapladı ve Yahwe’nin görkemi çadırı doldurdu.

35- Musa da Mişkana giremedi. Çünkü üzerinde bulut vardı, Yahwe’nin görkemi de çadırı doldurmuştu.

            Rehber bulut ve ateş sütunu

36- Ve tüm yolculukları boyunca, bulut ne zaman çadırın üzerinden kalkarsa, İsrailoğulları da yola çıkacaklardı.

37- Ama bulut kalkmamışsa, o zaman da kalkacağı güne kadar (kamp kurdukları yerden) yola çıkamayacaklardı.

38- Çünkü tüm konaklama yerlerinde, İsrail’in evinin tümünün (Tüm İsrail oğullarının) göreceği şekilde, Mişkan’ın üzerinde, gündüz vakti Yahwe’nin bulutu (vardı), gece vakti de içinde ateş (şamdanın aydınlığı) olurdu.

Bulutun inmesi ve kalkması İsrailoğullarının yolculukları için bir işaret olmuştur. Yolculuk sırasında kalkan bulut, konaklandığında tekrar inmektedir. Bulutun tekrar kalkması ise, yolculuk vaktinin geldiğinin bir göstergesiydi.

 

 







                                   Yıkanma Kazanı ve Ola (Yakmalık) Kurbanı Sunağı                             



Şamdan