49. HUCURÂT SÛRESİ

        Sure, Medine döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 106. suredir. Adını, 4’üncü ayette geçen “hucurât” (odalar) kelimesinden alır. Sure 18 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Ey iman edenler! Allah’ın ve Nebinin önüne geçmeyin,1 Allah’a karşı da takvalı2 olun. Şüphesiz ki Allah, Semi’dir, Alim’dir (İşitendir, Bilendir).

1 “Allah’ın ve Nebinin önüne geçirmeyin!” Bu buyruk 33:36’da belirtildiği gibi Yüce Allah’ın ve Nebinin verdiği hükme alternatif aramamak gerektiğini bildirmektedir. Buna göre bu ayet “Kendi söz, düşünce, hareket ve tercihlerinizi Allah’ın ve Nebisinin hükmünün önüne geçirmeyin” şeklindeki bir anlamı yansıtmaktadır.

2 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

2. Ey iman edenler! Sesleriniziı resulün sesininı üzerine yükseltmeyin. ve bir kısmınızın bir kısmınıza sesini yükselttiği gibi onuna da sesinizi yükseltmeyin. Yoksa amelleriniz boşa gider, siz de farkında varmazsınız!3

ı “صَوْتِ” (savt) sözcüğü, “ses, vesvese, ses çıkarmak, bağırmak” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 8 kez geçer: 17:64; 20:108; 31:19 (3 kez); 49:2 (2 kez); 49:3.

2 “جَهْرِ” (cehr) sözcüğü, “yüksek sesle söylemek, açığa vurmak, duyurarak yapmak, ses yükseltmek” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 16 kez geçer: 2:55; 4:148, 153; 6:3, 47; 7:205; 13:10; 16:75; 17:110; 20:7; 21:110; 49:2 (2 kez); 67:13; 71:8; 87:7.

3 Ne zaman “Nebi” kelimesi Muhammed’e atıfta bulunsa, ölümünden sonra değil, sürekli olarak onun yaşadığı anı kasteder. Yoksa o vefat etmiş olduğu için sesimizi Muhammed’in sesinin üzerine yükseltmemiz mümkün değildir. Ayrıca 33:56’ya bakınız.

3. Allah’ın Resulünün yanında seslerini kısanlar, Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için bağışlanma ve âzîm (muazzam) bir ecir (karşılık) vardır.

Resul’e saygı göstermek, yabancıların ve ziyaretçilerin Allah’ın mesajına gelmelerine yardımcı olur.

4. Odaların arkasından sana seslenenlerin çoğu aklını kullanmaz.

5. Şayet sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, kendileri için hayırlı olurdu. Allah da Gafur’dur, Rahim’dir (günahları örten ve bağışlayandır; merhamet edendir).

6. Ey iman edenler! Bir fasık size bir haber getirirse o zaman onu araştırın. (Yoksa) cahilce bir topluluğa kötülük edersiniz, böylece yaptığınıza pişman olarak sabahlarsınız1.2

1 "صَبَاح" (sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden geniş bir terimdir. "صَبَاح" (sabah) kelimesi, Kur’an’da 41 kez geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81 (2 kez), 94; 15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82; 29:37; 30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20, 21; 74:34; 81:18; 100:3.

 2 Yüce Allah, 17:36’ncı ayette de şöyle buyuruyor: “hakkında bilgin olmayan şeyin (araştırmadan) peşine düşme! Şüphesiz ki işitme ve görme ve fuad (gönül), hepsi ondan sorumludur.”

7. Ve bilin ki Allah’ın resulü aranızdadır. O, birçok işte size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi. Küfrü, fasıklığı ve isyanı da size çirkin gösterdi. Raşidler işte bunlardır.

ıRüşd, doğru yolu bulup kararlılıkla benimsemek demektir. “Râşid” de doğru yolda olan demektir. Rüşd ile ilgili açıklama 2:186 ayetinde yer alır.

8. (Bu), Allah’tan bir lütuf ve nimettir. Allah da Alim’dir, Hakîm’dir (Her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir).

9. Müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa, aralarını düzeltin. İçlerinden biri haddi aşarsa (diğerine saldırırsa), haddi aşanlarla savaşın, ta ki Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar. Eğer böyle davranmaktan vazgeçerlerse artık adaletle aralarını düzeltin ve hakkaniyetli olun. Allah, haktan (adaletten) yana olanları sever.

Nebimiz Muhammed döneminde öyle bir savaş vuku bulmamıştır. Ancak, Müslimler arasında vuku bulması durumunda, bu ayet, böyle bir savaş ile ilgili yolu gösterir.  Bu emrin muhatabı, bu zulmü ortadan kaldırabilme imkanına sahip her Müslimdir.

10. Müminler şüphesiz ki kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını ıslah edin. Allah’a karşı da takvalı olun, umulur ki size merhamet edilir.

11. Ey iman edenler! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Alay edilenler, alay edenlerden hayırlı olabilir. Kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesinler); onlar, kendilerinden hayırlı olabilir. Nefislerinizde (birbirinizde) kusur aramayını ve birbirinize kötü lakaplar takmayın. İmandan sonra sapkınlıkla isimlendirilmek ne kötüdür ve kim tövbe etmezse (bu davranışlarından vazgeçmezse), işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

ı “Lemeze” fiilinden türeyen “la telmizu”; yüzlerine karşı ayıplamayın, kusurlarını söylemeyin, küçük düşürmeye çalışmayın anlamlarına gelir. “Lemeze” fiilinden türeyen sözcükler 9:58, 79; 49:11 ve 104:1 ayetlerinde de yer alır.

12. Ey iman edenler, zandan1 çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı ismdir (Allah’ın yasakladığı bir fiildir).2 Tecessüs de etmeyin,3 birbirinizin de gıybetini yapmayın.4 Sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bundan tiksindiniz değil mi? Allah’a karşı takvalı olun. Şüphesiz ki Allah, Tevvabur-rahimdir (istiğfar eden kuluna tekrar yönelip merhamet edendir).

1 Zan, bir konu hakkında kesin bilgiye sahip olmadan, bilinçli olarak varsayımlarda bulunmaktır. Şu ayetler, zannı çok güzel açıklamaktadır;

“Zan, hakkın (gerçeğin) yerini tutmaz.” (10:36)

“Zan, haktan (gerçekten) yana bir anlam ifade etmez.” (53:28)

Bir kimsenin kesin bilgisi olmamakla birlikte başka biri hakkında iyi kanaat beslemesine ve varsayımlarda bulunulmasına “hüsn-i zan”; kötü kanaat beslenmesine ve varsayımlarda bulunulmasına da “sû-i zan” denilmektedir. Örnek ayetler:

1- “İfk Hadisesi” olarak bilinen olay ile ilgili ayette (Nur 24:12) müminlerin birbirleri hakkında iyi zanda bulunmaları gerektiği bildirilmiştir.

2- Fetih suresinin 6 ve 12’nci ayetlerinde; inkârcıların Resulullah ve müminlerin akıbetime dair bozuk niyetleri ve beklentileri için “kötü zan” ifadesi kullanılmıştır.

3- Hucurat suresinin 10-12 ayetlerinde ise; müminlerin kardeş olduğuna vurgu yapılarak kardeşlikle bağdaşmayan davranışlar çerçevesinde, “Zandan çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır” buyurulmaktadır.  

Yukarıdaki ayetlerden anlaşılacağı üzere; özellikle suizan, yani kişiler hakkında kötü varsayımlarda bulunmak yasaklanmış ve bir kimse hakkında -aksini ispatlayan bir delil olmadıkça- hüsnüzanda iyi, güzel ve yapıcı varsayımlarda bulunmak gerektiği belirtilmektedir.

2İsm”, Allah’ın yasakladığı, insanı O’ndan uzaklaştıran, ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek her türlü söz, fiil ve kötü düşünceye verilen isimdir.

3 Tecessüs ise; bir kişinin gizlide kalması gereken hâllerini ortaya çıkarma çabasıdır ki bütün bunlar Yüce Allah tarafından şiddetle yasaklanmaktadır.

4 Gıybet; bir kişinin yüzüne söylenemeyecek (onun hoşuna gitmeyecek) bir sözü arkasından söylemektir.

13. Ey insanlar! Şüphesiz ki Biz, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi şubelere (dallara)1 ve kabilelere (boylara) ayırdık. Allah katında en kerim (saygın, onurlandırılmış)2 olanınız, şüphesiz ki takvaca en üstün olanınızdır. Şüphesiz ki Allah, Alim’dir, Habir’dir (her şeyden Haberdardır).

            1 Bu sözcük, “dal”, “kol”, “şube” anlamına gelen “ش-ع-ب” (ş-ʿayn-b) kökünden türemiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 2 kez geçer: 49:13; 77:30.

                2 Bu kelime “saygın”, “cömert olmak”, “şerefli olmak”, “onurlu” olmak” anlamına gelen “كَرَمَ” (kereme) fiil kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 47 kez geçer: 4:31; 8:4, 74; 12:21, 31; 17:23, 62, 70; 21:26; 22:18, 50; 23:116; 24:26; 25:72; 26:7, 58; 27:29, 40; 31:10; 33:31, 44; 34:4; 36:11, 27; 37:42; 44:17, 26, 49; 49:13; 51:24; 55:27, 78; 56:44, 77; 57:11, 18; 69:40; 70:35; 80:13, 16; 81:19; 82:6, 11; 89:15 (2 kez), 17; 96:3.

14. Araplar “İman ettik (inandık ve güvendik).” dediler. (Onlara) de ki: “Siz iman etmediniz, ancak eslemna (İslam olduk, teslim olduk) deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi. Allah’a ve resulüne itaat ederseniz, (Allah) amellerinizden hiçbirini eksiltmez.” Allah, Gafur’dur, Rahim’dir.

“Allah’a ve Resul’e itaat” ile ilgili açıklama 5:92 ayetinde yer alır. Yüce Allah’a ve resulüne itaatle ilgili mesajlar: 3:132; 4:59; 5:92; 8:1, 20, 46; 24:52, 54; 33:71; 47:33; 48:17; 58:13; 64:12.

15. Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah ve resulü ile iman  ederler (onların aracılığıyla inanıp ve güvenirler), sonra şüpheye düşmezler. Allah yolunda da mallarıyla ve kendi canlarıyla cihad (mücadele) ederler.  Doğru olanlar işte bunlardır.

16. De ki: “Dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz?ı Allah göklerde olanı da yerde olanı da bilir. Her şeyi bilen Allah’tır.”

ı Bu ayet 10:18 ve 13:33 ayetleriyle birlikte okunmalıdır. Yüce Allah, hiç kimsenin Allah adına hüküm koyamayacağını, kendi ürettiklerini -haşa- Allah’a öğretemeyeceğini, bunun çok büyük bir günah ve haddini aşmak olduğunu bildirmektedir. Allah adına konuşanlar Allah’ın kitabından konuşmak zorundadır. Bunun dışında kendi görüşlerini dile getirenler de bunun kendi kanaatleri olduğunu açıklıkla belirtmelidirler.

17. Onlar, Müslim (Teslim Olan) olmalarını senin başına kakıyorlar. De ki: “İslamiyet’inizi başıma kakmayın. Doğru sözlü iseniz, size imanı gösterdiği için Allah size iyilikte bulunmaktadır.”

18. Göklerin ve yerin gaybını (bilinmeyenini) şüphesiz ki Allah bilir. Allah, yaptıklarınızı da Görendir.

Gayb; İnsanoğlunun görmediği, bilemediği, akıl erdiremediği, duyularıyla algılayamadığı şeyler ile gelecekte olacak şeyler, geleceğe dair bilgilerdir.