Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 37.
suredir. Adını, ilk ayette geçen “Kamer” (Ay) kelimesinden alır. Sure 55 ayettir.
Rahmânir-Râhiym
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1.
Saat yaklaştı ve Ay yarıldı.
Dünya’nın
yaklaşan sonunun bu önemli işareti, insanların Ay’a iniş yaptığı ve yeryüzüne
Ay’a ait parçalar getirdiği 1969’da gerçekleşti. Aynı zamanda, Allah’a ait olan
Kur’an’ın matematiksel Mucizesi kademeli olarak ortaya çıkıyordu. Gelenekçi Müslimler,
onların uygulamalarının yanlışlığını ifşa ettiği için ona karşı çıktılar (Reşat
Halife, Ek 25)
Açıklama:
Kur’an sıklıkla, Ahiret hakkında geçmiş zamanla konuşur. Bunun nedeni şudur,
bunlar Yüce Allah tarafından hâlihazırda şahit olunan gelecekteki olaylardır ve
kesinlikle gerçekleşecektir.
2. Ne
zaman bir ayet (işaret, delil) görseler yüz çevirirler ve “Bu da sıradan bir
büyüdür!” derler.
3. Yalanladılar
ve hevâlarına uydular. Her emir (hükmü verilen iş) yerini
bulacaktır.
4. Andolsun
ki içinde bir haykırışı bulunan haberlerden (felaketlerden)
onlara da geldi.
1 “مُزْدَجَرٌۙ”
(meczurâtûn) sözcüğü de “haykırış”, “güçlü bir ses” gibi anlamlara gelen “ز-ج-ر”
(z-c-r) kökünden türemiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 6 kez geçer:
37:2 (2 kez), 19; 54:4, 9; 79:13.
5. Maksadına
ulaşanı bir hikmettirı. Ancak uyarılar fayda sağlamıyor.
ı “بَالِغَةٌ” (baliğatun)
sözcüğü bağlama göre farklı şekilde yorumlanabilir, ancak genel olarak “tam
etkili” ya da “maksadına ulaşan” gibi anlamlar taşımaktadır.
2 Arapça “h-k-m” kökünden türeyen “Hikmet”
kavramı, köken itibarı ile İbranice “חָכְמָ֤ה” hokhmah ya da Süryanice “hekhmeth”
sözcüğünden geldiği ve sonradan Arapçaya “الحكمة” hikma şeklinde geçtiği düşünülmektedir. Hikmet; “derin
ve yararlı bilgi”, “manayı idrak etmek (bilmek, anlamak, kavramak)”, “yargıda
bulunma (hüküm verme) kabiliyeti”, “ustalık” ve “bilgelik” anlamlarına gelir.
6. Öyleyse
onlardan yüz çevir. O gün çağrıcı onları görülmemiş (korkunç)
bir şeye çağıracak.
7. Gözleri
düşmüş bir haldeı, yayılan çekirgeler gibi (kabirden)
çıkarlar.
ı Bu
ifade “Zillete bürünmüş ve hâkir düşmüş bir şekilde”, “gözleri
korkmuş/yılmış bir şekilde, sakınarak” şeklinde de çevrilebilir.
8. Çağrıcıya
doğru koşarlarken kafirler (hakkı
bilerek inkar edenler; onun üstünü örtenler) “Bu çetin bir gün!” derler.
1 “وَٱزْدُجِرَ” (vezducira) sözcüğü de “haykırış”,
“güçlü bir ses” gibi anlamlara gelen “ز-ج-ر” (z-c-r) kökünden
türemiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 6 kez geçer: 37:2 (2 kez),
19; 54:4, 9; 79:13.
10. Bunun üzerine Rabbine dua etti: “Ben
yenildim, yardım et!”
11. Biz de boşalan bir sularla göğün kapılarını açtık.
12. Yerden de kaynakları fışkırttık1. Böylece sular takdir edilmiş bir emir (tufan) için birleşti.
1 “فَجَّرَ” (feccere) kelimesi "fışkırtmak"
anlamına gelir. Bu sözcük, Kur’an’da 11 kez geçer: 2:60, 74;
17:90, 91 (2 kez); 18:33; 36:34; 54:12; 76:6 (2 kez); 82:3.
13. Onu da
tahtalar ve çiviler üzerinde taşıdık.
Nuh’un gemisi “Tahtalar ve çivilerden
yapılmış şey” olarak bildirilmektedir. Tevrat’ta ise şöyle yazılıdır: “Gofer
ağacından (bir çeşit selvi ağacı) kendine bir gemi yap. İçini dışını ziftle;
içeriye kamaralar yap.” (Başlangıç, 6:14)
14. İnkâr edilene (Nuh’a) bir ceza1 (karşılık) olarak,
gözlerimiz önünde akıp gidiyordu.
1
“جزَاءُ” (cezâ) kelimesi “bedel” ve
“karşılık” gibi anlamlara gelir. Bu kelime hem olumlu hem de olumsuz anlam
taşıdığı için, bağlama göre "yaptırım", "zarar" ya da
"ödül" anlamında kullanılabilir. Cezâ kelimesi, türevleriyle birlikte
Kur’an’da 117 kez geçer.
15. Onu da bir ibret olarak bıraktık. İbret alan yok mudur?
İbret olarak bırakılan şeyin tufanın
kalıntıları, azap kıssası veya gemi olabileceği belirtilmektedir.
16. Uyarılarım ve azabım nasıl imiş! (Aynı ayet: 16,
21, 30)
17. Biz,
Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık, artık öğüt alan var mıdır? (Aynı
ayet: 17, 22, 32, 40)
18. Ad (kavmi)
da yalanladı. Uyarılarım ve azabım nasıl imiş!
19. Felâketlerle
dolu bir günde, uğultulu kasırgayı Biz üzerlerine gönderdik.
Yani,
felaket birkaç gün devam etmiştir. Ad kavminin helâkı ile ilgili olarak, 41:16’ncı
ayette “uğursuz günler” tabiri kullanılmıştır.
20. İnsanları,
kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi yıkıyordu.
21. Uyarılarım
ve azabım nasıl imiş! (Aynı ayet: 16, 21, 30)
22. Biz,
Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık, artık öğüt alan var mıdır? (Aynı
ayet: 17, 22, 32, 40)
23.
Semud uyarıları yalanladı.
24. Ve dediler ki: “Bizden bir beşere mi uyacakmışız? İşte o
zaman dalalete ve yakıcı ateşlereı düşeriz.”2
ı “سَعِيرًۭ” (sa’iyrân) sözcüğü “alevli ateş,
yakıcı ateş” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 19 kez geçer: 4:10, 55;
17:97; 22:4; 25:11; 31:21; 33:64; 34:12; 35:6; 42:7; 48:13; 54:24, 47; 65:5,
10, 11; 76:4; 81:12; 84:12.
2 İnkârcıların bir insan olan Yüce Allah’ın
elçileriyle alay edişleriyle ilgili benzer mesajlar: 11:27; 14:10-11; 17:94;
21:3, 36; 23:24, 33-34, 47; 25:41; 26:154, 186; 36:15; 38:8; 64:6.
25. Zikir (hatırlatıcı
olan vahiy), aramızdan ona mı gelmiş? Hayır, o küstah bir yalancıdır.
26. Onlar,
küstah yalancının kim olduğunu yarın1 öğrenecekler!
1 “غَدًۭا” (ğâden), “yarın” demektir.
Bu kelime Kur’an’da 5 kez geçer: 12:12; 18:23; 31:34; 54:26; 59:18.
27. Biz
de fitne (imtihan) olsun diye onlara dişi deveyi gönderdik. “Sen
onları gözetle ve sabret (onların yaptıklarına dayan, diren).
28. Ve
suyun aralarında paylaştırıldığını onlara haber ver. Sırası gelen içme suyu
için hazır bulunsun.”
29. Derken,
sahiplerine (kendilerine eşlik, yoldaşlık edene) seslendiler (söylediler,
ikna ettiler). O da işe koyuldu ve (deveyi) vahşice katlettiı.
ı “عَقَرَ”
(akar) sözcüğü, “kesmek, yaralamak, öldürmek” anlamlarına gelir. “akarû” fiilinin, “hayvanın
ayaklarının kesilerek veya kırılarak yere düşürüldükten sonra boğazlanması”
anlamında kullanıldığı da belirtilmektedir.
Bu ifade, Kur’an’da 5 kez geçer. Bunların hepsi de vahşice katledilen
deve için kullanılmaktadır: 7:77; 11:65; 26:157; 54:29; 91:14.
Bu
ifadelerden, bu devenin bir süre aralarında serbest bir şekilde dolaştığı ve
onun su içtiği gün kimsenin su almaya cesaret edemediği anlaşılmaktadır. Ancak
bir süre sonra kavmin ileri gelenleri, içlerinden birini kışkırtarak deveyi
öldürttüler. Bundan anlaşılıyor ki o topluluk, sorumluluklarından kurtulmak
için suçu başkalarına işletiyor. Benzer mesajlar: 7:77; 11:65; 26:157; 91:14.
30. Uyarılarım
ve azabım nasıl imiş! (Aynı ayet: 16, 21, 30)
31. Biz
de üzerlerine haykırış (çığlık) gönderdik. Ağıldaki saman
yığını gibi oldular.
Semud ile ilgili açıklama 11:68’de yer alır.
32. Biz,
Kur’an’ı zikretsinler (öğüt alınsınlar) diye
kolaylaştırdık, artık öğüt alan var mıdır? (Aynı ayet: 17, 22, 32, 40)
33.
Lut’un kavmi de uyarıları yalanladı.
34.
Elbette ki onların üzerlerine (taş savuran) bir kasırga
gönderdik. Ancak Lut’un ailesi hariç. Onları, seher vaktinde (şehirden
uzaklaştırarak) kurtardık;
35. Katımızdan
bir nimet olarak. Şükreden kimseye işte böyle ceza (karşılık)
veririz.
36. Onları,
yakalayışımız hakkında uyarmıştı, fakat onlar uyarıları kuşkuyla karşıladılar.
37. Ve
onun konuklarını ısrarla istediler. Bunun üzerine gözlerini örttük.1 “Haydi
azabımı ve uyarılarımı tadın!”
1 “طَمَسْنَٓا” (tâmasnâ) kelimesi, “ طَمَسَ”
(tâmese) kökünden türemiş ve “sildik”, “yok ettik”, “örttük” anlamlarına gelir.
Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 5 kez geçer: 4:47; 10:88; 36:66; 54:37;
77:8.
Bu
olay Tevrat’ta, Tekvin, 19: 1-11’de şöyle anlatılmaktadır: “Kapı önündekilerin
hepsini de küçüğünden büyüğüne kör ettiler. Öyle ki kapıyı aramaktan yoruldular.”
38. Ve
andolsun ki kalıcı bir azap fecir vaktinde1
onları sabahlattı2.3
1 “بُكْرَةً”
(bukretân) kelimesi
“بكر” (b-k-r) kökünden türemiştir. Bu kök, “yeni”, “taze”, “gün
görmemiş”, “el değmemiş”, “temiz” “saf”, “ilk kez ortaya çıkan” gibi anlamlara
gelir. Vakit olarak da fecirden (tan vaktinden) güneşin doğumuna
kadar olan süreyi kapsar. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 12 kez geçer:
2:68; 3:41; 19:11, 62; 25:5; 33:42; 40:55; 48:9; 54:38; 56:36; 66:5; 76:25.
2 "صَبَاح"
(sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden
geniş bir terimdir. Bu kelime, güneşin doğuşu ile başlayan ve hareketliliğin
başladığı sabahın erken saatlerini ifade eden "غُدُوّ" (ğuduv)
gibi belirli saatlere değil, sabahın tüm zaman dilimine atıfta bulunur. “بُكْرَة”
(bukrâh) kelimesi ise, fecirden (tan vaktinden) güneşin doğumuna kadar olan
ve sabahtan önceki vakittir. "صَبَاح" (sabah) kelimesi,
Kur’an’da 41 kez geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81
(2 kez), 94; 15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82;
29:37; 30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20,
21; 74:34; 81:18; 100:3.
3 Bu kıssanın
ayrıntıları, 11:77-83 ve 15:15:61-74’te geçmektedir.
39. “Öyleyse
azabımı ve uyarılarımı tadın!”
40. Biz,
Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık, artık öğüt alan var mıdır? (Aynı
ayet: 17, 22, 32, 40)
41. Firavunun
yandaşlarınaı da uyarıcılar gelmişti.
1 “اٰل”
(âl) ifadesi bir kişinin “ailesi, halkı, takipçileri, yandaşları, onun
yolunu benimseyenler” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 25 kez geçer: 2:49,
50, 248 (2 kez); 3:11, 33 (2 kez); 4:54; 7:130, 141; 8:52, 54 (2 kez); 12:6;
14:6; 15:59, 61; 19:6; 27:56; 28:8; 34:13; 40:28, 46; 54:34, 41.
42. Onların
hepsi ayetlerimiz ileı yalanladılar. Bunun üzerine aziz (yüce, muhteşem) olan güçlü bir
yakalayışla onları yakaladık.
1 “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi “ayetlerimiz ile” anlamına
gelir. Ancak bu ifade, birçok meal ve tefsirde “ayetlerimizi”
veya “ayetlerimize” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviriler
düzeltildiğinde, ilgili ayetlerde bahsedilen kişi veya toplumların, kendi
zihinlerinde tasavvur ettikleri bir Allah anlayışına inanan müşrikler oldukları
ve Allah’ın ayetlerini kendilerince delil göstererek, kendilerini uyaran
elçilere ve vahye karşı çıktıkları net bir şekilde anlaşılır. Konu ile ilgili
ayrıntılı açıklama 2:39 ayeti dipnotunda yer alır. “ayetlerimiz ile” anlamına gelen “بِاٰيَاتِنَا” (bi-âyâtinâ) ifadesi Kur’an’da 10 kez geçer: 2:39; 4:56;
5:10, 86; 6:39, 49; 7:36, 40; 54:42; 78:28.
43. Sizin kâfirleriniz, sizden olan ötekilerden hayırlı mıdırlar?
Yoksa kitaplarda, sizin için bir beraatı (kurtuluş)
mı var?
ı
“بَرَٓاءَ” (Beraa), hoşlanılmayan
şeye yakın olmaktan uzak durmaktır. Bu sözcük türevleriyle birlikte Kur’an’da
31 yerde geçer. “بَرَٓاءَة” (Beraat) ise; kurtulmak,
kurtuluş, kirli işlerden ilişiğini kesmek, uzaklaşmak ve uzak durmak anlamlarına
gelir. “بَرَٓاءَةٌ”
(Beraatun) sözcük ise, Kur’an’da 2 yerde (9:1, 54:43) geçmektedir.
44.
Yoksa, “Biz yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar?
45. O
topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
46. Bilakis,
o saat (kıyamet) onların buluşma zamanıdır ve o saat daha
dehşetlidir ve acıdır.
47. Mücrimler
(azılı suçlular), sapkınlık ve yakıcı ateşler içindedir.
48. O
gün yüzüstü ateşe sürüklenecekler. “Sakar ateşinin dokunuşunu tadın!”
Sakar; her
şeyi yakan ve geriye bir şey bırakmayan, ancak yine de salmayan ateş anlamına
gelmektedir (Bkz: 74:26-29)
49. Şüphesiz
ki Biz her şeyi bir kadere göre yarattık.
Kader,
aynı zamanda Yüce Allah’ın kâdir ve kudretini temsil eden bir sıfattır. Yani, dünyada
hiçbir olay tesadüf değildir. Her şey bir takdire bağlıdır ve her şey başlar,
gelişir ve son bulur. Allah’ın tayin ettiği vakit geldiğinde, hiç kimse onun
sonunu durduramaz ve o vakti ileri veya geri almaya kimsenin gücü yetmez.
Benzer mesaj: 55:7.
50. Buyruğumuz
(hükmümüz) da göz kırpması gibi bir anlıktır.
Benzer
mesaj: 16:77.
51. Sizin
benzerlerinizi de helak ettik. Öğüt alan yok mu?
52. Yapıp
ettikleri her şey de kitaplardadır,
53. Ve
küçük ve büyük, her şey yazılmıştır.
Benzer
mesajlar: 3:181; 4:81; 10:21; 17:13; 18:49; 19:79; 21:94; 36:12; 43:80; 45:29;
50:18; 82:10-12; 86:4
54. Takva
sahipleri, cennetlerde ve nehirlerdedir.
55. Kudretli Melik’in yanında, sıdk makamındalar.
Sıdk;
doğru sözlü olmak, doğru, dürüst ve güvenilir olmak; vaadine sadâkat göstermek anlamlarına
gelir. Bir benzeri de 10:2’de geçen “mak’ad-i sıdkın” tamlaması da “büyük
itibar gören yüksek bir makam”, “doğruluk, sadakat makamı”, gibi anlamlar
içermektedir.