Sure, Mekke
döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 86. suredir. Adını, ilk ayette geçen “Mutaffifin” (Ölçü ve
tartıda hile yapanlar) kelimesinden alır. Sure 36 ayettir.
Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Ölçü
ve tartıda hile yapanlara1
veyl2 olsun!
1 “Mutaffifîn”
ifadesi, “Ölçü ve tartıda hile yapan”, “ticarete dolandırıcılık katan” gibi
anlamlara gelir. Bu ifade, Kur’an’da bu
ayette tek geçmektedir.
2 Veyl,
kelimesi Arapça’da “وَ-يْ-ل” (ve-ye-le) kökünden türetilmiştir.
Bu kelime, sözlük itibariyle “azap, sıkıntı, keder, acı, felaket, hüzün, yazık,
eyvah ve küçük düşürme” anlamlarına gelir. “Veyl olsun” ifadesi de “Azap olsun!
Yazıklar olsun! Vay haline! ve Helak olsun!” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da
39 kez geçer: 2:79 (2 kez); 5:31; 11:72; 14:2; 18:49; 19:37; 20:61; 21:14, 18,
46, 97; 25:28; 28:80; 36:52; 37:20; 38:27; 39:22; 41:6; 43;65; 45:7; 46:17,
51:60; 52:11; 68:31; 77:15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49; 83:1, 10;
104:1; 107:4.
2. Onlar,
insanlardan (bir şey alırken) ölçtükleri zaman tam yapmak isterler1.
1 “يَسْتَوْفُونَۘ”
(yestavfuvne) sözcüğü, “bir şeyi tam yapmak isterler, eksiksiz yerine getirmek
isterler.” Anlamlarına gelir.
3. Onlar
(insanlar) için ölçtükleri zaman veya tarttıkları zaman ise (onları)
zarara uğratırlar.1
1 Kur’an’ın
birçok yerinde, alışverişte hile yapmak şiddetli bir şekilde kınanmıştır. Örnek
ayetler: 6:152; 17:35; 55:8,9.
4. Hiç sanmıyorlar
(düşünmüyorlar) mı? İşte onlar, elbette ki onlar döndürüleceklerdir (tekrar
diriltileceklerdir),
5. Âzîm1 (muazzam)
bir gün için.
1 “عَظ۪يمٍ”
(‘âzîm) kelimesi “büyük, muazzam, kudretli, değerli, muhteşem” gibi
anlamlara gelir ve genellikle bir şeyin büyüklüğünü, kudretini veya önemini
vurgulamak için kullanılır. Bu nedenle bağlamına göre farklı şekillerde
çevrilebilir. Örneğin, Allah için kullanıldığında “Yüce”, “Büyük” veya “Azamet
sahibi”; insan için kullanıldığında “değerli”, “saygın” veya “kıymetli”; bir
olay için kullanıldığında “muazzam”, “muhteşem” veya “önemli”; cehennem veya
azap için kullanıldığında ise “dehşet verici” “korkunç” veya “şiddetli”
şeklinde çevrilmesi uygun olabilir.
6. O
gün insanlar, alemlerin Rabbi (evrendeki tüm varlıkların Efendisi) için
ayağa kalkacaklar.
7. Hayır!
Şüphesiz ki facirlerin1 kitabı elbette ki
sicciyndedir2.
1 “فُجُورَ”
(fücur) kelimesi, temel olarak “yarmak”, “açmak” anlamına gelen “فَجَرَ”
(fe-ce-ra) kökünden türemiştir. “فُجُورَ” (fücur) kelimesi de
metaforik olarak “sınırları aşmayı”, “ahlaki değerleri çiğnemeyi” ifade eder.
Bunları yapanlara da facir denir. Bu kelime Kur’an’da 7 kez geçer: 38:28;
71:27; 75:5; 80:42; 82:14; 83:7; 91:8.
2 “سجن”
(Sicciyn) sözcüğü, “hapishane, zindan, tutuk evi” gibi anlamlara
gelen sicn’den türemiştir. Sonraki ayetlerden “sicciyn” ifadesi ile ceza
ve azabı hakketmiş olanların hesap defterlerinin kastedildiği anlaşılmaktadır.
8. Ve
sicciyn nedir, nereden bileceksin?
9. Rakamlandırılmış1 bir
kitaptır.2
1 “مَرْقُومٌۙ”
(markum) sözcüğü, “rakamlandırılmış, işaretlenmiş, kayıt altına alınmış” anlamlarına
gelir. “رقم” (rakam) sözcüğü “numaralandırmak, yazı yazmak, kayıt
altına almak, işaretlemek ve çizmek” ile ilgili bir kavramdır. Bu kökten
türemiş kelimeler Kur’an’da 3 kez geçer: 18:9; 83:9, 20.
2 Bu
ayet, 20’nci ayette de tekrarlanmaktadır.
10. O
gün yalanlayanlara veyl olsun!1
1 Bu ifade, aynı sözcüklerle 74:15,19,24,28,34,37,40,45,47,49
ve 83:10’de de tekrarlanmaktadır.
11. Onlar
Din (hesap) Günü1 ile2 yalanlamaktadırlar.
1 Din
Günü, 82:19 ayetinde “Hesap Günü” olarak açıklanmıştır.
2 “بِيَوْمِ”
(biyevm) ifadesi “Günüyle” veya “gününe” anlamlarına gelir. “Din
Günü ile yalanlamaktadırlar” ifadesinden, kafirlerin (gerçeği örtenlerin) 'Din
Günü' kavramını kendi inançlarına göre tahrif ettikleri ve gerçek 'Din Günü'
hakkında yalan söyledikleri anlaşılmaktadır.
12. Onunla
da haddi aşan1 âsiymden2 başkası
yalanlamaz.
1 “مُعْتَدٍ”
(mu’tâz) sözcüğü, “zulmeden, haddi aşan, sınırı geçen” kişileri tanımlayan
bir sıfattır.
2 “İsm” terimi, insanın ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek,
Allah’ın yasakladığı her türlü söz, fiil ve kötü düşünceyi tanımlamak için
kullanılır. Bunu fiilleri sürekli işleyenlere de “âsiym” denilmektedir. “âsiym”
ifadesi, Kur’an’da 10 kez geçer: 2:276, 283; 4:107; 5:106; 26:222; 44:44; 45:7;
68:12; 76:24; 83:12.
13. Ona
ayetlerimiz tilavet edildiği (okunup uyuduğu) zaman der ki: “Öncekilerin
masallarıdır.”1
1 Bu
ayet, 22’nci ayette de tekrarlanmaktadır. Benzer ayetler: 6:25; 8:31; 16:24; 23:83;
25:5; 27:68; 46:17.
14. Asla!
Kazanıyor oldukları (işledikleri) kalplerinin üzerini kapladı1.
1 “رَانَ”
fiili “örtmek”, “kaplamak” veya “örtü çekmek” gibi anlamlara gelir. Bu
ifade, Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
15. Asla!
Şüphesiz ki onlar, o gün Rablerinden engellenmişlerdir1.
1 “لَمَحْجُوبُونَ”
(lâ-mahcubûn) sözcüğü, “perdelemek, örtmek, engellemek, gizlemek” anlamına
gelen “hicap” sözcüğünden türemiştir. Kur’an’da, “hicap” sözcüğünden türemiş 8 sözcük
geçmektedir: 7:46; 15:45; 19:17; 33:52; 38:32; 41:5; 42:51; 83:15.
16. Sonra
elbette ki onlar, kesinlikle cehenneme yaslanırlar.
17. Sonra
“İşte bu, onunla yalanlıyor olduğunuz şeydir.” denecek.
18. Asla!
Şüphesiz ki Ebrarın1
kitabı (iyi, doğru ve erdemli olan müminlerin kayıtları) elbette ki İlliyyin’dedir.2
1 ‘Ebrar’ sözcüğünün açıklaması 3:193
ayetinde yer alır.
2 “عِلِّيّ۪ينَ”, (illiyyiyn) sözcüğü, cem-ü
mükesser (düzensiz çoğul) ya da yüce bir isim tamlaması olarak yorumlanabilir
ve tekil bir yerin veya kavramın yüceliğini ifade etmektedir.
19. Ve illiyyun1 nedir, nereden bileceksin?
1 “عِلِّيُّونَ” (iIliyyun) sözcüğü ise
genellikle çoğul anlam ifade eder ve “yüce varlıklar, yüksek dereceler veya
cennetin en yüksek makamları” gibi özel bir yeri veya yüceliği tanımlayan çoğul
bir yapıdır.
20. Rakamlandırılmış bir kitaptır.1
1 Bu ayet, 9’uncu ayette de
tekrarlanmaktadır.
21. Mukarrebin1 (Allah’a yaklaştırılanlar) ona
tanıklık ederler.
1 ‘Mukarrebin’ sözcüğü, 56:11 ayetinde
açıklanmaktadır.
22. Şüphesiz ki ebrar olanlar, gerçekten
de1 nimet içindedirler.2
1 “لَفِي” (lefi) ifadesi, “Gerçekten de
bu, ... içindedir” şeklinde çevrilebilir. “لَ” (le) burada vurgulama
yapmaktadır. Bu ifade Kur’an’da 10 kez geçer: 12:95; 15:72; 26:97, 196; 36:24;
51:8; 82:13, 14; 83:22; 87:18.
2 Bu ayet, 13’üncü ayette de tekrarlanmaktadır.
23. Sedirlerin üzerinde seyrederler.1
1 Bu ayet, 35’inci ayette de
tekrarlanmaktadır.
24. Nimetin (saadetin)
sevincini1 onların yüzlerinden fark edersin.
1 “نَضْرَةَ”
(nedrâte) kelimesi, “parlaklık”, “aydınlık”, ve “mutluluk yansıtan bir
görünüm” anlamlarına gelir ve sevinç ve mutluluğun yüz ifadesine yansımasını
ifade eder. Bu kelime Kur’an’da 3 kez geçer: 75:22; 76:11; 83:24.
25. Onlara hatem1
edilmiş halis
içecekler2 içirilir.
1 “خَتَم”
(hatem) sözcüğü Tevrat’ta da “חֹתָֽמְ” (hotâm) şeklinde geçmektedir ve “mühür,
imza, işaretleme” anlamlarına gelir. “Hatem” sözcüğü Kur’an’da 8 kez geçer.
(2:7; 6:46; 33:40; 36:65; 42:24; 45:23; 83:25, 26)
2 “رَح۪يقٍ” (râhiyk) sözcüğü “halis içecek, berrak
içki, arındırılmış içki” anlamlarına gelir. Bu ifade, Kur’an’da yalnızca bu
ayette geçmektedir.
26. Onun hatemi misktir. O halde yarışanlar, işte bunun için
yarışsınlar!
27. Onun karışımı1 da tesnîmdendir2.
1 “مِزَاج”
(mizaç) sözcüğü, “öz, harman, karışım” anlamlarına gelir. Bu
ifade, Kur’an’da 3 kez geçer: 76:5, 17; 83:27.
2 “تَسْنِيمٍ”
(tesnim) sözcüğü, “çok yüksek, saf, temiz ve çok değerli bir kaynak”
anlamına gelmektedir. Bu ifade, Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
28. Bir pınardır. Mukarrebin1 olanlar (yaklaştırılanlar) ondan2
içerler.
1 “Mukarrebûn” sözcüğünün kelime anlamı “yaklaştırılanlar”
demektir. Kur’an’da 8 kez geçer. Bunların ikisinde insanlar arasındaki
yakınlığı ifade etmektedir (7:114; 26:42); diğer ayetlerde ise meleklerden veya
insanlardan Allah’a yaklaştırılanlar konu edinilir. Bu çerçevede
mukarrebîn meleklerinin canı gönülden Allah’a kullukta bulundukları (4:172) ve
illiyyîne şahit oldukları (83:21), kendilerine has bir çeşmeden (tesnîm)
içecekleri (83:28), bu mertebeye ulaşan kişinin rahatlık, güzel rızık ve
nimetlerle donatılmış olacağı (56:88-89) beyan edilmektedir. Kur’an’da ayrıca
İsa Nebi’nin üstünlüğüne, Allah katında mukarrebin arasında yer aldığı
vurgulanarak dikkat çekilir (3:45).
2 “بِهَٰ” (bi-hā) ifadesinin, Arapça’da hem zamir hem de harf-i
cer (edat) kullanımı vardır. Edat
olarak “onunla”, “onun aracılığıyla” anlamına gelirken; zamir olarak “bunu”, “onu”
gibi anlamlar taşımaktadır.
29. Şüphesiz
ki mücrim (azılı suçlu) kimseler, dünyada iman eden kimselere
gülerlerdi.
30. Yanlarından
geçtikleri zaman da onlar hakkında kaş göz işareti yaparlardı1.
1 “يَتَغَامَزُونَ”
(yeteğâmezûn) ifadesi, “gizli bir şekilde göz kırpmak”, “göz işareti yapmak”
anlamına geldiği gibi, bağlama göre aynı zamanda “alay etmek”, “dalga geçmek”
veya “kötü niyetle gizlice başkalarını küçümsemek” anlamlarına da gelmektedir.
Bu ifade, Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.
31. Yandaşlarına
döndükleri zaman da neşeli1
dönerlerdi.
1 “فَكِهِينَ”
(fekihiyn) ifadesi, “keyifli, neşeli, mutlu” anlamlarına gelir. Bu ifade, Kur’an’da 5 kez geçer: 36:55; 44:27; 52:18;
56:65; 83:31.
32. Onları
(Müminleri) gördükleri zaman da “Şüphesiz ki şunlar
sapkındırlar.” dediler.
33. Oysa
kendileri, onlara hafız (gözeten) olarak gönderilmemişlerdi.
34. Bu
nedenle iman eden kimseler bugün küfredenlere (hakkı
örtenlere) gülerler.
35. Sedirlerin
üzerinde seyrederler.1
1 Bu
ayet, 23’üncü ayette de tekrarlanmaktadır.
36. Küfredenler
(hakkı örtenler),
yapıyor oldukları şeylerin sevabını1 buldular
mı?
1 “ثَوَابُ”
(sevab) sözcüğü, “karşılık, ödül, mükafat” anlamlarına gelir. Bu sözcük
Kur’an’da 11 ayette 15 kez geçer: 2:103; 3:145 (2 kez), 148 (2 kez), 195 (2 kez);
4:134 (2 kez); 18:31, 44, 46; 19:76; 28:80; 83:36.