52. TUR SÛRESİ

        Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 76. suredir. Adını, ilk ayette geçen ve Sina dağına işaret eden “Tur” (dağ) kelimesinden alır. Sure 49 ayettir.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla.

1. Veı Tur’a2 (andolsun)!

ı “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır. Bu ayet, 43:2’de de tekrarlanmaktadır.

2 Tur, dağ demektir. Ayetteki Tur’dan kasıt ise, Allah’ın Musa’yı nebilik verdirdiği Sina Dağı’dır. “Tur” sözcüğü ile ilgili açıklama 2:63 ayetinde yer alır.

2- Ve yazılı Kitaba,

ı “مَسْطُوراً” (mesṭûrân) sözcüğü, “yazılı, kaydedilmiş, kayıtlı” anlamına gelir. Türkçede kullanılan satır (yazı) sözcüğü de bundan türemiştir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer: 17:58; 33:6; 52:2; 54:53; 68:1.

3. Parşömendeı neşredilmiş.2

ı “رَقٍّ” (rakkin) sözcüğü, “Parşömen, ince deri üzerine yazı yazılan malzeme” anlamına gelir. Eski zamanlarda yazı yazmak için kullanılan ince ve düz deriyi ifade eder. Aynı zamanda kıymetli bir belge veya yazılı metin anlamında da kullanılır. Bu ayetlerde de ceylan derisinden yapılmış parşömen kağıdı üzerine yazılı Tevrat kastedilmektedir. Bu ifade Kur’an’da yalnızca bu ayette geçmektedir.

2 “Açılmış, yayılmış, gözler önüne serilmiş, teşhir edilmiş” anlamına gelen “نَشَرَ” (neşere) kökünden türemiş bu tür ifadeler Kur’an’da 21 kez geçer: 17:13; 18:16; 21:21; 25:3, 40, 47; 30:20; 33:53; 35:9; 42:28; 43:11; 44:35; 52:3; 54:7; 62:10; 67:15; 74:52; 77:3 (2 kez); 80:22; 81:10.

4. Ve Beyt-i Mamur’a,

            Beyti Mamur’dan (İnşa Edilmiş Evden) kasıt, Kabe veya Süleyman Nebi’nin inşa ettiği Kudüs’teki Beyt-i Makdis olabilir.

5. Ve yükseltilmiş tavana (göğe),

6. Ve kaynatılmış denize,

 ‘Mescur” kelimesinin anlamı tam olarak bilinmemektedir. Buna; ateşle dolu, dolgun ve kabarık gibi anlamlar verilmiştir.

7. Rabbinin (zalimlere vadettiği) azabı mutlaka gerçekleşecektir.

8. Ona uzaklaştıracak hiçbir güç yoktur.

9. O gün gök sarsıldıkça çalkalanır.

10. Ve dağlar yürütülerek silinir.

11. İşte o gün, yalanlayanlara veyl olsun!ı

ı  Veyl, kelimesi Arapça’da “وَ-يْ-ل” (ve-ye-le) kökünden türemiş bir kelimedir. Bu kelime, sözlük itibariyle “azap, sıkıntı, keder, acı, felaket, hüzün, yazık, eyvah ve küçük düşürme” anlamlarına gelir. “Veyl olsun” ifadesi de “Azap olsun! Yazıklar olsun! Vay haline! ve Helak olsun!” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:79 (2 kez); 5:31; 11:72; 14:2; 18:49; 19:37; 20:61; 21:14, 18, 46, 97; 25:28; 28:80; 36:52; 37:20; 38:27; 39:22; 41:6; 43;65; 45:7; 46:17, 51:60; 52:11; 68:31; 77:15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49; 83:1, 10; 104:1; 107:4.

12. Onlar ki, batıl şeylerde oyalanıp dururlar.

13. O gün, Cehennem ateşine sürüklenirler.

14. “İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!

Benzer mesajlar: 30:56; 36:63; 37:21; 44:50; 50:20; 51:14; 55:43; 67:27; 70:44; 83:17.

15. Bu bir sihir miymiş? Yoksa görmüyor musunuz?

16. Ona yaslanın! O halde sabredin (kararlılık gösterin, zorluklara dayanmaya çaba gösterin) veya sabretmeyin sizin için artık birdir. Sadece yapmış olduklarınız için cezalandırılacaksınız (yaptıklarınızın karşılığını alacaksınız).”

17. Muttakiler1 ise cennetlerde ve nimetler içindedirler.

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

18. Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler ve Rableri onları cehennem azabından korumuştur1.

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

19. “Yapmış olduğunuza karşılık afiyetle yiyin ve için!”

Bu ayet, 77:43 ayetinde de tekrarlanmaktadır.

20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar, onları güzel gözlü hurilerle evlendirdik.

 Kur’an’da hurilerin cinsiyeti ile ilgili bir açıklama yoktur.  Ödüllendirmede ve cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığında ısrar etmek de Yüce Allah’a iftira etmektir. Huriler ile ilgili ayrıntılı açıklama 44:54 ayetinde yer alır.

21. İman edenleri de iman ederek kendilerine uyan çocukları da zürriyetlerine kattık1.2 Onların yapıp ettiklerinden de hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kendi kazandığına karşılık rehindir.

1 أَلْحَقْنَا” (elhakne), sözcüğü, “kattık” veya “birleştirdik” anlamlarına gelir. “لَحِقَ” (laḥika) fiilinden türetilmiştir ve bir şeyin ya da kişinin bir şeye eklenmesi veya katılması anlamına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 6 kez geçer: 3:170, 12:101; 26:83; 34:27; 52:21; 62:3.

2 Bu cümle imanla ölenlerin cennette dünyadaki kendi aileleriyle birlikte olacağının delilidir. Benzer mesajlar: 13:23; 40:8; 84:9.

22. Onlara, canlarının çektiği meyvelerden ve etten bol bol veririz.

23. Orada bir kadeh kapışırlar. Orada saçmalama da yoktur, ismı (Allah’ın yasakladığı fiiller) işlemek de yoktur.

ı İsm”, Allah’ın yasakladığı, insanı O’ndan uzaklaştıran, ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek her türlü söz, fiil ve kötü düşünceye verilen isimdir. Benzer ayetler: 19:62, 37:47, 56:25, 78:35, 88:11.

24. Onlar için saklanmış1 inci2 gibi delikanlı3 hizmetkârlar4 da (hizmet için) etraflarında dolaşır dururlar.

            1 “كِنَّ” (kinne) sözcüğü, “saklamak”, “perdelemek” anlamlarına gelir. Bu söz Kur’an’da 12 kez geçer: 2:235; 6:25; 16:81; 17:46; 18:57; 27:74; 28:69; 37:49; 41:5; 52:24; 56:23, 78.

2 “اللُّؤْلُؤُ۬” (el-lu’lu) sözcüğü “inci” anlamına gelmektedir. Bu sözcük Kur’an’da 6 kez geçer: 22:23; 35:33; 52:24; 55:22; 56:23; 76:19.

            3 “غُلَامٍ” (ğulam) delikanlı demektir. Birçok çeviride bu kelime çocuk şeklinde çevrilmekte oysa çocuk “صَبِي” (sabiy) demektir. Sabi kelimesi de Kur’an’da 2 yerde geçer: 19:12, 29. Genç sözcüğünün Arapça karşılığı da “feta” kelimesidir. Bu sözcük de Kur’an’da 9 yerde geçer: 12:30, 36, 62; 18:10, 13, 60, 62; 21:60; 24:33.

4 “Ğılman” da delikanlı hizmetkar demektir. Kur’an’da bu hizmetkarların insana benzeyip benzemediği veya cinsiyetleri hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir.

25. Ve dönüp birbirlerini suçlayacaklar: (Aynı ayet: 37:27)

26. “Biz ailemizin arasında iken endişe içindeydik.

Yani, “Biz orada zevk ve sefaya kapılıp, kendi alemimize gömülüp gaflette yaşamıyorduk. Bilakis Allah’ın bizi sorumlu tutacağı bir iş yapmayalım diye daima içimizde korku taşırdık.”

İnsana en çok günah işleten şeyin, kişinin çoluk çocuğunu rahat yaşatması ve onlara iyi bir servet bırakması düşüncesidir.  Bu yüzden o haram kazanır, başkalarının hakkına tecavüz eder ve çeşitli haram yollara sapar. Bundan dolayı cennet ehli aralarında şöyle diyecekler: Akıbetimizin kötü olmasından bizi bilhassa kurtaran şey, çocuklarımızın arasında yaşarken onların hayatını müreffeh yapmak, muhteşem bir istikbal hazırlamak düşüncesinde olmayışımızdır. Bu düşünce onların uğruna ahiretimizi mahvedecek dereceye ulaşan bir yolu seçmemize kadar bizi zorlamamıştı. Ve çocuklarımızı da böylece azaba layık kılacak bir yola itmedik.

27. Allah bize lütfetti ve iliklere işleyen azaptan bizi korudu.

28. Biz daha önce O’na yalvarıyorduk. O Berr’dir (iyilik edendir), Rahim’dir (Merhamet eden).”

29. Öyleyse öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen bir kahin değilsin, deli de değilsin.

 Benzer mesajlar: 15:6; 23:70; 34:8; 37:36; 44:14; 68:51, 96:42.

30. “O bir şairdir.ı Başına gelecek şüpheli bir durumuı gözlüyoruz.” mu diyorlar?

ı Benzer mesajlar: 21:5; 37:36; 69:41

2 “Reybel menün” Arapça bir deyimdir ve “güven duyulmayan, kuşkulanılan, şüpheli bir durum” anlamlarına gelir.

31. De ki: “Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.”

32. Rüyalarının etkisiyle mi bunu söylüyorlar, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

33. Yoksa “Onu kendisi uydurdu!” mu diyorlar? Hayır! Onlar iman etmezler.

Kureyşliler, aslında Kur’an’ın Muhammed’in sözü olmadığını gayet iyi biliyorlar. Çünkü 40-45 yıldır, yaklaşık olarak 25 bin nüfuslu bir beldede her gün karşılaştıkları, sohbet ettikleri, alış-veriş yaptıkları biridir. Onlar çıkar ve menfaatlerinden dolayı gerçekten de iman etmek istemeyenlerdir. Bu yüzden de çeşitli, asılsız bahaneler uyduruyorlar.

34. Eğer doğru iseler onun (Kur’an’ın) benzeri bir söz getirsinler.

Bu ayet tehaddî denen “meydan okuma” ayetlerinden biridir. Kur’an’ın bütünüyle ilgili bir meydan okuma olmamış, sadece bazı bölümleriyle meydan okunmuştur. Meydan okuma ayetleri, sırasına göre; yaklaşık 60-70 surelik meydan okuma 17:88, 52:34’te; on surelik meydan okuma 11:13’te; tek surelik meydan okuma ise 10:38 ve 2:23-24’tedir.

35. Onlar, yokluktan mı yaratıldılar, yoksa yaratanlar onlar mı?

36. Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin olarak iman etmezler.

37. Yoksa Rabbinin hazineleri onlarda mıdır? Yoksa musaytırı onlar mıdır?

ı “مُصَيْطِرٍ” (musaytır) sözcüğü “hakim olan, zorlayan, denetleyen” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 2 yerde geçer: 52:37; 88:22.

38. Yoksa (ilahi sırları) dinleyebilecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, içlerinden dinlemiş olanlar apaçık bir sultan (güçlü bir delil) getirsin.

39. Yoksa kızlar O’nun, oğullar da sizin mi?

  Benzer mesajlar: 16:57, 62; 37:151-153; 43:15-16; 53:21.

40. Yoksa onlardan bir karşılık istiyorsun da ağır bir ecir (karşılık) mı yükleniyorlar?

 Burada zahiren muhatap elçi ise de aslında onun muhalifleri olan asilerdir. Onlara dolaylı olarak “Allah’ın resulü sizden bir karşılık mı istiyor ki bu kadar kızıyorsunuz” sorulmaktadır.

41. Yoksa gayb (bilinmeyen) onların yanlarında da onu mu yazıyorlar?

40 ve 41’inci ayetler, aynı sözcüklerle 68:46 ve 47 ayetlerinde de tekrarlanmaktadır.

42. Yoksa onlar bir planı mı kuruyorlar? Oysa o kâfirler bir plana mahkum olacak.2

            ı كَيْد” (keyd) sözcüğü, Arapça’da genellikle “plan, komplo, hile ve tuzak” anlamlarına gelir.

2 Benzer mesajlar: 3:54; 6:123; 8:18, 30; 13:42; 14:46; 35:10, 43; 40:25; 86:15-16.

43. Yoksa onlar için Allah’ın dışında ilah (En Yüce olan) mı var? Allah, Sûbhân’dır (her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir -uzaktır- ve yücedir). Onların ortak koştuklarından münezzehtir.

44. Gökten düşen bir parça (kütle) görseler “üst üste yığılmış bulutlardır.” derler.

            ı “كِسْفًۭا” (kisfen) sözcüğü, “bir parça, bir dilim, parça” anlamlarına gelir. Bu ifade Kur’an’da 5 kez geçer: 17:92; 26:187; 30:48; 34:9; 52:44.

Kur’an’ın bir çok yerinde onların bu inatçılıkları zikredilmiştir. Örneğin: 6:111’inci ayette “eğer onlara melekleri indirseydik, ölüler onlara konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah istemedikçe yine iman edecek değillerdi.” buyurulmuştur. Yine 15:15’te de “Gözlerimiz perdelenmiştir, biz büyülenmiş bir topluluğuz, derlerdi” buyurulmuştur. Benzer mesajlar: 6:7, 25, 109, 111; 7:146; 10:96-97; 15:13-15; 17:92- 93; 34:31; 36:10; 54:2.

45. Öyleyse çarpılacakları günleriyle karşılaşıncaya kadar onlara aldırma.

46. O gün yaptıkları planlar onlara fayda sağlamayacak, kendilerine yardım da edilmeyecek.

47. Şüphesiz ki zulmeden kimseler için de ayrı bir azap daha vardır. Ama şüphesiz ki onların çoğu bunun bilincinde değildir.

48. Rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz ki sen, Bizim gözlerimizle (korunmaktasın). Kalktığın zaman da Rabbinin hamdi ile tesbih et1.

1 Bu kelime, "yüzmek”, “uzaklaşmak” ve “yüceltmek" gibi anlamlara gelen “س-ب-ح” (sīn-be-ḥe) kökünden türemiştir.

 “تَسْبِيح” (tesbih) ifadesi, yüceltmek veya tenzih etmek (her türlü eksiklikten uzak tutmak) anlamına gelir.

“Allah’ı tesbih etmek” ise, “Allah’ın kusursuz, eşsiz ve her türlü noksanlıktan uzak olduğunu bilerek O’nu yüceltmek ve O’na saygı göstermek” demektir.

Allah’ı tesbih ederken kullanılan “سُبْحَانَ اللّٰهُ” (Sûbhânallah) ifadesi de, “Allah, her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir (uzaktır) ve yücedir” anlamına gelir.

Kur'an'da, evrendeki tüm varlıkların (melekler, dağlar, kuşlar, yıldızlar, vb.) da Allah’ı tesbih ettiği belirtilir: 13:13; 17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6. Bu nedenle “tesbih etmeyi”, sadece tesbih çekmeye indirgemek bidat ve hurafedir.

49. Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışının ardından O’nu tesbih et!

Güneşin batışı ve doğuşu arasındaki kısım gecedir. Gecenin 3 bölümü vardır. Gece ile gündüzün iç içe girdiği iki simetrik alaca karanlık bölüm ve tam karanlık orta bölüm. Birinci bölümde akşam ve yatsı Yönelme duaları, yıldızların kaybolmaya başladığı üçüncü bölümde de fecr Allah’a yönelme duası yapılır. Benzer Mesaj: 50:40