68. KALEM SÛRESİ

        Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 2. suredir.  Adını, birinci ayette geçen ve üzerine yemin edilen 'kalem' kelimesinden alır. Sure 52 ayettir.

            Kur’an’daki 19 sayı temelli mucize ile ilgili olarak bu surede yer alan hususlar:

* Başlangıç Harflerinden biri olan “Nun” harfi ile başlayan tek suredir. Bu surede 133 tane “nun” harfi var ve bu sayı 19’un tam 7 katıdır.

* Sure, Başlangıç Harfleri ile başlayan son suredir. Başında ‘Başlangıç Harfleri’ bulunan 29 surenin numaralarının toplamı: 2+3+7+...+50+68=822 ve 822+14 (14 başlangıç seti) 836 (19x44) eder.

* Başlangıç Harfleri bulunan surelerin numarası ile ayet numaraları toplandığında 2432 (19x128) sayısı elde edilir.

* Bu surede yer alan “nun” harflerinin toplamı 19 sisteminin tam katı olsun diye; 68:48 ayette, Yunus Nebiden söz edilirken, kendisine ‘nun’ harfi içeren “Yunus” ismi yerine, ‘nun’ harfi içermeyen “sahibil hut” (balık sahibi) kelimeleri kullanılır.

* Başlangıç Harfleri ilk olarak 2. surede, son olarak ise 68. surede geçmektedir. Bu iki ayet arasında toplam 5263 (19x277) ayet bulunmaktadır.

* Başlangıç Harfleriyle başlayan ilk sure olan 2. sure ile son sure olan 68. sure arasında, 29 sure 'Başlangıç Harfleri' ile başlarken, 38 (19x2) sure ise bu harflerle başlamamaktadır.

* 2’nci sure ile 68’inci suredeki Başlangıç Harfleri arasında bulunan ayetlerde toplam 2641 (19x139) defa ‘Allah’ ismi geçiyor.

* 2’nci sure ile 68’inci sure dışında kalan surelerde ise 57 (19x3) defa ‘Allah’ ismi geçiyor.

Not: Başlangıç Harfleri bulunan surelerin sonuncusu olan bu surede 'Allah' lafzı hiç geçmez.

 

Rahmânir-Râhiym (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Nun. Ve1 kaleme2 (andolsun) ve yazdıklarına3

1 “وَ” (ve) bağlacı (harf-i atıf), Kur’an’da bağlaç olarak veya yemin için kullanılan bir ifadedir. Bu nedenle, bu ayetteki ‘وَ’ (ve) bağlacı, bağlamına göre cümleye yemin anlamı kazandırarak “andolsun” şeklinde tercüme edilebilir. Bu bağlaç, ayetin vurgulamak istediği hakikate dikkat çekmek için yemin anlamı taşır.

2 “القلم” (kalem) sözcüğü, Arapça’da sadece bir yazma aleti değil, aynı zamanda ilahi bilgi, ilham, yaratma gücü ve kader gibi derin anlamları da içeren çok yönlü bir kavramdır.

3 “Yasturûn” sözcüğü, “yazmak”, “kaydetmek” veya daha geniş anlamıyla “yazgılarını yazmak” anlamlarına gelir.

2. Rabbinin nimeti sayesinde sen mecnun1 değilsin.

            1 “مَجْنُونٍۚ” (mecnun) sözcüğü, “deli, çıldırmış ve cinlenmiş” gibi manalara gelmektedir.

3. Şüphesiz ki senin için de kesintisiz bir ecir1 vardır.

1 “أُجُورَ” (ecir) kelimesi, genellikle olumlu bir anlam taşır ve bir hizmetin veya çabanın sonucunda verilen karşılık (ücret, para, mal, ödül vb.) olarak değerlendirilir. Ecir kelimesi türevleriyle birlikte Kur’an’da 108 kez geçer.

4. Ve şüphesiz ki sen âzîmı bir ahlak üzeresin.

            1 “عَظ۪يمٍ” (‘âzîm) kelimesi “büyük, muazzam, kudretli, değerli, muhteşem” gibi anlamlara gelir ve genellikle bir şeyin büyüklüğünü, kudretini veya önemini vurgulamak için kullanılır. Bu nedenle bağlamına göre farklı şekillerde çevrilebilir. Örneğin, Allah için kullanıldığında “Yüce”, “Büyük” veya “Azamet sahibi”; insan için kullanıldığında “değerli”, “saygın” veya “kıymetli”; bir olay için kullanıldığında “muazzam”, “muhteşem” veya “önemli”; cehennem veya azap için kullanıldığında ise “dehşet verici” “korkunç” veya “şiddetli” şeklinde çevrilmesi uygun olabilir.

5. O halde göreceksin. Onlar da görüyorlar,

6. Hanginiz meftun1 olmuş!

1 “مَفْتُونُ” (meftun) sözcüğü, “fitneye düşmüş, ayartılmış ve büyülenmiş” anlamlarına gelir.

7. Şüphesiz ki Rabbin, O, yolundan sapanları en iyi Bilendir. O, hidayete erenleri de en iyi Bilendir.1

1 Bu ayet, 16:125 ayetinde de aynı ifadelerle yer alır.

8. Öyleyse, yalanlayanlara itaat etme!

9. (Kafirler) Yağcılık1 yapmanı (taviz vermeni) arzularlar2. O zaman onlar da yağcılık yaparlar.

            1 “دَهن” (dehn), “yağ demektir. Bu sözcük Kur’an’da 5 kez geçer: 23:30; 55:37; 56:81; 68:9 (2 kez).

2 Bu kelime "وَدَّ" (vav-dal-dal) kökünden türemiştir ve “sevgi”, “istemek”, “arzulamak” gibi anlamlar taşır. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 29 kez geçer: 2:96, 105, 109, 266; 3:30, 69, 118; 4:42, 73, 89, 102; 5:82; 8:7; 11:90; 15:2; 19:96; 29:25; 30:21; 33:20; 42:23; 58:22; 60:1 (2 kez), 2, 7; 68:9; 70:11; 71:23; 85:14.

10. Ve sakın yemin edip duran o adilere1 itaat etme;

1 “مَه۪ين” (mehin) kelimesi “basit”, “değersiz”, “hor”, “hakir”, “önemsiz” demektir. Kur’an’da 4 kez geçer: 38:8; 43:52; 68:10; 77:20.

11. Söz taşıyarak fesatlık yapanlara,

1 “هَمَّازٍ” (hemmaz) sözcüğü “dedikoducu, kötüleyen, fitne çıkaran ve  fesatlık eden” anlamlarına gelir. Bu ifade 23:97, 68:11 ve 104:1 ayetlerinde yer alır.

12. Hayra engel olan, saldırgan esiymlere1,

1 İsm” terimi, insanın ruhunu kirleten ve cehenneme götürebilecek, Allah’ın yasakladığı her türlü söz, fiil ve kötü düşünceyi tanımlamak için kullanılır. Bunu fiilleri sürekli işleyenlere de “âsiym” denilmektedir. “âsiym” ifadesi, Kur’an’da 10 kez geçer: 2:276, 283; 4:107; 5:106; 26:222; 44:44; 45:7; 68:12; 76:24; 83:12.

13. Zorbalara, bunların da ötesinde zeniymlere1 (kişilere itaat etme),2

1 “زَنِيمٍ” (zeniym) sözcüğü Kur’an’da sadece bu ayette geçmektedir ve “şerefsiz, hayâsız, yalancı, dolandırıcı ve soysuz” gibi anlamlar verilmiştir.

2 Birbirinin devamı olan ve Türkçeye göre devrik bir şekilde yazılmış olan 10-13 ayetleri birleştirildiğinde ifade şu şekilde olmaktadır: “Zorbalara, bunun da ötesinde soysuz olan, hayra engel olan, saldırgan, günahkar olan ve yemin edip duran o adilere sakın itaat etme!”

14. Malı ve oğulları var diye.

15. Ona ayetlerimiz tilavet edildiği (okunup uyulduğu) zaman der ki: “Öncekilerin masallarıdır.”1

1 Bu ayet, 83:13’te de tekrarlanmaktadır. Benzer ifadeler: 6:25; 8:31; 16:24; 23:83; 25:5; 27:68; 46:17.

16. Onun hortumuna1 işaret bırakacağız2.

            1 “خرطم” (hortum) sözcüğü Arapça’da filin su içmek veya nesneleri tutmak için kullandığı uzun ve esnek organı ve su veya başka sıvıları taşımak için kullanılan uzun ve esnek boruyu ifade etmek için kullanılmaktadır.

2 “مُتَوَسِّم۪ينَ” (mutevessimîn) kelimesi, “işaretlemek, bir iz bırakmak, tanımak” gibi anlamlara gelen “و-س-م” (v-s-m) kökünden türemiştir ve “derin sezgiyle bakmaya gayret edenler, anlamaya gayret edenler, dikkatle gözlemlemeye çabalayanlar” anlamlarına gelir. Aynı kökten türemiş sözcükler, Kur’an’da 2 yerde geçer: 15:75; 68:16.

17. Elbette ki bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi bunlara da bela verdik (sınadık). (O bahçe sahipleri) sabahladıklarında1 ürünleri hasat edeceklerine dair yemin etmişlerdi.

1 "صَبَاح" (sabah), günün doğumuyla başlayan ve sabahın genel zaman dilimini ifade eden geniş bir terimdir. "صَبَاح" (sabah) kelimesi, Kur’an’da 41 kez geçer: 3:103; 5:30, 31, 52, 53, 102; 6:96; 7:78, 91; 11:67, 81 (2 kez), 94; 15:66, 83; 18:40, 41, 42, 45; 22:63; 23:40; 26:157; 28:10, 18, 82; 29:37; 30:17; 37:137, 177; 41:23; 46:25; 49:6, 54:38; 61:14; 67:30; 68:17, 20, 21; 74:34; 81:18; 100:3.

18. İstisna da yapmıyorlardı1.

  1 Bu ifade “başka bir ihtimale de yer bırakmıyorlardı.” şeklinde de yorumlanabilir.  Allah’ın, izin ve iradesini de hiç hesaba katmıyorlardı.

19. Fakat onlar uykudayken, Rabbinden bir taife onları kuşatıverdi1.

             1 Ayette geçen “طائف” (taife) kelimesi, bir şeyi saran, kuşatan veya çevreleyen anlamına gelir.

20. Böylece (bahçeleri) biçilmiş1 bir durumda olarak sabahladı.

            1 “كَالصَّر۪يمِ” “kesilmiş, biçilmiş, hasat edilmiş, simsiyah olmuş, harabe bir duruma gelmiş” anlamlarına gelir.

21. Ve sabahlayınca birbirlerine seslendiler:

22. “Mahsulü biçecekseniz, ekinlerinize1 erkenden gidin!”

1 Ayette hars (tarla) kelimesinin geçmesi, bahçelerin içerisinde tarlaların bulunduğunu belirtmek için olabilir.

23. Derken yola koyuldular. Onlar, aralarında da fısıldaşıyorlardı:

24. “Bugün aranıza hiçbir miskin1 sakın size sokulmasın.”

2 Miskin: Temel ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, sağlık vb.) dahi karşılayamayan veya büyük zorluk çeken kişi. Bu kelime Kur’an’da 25 kez geçer: 2:61, 83, 177, 184, 215; 3:112; 4:8, 36; 5:89, 95; 8:41; 9:60; 17:26; 18:79; 24:22; 30:38; 58:4; 59:7; 68:24; 69:34; 74:44; 76:8; 88:18; 90:16; 107:3.

Fakir ise; Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan ancak miskine göre daha az muhtaç olan kişidir. Bu kelime Kur’an’da 15 kez geçer: 2:268, 271, 273; 3:181; 4:6, 135; 9:60; 22:28; 24:32; 28:24; 35:15; 47:38; 59:8; 72:25.

25. Kararlı bir şekilde de erkenden (bahçelerine) vardılar.

26. O halde onu (bahçelerini) gördüklerinde dediler ki: “Şüphesiz ki delaletteyiz (yolu şaşırmışız)!

27. Bilakis, bizler mahrum (yoksun) bırakılanlarız!”1

1 Bu ayet, 56:67’de de tekrarlanmaktadır.

28. Vasat olanları1 dedi ki: “Size, (Allah’ı) tesbih2 etmeniz gerekmez miydi? demedim mi?”

1 Geleneksel tefsirlerde “vasat” kelimesi genellikle “orta, ortalama” olarak yorumlanmakta ve bununla da genellikle “ortancaları” kastedildiği belirtilmektedir.

  Ancak, “وسط” (vesat) kelimesi, aslında “bir şeyin iki ucu arasındaki kendine ait kısmı” ya da “orta” anlamına gelir. Bu kelime, Arapça’da bazen “hayırlı, yararlı, üstün” gibi daha geniş anlamlarda da kullanılır. Bu nedenle, “وُسْطٰى” (vusta) kelimesi sadece “orta” değil, aynı zamanda “en üstün, en yararlı ve en hayırlı” anlamlarını da içerebilir. Kur’an’da “وسط” (vest) sözcüğünden türemiş 5 sözcük geçmektedir: 2:143, 238; 5:89; 68:28; 100:5.

2 Bu kelime, "yüzmek”, “uzaklaşmak” ve “yüceltmek" gibi anlamlara gelen “س-ب-ح” (sīn-be-ḥe) kökünden türemiştir.

 “تَسْبِيح” (tesbih) ifadesi, yüceltmek veya tenzih etmek (her türlü eksiklikten uzak tutmak) anlamına gelir.

“Allah’ı tesbih etmek” ise, “Allah’ın kusursuz, eşsiz ve her türlü noksanlıktan uzak olduğunu bilerek O’nu yüceltmek ve O’na saygı göstermek” demektir.

Allah’ı tesbih ederken kullanılan “سُبْحَانَ اللّٰهُ” (Sûbhânallah) ifadesi de, “Allah, her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir (uzaktır) ve yücedir” anlamına gelir.

Kur'an'da, evrendeki tüm varlıkların (melekler, dağlar, kuşlar, yıldızlar, vb.) da Allah’ı tesbih ettiği belirtilir: 13:13; 17:44; 24:41; 40:7; 41:38; 42:5; 55:6. Bu nedenle “tesbih etmeyi”, sadece tesbih çekmeye indirgemek bidat ve hurafedir.  

29. “Rabbimiz Sûbhân’dır (her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzehtir -uzaktır- ve yücedir). Şüphesiz ki zalimlermişiz!” dediler.

30. Ve birbirlerini kınamaya başladılar.

31. Dediler ki: “Bize veyl1 olsun! Bizler tuğyanlık2 yapanlar imişiz.

Veyl, kelimesi Arapça’da “وَ-يْ-ل” (ve-ye-le) kökünden türemiş bir kelimedir. Bu kelime, sözlük itibariyle “azap, sıkıntı, keder, acı, felaket, hüzün, yazık, eyvah ve küçük düşürme” anlamlarına gelir. “Veyl olsun” ifadesi de “Azap olsun! Yazıklar olsun! Vay haline! ve Helak olsun!” anlamlarına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 39 kez geçer: 2:79 (2 kez); 5:31; 11:72; 14:2; 18:49; 19:37; 20:61; 21:14, 18, 46, 97; 25:28; 28:80; 36:52; 37:20; 38:27; 39:22; 41:6; 43;65; 45:7; 46:17, 51:60; 52:11; 68:31; 77:15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49; 83:1, 10; 104:1; 107:4.

2 Tuğyanlık yapmak; haddi aşmak, zulmetmek, azmak, taşkınlık çıkarmak, isyan etmek” anlamlarına gelir.

32. Belki Rabbimiz bizim için ondan hayırlısıyla onu değiştirir. Şüphesiz ki bizler Rabbimize yönelenleriz1.”

1 “فَارْغَبْ” (fārğab) kelimesi, “iste” veya “arzu et” anlamına gelir. Bu fiil, “رَغَبَ” (rağaba) kökünden türetilmiştir ve genellikle bir şeyin peşinden koşmak, bir şeyi istemek veya ona yönelmek anlamında kullanılır.

33. Azap işte böyledir. Ahiret azabı ise daha büyüktür. Eğer biliyor olsalardı!

34. Muttakiler1 için Rablerinin yanında Naim Cennetleri vardır.

1 “وَقَى” (vekâ) sözcüğü, “korumak”, “muhafaza etmek” anlamına gelen bir fiil köküdür. Bu kökten türeyen birçok kelime, korunma ve sakınma anlamlarıyla ilişkilidir. “تقوى” (takvâ) kelimesi de aynı kökten gelir ve "Allah'a karşı gelmekten sakınmak", "kendini koruma altına almak" anlamında kullanılır.

35. Müslimleri (teslim olanları) mücrimlerle (azılı suçlularla) bir tutar mıyız?

36. Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

37. Yoksa bir kitabınız var da ondan mı ders alıyorsunuz?

38. İçinde dilediğiniz şeyler olan bir kitap.

39. Yoksa size “Ne hüküm verirseniz öyle olacak!”  şeklinde Kıyam Gününe kadar geçerli olan bir sözümüz mü var?

40. Onlara sor bakalım: “Onlardan hangisi buna kefildir?”

41. Yoksa onların ortakları mı var? Eğer sadıklardan (doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlardan) iseler haydi ortaklarını getirsinler!1

1 “Araya koydukları aracıları getirsinler de onlara sorsunlar bakalım!”  Benzer mesajlar: 35:40; 42:21; 9:31; 6:112-116, 145-150.

42. Bacaklarının sıvanacağı1 o gün de secdeye çağrılacaklar, ancak buna güçleri yetmeyecek.

1 Bu bir deyimdir ve işlerin zorlaşacağı anlamına gelmektedir.

43. Bakışları korku içinde, onları bir zillet1 sarar.2 Halbuki onlar selamet (dünyada güven) içinde iken secdeye davet ediliyorlardı.

1 “الذُّلِّ” (zûll), zillet durumunu, yani aşağılanma, itibarsızlık, zayıflık, boyun eğme veya acizlik durumunu ifade eder. Kur’an’da bu kökten türemiş 24 kelime geçer: 2:61, 71; 3:26, 112, 123; 5:54; 7:152; 10:26, 27; 16:69; 17:24, 111; 20:134; 27:34, 37; 36:72; 42:45; 58:20; 63:8; 67:15; 68:43; 70:44; 76:14 (2 kez)

2 “Bu sözcük, “zorlamak”, “baskı yapmak”, “zorlamak”, “bürümek”, “sarmak” anlamlarına gelen “رَهَقَ” (rehekâ) kökünden türetilmiştir. Bu kökten türemiş kelimeler Kur’an’da 10 kez geçer: 10:26, 27; 18:73, 80; 68:43; 70:44; 72:6, 13; 74:17; 80:41.

44. Bu hadisi (sözü, haberi) kim yalanlıyorsa onu Bana bırak!1 Onları bilemedikleri bir yerden yavaş yavaş yaklaştıracağız2.

1 Benzer mesajlar: 73:11; 74:11.

2 “سَنَسْتَدْرِجُهُم” (senestedricuhum) sözcüğü “yapacağız” veya “edeceğiz” demektir ve Kur’an’da 2 kez geçer: 2:182; 68:44.

45. Onlara süre de veriyorum. Şüphesiz ki planım1 metindir (güçlüdür, sağlamdır).2

                1 “كَيْد” (keyd) sözcüğü, Arapça’da genellikle “plan, komplo, hile ve tuzak” anlamlarına gelir.

2 Bu ayet, 7:183 ayetinde de tekrarlanmaktadır.

46. Yoksa onlardan bir ecir (karşılık) istiyorsun da ağır bir borç altına mı girdiler?1

 1 Burada zahiren muhatap elçi ise de aslında onun muhalifleri olan asilerdir. Onlara dolaylı olarak “Allah’ın resulü sizden bir karşılık mı istiyor ki bu kadar karşı geliyorsunuz” diye sorulmaktadır.

47. Yoksa gayb (bilinmeyen) onların yanında da onu mu yazıyorlar?1

1 Bu ikinci soruda yine zahiren muhatap Allah’ın Resulüdür; ancak hakikatte söz muhalifleredir. Bundan anlaşılan şudur: Yani, siz perdenin arkasını mı gördünüz ki, buna dayanarak göndermiş olduğumuz bu Resulün bizim tarafımızdan tayin edilmediğini ve O’nun size beyan ettiği gerçeklerin yanlış olduğunu ileri sürerek şiddetle yalanlamaktasınız.

46 ve 47’nci ayetler, aynı sözcüklerle 52:40 ve 41 ayetlerinde de tekrarlanmaktadır.

48. Artık Rabbinin hükmü için sabret ve balık sahibi (Yunus)1 gibi olma. O, boğazı düğümlenmiş (üzülmüş, kederlenmiş) bir halde (Rabbine) seslenmişti.2

1 “صحب” (sahib); dost, kafadar, arkadaşlık etmek, yoldaşlık etmek ve eşlik etmek anlamlarına gelir. “Balık sahibi” de “balığa eşlik, yoldaşlık eden” anlamına gelmektedir.

“sahibil hut” ifadesi, Kur’an’da kod görevi gören ‘Başlangıç Harflerinden biri olan ve bu surenin ilk ayetinde bulunan “nun” harfi ile bağlantılıdır. Yunus Nebiden söz edilirken, kendisine ‘nun’ harfi içeren “Yunus” ismi yerine, ‘nun’ harfi içermeyen “sahibil hut” (balık sahibi) ifadesi kullanılarak “nun” harflerinin sayısı Kur’an’daki 19 sayı temelli sisteme uygun hale getirilmiş. “sahibil hut” (balık sahibi) ifadesi Kur’an’da başka bir yerde de geçmemektedir.

2 Muhammed’e, Allah’ın kesin emri gelene kadar sabretmesi söylenilmiş ve Yunus gibi olmaması tembihlenmiştir. Yunus ve kavmi ile ilgili açıklamalar 10:98 ayetinde yer alır.

49. Eğer Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, kınanmış bir halde açık bir araziye (çıplak bir sahile) atılırdı.

50. Ve Rabbi onu seçti ve onu salihlerden (dürüst ve erdemli kullarından) kıldı.1

1 Benzer mesajlar: 21:87; 37:139-142.

51. Kâfir (bilerek gerçeği örten, gizleyen) kimseler zikr’i duyduklarında, seni kaydıracakmış1 (küçük düşürecekmiş, zarar verecekmiş) gibi bakarlar ve “O mecnundur!” derler.2

1 “زلق” (zelâk) kelimesi “kaymak”, “kayarak düşmek” anlamına gelir. Bu sözcük Kur’an’da 2 kez geçer: 18:40; 68:51.

2  Kafirlerin bu hali 17:73-77’de de belirtilmektedir.

52. Halbuki o, âlemler için bir zikirden (hatırlatmadan) başka bir şey değildir.1

 1 Önyargılardan arınıp tarafsız bir gözle Kur’an’ı inceleyen biri onun, yalnızca o dönemdeki Arapları değil, tüm insanlığı İslam’a davet eden ilâhî bir uyarı olduğunu görecektir.