108. KEVSER SÛRESİ

            Sure, Mekke döneminde inmiştir ve nüzul sırasına göre 15. suredir. Adını, ilk ayette geçen ve 'çokluk' anlamına gelen 'Kevser' kelimesinden alır. Sure 3 ayettir.

 

Râhmânir-Râhîm (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Şüphesiz ki Biz1 sana Kevser’i2 verdik.

1 Birçok ayette, 'Biz' ve 'Biziz' çoğul zamirlerinin kullanıldığını görüyoruz. Kur’an’daki bu “Biz/Biziz” zamirlerinin çokluğu değil; “yüceliği”, “gücü”, “büyüklüğü” ifade ettiği yönünde görüşler vardır.

Ancak Tevrat’ı incelediğimizde, ilk ayette Yüce Allah'ın “Başlangıçta elohim (yüce melekler) gökleri ve yeri yarattı.” (Başlangıç, 1:1) dediğini görüyoruz. Bu pasukta geçen “elohim” sözcüğünün “yüceler” anlamına geldiğini; bu yücelerin de Kur’an’da da sözü edilen “mele-i âla” yani yüce melekler (Saffat, 37/8; Sad, 38/69) olduğunu ve Yüce Allah’ın birçok işi onlara emrederek yaptırdığını ve genellikle de o işin son aşamasında müdahale ettiğini görüyoruz. 

Örneğin; “Ve yüce melekler dediler ki: ‘Kendi suretimizde, kendimize benzer adam (insan) yaratalım. Ve denizdeki balıklara ve gökteki kuşlara ve canlılara ve debelenenlere (dabbelere) ve yeryüzünün tümüne egemen olsun.’ Ve yüceler, adamı (insanı) kendi suretinde yarattılar; onu yücelerin suretinde yarattılar. Onları da erkek ve dişi olarak yarattılar.” (Başlangıç, 1:26, 27) ifadelerinden, meleklerin insanı kendi suretlerinde; birçok yeteneğe sahip dişi ve erkek şeklinde yarattıklarını görüyoruz.

Şu pasuktan da bu yaratma işine karar verdiğini ve burnuna da nefsinden üfleyerek onu yaşayan bir varlığa dönüştürenin de Yüce Allah’ın olduğunu görüyoruz: “Ve Yücelerin Yahve’si, adamı (insanı) yerin toprağından yarattı ve burnuna yaşam nefesini üfledi. Adam da yaşayan bir ruh (canlı varlık) oldu.” (Başlangıç, 2:7)

2 Kevser, sözcük olarak “çokluk” demektir. Bu çokluk, “sayısal” şeyler için olabileceği gibi; değerli olma, önemli olma gibi şeyler için de olabilir.

2. Öyleyse, Rabbine salat1 et (O’na yönel; dua et, kulluk et, destek ol) ve zorlukları göğüsle2.

1 “صَّلٰوةَ” (salât) kelimesi, Sami dillerindeki “ṣ-l-ṭ” kökünden türemiş olup, Süryanice “ṣlotha” (ܨܠܘܬܐ) kelimesiyle bağlantılıdır. Bu kök, “bir şeyi hedef almak, bir yöne yönelmek” anlamına gelir. Süryanice’de “ṣlotha”, Allah’a yönelme ve dua etme anlamında kullanılmıştır.

Bu yönelme, hem fiziksel hem de metaforik anlam taşır. Örneğin, “Allah’a yönelmek”, kişinin ruhsal anlamda O’na yakınlaşmasını ifade eder. Kur’an’da “salât” kelimesi, bağlama göre farklı şekillerde anlam kazanır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1- Allah’ın salat etmesi (yönelmesi): Müminlere ve Nebiye yardım etmek ve desteklemek anlamındadır. Bkz: 2:157; 33:43, 56.

2- Müminlerin, Allah’a salat etmesi (yönelmesi): Allah’a dua ve kulluk (hizmet) etmek anlamındadır. Bkz: 2:43, 83, 110, 238, 239; 4:101, 162; 5:12, 58; 7:205; 8:35; 11:114; 17:78; 20:14; 24:58; 11:87; 107:4.

3- Meleklerin salat etmesi (yönelmesi): Müminlere ve Nebiye yardım etmek, desteklemek ve onlar için dua etmek anlamındadır. Bkz: 2:157; 33:43, 56.

4- Nebi’nin, Müminlere salat etmesi (yönelmesi): Onlara destek olması, onlarla dayanışma içinde olması ve onlar için dua etmesi anlamındadır. Bkz: 9:103; 33:43.

5- Müminlerin, Nebiye salat etmesi (yönelmesi): Ona destek olmak ve onunla dayanışma içinde olmak anlamındadır. Bkz: 9:99; 33:56

6- Müminlerin, müminlere salat etmesi (yönelmesi): Müminlere destek olmak, onlarla  dayanışma içinde olmak (75:31, 32; 5:58; 107:4) ve onlar ile ölüleri dua etmek (5:106; 9:84,) anlamındadır.

7- Göklerdeki ve yeryüzündeki bütün varlıkların salat etmesi (yönelmesi): Allah’a dua ve kulluk (hizmet) etmek anlamındadır. Bkz: 24:41

Bu nedenle, salât yalnızca ritüelistik bir ibadet (örneğin namaz) anlamına gelmez. Kelimenin temel anlamı “yönelmek” olsa da bu tanım onun zengin bağlamsal ve kavramsal anlamlarını tam olarak yansıtmaz.

Sonuç olarak, salât, fiziksel ve ruhsal anlamda bir hedefe veya kişiye yönelme eylemi olup, dua, kulluk (hizmet), destek veya bağlılık gibi çok yönlü anlamlar içerir.

Kur’an’da “salat” kelimesi 4674 kez geçer ve bu sayı 19’un tam 246 katıdır.

2 “وَانْحَرْ” (venhar) sözcüğü, doğrudan “boğazla, kes” anlamına gelebileceği gibi bağlama göre “zorlukları göğüslemek, fedakarlık yapmak ve sabır göstermek” gibi mecazi anlamlarda da kullanılabilir.

3. Şüphesiz ki sana buğzeden1 sonu ebter2 olandır.

            1 “شَانِئَكَ” (şāni’eke) sözcüğü, “Sana buğzeden, senden nefret eden, düşmanlık eden” anlamlarına gelir.

2 “الْاَبْتَرُ” (el-ebter) sözcüğü, “Köksüz, soyu kesik, etkisiz, değersiz” anlamlarına gelir.