Birr Nedir? Ebrar ve Mukarrebin olanlar kimlerdir?

Birr (ٱلْبِرّ); İman, kulluk ve ahlâka ilişkin her türlü iyilik ve hayrı ifade eden bir terim. Bir sözcüğü türevleri ile birlikte Kur’an’da 20 yerde geçmektedir (Bkz: 2:44, 177 (2), 189 (2), 224; 3:92, 193, 198; 5:2; 19:14, 32; 52:28, 58:9; 60:8; 76:5; 80:16; 82:13: 83:18, 22).

Yüce Allah, “birr” sözcüğünü Kur’an’da şu ayetlerle tanımlamaktadır:

“Birr; kişinin Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve Kitaba ve nebilere iman etmesidir ve akrabalara ve yetimlere ve miskinlere (muhtaçlara) ve yolda kalmışlara ve yardım isteyenlere ve rikablara (boyunduruk altında olan; esir, köle, hacizli olanlara) sevdiği malından vermektir ve salatı ikame etmek (yaklaşma dualarını yerine getirmek, müminlere yardım etmek, onlara destekte bulunmak) ve zekâtı vermektir ve ahdettiği zaman ahitlerine vefalı olmak ve sıkıntıda ve hastalıkta ve şiddetli sıkıntıda (felaket, savaş vb) sabretmektir. Takva sahibi olanlar (muttakiler; Allah’ın rızasını kazanmak için emirlerini yerine getirip ve yasaklarından kaçınanlar) da işte bunlardır.” (Bakara, 2:177)

Yüce Allah, bir iyilik ve hayrı işlerken onu takva ile yapılması durumunda "birr" sayıldığını belirtmektedir: “Birr, takvalı davranmaktır.” (Bakara, 2:189)

“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe (Allah için karşılıksız olarak harcamadıkça) birr’e erişemezsiniz.” (Ali İmran, 3:92)

Müminlere, birr ve takva üzerine yardımlaşmalarının emredildiğini de görüyoruz: “Birr ve takva üzerine yardımlaşın.” (Maide, 5:2)

 “Ebrar” sözcüğü de “Birr” kelimesinin çoğuludur. Allah rızası için birr (iyilik ve hayır) yapan müminleri tanımlamak için de kullanılmaktadır.

Ebrar olanların özellikleri Kur’an’da şöyle sıralanmaktadır:

“Rablerine karşı takvalı olanlardır” (Ali İmran, 3:198)

“Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve Kitaba ve nebilere iman ederler. Akrabalara ve yetimlere ve miskinlere (muhtaçlara) ve yolda kalmışlara ve yardım isteyenlere ve rikablara (boyunduruk altında olan; esir, köle, hacizli olanlara) da sevdikleri mallarından verirler. Salatı da ikame ederler (yaklaşma dualarını yerine getirir, müminlere yardım eder, onlara destekte bulunurlar) ve zekâtı verirler. Ahdettikleri zaman da ahitlerine vefalı olurlar. Sıkıntıda, hastalıkta ve şiddet/musibet (felaket, savaş vb) zamanlarında sabrederler.” (Bakara, 2:177)

“Onlar (Ebrar olanlar), sözlerini yerine getirir ve şerri kuşatacak olan günden korkarlar. Miskine, yetime ve tutsağa sevdikleri yiyeceklerden yedirirler. “Biz, sizi yalnızca Allah’ın rızası için doyuruyoruz. Sizden ne bir karşılık bekliyoruz ne de bir teşekkür. Yüzlerin asık olduğu, dehşet verici bir günde, Rabbimizden korkuyoruz.” (derler). (İnsan, 76:5-22)

Mukarrebin olanların da ebrar olarak adlandırılan müminlerden oldukları belirtilmektedir:

            “Hayır! Ebrar olanların kayıtları kesinlikle İlliyyin’dedir. İlliyyin’in ne olduğunu sen ne bileceksin? Rakamlandırılmış (numaralandırılmış) bir kitaptır. Mukarrebin  olanlar ona tanık olurlar.” (Mutaffifin, 83:18-21).

Mukarrebin, Allah’a yakın olanlar, Allah’a yaklaştırılanlar anlamına gelmektedir. İsa Nebi’nin (3:45), bazı seçkin meleklerin (4:172), “illiyin”, yani yüce, şerefli bir makama sahip olanların numaralandırılmış (rakamlarla kaydedilmiş) olduğu kitaba tanık olan (gören) ve “ebrar” olarak adlandırılan müminlerin (Mutaffifin, 83:21, 28) bu sınıftan olduğu anlaşılmaktadır.

Ebrar olanların mükafatı:

“Rablerine karşı takvalı olanlara, altlarından nehirler akan cennetler vardır. Orada kalıcıdırlar, Allah tarafından da ağırlanacaklar. Allah’ın yanındakiler de ebrar olanlar için hayırlı olandır.” (Ali İmran, 3:198)

Ebrar olanlar, içinde kafurdan bir karışım bulunan kadehten içerler. İbadullahın (Allah’ın kullarının) içtikleri ve diledikleri gibi de akıttıkları pınardan. Onlar, sözlerini yerine getirir ve şerri kuşatacak olan günden korkarlar... Allah, onları o günün fenalıklarından korur, gönül aydınlığı ve sevinç ile ödüllendirir (öyle karşılar). Sabrettiklerinden dolayı ödülleri cennet ve ipektir. Orada, sedirlerde yaslanırlar. Orada ne güneş ne de dondurucu bir soğuk görecekler. Gölgeleri üzerlerini bürümüş, meyveleri ise aşağı sarktıkça sarkmış. Gümüş tepsiler ve billur kaplar yanlarında dolaştırılır. Miktarını kendilerinin takdir edeceği gümüşten billur kaplar. Onlara orada, adına Selsebil denen pınardan, karışımı zencebil (zencefil) olan bir kadehten içirilir. Ve ölümsüz çocuklar dolaşır. Onları görsen, saçılmış inciler sanırsın. Her nereye baksan, büyük bir nimet ve büyük bir mülk (saltanat) görürsün. Üzerlerinde yeşil ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlar. Rableri onlara arıtan (temizleyen) içecekler içirir. “Bu, sizi mükâfatınızdır ve gayretinizin teşekkürüdür.” (İnsan, 76:5-7, 11-22)

“Rableri (efendileri) onlara karşılık verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, ki hepiniz birbirinizdensiniz, sizden çalışanın amelini zayi etmem. Hicret edenlerin de yurtlarından çıkarılanların da Benim yolumda eziyete uğratılanların da savaşanların da katledilenlerin de günahlarını örteceğim. Ve Allah tarafından bir sevap olarak, onları altlarından nehirler akan cennetlere koyacağım. Sevabın (karşılıkların) en güzeli de Allah katındadır.” (Ali İmran, 3:195)

“Ve o, mukarrebinlerden (yaklaştırılanlardan) ise, Ona ferahlık (neşe), reyhan (hoş kokulu bitkiler) rahatlık ve Naim (saadet, nimet) Cenneti vardır.” (Vakıa, 56:88,89)

“Ebrar olanlar nimetler içindedir. Sedirlerin üzerinde seyre dalarlar. Nimetin sevinç ve parıltısını yüzlerinde sezersin. Onlara hatem edilmiş (mühürlenmiş, işaretlenmiş) halis içecekler içirilir. Onun hatemi misktir. Yarışanlar işte bunun için yarışsınlar! Onun karışımı tesnîmdendir (değerli, güzel maddelerdendir).  Mukarrebin olanların içeceği bir pınardır.” (Mutaffifin, 83:22-28).

Ebrar olanların duası:

      “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün ihtilafında ulü’l-elbab (sağduyu sahibi, sağlam anlayış sahibi) olanlar için ayetler (ibretler) vardır. Onlar, ayaktayken de otururken de yanları üzerine (yatar) iken de Allah’ı zikrederler (anarlar). Ve göklerin ve yerin yaradılışı hakkında da düşünürler (ve derler ki:) “Rabbimiz! Bunu boşuna yaratmadın, Sen Subhan’sın (her türlü kusur ve nitelemeden, benzetmeden münezzehsin, uzaksın). Bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu rezil etmişsindir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur. Rabbimiz, bizler, “Rabbinize iman edin (O’na inanın ve tasdik edin)!” diyerek imana çağıran bir çağrıcıyı işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz, suçlarımızı bağışla, kötülüklerimizi de ört ve bizi ebrar olanlarla (iyilik yapan, doğru ve takvalı olan müminlerle) vefat ettir. Rabbimiz, Resullerle bize ne vadettiysen bize ver, Kıyamet Gününde de bizi rezil etme. Sen vaadinden dönmeyensin.” (Ali İmran, 3:190-194)