Nuh dua etti: “Ben yenildim, yardım et!” (54:10)
Dua kavramı; “saygı”
ve “Allah’ı anma” (ta’zîm ve zikir) ile “çağrı” ve “istekte bulunma” (nidâ ve
istiâne) anlamlarını birlikte içerir.
Sözlük
anlamı ise; “çağırmak, seslenmek, davet etmek, istemek ve yardım talep etmek”
anlamlarına gelen dua, din ıstılahında; Allah’ın yüceliği karşısında insanın
aczini ve zafiyetini itiraf etmesi, sevgi ve saygı ile O’nun lütuf, nimet ve
yardımını, dünya ve ahirette nimetler ve iyilikler ihsan etmesini; üzerindeki
sıkıntı, dert ve belayı gidermesini; günah, hata ve kusurlarını bağışlamasını
dilemesi; yalvarıp yakarması ve O’na hâlini arz edip niyazda bulunması
demektir.
DUANIN
ÖNEMİ
Dua, İlâhî Bir Emirdir:
“De ki: “Karanın ve denizin karanlıklarından (korkularından, tehlikelerinden) sizi kim
kurtarabilir?” “Bizi bundan kurtarırsa şükredenlerden olacağız.” diye açıkça ve
tazarru ile (Allah’ın yüceliği karşısında, acziyetini ifade ederek) O’na
yakarırsınız!” (6/63)
“Rabbinize tazarru ile
açıktan ve gizlice dua edin. O, haddi aşanları sevmez.” (7/55,56)
“Ve Rabbiniz diyor ki: “Bana dua edin ki icabet edeyim
(karşılık vereyim). Büyüklük taslayarak bana ibadet etmeyenler, aşağılanarak
cehenneme gireceklerdir.” (40/60)
“Biz
sana Kevser’i (pek çok hayırlı ve güzel nimetleri) verdik. Öyleyse,
Rabbine salat et (iletişim duanı yap, dua et, destek ol) ve zorlukları
göğüsle.” (108/1,2)
Rabbimiz,
gönderdiği Elçiler aracılığıyla da dua etmeyi teşvik etmiştir:
“Kullarım sana, Beni sorarlarsa “Ben yakınım, dua
edenin duasına icabet ederim. Onlar da bana icabet etsinler ve bana iman
etsinler ki irşad olsunlar (doğru yola ersinler).” (2/186)
“De ki: “Duanız olmasaydı, Rabbim size neden değer
versin ki!” (25/77)
“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na
tevbe edin ki belirlenmiş ecele kadar sizi hasen (en iyi, en güzel) nimetlerden
yararlandırsın, fazl (Üstünlük, ikram, cömertlik, hayır, iyilik)
sahibine de fazlının karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz; ben, sizin için
büyük günün azabından korkarım. Dönüşünüz Allah’adır. O, her şeye Kadirdir (her
şeye gücü yeter).” (11/2-4)
(Hud dedi ki:) “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin. Sonra da O’na tevbe
edin (yönelin) ki üzerinize göğü bol bol göndersin ve gücünüze güç
katsın. Mücrimler (suçlular) olarak yüz çevirmeyin.’”
(11/52)
(Salih) dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk (itaat, ibadet ve hizmet) edin. Sizin, O’ndan
başka ilahınız yoktur. O, sizi yerden (topraktan) inşa etti (yarattı)
ve sizi oraya yerleştirdi. O’ndan mağfiret (bağışlanma) dileyin ve
O’na tevbe edin (yönelin). Rabbim, Karib’tir (kullarına çok
yakındır), Mucib’tir (kendisine yapılan dualara karşılık verendir ve
istekleri kabul edendir).” (11/61)
(Şuayb dedi ki:) “Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin. Sonra O’na tevbe edinı
(yönelin). Rabbim, Rahîm’dir (Merhametlidir; Şefkatli, Lütuf ve
İhsan Sahibidir), Vedud’tur (kullarını
sevgi ve şefkatiyle kucaklayandır).” (11/90)
(Yakub dedi ki:) “Sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. O, Gafur’dur, Rahim’dir.” (12/98)
(Nuh)
dedi ki “Ey halkım! Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a kulluk (ibadet
ve hizmet) edin, O’na karşı takvalı (Allah’a karşı erdemli, sorumluluk bilincinde) olun.
Bana da itaat edin. Suçlarınızı bağışlasın ve sizi, ecele (bir
süreye) kadar ertelesin (yaşatsın). Allah’ın eceli (belirlediği
süre) gelince ertelenmez. Bir bilseydiniz.” (71/1-4)
(Nuh)
dedim ki “Dedi ki: “Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim… Ant olsun
ki ben, onları ne zaman bağışlaman için çağırsam, parmaklarını kulaklarına
tıkadılar ve örtülerini başlarına çektiler. Direttiler ve kibirlendikçe
kibirlendiler. Sonra onları açıkça davet ettim. Ardından, ısrarla onlara hem
açıkça ilan ettim hem de gizlice söyledim. Dedim ki: “Rabbinizden bağışlanma
dileyin. O, günahları örten ve bağışlayandır. Üzerinize gökten bol yağmur
göndersin. Size, mallarla ve oğullarla yardım etsin. Sizin için de bahçeler
yapsın ve nehirler akıtsın.” (71/5, 7-12)
Rabbimiz, sıkıntı zamanlarında olduğu gibi refah ve mutluluk
zamanlarında da kendisine dua, şükür ve istiğfar edilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır:
“İnsan, hayır (iyilik, güzellik) istemekten usanmaz.
Kendisine bir şer (sıkıntı,
kötülük) dokunursa hemen üzülür ve ümitsizliğe
düşer. Gelen sıkıntıdan sonra da ona bir rahmet tattırırsak, der ki “Bu benim
hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem de O’nun
yanında benim için daha güzeli vardır.” O kafirlere yaptıklarını bildireceğiz.
Onlara kaba azaptan da tattıracağız. Biz, insana bir nimet verirsek, yüz çevirip yan
çizer. Ona bir şer (sıkıntı,
kötülük) dokunduğunda da bol bol dua eder durur.”
(41:49-51)
“Ne zaman insana bir nimet verirsek; yüz çevirir, yan
çizer. Ona bir şer (sıkıntı,
kötülük) dokununca da umutsuzluğa düşer.”
(17/83)
“İnsan
hırslı yaratıldı. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. Bir hayra (zenginliğe)
ulaşınca ise eli sıkıdır. Ancak
musallin (ibadet edenler, dua edenler, müminlere destek verenler)
olanlar istisna.” (70/19-22)
“Her nimet Allah’tandır. Sonra, bir sıkıntı dokunduğunda, O’na yalvarırsınız. Sonra,
sizden o sıkıntıyı sizden kaldırdığında; içinizden bir grup hemen Rablerine
ortak koşar. Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için (bunu yaparlar). Keyfinize bakın; yakında öğreneceksiniz.” (16/53-55)
“Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah’a özgü
kılarak O’na dua ederler. Fakat onları karaya sağ salim çıkardığımız zaman
hemen şirk koşarlar. Onlar, kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve
zevklensinler. Yakında bilecekler.” (29/65-66)
“Dalgalar, onları gölgeler gibi kuşattığında, dini yalnız Allah’a özgü kılarak O’na dua ederler.
Fakat onları karaya sağ salim çıkardığımızda, içlerinden bir kısmı iktisatlı olur. Zaten
Bizim ayetlerimizi nankör gaddarlardan başkası bile bile inkâr etmez.”
(31/32)
“İnsanlar başlarına bir sıkıntı gelince,
Rablerine yönelerek O’na dua ederler. Sonra, onlara kendinden bir rahmet
tattırınca, onlardan bir grup kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek
için Rablerine şirk koşar. Keyfinize bakın; yakında bileceksiniz.”
(30/33,34)
“İnsana bir musibet geldiği zaman,
Rabbine yönelerek O’na dua eder. Sonra kendisine katından bir nimet bahşetince,
daha önce dua ettiğini unutur. O’nun yolundan saptırmak için de Allah’a eşler
koştu.” (39/8)
“İnsanın
başı derde girdiğinde Bize dua eder. Sonra yanımızdan bir nimet verdiğimizde,
“Bu, ilim (bilgim) sayesinde bana verildi.” der. Bilakis, o bir fitnedir
(sınavdır). Fakat onların çoğu bilmezler. Bunu onlardan
öncekiler de söyledi, ama kazandıkları şeyler onlara bir yarar sağlamadı. Sonra
da kazandıklarının kötülükleri kendilerine isabet etti. Bunlardan zulmedenlere
de kazandıklarının kötülüğü isabet edecek, onlar da engel olamayacaklar. Allah’ın, rızkı istediğine serdiğini ve
kıstığını bilmiyorlar mı? İman eden (inanıp güvenen) bir topluluk için bunda ayetler vardır.”
(39/49-52)
Rabbimiz, duaları karşılıksız bırakmayacağını hatırlatmaktadır:
“O’ndan
istediğiniz her şeyden de size verdi. Allah’ın nimetini sayacak olsanız
sayamazsınız.” (14/34)
“Kullarım
sana, Beni sorarlarsa “Ben yakınım, dua edenin duasına icabet ederim. Onlar da
bana icabet etsinler ve bana iman etsinler ki irşad olsunlar.” (2/186)
“İman
eden kullarıma söyle: “Salatlarını (iletişim dualarını, dualarını, desteklerini) diri tutsunlar.
Hiçbir pazarlığın ve hiçbir dostluğun olmadığı gün gelmeden
önce kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak etsinler (Ahiretleri için harcasınlar, yardımda
bulunsunlar).” (14:31)
“Ve Rabbiniz diyor ki: “Bana dua edin ki icabet edeyim (karşılık
vereyim).” (40/60)
“Ey
iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a yönelin ki Rabbiniz kötülüklerinizi
örtsün. Allah, Nebi’yi ve onunla iman edenleri utandırmayacağı günde, sizi
altlarından nehirler akan cennetlere yerleştirir. Onların nuru önlerinden ve
sağlarından koşar.” (66/8)
“Rabbinize tazarruı ile açıktan ve
gizliceıı dua edin ve O’na da korku ve ümit ile dua edin. Allah’ın
rahmeti Muhsinlere (hayırlı
işler yapanlara, işini en güzel şekilde ve ihlâsla yapanlara) yakındır.” (7/55,56)
Rabbimiz, içtenlikle tövbe ve dua edilmesi bize gerektiğini
hatırlatmaktadır:
“Rabbiniz,
içinizden geçenleri en
iyi Bilendir. Eğer salih (ahlaklı ve erdemli) olursanız; O, tevbe edenlere Gafur’dur (günahlarını Örten ve Bağışlayandır).” (17/25)
“Hiçbir şey için de ‘Yarın bunu yapacağım.” deme. İnşallah
(Allah isterse) de. Unuttuğunda da Rabbini an ve “Rabbim daha iyisini yapmak
için bana irşad et (doğru
yolu göster).’ de.” (18/23,24)
Rabbimiz, Esma-ül
Hüsna ile dua etmemizi istemektedir:
“En güzel isimler Allah’ındır. O’na, onlarla dua edin ve O’nun
isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın.ı Onlar, yaptıklarının
cezasını görecekler.”
(7/180)
“De ki: “İster ‘Allah’ diye dua edin ister ‘Rahman’ (lütufkâr, rahmeti alemlerdeki tüm
varlıkları kaplayan) diye dua edin! Hangisiyle dua ederseniz edin, en
güzel isimler O’nundur. Salatında (iletişim duanda, duanda)
sesini yükseltme, onu fazla da kısma; ikisi arasında bir yol tut.” (17/110)
Rabbimiz,
dua edenleri mükafatlandıracağını belirtmektedir:
“Muttakiler (erdemli, Allah’a karşı sorumluluk bilincine
sahip) ise cennetlerde, pınarlardadır. Rablerinin kendilerine
verdiğini alıyorlar, Onlar daha önce muhsinlerdendiler (hayırlı
işler yapan; işini güzel ve ihlâsla yapanlar). Geceleri az uyurlardı,
seher vakitlerinde de bağışlanma dilerlerdi.” (61/15-18)
Rabbimiz, sabırsızlık ederek kendimiz için iyi ve hayırlı
olmayacak dualardan kaçınmamızı belirtmektedir:
“İnsan, hayra dua ettiği gibi şerre de dua eder.
İnsan acelecidir.” (17/11)
Allah’tan başkasına dua edenlerin yakarışları kendilerine bir
fayda sağlamayacaktır:
“Hak
(gerçek) dua O’nadır. O’nun yanı sıra dua ettikleri ise onlara karşılık
veremezler. Onlar, ellerini suya uzatan, fakat ağızlarına hiçbir şey ulaşmayan
kimselere benzerler. Kâfirlerin duası, delaletten (sapkınlıktan) başka
bir şey değildir.” (13/14)
Yakarış, herhangi bir şey için Allah’a yalvarmak, maddi zevkler
için bile olsa bir tapınma şeklidir. Ne zaman herhangi bir ihtiyacımız olsa Allah’a
yalvar buyruğu bundan dolayıdır. Bir ateist Allah’a asla hiçbir şey için
yalvarmayacaktır.
Dualar, hangi sözlerle bitirilmelidir:
“…
dualarının sonu, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun ’dur.” (10/10)
Sıkıntıdan sonra da Allah’a karşı nankörlük edilmemesi gerektiği
hatırlanmalıdır:
“Ve
insana bir sıkıntı dokunduğu zaman; yan yatarken veya otururken veya ayakta
iken bize dua eder. Ancak ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan
bir sıkıntı yüzünden bize dua etmemiş (yalvarmamış) gibi davranır. Müsriflere (haddi aşanlara),
yapmakta oldukları, işte böylece süslü gösterilir.” (10/12) Benzer mesajlar: 16:54; 17:67; 29:65;
30:33; 31:32; 39:8, 49; 42:48.
KUR’AN’DAKİ DUALAR
“Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla! Hamd (övgü ve şükür),
âlemlerin Rabbi Allah’a aittir. Rahmandır
(alemlerdeki bütün varlıklara merhametlidir, şefkatli, lütuf ve ihsan
sahibidir), Rahîm’dir (müminlere karşı merhametlidir. Şefkatli, lütuf ve
ihsan sahibidir). Din Gününün Melikidir. Yalnız
Sana kulluk (itaat, ibadet ve hizmet) ederiz ve yalnız Senden yardım
dileriz. Bizi, müstakim (dosdoğru) olan yola hidayet et
(ilet). Nimet verdiklerinin yoluna;
gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin değil.”
(1/1-7)
“Ey Rabbim! Bu beldeyi güvenli bir yer kıl,
halkından, Allah’a ve Ahiret Gününe iman edenleri de ürünlerle rızıklandır.” (2/126)
“Rabbimiz, bunu bizden kabul et. Sen, Semi’sin (her şeyi işitensin),
Alim’sin. Rabbimiz! Bizi, Sana
teslim olanlardan (Müslümanlardan)
kıl, bizim soyumuzdan da Sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize, menseklerimiziı
göster ve tevbemizi kabul et. Sen, Tevvab, Rahim
olansın. Rabbimiz! İçlerinden senin ayetlerini
onlara tilavet edecek ve onlara Kitabı ve hikmeti (aydınlatıcı bilgiyi) öğretecekı
ve onları arındıracak bir resul gönder. Sen, Aziz’sin, Hakim’sin.”
(2/127-129)
“Rabbimiz,
bize dünyada da hasenat (iyi, doğru, güzel işler) ver, ahirette de hasenat ver ve
bizi ateşin azabından koru.” (2/201)
“Rabbimiz,
üzerimize sabır yağdır,
ayaklarımızı da sabit kıl. Kafirler topluluğa karşı da bize yardım et!” (2/250)
“Rabbimiz, unutursak veya hata edersek, bizi (ondan) sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden
öncekilere yüklediğin
gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri bize yükleme. Bizi affet ve bize mağfiret et (bağışla) ve bize merhamet et. Bizim
Mevla’mızsın (Rabbimiz, koruyucumuz, nimet verenimizsin.) Sensin, kâfirler topluluğuna karşı da bize
yardım et.” (2/286)
“Rabbimiz! Bizi hidayete
erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme ve bize katından rahmet ver. Vehhab
olan (karşılık beklemeden bol bol veren ve bağışı
çok olan) Sensin. Rabbimiz! Gelmesinde şüphe olmayan günde, insanları
toplayacak olan Sensin.” (3/8,9)
“Rabbimiz, biz iman ettik, bizim suçlarımızı
bağışla ve bizi ateş azabından koru.” (3/16)
“Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen istediğine mülk
verirsin ve istediğinden mülkü geri alırsın; istediğini izzetli kılar ve istediğini zelil edersin.
Hayr (iyi, güzel, faydalı şeyler) senin elindedir. Sen her şeye
Kadir’sin (her şeyi ölçü ve plan dahilinde dilediğin gibi takdir edensin). Geceyi,
gündüzün üzerine yuvarlarsın; gündüzü de gecenin
üzerine yuvarlarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın; diriden de ölüyü çıkarırsın.
İstediğini de hesapsız rızıklandırırsın.” (3/26, 27)
“Rabbim, ben onu kız olarak doğurdum... Onu ve
soyunu kovulmuş şeytandan (koruman için) sana sığındırıyorum.” (3/36)
“Rabbim!
Bana katından tayyib (iyi, yararlı) bir nesil ver. Sen duamı duyansın.” (3/38)
“Rabbimiz!
İndirdiğine iman ettik, Resul’e de itaat ettik. Bizi şahitlerle birlikte yaz.” (3/53)
“Onlar; ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
iken Allah’ı zikrederler (anarlar). Göklerin ve yerin yaradılışı hakkında da
düşünürler: “Rabbimiz! Bunu boşuna yaratmadın, Sen Subhan’sın (her türlü kusur ve nitelemeden, benzetmeden münezzehsin,
uzaksın). Bizi ateşin azabından
koru. Rabbimiz! Sen kimi ateşe koyarsan, artık onu rezil etmişsindir,
zalimlerin yardımcıları da yoktur. Rabbimiz! Biz “Rabbinize iman edin!” diyerek
imana çağıran bir çağrı işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz! Bizim
suçlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve ebrar olanlarla bizi vefat ettir. Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vadettiklerini
bizlere ver, Kıyamet Gününde de bizi rezil etme. Sen vaadinden dönmezsin.” (3/191-194)
‘Ebrar’, Birr’in çoğuludur. “Birr; kişinin Allah’a ve ahiret gününe
ve meleklere ve Kitaba ve nebilere iman etmesidir ve akrabalara ve
yetimlere ve miskinlere (muhtaçlara) ve yolda kalmışlara ve yardım
isteyenlere ve rikablara (boyunduruk altında olan; esir, köle, borçlu/hacizlilere) sevdiği
malından vermektir ve salatı (iletişim dualarını yapmak, desteği) ikame etmek
ve zekâtı vermektir ve ahdettiği zaman ahidlerine vefalı olmak ve
sıkıntıda ve hastalıkta ve şiddetli sıkıntıda (felaket, savaş
vb) sabretmektir. İşte bunlar, sadık olanlardır ve muttaki olanlar
işte bunlardır.” (2:177)
“Rabbimiz!
Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar ve bize tarafından bir veli (gözeten) ver ve bize katından bir yardımcı
ver!” (4/75)
“Rabbimiz, iman ettik, bizi şahitlerle birlikte
yaz. Biz, neden Allah’a ve bize hak olarak gelene iman etmeyelim ve neden bizi
salihler topluluğuna katacağını ummayalım ki!” (5/83,84)
“Allah’ımız! Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir
ki, öncemiz ve sonramız için bir bayram, Senden de bir ayet (kanıt) olsun. Bizi rızıklandır; Sen, rızık
verenlerin en hayırlısısın.” (6/114)
“Benim salâtım (iletişim duam, desteğim), nusukum (ibadetlerim, dini ritüellerim), hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah
içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben, bununla emrolundum ve ben teslim olanların (Müslümanların) ilkiyim (öncüsüyüm).” (6/162,163)
“Bizi
buraya erdiren Allah’a hamd (övgü ve şükür) olsun! Allah, bizi hidayete erdirmeseydi, hidayete
eremezdik. Rabbimizin
resulleri hak (gerçek, hakikat) olanı getirmişler!” (7/43)
“Rabbimiz,
bizi zalim toplulukla birlikte bulundurma.” (7/47)
“Rabbimiz,
bizimle kavmimiz arasında hak (gerçek) ile ortaya çıkar. Sen hakkı ortaya çıkaranların en hayırlısısın.” (7/89)
“Rabbimiz!
üzerimize sabır (kararlılık
ve dayanma gücü) yağdır
ve bizi Müslümanlar olarak vefat
ettir.” (7/126)
“Subhan’sın (seni her türlü kusur ve nitelemeden, benzetmeden münezzehsin,
uzaksın), sana tevbe ettim (Sana yöneldim) ve ben iman edenlerin ilkiyim
(öncüsüyüm).” (7/143)
“Rabbim,
beni ve kardeşimi bağışla ve bizi merhametine koy. Sen, erhamü’r-râhimsin (Merhametlilerin en Merhametlisi Sensin).” (7/151)
“Rabbim! İsteseydin onları da beni de daha önce
helak edebilirdin. İçimizdeki bazı sefihlerin (akılsızların) yaptıkları yüzünden bizi de mi
helak edeceksin? Bu, senin imtihanından başkası değildir; onunla istediğini
hidayete erdirirsin, istediğini de saptırırsın. Sen, bizim velimizsin, bize
mağfiret et ve bize merhamet et. Sen, mağfiret edenlerin (bağışlayanların)
en hayırlısısın. Ve bizim için dünyada da ahirette de
hasene (iyilik, güzellik)
yaz. Biz, Sana yöneldik.” (7/155-156)
“Biz, Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz! Bizi zalim
halk için bir fitne kılma (bizi zalimlerin zulmüyle sınama). O kâfirler topluluğundan da rahmetinle bizi
kurtar.” (10/85,86)
“Rabbimiz! Sen, firavun ile ileri gelenlerine
dünya hayatında ziynetler ve mallar verdin. Rabbimiz! Onları Sen’in yolundan
alıkoymak için kullanıyorlar. Rabbimiz! Onların mallarını yok et ve kalplerini katılaştır
ki, acıklı azabı görmedikçe iman etmesinler.” (10/88)
“Rabbim! oğlum da ailemdendir, Sen’in vaadin haktır (gerçektir). Hüküm verenlerin de Hakimi (Onlar
hakkında da hak ile hüküm veren, hükmünde de hikmet sahibi olan) Sen’sin.” (11/45)
“Rabbim!
Hakkında bilgim olmayanı Senden istemekten Sana sığınırım ve eğer beni
bağışlamaz ve merhamet etmezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.” (11/47)
“Rabbim,
bunların beni çağırdığı şeyden benim için hapis daha sevimlidir. Onların
hilelerini benden savmazsan onlara kanarım ve cahillerden olurum!” (12/33)
“Ben, kederimi ve üzüntümü
yalnızca Allah’a arz ediyorum. (12/86)
“Rabbim! Bana, mülkten (egemenlikte) pay verdin ve bana olayların
yorumunu öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısısın, Sen, dünyada da ahirette de
velimsin. Beni Müslüman (teslim olan) olarak vefat ettir ve beni
salihlerin (ahlaklıların, erdemlilerin) arasına kat!” (12/101)
“İbrahim şöyle demişti: ‘Rabbim! Bu şehri (Mekke’yi) güvenli kıl, beni ve çocuklarımı da putlara tapmaktan uzak tut.
Rabbim! Birçok insanı onlar (müşrikler) saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir,
kim de bana karşı gelirse; Sen Gafur’sun (günahları Örten ve Bağışlayansın),
Rahim’sin (Merhametlisin; Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibisin). Rabbimiz! Ailemden bir kısmını salatı (dini, ibadeti, iletişim duasını/namazı,
desteği) diri tutsunlar diye, Senin muharrem (kutsal, saygın) Evinin
yanında, sahibi olmayan çorak bir vadiye yerleştirdim.
Rabbimiz! İnsanların bir kısmının fuadını (gönlünü)
onlara yönelt,
onları da meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler. Rabbimiz! Bizim
gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da Sen bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey
Allah’a gizli kalmaz. Hamd (övgü ve şükür), yaşlılığımda bana İsmail’i ve İshak’ı
bağışlayan Allah’adır. Rabbim, dualarımı işitendir. Rabbim!
Beni ve soyumu salatı ikame edenlerden kıl. Rabbimiz! Duamı da kabul eyle. Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni,
ana-babamı ve müminleri bağışla (onlara mağfiret et).’” (14/31-41)
“Rabbim! Onlar beni küçükken besleyip
büyüttükleri gibi, Sen de onlara merhamet et!” (17/24)
“Rabbim!
Gireceğim yere doğrulukla girdir, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkar ve bana
yanından bir sultan
(güçlü delil, yetki ve otorite) ver.” (17/80)
“Kuluna,
Kitabı indiren ve onda en ufak bir tutarsızlığa yer vermeyen Allah’a hamd (övgü ve şükür) olsun.” (18/1)
“Rabbimiz!
Bize kendi katından bir rahmet ver ve bu işimizde irşad et.” (18/10)
“Rabbim! Kemiklerim gevşedi, saçlarım da ağardı. Sana
dua ettiğimde hiçbir zaman bedbaht olmadım. Ben, benden
sonra yerime geçecek yakınlarımdan korktum. Eşim de kısırdır; bana katından bir
veli (yoldaş) lütfet. O, bana ve Yakub ailesine (İsrailoğullarına) mirasçı olsun ve Rabbim, onu
razı olduklarından kıl.” (19/4-6)
“Ey Rabbim! Benim göğsümü aç (göğsüme genişlik ver). Ve işimi kolaylaştır. Ve dilimden düğümü çöz ki, söyleyeceklerimi anlasınlar. Akrabalarımdan da bana bir yardımcı ver; Kardeşim Harun’u. Beni
onunla güçlendir.
Onu da görevimde ortak kıl. Bu sayede Seni çok tesbih edelim (övgü ile yüceltelim). Ve Seni çok zikredelim
(analım). Sen, bizi (halimizi) görensin.” (20/25-35)
“… Kur’an’da acele etme ve
‘Rabbim, ilmimi artır’ de. (20/114)
“Senden
başka ilah yoktur. Sen Subhan’sın! Ben, zalimlerden oldum!” (21/87)
“Rabbim! Beni yalnız bırakma, Sen vârislerin en
hayırlısısın.” (21/89)
“Rabbim!
Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” (23/26,39)
“Bizi
zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun (şükür ve övgüler olsun)!” (23/28)
“Rabbim!
Beni kutlu, mübarek bir yere indir ve Sen, menzile ulaştıranların en
hayırlısısın.” (23/29)
“Rabbim! Onlara (kafirlere)
vadedileni bana göstereceksen; Rabbim! Beni o zalim topluluğun içinde bulundurma!” (23/94)
“Ey Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından (verdiği dürtülerden) sana sığınırım.
Onların, yakınımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!” (23/97,98)
“Rabbimiz!
Biz iman ettik, bize mağfiret et (bağışla) ve bize rahmet et (bize acı). Sen, Rahim (Merhametli;
Şefkatli, Lütuf, İhsan Sahibi) olanların en hayırlısısın.” (23/109)
“Rabbim! Bana mağfiret et (beni bağışla) ve bana rahmet et (bana acı).
Sen, Rahim olanların en hayırlısısın.” (23/118)
“Rableri huzurunda da secde ederek ve kıyam ederek
geceleri geçirirler. Ve derler ki: “Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzak tut.
Çünkü onun azabı korkunçtur. Orası kötü bir konaklama yeri ve kötü bir konaktır.”
(25/64-66)
“Rabbimiz,
eşlerimizden ve nesillerimizden bize göz aydınlığı (hayırlı evlatlar) ver. Bizi de muttakilere (erdemlilere) önder kıl!” (25/74)
“Alemlerin Rabbi hariç, onlar (taptıklarınız) benim düşmandır. Beni yaratan
ve bana yol gösteren O’dur. Ve beni yediren ve içiren O’dur. Hastalandığım
zaman bana şifa veren de O’dur. Beni öldürecek olan, ardından diriltecek olan
da O’dur. Hesap Gününde hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur. Rabbim,
bana hikmet (doğru hüküm verme yeteneği) ver ve beni salihler (ahlaklı,
dürüst ve erdemli olanlar) arasına kat. Ve sonraki nesiller arasında, doğrulukla anılmamı
sağla ve beni Naim (saadet, nimet) Cennetinin varislerinden eyle. Babamı da
bağışla. Çünkü o dalalete düşenlerdendi. Diriliş gününde de beni utandırma.” (26/77-87)
“Rabbim!
Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar.” (26/169)
“Bizi
imanlı kullarının birçoğundan daha fazla nimetlendirdiği için Allah’a hamdolsun.” (27/15)
“Rabbim!
Bana, anne ve babama verdiğin nimetlere karşı şükretmede ve Senin razı olacağın
salih ameller (ahlaklı, dürüst ve erdemli işler) işlemede
beni başarılı kıl
ve beni merhametinle salih kullarının arasına kat.” (27/19)
“Rabbim,
ben (şirk koşarak) kendime zulmettim ve Süleyman ile birlikte
alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” (27/44)
“Rabbim, kendime zulmettim, beni bağışla.” dedi
ve (Allah) onu
bağışladı. Çünkü O, Gafur’dur (günahları Örten ve Bağışlayandır),
Rahim’dir (Merhametlidir; Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibidir). Rabbim, bana verdiğin nimet sayesinde, bundan böyle
asla mücrimlere (azılı suçlu ve günahkarlara) arka çıkmayacağım.” (28/16,17)
“Rabbim,
beni zalimler topluluğundan koru… Umarım Rabbim bana bir çıkış yolu gösterir… Rabbim, bana hayır olarak indireceğin her şeye
muhtacım.” (28/21,22,24)
“Rabbim, fesatçı (bozguncu) şu kavme karşı bana yardım et.” (29/30)
“Hamd (övgüler
ve şükür), göklerde ve yerde ne varsa kendisine ait olan Allah’a mahsustur
ve ahirette de hamd O’na mahsustur. O, Hakim’dir (hak ile hüküm verendir ve hükmünde de hikmet
sahibidir), her şeyden Haberdardır. Yerin içine gireni de ondan çıkanı da,
gökten ineni de oraya yükseleni de bilir. O, günahları Örten ve Bağışlayandır, Merhametlidir;
Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibidir.” (34/1,2)
“Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan ve melekleri ikişer, üçer
ve dörder kanatlı resuller (elçiler)
yapan, o yaratmada da istediğini artıran Allah’adır. Allah, her şeye Kadir’dir (her şeyi ölçü
ve plan dahilinde dilediği gibi takdir edendir).” (35/1)
“Bizden hüznü gideren Allah’a hamd (övgü
ve şükürler) olsun. Rabbimiz, günahları Örten ve Bağışlayandır, Şekurdur
(Az iyiliğe çok mükâfat verendir).” (35/34,35)
“Rabbim, bana salihlerden (dürüst
ve erdemlilerden bir evlat) lütfet.” (37/100)
“Rabbim, beni bağışla. Bana, benden
sonra hiç kimseye yaraşmayacak bir mülk (güç,
imkân) bağışla. Sen, Vehhab’sın (karşılık beklemeden bol bol veren, bağışı çok olansın).” (38/35)
“Ey
gökleri ve yeri yoktan yaratan, gaybı (sırları) ve şehadeti (görüleni, idrak edileni)
Bilen Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler hakkında Kullarının
arasında hüküm verecek olan Sensin.” (39/46)
Melekler de Müminler (Allah’a inanan ve güvenenler) İçin
Dua Ederler:
“Rabbimiz! Senin rahmetin ve
ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe edip ve Senin yoluna yönelenleri bağışla ve
onları cahimin azabından koru. Rabbimiz! Kendilerine vadettiğin Adn
cennetlerine onları sok. Babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih (ahlaklı, dürüst ve erdemli) olanları
da. Sen, Aziz, Hakim (hak ile hüküm veren ve
hükmünde de hikmet sahibi) Olansın. Onları da her türlü kötülüklerden koru.
O gün Sen, kimi kötülüklerden korursan, ona merhamet etmişsindir, azim (azametli,
büyük, yüce) kurtuluş da işte budur.” (40/7-9)
“Rabbim
olan Allah işte budur. Ben, O’na güvendim ve O’na yönelirim. Gökleri ve yeri
yoktan Yaratandır.”
(42/10,11)
“Rabbimiz!
Bizden azabı kaldır! Biz iman ediyoruz.” (44/12)
“(İnsan)
Nihayet güçlü, kuvvetli çağına ulaştığı ve kırk yaşına vardığında, “Rabbim! Bana ve anne babama
verdiğin nimetlere karşı, şükretmede ve Sen’in razı olacağın salih ameller
(ahlaklı, dürüst ve erdemli işler) yapmada beni başarılı kıl. Soyumu da
ıslah edici (düzeltici olmayı) eyle. Ben, Sana tevbe ettim (yöneldim)
ve ben Müslümanlardanım (teslim olanlardanım).” (46/15)
“Rabbimiz, Bizi ve bizden
önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve müminlere karşı kalplerimizde hiçbir
kin bırakma. Rabbimiz, sen Rauf’sun (çok şefkatlisin),
Rahimsin.” (59/10)
Yüce Allah’a dua ederken kullanılabilecek bazı güzel
hitaplar, halk arasında “Huvallahüllezi Duası veya Aşrı” olarak da bilinen Haşr
Suresi 22-24 ayetlerinde şöyle sıralanmıştır:
“O, kendisinden başka ilah
olmayan Allah’tır. Gaybı (tüm sırları) ve şehadeti (görüleni, idrak edileni)
Bilendir. O, Rahmân’dır (tüm canlılara karşı çok
şefkatlidir, esirgeyendir), Rahim’dir (Müminlere
karşı Merhametlidir; Şefkatli, Lütuf ve İhsan Sahibidir). O, Allah’tır. Ondan başka
ilâh (Tanrı, Yüce Olan, Güçlü Olan ve Egemen Olan; tapınılan ve kulluk
-itaat ve hizmet– edilen) yoktur. O, Melik’tir (mutlak hükümranlık
sahibidir), Kuddüs’tür (Her türlü kusurdan, noksanlıktan uzaktır), Selâm’dır
(Barış, kurtuluş ve esenlik kaynağıdır), Mümin’dir (İmanı bahşeden,
güven ve emniyet verendir), Müheymin’dir (Güven veren, iman edilen/inanılan
ve güvenilen, koruyup gözeten), Aziz’dir (mutlak güç ve otorite sahibidir), Cebbâr’dır
(Zorlu, güçlü Olandır. Toplumları gerekirse cebir (zor) kullanarak düzeltendir),
Mütekebbir’dir (Her konuda yüce olan ve yüceliğiyle övünmeye hakkı
olandır). Allah Sübhan’dır (Yücedir, her türlü kusur ve nitelemeden,
benzetmeden münezzehtir, uzaktır), şirk koştuklarından uzaktır. O Allah ki, Hâlık’tır
(her şeyin yaratıcısıdır), Bâri’dir (Yoktan, benzersiz var edendir),
Musavvir’dir (her varlığa en uygun şekil ve özellikleri verendir). En
güzel isimler O’na aittir. Göklerde ve yerde bulunanlar O’nu tesbih ederler. O, Aziz’dir, Hakîm’dir.”
“Rabbimiz,
biz yalnızca Sana güveniyor ve Sana yöneliyoruz. Dönüş Sanadır.
Rabbimiz, bizi kafirler için bir imtihan aracı kılma. Rabbimiz, bizi
bağışla.” (60/4,5)
“Rabbimiz,
nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Sen her şeye Kâdirsin (her
şeye gücün yeter).” (66/8)
“Rabbim,
katında bana cennette bir ev nasip et. Beni firavundan ve onun yaptıklarından
kurtar ve beni zalimler topluluğundan kurtar!”
(66/11)
Nuh ayrıca dedi ki “Rabbim, o kâfirlerden
kimseyi yeryüzünde bırakma! Sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar,
yalnızca facir ve kafir (inkârcı) kimselerden
başkasını doğurmazlar (yetiştirmezler). Rabbim, beni, annemi, babamı,
mümin olarak evime girenleri, mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla.
Zalimlerin de yıkımlarından başka bir şeylerini artırma!” (71/26-28)
“Haset
ettiği zaman hasetçinin şerrinden, düğümlere üfleyenlerin şerrinden, çöken
karanlığın şerrinden, yarattığı şeylerin şerrinden felâkın (gece
karanlığını yararak sabahı görünür kılan) Rabbine sığınırım.” (113/1-5)
“Cinlerden ve
insanlardan, insanların göğsüne vesvese fısıldayan, hannasın (kalplere fısıldayan
gizli ve sinsi düşman) vesvesesinin şerrinden; insanların İlahına,
insanların Melikine, insanların Rabbine
sığınırım.” (114/1-6)