İnsanlar Allah’a kulluk etmek üzere yaratılmışlardır ve ahirette bu konuda sorguya çekileceklerdir. (2/21, 155–156; 3/186; 8/28; 51/56; 64/15; 67/21)
İnsanlara olan
merhametinden dolayı Allah Teâlâ, bu imtihan konusunda insanları yardımsız
bırakmamış, onlara dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmada rehberlik etmeleri
için elçiler göndermiştir. Bu bağlamda Yüce Allah, insanlık tarihinde elçisiz
bir toplumun bulunmadığını, her ümmete mutlaka müjdeleyici ve uyarıcı olarak elçiler
gönderdiğini ve bu suretle insanlara sürekli yardımda bulunarak doğru yolu
gösterdiğini birçok ayette önemle vurgulamıştır.
Nitekim Allah; “Biz seni hak (hakikat ve bir
amaç) ile bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik ve hiçbir ümmet yoktur
ki içinde uyarıcı olmasın.” (35/24), “Tallahi, senden önceki
toplumlara da elçiler gönderdik.”
(16/63) ve “Her ümmetin (topluluğun) bir elçisi vardır. Elçileri
gelince aralarında adaletle hükmedilir ve onlara haksızlık edilmez.” (10/47) buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir.
PEYGAMBER KAVRAMI
Yukarıdaki girizgâh bölümünde kullanılan “Peygamber”
kelimesi, Farsça bir kelimedir ve ‘gelen’ manasına gelen “peygâm” ile
‘getiren veya götüren’ manasına gelen “ber” kelimesinin birleşmesinden
meydana gelen bir kelime olduğu belirtilmektedir.
Kur’an’da peygamber sözcüğü hiç geçmediği halde maalesef birçok
dini kaynakta nebî ve resûl sözcüklerinin anlamı aynıymış gibi, Türkçeye
“peygamber” şeklinde tercüme edilmekte olduğunu görüyoruz.
Yine “peygamber”
sözcüğünün, terim manası olarak “Allah’tan vahiy yoluyla aldığı bilgileri
insanlara tebliğ etmek için Allah tarafından seçilen kimsedir.” şeklinde
açıklanarak, Kur’an’daki nebi ve resul kavramlarının tahrif edildiğini görmekteyiz.
Bu tanımlamadan hareketle, İslam kaynakların Maturidi ekolü; ilk
peygamberin Adem, son peygamberin ise Muhammed Peygamber olduğu
belirtilmektedir. Bu ikisi arasında sayısını ancak Allah’ın bildiği kadar
peygamberlerin gelip geçtiğini ve Kur’an’da de yalnız yirmi beş peygamberin
(Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf,
Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Yesa, Zül-Kifl, Yunus,
Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed) adının zikredildiği ve erkeklerden seçildikleri
belirtilmektedir.
Eş’ari ekol ise; kadın peygamberlerin de olduğunu ve Firavun’un
karısı Asiye ile Meryem’in de bu peygamberlerden olduğunu belirtmektedir.
Biraz araştırma yapıldığında Tevrat ve İncil’de de nebi ve resul
kavramından söz edilmekte olduğunu görürüz.
Bu nedenle farklı anlamlara çekilmekte olan “peygamber” ifadesini kullanmak yerine; Kur’an’da yüzlerce defa geçen “nebi” ve “resul” ifadelerin anlamını yine Kur’an’ın kendisinde araştırıp bulmaya çalışalım.
KUR’AN’DA NEBÎ VE RESÛL
TERİMLERİNİN GEÇTİĞİ AYETLER
I. “NEBİ” İFADESİ İLE İLGİLİ AYETLER:
1. Nebilerin “müjdeleyiciler ve uyarıcılar” görevlendirildikleri
belirtilmektedir:
“İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra, Allah,
müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak nebileri gönderdi.” (2/213)
“Ey kitap ehli, Hesap günü "Bize
bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi." demeyesiniz diye, Resullerin fetrinde
size Allah’ın emirlerini beyan eden Resulümüz geldi. İşte size
müjdeleyici ve uyarıcı geldi.” (5/19)
2. Nebilere ve onlara indirilenlere iman edilmesi ve onların (nebilerin)
arasında ayırım yapılmayacağı emredilmemektedir:
“Birr (iyilik, doğruluk, erdem, sevgi), kişinin Allah'a ve ahiret
gününe ve meleklere ve Kitaba ve nebilere iman etmesidir.” (2/171)
“Deyin ki: “Bizler Allah’a, bize indirilene
(Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve sonraki nesillere
indirilene ve Musa’ya, İsa’ya ve diğer nebilere Rablerinden verilenlere iman
ettik. Onların arasından hiçbirini ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olanlarız.” (2/136) Benzer mesaj: 3/84.
3. Nebilerden misak (kuvvetli
ahid ve antlaşma) alındığı belirtilmektedir:
“Ve Nebilerden misak (kuvvetli ahid ve antlaşma) aldık. Senden, Nuh’tan,
İbrahim’den, Mûsâ’dan ve
Meryem oğlu İsa’dan da hepsinden sapasağlam bir misak (misakan
galiza) aldık.” (33/7). Benzer
mesaj: 3/87.
4.
Kur’an’da nebi oldukları belirtilenlere kitap (ayet, beyyine, kelime)
verildiğini görüyoruz: “Bunlar, halkına karşı İbrahim’e verdiğimiz
hüccetlerimizdir (delillerimizdir).
İstediğimiz kimseyi derecelerle yükseltiriz. Rabbin, Hakîm’dir, Âlim’dir.
Biz,
ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini de hidayete erdirdik. Daha önce Nuh’a
da hidayet ettik. Onun soyundan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya
ve Harun’a (hidayet ettik). Muhsin
olanları işte böyle ödüllendiririz. Ve Zekeriya’ya, Yahya’ya, İsa’ya, İlyas’a (hidayet
ettik). Hepsi de salihlerdendi. Ve İsmail’e, Elyesa’ya, Yunus’a ve Lut’a (hidayet
ettik). Hepsini alemlere faziletli kıldık… Onlar, kendilerine kitap, hüküm (vahye uygun karar verme yeteneği) ve
nübüvvet verdiklerimizdir.ı Onlar (kâfirler), bunları (nebileri)
inkâr ederlerse, bunları inkâr etmeyecek bir toplumu yerlerine vekil
kılmışızdır.”
(6/83-89)
Açıklama:
“Ey iman edenler! Allah’a, resulüne, resulüne
indirdiği Kitaba ve daha önce indirilmiş Kitaba iman edin.”
(4/136) şeklinde de bir ayet var ve burada Resule de
kitap indirildiğinden söz edilmektedir. Ancak, bu ayete dikkat edilmesi gereken bir husus var; o
da sözü edilen resul, ayet nazil olduğu esnada hayatta olan ve risalet
(elçilik) görevi yapmakta olan ve aynı zamanda da kitap verilmiş bir nebi olan
Nebimiz Muhammed’den söz edilmektedir. Zira bunu Rabbimiz “Ve öncekilerin
içinde de nice nebiye de risalet (elçilik) verdik.”
(43/6) şeklindeki ayetinden de anlamaktayız.
5.
Nebilerin de kendilerine vahyedilen ayetlerin üstünde olmadıkları ve
kendilerinin de o vahyin muhatapları oldukları belirtilmektedir:
“De ki: "Ben ancak Rabbimden bana
vahyedilene uyuyorum. Bu, inanan bir toplum için Rabbinizden gelen bir
basirettir ve bir hidayettir ve bir rahmettir.” (7/203)
“De ki: ‘İlk resul ben değilim. Bana ve size ne
yapılacağını bilmiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilene uyuyorum. Ben, yalnızca
apaçık bir uyarıcıyım.’” (46/9)
“De ki: ‘Onu kendiliğimden değiştirmem benim
için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam...’” (10/15)
6. Bazı nebilere şeriat verildiği
belirtilmektedir:
“Allah,
Onunla (vahiyle) Nuh’a vasiyet ettiği dinden ne varsa ve sana
vahyettiğimiz ve vasiyet ettiğimizle İbrahim’e ve Musa’ya ve İsa’ya; size
şeriat (hukuk düzeni) yaptı.” (Şura
42/13)
7. Nebilere ve onlara indirilenlere iman edilmesi gerektiği ve
onların (nebilerin) arasında ayırım yapılmayacağı emredilmektedir:
“Ve Rabbin, göklerde ve yerde olanları
en iyi bilendir. Ant olsun ki biz nebilerin bir kısmını bir kısmına (farklı
oldukları noktalarda) faziletli kıldık…” (17/55)
“De ki: “Biz Allah'a ve bize indirilene (Kuran’a)
ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene ve
Rablerinden Musa'ya ve İsa'ya ve nebilere verilenlere iman ettik. Onlardan
hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz yalnızca O'na (Allah'a)
Müslümanlarız (teslim olanlarız). (3/84)
Bu ayetlerden de
anlaşılacağı gibi Allah katında resuller ve nebiler arasında bir derecenin
olduğu; ancak insanların, onların arasında hiçbir ayırım yapmamaları gerektiği
belirtilmektedir.
8. Elçiler uyarıldığında kendilerine “nebi” şeklinde diye hitap
edilmektedir:
“Ey Nebi! Neden eşlerini razı etmek için
Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi kendine haram kılıyorsun?”
(66/1)
“Allah'ın kendisine Kitap ve hüküm (doğru hüküm verme yeteneği) ve nübüvvet
verdiği bir beşerin, insanlara “Allah'tan sonra bana kulluk edin” demesi mümkün
değildir. Aksine “Okuyor olduğunuz ve ders yaptığınız (öğrettiğiniz)
Kitap gereği rabbaniler (kendini Rabbe adayan kullar) olun!” ve
size “Melekleri ve nebileri rabler edinin.” diye de emretmez. Siz Müslüman
olduktan sonra (nebiler) size kâfirliği emreder mi!” (3/79,80)
“Ve bir nebinin emanete (ğilleye; kamu malına) ihanet etmesi olur şey
değildir”
(3/161)
9. Nebilere saygı gösterilmesi gerektiği ile ilgili ayetler:
“Ey
iman edenler! Seslerinizi Nebi'nin sesinin üzerine yükseltmeyin! Birbirinize
yüksek sesle konuştuğunuz gibi, ona yüksek sesle konuşmayın.” (49/2)
10. Nebilerin de cihad ettiklerine dair ayetler:
“Nice nebiler var ki, birçok Rabbani (kendilerini Rablerine adayanlar) ile
birlikte savaştılar.” (3/146)
“Ey Nebi (Muhammed), kafirlerle ve münafıklarla cihad (mücadele)
et.” (9/73)
11. Nebilere düşmanlık edildiğini ve öldürüldüklerini belirten ayetler:
“İnsan ve cin şeytanları
her nebiye düşman kıldık.” (6/112)
“(İsrailoğulları)… ve haksız yere nebilerini öldürüyorlardı.” (2/61) Benzer mesajlar: 2/91; 3/21, 112, 181;
4/155.
12. Nübüvvetin sona erdiğine ve bir daha nebi gelmeyeceğine dair
ayet:
“Muhammed,
sizin adamlarınızda (ricallerinizden)
hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resulü ve nebilerin
sonuncusudur.” (33/40)
II. “RESUL” İFADESİ İLE İLGİLİ AYETLER
Kur’an’da “nebi” ifadesinin sadece kendisine kitap ve hüküm
verilen insanlar için kullanıldığını görmüştük. Ancak “resul” ifadesinin farklı
varlıklara için kullanılmakta olduğunu görüyoruz.
A. İNSANLARIN ARASINDAN SEÇİLEN RESULLER:
“Kesinlikle Biz, senden önce de yemek
yiyen ve çarşılarda dolaşan resullerden farklı resul göndermedik.” (25/20)
“Şüphesiz ki size kendinizden öyle bir Resul
gelmiştir.” (9/128)
“Senden önce de vahyimizi iletmede resul olarak
insanlardan başkasını görevlendirmedik.” (16/43)
“Daha önce kâfir olanların haberi size
ulaşmamış mıydı! İşte onlar, yaptıklarının cezasını (dünyada)
tatmışlardı. Onlar için (mahşerde de) elem verici bir azap vardır.
Resulleri onlara beyyineler (apaçık deliller, işaretler) getirirlerdi,
ancak onlar ‘Bir beşer (insan) mi bizi hidayete (doğru yola)
ulaştıracak?’ dediler.” (64/5,6)
Benzer mesajlar:
2/101,127, 214, 279; 3/144, 194; 4/164,165; 5/19,32,70,83,104,109; 6/34,130,
156-157; 7/6, 35; 9/74,91; 10/103; 11/120; 12/110; 13/38; 14/11,13; 20/134;
22/40; 23/44; 26/13; 28/47,59,65, 30/9; 36/13,14,16,25,52; 37/171-173,181;
40/51; 43/29; 47/7; 48/26; 49/3;
59/6; 72/27.
1. Resullere beyyine (apaçık delil, kanıt, mucize), sahife ve
kitap verildiğini belirten ayetler:
“Resullerimiz
onlara beyyinelerle geldiler.” (5/32; 30/9)
“Eğer seni yalanladılarsa (üzülme), senden önce de beyyineler ve
zeburlar (hikmet dolu sahifeler) ve aydınlatıcı kitap getiren
resuller de yalanlanmıştı.” (3/184)
2. Resullerin, Allah’ın katında birbirinden
farklı faziletlerinin ve derecelerinin olduğuna, ancak insanların hiçbiri
arasında ayırım yapamayacağına dair ayetler:
“İşte o Resullerin bir kısmını bir kısmına (farklı oldukları
noktalarda) faziletli kıldık. Allah onlardan kimileriyle konuştu ve kimisinin
de derecelerini yükseltti.” (2/253)
“O halde resullerden
kararlılık sahibi olanların sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için
aceleci olma.” (46/35)
“Ve Allah’a ve Resullerine iman eden ve onlardan
hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar; Allah, işte onlara ileride ecirlerini
verecektir.” (4/152)
“Resul, Rabbinden kendisine indirilene iman etti,
müminler de. Hepsi; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve resullerine iman
ettiler: "Biz, O'nun resullerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.
İşittik ve itaat ettik…” (2/285). Benzer mesaj: 4/152.
3. Resullerin müjdeleyiciler ve uyarıcılar olduklarının
belirtildiği ayetler:
“Doğrusu, Biz, seni, Hak
(gerçek, hakikat) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak resul kıldık ve Cehennem
halkından sen sorumlu değilsin.” (2/119)
4.
Allah'a ve Resulüne iman edilmesi gerektiğini belirten ayetler:
“Artık
Allah'a ve Resul’üne ve indirdiğimiz o nûra (Kur’an’a) iman edin!” (64/8)
“Allah'a ve Resulüne iman etme” ifadesinin geçtiği
diğer ayetler: 4/136,152,170, 171; 3/179; 5/62; 24/62; 48/9,19,21;
57/7,21,28; 58/4; 61/11.
5. Allah’a ve Resulüne iman etmemenin cezasının cehennem
olduğuna dair ayetler:
“Kim
Allah’a ve resulüne iman etmezse, bilsin ki kafirler için alevli bir ateş
hazırlamışız.” (48/13) Benzer mesajlar: 48/17; 22/42-44; 38/14.
6. Allah’a ve Resulüne iman etmenin mükafatı ile ilgili ayetler:
“Biz,
resullerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahitlerin
(şahitliğe) duracakları günde (hesap günü) elbette yardım edeceğiz.”
(40/51)
Benzer
mesajlar: 2/214; 6/34; 12/110; 22/40; 37/171-173; 47/7; 61/11; 49/15.
“Ey
iman edenler! Allah'a karşı takvalı olun ve Resulüne iman edin ki, O Allah da
size rahmetinden iki kat versin.” (57/28)
7. Allah ve Resullere itaat edilmesi gerektiğini belirten
ayetler:
“Kim, Resule (Muhammed’e) itaat ederse muhakkak ki Allah'a itaat etmiş olur...” (4/80)
“ve
kim Allah’a ve resulüne itaat ederse, Allah onu, altlarından ırmaklar akan
cennetlere yerleştirir” (48/17)
“Allah'a ve Resulüne itaat edin (3/32, 132; 4/59,69; 5/92; 8/1,20,46;
24/52, 54, 56; 33/33,71; 47/33; 48/17;
58/13; 64/12) ki size merhamet edilsin. (3/32)
“Kim
Allah'a ve Resule itaat ederse, işte onlar; Allah'ın kendilerine nimet verdiği
nebiler, sıddıklar (gerçeği doğrulayanlar), şahitler (şehitler) ve salihlerle
beraberdir. Onlar ne güzel arkadaşlardır.” (4/69)
(Benzer mesajlar: 33/33; 49/14)
“Allah'ın ve Resulünün çağrısına icabet edin” (7/24)
“Onlar
ki, yara almış olmalarına rağmen Allah'ın ve Resul’ün çağrısına icabet
ettiler.” (3/172)
“Harun,
daha önce onlara ‘Ey kavmim! Siz bununla (buzağı heykeli ile) sınanıyorsunuz.
Şüphesiz ki Rabbiniz Rahmân'dır; bana tabi olun ve emrime itaat edin!’
demişti.” (20/90)
“Resul (Muhammed) size ne verdiyse onu
alın.” (59/7)
“Rabbimiz, indirdiğine
iman ettik ve Resul’e (İsa’ya) tabi olduk.” (3/53)
“Kim de Allah'a ve Resulüne karşı asilik edip
O'nun yasalarını çiğnerse, sürekli kalmak üzere ateşe konacaktır. Ve onun için
alçaltıcı bir azap vardır.” (4/14)
“Biz, hiçbir resulü Allah'ın izni ile yalnızca kendisine itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendi kendilerine haksızlık yaptıklarında, sana gelip, Allah'tan bağışlanmalarını dileselerdi ve sen de resul olarak onların bağışlanmasını dileseydin; Allah'ın tevbeleri kabul edici ve çok bağışlayıcı olduğunu göreceklerdi.” (4/64)
8. Muhammed’in, bütün insanlığa resul gönderildiğine dair ayet:
“(Allah),
Resulünü hidayet ile ve Hak olan din ile gönderdi
ki, onu bütün dinlere üstün kılsın.” (48/28, 9/33)
9. Allah’ı ve Resulünü sevmek ile ilgili
ayet:
“De ki: “Eğer babalarınız ve çocuklarınız ve
kardeşleriniz ve eşleriniz ve aşiretiniz (oymak, klan) ve kazandığınız
mallarınız ve kesata uğramasından (yok olup gitmesinden) korktuğunuz ticaret ve
hoşlandığınız meskenler; size, Allah'tan ve Resulünden ve O’nun yolunda cihad
etmekten daha sevgili ise, artık Allah hükmü gerçekleşinceye kadar takip edin
ve Allah, fasıkları hidayete erdirmez.” (9/24)
10. Allah’ın, resullerini adamlardan (ricallerden) seçildiğini
gösteren ayetler:
“Ve senden önce de
şehirlerin halkından kendilerine vahyettiğimiz adamlardan başkasını resul
olarak göndermedik.” (12/109)
11.
Resule şahit olmak ile ilgili ayetler:
“İman ettikten ve Resul’ün gerçekten hak
(gerçek, hakikat) olduğuna şahit olduktan ve kendilerine beyyineler (apaçık
deliller, ayetler) geldikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl hidayete
erdirir!” (3/86)
“Münafıklar
sana geldiklerinde "Şahitlik ederiz ki şüphesiz sen Allah'ın
Resulüsün!" derler. Elbette ki Allah, senin kendi resul olduğunu bilir ve
Allah, münafıkların yalancı olduklarına da elbette şahittir.” (63/1)
“Ve kâfir olanlar “Sen gönderilmiş bir resul
değilsin.” derler. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında
Kitabın bilgisi olanlar yeter.” (13/43)
12. Allah’ın görevlendirdiği resullerin görevinin (sorumluluğunun) ne olduğunun belirtildiği
ayetler:
“Ve Muhammed bir
resulden başka değildir.” (3/144)
“Biz, resulleri, müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmak
dışında (başka bir amaçla veya görevle) göndermeyiz.” (18/56)
“Resullere düşen apaçık tebliğ değil
midir?” (16/35)
“… resulümüze düşen, sadece tebliğdir.” (5/92,99;
64/12)
“Kim Resule (Muhammed’e) itaat
ederse muhakkak ki Allah'a itaat etmiş olur ve kim de yüz çevirirse; biz seni
onların üzerine bekçi göndermedik.” (4/80)
“Doğrusu, Biz, seni,
Hakk ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak resul kıldık ve Cehennem halkından sen
sorumlu değilsin.” (2/119)
“Ey Resul! Rabbinden sana indirilen şeyi tebliğ
et ve eğer yapmazsan, O'nun risaletini (mesajını) tebliğ etmemiş olursun.”
(5/67)
“Benim
görevim, Allah'tan geleni duyuran bir Risalet’tir (elçiliktir).” (72/23)
Resullerin görevlerinin sadece tebliğ olduğunu
belirten benzer ayetler: 2/213; 4/164-165; 6/48.
11/86.
13.
Allah’a ve Resulüne karşı gelme ile ilgili ayetler:
“Ey
inananlar! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin.” (49/1)
“Çünkü onlar Allah'a ve
Resulüne karşı geldiler ve kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz ki
Allah azabı şiddetli olandır.” (8/13) Benzer ayetler: 4/115; 58/5,8,9 59/3,4; 72/23; 73/16;
91/12.
“İnkâr edip Resul’e
isyan edenler, o gün yer ile bir olmayı isterler.” (4/42)
14. Allah’ın görevlendirdiği resullerle alay edildiğinin
belirtildiği ayetler:
“Ve ant olsun ki, senden önceki Resullerle de
alay edilmişti. Fakat alay edenleri, alay ettikleri şey (çepeçevre)
kuşatıverdi. (6/10)
“Ve ant olsun ki senden önceki toplumlara
risalet ettik (resuller gönderdik). Onlara gelen resullerden alay etmedikleri
olmadı.” (15/10,11)
Benzer
ayetler: 9/65,66;
13/32; 15/95; 18/106; 21/41;
25/41; 40/83.
15. Allah’ın görevlendirdiği
resullere hakaret edildiğini belirten ayetler:
“…
onlardan öncekilere de onlara bir resul gelmedi ki ona da ‘Bu ya sihirbazdır ya
da mecnundur.’ demesinler.” (51/52)
“Ve
hani Meryem oğlu İsa "Ey İsrailoğulları! Ben size (gönderilmiş) Allah'ın
bir resulüyüm. Elimdeki Tevrat'ı tasdik eden (doğrulayan) ve benden sonra
gelecek, ismi Ahmet olan bir Resulü de müjdeleyenim." demişti. Fakat
İsa’nın müjdelediği Son nebi, kendilerine beyyinelerle (kanıt içeren, apaçık
delillerle) gelince "Bu apaçık bir sihirdir!" dediler. (61/6)
Resullere
mecnun, beyinsiz, sapık, büyülenmiş, uğursuz veya sihirbaz gibi ifadelerin
kullanıldığını belirten benzer ayetler: 7/60,66; 11/53; 26/116,139,153,185;
27/47; 36/18; 54/23-25.
16. Allah’ın görevlendirdiği resullerin
yalanlandığına dair ayetler:
“Onlar,
Kitabı (Kur'an'ı) ve resullerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Fakat
yakında bilecekler.” (40/7)
Resullerin
yalanlandıklarını belirten benzer ayetler: 2/214; 3/11,184; 4/164; 6/34,57,66; 7/66,92,101; 10/39,41,73;
11/27,120; 12/110; 15/80; 16/113; 20/99; 22/40,42-44; 23/26,39,44, 48;
26/12,105,117,123,139,141,160,176,186,189; 28/3,34; 29/18,37; 35/4,25; 36/14;
37/127, 171-173; 38/12-14; 40/5,51,78; 41/14; 47/7.
50/5,12-14; 54/9,18,23; 67/9,18, 73/11; 75/32; 91/11,14.
17. Allah’ın görevlendirdiği resullere eziyet edildiğine dair
ayetler:
“Ve ant olsun ki, sizden
önce nice nesilleri, resulleri kendilerine beyyineler (apaçık deliller,
işaretler) geldiği halde iman etmedikleri ve zulmettikleri için helak ettik.”
(10/13)
Resullere zulmedildiğini, eziyet edildiğini
belirten diğer ayetler: 6/34; 9/61; 40/5; 61/5.
18. Allah’ın görevlendirdiği resullerin yurtlarından sürüldüğüne
dair ayet:
“Ve onlar, seni o yerden (yurdundan) çıkarmak için
neredeyse seni tedirgin edeceklerdi. O takdirde senin ardından onlar da
Mekke'de pek fazla kalamayacaklar. Senden önce gönderdiğimiz resuller
hakkındaki sünnetimiz (Allah’ın yasası) budur. Bizim sünnetimizde (yasamızda)
asla bir değişiklik bulamazsın.” (17/76,77)
Resullerin
yurtlarından sürülmek istendiğine belirten diğer ayetler: 7/82; 19/46;
26/167; 27/56; 29/26; 37/99.
19. Allaha ve Resullere düşmanlık etme ile ilgili ayetler:
“Kim Allah'a ve meleklerine
ve resullerine ve Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa, bilsin ki Allah da
kâfirlerin düşmanıdır.” (2/98)
“Allah’a ve Resulüne
karşı savaşanların ve yeryüzünde fesat (bozgunculuk) çıkaranların cezası, öldürülmeleri ya da idam edilmeleri veya
ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya yerlerinden sürülmeleridir.
Bu, onlara bu dünyada bir aşağılanmadır. Ahirette ise onlara büyük bir azap
vardır.” (5/33)
“Ey iman edenler,
Allah’a ve Resulüne ihanet etmeyin.” (8/27; 9/107)
“Allah'ın Resulüne
muhalefet etmek için sudan
bahanelerle Tebük seferinden geri kalanlar… cehennem ateşi daha sıcaktır...” (9/81)
20. Allah’ın görevlendirdiği resullerin
öldürüldüğüne dair ayet:
“Bir resul,
nefislerinizin arzulamadığı bir şey ile gelse, büyüklük taslayarak bir kısmını
yalanlayacak, bir kısmını öldüreceksiniz öyle mi?” (2/87)
De ki: "Size, benden önce resuller beyyinelerle (apaçık delillerle, ayetlerle işaretlerle) gelmişti
ve eğer bu dediğinizde doğru iseniz onları niçin öldürdünüz?" (3/183)
“Şüphesiz, İsrailoğullarından bir misak almıştık
ve onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul, nefislerinin arzu etmediği
bir şey (hüküm) getirse, bir kısmını yalanladılar ve bir kısmını da
öldürdüler.” (5/70)
“… ‘Biz Allah’ın Resulü, Meryem'in oğlu İsa'yı öldürdük.’ …” (4/157)
Resullerin öldürülmeye
çalışıldığını belirten diğer ayetler: 21/68,69,70; 26/116; 29/24.
B. CİNLERİN ARASINDAN SEÇİLEN RESULLER:
“(Allah) “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi kıssa eden (ders almanız için aktaran) ve bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran resuller gelmedi mi?” diye sordu. Onlar dediler ki “Nefislerimizin aleyhimize şahitlik ederiz.” ve dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine, kendileri şahitlik ettiler. Bu böyledir. Çünkü Rabbin, halkı gafil olan bir beldeyi zulmederek (haksızlık ederek) helak edici değildir.” (6/130,131)
C. MELEKLERİN ARASINDAN SEÇİLEN RESULLER
“Allah meleklerden de resuller seçer insanlardan da.” (22/75) Benzer ifadenin kullanıldığı ayetler: 3/179; 42/13.)
“Hamd
(övgü), gökleri ve yeri yoktan yaratan ve melekleri ikişer ve üçer ve dörder
kanatlı resuller yapan, yaratmada dilediğini artıran Allah'adır.” (35/1)
‘Resul’ ifadesinin, ölüm
melekleri için kullanıldığı ayetler:
“Ve O'dur kulları
üzerinde kahir olan ve üzerinize gözeticiler gönderir. Sonra da sizden birine
ölüm vakti geldiği zaman, resullerimiz (ölüm melekleri) onu vefat ettirirler ve
onlar hiç geri kalmazlar.” (6/61) Benzer ifadenin
kullanıldığı ayetler: 4/97; 6/93; 7/37; 8/50; 16/28, 32; 47/27; 82/10.
‘Resul’ ifadesinin, insanı gözeten ve amellerini yazan melekler
için kullanıldığı ayetler:
“Her şeyi Şüphesiz ki
resullerimiz (meleklerimiz) yaptığınız planları yazmaktadırlar.” (10/21) Benzer
ifadenin kullanıldığı ayetler: 3/181; 4/81; 17/13; 18/49; 19/79; 21/94; 36/12;
43/80; 45/29; 50/18; 54/53; 81/19; 82/10-12; 86/4.
‘Resul’ ifadesinin, bir topluluğu helak eden ve
elçilerle konuşan melekler için kullanıldığı ayetler:
“Resullerimiz, İbrahim’e bir müjde ile
geldiklerinde, dediler ki: ‘Muhakkak ki biz, şu beldenin (sodom) halkını helak
edeceğiz.’ dediler. Zira bu beldenin halkı zalimler (haksızlık yapanlar)
oldular!” (29/31)
“(Samiri), ‘Ben onların göremediklerini
(gerçeği) gördüm. Sonra, Resulün (meleğin) öğretisinden bir tutam aldım ve onu
attım ve işte böyle, bunu nefsim bana hoş gösterdi.’ dedi.” (20/96)
Benzer
ifadenin kullanıldığı ayetler: 7/83; 11/69,71-75,77,81; 15/53-54,57,58,60,61;
27/57; 135; 29/32,33; 37; 51/28,31.
‘Resul’ ifadesinin, Meryem ile konuşan melek
için kullanıldığı ayet:
“(Melek) dedi ki: “Ben, sana tertemiz bir oğul vermek için görevlendirilmiş, Rabbinin bir resulüyüm.” (19/19)
D. SIRADAN İNSANLAR İÇİN “RESUL” İFADESİNİN KULLANILMASI:
(Melike), “Onlara bir resul (elçi) ile hediye
göndereyim ve bakayım resuller (elçiler) ne ile dönecekler.” (27/35)
“Ve melik dedi ki “Onu bana getirin!”. Resul ona
(Yusuf’a) gelince, Yusuf elçiye dedi ki ‘Rabbine (efendine) dön ve ona
“Ellerini kesen o kadınların maksadı neydi?’ diye sor! Şüphesiz ki Rabbim
onların hilesini bilendir.” (12/51)
DEĞERLENDİRME
Yukarıda
“nebi” ve “resul” kavramlarının geçtiği ayetleri açıklamaya çalışmıştık. Şimdi
de söz konusu ayetlerden neler öğrendiklerimizi kısaca özetlemeye çalışacağız.
1. Nebi ile Resul aynı anlama mı
gelmektedir?
Kur’an’da nebi oldukları belirtilenlere kitap (ayet, beyyine, kelime) verildiğini (6/83-88) görüyoruz. 7/94 ayetinde yer alan “Ve hangi beldeyi bir nebi ile risalet ettiysek…” şeklindeki ifadeden de bütün nebilere de risalet, yani elçilik görevinin verildiğini görmekteyiz.
Ayrıca,
bazı elçilere aynı cümle içerisinde
hem “nebî” hem de “resûl” olduklarının belirtildiğine tanık
oluyoruz. Söz konusu ayetler;
1- “Kitap'ta İsmail'i de an. O, sözüne sadık bir
resul, bir nebiydi.” (19/54)
2- “Biz, senden önce bir temennide bulunduğunda,
onun dileğine şeytanın bir şeyler katmaya çalışmadığı bir resul veya nebi
göndermedik.” (22/52)
3- “Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de
yazılı buldukları o ümmi nebi olan resule uyarlar…” (7/157)
4- “…O halde Allah’a ve ümmi bir nebi olan
elçisine iman edin.” (7/158)
5- “Kitap’ta Musa’yı da an. O, muhlis (arı, samimi, erdemli) biriydi
ve bir resul (elçi), nebi idi.” (19/51)
Ancak;
Kur’an’da adı geçen üç elçinin ise (Hûd, Salih ve Şuayb) için de sadece
“resul” ifadesi kullanışmış olduğunu görüyoruz.
Öyleyse; Resul ve Nebinin ne demek olduğunu ve aralarındaki farkının ne olduğunu anlamaya çalışalım;
2. Kur’an'a göre nebi kimdir
ve ona neden “nebi” denilmektedir?
Kur’an’da 6/83-88 ayetlerinde
isimleri geçen nebiler: Nuh, İbrahim, İsmail, Lut, Yunus, İlyas, Yusuf, Musa, Harun,
İsa, İdris, İshak, Yakub, Davut, Süleyman, El Yesâ, Eyyûb, Zekeriya ve
Yahya’dır. Muhammed Nebiye ise; En
az 3 ayette kendisine Kur’an verildiği (3/3; 7/157;
16/44,64) belirtilmektedir. 2/37 ayetinde de Adem’e, Allah’tan kelimeler (vahiy, ayet)
verildiği belirtilmektedir.
Bu husus, 2/213 Ayetinde
yer alan; “Allah, nebileri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi ve
anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hak (adalet, gerçek,
hakikat) ile hükmetmeleri için onlarla beraber kitap indirdi.” şeklindeki
ifade ile de desteklenmektedir.
Yukarıdaki bölümlerde de
görüleceği gibi kendilerine kitap verilen elçilere “nebi” unvanı verildiği
anlaşılmaktadır. 6/89 ayetinde de yer alan “İşte bunlar, kendilerine Kitap, Hüküm ve Nübüvvet (nebilik) verdiğimiz kimselerdir.” şeklindeki ifadeyle, aynı surenin 6/83-88
ayetlerinde isimleri geçen nebilere kitap ve hüküm verme yetkisinin verildiği
belirtilmektedir.
Ayrıca; 33/40 ayetinde yer alan “(Muhammed) Allah'ın resulü ve nebilerin hatemidir (sonuncusudur)” ifadesi, Muhammed’in, kendisine kitap verilmiş olan nebilerin mührü yani sonuncusu olduğu, dolayısıyla ondan sonra kitap gönderilen nebi gelmeyeceği kanaatine varılmaktadır.
3. Kuran'a göre “resul” kimdir
ve ona neden “resul” denilmektedir?
4/164 ayetinde yer alan “Ve elbette daha önce sana
kıssalarını anlattığımız resullere de kıssalarını sana anlatmadığımız resullere
de vahyettik.” Şeklindeki ifadeden de bütün resullere görevlerinin
vahiy yolu ile iletildiğini görmekteyiz.
“Ey Resul! Rabbinden sana indirilen şeyi tebliğ et ve eğer
yapmazsan, O'nun risaletini (mesajını)
tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyor. Doğrusu Allah, kâfirler
topluluğunu hidayete erdirmez.” (5/67)
“Resulün görevi sadece tebliğdir. Allah açığa
vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.” (5/99)
“Size,
Rabbimin risaletini (mesajlarını)
tebliğ ediyorum ve ben, sizin için emin (güvenilir) bir öğütçüyüm.” (7/68)
“Onlar (resuller) Allah'ın risaletini (mesajlarını) tebliğ
eder ve O’ndan korkarlar ve Allah'tan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü
olarak Allah yeter.”
(33/39)
“(Resuller dediler ki) “Bizim vazifemiz yalnızca apaçık bir
tebliğdir.” (36/17)
“De ki: ‘(Benim görevim), Allah'tan geleni sadece
duyuran bir Risalet’tir (elçiliktir).”
(72/23)
“Ve
öncekilerin içinde de nice nebiye de risalet verdik.” (43/6)
şeklindeki ifadeden de bir çok nebiye risâlet, yani resûllük görevi verilmiş
olduğu da anlaşılmaktadır.
Ayrıca; 72/26-28 ayetlerinde yer alan “Gaybı (bilinemeyeni, görülmeyeni) bilen (Allah), gaybını kimseye açmaz. Ancak razı olduğu resuller hariç. Çünkü O (Allah), onun elindekilere (gönderdiği mesajlara) ve ardındakilere (gelecek mesajlara) gözetleyici gönderir. Böylece, Rablerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini bilsin diye, ellerinde bulunanları kuşatmış ve her şeyi tek tek sayıp kayıt altına almıştır.” şeklindeki ifadelerden de, Yüce Allah’ın, gaybın bir kısmını bazı resullere bildirdiği anlaşılmaktadır.
4. ‘Nebi’ ve ‘Resul’ ifadeleri Kur’an’da kimler için
kullanılmış?
Kur’an’da isimleri geçen 25 kişiden 11 tanesi için hem ‘nebi’
hem de ‘resul’ ifadesi; 9 tanesi için sadece ‘nebi’ ifadesi; 3
tanesi için de sadece “resul” ifadesi geçerken, 2 tanesi için ise ‘nebi’
veya ‘resul’ ifadesi kullanılmamış olduğunu gördük. Bunlar;
a. Hem ‘nebi’ hem de ‘resul’ ifadesi kullanılanlar: Nuh,
İbrahim, İsmail, Lut, Yunus, İlyas, Yusuf, Musa, Harun, İsa, Muhammed.
Aynı cümlede hem ‘nebi’ hem de ‘resul’ oldukları belirtilen elçiler
sadece Musa (19/51), İsmail (19/54) ve Muhammed’dir (33/40).
b. Sadece ‘nebi’ ifadesi kullanılanlar: İdris,
İshak, Yakub, Davut, Süleyman, El-Yesâ, Eyyûb, Zekeriya ve Yahya.
Ancak;
7/94 ayetinde yer alan “Ve
hangi beldeyi bir nebi ile risalet ettiysek…” şeklindeki ifade,
nebilerin de risalet, yani resullük görevlerinin olduğunu
göstermektedir.
c.
Sadece ‘resul’ ifadesi kullanılanlar: Hûd, Salih ve Şuayb.
Ancak; Kur’an’da isminden söz edilmeyen resullerin olduğu “Ve elbette daha önce sana kıssalarını
anlattığımız resullere de kıssalarını sana anlatmadığımız resullere de vahyettik.” (4/164) şeklinde belirtilmektedir.
d.
Hem ‘nebi’ hem de ‘resul’ ifadesi kullanılmayanlar: Adem
ve Zülkifl.
Ancak; Adem’e kelimeler verildiğinin belirtilmesi (2/37), Zülkifl’in de ayette Elyesa ve İsmail, nebilerle birlikte (38/48) zikredilmesinden dolayı, her ikisinin de nebi olduğu belirtilmektedir.
5. Kimlere “resul”
gönderilir?
16/35 ayetinde yer alan “Ve Ant olsun ki biz her ümmete (topluma, topluluğa) "Allah'a
kulluk edin ve tağuttan (azgınlık edenden)
kaçının!" mesajını ulaştırsın diye bir resul (elçi)
gönderdik.” Şeklindeki ifadeden her topluma resul, yani
elçi gönderildiğini anlıyoruz.
Yine, 35/24 ayetinde yer alan “Biz
sana Hak (gerçek,
hakikat, bir amaç) ile bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak
risalet (resullük, elçilik) görevi
verdik ve onda bir uyarıcısı (resulü) olmayan hiçbir kavim
(millet, toplum) yoktur.” Şeklindeki
ifadeden, bir uyarıcısı, yani elçisi olmayan hiçbir toplumun olmadığını
anlamaktayız.
Kimi Kur’an yorumcuları,
yukarıdaki ifadelerden ve 33/40 ayetinde yer alan “(Muhammed) Allah'ın resulü ve nebilerin hatemidir (sonuncusudur)” risaletin, yani resul (elçi) göndermenin
sonlandırılmamış olduğu anlamının çıktığını belirtmektedirler.
Ayrıca: 7/35 ayetinde yer alan “Ey âdemoğulları! Kendi içinizden size ayetlerimi anlatacak resuller gelirse, kim takvalı (duyarlı, erdemli, sorumluluk bilincine sahip) davranırsa ve kendini ıslah ederse, artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” Şeklindeki ifadeden de resullerin geleceği anlaşılmaktadır.
5. Resullere veya nebilere
hüküm verme veya bir şeyi helal yada haram kılma yetkisi verilmiş midir?
“elçi size ne verdiyse onu alın; size nehyettiği
şeyden sakının.” (59/7)
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de
yazılı buldukları. Ümmi nebi olan Resule tabi olurlar; onlara marufu (Allah’ın helal ve mübah kıldığı sınırlar
çerçevesinde) emreder ve münkeri (vahye ve toplumsal değer yargılarına
uygun olmayan; yanlış, kötü, zararlı olandan) nehyeder ve tayyib (sağlıklı, yararlı, temiz, güzel ve hoş şeyleri) olan şeyleri onlara helâl kılar; habis (pis ve zararlı) şeyleri onlara haram kılar...” (7/157)
Yukarıda meali bulunan
59/7ayetinde resulün menettiği şeylerden sakınılmasını emredildiği
görülmektedir. 9/29 ayetinde de Resulün, marufu (Allah’ın helal ve mübah
kıldığı sınırlar çerçevesinde) emrettiği ve münkeri (vahye ve toplumsal değer
yargılarına uygun olmayan; yanlış, kötü, zararlı olandan) nehyettiği, ayrıca
bazı şeyleri helal veya haram kıldığı gibi bir anlam çıkmaktadır.
"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve
âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan
ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verecekleri
zamana kadar savaşın" (9/29). Şeklindeki
ayette ise, “Allah’ın ve Resulünün” haram kıldığından ifade edildiği
görülmektedir.
Oysa, 66/1 ayetinde ise “Ey Nebi! Neden eşlerini razı
etmek için Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi kendine haram kılıyorsun?”
şeklindeki ifade ile nebilerin, Allah’ın helal kıldığı şeyi niçin haram kıldığı
hususunda uyarıldığını; üç ayette “Hüküm yalnızca Allah'ındır.”
(12/40,67 ve 6/57) Şeklindeki ifade ile Allah’ın, hüküm verme yetkisinin sadece
kendisine ait olduğunu belirttiğini de görmekteyiz.
Ayrıca;
4/160 ayetindeki “Böylece,
zulümleri ve Allah yolundan çokça alıkoymalarından dolayı, daha önce helal olan
tayyibatı (sağlıklı, yararlı, temiz,
güzel ve hoş şeyleri) Yahudilere haram kıldık.” ve 6/146
ayetindeki “Ve şu Yahudi olanlara (Yahudi itikadını benimseyenlere)
bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarının veya bağırsaklarının
taşıdığı ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere, sığır (inek) ve
koyunun iç yağlarını da onlara (haram kıldık). Bu, azgınlıkları (aşırılıkları)
nedeniyle onlara verdiğimiz cezadır.” İfadelerden; Yahudilere
yenmesi yasaklanan bazı şeylerin, Allah’ın emri ile haram kılındığının
belirtiğini görmekteyiz.
3/50 ayetinde yer alan “Ve ellerindeki
Tevrat’ı doğrulayıcı ve size haram kılınan bazı şeyleri
helâl kılmak için Rabbinizden beyyineler (apaçık deliller, ayetler) getirdim.” Şeklindeki ifadeyle de Yahudilere haram kılınan şeylerin bir
kısmını İsa Nebinin, Allah’tan aldığı beyyinelerle (delil ve ayetlerle) helal
kılacağını belirtmesi istenmektedir.
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere, hüküm verme yetkisinin nebi veya resullere verilmediği; sadece Allah’ın, kendilerine ayetlerle veya beyyinelerle ilettiği hükümleri insanlara tebliğ etme görevlerinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu hususu şu ayetlerde de görmekteyiz: 2/151, 252; 3/164,183; 5/32; 7/43, 53,101,144; 10/13; 20/47; 30/9; 5/104; 28/47,59; 36/3; 37/37; 40/34,83; 48/28; 57/9,25.
6.
Resullere iman etmek zorunlu mudur?
“Ve Allah, nebilerden
“Ben size Kitap ve hüküm (doğru hüküm verme yeteneği) verdikten sonra
yanınızda bulunanı (kitabı) tasdik eden bir resul geldiğinde ona mutlaka
iman edecek (inanacak) ve ona yardım edeceksiniz.” diye misak (sözleşme,
antlaşma) aldı. “Bunu kabul ettiniz mi ve bu ağır yükü üstlendiniz mi?”
dediğinde, “ikrar ettik (kabul ettik).” dediler. Bunun üzerine Allah
“O halde şahit olun ve Ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim.” dedi. Bundan sonra kim misaktan dönerse, işte onlar fasıklardır.” (3/81/82).
“Gerçek şu ki; Allah’ı ve Resullerini inkâr ederler ve Allah ile resullerinin arasını ayırmak isterler ve “bir kısmına iman eder ve bir kısmını inkâr ederiz!” derler ve bunun arasında bir yol (iman ile küfür) tutturmak isterler.” (4/150)
Kur’an’da,
“nebî” ve “resûl” kavramları ile ilgili olarak yapılan araştırma neticesinde şu
kanaatlere varılmaktadır:
1-
“Nebi” ve “resul” iki ayrı kavramdır. (19:51,54; 33:40)
2- Nebilere kitap (ayetler, sahifeler)
verilmiştir. (6:83-89; 3:79; 45:16)
3- Nebiler, Allah adına hüküm veren ve
Allah’ın vekili değil; Allah’ın emir ve nehiylerini duyuran elçilerdir. (7:203;
10:15; 46:9)
4- Nebiler, kendilerine emredilen şeylerin
üstünde değildirler; yani kendileri de tilavet ettikleri vahyin
muhataplarıdırlar. (7:203; 46:9)
5- Nebilerin, vahye herhangi bir şey
eklemesi veya bir şeyi çıkarması (veya gizlemesi) mümkün değildir.
(10:15)
6- Kur’an’da 20 elçi için doğrudan “Nebi” ifadesi
kullanılmıştır. Bunlar; İdris, Nuh, İbrahim, İshak, İsmail, Yakub, Eyyub,
Musa, Harun, Davud, Süleyman, Yusuf’, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas, Elyesa,
Yunus, Lut ve Muhammed. (3:3; 6:83-89; 7:157; 16:44,64; 19:56)
7- Kur’an’da ‘Nebi’ ifadesi kullanılmayan
ve sadece ‘Resul’ oldukları belirtilenler ise; Hud, Şuayb ve Salih’tir (26:124,
125; 142, 143; 177,178).
8- Allah katında resuller ve nebiler
arasında bir derecenin olduğu; ancak insanların, onların arasında hiçbir ayırım
yapmamaları gerektiği belirtilmektedir. (2:253; 17:55)
9-
Muhammed, bütün insanlığa gönderilen hem bir resul hem de bir nebidir.
Nebilerin de mührüdür (sonuncusudur), ondan sonra nebi gelmeyecektir. (33:40)
10- Resuller ise, kendilerine bildirilen
vahyi tebliğ etmekle görevlendirilen elçilerdir. (5:67,99;
7:68; 33:39; 36:17; 72:23)
11- İnsanlar dışında, melek ve cinlerden de
resuller (elçiler) bulunmaktadır. (22:75; 3:179; 42:13; 6:130,131)
12- İnsanlara, Allah’ın dinini tebliğ
görevi insanlar arasından seçilen nebi ve resullere verilmiştir. (16:43; 25:20)
13- Bütün nebilere aynı zamanda risâlet,
yani resullük (elçilik) görevi de verilmiştir. (7:94; 19:51,54) Bu ayetlerden
de anlaşılacağı üzere her nebi bir resuldür; ancak her resul, nebi değildir.
14- Nebi ve resullere gönderilen vahyin,
görevli melekler tarafından gözetlendiği; gönderilen vahyin hiçbir değişikliğe
uğramadan, olduğu gibi tebliğ edilmesi sağlandığı ve bu işlemlerin kayıt altına
alındığı belirtilmektedir. (72:26-28)
15- Kur’an’da, isimleri geçen resuller
dışında da bir çok resulün gönderilmiş olduğu belirtilmiştir. Kur’an ayetlerine
göre 22 nebi ve sayıları bilinmeyecek kadar insanlar ve cinlerden resuller
vardır. (4:164)
16- 12:109 ayetinde elçilerin ricalden seçildiği
belirtilmektedir.
Rical sözcüğünün Türkçe karşılığı ‘adamlar’
ifadesidir. Rical kelimesi “olgunlaşmış, yiğit, cesur, adam” demektir. Rical
kelimesi cinsiyet belirtmez. Yani kadın elçiler de olabilir. Bu nedenle
Kur’an’da 66:11,12 ayetlerinde mümin kadınlara örnek olarak verilen firavunun
karısı (Asiye) ile Nebi İsa’nın annesi Meryem’in elçi olduğu kanaatine
varılmaktadır.
Özellikle de Meryem'in Enbiya (Nebiler) suresinde söz edilmesi ve 66:12 ayetinde yer alan "Rabbinin kelimelerini (ayetlerini, sözlerini) ve kitaplarını da tasdik etti (doğruladı)" şeklindeki ifade, kendisinin nebi olduğu kanaatini güçlendirmektedir.
Bu konu ile ilgili Tevrat ve İncil’de
yapılan araştırmada “Kadın Nebiler” den söz edildiğini görüyoruz. Ayrıca Eski
Ahit’te, kadın elçiler için “něbī’āh”; Yeni Ahit’te de "prophētis"
ifadesinin kullanıldığını da görüyoruz. Buna birkaç örnek verelim: “Harun’un
kız kardeşi nebi Miryam tefini eline aldı...” (Tevrat, Mısır’dan Çıkış
15:20); “O sırada İsrail’i Lappidot’un karısı nebi Debora yönetiyordu.”
(Tevrat, Hakimler 4:4); “Kâhin Hilkiya, Ahikam, Akbor, Şafan ve Asaya varıp
tapınaktaki giysilerin nöbetçisi Harhas oğlu Tikva oğlu Şallum’un karısı nebi Hulda’ya
danıştılar.” (Tevrat, 2. Krallar 22:14); “... kadın nebi Noadya’yla öbür nebilerin
yaptıklarını da unutma.” (Tevrat, Nehemya 6:14); “Nebi olan karım bundan bir
süre sonra gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu”. (Tevrat, Yeşaya 8:3); “Anna
adında çok yaşlı bir kadın nebi vardı”. (İncil, Luka 2:36) “Sonra İsa on iki
öğrencisini çağırdı ve onlara kötü ruhlar üzerinde yetki verdi; kötü ruhları
çıkaracaklar, her türlü hastalığı ve her türlü illeti iyileştirebileceklerdi.
On iki elçinin isimleri şöyledir: Birincisi Petrus denilen Simun ve kardeşi
Andreas; sonra Zebedi oğlu Yakup ve kardeşi Yuhanna; Filipus ve Bartolomeus; Tomas ve vergi
tahsildarı Matta; Alfeos oğlu Yakup ve Taddeus;
Gayretli Simun ve sonradan İsa’yı ele veren Yahuda İskariyot.” (İncil,
Matta, 10:1-4)
17- 7:35 ayetinde; Nebimiz Muhammed’den
sonra Allah’ın ayetlerini anlatacak ve açıklayacak resullerin geleceği
belirtilmektedir.
Bu ayet ile bir çok ayetten
(3:179; 6:130,131; 22:75; 33:40; 42:13 vb) anlaşıldığı gibi nebiler, yeni bir
kitap ve hüküm (şeriat) getirmişler. Resuller ise kendilerinden önceki nebinin
şeriatı ve kitabını insanlara hatırlatmakta ve bu konuda onları
uyarmaktadırlar.
18- 72:26-28 ayetlerinde, Allah isterse,
elçilerden istediğine, gaybtan istediği kadarını bildireceğini belirtmektedir.
19- Yüce Allah’ın, resulü bir konuda
uyarmak istediğinde kendisine “nebi” diye hitap ettiği görülmektedir. (3:161;
66:1; 3:79,80)
20- Resule itaat edilmesi istendiğinde ise,
mesajı tebliğ etmekle görevlendirilmiş kişi olan “resul” ifadesi
kullanılmaktadır. (3:32,33, 132, 172; 4:59, 69, 80; 5:92; 7:24; 8:1, 20, 46;
20:90; 24:52, 54, 56; 33:33,71; 47:33; 48:17; 58:13; 64:12)
21- Kur’an’da, hiçbir elçiye özel bir
şefaat yetkisi verilmediği görülmektedir. Ancak, Allah’ın istediği kişilere
şefaat etme izni verileceği, o kişilerin de Allah’ın istediği kişilere şefaat
iznini kullanabileceği, Allah’ın izin vermediği kişilere şefaat edilmeyeceği
belirtilmektedir. Şefaat ile ilgili açıklama, 2:48 ayetinde yer
almaktadır.
22- Nebi ve resul dışındaki insanlara da vahyedilmektedir. (28:7)