Şirk kavramının ne olduğunu anlayabilmek için, iman ve küfür kavramlarını da bilmemiz gerekmektedir.
İman, inanmak ve güvenmek demektir. Dolayısıyla Allah’a iman etmek, sadece O’nun varlığına inanmak
değil; aynı zamanda O’na inanıp güvenmeyi de kapsar. Yani Allah’ın tek
İlah (yaratan, hükmeden, ibadet edilen, yardım istenen ve sığınılan, tanrı) olduğuna,
ortağı olmadığına, ibadet ve itaat edilecek yegane zatın Allah olduğuna,
insanların rızkının ve kaderinin ancak Allah’ın elinde olduğuna, dua ve
tevekkül edilecek varlığın ancak Allah olduğuna inanmak, güvenmek ve kabul
etmektir.
Allah’ın vahiy (ayetlerle) ile belirtmiş olduğu
emir ve yasaklarına uymak, elçilerine, kitaplarına ve ahiret gününe de inanıp
güvenmek, O’ndan gelen her şeye de razı olmak demektir.
Küfür de kelime olarak “örtmek” demektir. İslami anlamda
ise küfür; elçilerin Allah’tan getirdiği vahyi yalanlamak, onların
getirdiği dinî esaslardan bir veya birkaçını inkâr etmek anlamına gelir. Kısaca
küfür, Kur’an’da belirlenmiş olan farz ve yasakları inkardır. Küfrü icra edene
de kafir denir.
Şirk ise;
kelime olarak “ortaklık”, “ortak olmak”, “pay, hisse” anlamında mastar
kelimedir. Şerîk ve müşârik; “ortak; pay, hisse sahibi, hissedar; müttefik”
anlamında kullanılır. eşrâk ve şürekâ ise şerîk kelimelerinin çoğuludur. Buna
göre mesela şirket ortaklarından her biri ve eşlerden biri diğerinin şerikidir.
İslami anlamda ise şirk; Allah’a bir
şekilde ortak tanımak, inanç ve amelde Allah’ın ortağı, dengi yahut benzerinin
bulunduğuna inanmak demektir. Şirki icra edene de müşrik denir.
Müşrik, Allah’a inanıyor olsa da Allah’ın Kur’an’da belirlemiş olduğu tevhidi kurallara uymadığından dolayı küfrü icra etmektedir, dolayısıyla da kafir olmaktadır.
Kur’an’a Göre Müşriklerin Özellikleri
1. Müşrikler de Allah'a inanırlar:
“De ki: “Sizleri gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? Size, işitme ve görme yetisi veren kimdir? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran kimdir? Bütün işleri düzene koyan kimdir?” Onlar “Allah” diyecekler. De ki: “Öyleyse takvalı (erdemli, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip) olmayacak mısınız?” (10:31)
2.
Müşrikler de mescitlere gelip ibadet eder ve mescitler inşa ederler:
“Kendi küfürlerine bizzat kendileri tanık olduğu halde, Allah’ın mescitlerini ziyaret edip imar etmek müşriklere düşmez. Onların amelleri boşa gitmiştir. Onlar, ateşte ebedî kalacaklardır.” (9:17)
3.
Müşrikler de hacılara hizmet ederler ve Mescidi Haram’ı onarırlar:
“Hacılara su vermeyi ve Mescidi Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman etmek ve Allah yolunda cihat etmek ile bir mi tutuyorsunuz? Onlar, Allah katında eşit olmazlar. Allah, o zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (9:19)
4.
Müşrikler, insanlara gösteriş yapmak için mallarından infak ederler:
“… insanlara da gösteriş için mallarını infak ederler (zekat ve sadaka verirler) ...” (4:38)
5. Müşrikler, gerçekten yeniden diriltileceklerine
inanmazlar:
“Onlar (müşrikler)
diyorlar ki: “İlk ölümümüzden başkası yoktur, biz diriltilecek de değiliz.” (44:34,35)
6. Müşrikler, Allah’a ve ahiret gününe gerçek anlamda iman etmezler:
“Bunlar,
Allah’a ve ahiret gününe iman etmezler…” (4:38)
“Onların (insanların) çoğu da Allah’a şirk koşmadan iman etmezler.” (12:106)
7. Müşrikler, merhametlilerin en
merhametlisi olan Allah’a inanıp güvenmediklerinden dolayı, Allah’a yakınlaşmak
için evliya edindikleri varlıklara kulluk ederler:
“İyi bilin ki, halis (şirksiz,
arı, saf) din Allah’ındır. O’ndan başka evliya (yönetici, gözetici) edinenler, “Biz, sadece Allah’a
yakınlaşmak için onlara kulluk (ibadet ve hizmet) ibadet ediyoruz.”
diyorlar. Allah, ayrılığa düştükleri hakkında aralarında hüküm verecektir.
Allah, yalancı kafirleri hidayete erdirmez.” (39:3)
“Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başkalarını evliyalar (yönetici, yoldaş) edinerek onlara tabi olmayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” (7:3)
8. Müşrikler, merhametlilerin en
merhametlisi olan Allah’a inanıp güvenmediklerinden dolayı, Allah katında
kendilerinin şefaatçileri olmaları için evliya edindikleri varlıklara kulluk
ederler:
“Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de fayda verebilen şeylere kulluk (itaat, ibadet ve hizmet) ediyorlar ve “Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki: “Allah’a, göklerde ve yerde bilemediği bir şeyleri mi bildiriyorsunuz!” O, Subhan’dır ve ortak koştuklarından yücedir.” (10:18)
9.
Kendilerine her türlü rızkı veren Yüce Allah’ın yanı sıra hem bu dünyadaki
çıkarları için hem de -ola ki Ahiret gerçekleşirse- ahirette kendilerine
yardımcı olması için, seçkin kişiler olduğunu umdukları bazı varlıkları,
elçileri, din adamlarını veya ruhbanlarını Allah’a ortak koşarlar ve bunun için
onlara da kulluk (ibadet ve hizmet) ederler:
“Göklerin
ve yerin mülkü O’nundur. Çocuk edinmedi, mülkte de ortağı yoktur. Her şeyi de
bir ölçüye göre yaratıp düzenledi. Buna rağmen, O’nun yanı sıra; kendileri
yaratıldıkları halde hiçbir şey yaratamayan, kendilerine dahi bir fayda veya
zarar veremeyen, öldürmeye de yaşatmaya da (yeniden)
diriltmeye de güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.” (25:2,3)
“Yoksa onlara bir sultan (kesin
kanıt, yetki) gönderdik de o, onlara şirk koşmalarını mı söylüyor?” (30:35)
“De ki: “Ey kitap ehli! Sizin aranızdaki ve bizim aramızdaki eşit
(ortak) bir söze gelin; Allah’tan başkasına kulluk (ibadet ve
hizmet) etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve kimimiz kimimizi (bazı
insanları) Allah’tan başka rabler (melik, sahip, koruyucu, yöneten,
efendi, lord, müdebbir (işleri düzenleyen, kontrol eden ve ıslah eden) edinmeyelim.”
(3:64)
“Allah’ın kendisine Kitap,
hüküm (doğru
hüküm verme yeteneği) ve nübüvvet verdiği bir beşer … size melekleri ve
nebileri rabler edinmenizi de emretmez. Müslüman olduktan sonra (elçiler)
size küfrü emreder mi!” (3:79,80)
“Siz,
Allah’ın size, hakkında bir sultan (kesin kanıt, yetki) göndermediği
varlıkları O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz
şeylerden (sahte tanrılardan) nasıl korkarım?”
(6:81)
“Allah, üçün üçüncüsüdür.”
diyenler de kafir olmuştur. Bir ve tek ilahtan başka ilah yoktur.
Söylediklerinden de vazgeçmezlerse, onlardan küfre girenlere elem verici bir
azap dokunacaktır. (5:73)
“Yahudiler, “Uzeyr, Allah’ın
oğludur” dediler. Nasraniler de “Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların,
daha önce inkâr edenlerin sözlerini taklit ederek ağızlarıyla söyledikleri
sözlerdir.” (9:30)
“De ki “Allah’ın
peşi sıra size zarar ya da fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi kulluk
ediyorsunuz?” Allah, Semi’dir, Alim’dir.” (5:76)
“İbrahim,
babası Azer’e, “Putları ilah mı ediniyorsun? Ben, seni de halkını da apaçık bir
sapkınlık içinde görüyorum.” demişti.” (6:74)
“O
gün, hepsini bir araya toplarız. Sonra müşriklere, “Siz ve şirk koştuklarınız
yerlerinize!” diyerek onları birbirinden ayıracağız, şirk koşulanlar da “Siz,
bize kulluk (itaat,
ibadet ve hizmet) ediyor değildiniz.” derler. Bizimle sizin aranızda şahit
olarak Allah yeter. Biz, sizin kulluğunuzdan habersizdik. İşte
orada, her nefis işlemiş olduklarının hesabını verir ve hak (gerçek)
mevlâları olan Allah’a döndürülür. Uyduruyor oldukları şeyler ise kendilerinden
uzaklaşıp kaybolmuştur.”
(10:28-30)
(Tapınılanların tapanların fiillerini inkar edeceğine dair benzer
mesajlar: 14:22; 16:86; 19:82; 25:18-19; 28:63; 29:25; 30:13; 34:41; 35:14;
46:6)
“De ki: Allah’ın yanı sıra bir şey sandıklarınızı davet edin. Onlar, göklerde ve yerde zerre ağırlığınca (bir şeye) sahip değillerdir. Bu ikisinde (göklerde ve yerde) hiçbir ortaklıkları yoktur. O’nun (Allah’ın), onlardan hiçbir yardımcısı da yoktur.” (34:22)
10.
Müşrikler, Allah’a şirk koştukları ölülere ve cansız varlıklara da dua edip
yardım isterler:
“Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine
karşılık vermeyecek, hatta bunların yalvarmalarından habersiz olanlara (ölülere, putlara) yalvarandan daha sapkın kim
olabilir ki!” (46:5)
“Sonra onlara, “Allah’ın yanı sıra ortak koştuklarınız nerede?” denir. Derler ki: “Bizi bırakıp kayboldular. Demek ki daha önce dua ettiklerimiz bir şey değilmiş.” Allah, kafirleri işte böyle saptırır.” (40:73, 74)
11. Kendilerini
vahiyden saptıran alimleri veya dini liderlerini ilah ve rab edinirler:
“Allah’ın yanı sıra, dini
liderlerini, alimlerini ve Meryem
oğlu Mesih’i (İsa’yı)
Rabler edindiler. Oysa onlara, kendisinden
başka ilâh bulunmayan bir ve tek olan ilaha (Allah’a) kulluk
etmelerinden başka bir emir verilmemişti. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştuklarından
münezzehtir (Subhan’dır;
her türlü türlü kusur ve nitelemeden, benzetmeden münezzehtir, uzaktır).”
(9:31)
“Ey iman edenler! Dini liderler
ve ruhbanların çoğu, insanların mallarını haksız şekilde yerler, insanları da
Allah’ın yolundan saptırırlar.” (9:34)
“De
ki: “Ortaklarınızdan (putlarınızdan) yaratmayı başlatacak, sonra onu tekrarlayabilecek
var mı?” De ki: “Allah, yaratmayı başlatır, sonra onu tekrarlar. Nasıl da
saptırılıyorsunuz?” De ki: “Ortaklarınızdan hakka (gerçeğe) ulaştıracak kimse var
mı?” De ki: “Allah, hakka ulaştırır. Hakka ulaştıran mı uyulmaya
daha layıktır, yoksa kendisine hidayet edilmedikçe (gerçeği, doğru yolu) bulamayan
mı? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?” Onların çoğu zandan başka bir
şeye uymaz. Zan ise, hakkın
yerini
tutmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını bilendir.” (10:34, 35)
“(Allah’ın) yanı sıra kulluk (itaat,
ibadet ve hizmet) ettikleriniz; haklarında Allah’ın bir sultanı
indirmediği, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden (uydurduğu
tanrılardan) başka bir şey değildir. Hüküm sadece Allah’ındır. O, size
kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dinin dayanağı işte budur,
ancak insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.” (12:40) (Benzer
mesaj: 30:30)
“Yoksa, Allah’ın
izin vermediği dinden şeyleri kendilerine şeriat (dinî bir hüküm)
kılan ortakları mı var? Eğer ‘ayırma kelimesi’ olmasaydı, aralarında hemen
hüküm verilirdi. Zalimlere de elem verici azap vardır.” (42:21)
Dini liderler, alimler ve ruhbanlar, elçilere
iftira ederek veya Allah Adına yalan uydurarak Allah’ın vahiy yoluyla
belirlemiş olduğu emir ve yasakları değiştirirler. Müşrikler de bunlara yarak
onları rab edinmiş olmaktadırlar. Örneğin;
I- Haram ayların
yerini değiştirmişler ve Allah’ın Resulü adına uydurulmuş olan bazı rivayetlere
dayanarak, haram (kutsal) aylar olan Zilhicce, Muharrem, Safer ve Rebiulevvel
aylarında (Hicri takvime göre 12, 1, 2 ve 3. aylar), yani 4 ay boyunca
yapılabilecek hac vazifesini yılda birkaç güne indirmişler:
“Hac, bilinen aylardır…” (2:197)
“(Haram
ayları) ertelemek (sırasını değiştirmek), küfürde ileri gitmektir.
Onunla kafirler saptırılır. Allah’ın haram kıldığı kadarını bir yıl helal, bir
yıl da haram sayarak Allah’ın haram kıldığını ihlal ederler. Yapıyor
oldukları kötü işleri kendilerine süslü gösterildi. Allah, kâfirler topluluğunu
hidayete erdirmez.” (9:33)
II. Allah’ın haram kılmış olduğu domuz eti, leş, akıtılmış kan
ve Allah’tan başkasının adına kesilmiş hayvan dışında bir çok hayvanın da
yenmesinin haram olduğunu söylerler:
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eğer Allah'a kulluk ediyorsanız,
Allah'ın nimetine şükredin ve Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve
tayyib (sağlıklı, faydalı, temiz, güzel) olanları
yiyin. O, size sadece leşi,
kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilenleri haram kıldı.
Ancak kim mecbur kalırsa,
azgınlık yapmamak ve haddi aşmadan (onlardan yiyebilir). Allah,
Ğafur’dur (çok bağışlayandır), Râhim’dir (çok şefkatli
ve merhametlidir). Ve dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak “Şu helaldir,
şu da haramdır.” demeyin; sonunda Allah'a yalan isnat etmiş olursunuz. Allah'a
yalan isnat edenler iflah olmazlar.” (16:114-116)
“Allah, ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve
Allah’tan başkası adına kesilenleri haram kıldı.” hükmü benzer
ifadelerle 2:173, 5:3, ve 16:115 ayetlerinde de tekrarlanmaktadır.
6:145 ayetinde de Nebiye “De ki: ‘Bana vahyedilenler arasında;
leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki şüphesiz o
pistir- ya da fısk (sapkınlık) olarak Allah’tan
başkasının adına kesilmiş olanlar dışında, yiyen bir kimse için haram kılınmış
bir şey bulamıyorum.” ifadesi söyletildiği halde ve ayrıca
aşağıdaki ayetler ile uyarıldıkları halde müşrikler, mezhep aracılığıyla birçok
hayvanın etini yemeyi haram kılmaktadırlar.
“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak ‘Şu helaldir, şu da
haramdır.’ demeyin; sonunda Allah'a yalan isnat etmiş olursunuz. Allah'a yalan
isnat edenler iflah olmazlar.” (16:116)
“De ki: ‘Allah'ın size indirdiği rızıktan (bir
kısmını) helâl ve (bir kısmını da) haram kıldığınızı
gördünüz mü?’ De ki: ‘Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı
ediyorsunuz?’” (10:59)
“Ve
şirk koşanlar şöyle dediler: ‘Eğer Allah dileseydi, biz de babalarımız da
O'ndan başkasına tapmazdık ve O'nun haram kıldığından başkasını haram
kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de öyle yapmışlardı. Resullere düşen apaçık tebliğ değil midir?” (16:35)
III. Zekat ve sadaka kavramlarını tahrif ettiler. Bunların
verilmesi gereken zamanı, miktarı ve sınıfları değiştirdiler:
Zekât şu ayet ile farz kılınmıştır: “Asmalı ve asmasız bahçeleri,
çeşit çeşit hurmaları, zirai ürünleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen
zeytinleri ve narları inşa eden (yaratan) O’dur. Her
biri meyve verdiğinde meyvesinden yiyin ve hasat günü de onun hakkını
verin ve israf etmeyin. O, israf edenleri sevmez. (6:141)
Zekâtın
kimlere verileceği de şu ayet ile belirtilmiştir: “Sana
neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “hayır adına (sahip olduğunuz ayni veya nakdi varlıklardan) ne
infak ederseniz; ana-babaya, akrabalara,
yetimlere, miskinlere (muhtaçlara)
ve yol oğluna
(Parasız kalmış yolculara, yolda kalmış olanlara, sığınmacılara, vb)
aittir...” (2:215)
Zekâtın veriliş zamanı da şu ayet ile belirtilmiştir: “Asmalı ve
asmasız bahçeleri, çeşit çeşit hurmaları, zirai ürünleri, birbirine benzeyen ve
benzemeyen zeytinleri ve narları inşa eden (yaratan) O’dur. Her
biri meyve verdiğinde meyvesinden yiyin ve hasat günü (yani gelir elde
edilen günler) de onun hakkını verin ve israf etmeyin. O, israf edenleri
sevmez. (6:141)
Oysa din adamları zekatı, miktarını ve zamanını Allah’ın Resulü adına
uydurulmuş olan bazı rivayetlere dayanarak kendileri belirmişler; zorunlu ve
gönüllü olarak verilen sadakaların kimlere verileceğini belirten şu ayeti zekat
verilmesi gereken sınıflar olduğunu iddia etmişler:
“Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak;
fakirler, miskinler, onun (sadaka işleri) için çalışanlar,
kalpleri ısındırılmış olanlar, rikab olanlar (esirler, köleler),
borçlular, Allah yolunda olanlar ve yol oğlu içindir.” (9:60)
IV. Bakara suresi 275'inci ayette geçen ve
haram olan ribayı (tefeciliği) meşrulaştırdılar. Borç para
vermeyerek, kişinin ihtiyacı olan malı kendi adına satın alıp yüksek bir fiyata
ihtiyacı olana borç olarak verdiklerini söylerler. Borçlu kişi, belli bir süre
borcunu ödeyemediği durumda da ona bir kolaylık sağlamazlar ve malını
haczettirirler. Enflasyon farkı gibi meşru olan bazı ticareti işlemleri de riba
imiş gibi göstermekle yetinmezler; Kur’an’da olumlu anlamda kullanılmakta olan
“faiz” kavramını da bu uydurdukları haram için kullanmaktadırlar.
Kökeni
İbranice תַּרְבִּית (rabah) olan riba yüksek faizle borç
vermek, yani tefecilik demektir. Kredilerdeki aşırı faizin bütün
bir ülkeyi tamamen yok edebileceği yerleşmiş ekonomik bir ilkedir. Son birkaç
yılda aşırı faiz uygulanan birçok ülke ekonomisinin mahvoluşuna tanık olduk.
Kimsenin mağdur edilmediği ve herkesin tatmin olduğu normal faiz (% 20’den az)
tefecilik değildir. (Reşat Halife’nin, yaşamakta olduğu ve 1980’li yıllarda
yıllık enflasyonu % 1 civarında olan ABD için bu oranı söylediği kanaati
oluşmaktadır.)
Tevrat’ta ayrıca faiz kelimesi
de נֶשֶׁךְ (nashak) şeklinde geçmektedir.
Hem faiz “תַּרְבִּית (rabah)” hem de riba (tefecilik)
נֶשֶׁךְ (nashak) sözcüklerinin birlikte geçtiği ayetler:
“Faiz ile ve tefecilik ile servetini
büyüten, aslında onu düşkünleri kayıran için biriktirir.” (Özdeyişler 28:8)
“hiçbir şeyini faiz ile vermedi ve tefecilik yapmadıysa;
haksızlıktan elini çektiyse ve iki kişi arasında adaleti yerine
getirdiyse; kanunlarıma uyduysa ve hakikate uygun yaşamak için
hükümlerime bağlı kaldıysa, o gerçekten doğru biridir. Mutlaka yaşayacaktır.’
Ulu Rab Yehova’nın sözü.” (Hezekiel 18:8)
“Tefecilik yaparak yüksek faiz almıştır.
O kesinlikle yaşamayacaktır.” (Hezekiel 18:13)
“mazluma sıkıntı vermedi; tefecilik yaparak faiz almadı;
hükümlerime ve kanunlarıma uydu…”(Hezekiel 18:17)
“Senin içinde kan dökmek için rüşvet
aldılar. Tefecilik yaparak faiz aldın,
komşularını dolandırarak zorbalıkla kazanç edindin ve Beni unuttun.’ Ulu Rab
Yehova’nın sözü.” (Hezekiel 22:12)
Ayrıca: Tevrat ve İncil’de faizin tamamının yasaklanmadığı; fakire verilen faizli borç ile tefecilik kapsamına giren yüksek faiz olduğu yönünde Hristiyan ve Yahudi çevrelerde de münazaraların olduğu da unutulmamalıdır.
Asıl anlamı "kazanç" olan faiz kelimesinin Kur’an’da
geçtiği ayetler:
“Ben,
sabrettiklerinden dolayı bugün onları mükâfatlandırdım. Faizli (kazançlı) çıkanlar işte
onlardır.” (23:111)
“İman edip
hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla da cihad edenler, derece
bakımından Allah katında daha üstündürler. Faizli çıkanlar işte onlardır.” (9:20)
“Kim
Allah’a ve resulüne itaat eder, Allah’a karşı huşu duyar (derin saygı ve içten sevgi
besler) ve takvalı (erdemli, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip)
olursa; faizli olanlar (kazançlı çıkanlar) işte onlardır.” (24:52)
“Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı faizli olanlardır (kazançlı çıkanlardır).” (59:20)
12. Allah’ın yanı sıra başka varlıklara da dua eder ve
yardım isterler:
“O’nun yanı
sıra, birtakım dişilere (meleklere, Lat, Uzza ve Menat gibi putlara) dua ediyorlar. Oysa yalvardıkları, azgın
şeytandan başkası değildir.” (4:117) (Benzer Mesajlar: 7:194; 13:14;
16:20; 26:72, 73; 35:14; 40:14; 72:18, 20,
“De ki: Allah’ın yanı sıra bize faydası da zararı da olmayan şeylere mi yalvaralım? Allah, bize hidayet (kılavuzluk) ettikten sonra, topuklarımız üzerinde geri mi dönelim? Arkadaşları ‘Bize gel’ diye hidayete çağırıyorken, şeytanların (sapkınların) ayartıp şaşırttığı kimse gibi mi olalım?” De ki: Allah’ın hidayeti (rehberliği) hidâyettir (rehberliktir) ve biz, alemlerin Rabbine (Efendisine) teslim olmakla emrolunduk.” (6:71)
13. Müşrikler, dua ettikleri elçilerin,
ruhbanların ve dini liderlerinin kendilerine şefaatçi olacaklarını sanırlar:
“İşte, sizi yarattığımız ilk andaki gibi, yine yapayalnız bize geldiniz ve size bahşettiğim bütün nimetleri arkanızda bıraktınız. (Bana) ortak olduklarını iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bağlar kopmuş, umduklarınızın tamamı da sizi terk edip gitmiş.” (6:94)
14. Allah’a ortak koştukları elçileri, ruhbanları
ve dini liderlerini, Allah’ı sever gibi severler:
“Kimi insanlar, Allah’tan başkasını ortaklar edinirler, onları da Allah’ı sever gibi severler… Azabı gördüklerinde, bütün kudretin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu o zalimler (önceden) bir görselerdi!” (2:165)
15.
Müşrikler, Allah’a ortak koştukları ve kulluk (ibadet ve hizmet) ettikleri
varlıklara da kendilerine faydaları olacağı zannıyla mallarından verirler:
“Allah’ın yaratıp yaydığı ekinlerden ve davarlardan Allah’a bir pay ayırdılar ve zanlarınca dediler ki: “Bu Allah’a, bu da ortak koştuklarımıza.” O halde Şirk koştuklarına (tanrılarına) ayrılan şey Allah’a ulaşmaz, Allah için ayrılan da şirk koştuklarına ulaşır. Ne kötü hüküm veriyorlar!” (6:136) (Benzer Mesaj: 16:56)
16. Müminlerin yalnızca Allah’a dua etmesi onların
hoşuna gitmez:
“Kâfirlerin hoşuna gitmese de dini O’na halis (özgü) kılarak Allah’a dua edin.” (40:14)
17. Müşrikler, yalnızca Allah'a çağrıldıkları
zaman inkar ederler, Allah’a ortak koşulunca ise iman ederler:
“Bu (azap), sizin bir tek Allah’a çağrıldığınız zaman inkâr etmeniz nedeniyledir. O’na ortak koşulduğunda ise iman ediyordunuz. Artık hüküm (karar), Aliy (yüce) ve Kebir (büyük) olan Allah’ındır.” (40:12) (Benzer mesajlar: 17:46; 39:45)
18.
Müşrikler, Allah’ın yanı sıra ilah edindikleri varlıkların insanlara zarar
verebileceğine inanırlar:
“Diyoruz ki: ‘İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış.’ (Hud) dedi ki: “Ben, Allah’ı şahit tutuyorum ve siz de şahit olun ki ben, O’nun yanı sıra şirk koştuklarınızdan beriyim (uzağım). Hepiniz birlikte bana tuzak kurun, sonra da göz açtırmayın. Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim (O’na güvendim, dayandım). Hiçbir canlı yoktur ki O’nun buyruğunda olmasın. Rabbim sırat-ı müstakim (dosdoğru olan yolun) üzerindedir.” (11:54,55)
19. Sıkıntı anında yalnızca Allah’a yalvarırlar,
sıkıntıdan kurtulduklarında ise tekrar şirk koşarlar:
“Bir sıkıntı dokunduğunda, O’na yalvarırsınız. Sonra, sizden o sıkıntıyı sizden kaldırdığında; içinizden bir grup hemen Rablerine ortak koşar. (16:53, 54) (Benzer mesajlar: 10:12; 16:54; 17:67; 29:65; 30:33; 39:8, 49; 31:32; 41:51; 42:48)
20. Doğru
yolda olduklarına dair hiçbir delilleri olmadığı halde atalarının inançlarına
körü körüne inanırlar ve o inancı vahiyden daha üstün üstün kabul ederler:
“Onlara “Allah’ın indirdiğine
uyun.” denildiğinde, “Bilakis! Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.”
derler. Ataları akıl etmeyen ve hidayete erenlerden olmasalar da mı?”
(2:170)
“(İbrahim) babasına ve kavmine,
“Sizin şu tapıp durduğunuz heykeller nedir?” demişti. “Atalarımızı onlara
kulluk (itaat, ibadet ve hizmet) ederken gördük.” dediler. “Doğrusu siz
ve atalarınız apaçık bir sapkınlık içindesiniz!” dedi.”
(21:51-54)
“Onlar, atalarını sapkın bir halde buldular. Kendileri
de onların izleri üzerinde koşturdular. Oysa onlardan öncekilerin çoğu delalet
içindeydi. Üstelik, kendi içlerinden
uyarıcılar göndermiştik. Uyarılanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!” (37:69-73)
“Allah,
kâfirlere lanet etmiş (rahmetinden uzaklaştırmış) ve
onlar için alevli bir ateş hazırlamıştır. Orada ebedi kalacaklar. Bir veli de yardımcı da
bulamayacaklar. Yüzleri ateşte çevrildiği gün dediler ki “Keşke
Allah’a itaat etseydik, Resul’e de itaat etseydik!” Ve dediler ki “Rabbimiz,
biz, seyidlerimize (efendilerimize) ve büyüklerimize itaat ettik.
Büyüklerimiz bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz, onlara azaptan iki kat ver ve
onları bir büyük lanet ile lanetle!” (33:64-68)
Günümüz müşrikleri de öncekilerin
yaptığı gibi, ellerinde hiçbir delilleri olmadığı halde atalarından kendilerine
aktarıla gelen inanca körü körüne inanırlar ve o inancı vahiyden daha üstün
üstün kabul ederler.
Aşağıdaki tabloda da görüldüğü
üzere; Nebimiz Muhammed’in vefatından yaklaşık 1,5 veya 2 asır sonra doğmuş
müelliflerin topladıkları yüzbinlerce hadisten kendi belirledikleri kriterlere
göre ortalama % 5’inden daha azını güvenilir buldukları belirtilmektedir.
Bundan
daha ilginç olanı ise; söz konusu müelliflerin yazdığı kitapların hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Günümüze ulaşan ve
müelliflerin yazdığı kitapların aynısı olduğu iddia edilen kitaplar da söz
konusu müelliflerden 120 ila 450 yıl sonra yazılmış olduğu görülmektedir.
Hadis Derleyicisi |
Nebimiz Muhammed’in vefatından kaç yıl sonra doğmuş? |
Topladığı hadis sayısı |
Seçtiği Hadis Sayısı (Tekrarlarıyla) |
Yazdığı Eser |
Güvenmediği Hadis Sayısı |
(780-855) |
148 yıl sonra D. Yeri: Merv (Türkmenistan) |
700.000 |
27.647 veya 27.519 veya 27.718 veya 28.199 |
el-Müsned: Oğlu
kitaba 10.000 hadis daha eklemiş. Eserin orjinali yok, en eski nüsha 1308
yılında yazılmış |
En az 671.801 |
(810-870) |
178 yıl sonra
D. Yeri: Buhara (Özbekistan) |
600.000 |
3730, 3889, 3867 veya 7275 |
Sahih-i Buhari: Eserin
orjinali yok, en eski nüsha 998 yılında yazılmış |
En az 592.725 |
(821-875) |
189 yıl sonra D. Yeri: Nişabur (İran) |
300.000 |
12.000 veya 8000 veya 7581 |
el-Câmiʿus-ṣaḥîḥ:
Eserin orjinali yok, en eski
nüsha 1141 yılında yazılmış |
En az 288.000 |
Ebu Davud (817-889) |
185 yıl sonra D. Yeri: Sicistan
(İran) |
500.000 |
4800 veya 5274 veya 5232 |
es-Sünen: Eserin
orjinali yok, en eski nüsha 1271 yılında yazılmış |
En az 495.200 |
Tirmizi (824-892) |
192 yıl sonra D. Yeri: Tirmiz (Özbekistan) |
300.000 |
3956 veya 4051 |
el-Câmiʿus-ṣaḥîḥ: Eserin
orjinali yok, en eski nüsha 1148 yılında yazılmış |
En az 295.949 |
İbni Mace (824-887) |
192 yıl sonra D. Yeri: Kazvin (İran) |
Bilgi yok |
4341 veya 4397 |
es-Sünen: Eserin
orjinali yok, en eski nüsha 1233 yılında yazılmış |
Bilgi yok |
Nisai (830-915) |
198 yıl sonra D. Yeri: Nesa (İran) |
Bilgi yok |
5758 veya 5761 |
es-Sünen: Eserin orjinali yok, en eski nüsha 1256 yılında
yazılmış |
Bilgi yok |
Daha ilginç olanı ise; Gelenekçi Müslümanların yaklaşık 200 milyonunu
oluşturan Şiiler ise Sünnilerin gerçek olduklarına inandıkları bu hadislere inanmazlar.
Şiiler
de “Kutub-i Erbaa” olarak bilinen “el-Kâfî”, “Men
lâ yaḥḍuruhü’l-faḳīh”, “Tehẕîbü’l-aḥkâm” ve “el-İstibṣâr” adındaki dört hadis
kitabına inanırlar. Ancak bu kitapların da elimizde orjinalleri yoktur ve elimizdeki
nüshalar, Nebimiz Muhammed’in vefatından yaklaşık 13, 14 asır sonra yazılmış
olan kitaplardır.
Sünniler de Şiilerin gerçek olduğuna inandıkları bu hadislere inanmazlar.
21. Müşriklerin inançları paramparçadır:
“O’na yönelin ve O’na karşı takva sahibi (erdemli, sorumluluk bilincinde) olun. Salatı diri tutun ve müşriklerden olmayın. Onlar ki dinlerini parçaladılar ve hiziplere (gruplara) ayrıldılar. Her hizip (parti, grup), kendi yanında bulunanla sevinmektedir.” (30:31,32)
22. Müşrikler, ne yaptığını bilmez haldedirler:
“O’na (Allah’a) ortak koşmadan Allah için Hanifler olun. Allah’a ortak koşan kimse; sanki gökten düşmüş de onu kuşlar kapmış ya da rüzgar tarafından uzak bir yere savrulmuş gibi olur.” (22:31) (Benzer Mesaj: 13:33)
23. Müşriklerin inançları kesin bir delile dayanmaz:
“Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise, hakkın (gerçeğin, hakikatin) yerini tutmaz.” (10:36) (Benzer mesajlar: 3:151, 35:40, 46:4)
24. Müşrikler, Allah’ın ayetlerine inanmazlar ve yüz
çevirirler:
“Allah’ın ayetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da çevriliyorlar (aldanıyorlar)? Onlar, Kitabı ve resullerimiz ile gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Yakında bilecekler.” (40:69)
25. Müşriklere, yaptıkları süslü gösterilmektedir:
“Her nefsin ne yaptığını gözeten O değil
mi? Onlar yine de Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onları (tanrılarınızı)
istediğiniz isimle isimlendirin bakalım. Siz, yeryüzünde O’nun bilmediği bir
şeyi mi bildiriyorsunuz? Yoksa boş sözler mi uyduruyorsunuz?” İnkâr edenlere,
hileleri süslü gösterildi ve yoldan alıkonuldular. Allah
kimi saptırırsa, artık ona hadi olacak (yol
gösterecek, kılavuzluk edecek) yoktur.” (13:33)
“… Allah’ın haram kıldığını ihlal ederler. Yapıyor oldukları kötü işleri kendilerine süslü gösterildi. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (9:33)
26. Şeytan, Rablerine tevekkül eden müminlere gücü
yetmez, ancak müşrikleri yoldaş edinir:
“İman edip Rablerine tevekkül edenler (güvenip, dayananlar) üzerinde, onun (şeytanın) sultası yoktur. Onun sultası, kendisini mütevelli (yönetici, yoldaş, yol gösterici) edinenler ve onu (Allah’a) ortak koşanlar üzerindedir.” (16:99, 100)
27. Müşrikler, şeytanın izinden yürüyenlerdir:
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve tayyib (sağlıklı, faydalı, temiz) olanlarından yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (2:168)
28. Müşrikler, sihrin, büyünün ve şeytanların
ardından gidenlerdir:
“Onlara, Allah’tan, yanlarındakini tasdik edici (doğrulayan) bir resul gelince, Kitap verilenlerden bir grup, sanki hiç bilmiyorlarmış gibi Allah’ın kitabını arkalarına atıverdiler. Onlar, Süleyman’ın mülkü (hükümranlığı) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman küfre girmedi; ancak şeytanlar, sihri insanlara öğreterek küfre girdiler. Babil’deki Harut ile Marut isimli iki meleğe bir şey indirilmiş değildi. Onlar “Biz sadece bir fitneyiz (imtihanız), sakın küfre girme!” demeden kimseye (sihir) öğretmezlerdi. Fakat onlar, karı ile kocanın arasını açacak şeyleri bunlardan öğreniyorlardı. Oysa, Allah’ın izni olmadıkça kimseye zarar veriyor değillerdi. Onlar, kendilerine fayda vereni değil, zarar veren şeyi öğreniyorlardı. (Büyüyü) satın alan kimsenin ahiretten payı olmadığını da biliyorlardı. Karşılığında nefislerini (egolarını) sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilselerdi.” (2:101, 102)
29.
Müşrikler, Şeytana uyarak müminleri de saptırmak isterler:
“Şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için evliyalarına (yoldaşlarına) vahyederler (ilham ederler). Onlara uyarsanız müşriklerden olursunuz.” (6:121)
30.
Müşrikler, hanif olan tevhit dinine iman eden müminlere Allah’tan bir hayrın
gelmesini istemezler:
“Ehli kitaptan ve müşriklerden kafir olanlar, Rabbinizden size bir hayrın (iyiliğin, güzelliğin, faydalı bir şeyin) indirilmesini istemezler. Allah, rahmetini istediğine verir ve Allah büyük lütuf sahibidir.” (2:105)
31.
Müminler, müşrik olan akrabaları evliya (yol gösterici, vekil)
edinilmemelidir:
32. Müşrikler, yeminlerinde durmayanlardır:
“Kendilerine bir uyarıcı gelirse, diğer toplumlardan daha doğru yolda olacaklarına dair var güçleriyle Allah’a yeminler ettiler. Ancak onlara uyarıcı gelince, onların nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı.” (35:42)
33.
Müşriklere kesin olarak güvenilmez, onlara karşı dikkatli olunmalıdır:
“Müşriklerin, Allah ve Resulü yanında nasıl bir ahitleri (sözleri) olabilir ki! Mescidi Haram’ın yanında antlaşma yaptıklarınız istisna. Onlar, size karşı dürüst davrandıkları sürece siz de onlara dürüst davranın. Allah, muttakileri (takva sahiplerini) sever.” (9:7)
34. Müşrikler, tuzak kuran, büyüklük taslayanlardır:
“Yeryüzünde büyüklük tasladır ve kötü planlar yaptılar. Oysa kötü plan, sahibinden başkasını kuşatmaz. Onlar, öncekilerin sünnetinden (onlar için verilen hükümden) başkasını mı bekliyorlar? Halbuki Allah’ın sünnetinde (yasasında) bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın sünnetinde bir sapma da bulamazsın.” (35:43)
35. Müşrikler, Allah ile de aldatırlar:
“Zalimleri, eşlerini ve Allah’ın yanı sıra kulluk (ibadet ve hizmet) ettiklerini bir araya toplayın. Onları Cehennemin yoluna yöneltin! Ve onları tevkif edin (tutuklayın). Onlar sorguya çekilecekler. “Neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?” Bilakis, o gün (Allah’a) teslim olmuşlar. Ve dönüp birbirlerini suçlayacaklar. Dediler ki: “Siz bize (iyi niyetli görünerek) sağdan gelirdiniz!” Dediler ki: “Hayır, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Bizim sizin üzerinizde bir sultamız (güçlü delilimiz, yetkimiz, otoritemiz) da yoktu. Bilakis, siz azgın bir toplumdunuz. Rabbimizin üzerimizdeki sözü hak oldu, (azabı) tadacağız. Sizi azdırdık, çünkü biz de azmıştık.” (37:22-32)
36. Müşrikler, ancak cehennemlikleri kandırırlar (Müşriklere kananlar da cehennemliktir):
“(Ey müşrikler!) Sizler ve kulluk (ibadet ve hizmet) ettikleriniz, Cehenneme girecek olanların dışında kimseyi O’na (Allah’a) karşı fitneye düşüremezsiniz (saptıramazsınız).” (37:161-163)
37. Kendilerini
uyaran ve tevhide davet eden kimselerden hoşlanmazlar:
“Müşrikler
hoşlanmasalar da dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resulünü (elçisini) hidayet (kılavuz)
ve hak (gerçek) din ile gönderen O’dur.” (Bu
ayet, aynı sözcüklerle hem 9:33 hem de 61:9 ayetlerinde tekrarlanmaktadır.)
“Nuh’a vasiyet ettiği dinden ne varsa size şeriat yaptı. Sana vahyettiğimiz ve İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettik: “Dini ikame edin (diri tutun, hayatınıza egemen kılın) ve onda ayrılığa düşmeyin.” Kendisine davet ettiğin (bu vahiy), müşrikler için büyüktür (ağır ve zor gelir). Allah, istediği kimseyi kendisi için seçer, kendisine yönelen kimseyi de hidayete erdirir.” (42:13)
38. Müminlere
eziyet etmekten çekinmezler:
“Mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok eziyet işitebilirsiniz. Sabreder (direnç gösterir, zorluklara dayanır) ve takvalı olursanız; şüphesiz ki bunlar, azim (azametli, yüce, büyük) gerektiren işlerdendir.” (3:186)
39. İman
edenlere düşmanlıkta sınır tanımazlar:
“İman edenlerin en şiddetli düşmanı olarak Yahudileri ve müşrikleri bulacaksın. İman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da “Biz Nasarayız!” diyenleri bulursun. Bu böyledir…” (5:82)
40. Müşrikler, şeytanın uğrunda ve onun yolunda
savaşırlar:
“İman edenler, Allah yolunda; kâfir kimseler ise tağut (sapkın, şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın evliyası (yoldaşı, gözeticisi) ile savaşın! Şeytanın hilesi zayıftır.” (4:76)
41. Gerçek müminler şeytandan ve onun evliyası olan
müşriklerden korkmazlar:
“Şeytan, kendi evliyası (yoldaşları) ile sizi korkutmaya çalışır. Eğer müminseniz onlardan korkmayın, Benden korkun.” (3:175)
42. Müşrikler, Allah’ın göndermiş olduğu vahiy
hakkında doğru bir bilgileri olmayan cahil kişilerdir:
“De ki: “Ey cahiller, bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (39:64)
43. Müşrikler, Yüce Allah’ı gereği gibi takdir
etmezler:
“(Müşrikler), Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Kıyamet Günü bütün yeryüzü O’nun avucunun içindedir. Semalar (evrenler) ise O’nun sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından Sübhan’dır (her türlü kusur ve nitelemeden, benzetmeden münezzehtir).” (39:67)
44. Müşrikler, Allah’ın onlara vadettiği azap ile
alay ederler:
“Ve
dediler ki: Rabbimiz, Hesap Gününden önce (azaptan) payımızı hemen ver.”
(38:16)
45. Müşrikler, Allah’a iftira atmaktan çekinmezler:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; istediğine ise bundan başkasını (diğer günahları) bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, iftira ederek büyük bir günah işlemiş olur.” (4:48)
46. Müşrikler, kafir ve yalancıdırlar:
“(Müşrikler) diyorlar ki: “Öncekilere verilen zikirden (vahiyden) yanımızda da olsaydı, biz de Allah’ın muhlis (arı, samimi, erdemli) kullarından olurduk.” Ve onu (vahyi) inkâr ettiler. Yakında bilecekler.” (37:167-170)
47. Şirk koşmak haramdır:
“De ki: “Rabbim, fuhşun (aşırılığın, hayasızlığın, kötülüğün) açık ve gizli olanını da ism’i (Kur’an’da belirtiği günahları) de azgınlık yapmayı da hakkında sultan (güçlü delil, yetki) indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmayı da Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi de haram kılmıştır.” (7:33)
48. Şirk koşmak fasıklıktır (sapkınlıktır):
“Kim,
Allah’a şirk koşarsa, derin bir sapkınlığa düşmüştür.” (4:116)
“Ve Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine karşılık vermeyecek, hatta bunların yalvarmalarından habersiz olanlara (ölülere, putlara) yalvarandan daha sapkın kim olabilir ki!” (46:5)
49. Şirk koşmak zulümdür:
“İman edenler ve imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmamış olanlar, emniyet içinde olanlar, hidayete ermiş olanlar da işte onlardır.” (6:82)
50. Müşrikler, Allah’ın lanetlediği, gazaba mahkum
ettiği, şeytanlara tapan kimselerdir:
“De ki: “Allah katında musibeti bundan daha şerli olanını size bildireyim mi? Allah’ın lanetlediği, gazaba uğrattığı, maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta (sapkın, zorba, şeytan,) kulluk edenler; işte onlar, yeri en şer (kötü) olanlardır. Onlar doğru yoldan sapmıştır.” (5:60)
51. Müşriklerin bütün amelleri boşa gitmiştir:
“Onların babalarından ve çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da seçtik, onları da Sırat-ı müstakime (doğru olan yola) erdirdik. Bu, Allah’ın hidayet yoludur, onunla kullarından istediğini hidayete erdirir. Onlar da Allah’a ortak koşsalardı, işledikleri ameller boşa giderdi.” (6:87, 88)
52.
Müşriklerdir necistir (inanç
olarak pistirler). Mescid-i Haram’a yaklaştırılmaması gerekenler ehli
kitap değil, müşriklerdir:
“Müşrikler necistirler. Bu yıldan sonra Mescidi Haram’a yaklaşmasınlar.” (9:28)
53. Müşriklerle evlenmek Müminlere helal değildir:
“Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin (sınayın)! Allah, onların imanını bilendir. Eğer onların mümin kadınlar olduklarını biliyorsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin! Bunlar (mümin kadınlar), onlara (kafirlere) helal değildir; onlar da bunlara helal olmazlar. Onların (kafir kocalarının) verdiklerini (mehir ve harcamalar kocalarına geri) verin. Ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde onlarla evlenmenizde bir sakınca yoktur. Kâfir kadınları da nikâhınızda tutmayın ve sarf ettiklerinizi (mehir ve harcamaları) isteyin. Onlar da verdiklerini (harcamaları) istesinler. Allah’ın hükmü işte budur. O, aranızda hükmetmektedir. Allah her şeyi Bilendir, Hakimdir (hak ile hüküm verendir ve hükmünde de hikmet sahibidir).” (60:10)
54. Müşrik ana babaya itaat edilmez:
“Ve biz insana, anne babasına iyilik etmesini vasiyet ettik. Onlar senin hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için uğraşırlarsa onlara itaat etme. Dönüşünüz sadece Banadır. Sonra, yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (29:8)
55. Müşrikler için dua edilmez ve onlar için
Allah’tan mağfiret (bağışlama)
dilenilmez:
“Nebi ve müminler, cahim (cehennem, ateş) ehli oldukları kendilerine belli olduktan sonra, en yakın akrabaları bile olsalar, müşrikler için mağfiret (bağışlama) dilemezler.” (9:113)
56. Şirk
koştukları için yüreklerine korku salınacak:
“Allah’ın hiçbir sultan (güçlü delil, yetki, otorite) indirmediği şeyleri (varlıkları) O’na ortak koşmalarından dolayı kâfirlerin kalplerine korku salacağız. Onların varacağı yer ateştir, zalimlerin yeri ne kötüdür!” (3:151)
57. Merhametlilerin en Merhametlisi olan Allah, sadece
şirki bağışlamaz.
“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanları (diğer günahları) ise istediğine bağışlar. Kim, Allah’a şirk koşarsa, derin bir sapkınlığa düşmüştür.” (4:116)
58. Müşriklere şefaat edilmeyecek:
“(Allah’a koştukları) ortaklarından da kendilerine hiçbir şefaatçi yoktur. Zaten ortaklarını da inkâr edecekler.” (31:13)
59. Müşriklere cennetler haramdır:
“Meryem oğlu Mesih’e “O, Allah’tır.” diyenler kâfir olmuşlardır. Mesih, “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk (itaat, ibadet ve hizmet) edin! Kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır, varacağı yer de ateştir. Zalimler için de hiçbir yardımcı yoktur.” demişti.” (5:72)
60. Müşrikler, cehennemde ebedi kalacaklardır.
“Ve dediler ki: “Sayılı birkaç gün dışında, bize ateş dokunmaz!” De ki: “Bu konuda Allah’tan bir ahit (söz) mi aldınız? Allah ahdini asla bozmaz. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? Bilakis, kim bir seyyie (günah, çirkin, kötü) işler de hatası kendisini kuşatırsa, işte onlar ateş halkıdır. Onlar orada kalıcıdırlar.” (2:80,81)
Sonsöz:
(Müşriklere) De ki: “Ey kitap ehli! Sizdeki ve bizdeki aynı söze gelin; Allah’tan başkasına kulluk (itaat, ibadet ve hizmet) etmeyelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ın yanı sıra, kimimiz kimimizi (bazı insanları) rabler edinmeyelim.” Dönerlerse (çağrıyı reddederlerse), “Şahit olun ki biz Müslümanlarız” deyin.” (3:64)